Seul, nükleer görüşmelerin çıkmaza girmesinden endişeli

Kuzey Kore lideri Kim’in kız kardeşi  Kim Yeo-jong, Güney Kore Başkanlık Güvenliği Direktörü ile (EPA)
Kuzey Kore lideri Kim’in kız kardeşi Kim Yeo-jong, Güney Kore Başkanlık Güvenliği Direktörü ile (EPA)
TT

Seul, nükleer görüşmelerin çıkmaza girmesinden endişeli

Kuzey Kore lideri Kim’in kız kardeşi  Kim Yeo-jong, Güney Kore Başkanlık Güvenliği Direktörü ile (EPA)
Kuzey Kore lideri Kim’in kız kardeşi Kim Yeo-jong, Güney Kore Başkanlık Güvenliği Direktörü ile (EPA)

Güney Kore Devlet Başkanı Moon Jae-in, Kuzey Kore ile ABD arasındaki görüşmelerin çıkmaza girmesinden endişe duyulması gerektiğini ifade ederek, “Hanoi’deki 2. ABD- Kuzey Kore zirvesinde somut bir anlaşmaya varılamadığından 3. zirve için herhangi bir ivme görmüyoruz. Ancak umutluyum” dedi.
Oslo’da Kuzey Kore ve Güney Kore arasındaki barış süreci ve Kore Yarımadasının nükleer silahlardan arındırılması konusunda yaptığı açıklamada Moon, “Hanoi’deki 2. ABD- Kuzey Kore zirvesinde somut bir anlaşmaya varılamadığından 3. zirve için herhangi bir ivme görmüyoruz… Çıkmaza girdiğimizi söyleyebiliriz. Resmi bir diyaloğa katılmasak bile kişisel mesajlar gönderiyoruz ve bu kişisel mesajlarda karşılıklı güvenimizi ve diyaloga devam etme konusundaki bağlılığımızı ifade ediyoruz” dedi. Güney Kore Devlet Başkanı, uzun süren çıkmazın diyalog dinamiğini bozacağına dair korkusunu ifade ederek, ABD Başkanı Donald Trump ile Kuzey Kore lideri Kim Jong-un arasında yeni bir zirve yapılmasına dair umutlu olduğunu ifade etti. Oslo’yu ziyaret eden Moon, “Başkan Kim ve Trump’ın yakın gelecekte buluşması herkes için iyi bir fikir” dedi.
Singapur'da gerçekleşen Trump ve Kim arasındaki tarihi zirveden tam bir yıl sonra Moon, “Eğer diyalogsuz uzun bir süre olursa, diyalog isteği sekteye uğrayabilir” dedi. 1 yıl önce yapılan tarihi zirvenin ardından iki lider arasında geçtiğimiz Şubat ayında yapılan Hanoi’deki zirve başarısız olmuştu.
Öte yandan Güney Kore haber ajansı Yonhap, Güney Kore liderinin Rusya Ulusal Günü vesilesiyle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e kutlama mesajı gönderdiğini aktardı. Moon mesajında iki ülke arasında uzun yıllara dayanan dostluk ilişkisinin daha da yüksek seviyelere çıkarılmasının ortak bir sorumluluk neticesinde olacağını ve bu yolda önemli adımlar atıldığını ifade ederek, Kuzey Kore ile normalleşen ilişkilerde Moskova’nın önemli adımlar attığına vurgu yaptı.
Güney Kore Devlet Başkanı Moon, Avrupa turunda
Moon, bir hafta süren Kuzey Avrupa turnesinin 2. durağında Salı günü Norveç’in başkenti Oslo’ya ulaştı. Resmi olarak Norveç’i ziyaret eden ilk Güney Kore Başkanı olan Moon, Norveç Başbakanı Erna Solberg ile görüşecek. Moon daha sonra Bergen şehrinde Norveç Silahlı Kuvvetleri tarafından kullanılacak olan Güney Kore yardım ve destek gemisini karşılama etkinliğine katılacak. Moon gezisinin üçüncü ve son ayağında İsveç'in başkenti Stockholm'e gitmeden önce Norveçli yazar Edward Gregg'in evini ziyaret etmeyi planlıyor.
Öte yandan Güney Kore’deki Birleşme Bakanlığı, Kim’in kız kardeşi Kim Yeo-jong’un, Güney Kore’nin eski First Lady’si Lee Hee Ho için taziyelerini sunmak amacıyla Kuzey Kore ve Güney Kore arasında silahsızlandırılan Panmunjom köyünü ziyaret edeceğini bildirirken, Yeo-jong’un Güney Koreli yetkililerle bir araya gelmesinin beklendiğini duyurdu. Pazartesi günü hayatını kaybeden Lee Hee Ho, 2000 yılında iki ülke arasındaki 1950-1953 savaşından bu yana Kuzey'i ziyaret eden ilk Güney Kore lideri olan eski Cumhurbaşkanı Kim Dae-jung'un eşiydi. Kim Yeo-jong’un ziyareti, Kuzey Kore lideri Kim’in Trump ile nükleer silahsızlanma için anlaşma imzalamasından bir yıl sonra gerçekleşti.
Kim’den Rusya-Kuzey Kore mesajı
Öte yandan Kuzey Kore lideri Kim Çarşamba günü yaptığı açıklamada, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile geçtiğimiz Nisan ayında imzalanan anlaşmaların ‘yararlı olacağına’ güvendiğini ve iki ülke arasındaki stratejik ilişkileri güçlendireceğini söyledi.
Kuzey Kore Merkezi Haber Ajansı’nın (KCNA) haberine göre Kim, Rusya’ya gönderdiği mesajında, “Karşılıklı anlayışın ve ilk toplantımızda ulaşılan anlaşmaların iyi sonuçlar vereceğine inanıyorum. Sonuç olarak, eski liderlerin Rusya ile Kuzey Kore Halk Cumhuriyeti arasında stratejik ve geleneksel dostluğun gelişmesini umuyorum” dedi.
Kuzey Kore, ABD ile sekteye uğrayan müzakerelerde destek toplama amacıyla Çin ve Güney Kore de dâhil olmak üzere komşu ülkelerle ilişkilerini güçlendirmek istiyor.



