Trump: ABD-İran savaşı uzun sürmez

Geçtiğimiz hafta Umman Körfezi’ndeki USS Abraham Lincoln uçak gemisinden havalanmaya hazırlanan bir F-18 savaş uçağı (EPA)
Geçtiğimiz hafta Umman Körfezi’ndeki USS Abraham Lincoln uçak gemisinden havalanmaya hazırlanan bir F-18 savaş uçağı (EPA)
TT

Trump: ABD-İran savaşı uzun sürmez

Geçtiğimiz hafta Umman Körfezi’ndeki USS Abraham Lincoln uçak gemisinden havalanmaya hazırlanan bir F-18 savaş uçağı (EPA)
Geçtiğimiz hafta Umman Körfezi’ndeki USS Abraham Lincoln uçak gemisinden havalanmaya hazırlanan bir F-18 savaş uçağı (EPA)

ABD Başkanı Doınald Trump, dün yaptığı açıklamada, Washington’ın güçlü bir pozisyonda olduğunu ve olası bir İran-ABD savaşının uzun sürmeyeceğini, çünkü kara birlikleri göndermeyi düşünmediklerini söyledi.
İran Dini Lideri Ali Hamaney ise uygulanan baskının “İran’ın geri çekilmesini sağlamayacağını” vurguladı. Hamaney, ABD’yi “dünyanın en kötüsü” olarak nitelendirdi. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de Washington’a “yanlış yoldan gittiği” uyarısı yaparak nasihatte bulundu.
Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Genel Komutanı General Hüseyin Selami de Washington’ın DMO komutanlarına yönelik yaptırım kararının ABD’ye ait insansız hava aracının (İHA) düşürülmesine bir tepki olduğunu ve bunun her türlü mantıktan uzak ve anlamsız bir hamle olduğunu kaydetti.
ABD Başkanı Trump, İran’la bir savaş yaşanmamasını umduğunu ancak olası bir savaş durumunda bunun uzun sürmeyeceğini belirtti. Trump dün Fox Business’a verdiği röportajda “İran’a yönelik saldırıyı durdurmaya karar verdim ve çok sayıda İranlının öldürülmesine engel oldum” ifadelerini kullandı. Trump, söz konusu kararı İran’ın ABD’ye ait İHA’yı düşürmesinin ardından vermişti.
İran’la savaşmak istemediğini vurgulayan Trump, muhtemel bir çatışma durumunda ABD askerlerinin pozisyonunun ne olacağına ilişkin bir soruyu şöyle yanıtladı:
“Karaya asker indirmekten söz etmiyorum. Söylemek istediğim, eğer bir şey olursa çok uzun sürmeyeceğidir. Çünkü çok güçlü bir pozisyondayız.”
ABD Başkanı son iki ay boyunca şiddet ile uzlaşı arasında değişen farklı tutumlar sergiledi. Önceki gün yaptığı açıklamada Tahran’ı “Amerikan unsurlarına yapılacak herhangi bir saldırıda bulunması halinde yok ederiz” diyerek tehdit ederken İran'ın geçtiğimiz günlerde ABD’ye ait İHA’yı düşürmesiyle gerginliğin daha da artmasına rağmen son günlerde İran ile büyük güçler arasında daha geniş bir nükleer anlaşma imzalanması için yapılacak müzakerelere açık kapı bıraktı.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo dün Yeni Delhi’de, “India Today” televizyonuna verdiği demeçte “Washington, Tahran'la gerilimi azaltmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Eğer bir savaş yaşanırsa bu İranlıların tercihi olacaktır. Umarım böyle bir tercihte bulunmazlar” diye konuştu.
Trump, İran’a yönelik baskıyı artırmak için benzeri görülmemiş bir hamleyle pazartesi günü Tahran’a, özellikle de İran rejimindeki üst düzey yetkililer ve DMO’nun bazı komutanlarını hedef alan “güçlü” yeni yaptırımlar uygulanması talimatı verdi. Bununla birlikte Beyaz Saray, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in de bu hafta sonu yaptırımlar listesine dahil edilmesinin planlandığını duyurdu.
