Libya’da uzlaşı için Mısır devrede

Libya’da uzlaşı için Mısır devrede
TT

Libya’da uzlaşı için Mısır devrede

Libya’da uzlaşı için Mısır devrede

Mısır’ın Libya Büyükelçisi Muhammed Ebu Bekir, Libyalı tarafları yeniden birleştirmek için Afrika Birliği (AfB) dönem başkanı olan Mısır’ın yeni girişimi kapsamında Libya’nın tüm siyasi liderleriyle görüşmeye devam ediyor.
Öte yandan Libya Ulusal Ordusu (LUO), “başkenti kurtarma savaşını devam ettirmeye kararlı olduğunu” açıkladı.
Libya Müslüman Kardeşler Teşkilatı’na (İhvan) mensup bazı milletvekilleri, Mısır’ın davetini boykot ettiklerini duyururken, bazıları da askeri tırmanış çerçevesinde mevcut siyasi çabaların beklenen sonuçlarını eleştirdi.
Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi’nden milletvekilleri, Libya kriziyle ilgili Mısır Ulusal Komitesi’nin yanı sıra, Mısır Meclisi ve Arap Birliği (AL) yetkilileriyle görüşmek üzere 3 günlük bir ziyaret için Kahire’ye ulaştı.
Libya’daki 2 Meclis’in birleştirilmesi
Mısır’ın yaptığı davete yönelik çeşitli tepkiler gelirken, toplantının amacının “karmaşık askeri sonuçlar dolayısıyla ülkede artan siyasi krizden çıkış yolu bulmak” olduğu belirtildi.
Görüşmelerin Libya’nın Trablus ve Tobruk şehirlerinde kurulan 2 ayrı meclisi birleştirme amaçlı olduğu da belirtildi.
Cumartesi günü Temsilciler Meclisi’nden bir heyet, Libya’yla ilgili Mısır Ulusal Komitesi öncülüğünde toplantılara katılmak üzere Mısır parlamentosuna ziyarette bulundu.
Mısır Temsilciler Meclisi üyesi ve Arap Parlamentosu Başkan Yardımcısı Tuğgeneral Saad el-Cemal, “Toplantı, Mısır’ın Libya milletvekillerinin Libya parlamentosunun üstlendiği siyasi bir çözüme dair görüşlerini birleştirme çerçevesinde Mısır parlamentosunun Libya halkına desteğini vurgulamak için düzenlendi” açıklamasında bulundu.
Cemal, görüşmelerin ise parlamentoları birleştiren bir çözüme ulaşmak, ülkenin birliğini ve bütünlüğünü sağlamak için farklılıkları sonlandırmayı amaçladığını vurguladı.
“Libya’nın güvenliği Mısır’ın ulusal güvenliğinin ayrılmaz bir parçasıdır” diyen Tuğgeneral Saad el-Cemal, Libya’nın bölünmesine asla izin verilmeyeceğini de söyledi.
Aynı şekilde Mısır TM Başkanı Ali Abdul Al, Libya’nın ulusal güvenliğinin Mısır’ın öncelikleri arasında olduğunu, krizi çözmek ve tüm Libyalı taraflar arasında fikir birliği sağlamak için her türlü çabayı sarf edeceklerini vurguladı.
TM Milletvekili İsa el-Ureybi de “Kahire’de iki ülke milletvekilleri arasındaki dayanışma toplantısı, Mısır tarafının bir girişimi ve Libya’daki Trablus ve Tobruk Meclislerinin birleşmesine doğru ilk adımdır” dedi. Parlamento üyelerinin, Libya krizinin çözümüne katkı sağlamak için iki Meclisi birleştirmeye çalıştığını belirten Ureybi, gelecek dönemde Kahire’de düzenlenecek dayanışma toplantılarına dair de iyimserliğini dile getirdi.
Ureybi, görüşmelerin oturum aralarında yaptığı basın toplantısında, “Uluslararası açıdan tanınmış Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) Başkanlık Konseyi Başkanı Fayiz el-Serrac, Trablus’u kontrol eden silahlı milisler tarafından rehin tutuluyor. Bu durum ise Libya’daki tek yasama organı olarak TM’nin aktif bir rol üstlenmesini gerektiriyor” dedi.
