Arap komünistler siyasal İslam’ı nasıl beslediler?

Arap zihin dünyasında komünist imajı, dinsiz ve din düşmanı şeklindedir (Reuters)
Arap zihin dünyasında komünist imajı, dinsiz ve din düşmanı şeklindedir (Reuters)
TT

Arap komünistler siyasal İslam’ı nasıl beslediler?

Arap zihin dünyasında komünist imajı, dinsiz ve din düşmanı şeklindedir (Reuters)
Arap zihin dünyasında komünist imajı, dinsiz ve din düşmanı şeklindedir (Reuters)

Arap dünyasındaki komünist partilere mensup kültür ve düşünce eliti, siyasal İslam’ın üretilmesine ve siyaset, kültür, düşünce ve medya alanında varlık gösterdikleri yaklaşık bir asır boyunca toplumlarında dindarlık olgusunun teşvik edilmesine farkında olarak veya olmayarak nasıl katkıda bulundu?
Bu soru, biraz garip gelebilir. Öyle ya, Arap zihin dünyasında komünizm, genel anlamda din düşmanı ve ateist bir imaj çizerken nasıl olur da dinin varlığının kökleşmesine katkı sağlayabilir?
Komünist Arap partileri, tarihî siyaset savaşlarında genel topluluklara veya seçkin kesimlere ulaşmak için ‘engelsiz’ ideolojik yollar araştırdı durdu. Nihayetinde rakipleri olan İslamcı ve geleneksel ulusalcı partilerin yaptığı gibi onlar da İslam’ı kullanmayı tercih etti. Zira din, en çok rağbet gören halk kültürüydü. Aynı zamanda bu İslamcı ideolojik çıkış, komünizmin savunucusunun şahsiyetine yapışıp kalan ateizm yaftasının uzaklaştırılmasında da yardımcı olabilirdi.
Seçtikleri bu siyasal İslamcı halkçılık ile komünistler, siyaset ve inanç bakımından farklılaştıkları diğer siyasi ve kültürel akımlar tarafından ‘şeytanlaştırılan’ düşüncelerine milli bir karakter kazandırmaya çalışıyorlardı.
Arap kültürü, düşünce ve medya tarihini takip eden kişi, kendini şu gerçeğin yanı başında bulur: Komünist partiler, 50’li yıllardan 70’lerin sonuna kadar geçen tarihî süreçte kültür, düşünce ve üniversite hayatının tüm iliklerine işlemiş bir haldeydi. Hatta dergiler, gazeteler ve yayınevlerinden oluşan kültür ve edebiyat dünyasında ağırlık sahibi birçok platformun kontrolünü ellerinde tutuyorlardı.
Şiirde, romanda, yazıda, edebiyat eleştirisinde, tarihte ve felsefede birçok yaratıcı isim ve kalem, komünist partilerin söylemlerini ve metinlerini tutan bir duruş tarafından desteklenerek sahnede boy gösteriyordu. Kültür, siyaset ve edebiyat pazarına bir dolap dolusu kitap bir torba dolusu teori ürettiler.
İşte bugün biz soğukkanlılıkla bu kitaplığı tekrar gözden geçirip derinlemesine inceliyoruz. Bakalım ne bulacağız?
Komünist Arap partileri, genel anlamda dini, özel olarak İslam’ı siyaset sahnesinden ve ideolojik bir ticari kayıt olarak kullanılmaktan uzak tutmayı hedef edinen siyasi faaliyetlerinde başarısız olmuşlar ve bu durum diğerlerini bu kullanışa mecbur etmişti.
Komünist partiler, din ve devlet arasındaki ilişki sorununun bir çözüm yolu olarak laiklik fikrini yeterince savunmadılar. Manevi hayatın mümin ile Rabbi arasındaki bireysel bir mesele olduğu fikrini açıkça öne sürmediler. Komünistler, laikliği vatandaşlık başta olmak üzere bireysel ve kitlesel özgürlüklere saygı esasına dayalı toplumsal düzenlemenin bir yolu olarak kullanmak yerine çoğu zaman laikleri, burjuva sınıfına dahil ettiler. Yani komünizmin düşmanı bellediler. Zira laiklik, komünizmin karşı çıktığı cinsel tercihler de dahil olmak üzere bireysel ve kitlesel özgürlükleri savunma temeline dayanıyordu.
İslamcılar tarafından suikasta uğrayan Dr. Hüseyin Merve, birkaç hafta önce aramızdan ayrılan Tayyib Teyzini, Muhammed Abid el-Cabiri, Gali Şükrü, Mahmud Emin el-Alem, hatta başlarda Muhammed Amara, Said Binsaid, Hüseyin Şaban ve diğer gibi pek çok yazar ve düşünür, İslam ile komünizmi kendi bildikleri yoldan uzlaştırmaya çalıştılar ancak sonuç hep aynı oldu. Herkes gerek Kur’an metninde gerek Peygamberin hadislerinde gerek siyerde gerekse de bazı sahabi ve halifelerin hayat hikâyelerinde olmak üzere İslam’da komünist ve sosyalist düşüncelerin izini sürdü.
