Prostat kanserine tanı koymak yeni uygulamalarla kolaylaşıyor

Prostat kanserine tanı koymak yeni uygulamalarla kolaylaşıyor
TT

Prostat kanserine tanı koymak yeni uygulamalarla kolaylaşıyor

Prostat kanserine tanı koymak yeni uygulamalarla kolaylaşıyor

50 yaş üzeri erkeklerde en sık görülen tür olan prostat kanserinin tanı ve tedavisinde altın standart kabul edilen Galyum-68 (Ga-68) PSMA PET/BT Görüntüleme ve Lutesyum-177 (Lu-177) PSMA tedavisi Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı’nda yakın bir zamanda uygulanmaya başlıyor. Çok erken evrede teşhisin mümkün olacağı bu uygulama ile hastalık kontrol altına alınabilecek. Diğer tedavilerin cevap vermediği ileri evre hastalar için de umut olacak.
Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı uzmanları Prof. Dr. F. Suna Kıraç ve Dr. Öğr. Üyesi Deniz Bedel tarafından yapılan açıklamada, her geçen gün yeni gelişmeler kaydedilen kanser hastalıklarının tanı ve tedavisinde, alınan önlemler ve tıp alanındaki teknolojik yeniliklerin yüz güldürücü sonuçların elde edilmesine olanak sağladığı, bunlardan birinin de dünyada bir süredir prostat kanserlerinin tanısında altın standart kabul edilen Ga-68 PSMA (Prostat spesifik membran antijeni) PET/BT görüntüleme ve tümör hücrelerinin yok edilmesini sağlayacak Lu-177 PSMA tedavisi olduğu kaydedildi.
Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı'nda prostat kanseri tanı ve tedavisinde Ga-68 PSMA ve Lu-177 PSMA uygulamaları için gerekli teknolojik donanım altyapısının (radyofarmasötik sentez üntesi) yakında kurulacağı ifade edilen açıklamada, yakın zamanda Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Kanser Merkezi çatısı altında bu alanda da hizmet verilmeye başlanacağı bildirildi.
Prof. Dr. F. Suna Kıraç: Tümörlü dokular yüzde 90'nın üzerinde doğrulukla saptanabiliyor
Son yıllarda Ga-68 PSMA PET/BT görüntüleme yönteminin prostat kanserlerinin tanı, evreleme yani hastalığın yaygınlık derecesinin saptanması, tedavi planlaması ve tedavi başarısının değerlendirilmesinde güvenli bir şekilde kullanıldığını ifade eden Prof. Dr. F. Suna Kıraç, kanser tanısında kullanılan akıllı moleküllerin, prostat kanseri hücrelerinin büyük çoğunluğunun yüzeyinde bulunan PSMA gibi bağlayıcı yapı taşlarına bağlanması ile tümör hücrelerinin görüntülenmesinin ve tedavisinin mümkün kılındığını belirtti.
Prostat kanseri tanısı konmuş hastalara damar yolu ile Ga-68 PSMA uygulandıktan sonra diğer kanser türlerinin tanı ve tedavi sürecinde uygulanan PET/BT görüntüleme işlemine benzer şekilde PET/BT tüm vücut taramasının yapıldığını ifade eden Kıraç, böylece minimum düzeydeki PSA (prostat spesifik antijen) yüksekliklerinde bile tümörlü dokuların ve metastazlarının yüzde 90'nın üzerinde doğrulukla tespit edilebildiğini; böylece işlemin hastalığın evresi ve tedavi yaklaşımı konusunda hekime yol gösterdiğini kaydetti.
Dr. Öğr. Üyesi Deniz Bedel: “Ga-68 PSMA PET/BT diğer tüm tanı yöntemlerinden çok daha başarılı” 
Prostat kanserinin sıklıkla yayılım gösterdiği organa yakın lenf bezleri ve kemik gibi dokulardaki hastalığın varlığını ortaya koyarak, hastaya yararı olmayan ve önemli yan etkileri beraberinde getiren tedavilerin bu yöntemle önlenebildiğini belirten Nükleer Tıp Anabilim Dalı Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Deniz Bedel, tedavi sonrası takipte ise hastalığın nüks edip etmediğinin, muayene bulguları, kan PSA değerleri veya ultrason, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme (MR) gibi yöntemlerle araştırılabildiğini ancak Ga-68 PSMA PET/BT yönteminin bu yöntemlerin hepsinden çok daha başarılı ve güvenilir sonuçlar verdiğini kaydetti.
“İleri evre prostat kanseri vakalarında başarılı sonuçlar alınıyor” 
“Ga-68 PSMA ile saptanan prostat kanser hücreleri, Lu-177 PSMA uygulanarak başarı ile tedavi edilebilmekte, bu hedefe yönelik tedavi ile hastanın yaşam süresi ve kalitesi arttırılabilmektedir” diyen Bedel, Lu-177 PSMA tedavisinin özellikle metastatik prostat kanseri olan hastalarda her geçen gün kullanımı artan bir yöntem olduğunu belirtti. Bu tedavinin tümörü küçültmeyi, yayılımını durdurmayı ve hastalığın neden olduğu kemik ağrısı şikayetlerini azaltmayı hedeflediğini bildiren Bedel, Lu-177 PSMA tedavisinin, çoğunlukla diğer tedavilere cevap alınamayan hastalarda ve ileri evre prostat kanseri vakalarında kullanıldığını ve hastalığın uzun süre kontrol altında tutulmasına katkı sağladığını da açıkladı.
Prostat kanseri belirtileri
Prostat kanserinin belirtilerini de aktaran Bedel, “Erken evrede genellikle hiçbir belirti vermeyen prostat kanserlerinin ilerleyen evrelerinde ise, yavaş ya da zayıf idrar akımı veya daha sık idrara çıkma ihtiyacı, idrarda kan, ereksiyon sorunu (iktidarsızlık), kemik metastazlarına bağlı kalça, sırt, göğüs ya da diğer alanlarda ağrı şikayetleri, bacak veya ayaklarda uyuşma veya güçsüzlük, omurilik basısına bağlı mesane veya bağırsak kontrolü kaybı gözlenmektedir. Birçok başka hastalığın habercisi de olabilecek bu belirtilerin bulunması durumunda mutlaka bir uzmana başvurulmalı” dedi.