İran ise sert açıklamalarını dün de sürdürdü. İran Dini Lideri Ali Hamaney, Beyaz Saray’ın kendisine yaptırımlar uyguladığını duyurmasının ardından yaptığı ilk açıklamada ABD yönetimlerini “dünyanın en kötü hükümetleri” olarak nitelendirdi. İran Devrimi’nin İranlıların başlarına darbe almalarını sona erdirdiğini söyleyen Hamaney, ülkesinin yaptırımlar karşısında geri çekilmeyeceğini vurguladı.
İranlıları 2020’nin mart ayında yapılması planlanan parlamento seçimleri atmosferine hazırlama çabası içerisinde olan Hamaney, ABD’yi İranlıların seçimlere ve devleti destekleyen mitinglere katılmalarını “engellemek” istemekle suçladı. İranlıları hükümet tarafından düzenlenen mitinglere ve seçimlere katılmaya çağıran Hamaney bunun “baskıların İran halkını etkilemediğinin bir göstergesi” olacağını söyledi. Hamaney sözlerini şöyle sürdürdü:
“Seçimler bu yılın sonunda yapılacak. İran halkının, bazıları tarafından empoze edilmeye çalışılan bir takım şüphelere rağmen seçimlere yoğun bir şekilde katılacağını biliyorum.”
Hamaney, ABD’nin müzakere çağrısını da değerlendirdi:
“ABD’nin müzakere önerisi aldatmacadan başka bir şey değildir. Düşman, baskıyla bir sonuca varamayınca İran halkını saf bir millet yerine koyarak, 'İran halkı kalkınmalıdır' diyor. Tabii ki bu millet kalkınacaktır. Ama siz olmadan ve sizin yaklaşmamanız şartıyla.”
Hamaney, üst düzey yargı yetkililerine yaptığı konuşmayı şöyle sürdürdü:
“Eğer müzakerede onun sözünü dinlersen, milleti mahvedecek. Dinlemezsen, siyasi atmosfer oluşturarak propaganda ve baskılarına devam edecek.”
DMO Genel Komutanı General Hüseyin Selami de bu hafta ABD Başkanı Trump tarafından imzalanan yeni yaptırımların, İran’ın ABD’ye ait İHA’nın düşürülmesine karşı bir tepki olduğunu ve Washington’ın çaresizliğini gösterdiğini söyledi. Reuters’ın haberine göre ABD’nin DMO komutanlarına yaptırım uygulamasının İran’ın ustalığı karşısındaki çaresizliklerinin ve öfkelerinin bir göstergesi olduğunu belirten Selami “Bu ağır darbenin ardından Amerikalıların kamuoyu nazarında her türlü mantıktan uzak girişimlerle öfkelerini göstermesi son derece doğal” ifadesini kullandı.
DMO komutanlarını hedef alan yatırımlar ilk kez uygulanırken ABD daha öncede DMO’yu yabancı terör örgütleri listesine eklemişti.
Mehr Haber Ajansı’na konuşan İran Devrim Muhafızları Ordusu Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Emir Ali Hacızade, ne ABD’nin ne de bir başka ülkenin İran topraklarını ihlal etmeye cesaret edemeyeceğini söyledi. “Savaşın hayaleti ve askeri saldırı” ile ilgili tartışmaların önemini vurgulayan Hacızade, “Bu konuda düşmanın herhangi bir niyeti yok” diye konuştu.
Hacızade, DMO’ya yakın Fars Haber Ajansı’nın aktardığı açıklamalarında da şunları söyledi:
“İHA meselesi, ABD’nin her zaman olduğu gibi uluslararası hukuka olan saygısızlığını ortaya koyarken bölgedeki istikrarlı birlik, İHA’nın düşürülmesi görevini yerine getirdi. Amerikalılar, İranlı liderler ve yetkililerin uyarılarını görmezden gelmenin havalı olduğunu düşünüyorlardı.”
Aynı şekilde İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kemalvendi dün yaptığı açıklamada İran Atom Enerjisi Kurumu’nun zenginleştirilmiş uranyum üretiminde 300 kilogram sınırının aşılması için verdiği 10 günlük sürenin 27 Haziran’da dolduğunu söyledi.
Bu açıklama, cuma günü İran ile nükleer anlaşmanın tarafları arasında Viyana’da anlaşmanın geleceğini tartışmak üzere yapılacak toplantı öncesinde geldi.