TM Kufra (Güneydoğu Libya) Milletvekili Muhammed Adem Lino, yaptığı açıklamada “Kahire toplantıları, siyasi bir çözümle yeniden bir araya gelmek ve ülkedeki egemen kuruluşları birleştirmek amacıyla bir dizi görüşme ve danışma toplantısının başlangıcıdır” ifadelerini kullandı.
Libya’da son sözü silahlar söylüyor
“Libya’daki çözüm milletvekillerinin elinde değil, silah taşıyıcılarında ve savaş liderlerinde”. Ulusal Kongre Hazırlık Komitesi Başkanı Muhammed Abdusselam el-Abani, Independent Arabia’dan Baha Emin’e yaptığı açıklamada, Libya Ulusal Ordusu (LUO) Genel Komutanı Halife Hafter’in organize bir orduyu yönetmesi dolayısıyla konuşulabilecek tek tarafın da o olduğunu belirtti.
Tüm Doğu Libya (Sirenayka) bölgesinin Hafter’in elinde olduğunu ve Batı Libya (Tripolitanya) bölgesinin de birleşik olmadığını ifade eden Abani, “Hafter, birkaç farklı yönden emir veriyor. Batı bölgesini birleşmeye, milisleri dağıtmaya, ordu ve polise katılmak isteyenlerle devlet kuruluşlarını birleştirmeye ve olağanüstü hükümeti kurmaya çalışıyor” şeklinde konuştu. Muhammed Abdusselam el-Abani, Mısır’ın batı bölgesindeki tarafların tepkisiz kalmasının da önemli olduğunu belirtti.
Trablus kuşatmasında sürprizler yaşanabilir
LUO’nun başkent Trablus’u kuşatmasıyla ülkedeki silahlı çatışma sahnesine hakim olan askeri çıkmaz hususunda ise Libya Stratejik ve Geleceğe Yönelik Araştırmalar Merkezi’nde Araştırmacı Dr. Abdullah Hadid, “100 gün geçmesine rağmen askeri çatışmalar, belirli pozisyonları korudu. Saldırgan taraf, başlangıçta zafer kazandı, ardından başkentin eteklerine yerleşti. Şu an Tarhuna kontrol ediliyor ve Trablus’a kadar ilerlendi. Önemli bir konum olan Giryan da kaybedildi. Savunan taraf, başkenti ikinci bir saldırıdan korudu ancak hücum yapamadı. Belki de net bir lider bulunmuyor. Ama savaşın coğrafyasına bağlı olarak sürpriz gelebilir” ifadelerini kullandı.
Hadid, “Siyasi diyaloğun geri dönüşünün imkansız olmadığı gerçeği çerçevesinde bugünlerde, siyasi diyaloğun geri döndüğü hakkında konuşmak zor. Çünkü bu savaş gerçekleşti ve herkes, sonuçları üzerinde uzlaşı sağlanan, tarafları tatmin eden ve istekleri gerçekleştiren bir diyalog bekliyor. Birleşmiş Milletler (BM) misyonu UNSMIL, özellikle Tripolitanya savaşçıları ve liderleriyle, güvenin yenilenmesine ihtiyaç duyuyor” dedi.
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre katılımcılar, Kahire toplantılarının, siyasi bir çözümle yeniden bir araya getirme amacıyla bir dizi toplantının başlangıcı olduğunu düşünüyor (Libya Temsilciler Meclisi resmi internet sitesi)
Dr. Abdullah Hadid, “Bence şeklen başarılı ve temelde kusurlu bir diyalogla karşı karşıyayız. Siyasi temsili olan gerçek aktörler dışındaki kişiler arasında bu diyalog, şeklen başarılı olabilir. Ancak çoğu zaman sonuca ulaşmayacak” ifadelerini kullandı.
Serrac ve Hafter arasında diyalog imkanı yok
Fayiz el-Serrac başkanlığındaki UMH ve General Halife Hafter arasında diyalog fırsatı bulunmadığını da ifade eden Hadid, “Bunun, karmaşık bir sahnenin önünde olduğumuz için gerçekleşmesi zor ve net bir faydası da olmayacak. Ancak belki de diyalog, politik, ekonomik, sosyal ve güvenli çözüm vizyonuyla gerçekleştirilirse, siyasi farklılıklar ve mevcut bölünmeler aşılabilir. Kalıcı bir çözüm çekirdeğine ulaşılacak, ama çalışmak için zamana ihtiyaç var” dedi.