Bu doğrultuda adaletten, yetimlerden ve yolda kalmışlardan bahseden bazı Kur’an ayetlerini ele alıp İslam’ın yoksul ve işçi sınıfın dini olduğunu, dolayısıyla İslam ile komünizm arasında adaleti ve yoksulların hakkını savunma konusunda bir karşıtlık olmadığını delillendirmeye uğraştılar.
İncelemelerin neticesinde Peygamberin bazı hadislerinde de mal biriktiren ve yetim ile güçsüzün malını yiyenlerin yerildiğine işaret edildi. Yani bize diyorlardı ki İslam, feodalizm ve burjuva karşıtı bir dindir ve tıpkı komünizm gibi bu ikisini kınar ve mücadele eder!
Bununla da bitmiyor ve bazı sahabiler ile halifeler arasındaki anlaşmazlıklara da değiniliyordu. Karşımıza çıkarılan tablo ise şuydu: Sahabeden bir kısmı, proleteryanın öncüleriydi. Tıpkı Avrupa’daki bazı komünist parti liderleri gibi!
Bazı sahabi isimler hakkında Troçki, Che Guevara, Martin Luther King, Nelson Mandela, Gandi, Ho Chi Minh ve daha başkalarına benzeyen imajlar oluşturmuşlardı.
Yetmedi, Arap şiir tarihinde de kazı yaptılar. Urve b. el-Verd, es-Selik b. es-Selike, Teebbata Şerran ve eş-Şefri gibi yoksul şairlerden Mayakovski, Puşkin, Aragon, Paul Eluard, Brecht, Neruda ve Nazım Hikmet için bir imaj çıkardılar.
Bazıları ilgi çekici değerlendirmelerinde ileri giderek İslam tarihinde (hicrî birinci asır ile beşinci asır arasında) yaşanan Karmatî devrimi ve Zencî ayaklanması gibi devrim ve ayaklanmalardan sanki İslamcı Paris Komünü ya da Müslüman proleteryanın Ekim Devrimi imiş gibi bahsediyordu!!
Bu değerlendirmeler İslam tarihinde ticaret, edebiyat, siyaset ile tanınan bazı kadın şahsiyetlere dek uzanıyordu. Sözgelimi Nesibe binti Ka’b, Harun Reşid’in karısı Zübeyde ve Rabia el-Adeviye’yi dinlerken zihnimizde adeta Rosa Luxemburg, Elsa Triolet, Simon Weil ve Angela Davis gibi kadınlar canlandırılıyordu.
Tüm bunlar bize İslam’ın kadın özgürlüğünü savunan ve onun iş, siyaset, savaş ve hitabet dünyasına çıkışına davet eden bir din olduğunu anlatmak içindi. İslam, bu konuda kadın özgürlüğüne çağıran komünist değerlerden ayrı düşmüyordu ki! Kadının sınıf mensubiyeti haricinde erkekten bir farkı yoktu ki! 
Arap komünistlerin (özellikle de resmi komünist partilerin) düşünce sisteminde siyasi çıkışlar bulmaya çalışırken kapıldıkları bu dinî kaygının neticesinde bazı komünist liderler adeta Allah’ın veli kulları oldu çıktı!
Fransa’nın Cezayir’e yönelik sömürgesinin azılı düşmanlarından biri olan komünist mücadeleci el-Mekki eş-Şebah’ın yoğun mücadeleci hayatından her bahsedilişinde Cezayirli Müslüman Alimler Birliği ile olan ilişkisi keskin bir şekilde sansürlenir.
Şeyh Abdulhamid b. Badis’in onu ağırladığı ve Rıza Hoho ile dostluğu söylenmez ve Bin Kane feodalizmine ve ırkçı Fransız sömürgesine karşı büyük mücadelesi neredeyse yok hükmünde olurdu.
Aynı şekilde Irak Komünist Partisi ile birlikte en büyük Arap komünist partilerden biri olan Sudan Komünist Partisi'nin camilerle ilişkisi ve oraları kullanması hakkında konuşulurken de yine aynı şekilde ‘Allah’ın salih kulu bir veliden’ bahseder gibi bahsedilirdi.
Namaz ve oruç gibi dinî vecibeleri yerine getiren bazı öncü komünistlerden övgü ve hayranlıkla bahsedildiği bile olurdu. Sanki Arap komünistler halka, komünizmin ateizm demek olmadığını açıklamak istiyorlardı. Ancak aynı zamanda ateizmin, inancı lanetleme veya kötüleme değil de bir felsefe ve bireysel bir özgürlük olduğunu unuttular.
Arap komünistler, Karl Marx, Engels, Lenin, Troçki, Althusser vd. filozofların sunduğu sosyalist teorilerin kaynaklarına doğrudan başvurmak ve düşünsel, felsefi, siyasi ve ekonomik bir kanaat olarak onu yayıp savunmaya çalışmak yerine din kapısından geçmeyi yeğlediler. Tüm yazılarında partilerini milli bir karaktere büründürmek için dinî bir kılıf arıyorlar, söylemlerinde de siyasi bakımdan halkçı, inanç bakımından selefi akımdan uzak kalamıyorlardı.
Bununla birlikte İhvan-ı Müslimin ve türevleri gibi İslamcı rakipleri, siyasî bir hilekârlık ve fikrî bir uyanıklıkla onlara şöyle karşılık veriyorlardı: Madem İslam’da sosyalizmin tüm özellikler var; öyleyse tarihsel materyalizm teorisini ve sınıf çatışması felsefesini niçin benimsiyoruz? Gelin şeriatı uygulayalım, Batılı ve garip düşünceleri ithal etmekten vazgeçelim!