Çin, Trump ve Ortadoğu

Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)
Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)
TT

Çin, Trump ve Ortadoğu

Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)
Trump, Beyaz Saray'ın Devlet Yemek Salonu'nda Cumhuriyetçi senatörler için düzenlenen bir akşam yemeğinde konuşuyor, 18 Temmuz 2025 (AFP)

Nebil Fehmi

Bir hafta önce, Changhua Üniversitesi ve Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Merkezi tarafından düzenlenen, Kral Faysal İslam Araştırmaları Merkezi’nin şekillendirilmesine ortak olduğu uluslararası bir konferansa katıldım. Konferansa, Çin Komünist Partisi Başkan Yardımcısı başta olmak üzere üst düzey Çin katılımının yanı sıra, eski başbakanlar ve dışişleri bakanları da dahil olmak üzere 15'ten fazla uluslararası yetkili katıldı. Konferans, birçok uluslararası siyasi, ekonomik, sosyal, güvenlik ve teknolojik konuyu sistematik ve ilgi çekici bir şekilde ele aldı.

Çin'i anlamak, başkalarının seslerine kulak vermek ve bazı oturumlarda tartışmalara Arap sesini  ve anlatısını katmak açısından zengin ve faydalı bir deneyimdi. Konferanstan daha fazla ayrıntı ve müzakere gerektiren birkaç gözlemle ayrıldım. Bunların başında, daha sofistike bir sunum ve bağımsız bir yazı gerektiren ayrıntılara girmeden, kaydedilmesinin ve vurgulanmasının önemli olduğuna inandığım bir dizi gözlem geliyor.