Tahran’ın geçen ay nükleer anlaşmada kalmak için verdiği 60 günlük süreyi duyurmasının ardından anlaşma tarafları söz konusu toplantıyla ilk kez karşı karşıya gelecek. Tahran ayrıca geçen ay birkaç kez, uranyum zenginleştirme oranını yüzde 3,67'den yüzde 5 ile yüzde 20 arasında değişen seviyelere çıkarmayı planladığını duyurmuştu.
İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Abbas Arakçi, 15 Haziran’da yaptığı bir açıklamada, Avrupalılara verilen 60 günlük süreyi uzatma niyetleri olmadığını söyledi. Dört gün sonra 19 Haziran’da bir açıklama yapan Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Kemalvendi ise “Nükleer anlaşmanın taraflarına verdiği iki aylık süre uzatılamaz. İkinci adım, zamanlanan gündeme göre atılacak ve gündem yakından takip edilecek” dedi.
Cumhurbaşkanı Ruhani, aynı tarihlerde “nükleer anlaşmanın çökmesinin, bölgenin ve dünyanın yararına olmayacağı” uyarısında bulundu. Ruhani, Avrupa'nın nükleer anlaşmayı kurtarmak için çok az zamanı olduğunu da sözlerine ekledi.
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani de iki gün önce yaptığı açıklamada ülkesinin nükleer anlaşmadaki taahhütlerinin azaltılmasında ikinci faza 7 Temmuz itibariyle başlayacağını duyurdu. Fransız Haber Ajansı’nın (AFP) haberine göre Şemhani, Tahran'ın 2018'in mayıs ayında ABD’nin tek taraflı olarak nükleer anlaşmadan çekilmesinden bu yana anlaşmayı kurtarmak istediklerini söyleyen Avrupalıların sözlerini yerine getirmesi için sabırsızlıkla beklediğini belirtti.
Diğer yandan Cumhurbaşkanı Ruhani, “nükleer anlaşmayı sürdürmek için yeterli çaba sarf etmedikleri” gerekçesiyle Fransa, İngiltere ve Almanya’yı suçlayıcı açıklamalarına hız verdi. Ruhani anlaşma kapsamındaki taahhütleri yerine getirmenin hem Avrupa’nın hem de Washington'ın çıkarına olduğunu sözlerine ekledi.
Fransız mevkidaşı Emmanuel Macron ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından haftalık hükümet toplantısında açıklamalarda bulunan Ruhani, Tahran’ın Avrupalıların nükleer anlaşma konusundaki eylemsizliğine dair yaşadığı hayal kırıklığını yineledi. İran’ın anlaşmada kalmaya devam etmesinin, “Avrupa’nın İran’ın hiçbirine ulaşamadığı ekonomik çıkarlarını sağlayacak sözlerine bağlı olduğunu” vurgulayan Ruhani’nin Macron’a, “İran, anlaşmadan faydalanamazsa anlaşmanın içerdiği taahhütleri sınırlandırır” dediği aktarıldı. Ruhani, telefon görüşmesinde Macron’a ayrıca İran’ın anlaşma ile ilgili yeni müzakerelere hiçbir koşulda girmeyeceğini söyledi.
Ruhani ayrıca İran’ın bölgedeki gerginliği artırmakla ilgilenmediğini ve ABD de dahil olmak üzere hiçbir ülke ile savaş istemediğini de sözlerine ekledi.
Ruhani, dün kabine toplantısında yaptığı konuşmada Amerikalılara hitaben “Seçtiğiniz yol yanlış” dedi. Washington’a bölgedeki gerginliği azaltmak için uzlaşı yoluna dönmesini tavsiye eden Ruhani, “Uzlaşıya dönüş, tüm tarafların çıkarlarını güvence altına almanın en kısa yolu ve aynı zamanda özellikle Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesine İlişkin Antlaşma (NPT) çerçevesinde dünyanın ve bölgenin çıkarlarına olacaktır” şeklinde konuştu.
IRNA haber ajansı, İran Merkez Bankası Başkanı Abdulnasır Hamati’nin, “ABD'nin yaptırımlarına rağmen İran'ın petrol ihracatını artırdığı” şeklindeki açıklamalarını aktardı. Ancak Hamati’nin açıklamaları, Petrol Bakanı Bijen Namdar Zengene’nin geçen hafta İran meclisinde yaptığı konuşmada, “İran artık İran adına petrol satamaz” ifadeleriyle çelişti. Hamati açıklamasında “ABD'nin petrol satışlarını sıfıra düşürme iddiasına rağmen petrol ihracatı artıyor” ifadelerini kullanmıştı.