Magen Oz... İsrail neden Han Yunus'ta yeni bir eksen inşa ediyor?

TT

Magen Oz... İsrail neden Han Yunus'ta yeni bir eksen inşa ediyor?

Magen Oz... İsrail neden Han Yunus'ta yeni bir eksen inşa ediyor?

İsrail ordusu bugün, aynı bölgede Hamas'a ait üç kilometreden uzun büyük bir tünelin imha edildiğini duyurduktan bir gün sonra, kuvvetlerinin “Majin Oz” adı verilen yeni bir eksenin açılışını tamamladığını açıklayarak Gazze Şeridi'ndeki Filistinlileri, özellikle de Han Yunus sakinlerini şaşırttı.

İsrail ordusundan yapılan açıklamada, “188. Tugay ve Golani Tugayı güçleri Han Yunus'un doğusu ve batısını ayıran Majin Oz ekseninin açılışını tamamladı. Eksen yaklaşık 15 kilometrelik bir mesafe boyunca uzanıyor.”

Yeni “Majin Oz” ekseni Han Yunus'un doğusunu batıdan ayıracak ve Han Yunus'un Refah'tan ayrılmasını “Morag” ekseniyle de devam ettirecek.

Resim  İsrail ordusu tarafından yayınlanan, soldan sağa çapraz olarak uzanan ve Morag ekseni ile bir noktada kesişen Magen Oz ekseninin görüntüsü

Han Yunus bölgesindeki son hamleler, İsrail'in “insani şehir” olduğunu iddia ettiği ve Refah'taki (Gazze Şeridi'nin güneyi ve Han Yunus) yüz binlerce Gazzeli’nin bir çadır alanına tıkıştırılmasına yol açacak planla aynı zamana denk geliyor.

İsrail ordusuna göre bu yeni eksen, Hamas üzerindeki “baskının” ve Han Yunus Tugayı'na karşı yürütülen savaşın çözümünün merkezi bir parçası.

Bir parçalama politikası

Ancak İsrail, Gazze'yi parçalamak ve Doha'da devam eden dolaylı müzakerelerde İsrail'in Şerit'ten tamamen çekilmesinde ısrar eden Hamas üzerinde baskı kurmak için tesadüfi coğrafi eksenler dayatma politikası izliyor.

Gazze'deki saha kaynakları Şarku’l Avsat'a yaptıkları açıklamada, "Yeni eksen İsrail'in kontrolü altındaki birçok bölgeyi kapsıyor: Kizan en-Neccar, Curti el-Lut, Şeyh Nasır, Mean, Menara, Huza'a, Absan, al-Kara'a ve Beni Suheyla." Kaynaklar, “bu bölgenin, herhangi bir Filistinlinin sınıra yaklaşmasını önlemek için sınırdan 2 kilometreden daha uzağa ulaşan geniş tampon bölgeler oluşturmayı amaçladığını,

bunun da Han Yunus'un doğu bölgesinde yaşayan yüz binlerce kişinin İsrail güçlerinin orada kalması halinde, evlerine dönmesini engellemek anlamına geldiğini” belirtti.

