Tutankamon Heykeli 6 milyon dolara satıldı

Tutankhamun’a ait olduğu söylenen heykelin başı- Londra’da satışa çıkarıldığı ilan edilen Amenhotep heykelinin başı
Tutankhamun’a ait olduğu söylenen heykelin başı- Londra’da satışa çıkarıldığı ilan edilen Amenhotep heykelinin başı
TT

Tutankamon Heykeli 6 milyon dolara satıldı

Tutankhamun’a ait olduğu söylenen heykelin başı- Londra’da satışa çıkarıldığı ilan edilen Amenhotep heykelinin başı
Tutankhamun’a ait olduğu söylenen heykelin başı- Londra’da satışa çıkarıldığı ilan edilen Amenhotep heykelinin başı

Şüpheli kökeni, diplomatik tartışmaları ve mahkeme tehdidine rağmen, Firavun Tutankamon’u betimleyen büst, 4 Temmuz’da Londra’daki Christie’s müzayedesinde 6 milyon dolara satıldı.
Christie's müzayede evinden yapılan açıklamada, “Çok güzel ve nadir bir eser. Tarihi eserlerin geçmişle ilgili karmaşık tartışmalara neden olduğunun farkındayız. Ancak bugün bizim rolümüzün, eserlerin transferi için en yüksek standartları koruyan şeffaf, meşru bir pazar sunmaya devam etmek olduğunu düşünüyoruz. Bu eserlerin kamuoyuna göstermenin kamuoyunun hakkı olduğuna inanıyoruz” ifadelerini kullandı.
Daha önce Firavun Tutankamon şeklindeki Amon tanrısının heykeli de dahil olmak üzere, 32 tarihi Mısır eserinin satılması tartışmalara neden olmuş, Mısırlı arkeologlar bunu uluslararası anlaşma ve sözleşmelere aykırı olduğunu belirtmişlerdi.
Eski Tarihi Yapıtlar Bakanı Dr. Zahi Hawas dün yaptığı yazılı açıklamada, "Firavun Tutankamon'a atfedilen bir heykelin satışı, Christie’s müzayede evinin tarihinde kara bir leke olacak. Çünkü heykel sadece Mısır uygarlığına değil tüm dünyaya ait bir heykel. Heykelin veya müzayede evinin sahibinin heykeli Mısır’a teslim etmemesi durumunda, bu heykel kimsenin görmeyeceği evdeki karanlık bir odada durmak yerine müzede insanlara gösterilecek” ifadelerini kullandı.
Dün müzayedede satılan eserler arasında, Firavun Tutankhamon ve 3. Aminhotep'in heykeli bulunuyordu.
Hawas,  Amon’un heykelinin Tutankamon’un yüzü olduğunu ve İngiliz arkeolog Howard Carter tarafından keşfedilen 5 bin 398 parça eserin bulunduğu Tutankamon’un mezarından çıkarılmadığını işaret ederek, “Keşfedilen eserlerin aralarında bu ya da başka herhangi bir taş heykel yoktu. Heykel büyük ihtimalle Mısır'dan 1970 yılında çalındı” dedi.
Hawas, Mısır Başsavcısı’ndan bu konuda adli işlem başlatılmasını ve UNESCO’ya, İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na ve Christie's müzayede evine mektup göndermelerini talep etti. Mısır’ın temaslarına karşılık olarak Christie's müzayede evi, Mısır yetkilileri ile temasları sürdürdüğünü ve mülkiyet ya da ihracat konusunda şüphelerin bulunduğu herhangi bir parçanın satışı için teklif sunulamayacağını söyledi.
Mısır Eski Eserler Bakanlığı da Tutankamon heykelinin 1970 yılından bir süre sonra Karnak Tapınağı’ndan yağmalandığına inanıyor.
Christie’s Müzayede Evi, heykelin 1960’larda ya da 1970’lerin başında Prens Wilhelm von Thurn Taxis’e (1919-2004) ait olduğunu söyleyerek bunu reddediyor.
Arkeoloji uzmanı Bassam el-Şema Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “Mısır, geçtiğimiz ay satışı durdurmak için tüm resmi adımları izledi. Heykelin mülkiyetini ispatlamak için resmi belgeler sunuldu. Başsavcı ile İngiliz Dışişleri Bakanlığı ve UNESCO ile resmi temaslarda bulundu. Bu eylemler işe yaramadı. Çünkü bu süreci engelleyen ve yöneten başarısız anlaşmalar var. Mısır buna halk kampanyası ile tepki göstermeli ve tepkisini dile getirmeli” dedi.