Zelenskiy: Barış planı NATO’ya katılım hedefimizden resmen vazgeçmemizi zorunlu kılmıyor

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy (AFP)
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy (AFP)
TT

Zelenskiy: Barış planı NATO’ya katılım hedefimizden resmen vazgeçmemizi zorunlu kılmıyor

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy (AFP)
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy (AFP)

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, bugün (Çarşamba) yayımlanan açıklamalarında, Kiev ile Washington arasında müzakere edilen savaşı sona erdirmeye yönelik yeni önerinin, Ukrayna’yı NATO’ya katılım hedefinden resmen vazgeçmeye zorlamadığını söyledi.

Ukrayna’nın NATO’ya üyeliğinin ülkesinin tek taraflı kararıyla değil, ittifak üyelerinin iradesiyle belirleneceğini vurgulayan Zelenskiy “Biz kendi tercihimizı yaptık. NATO’ya katılımı engelleyecek anayasal düzenlemeleri gündemimizden çıkardık” dedi. Bu açıklama, Washington’un daha önce Kiev’i NATO’dan uzak tutmayı hedefleyen hukuken bağlayıcı bir planına dolaylı bir gönderme olarak yorumlandı.

Ukrayna lideri, Rusya ile savaşı sona erdirmeyi amaçlayan görüşmeler sırasında, topraklara ilişkin konularda Amerikalı ve Ukraynalı müzakerecilerin uzlaşmaya varamadığını belirterek, bu başlıkların liderler düzeyinde ele alınması çağrısında bulundu. Zelenskiy, “ABD tarafıyla Donetsk bölgesine ve Zaporijya Nükleer Santrali’ne ilişkin konularda mutabakata varamadık. Hassas meseleleri ele almak üzere ABD ile liderler düzeyinde bir toplantıya hazırız. Toprak gibi konular liderler seviyesinde görüşülmeli” dedi. Önerdiği toplantının Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i kapsayıp kapsamadığını belirtmedi; ancak Zelenskiy daha önce defalarca Rus liderle görüşme çağrısında bulunmuştu.

Öte yandan Zelenskiy, ülkesinin Rusya ile savaşın sona erdirilmesine yönelik bir anlaşmaya varılmasının ardından, mümkün olan en kısa sürede cumhurbaşkanlığı seçimlerine gideceğini açıkladı. Washington ile üzerinde uzlaşılan planın son taslağına göre, Moskova’ya sunulan belgede “anlaşmanın imzalanmasının ardından Ukrayna’nın en kısa sürede seçim düzenlemesi gerektiği” yönünde bir madde yer alıyor. Bu açıklama, Zelenskiy’nin salı günü gazetecilerle yaptığı görüşmede dile getirildi.


Macron'un Putin ile diyaloğu yeniden başlatma girişimi hakkında sorular

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında gerçekleşen daha önceki bir görüşmeden (EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında gerçekleşen daha önceki bir görüşmeden (EPA)
TT

Macron'un Putin ile diyaloğu yeniden başlatma girişimi hakkında sorular

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında gerçekleşen daha önceki bir görüşmeden (EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında gerçekleşen daha önceki bir görüşmeden (EPA)

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında gerçekleşen son telefon görüşmesi, Macron’un girişimiyle 1 Temmuz Salı günü yapıldı. Elysee Sarayı, görüşmenin iki saati aşkın sürdüğünü ve İsrail ile ABD’nin İran’daki nükleer tesisleri, uzmanları ve askeri liderlik kadrolarından isimleri hedef alan saldırılarından birkaç gün sonra, özellikle İran’ın nükleer dosyasına odaklandığını açıklamıştı.

Ancak görüşmede Ukrayna’daki savaş da ele alındı. Elysee’ye göre, tarafların yaklaşımları arasındaki derin fark nedeniyle temas adeta ‘sağırlar diyaloğu’ niteliği taşıdı. Buna rağmen Elysee’den yapılan açıklamada, Emmanuel Macron ile Vladimir Putin’in bu başlıkta temaslarını sürdürme kararı aldıkları belirtildi.