Libya Cumhuriyet Koalisyonu Başkanı, yazar ve Hafter’e yakın siyasi analist İzzeddin Akil, “Böyle bir toplantı için geç kalındığını düşünüyorum. İki üye grup arasındaki pozisyon farkı oldukça derin. Orduya yakın milletvekilleri, Trablus’un kurtarılmadığı ve istisnasız olarak tüm milisler ortadan kaldırılmadığı sürece memnun olmayacak. Milislere yakın milletvekilleri de çoğu büyük yolsuzluklara adı karışan savaş ağalarıyla tehlikeli ilişkiler kurmayı başardılar” şeklinde konuştu.
Mısır’ın Libyalı milletvekillerine yönelik davetine de değinen Akil, “Mısır, terör ve kaosa karşı ordunun yanında durduğunu ilan etmesine rağmen bu adımla siyasi çatışma taraflarına daha dengeli bir pozisyon göstererek kendine dair ön yargı şüphesini ortadan kaldırmak istemiş olabilir” ifadelerini kullandı.
Meclis, “Kararlarının efendisi” değil
“Meclis, kararlarının efendisidir” ifadesi, TM’nin geleneklerinde köklü bir ifade. Ancak diğer Libya kurumları gibi bölünmüş olan TM için geçerli değil. Eski Libya Geçici Hükümeti’nde Enformasyon ve Kültür Bakanlığı yapan Dr. Ömer el-Kuveyri, yaptığı açıklamada “TM, Libya’daki diğer siyasi kuruluşlar ve hizmet kuruluşları olarak kendisini böldü. Ayrıca Trablus’ta toplanan Meclis ve Tobruk’ta toplanan Temsilciler Meclisi’ne sahibiz. Her ikisi de yasal sürenin sonunda meşruiyetini kaybetti ve toplantıları için yasal bir düzey bulunmuyor. Bu nedenle Libya’nın Temsilciler Meclisi (TM) hakkında konuşmak, medya organları dışında gerçek bir anlam ifade etmiyor. Tek bir parlamento çatısı altında kendi aralarında bile bir olamayan milletvekilleri nasıl bir çözüm getirilebilir?” ifadelerini kullandı.
Kuveyri, “Libya’da toplumun genel kültürü, sorunların silah yoluyla çözümünü destekliyor. Tüm taraflar, haklı olduğuna, diğerinin yanıldığına, zorla kazanacaklarına ve gündemlerini dayatacaklarına inanıyor. Libyalı partilerin düzenlediği tüm toplantılar, konferanslar ve diyaloglar, durumu yerinde çözebilecekleri düşüncesiyle kazanmak için yapılmış birer manevradır. Elbette güç dengesini sağlamak, bölgesel müdahaleyi netleştirmek imkansız. Libya’daki milletvekilleri, kendilerini, inançlarını ve kişisel çıkarlarını temsil ediyor, halkı ve aday oldukları seçim dairelerini değil. Bu da sorunun bir parçasıdır, Libya çözümünün değil. Çok sayıda aktör, mali yolsuzluk ve pozisyonun kişisel sömürüsü durumuna dahil oldu. Kamuoyunda milletvekilleri hakkında bir araştırma yapılsa, milletvekillerine ve genel olarak politikacılara karşı olumsuz ve düşmanca bir tutumla karşılaşılır” dedi.
Uzlaşma çabalarına Türkiye ve Katar müdahale ediyor
Mısır adımı, son aylarda ele geçirilen silah gemilerinin sevkiyatıyla sınırlı kalmayan, milislerin Trablus’u kontrol etmesi için yapılan Türkiye müdahalesi çerçevesinde atıldı. Libya ordusuna göre, denetleme amacıyla uzmanlar, askeri danışmanlar ve operasyon birimleriyle de Türkiye, savaşa sahaya inerek destek verdi. Ankara da bu bağlamda, Kahire’nin açıkça destek verdiği LUO ile mücadele eden Libya’daki müttefiklerini desteklemek için mümkün olan her türlü aracı kullanacaklarını ifade etmişti.