Arap Bilim ve Teknoloji Akademisi, Arkeoloji ve Doğal Miras Birimi Başkanı Dr. Monica Hanna ise Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “Mısır’da faaliyet gösteren İngiliz çalışma heyetlerinin, çalıntı eserlerin iade edilmesi için baskı aracı olarak kullanılmasına bir son verilmelidir” ifadelerini kullandı.
Hawas yaptığı açıklamada, Christie’s müzayede evinin heykelin mülkiyeti hakkındaki belgelerden şüphelendiğini ifade ederek, “Christie’s 60’lı yıllarda heykele sahip olan kişinin kimliğini açıkladı. Gazeteler bu kişinin ailesi ile temasa geçtiğinde, aile heykel hakkında bir şey bilmediklerini söyledi. Müzayede evinin heykel hakkında sunduğu hiçbir yasal belge yok” dedi.
Live Science internet sitesinde geçtiğimiz hafta yer alan habere göre, Wilhelm von Thorn Undtaxi’nin ailesi ve akrabaları heykel hakkında bir şey bilmediklerini ifade etti. Untaxi’nin kızı ise yaptığı açıklamada, babasının tarihi eserlere olan ilgisi hakkında bir şey bilmediğini belirtti.
Heykelin sahibi konusundaki şüphelere rağmen ve UNESCO Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Sözleşmesine göre devletin tescili ispatlaması gerekmesi nedeniyle Mısır satışı durdurmayı başaramadı. Devletin bu konuda belge sunması kazıların yasadışı yapılması durumunda neredeyse imkansız ve Tutankhamun heykeli de Mısır eserlerinde kayıtlı bulunmuyor. Mısır Eski Eserler Bakanı geçtiğimiz ay UNESCO’ya yasa değişikliği çağrısında bulunarak, “Bu anlaşma kaçakçılık sonucu yasadışı olarak elde edilen tarihi eserlerimizi kurtarmamıza yardımcı olmuyor. Çözüm bu anlaşmanın çekilmesi ve ABD ile imzalanan ikili anlaşmada olduğu gibi Mısır’a ait olan bir eserin belgesiz bir şekilde teslim edilmesidir. UNESCO Sözleşmesi yaklaşık 50 yıldan beri hazırlık aşamasındadır ve bunu yazanların çoğu da batılı. Ancak günümüzde durum farklı. Mısır Dışişleri, Kültür ve Antika Bakanlığı, uzmanlarla görüşmeli, UNESCO Sözleşmesini Arap ülkeleriyle işbirliği içinde değiştirme önerisi sunmalı” dedi.
UNESCO’nun durum hakkında açıklama yapmamasını eleştiren Hanna, Mısır’ın tutumunu değiştirmesi ve hiçbir katkı sağlamayan bu anlaşmadan çekilmesi gerektiğini söyledi.
Londra'daki Christie's müzayede evi, Mısır’a ait 30 tarihi eser satışında bulundu. Geçtiğimiz Çarşamba günü Mısır’ın satışı durdurma talebini görmezden gelerek yaptığı açık artırmada 38 milyon sterlin gelir elde etti. Bu durum Mısır Eski Eserler Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın açıklama yapmasına neden oldu. Bakanlıklardan yapılan açıklamada, "Christie's müzayede evi Mısır’ın geçtiğimiz hafta yaptığı meşru taleplerini dinlemeden birkaç Mısır eseri sattı. Christie’s müzayede evinin attığı adımlar Mısırlı yetkililerin İngiliz yargı makamlarından talep ettiği hukuki yardım, ilgili uluslararası anlaşmalara ve sözleşmelere aykırıdır. Müzayede evi Mısır’a tarihi eserler hakkında belge sunmadı” ifadelerine yer verildi.
Londra’daki Christie's müzayede evi, The Guardian gazetesine verdiği demeçte, “Son mülkiyeti ve kanuni satış hakkını onaylamak önemlidir. Bu durumunu açık bir şekilde gerçekleştirdik. Mülkiyet veya ihracatla ilgili endişeler olduğu sürece için hiçbir şeyi satışa sunmayacağız. Tutankamon’un heykeli hakkında geniş bilgi sunduk. Mısır yetkililerini çalışmayı görmeleri ve belgeleri incelemeleri için bizimle görüşmeye davet ettik, ancak teklifi kabul etmediler. Fakat biz onları kabul etmeye, onlarla çalışmaya ve sürecimizi görüşmeye hazırız” dedi.