İlk kez bir Antik Mısırlının tam genomu çözüldü

Üç boyutlu taramayla yüzü oluşturulan kişinin, ileri yaşlarda hayatını kaybettiği saptandı (Caroline Wilkinson/Liverpool John Moores Üniversitesi)
Üç boyutlu taramayla yüzü oluşturulan kişinin, ileri yaşlarda hayatını kaybettiği saptandı (Caroline Wilkinson/Liverpool John Moores Üniversitesi)
TT

İlk kez bir Antik Mısırlının tam genomu çözüldü

Üç boyutlu taramayla yüzü oluşturulan kişinin, ileri yaşlarda hayatını kaybettiği saptandı (Caroline Wilkinson/Liverpool John Moores Üniversitesi)
Üç boyutlu taramayla yüzü oluşturulan kişinin, ileri yaşlarda hayatını kaybettiği saptandı (Caroline Wilkinson/Liverpool John Moores Üniversitesi)

Bilim insanları ilk kez bir Antik Mısırlının tüm genomunu diziledi. Yaklaşık 4 bin 500 yıl önce yaşayan adamın kalıntıları, antik uygarlıktan gelen en eski genetik veriyi de sunuyor.

Uzmanlar, bölgenin sıcak iklimi DNA'nın kolayca bozunmasına yol açtığı için Antik Mısır'dan genetik kayıtlar bulmanın epey zorlu bir iş olduğunu söylüyor. Ayrıca bu toplumda yaygın olan mumyalama da yumuşak dokuları muhafaza etmesine karşın DNA'nın düzgün bir şekilde korunmasını engelliyor.

Bugüne kadar Antik Mısır'dan sadece üç kişinin genomunun bir kısmı dizilenmişti. Ayrıca bu kişiler uygarlığın daha geç dönemlerinde yaşamıştı. 

Bulguları önde gelen hakemli dergi Nature'da dün (2 Temmuz) yayımlanan çalışmadaysa, bu örneklerden en az bin yıl daha önceye ait bir genom ilk kez tamamen dizilendi. 

