Kitle imha silahlarının Suriye'nin geneline yayılması Ortadoğu’yu ateşe sürükleyebilir

Şubat 2018’de yapılan kimyasal bombardımanın ardından Şam kırsalındaki Doğu Guta’da tedavi altına alınan siviller (AFP)
Şubat 2018’de yapılan kimyasal bombardımanın ardından Şam kırsalındaki Doğu Guta’da tedavi altına alınan siviller (AFP)
TT

Kitle imha silahlarının Suriye'nin geneline yayılması Ortadoğu’yu ateşe sürükleyebilir

Şubat 2018’de yapılan kimyasal bombardımanın ardından Şam kırsalındaki Doğu Guta’da tedavi altına alınan siviller (AFP)
Şubat 2018’de yapılan kimyasal bombardımanın ardından Şam kırsalındaki Doğu Guta’da tedavi altına alınan siviller (AFP)

Suriye’deki mevcut koşulların daha da kötüleşebileceği hayal dahi edilemiyor. Ancak iki ayda bir yayınlanan siyasi ve askeri çalışmalara yer verilen “The National Interest” adlı derginin internet sitesinde yer alan bir rapora göre bu mümkün.
DEAŞ’ın ortaya çıkışı ve yenilgisi dahil olmak üzere iç savaş,son 8 yılda ülkeyi kan gölüne çevirirken dünya, Suriye rejiminin, muhaliflerin iradesini kırmak için neredeyse hiçbir kısıtlama olmadan kimyasal silah kullanmasına tanıklık ediyor.
Derginin yayınladığı rapora göre Esed rejimi yalnızca klor, hardal gazı ve sarin gibi kimyasal silahları kullanmamış olabilir. Sadece geçtiğimiz hafta, şuan şiddetli çatışmaların yaşandığı ülkenin kuzeybatı kesiminde yeni kimyasal silahların kullanıldığı rapor edildi. Suriye rejimi, uzun süredir kimyasal silah kullanmak için adeta can atıyor. Öyle ki iç savaş sırasında daha önce kimyasal silah kullandığı iddialarının yanı sıra 2013 yılında Doğu Guta’da sarin gazıyla bir saldırı gerçekleştirdi.Bu durum, ABD’nin Suriye rejimine kimyasal cephaneliği duyurması ve Kimyasal Silahların Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CWC) kabul ederek kimyasal silahları imha etme çalışmalarına katkıda bulunması için baskı uygulamasına neden oldu.
Fakat zaman geçtikçe ortada bir hile olduğu ortaya çıktı. 2017 yılına gelindiğinde Şam, Suriye’nin kuzey batısındaki İdlib kırsalında bulunan Han Şeyhun’da bir kez daha sarin gazı kullanarak yaklaşık 100 kişinin ölümüne, 100’lerce kişinin ise yaralanmasına neden oldu. Birleşmiş Milletler (BM) ve Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) tarafından oluşturulan ortak soruşturma misyonu (JIM), saldırının Suriye rejimi tarafından gerçekleştirildiğini teyit etti.
Analizde, kaosun yaşandığı bir ülkede, bu tür olayları soruşturmanın zorlukları nedeniyle rakamların yanlış olabileceğine dikkat çekilirken bazı soruşturmalara göre Beşşar Esed rejiminin 2012'den bu yana 300'den fazla kimyasal silah kullandığının belirtildiği aktarılıyor. Bununla birlikte DEAŞ, daha küçük çapta da olsa Suriye’deki kimyasal silah saldırılarına karışmakla suçlanıyor.
Suriye’deki iç savaş, henüz bitmemiş olsa da Beşşar Esed'in acımasız rejiminin bundan zarar görmeyeceği ve bir süre daha iktidarda kalacağı su götürmez bir gerçek.
Öte yandan Rusya’nın Esed rejimine verdiği askeri ve siyasi desteğinyanı sıra eski Rus ajan Sergey Skripal’in İngiltere’de Rusya’ya ait Noviçok adlı sinir gazıyla saldırıya uğraması, Suriye rejimini kimyasal silahlarını terk etmeye zorlamayı veya Şam'ı bu silahların kullanımından sorumlu tutmayı oldukça güçleştiriyor.
Hizbullah Suriye'de kalabilir
Bu durum yeterince kötü bir tablo ortaya çıkarsa da işler daha da kötüye gidebilir. Rapor, duyulan kaygılara işaret ediyor. Bu kaygılardan biri de İranlıların, İsrail’e stratejik yakınlığı göz önüne alındığında, Suriye’yi ön operasyon üssü olarak kullanmayı planladığının anlaşılmasından kaynaklanıyor. Benzer şekilde, Lübnanlı terörist grup Hizbullah’ın, Şam’ı desteklemek için İsrail’i tehdit etme seçeneklerini güçlendirmek üzere Suriye’de kalabileceği öngörülüyor.
Kimyasal saldırıların, İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) veya Hizbullah’ın kullanabileceği seçeneklerden birine dönüşüp dönüşmeyeceği sorusunu gündeme getiren makale, İran'ın kimyasal silah programı konusundaki endişeler ışığında, ABD ve İsrail'in çıkarları karşısında bu tür tehditlerin olasılığını dışlamanın oldukça zor olduğunu söylüyor.
Öte yandan, raporda kimyasal silahların Suriye'nin kitle imha silahlarıyla olan ilişkisinin sonu olmayacağı vurgulanıyor. Diğer bir endişe kaynağı ise Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması (NPT) yükümlülüklerine rağmen Suriye’nin nükleer programını yeniden gözden geçirip geçirmeyeceği.
İsrail, Eylül 2007’de Suriye’nin doğusunda bulunan Deyr-i Zor’da, Kuzey Kore destekli gizli bir nükleer tesis olan El-Kibar nükleer reaktörünü vurduğunu itiraf etti. Suriye’nin nükleer programının bazı kimyasal silah üretimlerini de kapsayan askeri bir boyuta sahip olduğuna inanılıyor.
Suriye'nin nükleer reaktörünün İsrail Hava Kuvvetleri’nin bombardımanlarıyla yok olmasına rağmen nükleer bilgiler, bilim insanları ve programla ilgili diğer tesislerin halen ayakta kalmış olabileceği düşünülüyor. Rapor, Suriye rejiminin nükleer programlarını yeniden inşa etmeye karar vermesi durumunda bu ihtimalin kesinlikle faydalı olacağına işaret ediyor. Bununla birlikte raporda Suriye’nin nükleer silah edinme konusunda hızlanmak için Kuzey Kore ve hatta İran'dan yardım alabileceğine dikkat çekiliyor.
Uluslararası toplumun, Suriye'nin sadece nükleer veya kimyasal silah kullanımından sorumlu tutulması için değil, aynı zamanda kitle imha silahlarıyla ilgili sorunlarının daha da kötüleşmemesini sağlamak için çalışması gerekiyor.



Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

TT

Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

Amerikan yönetimi Sudan’daki çatışmanın taraflarına ülkedeki savaşı durdurmaya yönelik bir yol haritasını kabul ettirmeye çalışırken, ABD ve Sudanlı kaynaklar, Port Sudan yönetiminin Rusya’dan silah desteği almak için Moskova ile temas kurduğunu bildirdi. Kaynaklara göre Port Sudan, gelişmiş silahlar karşılığında Rusya’ya Kızıldeniz kıyısında deniz üssü kurma imkânı ve maden ile altın yatırımları teklif etti. Bu durum, Sudan’daki savaşın, küresel ölçekte kritik öneme sahip deniz geçişlerinden birinde, ABD baskıları ile Rusya’nın cazip teklifleri arasında daha geniş bir güç mücadelesine dönüşmesi riskini artırıyor.

Bu gelişmelerle eş zamanlı olarak, ABD’nin Sudan’da ateşkes için hazırladığı yeni öneriye ilişkin daha fazla ayrıntı ortaya çıktı. Teklifin, İslamcı akım ve Müslüman Kardeşler’i dışarıda bırakan, askeri, insani ve siyasi alanları kapsayan üç paralel yol haritası içerdiği belirtildi.

Rusya için deniz üssü ve altın

ABD’nin yoğun diplomatik girişimleri sürerken, Wall Street Journal dün yayımladığı haberinde, geçici başkent olarak Port Sudan’ı kullanan hükümetin Rusya’ya Kızıldeniz kıyısında deniz üssü kurma ve maden ile altın alanlarında yatırım yapma teklifinde bulunduğunu aktardı. Habere göre bu teklif, Sudan ordusunun Rusya’dan gelişmiş silahlarla yeniden donatılması karşılığında yapıldı.

fvbg
Kızıldeniz'deki Port Sudan limanı (Getty Images)

Gazetenin adını vermediği Sudanlı yetkililere dayandırdığı habere göre, Sudan’ın Rusya’ya ilettiği teklif, 25 yıllık bir anlaşmayı kapsıyor. Buna göre Rusya, Port Sudan Limanı’nda veya Kızıldeniz kıyısındaki başka bir deniz tesisinde, aralarında nükleer güçle çalışan savaş gemilerinin de bulunduğu dört deniz unsurunu ve en fazla 300 askeri konuşlandırabilecek.