Macron, ABD Başkanı Donald Trump dışında, Putin’e yönelik diplomatik izolasyon kuralını bozan tek Batılı lider konumunda bulunuyor. Oysa Macron, son iki yılda Rusya’ya karşı sert çizginin öncülüğünü üstlenmiş, Moskova’ya yönelik mali ve ekonomik yaptırımların savunulmasında, Ukrayna’ya mali ve askeri destek sağlanmasında ve çatışmaların sona erdirilmesinin ardından Rusya’yı caydırmak amacıyla Ukrayna topraklarında asker konuşlandırmayı öngören bir ‘istekliler koalisyonu’ kurulması çağrılarında aktif rol oynamıştı.

xscdf
Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirmek için Berlin'de bir araya gelen Avrupalı liderler aile fotoğrafı çektirdi, 15 Aralık 2025 (EPA)

Macron ayrıca, Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy için bir ‘referans noktası’ olmayı hedefledi. Son dönemde Zelenskiy’i üç kez Paris’e davet eden Macron, Ukrayna’ya dördüncü nesil 100 adet Rafale savaş uçağı tedarikini öngören bir mutabakat zaptını da Zelenskiy ile imzaladı.

Avrupa'nın genel görüşüne aykırı hareket ediyor

Macron bir kez daha Avrupa çizgisinin dışına çıktı. Brüksel’de düzenlenen ve Ukrayna’ya 90 milyar euroluk kredi verilmesini onaylayan son Avrupa Birliği (AB) zirvesinin ardından düzenlediği basın toplantısında Macron, Vladimir Putin ile doğrudan diyaloğun yeniden başlatılması çağrısıyla salondaki herkesi şaşırttı. Macron, çağrısını şu sözlerle gerekçelendirdi: “Vladimir Putin’le konuşan kişiler olduğunu görüyorum. Bu nedenle biz Avrupalıların ve Ukraynalıların, bu tartışmayı resmî biçimde yeniden açacak bir çerçeve bulmasının çıkarımıza olduğuna inanıyorum. Aksi takdirde kendi aramızda konuşmaya devam ederiz, müzakereciler ise Ruslarla baş başa pazarlık yapar. Bu ideal bir durum değil.”

Macron’un bu sözlerle, Alaska’da olduğu gibi Putin’le yüz yüze görüşmekten ya da onunla defalarca telefonla temas kurmaktan çekinmeyen ABD Başkanı Donald Trump’a atıfta bulunduğu belirtiliyor. Macron’un söz konusu ifadelerine Rusya Devlet Başkanı’ndan yanıt gecikmedi. Putin, pazar günü düzenlediği basın toplantısında Macron ile ‘diyaloğa hazır olduğunu’ söyledi. Bunun üzerine Fransa Cumhurbaşkanlığı kaynakları, “Kremlin’in bu girişime açık onay vermesi memnuniyet verici. Önümüzdeki günlerde ilerlemenin en uygun yolunu değerlendireceğiz” açıklamasını yaptı.

adfrg
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, 18 Ağustos'ta Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer ile yüz yüze görüştü. (AP)

Macron’un girişiminin sürpriz etkisi yaratması üzerine Elysee kaynakları, olası eleştirilere karşı önlem alarak Moskova ile yapılacak her türlü temasın Zelenskiy ve Avrupalı ortaklarla ‘tam şeffaflık içinde’ yürütüleceğini ve hedefin Ukraynalılar için ‘sağlam ve kalıcı bir barış’ olduğunu vurguladı. Rusya ile diyaloğun neden kesildiğine ilişkin olarak Elysee Sarayı, “Ukrayna’nın işgali ve Putin’in savaşı sürdürme ısrarı, son üç yılda her türlü diyalog ihtimalini ortadan kaldırdı” değerlendirmesinde bulundu. Diyaloğun yeniden başlamasının ise ancak ateşkesin ana hatlarının netleşmesi ve barış müzakerelerinin başlamasıyla mümkün olacağı, bu aşamada Putin’le yeniden konuşmanın faydalı olacağı kaydedildi.

