Zebra balığı şekerleme yapmaya yaklaşık 450 milyon yıl önce başladı

“Derin uyku” balık benzeri ortak atada okyanuslardan ayrılmadan önce gelişti (Pinterest)
“Derin uyku” balık benzeri ortak atada okyanuslardan ayrılmadan önce gelişti (Pinterest)
TT

Zebra balığı şekerleme yapmaya yaklaşık 450 milyon yıl önce başladı

“Derin uyku” balık benzeri ortak atada okyanuslardan ayrılmadan önce gelişti (Pinterest)
“Derin uyku” balık benzeri ortak atada okyanuslardan ayrılmadan önce gelişti (Pinterest)

Zebra balıklarının tıpkı insan gibi uyduğunu ve bu durumun uyuklamamızın 450 milyon yıldan daha önce evrimleştiğini gösterdiğini ortaya koyan yeni bir araştırma yayımlandı.
Bilim insanları balık benzeri atalarımızın “derin uyku” ismini verdikleri uyku durumunun okyanuslardan ayrılmadan önce geliştiğini söylüyor.
Independent Türkçe'de yer alan habere göre her ne kadar günümüz balıkları göz kapakları olmadığı için gözlerini kapatamasalar da beyinlerinde ve kaslarında insanda gerçekleşenle benzer değişiklikler gerçekleşiyor.    
Bilim insanları bunun diğer memelilerde, kuşlarda ve sürüngenlerde gerçekleştiğini zaten biliyordu ancak zebra balığında kayıt altına alınan bu vaka derin uykunun çok daha eski bir adaptasyon olduğunu ortaya koyuyor.
Makalenin yazarlarından ve Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Philippe Mourrain The Independent’a yaptığı açıklamada şöyle konuştu:
Günümüz memelileri 70 milyon yıl önce yaşamış ortak ataya sahipken, günümüz balıkları 450-500 milyon yıl önce yaşamış bir atadan türediler. Keşfettiğimiz uyku durumunda insan ve zebra balığındaki beyin ve vücut dinamiklerinin benzer olduğu gerçeği, bu nöral ve kassal işaretlerin 450 milyon yıldan fazla süre önce yaşamış ortak atamızda bulunduğunu güçlü şekilde ortaya koyuyor.
İnsan gibi balıklar da uyurken kas tonusunu kaybediyor, kalp atışları yavaşlıyor ve uyaranlara cevap vermiyor. Araştırmacıların keşfettiği tek gerçek farklılık REM uykusu sırasında hızlı göz hareketinin yokluğu.
Bilim insanları balığı araştırmak için tüm vücudunu çok yüksek çözünürlükte fotoğraflamalarına imkan tanıyan özel bir ışık kesiti floresan mikroskop yaptı ve kullandı.
Nature adlı bilimsel yayında yer alan makaleye göre araştırmacılar balıklar uyurken beyin etkinliğini kaydetti ve kalp atışı, göz hareketleriyle kas tonusunu gözlemledi.
Bilim insanlarının tüm hayvanların uyuduğunu kesin olarak bilmeleri mümkün olmasa da, bu hayvanlar için evrensel bir ihtiyaç gibi gözüküyor.
Faydaları kesin olarak bilinmese ve gizemini korumaya devam etse de, yeterli uyku uyumayan insanların hafıza kayıpları ve karar verme güçlükleri yaşamalarının yanı sıra obezite ve yüksek tansiyon riskleri daha fazla oluyor.
Uyku bozuklukları aynı zamanda Alzheimer ve Parkinson hastalıklarıyla da bağlantılı.
Mourrain konuyu şöyle yorumluyor:
Bu araştırma uykunun sinirsel bağlantıları tamir etmek ve yeniden şekillendirmek gibi temel işlevlerinin bulunduğu ve tüm hayvanlarda korunduğu düşüncesini güçlendirmesi açısından çok önemli.
Bilim insanları uykunun hayvanlardaki işlevinin anlaşılmasının uykudaki aksamaların yarattığı sonuçları daha iyi anlamamıza yardımcı olabileceğini düşünüyor.
Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Louis Leung’se şöyle diyor:
Balıkların sinirsel işaretleri özünde bizimkilerle aynı olduğu için onlar hakkındaki bilgiyi yeni ve öncü ilaç deneyleri geliştirmek amacıyla kullanabiliriz.
Dr. Leung’a göre insan araştırmalarında sıklıkla kullanılan fareler gececil bir hayvan olarak bizim uykumuz için daha az geçerli bir model organizma.