Amerikan gazetesi, böyle bir üssün Rusya’ya Süveyş Kanalı üzerinden geçen ve küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12’sini oluşturan deniz hattını izleme imkânı vereceğine dikkat çekti.

ABD uyarısı

Gazete ayrıca, üst düzey bir ABD yetkilisinin, Port Sudan ya da Libya’da kurulacak bir Rus askeri üssünün Moskova’nın güç kullanma kapasitesini artırabileceği ve daha az kısıtlamayla hareket etmesine yol açabileceği uyarısında bulunduğunu aktardı. Emekli Tümgeneral Mark Hicks’in değerlendirmesine göre ise böyle bir deniz üssü, Rusya’nın uluslararası konumunu güçlendirecek ve bölgedeki nüfuz alanını genişletecek.

fv
Sudan Ordusu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Bu gelişme, Port Sudan’daki askeri yönetimin yeni silah kaynakları arayışını sürdürdüğü bir dönemde ortaya çıktı. Gazetenin adını açıklamadığı bir Sudanlı yetkili, ülkenin gelişmiş silah sistemlerine ve hava savunma kapasitesine ihtiyaç duyduğunu, ancak bu tür bir anlaşmanın ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile sorun yaratabileceğini belirtti.

Gazetenin değerlendirmesine göre Washington, savaşı durduracak ve sivil yönetime geçiş sürecini başlatacak bir yol haritasına odaklanırken, Port Sudan yönetimi ise Rusya ile yakınlaşmanın getireceği askeri ve ekonomik kazanımları önceliklendiriyor.

Ateşkes ve uluslararası mekanizma

Bu çerçevede, ABD’nin Sudan’da ateşkese yönelik yeni önerisine ilişkin ayrıntılar da ortaya çıkmaya devam ediyor. Al Arabiya’ya konuşan kaynaklar, teklifin askeri, insani ve siyasi başlıklardan oluşan üç paralel süreci kapsadığını ve İslamcı akım ile Müslüman Kardeşler’in bu süreç dışında tutulduğunu aktardı.

Mısır kaynaklarına dayandırılan habere göre, askeri başlık, ülke genelinde kapsamlı bir ateşkesi öngörüyor. Buna göre ateşkesten sonra geniş ölçekli bir insani operasyon başlatılacak, yardım kuruluşlarının erişimi sağlanacak ve temel hizmetler yeniden tesis edilecek. Ayrıca ateşkesi denetlemek üzere, sahada gözetim mekanizmalarına sahip bir uluslararası komite kurulması planlanıyor. Bu komite, insani koridorların güvenliğini sağlamak, sivilleri korumak ve olası ihlalleri takip etmekle görevlendirilecek.

cdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump’ın Arap ve Afrika İşlerinden Sorumlu Başdanışmanı Massad Boulos (AFP)

İnsani sürecin başarısı, ateşkesin kalıcılığına ve yardımın ülke geneline etkin biçimde ulaşmasına bağlanıyor. Buna göre sağlam bir ateşkes, insani operasyonların başlaması için temel koşul olacak; bu da yardım ekiplerinin erişimini kolaylaştırarak yerinden edilmiş kişiler ile mültecilerin güvenli dönüşü için gerekli ortamın hazırlanmasına katkı sağlayacak.

Siyasi sürece ilişkin öneri ise eski rejim mensupları ve İslamcılar hariç, sivil güçlerin öncülüğünde bir geçiş süreci öngörüyor. Bu süreç, ordunun ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) ateşkese onay vermesiyle eş zamanlı olarak başlayacak ve savaşın sonlandırılmasına giden yolun ilk adımını oluşturacak.

Askeri alanda kapsamlı reform

Yol haritası ayrıca kapsamlı bir askeri reform sürecini de içeriyor. Buna göre Sudan İslami Hareketi ve Müslüman Kardeşler çizgisine yakın isimlerin ordu ve güvenlik kurumlarından çıkarılması, silahlı grupların entegrasyonu ve iki tarafla birlikte savaşan milis yapılanmalarının tasfiyesi planlanıyor. Amaç, sivil otoriteye tabi, birleşik ve profesyonel bir ordu ile yeniden yapılandırılmış güvenlik kurumları oluşturmak. Bu süreçte karar merciinin ordu veya HDK olmayacağı özellikle vurgulanıyor.

Öte yandan, eylül ayında ABD’li arabulucu Massad Boulos tarafından sunulan planın, Sudan hükümeti ile HDK temsilcilerine ateşkes ve kapsamlı bir insani süreç önerdiği biliniyor. Ancak Boulos 25 Kasım’da her iki tarafın da plana henüz onay vermediğini açıklamıştı.