Macron'un girişiminin ardındaki gerekçe

Paris’teki Avrupalı diplomatik kaynaklar, Macron’un girişiminin geç de olsa, ABD’nin Rusya ile Ukrayna arasındaki arabuluculuk sürecini tek başına yürütmesinden duyulan Fransız-Avrupa kaygısını yansıttığını belirtiyor. Avrupalıların son haftalarda bu süreçte kendilerine bir yer açmayı başarmasına rağmen, Washington’un onları devre dışı bırakma eğilimi gösterdiği değerlendirmesi yapılıyor. Nitekim ABD Başkanı Donald Trump’ın geçen hafta The Atlantic sitesine yaptığı açıklamalar Avrupa başkentlerinde şok etkisi yarattı. Trump, Avrupalıların “çok konuşup hiçbir şey yapmadığını, bunun kanıtının da savaşın hâlâ sürmesi olduğunu” söylemişti. Öte yandan, ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard da geçen hafta X platformunda yaptığı paylaşımda Avrupalıları ve NATO’yu hedef alarak, ‘savaşı tırmandırmakla ve ABD’yi Rusya ile doğrudan bir çatışmaya çekmeye çalışmakla’ suçladı. Tüm bunların ardından söz konusu kaynaklar şu soruyu gündeme getiriyor: “Washington Kiev’e yardımları keserken, savaşın yükünü Ukrayna’yı destekleyerek esas olarak Avrupalılar taşıyorken, Avrupalıların Putin’le görüşme hakkı neden olmasın?” Kaynaklar, savaşın gidişatının AB ülkelerinin ve genel olarak kıtanın güvenliğini doğrudan ilgilendirdiğini, bu nedenle Putin’le dolaylı değil doğrudan bir diyaloğun gerekli ve önemli olduğunu vurguluyor.

Ancak Macron’un girişimi, AB içindeki ortakları nezdinde olumlu bir karşılık bulmadı. Ne Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ne de Rusya’ya karşı Avrupa liderliği rolünü üstlenmek isteyen Almanya Başbakanı bu çağrıdan memnun kaldı. Almanya Hükümeti Sözcü Yardımcısı Steffen Meyer, hükümetin Macron’un girişiminden ‘haberdar edildiğini’ söylemekle yetinirken, bu dosya nedeniyle ‘AB’nin zedelenmesine dair bir endişe bulunmadığını’ ifade etti.

Macron ve Napolyon Bonapart

Macron’a yöneltilen eleştiriler iki ana noktada toplanıyor. Bunlardan ilki, Rusya ve Vladimir Putin üzerindeki azami baskıyı savunma çizgisinden, Amerikalı müzakerecinin elde edemediği ya da elde etmesinin zor görüldüğü kazanımlara ilişkin ciddi soru işaretleri bulunmasına rağmen, Moskova ile diyaloğa yönelmesi. İkinci eleştiri ise Macron’un, Putin etrafında örülen Avrupa duvarını ve sıkı diplomatik izolasyonu delmiş olması. Eleştirmenlere göre bu girişim, Rus liderine Avrupa içindeki bölünmelerden ve AB ile ABD arasındaki görüş ayrılıklarından yararlanma imkânı sunuyor.

frgt
Brüksel'de Avrupa zirvesinin sona ermesinin ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmeye açık olduğunu ifade etti. (AFP)

Le Monde gazetesi, Zelenskiy’nin Macron’un girişimini kendisiyle görüştüğünü ve bazı çekinceler taşıdığını kabul ettiğini yazdı. Gazete ayrıca bir Avrupalı diplomata atıfta bulunarak, “Avrupa’daki herkes, bir gün Putin’le konuşmak zorunda kalınacağını biliyor. Karmaşık olan ise bu görüşmelerin en uygun çerçevesinin ne olacağı; Avrupa Troykası (Fransa, Almanya, Birleşik Krallık) içinde mi yoksa daha geniş bir formatta mı yapılacağı” ifadelerini aktardı. Bu soru, Macron’un yalnızca Fransa adına mı konuşacağı yoksa Zelenskiy ve Avrupa’daki diğer liderlerden yetki alarak onların adına mı konuşacağı konusunu gündeme getiriyor.

Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık liderleri arasında gizli bir rekabet olduğu kesin, ancak bu durum açıkça ortaya çıkmış değil. Her durumda, önümüzdeki günler ve haftalarda ne olacağını tahmin etmek için henüz erken. Putin’in son basın toplantısında Avrupa liderlerini ‘küçük domuzlar’ olarak nitelemesi, bu sürecin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Rus basını ise 1812’de Napolyon Bonapart’ın Rusya’yı işgalinde uğradığı büyük yenilgiyi sık sık hatırlatıyor; o dönemde Napolyon’un ordusu büyük kayıplar vermiş ve bu macera onun düşüşünün başlangıcı olmuştu.


Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
TT

Gazze ateşkesinin mimarı Trump mı?

Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)
Trump, Şarm el-Şeyh'te imzaladığı Gazze anlaşmasının metnini gösteriyor (Arşiv - AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, Gazze Şeridi’nde, Hamas ve İsrail’i ateşkese ikna etmede belirleyici bir rol oynadı. İki yıl süren savaşın sona erdirilmesini öngören ateşkes anlaşmasına giden süreçte Washington’un aktif diplomasisi öne çıktı. Savaş boyunca Filistinliler, can kayıpları ve maddi yıkımın yanı sıra sağlık, çevre ve altyapı alanlarında ağır bedeller ödedi.

Trump yönetiminin, Joe Biden döneminde yoğun çabalara rağmen sonuç alınamayan ateşkes girişimlerini başarıyla sonuçlandırdığına dikkat çekiliyor. Biden yönetiminin çabalarının, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu liderliğindeki hükümetle yaşanan görüş ayrılıkları nedeniyle başarısız olduğu, Netanyahu’nun ise Trump’ın yeniden iktidara dönüşünü beklediği ifade edildi. Ancak Trump’ın bu dönüşü, ilk başkanlık döneminde İsrail’e sunduğu Kudüs’ün başkent olarak tanınması, Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğinin kabulü ve İbrahim Anlaşmaları gibi adımlarla bire bir örtüşmedi.

Hamas’ın tutumunun kabulü

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Trump’ın, Filistin meselesi ve genel olarak bölgeye ilişkin birçok kararı Netanyahu ve hükümetine dayattığı belirtiliyor. Özellikle Gazze savaşı konusunda Trump’ın, Hamas’a sunulan ateşkes planına hareketin verdiği yanıtı kabul etmesi, İsrail tarafında şaşkınlık yarattı. Bu durum, Netanyahu hükümetini fiili durumu kabullenmeye zorladı ve sonuçta ateşkes anlaşmasına varıldı.

Her ne kadar bu gelişme Trump yönetiminin hanesine bir başarı olarak yazılsa da, İsrail’in son derece kırılgan olan ateşkesi sık sık ihlal etmesinin anlaşmayı tehlikeye sokabileceği uyarıları yapılıyor. Öte yandan, iki yıl süren savaşın Filistinli silahlı grupların, özellikle Hamas ve İslami Cihad’ın askeri kapasitesini büyük ölçüde tüketmesi, tarafları ABD’nin hedeflediği ateşkesin ikinci aşamasına geçmeye zorlayabilir. Bunun için arabulucuların desteği kritik önem taşıyor. Arabulucular, bir yandan Hamas ile İsrail arasında, diğer yandan ABD ile taraflar arasında görüş ayrılıklarını gidermeye çalışıyor. Bu çerçevede ABD’nin rolü, Netanyahu hükümetine anlaşmaya uyması yönünde baskı yapmak olarak öne çıkıyor. Nitekim Washington, İsrail’in Hamas’ın ihlallerini gerekçe göstererek Gazze’ye açılan geçişleri yeniden kapatma girişimlerini birçok kez engelledi; aynı zamanda ticari ve insani yardım taşıyan kamyon sayısının artırılması için baskı uyguladı.

Sembolik baskılar eleştirisi

Buna karşın, Filistinli gruplar ve Gazze’deki durumu yakından izleyen çevreler, bu baskıların bazı durumlarda sonuç verse de çoğu zaman tali konularla sınırlı kaldığını savunuyor. Asıl ihtiyaç duyulanın, Gazze halkı açısından hayati öneme sahip başlıklarda daha etkili baskı kurulması olduğu vurgulanıyor. Bu başlıklar arasında yaşanabilir nitelikte çadırların sağlanması, konteyner evlerin bölgeye sokulması ve ciddi bir yeniden imar sürecinin başlatılması yer alıyor. İsrail’in ise Hamas ve diğer grupların silahsızlandırılmasını, Hamas’ın Gazze’deki yönetimden çekilmesini istediği; bu konuların hâlen ateşkesin ikinci aşaması kapsamında yoğun müzakerelere konu olduğu belirtiliyor.

