İran’ın iç çatışması ve Fransız çabalarının hedef alınması

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı’nın Diplomasi Danışmanı Emmanuel Bonne ile 10 Temmuz’da Tahran’da bir araya geldi (AFP)
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı’nın Diplomasi Danışmanı Emmanuel Bonne ile 10 Temmuz’da Tahran’da bir araya geldi (AFP)
TT

İran’ın iç çatışması ve Fransız çabalarının hedef alınması

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı’nın Diplomasi Danışmanı Emmanuel Bonne ile 10 Temmuz’da Tahran’da bir araya geldi (AFP)
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı’nın Diplomasi Danışmanı Emmanuel Bonne ile 10 Temmuz’da Tahran’da bir araya geldi (AFP)

Washington ile Tahran arasındaki krizin gerilimini düşürecek bir orta yol bulma ve krizin taraflarını sert tutumlar ve “karşılıklı şartlar ağacından” indirerek müzakere masasına yeniden oturtacak bir çözüm yolu açma umuduyla atılan uluslararası adımlar sıklaşırken, İran asıllı Fransız araştırmacı Fariba Adelkhah, İran ziyareti sırasında gözaltına alındı. Bu gelişme, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani hükümetinin mevcut krizden çıkmak ve İran ekonomisinin boğazına sarılarak ekonomiyi ve rejimi çökertmekle tehdit eden ABD yaptırımlarının olumsuz etkilerini azaltmak için izlediği sürece dair İran’da yaşanan iç anlaşmazlıkların derinliğini ortaya koyuyor.
İran’da bu kararın arkasında yer alan odağa ve hükümetin kontrolü ve yönelimleri dışında alındığını belirten şüphelere bakmaksızın Fransız araştırmacının tutuklanmasının, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Tahran ile Washington arasında başlattığı girişimi ve gerek İran tarafında gerekse de ABD Başkanı Donald Trump yönetimi tarafında kaydedilen olumlu gelişmeyi hedef aldığı söylenebilir. Bir diğer deyişle olan bitenler, İran’ın radikal hareket içerisinde keskin bir ayrışma ile karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor. Reformcu hareket ve ılımlı güçler tarafından desteklenen bir ekip, anlaşmazlık meselelerinde İran için en düşük sınırı muhafaza eden ve Washington’un bu meselelerde istediği ve iki tarafın geleceği için olumlu bir ikili diyalog kuracak güvenceleri veren bir çatı altında İran ile ABD arasındaki diyalogu yeniden başlatmak için bu Fransız fırsatının kullanılabileceğini düşünüyor. Nükleer anlaşmaya ve onun İran rejimi için verdiği sonuçlara yönelik itirazında ısrarcı olan diğer ekip ise hükümetin, nükleer anlaşmanın maddelerine yönelik bağlılığını kısıtlama konusunda attığı adımları desteklemekle birlikte hükümet İran’ı nükleer programı konusunda büyük zararlara uğratan bu anlaşmadan tam anlamıyla çekilme kararı almadığı sürece bu adımların eksik kalacağını düşünüyor.
Çıkar ekibi
Herhangi bir anlaşma veya diyaloga karşı çıkan ve Ruhani’nin uluslararası toplumla gerçekleştirdiği müzakere temelli süreçten zarar gören bu radikal ekip, son yıllarda, İran’ın uluslararası toplum tarafından siyasi ve ekonomik olarak kuşatılmasından ve ABD kuşatmasının uluslararası artçılarından faydalanarak elde ettiği ekonomik, siyasi ve idari ayrıcalıkları kaybetme konusunda artan endişeleri ile hareket ediyor. Buna göre bu krizi çözüme kavuşturacak herhangi bir girişim, bu ekibin çıkarlarına, rejim içerisindeki konumuna ve stratejik karar süreçlerindeki etkinliğine zarar verecek. Bu hareket, rejimin “Yüce Rehberinin”, nükleer anlaşmanın imzalanmasından bu yana hükümetin çabalarını engellemek için benimsediği ‘sisli’ tutumu kullanıyor. “Yüce Rehber”, bu anlaşmayı, ABD’nin anlaşmalara ve sözleşmelere bağlı kalmayacağından ‘emin’ olmakla birlikte hükümetin çabalarına bir şans vermek adına onayladığını vurgulamıştı. Yakın zamanda ise bu anlaşmaya olan bağlılığı azaltma sürecinin devam edeceğini belirtti. Buna karşılık Ruhani’nin ekibi, İran’ın yüzleştiği Amerikan yaptırımları ve siyasi baskıların olumsuz etkilerinden yana endişeli olduğunu gizlemiyor. Bu yüzden bu ekip, yapının çökmesinin İran toplumu ve rejim güçleri arasından yalnızca bir ekibi değil herkesi etkileyeceğini düşünüyor. Bu çöküşün gerek askerî gerek ekonomik süreç üzerindeki etkileri, rejim güçleri ile sınırlı olmayacak ve artçı sarsıntıları uzun bir süre devam ederek ayrım gözetmeksin tüm İran halkını uzun yıllar boyu etkileyecek. Üstelik İranlıların, içeride, bölge düzleminde ve uluslararası planda ekonomik, endüstriyel, bilimsel, toplumsal ve siyasi başarılar elde etmek için verdiği tüm zahmetleri de yıkacak.