Boulos o dönemde yaptığı açıklamada, tarafların ateşkesi ‘ön koşul olmadan’ kabul etmesinin önemine dikkat çekmiş; bunun can kayıplarını azaltmak, siyasi sürecin yeniden başlamasını sağlamak ve ülkenin sivil yönetime geçişi için gerekli koşulları oluşturmak açısından kritik olduğunu ifade etmişti.


Netanyahu, ABD elçisiyle Lübnan'daki durumu görüştü

Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)
Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)
TT

Netanyahu, ABD elçisiyle Lübnan'daki durumu görüştü

Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)
Beyrut'un güney banliyölerinde son İsrail saldırısının gerçekleştiği yer (Şarku'l Avsat)

Papa 14. Leo'nun uçağı Beyrut'tan ayrılır ayrılmaz İsrail'e ait insansız hava araçlarının (İHA) yeniden şehrin semalarında uçmaya başlaması, ziyarete eşlik eden sakinliğin hesaplanmış, geçici ve ziyaretle ilgili kaygılarla dayatılan bir durum olduğunu gösteriyor.

İsrail Yayın Kurumu, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz'ın, Lübnan'a yönelik İsrail tehditleri arasında, ABD elçisi Morgan Ortagus'la, Lübnan'ın başkenti Lübnan'a yapacağı ziyaret öncesinde bir araya geldiğini bildirdi.

Ayrıca İsrail ordusu sözcüsü Avichay Adraee, "X" hesabından paylaştığı videoda, "Hizbullah"ın 121. Birimi'nin, 2020'deki Beyrut limanı patlamasıyla ilgili ipuçlarını ortaya çıkarmak üzere oldukları için Joseph Skaff, Munir Ebu Racili, Joe Bejjani ve Lokman Slim olmak üzere dört önemli Lübnanlı ismin öldürülmesinin arkasında olduğunu söyledi.

Papa Leo, liman patlamasının yaşandığı yeri ziyaret ederek, patlamada hayatını kaybedenlerin ruhları için sessizce dua etti ve kendisini gözyaşlarıyla karşılayan, ellerinde sevdiklerinin fotoğrafları olan çok sayıda vatandaşla tokalaştı.


İsrail: Hizbullah, Beyrut limanındaki patlamayla bağlantılı olarak 4 Lübnanlıyı öldürdü

Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)
Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)
TT

İsrail: Hizbullah, Beyrut limanındaki patlamayla bağlantılı olarak 4 Lübnanlıyı öldürdü

Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)
Beyrut limanındaki tahrip olmuş tahıl silosu sütunlarından bazıları, büyük patlamadan üç yıl sonra görülebiliyor (DPA)

İsrail, Lübnanlı Hizbullah örgütünü, 2020 yılında Beyrut limanında meydana gelen ölümcül patlamada örgütün rolünü ifşa edebilecekleri gerekçesiyle çok sayıda Lübnan vatandaşını öldürmekle suçladı.

İsrail ordusunun dün yaptığı açıklamaya göre dört kurban, patlamanın Hizbullah'ın yüksek patlayıcı amonyum nitrat depolamasından kaynaklandığını ortaya koymuş olabilir.

İsrail ordusu, ölen kişilerin Hizbullah ile patlama arasında bir bağlantı olduğunu ileri süren gümrük memurları ve gazeteciler olduğunu iddia etti.

Bilgiler bağımsız kaynaklarca doğrulanamadı. Hizbullah daha önce patlamanın sorumluluğunu reddetmişti.

Ağustos 2020'de Beyrut limanında meydana gelen patlamada 200'den fazla kişi hayatını kaybetmiş, 6 bin kişi yaralanmış ve mahalleler yerle bir olmuştu.

Patlamaya, güvenlik önlemleri alınmadan yıllarca depolanmış yüzlerce ton yüksek patlayıcı amonyum nitrat neden oldu. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre bu, dünyanın en büyük nükleer olmayan patlamalarından biriydi.

Patlamadan bugüne kadar kimse sorumlu tutulmadı.

Soruşturma, öncelikle siyasi nüfuz, yargısal engeller ve yaygın yolsuzluk nedeniyle tıkandı.

Yetkililer soruşturmadan kaçıyor ve hâkimler engelleniyor.

Hükümet, yılın başında soruşturmayı yeniden başlatacağını duyurdu. Bu girişim, siyasi açıdan güçlü Hizbullah'ın İsrail'le savaş nedeniyle zayıflaması ve soruşturmaların yıllardır ilerlemesinin engellenmesiyle de desteklendi.