Çığır açıcı gen tedavisi, işitme kaybını tek dozla düzeltti

Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor
Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor
TT

Çığır açıcı gen tedavisi, işitme kaybını tek dozla düzeltti

Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor
Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor

Vishwam Sankaran Bilim ve Teknoloji Muhabiri 

Yeni bir araştırmaya göre, çığır açan bir gen tedavisi tek bir enjeksiyonla insanlardaki işitme kaybını birkaç hafta içinde tersine çevirebiliyor.

İsveç'in Karolinska Enstitüsü'nden araştırmacılar son teknoloji tedavinin, doğuştan sağırlığı veya ileri derecede işitme bozukluğu olan çocuk ve yetişkinlerin işitme yetisini iyileştirdiğini ve klinik bir deneyde 7 yaşındaki bir çocuğun duyma becerisini neredeyse tamamen geri kazandığını açıkladı.

Hakemli dergi Nature Medicine'da detaylandırılan klinik çalışma, OTOF geninin sağlıklı bir kopyasının iç kulağa enjekte edilmesiyle 10 katılımcının tümünün işitmesinin gelişme gösterdiğini ortaya koydu.

Küçük ölçekli deney, OTOF adı verilen bir gendeki mutasyonlar sonucu genetik sağırlık veya ileri seviye işitme bozukluğundan muzdarip kişileri içeriyordu.

Bu mutasyonlar, ses sinyallerinin kulaktan beyne iletilmesinde kilit rol oynayan otoferlin proteininin eksikliğine neden oluyor.

Araştırmacılar tedavinin en çok çocuklarda işe yaradığını belirtse de yetişkinlere de fayda sağlayabileceğini söylüyor.

Deneyde adeno ilişkili virüsün sentetik ve zararsız bir versiyonu kullanılarak düzgün işleyen bir OTOF geni tek bir enjeksiyonla iç kulağa verildi.

Tedavinin etkileri hastaların çoğunda belirgin biçimde görülürken, işitme yetisi sadece bir ay sonra hızla iyileşti.

Araştırmacılar 6 ay sonra tüm katılımcılarda işitmede önemli ölçüde iyileşme kaydedildiğini ve algılanabilir ortalama ses seviyesinin 106 desibelden 52 desibele düştüğünü belirtiyor.

Çalışmada tedaviye en iyi yanıt verenlerin 5 ila 8 yaşındakiler olduğu tespit edildi.

7 yaşındaki bir kız çocuğu işitme yetisini neredeyse tamamen hızla geri kazandı ve 4 ay sonra annesiyle günlük konuşmalar yapabilmeye başladı.

Karolinska Enstitüsü'nden çalışmanın ortak yazarı Maoli Duan, "Bu yöntem ilk kez ergenler ve yetişkinlerde test edildi" diyor.

Katılımcıların çoğunda işitme duyusunun büyük ölçüde iyileşmesi, yaşam kaliteleri üzerinde derin bir etki yaratabilir. Şimdi bu etkinin ne kadar kalıcı olduğunu görmek için bu hastaları takip edeceğiz.

Araştırmacılar ayrıca tedavinin güvenli olduğunu ve iyi tolere edildiğini de saptadı. Katılımcılar 6-12 aylık takip süresinde herhangi bir ciddi yan etki bildirmedi.

En yaygın reaksiyon, bir tür akyuvar olan bağışıklık sistemi nötrofillerinin sayısındaki azalmaydı.

"OTOF sadece başlangıç" diyen Dr. Duan, araştırmacıların GJB2 ve TMC1 gibi diğer yaygın sağırlık genleri üzerinde de çalıştığını ekliyor.

Bunların tedavisi daha karmaşık ancak bugüne kadarki hayvan deneyleri umut verici sonuçlar ortaya koyuyor. Farklı genetik sağırlık türlerinden muzdarip hastaların bir gün tedavi görebileceğine güvenimiz tam.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news