İran-İsrail çatışması senaryoları: Kim kazanacak?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

İran-İsrail çatışması senaryoları: Kim kazanacak?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Baha el-Avam

Savaşın üçüncü gününde, İsrail ordusu ilk uyarısını yayınlayarak, gelecekteki saldırılar için potansiyel hedef haline geldiği için İranlı sivillere silah üretim tesislerinden ve ilgili tesislerden uzak durma çağrısı yaptı. Lübnan ve Gazze'de Tel Aviv'den yapılan benzer uyarılara ve onları takip eden bombardımanlara alıştık. Bu uyarılar savaşın bilinmeyen bir süre uzayabileceğini ve daha geniş bir alana yayılabileceğini ifşa ediyor.

Bir İsrail askeri yetkilisi pazar günü ülkesinin İran'da henüz vurmadığı çok sayıda hedefin olduğunu söylerken, saldırıların ne kadar süreceğini veya bu hedeflerin türünü ve yerini belirtmekten kaçındı. Ancak iki ülke arasındaki savaşın gözlemcilerin ve analistlerin analizlerinde yapılan tahminlerden daha uzun sürebileceğini dolaylı olarak vurguladı.

Savaşın uzaması ilk andan itibaren güçlü bir şekilde gündeme getirilen senaryolardan biri, çünkü İsrail, saldırısının “İran'ın nükleer ve balistik tehditleri ortadan kalkana" kadar devam edeceğini söyledi. Tahran ise “Tel Aviv saldırganlığından geri adım atana” kadar misillemelerinin devam edeceği konusunda ısrar ediyor. Bu senaryonun karşıtıysa, hızlı bir ateşkestir.

Her iki seçenek ve diğerleri ile ilgili karar, öncelikle iki karşıt taraf ile yürütülen uluslararası temaslara ve birçok ülkenin krizi sona erdirmek için inşa etmeye çalıştığı köprülere bağlı. Çatışmayı sona erdirmek için bölge içinde ve dışında devam eden çabalar bir yana, devam etmesine yönelik tüm olası senaryolar dikkate alınmalı.

Çatışmanın devam etmesi, iki taraf arasındaki savaşın kapsamını genişletebilir ve bu bir çıkarım değil, her iki tarafın açıklamalarına ve son iki gündeki gerçekliğe dayanarak varılan bir sonuçtur. Bu genişletmenin amacına gelince, Tel Aviv ve Tahran bazı noktalarda ihtilaf ederken, bazılarında da birleşiyorlar ve çatışma ile savaşlarda ülkelerin hep yaptığı gibi “amaç, aracı meşru kılar.”

ABD, İngiltere ve Fransa'nın İsrail'e yönelik İran füzelerini ve insansız hava araçlarını engelleme konusunda verdiği destek Tahran'ı kızdırıyor. Washington bu yardımı yaptığını kabul ederken, Londra ve Paris, Tel Aviv'e yönelik bilinen sempatilerine ve daha önce Tel Aviv'i hedef alan iki İran saldırısında bunu yapmış olmalarına rağmen, gerçeği açıklamaktan kaçınıyorlar.

İran'ın bu yardıma yanıtı, üç ülkenin bölgedeki askeri üslerini hedef almak olabilir ki bu da Arap ve bölge ülkelerini içeren daha geniş bir savaş senaryosuna giriş demek. Diğer senaryo ise Tahran'ın Irak, Lübnan ve Yemen'deki vekillerinin, İsrail ve müttefiklerinin İran saldırılarını zayıflatma, hedeflerine ve amaçlarına ulaşmasını engelleme güçlerini sınırlamak için savaşa katılmalarıdır.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi bugün, savaşın kapsamını genişletmenin ülkesinin kaçınacağı stratejik bir hata olduğunu söyledi. Bu açıklama, Tahran'ın askeri liderliğinin son iki gündür paylaştığı bir tehditten geri adım atmak demek. Nedeni de ABD Başkanı Donald Trump'ın, bölgedeki ABD üsleri ve müttefikleri hedef alınırsa ülkesinin şiddetli bir karşılık vereceğini duyurması olabilir.