Kahire'nin güneyindeki Nuwayrat köyünde 1900'lerin başında bulunan kalıntılar, kayaya oyulmuş bir mezarın içine yerleştirilmiş bir çömlek kabın içindeydi.

Liverpool John Moores Üniversitesi'nden Dr. Adeline Morez Jacobs liderliğindeki araştırmacılar, 4 bin 500 ila 4 bin 800 yıl önce yaşamış kişinin kemiklerini inceledi. Ayrıca dişinden aldıkları örneklerle genomunu dizileyen ekip, Antik Mısırlı hakkında eşsiz bilgiler elde etti.

VFDGH
Adamın kalıntılarını içeren çömlek 1902'de keşfedilmişti (Garstang Arkeoloji Müzesi/Liverpool Üniversitesi)

İlk piramitler inşa edilirken yaşayan kişinin kalıntıları, 44-64 yaşında ölen bir erkek olduğuna işaret ediyor. Makalenin yazarlarından Joel Irish, MÖ 2855 ila 2570'de hayatını kaybeden adam hakkında "Öldüğünde muhtemelen 60'lı yaşlarındaydı, ki bu o dönem için inanılmaz derecede ileri bir yaş" diyor.

Bilim insanları kişinin genetik materyalinin yüzde 80'inin beklendiği gibi Kuzey Afrika kökenine sahip olduğunu tespit etti. Ancak yüzde 20'si, Batı Asya ve Mezopotamya bölgesindeki insanlara dayanıyordu.

Araştırmacılar Antik Mısır ve Mezopotamya halkları arasında bir ilişki olduğunu uzun zamandır düşünüyordu. Arkeolojik bulgular bu etkileşime güçlü kanıtlar sunsa da bugüne kadar genetik bir veri elde edilememişti. 

Harvard Üniversitesi'nden Iosif Lazaridis, yer almadığı çalışmanın bulguları hakkında "Bu örnek bize, bu kadar erken bir tarihte Mısır'da çoğunlukla Kuzey Afrikalı soyundan gelen ancak Mezopotamya'dan da bir miktar soy katkısı olan insanlar olduğunu söylüyor" diyor: 

Bu coğrafi açıdan mükemmel derecede mantıklı.

Araştırmacılar bulunan kemiklerde artrit ve osteoporoz belirtilerinin yanı sıra yaşamının büyük bölümünde aşağı baktığını ve öne doğru eğildiğini gösteren işaretler tespit etti. Ayrıca kollarını uzun süre önünde tuttuğunu, ağır malzemeler taşıdığını ve sert yüzeylere oturduğunu gösteren bulgulara rastlandı. 

Ekip bu verilere dayanarak bu kişinin ağır işçilik yaptığı ve muhtemelen çömlekçi olduğu sonucuna vardı. Irish çömlekçi çarkının da Mısır'a bu dönemde geldiğini söyleyerek ekliyor:

Öte yandan bir çömlekçiye genellikle böyle üst sınıf bir cenaze töreni düzenlenmez. Belki de olağanüstü yetenekli ya da başarılı olduğu için sosyal statüsü yükselmişti.

Bilim insanları Antik Mısır ve Mezopotamya ilişkisine ışık tutan yeni çalışmanın sadece tek bir genom örneğine dayandığına ve daha fazla kanıt bulmayı beklediklerine değiniyor. Bu sayede iki bölgede yakın zamanda ortaya çıkan yazının kökenlerini ve farklı toplumlar arasındaki göçleri daha iyi anlamayı umuyorlar.

Makalenin ortak yazarı Dr. Linus Girdland-Flink "Bu, insan genetik varyasyonu bulmacasının sadece bir parçası: Bugüne kadar yaşamış her insan ve onların genomu bu bulmacanın benzersiz bir parçasını oluşturuyor" diyerek ekliyor:

Hiçbir zaman herkesin genomunu dizileyemeyeceğiz ancak insanlık tarihinde bugün kim olduğumuzu şekillendiren önemli olayları doğru bir şekilde yeniden yapılandırmak için dünyanın dört bir yanından yeterince çeşitli örnek toplamayı umuyoruz.

Independent Türkçe, CNN, New Scientist, Nature