7ıko9
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Gazze halkının büyük bölümünün, Trump yönetiminin ateşkesi dayatmasının ardından daha somut ve kapsamlı başarılar beklediği ifade ediliyor. Diplomatik girişimler, arabulucular üzerinden kurulan baskı ve Trump’ın zaman zaman dile getirdiği tehditlere rağmen, ABD’nin anlaşmanın tam anlamıyla uygulanması ve Gazze’de yaşam koşullarının iyileştirilmesi konusunda henüz yeterli adımı atmadığı görüşü yaygın. Oysa Gazze’deki sıradan vatandaş için öncelik, siyasi taleplerden ziyade yaşam koşullarının düzelmesi ve yeniden imarın başlaması olarak öne çıkıyor.

İkinci aşama

Hamas ile Trump yönetimi arasında gerçekleştiği belirtilen ve İsrail için sürpriz olan doğrudan temaslar, ateşkesin ikinci aşamasına daha sorunsuz geçilmesi ihtimalini gündeme getirdi. Hamas’ın, arabulucular aracılığıyla sunduğu çeşitli önerileri doğrudan ABD’li yetkililerle ele almak istediği, ancak İsrail’in bu temaslara itiraz etmesi nedeniyle görüşmelerin ertelendiği kaydediliyor. Buna rağmen bazı sızıntılar, bu görüşmelerin gizli şekilde yapıldığına işaret etse de, ne Hamas ne de ABD tarafından resmi bir doğrulama geldi.

rgt
Hamas militanları, 20 Şubat 2025'te Han Yunus'ta İsrailli rehinelerin cesetlerinin Kızılhaç'a teslimi sırasında tabutlardan birini taşıyor (DPA)

Hamas’ın, Trump yönetiminin Ortadoğu’yu ABD ulusal güvenlik stratejisinde “askeri açıdan uzun vadeli angajman değil, ortaklık bölgesi” olarak tanımlayan yaklaşımını dikkatle analiz ettiği ifade ediliyor. Buna göre Washington, Trump döneminde, kendisini düşman olarak sınıflandırdığı aktörlere dahi, etkili ortaklar olabileceklerini kanıtlamaları hâlinde kapıyı tamamen kapatmıyor. ABD açısından belirleyici olanın, kimin yönettiğinden ziyade, işlevsel ve çıkar temelli ortaklık olduğu vurgulanıyor.

Çifte kazanç hesabı

Bu çerçevede Hamas’ın, Trump yönetiminin açtığı bu alanı, Orta Doğu’daki dış politika düğümlerini çözmek için devlet dışı aktörlerle temas kurma arayışında değerlendirmek istediği belirtiliyor. Böyle bir sürecin, Trump açısından Nobel Barış Ödülü hedefi doğrultusunda diplomatik bir kazanım, Filistin meselesi açısından ise İsrail’le çatışmanın geleceğini etkileyebilecek emsalsiz bir anlaşma doğurabileceği ifade ediliyor.

dfgthy
ABD Başkanı Donald Trump ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, Gazze savaşını sona erdirmek için 13 Ekim 2025'te Mısır'ın Şarm el-Şeyh kentinde bir araya geldi (Reuters)

Ancak Hamas içinde, ABD’ye temkinli yaklaşan bir kanadın da bulunduğu aktarılıyor. Bu kesim, geçmişte verilen ancak hayata geçirilmeyen Amerikan vaatlerini hatırlatıyor. Örneğin, ABD vatandaşı olan İsrailli asker Eydan Alexander’ın, Trump’a jest olarak serbest bırakılmasının ardından sınır kapılarının açılması ve yardımların artırılmasına dair örtük bir anlaşma yapıldığı, ancak İsrail’in bu anlaşmayı uygulamadığı belirtiliyor. Benzer şekilde, İsrailli subay Hadar Goldin’in naaşının teslimine ilişkin mutabakatın da yerine getirilmediği hatırlatılıyor. Bu durumun, ABD’nin İsrail üzerinde gerçek ve etkili bir baskı kurmadığı sürece Gazze’de somut ve kalıcı kazanımlar elde etmesinin zor olacağına işaret ettiği değerlendiriliyor.