Bu noktada ekibi ile birlikte Ruhani’nin ve İran’ı ve rejimini tehdit eden tehlikelerin farkında olan makul hareketin vereceği savaş, basit ve kolay olmayacak. Bu ekip, siyaset, ekonomi ve güvenlik meydanında ABD ile biri nükleer program olmak üzere birçok meselede çekişme yaşıyor, özellikle de şartlar ve karşı şartlar konusunda Washington ile yaşadığı karşılıklı gerilimde bakış açılarını döndürmek için çabalıyor. ABD’nin anlaşmadan çekilip yaptırım uyguladığı bir durumda da yüzsuyunu korumak adına müzakere de yürütemiyor. Zira müzakereye gitme kararı, ABD’nin baskıları ve şartları karşısında yenilgiye dair bir ön duyuru mahiyetinde olacak. Bu ekibin Washington ile yaşadığı çekişmede yüzleştiği bu sıkıntılar göz önünde bulundurulduğunda ise içeride verdiği savaş daha zorlu görünüyor.
İran tarafının, gerek diplomasinin başkanı Muhammed Cevad Zarif’in açıklamaları gerekse de başta Irak, Suriye ve Lübnan olmak üzere bölgesel planda tanık olunan bazı uygulamaları yoluyla gösterdiği belirtiler, İran’ın bu meselelerdeki işbirliği mekanizmasına dair mesajlar veriyor. ABD yönetimi de bu dönüşümlerde bunu okumuş olabilir. Başkan Donald Trump’ın İran’ın bölgesel etkinliğine dair son konuşmasını, İran’ın Suudi Arabistan ile İran arasındaki temel çatışma noktası olan Yemen sahasından çıkması gerektiği konusuna ayırmasının arkasında da bunun olduğunu söyleyebiliriz. Bu talep zor ve karmaşık olmakla birlikte Washington’un bu meselede İran ile olumlu bir işbirliğini dayatmak için uygulayacağı baskı ile mümkün olabilir. Irak ve Suriye meselelerinde olduğu gibi. Nitekim İran, Haşdi Şabi’nin (Halk Seferberlik Güçleri) Irak askerî kurumu ile bütünleştirilmesi sürecini ve bu güçlere ait grupların, DEAŞ’tan kurtarılmış bölgelerde yerlerinden edilmişlerin geri dönmesi meselesinde sunduğu işbirliğini kolaylaştırdı. İran’ın Irak’taki birinci adamı Ebu Mehdi el-Mühendis de bu grupların özellikle Selahaddin ilinden çekilmesini doğrudan denetledi ve onları, askerî yönetim ile kanun çatısı altındaki il meclisinin yetki alanına yerleştirdi. Bu gelişmeden birkaç gün önce de Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Hizbullah’ın çoğu unsurunun Suriye’den çekildiğini duyurmuştu (Çekilme, pratikte medyadan uzak olarak birkaç ay önce başladı). Hizbullah’ın ayrıca, Kuseyr (Suriye’nin Lübnan ile sınırındaki batı kısmı) halkına, köylerine ve yurtlarına geri dönme imkânı tanıdığı belirtildi. Bu bölge, Suriye toprakları içinde ve ortak sınırda Hizbullah için stratejik bir derinlik oluşturuyordu.
Müzakere mümkün mü?
Washington ile bir anlaşmanın mümkün olduğunun en bariz göstergesi ise Dışişleri Bakanı Zarif’in New York’ta iken füze programı üzerine müzakere edilebileceğine dair dolaylı yoldan verdiği sinyaller oldu. Zarif, başta reddetmediği bu müzakere meselesini, füzeler dâhil olmak üzere Amerikan silahlarının bölgeye ihraç edilmesi meselesine bağladı. Yani bu konuda atılması gereken ilk adım, İran’ın Suudi Arabistan’dan İsrail’e kadar uzanan çevresinden yana duyduğu güvenlik endişesinin kaynağının ele alınmasıdır. İran’ın bu programı geliştirmeyi durdurarak gücünü, şimdiye kadar ulaştığı düzeyde tutması meselesinin görüşülmesinin temeli budur.
İran’ın müzakere masasına oturmak için bir orta yol bulma umuduyla ABD’nin tutumlarındaki yaklaşımları dönüştürme çabaları, İran rejiminin güvenilirliğini kanıtlama krizi ile karşı karşıya. Fransa Cumhurbaşkanı, iki taraf arasındaki bakış açılarını yaklaştırmak adına bir girişimde bulundu. Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan Hasan Fahs kaynaklı haberine göre bu adım, Washington’un yaptırımlarda koyduğu çıtadan vazgeçmesine fırsat verecek ve İran ile müzakereci ekibe köstek olanlarla mücadele etme ve krizi sonlandırarak bölgeyi çözümün eşiğine getirme konusunda cesaretlendirecek. İran’daki bir ekibin, bu girişimin duvarlarında oluşturmaya çalıştığı çatlak onarılabilecek mi? Sonraki gelişmeler bu soruya cevap verebilir.