İlk gözlemim, Donald Trump'ın şahsen var olmasa da çoğu oturum ve sunumlarda var olduğuydu. İkisi birbirinden ayrılamaz olsa da Amerikan politikalarından önceki kişiliğine bile güçlü bir vurgu vardı. Amerika Birleşik Devletleri'nin ağırlığı ve etkisi, Trump'a yönelik uluslararası ilginin başlıca caydırıcısı ve teşvik edicisidir. Amerikan Başkanının, daha önce müzakere tarzıyla ilgili kitabında övündüğü bir metodolojiye dayanarak, kişiliğini ve bununla ilişkili soruları ve dalgalanmaları uluslararası hesaplara dayatmayı başardığına inanıyorum. Böylelikle temel özellikleri kendisine olan benzersiz kişisel sadakatleri olan yetkililer atamadan önce, genellikle bağımsız ve nesnel pozisyonlara sahip olduğu varsayılan Amerikan kurumlarının pozisyonlarının ötesinde, ülkelerin hesaplarına önemli bir kişisel unsur kattı. Konferansta Amerikalı katılımcıların sayısının dikkat çekici biçimde çok sınırlı olmasına rağmen, Trumpizm'e yönelik hem olumlu hem de olumsuz ilgi oldukça dikkat çekiciydi.

Konferansa dair ikinci önemli gözlem, Çin'in Trump, ABD ve dünyayla ilişkilerinde artan kendine güvenidir. Çinlilerin en önemli gözlemleri, Trump'ın ilk döneminde ve Biden’ın başkanlığı sırasında iki Amerikan partisinin Çin'e yönelik tutumunun olumsuz bir yönelime sahip olduğuydu. Çin, Amerikan çıkarları için en önemli stratejik meydan okuma ve ulusal güvenliği için bir tehdit olarak görülüyordu. Bunlar, uzlaşmaya varılması zor alanlardır. Ancak Trump'ın yeni döneminde, Başkan, daha geniş anlaşma fırsatı sunan ticaret ve ekonomi konularına odaklanıyor. Çinli yetkililer, bu denkleme iyi hazırlandıklarını, bu nedenle gümrük ve vergi savaşından önemli ölçüde zarar görmeyeceklerini vurguladılar.

Çinli yetkililer, ikinci Trump yönetiminin uygulamalarının siyasi çekişmeler, ticari tehditler ve gümrük tarifeleri ile başladığını, ardından Cenevre ve Londra'da Amerikalı ve Çinli yetkililer arasında yapılan görüşmelerde ekonomik ve ticari konularda diyalog aşamasına geçtiğini de belirttiler. Şimdi Trump'ın Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in daveti üzerine Pekin'de gerçekleştirmeyi arzuladığı zirve için hazırlıklar sürüyor.

Genel olarak Çin'de ekonomik görüşmelerin zorlu olduğu hissi var, ancak yine de görüşmeler olumlu bir şekilde gelişiyor. Çinliler iki ülkenin ulusal güvenlik uzmanlarının yeni dönemde henüz bir araya gelmediklerine ve bunun ilişkilerde önemli bir boşluk bıraktığına dikkat çekiyorlar. Trump'tan ziyareti sırasında “Tek Çin” politikasına desteğini vurgulaması, Çin'in toprak birliğinin barışçıl yollarla tamamlanmasını kabul etmesini istiyorlar. Ayrıca Çin'in ABD’nin en büyük ticaret ortağı ilan edilmesini talep ediyorlar. Bunlar, Çin'in ABD ile ilişkilerinde kendisine ne kadar güvendiğini yansıtan iddialı talepler. Bunu başarmak için de Çin'in önerileri arasında iki ülkenin ulusal güvenlik kurumları arasındaki iletişimin etkinleştirilmesinin yanı sıra araştırma merkezleri, STK'lar, üniversiteler ve öğrenciler de dahil olmak üzere kültürel temasların ve ilişkilerin genişletilmesi de yer alıyor.