Libyalı Milletvekili Ali el-Saidi, yaptığı açıklamada, “Mısır; Türkiye ve Katar müdahalelerinin yolunu keserek siyasi ve güvenlik konularındaki gerçek desteğinin ve Libya askeri kuruluşlarına desteğinin yanı sıra Temsilciler Meclisi’ni toparlamaya ve Libya halkının tek meşru temsilcisi olarak bir araya getirmeye çalışıyor” ifadelerini kullandı. Mısır’ın Libya ile tarihi ve komşuluk ilişkileri olduğuna, Libya’daki gelişmelere doğrudan etki ettiğine ve Kahire’nin inşa ve anlaşma yoluna katkı sağladığına değinen Saidi, Türkiye ve Katar’ın yaptığı gibi Libya’nın toplumsal dokusunu tahrip etmediğini ve parçalamadığını vurguladı. Saidi, “Kahire’deki danışma toplantılarının, mevcut aşamada çıkmazı bozan bir uzlaşı sağlamasını umuyoruz” dedi.
Libyalı siyasi analist Muhammed el-Zubeydi ise “Toplantı, İhvan milletvekilleri ve TM’den ayrılan müttefikleri tarafından boykot edildi. Toplantının amacı, milletvekillerini bir araya getirmekti. Ancak Türkiye ve Katar’ın desteklediği İhvan ve müttefikleri, boykot kararlarını açıkladı” değerlendirmesinde bulundu.
“LUO, Trablus’un çevresinde büyük zaferlere imza atıyor ve başkentin merkezinden sadece birkaç kilometre uzakta” diyen Zubeydi, “Bazı terör gruplarının Bingazi’de LUO’nun arka saflarına ulaşma yeteneklerini kanıtlamak için saldırı girişimleri, başkenti milislerden kurtaracak operasyonlarını etkilemiyor” ifadelerini kullandı.
Mısır, Libyalılara karşı eşit mesafede
Libyalı siyasi analist İbrahim Belkasım, “Bu toplantı, Mısır’ın ‘Libyalılara karşı eşit mesafede olduğunu göstermek için’ uluslararası topluma gönderdiği bir mesajdır. Tehlikeli bir şiddet düzeyine ve başkentin banliyölerine kadar uzanmış askeri operasyona tırmanan boğucu krizi sonlandırmak için bir çözüm ve siyasi bir uzlaşı bulmaya, Libyalılara yardım etmeye çalışıyor. Öte yandan Mısır, ordu ve seçilmiş parlamento da dahil olmak üzere Libya devlet kuruluşlarına verdiği desteği vurguluyor. Temsilciler Meclisi üyelerine ve Libya’nın tüm bölgelerindeki milletvekillerine de davet gönderildi. Bu toplantı, yalnız başına yüksek ulusal çıkarlara öncelik verilmesi için uluslararası topluma yönelik önemli bir mesajdır” dedi.
Belkasım, “Mısır girişimi, BM misyonu UNSMIL’in Libya’daki rol ve çabalarını desteklemeyi amaçlıyor. Son aşamada, Libya’nın yaşadığı ciddi tıkanıklık sonrasında siyasi çözümlere yönelik ulusal sesi canlandırıyor. Parlamento, meşruiyete sahiptir. Parlamento, iki parlamentoya bölünmesinden dolayı zayıf olsa da tüm Libyalıların beklediği genel seçimler yoluyla barışçıl bir geçiş süreci ortaya koymak için iyi bir adımdır” açıklamasında bulundu. “BM, Libya’daki siyasi tıkanıklık sebeplerinden birinin de parlamentonun kararlarının ve siyasi çözümlerinin bozulması olduğunu düşünüyor” diyen İbrahim Belkasım, aynı şekilde anayasa referandumunun aksamasının yanı sıra parlamentonun geçiş dönemindeki tüm taslak kararları reddederek seçimlere gitmeyi kabul etmemesinin de mevcut tıkanıklığın sebeplerinden biri olduğunu ifade etti.