İsrail ordusundan yapılan açıklamaya göre yeni “Magen Oz” ekseninin ilan edilmesiyle Hamas üzerinde daha fazla baskı kurulması amaçlanıyor.

İsrail, Refah'ı Han Yunus'tan ayıran Morag ekseninden çekilmemekte ısrar ederken, İbrani medyasının Refah'ın yaklaşık 2 kilometreye kadar olan bazı bölümlerinde askeri kontrolü sürdürmesi koşuluyla “eksenden çekilmek için müzakerelerde esneklik önerdiği” yönündeki haberleri Hamas reddediyor. Hamas, tamamen çekilene kadar kademeli bir çekilme için harita ve belirli tarihler konusunda ısrar ediyor.

Hamas, özellikle geçtiğimiz ocak ayında gerçekleşen ateşkes sırasında İsrail ordusu tarafından kurulan Netzarim ekseninin (Gazze Şehri'nin güneyinde, Gazze Şeridi'nin kuzeyini merkezinden ve güneyinden ayıran) büyük bir kısmı ve Gazze Şeridi'nin kuzeyinde geçici olarak kurulan eksenlerin bir kısmını ortadan kaldırmayı başardıktan sonra, kademeli geri çekilme ve bu yeni eksenlerin ortadan kaldırılması taleplerinde ısrarcı görünüyor.

Büyük Tünel Yıkıldı

Bu arada İsrail ordusu dün, iki aydan uzun bir süre önce Han Yunus'ta yapılan operasyonlar sırasında keşfedilen büyük bir Hamas tünelini yıktığını duyurdu.

İsrail ordusundan yapılan açıklamada, güçlerinin "merkezi bir yeraltı yolunda bulunan tüneli keşfettiğini ve tamamen yok ettiğini" belirterek, tünelin "yaklaşık 3,5 kilometre uzunluğunda olduğunu ve içinde birkaç sığınak bulunduğu" kaydedildi.

Şarku'l Avsat'a konuşan Filistinli saha kaynaklarına göre “bu tünel Hamas'ın askeri kolu olan El Kassam Tugaylarına ait en uzun tünellerden biri ve tünelden birçok tünel ve açılım bulunuyor, savunma tünelleri, komuta ve kontrol için kullanılan tüneller var.”

“Tünelin Mean, Al-Menara ve Han Yunus'un güneydoğusundaki diğer bölgelerde yer aldığını” belirten kaynaklar, “tünelin Kassam Tugayları savaşçıları için savaş düğümleri içerdiğine ve bu tüneli gerek bu bölgelerde gerekse büyük tünelin açıldığı yakın bölgelerde İsrail güçleriyle savaşmak için kullandıklarına” işaret etti.

Kaynaklar, son birkaç haftalarda bu bölgelerde çok sayıda operasyon gerçekleştirildiğini ve İsrail araçlarının patlayıcı düzenekler ve tanksavar füzeleriyle hedef alındığını belirtti.

Kaynaklar, savaşın belirli bir döneminde, büyük tünelin içinde, saha komutanlarının İsrail güçlerine karşı muharebeleri yönettiği, bu güçlerin hareketlerinin izlendiği ve onlara karşı saldırı planlamak için hareketlerinin belgelendiği komuta ve kontrol için özel tüneller bulunduğuna dikkat çekti.

rtgy6u
Gazze tünelinin içindeki bir İsrail askeri, Kasım 2023 (Reuters)

İsrail güçleri, savaşın başlangıcında ve Netzarim ekseninin kontrolünde duyurulduğu gibi, bazıları 2 ve 3 kilometre uzunluğa ulaşan, bazıları Gazze Şeridi'nin kuzeyi ile merkezini birbirine bağlayan ve araçların geçtiği çeşitli büyüklükteki tünellerin imha edildiğini sık sık duyurdu.

İsrail güçleri Gazze Şeridi'nde 20 aydan fazla bir süredir faaliyet göstermelerine, Hamas'ın kabiliyetlerini önemli ölçüde yok etmeyi başardıklarını iddia etmelerine rağmen, Han Yunus örneğinde olduğu gibi girdikleri bölgelere her yeniden girişlerinde daha fazla tünel ortaya çıkarmakta ve bunları yok etmek için çalışmaktadırlar. Saha kaynakları İsrail ordusunun daha önce bu bölgede en az bir kez, bazı bölgelerde ise iki kez operasyon düzenlediğini vurguluyor.