Arap dünyasının özel ilgi göstermesi gereken üçüncü önemli gözleme gelince, Çinli katılımcılar ve resmi olarak Arap-İsrail barışını destekleyenler, Filistin-İsrail anlaşmazlığının derinliğinin ve genel olarak İsrail'in, özellikle de mevcut hükümetinin yaklaşımlarının tehlikesinin yeterince farkında değiller. Hem de Çin'in kapsamlı Arap-İsrail barışını, yani işgalin sona erdirilmesini ve Filistinlilerin bağımsız bir devlet ile kaderlerini tayin etmelerine izin verilmesini destekleyen tutumuna rağmen.

Bazı Çinli akademisyenlerin ASEAN grubunun ve üye devletlerinin çatışmaları barışçıl yöntemler ve diyalog yoluyla çözme konusundaki deneyimlerine ve diyaloglarına defalarca atıfta bulunmaları dikkatimi çekti. Bu durum beni, Arap dünyasının yıllar içinde, çoğu Mısır ve Suudi Arabistan'ın başını çektiği, birçok barış girişimi sunduğunu belirtmeye yöneltti. Buna karşılık İsrail'in tek bir girişimde bile bulunmadığını ve hatta ilk barış anlaşmasından veya 2002 Beyrut Arap Zirvesi kararlarından bu yana hiçbir Arap girişimine olumlu yanıt vermediğini açık ve net bir şekilde ifade ettim.

Arap dünyasının, 1990'ların başında Madrid Barış Konferansı'nın sonuçlarından biri olan çok taraflı müzakerelerden bu yana bölgesel güvenlik konusundaki birçok görüşmeye olumlu yanıt verdiğini belirttim. Yıllar içinde Ortadoğu'da bölgesel bir güvenlik örgütü kurmanın kavramları ve gereklilikleri üzerine çok sayıda yazı ve öneriye kişisel olarak katkıda bulunduğumu, dolayısıyla, bu konuda çok sayıda ve çeşitli Arap deneyimleri ve fikirleri bulunduğunu anlattım.

Aynı zamanda Ortadoğu'da İsrailliler ve Filistinliler arasında ASEAN deneyiminin uygulanmasını talep edenlerin hayalperest olduklarını ve İsrail'in tutumunun ciddiyetini kavrayamadıklarını da son derece açık bir şekilde belirttim. Bunun nedeni, ASEAN ülkelerinin bir arada yaşamanın gerekliliğini ve önemini kabul etmesi, mevcut sağcı İsrail hükümetinin ise Filistin kimliğini tamamen reddetmesidir. İsrailli yetkililer, Filistinlilerin önündeki seçeneklerin, Gazze'de tanık olduğumuz gibi zorla göç ettirilmek ve bir kasırgayla yüzleşmek veya siyasi hakları olmayan vatandaşlar olarak İsrail egemenliği altında yaşamaya devam etmek olduğunu açıkça belirttiler. Bu tutumlar, İsrail-Filistin çatışmasının bölgesel bir güvenlik sistemi tartışmasını anlamsız ve son derece tehlikeli kılan, varoluşsal ve sıfır toplamlı bir çatışma olduğu anlamına geliyor

Bunu teyit eden ve yinelenen göstergeler arasında, Batı Şeria'nın Ürdün Nehri'ne ilhak edilmesi yönündeki bazı çağrılar, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nin büyük bir kısmına İsrail egemenliğini dayatma planları geliştirildiğine dair söylentiler ve Filistinlilerin çıkarları ile Arap ulusal güvenliği pahasına İsrail perspektifinde bir Ortadoğu güvenlik sisteminin formüle edilmesi yer alıyor. Bütün bunlar, güçlü bir Arap duruşu, açık ve kesin bir itiraz gerektiriyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independet Arabia’dan çevrilmiştir.