Sudan'daki İslamcılar, Dışişleri Bakanlığı'nın ‘dengeli’ tutumunun aksine İran ile ‘direniş bayrağını’ yükseltiyor

Sudan İslami Hareketi Genel Sekreteri Ali Ahmed Karti (Facebook)
Sudan İslami Hareketi Genel Sekreteri Ali Ahmed Karti (Facebook)
TT

Sudan'daki İslamcılar, Dışişleri Bakanlığı'nın ‘dengeli’ tutumunun aksine İran ile ‘direniş bayrağını’ yükseltiyor

Sudan İslami Hareketi Genel Sekreteri Ali Ahmed Karti (Facebook)
Sudan İslami Hareketi Genel Sekreteri Ali Ahmed Karti (Facebook)

Sudan'daki ordu yanlısı ittifakın İsrail ve İran arasındaki savaşa ilişkin tutumu ‘sessiz ve gürültülü’ arasında değişti. Dışişleri Bakanlığı kısa bir tepki göstererek, saldırıyı uluslararası barış ve güvenliğe yönelik bir tehdit olarak tanımladı ve derhal durdurulması için acil önlemler alınması çağrısında bulundu. Bu, bazılarının ‘dengeli’ olarak nitelendirdiği diplomatik bir tutumdu.

Ancak Müslüman Kardeşler'in Sudan kolu olan İslami Hareket, İran'a koşulsuz desteğini ilan etti ve İsrail'i caydırmak için ‘direniş bayrağını yükseltme’ ve ‘İslami bir cephe’ kurma çağrısında bulundu.

Genel Sekreter Ali Ahmed Karti tarafından imzalanan resmî açıklamaya göre İslami Hareket, İsrail karşısında İran'a koşulsuz desteğini ilan etti ve İslam dünyasındaki İslami hareketleri ‘sessizliklerini bozmaya, seslerini yükseltmeye ve tabanlarını bu Siyonist zorbalığa karşı birleşmek üzere harekete geçirmeye’ çağırdı.

‘Direniş bayrağını yükseltme’ ve ‘birleşik bir İslami cephe’ oluşturma çağrısında bulunan Karti, “Siyonist varlık sadece güç dilinden anlar ve onun projesi ancak ulusun birliği ve sadık evlatlarının silahlarıyla yenilgiye uğratılacaktır” dedi.

csdfvg
Bera bin Malik Tugayları Komutanı el-Misbah Talha, Sudan Ordusu Komutan Yardımcısı Yaser el-Ata'nın yanında duruyor. (Facebook)

İslamcı aktivistler, başta Hızlı Destek Kuvvetleri'ne (HDK) karşı savaşta ordunun yanında savaşan Bera bin Malik Tugayları Komutanı el-Misbah Talha olmak üzere bu çağrıya hızla yanıt vererek İran'ın yanında savaşmaya hazır olduklarını duyurdular.