ABD'nin savaşa dahil olmasını İngiltere’nin katılımı takip edebilir. Bu, Londra'nın bölgeye uçak ve çeşitli askeri varlıklar konuşlandırarak hazırlandığı bir olasılık. Başbakan Keir Starmer, Kanada'nın Alberta eyaletindeki Kananaskis'te düzenlenen G7 zirvesine giderken, bu açıklamayı yaptı.

Lübnan, Yemen ve Gazze'deki milis grupların sponsorları İran’ın yanında savaşa dahil olma olasılığı Tahran'a faydadan çok zarar verebilir. Zira bu milislerin gücü, liderlerinden halk tabanına kadar askeri, siyasi, ekonomik ve insan kaynaklarının çoğunu kaybettikleri İsrail ile yaklaşık iki yıllık çatışmanın ardından önemli ölçüde azaldı. Bu nedenle, katılımları bir fark yaratmayacak, aksine Tel Aviv'in müttefiklerinin savaşa dahil olmasını haklı çıkaracaktır.

Irak'taki İran yanlısı milislerin sağlam kaldığı doğru, ancak onların katılımları da olayların gidişatını değiştirmeyecek. Bunun birinci nedeni ABD’nin Irak’taki büyükelçiliğinde ve kamplarında önlemler alması. İkincisi, Bağdat'taki siyasi sınıfın bu konuda bölünmüş olması. Tahran'ın menfaatinden daha ağır basacak sonuçlardan duyulan korku nedeniyle müdahale etmeme kararı, bu sınıf arasında daha güçlü basıyor gibi.

Tek başına ABD, bombardıman uçaklarına ve İran'ın nükleer tesislerine, özellikle de Fordow tesisine nüfuz edebilecek sığınak delici silahlara sahip. Savaşa, ister tek başına ister Batı koalisyonunun bir parçası olarak katılmasının iki amacı olacaktır; Tahran'ın silahlarına ve nükleer gücüne kalıcı olarak son vermek veya yakın ve uzak birçok ülkede yaşananlara benzer şekilde siyasi rejimini tamamen değiştirmek.

Tahran’da rejim değişikliği, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun tercih ettiği senaryo.  İran'a yönelik saldırıları genişleterek ve silahlarını, ekonomisini ve nükleer programını hedef alarak, savaşı daha kısa sürede ve daha az hasarla bitirmek için müttefiklerini doğrudan veya dolaylı olarak ülkesinin yanında savaşa katılmaya teşvik ederek bunun için çabalıyor.

Bu senaryoda Netanyahu'nun sorunu, savaşın kamuoyunun kendi aleyhine dönmesine neden olacak kadar sürmesi ve ülkesinin uğradığı insani ve ekonomik kayıpların kendisinin ve hükümetinin kaldırabileceğinden fazla olması. Bu olasılık, İsrail'de hedefine ulaşan her İran füzesiyle, Tel Aviv ve müttefiklerinin engelleyemediği Tahran tarafından fırlatılan bir füze sonucu kaybedilen her can ile büyüyor.

Şimdiye kadar, Washington ve birçok Batı ve Arap başkenti, Tahran'ı nükleer müzakere masasına geri döndürmeyi, krizi sona erdirmenin bir yolu olarak tercih ediyor. Amerikalı yazar ve gazeteci Thomas Friedman'a göreyse, müzakere seçeneği uzun sürmeyecek. Ancak mevcut savaşın sonucu ne olursa olsun, 1956, 1967, 1973, 1982, 2023 ve şimdi (2025)  gibi İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Ortadoğu haritasını yeniden şekillendiren çatışmalar tarihine eklenecek.

Friedman'a göre, İran rejimini devirme seçeneği mevcut fakat 21. yüzyılın başından bu yana bu savaştan önceki sayısız değişimden sonra bölgede öğrenilen iki ders şudur;
 birincisi, İran gibi rejimler gerçek güçleri ortaya çıkana kadar güçlü görünürler ve sonra hızla devrilirler. İkincisi, rejimlerinin çöküşünden sonra ülkelerdeki diktatörlüğün alternatifi mutlaka demokratik değildir.