Sudan Dışişleri Bakanlığı yaptığı kısa açıklamada, İran'a yönelik saldırıyı uluslararası barış ve güvenliğe yönelik ciddi bir tehdit olarak kınadı ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ni İsrail saldırganlığını derhal durdurmak için acil önlemler almaya çağırdı. Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan başkanlığındaki Egemenlik Konseyi ise alışılmadık bir şekilde sessiz kaldı.

Bu tutumlar, orduya sadık aktivistler, savaşın durdurulmasını savunanlar ve HDK destekçileri arasında bir tartışmaya yol açtı. Bazıları Dışişleri Bakanlığı'nın tutumunu ‘dengeli’ olarak nitelendirirken diğerleri ise İslami Hareket'in tutumunu bir ‘cihat’ ilanı olarak tanımladı.

fgbhjukı
Eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir, devrilmesinin ardından yargılandığı duruşma sırasında (Facebook)

Aktivist Dr. Azzam Abdullah, Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasının ‘nispeten keskin olsa da dengeli’ olduğunu söyledi. Abdullah, “Yetkili ben olsaydım, sessiz kalır ve iç meselelerimle ilgilenirdim. Şayet bir açıklama yapmak zorunda kalsaydım, kendimi kınama ve itidal çağrısıyla sınırlardım” ifadelerini kullandı.

Dr. Abdullah, İhvan ve cihatçı örgütlerin tutumlarının ülkedeki durum üzerindeki etkisi konusunda uyarıda bulunarak, “Bera bin Malik Tugayları Komutanı’nın tutumu Sudan'ın aleyhine olacak” dedi.

Sosyal medya fenomeni Muhammed Halife, İslamcıların ve Bera bin Malik Tugayları Komutanı’nın tutumunu ve ‘İran'a tam destek beyanlarını’ eleştirdi.

adfgth
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, ülkeyi ziyaret eden İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen'i kabul etti. (Arşiv - SUNA)

Sudanlı İslamcılarla İran arasındaki ilişkiler, 1970’li yılların sonlarında gerçekleşen İran Devrimi’ne kadar uzanır. Her ne kadar iki İslami oluşum arasında itikadi farklılıklar bulunsa da, 1989 Haziran’ında İslamcıların bir darbeyle iktidara gelmesinden sonra bu ilişki bir ‘ittifaka’ dönüşmüştür. Bu dönemde İran, Ömer Hasan el-Beşir başkanlığındaki İslamcı rejime siyasi ve askerî destek sağlamıştır.

Söz konusu ilişki zamanla güvenlik, silahlanma ve askerî iş birliğine evrildi. Bu çerçevede İran, savunma sanayisini Sudan’a aktardı. Başkent Hartum’da, 1990’ların ortalarında kurulan Yermuk Savunma Sanayi Kompleksi bu iş birliğinin zirvesini temsil eder. O dönemde, bu fabrikanın İranlı uzmanlar tarafından yönetildiği ileri sürüldü. Yermuk Savunma Sanayi Kompleksi, uzun süre gizli tutulmuş, ancak Ekim 2012’de İsrail Hava Kuvvetleri’nin gerçekleştirdiği saldırıyla tahrip edilmesinin ardından varlığı kamuoyuna yansımıştır.

Güvenlik alanındaki iş birliği kapsamında, İran’ın Sudan istihbarat teşkilatının kurulmasında önemli rol oynadığı belirtilmiştir. O dönemki raporlara göre, teşkilat mensubu subay ve görevliler, İran güvenlik birimleri ve Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından eğitilmiştir. Bu yapıya o dönemde birçok ‘vahşet’ ve geniş çaplı insan hakları ihlalleri atfedilmiştir.

Hem Hartum hem de Tahran’a yönelik bölgesel ve uluslararası muhalif tutumlar ile üzerlerine uygulanan boykot, her iki tarafı da 1990’larda basının ‘Sürgünler İttifakı’ olarak adlandırdığı bir birlikteliğe yöneltti. Bu ittifak, uluslararası terörü desteklemekle suçlandı. Sonrasında iki ülke arasındaki ilişkiler daha da derinleşti ve Hartum, İran’ın açık desteğiyle radikal İslamcı örgütlerin merkezi hâline geldi.

scdfgthy
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Şubat 2020'de Uganda'da bir araya geldi. (Facebook)

O dönemde İsrail basınında yer alan haberlere göre Hartum yönetimi, İran silahlarını Hamas’a ulaştırıyordu. Bu nedenle Tel Aviv, Hartum’u azılı bir düşman olarak sınıflandırdı. İsrail savaş uçakları 2009 yılında Gazze Şeridi’ne silah sevkiyatı yapıldığı gerekçesiyle Sudan’ın doğusunda bazı araç ve şahısları hedef aldı. Bu olay, Yermuk Savunma Sanayi Kompleksi’nin imhasından önce yaşanmıştı.

İki ülke arasındaki ilişkiler güçlü ve sağlam biçimde sürüyordu. Bu durum, Ocak 2016’da Ömer el-Beşir’in, herhangi bir ön işaret vermeden ve aniden Şiî mezhebinin yayılması iddiasıyla bu ilişkiyi kesmesine kadar devam etti. Oysa hakikatte, bazı Sünni İslamcılar Şiîliğe geçmiş olsalar da İslamî Hareket’e olan sadakatlerini korumaktaydılar.

Sudan, İran ve İsrail arasındaki ilişkiler çok daha karmaşık bir hâl aldı. Burhan, Şubat 2020’de Uganda’da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşerek İsrailli bir yetkiliyle görüşen ilk Sudanlı lider oldu. Bu görüşmenin ardından Sudan, İbrahim Anlaşmalarını imzaladı ve İsrail’i boykot yasasını yürürlükten kaldırdı.

İran ile ilişkiler ise kesintisiz olarak kopuk kaldı. Ta ki, Ekim 2021’deki darbeyle ülke yönetimini tek başına ele alan Burhan’ın, Nisan 2023’te, yani ordu ile HDK arasında patlak veren savaşın ardından bu ilişkiyi yeniden tesis etmesine kadar. Bu adım, İran silahlarına geri dönüş anlamına geliyordu.

Burhan, silah ve mühimmat temini için İran’la ilişkiyi yeniden kurmak zorunda kaldı. İran da hızlı bir şekilde ona ihtiyaç duyduğu silahları ve mühimmatı sağladı. Bu destek, insansız hava araçlarını (İHA) da kapsıyordu. Burhan halen bu İHA’ları HDK'ye karşı kullanıyor.

İsrail ile İran arasında savaşın patlak vermesi, Sudan’ı derin bir ikilemin içine soktu. Çünkü Burhan, İsrail’in müttefiki olarak İbrahim Anlaşmalarına imza atmış, İsrail’i tanımış ve diplomatik ilişkiler kurmuştu. Ancak öte yandan, İran’dan İHA’lar ve çeşitli mühimmat temin ederek silah desteği aldı. Dahası, Burhan’ın yanında HDK'ye karşı savaşan İslamcı müttefikleri, İran’a açık destek veriyor ve İsrail’e karşı cihad ilan etmiş bulunuyor. Bu durum, Burhan’ın İsrail’le olan ilişkisiyle, sahadaki fiilî ittifakları arasında ciddi bir çelişki oluşturuyor. Öte yandan, Burhan’ın rakibi olan HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) da İsrail’le ilişki kurmuş durumda. Hatta yardımcısı Abdurrahim Daklu’nun yakın zamanda Tel Aviv’e bir ziyaret gerçekleştirdiği iddia edilmişti. Tüm bu gelişmeler, İsrail’in geçici başkent olarak kullanılan Port Sudan’daki hükümete –yani Burhan yönetimine– nasıl bir karşılık vereceği sorusunu gündeme getiriyor.