"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
TT

"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)

Birleşik Krallık Ulusal Arşivleri'ndeki gizlilik kararı yeni kaldırılan belgeleri inceleyen Daily Mail, 1979-1990'da ülkeyi yöneten Margaret Thatcher'ın atlattığı büyük tehlikeyi dünya kamuoyuna açıkladı.

1989 baharında Afrika turuna çıkan Muhafazakar Partili siyasetçi, o dönem hapiste olan Nelson Mandela'nın serbest bırakılması ve Güney Afrika'daki apartheid rejiminin sonlandırılması için kıtayı dolaşıyordu. 

30 Mart'ta Zimbabve'den Malavi'ye gitmek üzere Mozambik hava sahasından geçen Thatcher'ın bindiği Vickers VC-10'a yerden havaya atılan füzelerin gönderildiği ortaya çıktı. 

Füzelerin hepsinin Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne ait uçağı ıskalamasıyla birlikte Margaret Thatcher saldırıdan kıl payı kurtulmuş.

Bu olay üzerine, o dönem iktidardaki Marksist-Leninist Mozambik Kurtuluş Cephesi'yle (FRELIMO) Güney Afrika destekli Mozambik Milli Direnişi (RENAMO) arasında iç savaşın sürdüğü ülkenin yöneticilerinden resmi açıklama talep edilmiş. 

Kasım 1989'da Mozambikli yetkililer, sarhoş bir uçaksavar bataryası komutanının füzeleri kazara ateşlediği yanıtını vermiş. 

Birleşik Krallık, RENAMO'ya karşı destekledikleri Mozambik ordusuna 1980'lerde askeri eğitim yardımı vermişti.

Demir Leydi lakaplı siyasetçi, 1984'te kendi ülkesinde İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) tarafından hedef alınmıştı.

Muhafazakar Parti konferansının düzenlendiği Brighton'daki Grand Hotel'i bombalayan ayrılıkçı örgüt, 5 kişinin ölümüne, 31 kişininse yaralanmasına yol açmıştı.

Eski Sinn Fein lideri Gerry Adams, bu saldırı sırasında Margaret Thatcher ölseydi, Birleşik Krallık'ın bazı bölgelerinde "çok az gözyaşı" döküleceğini iddia ederek önceki yıllarda gündem olmuştu.

Independent Türkçe, Telegraph, Daily Mail


İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
TT

İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)

Eylül sonunda Tahran'la anlaşarak onlarca İranlıyı sınır dışı eden ABD, bir uçağı daha doldurdu. 

New York Times'ın (NYT) iki İranlı yetkiliye dayandırdığı habere göre, pazar günü Arizona'nın Mesa kentinden havalanan uçakta 50'ye yakın İran yurttaşıyla birlikte Arap ülkelerinin veya Rusya'nın pasaportlarını taşıyıp da sınır dışı edilenler de var.

Ad ve görevlerinin gizlenmesini isteyen yetkililer, kiralanan uçağın Mısır ve Kuveyt'e gideceğini söyledi. 

Ruslar ve Arapların Kahire'de ineceği, İranlılarınsa Kuveyt'te bir başka uçağa binerek ülkelerine döneceği aktarıldı. 

Uçaktaki kişilerin kimlikleri açıklanmadı. ABD'den gönüllü mü zorla mı ayrıldıkları da bilinmiyor. 

Yaklaşık 2 bin İranlının ABD'de kaçak statüsünde olduğu tahmin ediliyor. Geçmişte ABD, sınır dışı ettiği İranlıları ticari uçaklarla ülkelerine gönderiyordu. 

Washington ve Tahran arasında aylardır yürütülen görüşmelerin ardından iki ülke eylülde nadir görülen bir işbirliğine imza atmıştı. 

İran Dışişleri Bakanlığı'nın kendi vatandaşlarının dönüşünü koordine ettiği ve bu kişilerin herhangi bir sorunla karşılaşmayacağı güvencesini verdiği yine NYT tarafından bildirilmişti. 

Ancak uçaktaki 45 kişiden en az 8'i zorla gönderildiğini ve hayatından endişe ettiğini de söylemişti. 

ABD Başkanı Donald Trump, sınır dışı edilen kaçak göçmen sayısında rekor kırmayı planlıyor.

79 yaşındaki Cumhuriyetçi, Demokrat Partili selefi Joe Biden döneminde çok fazla kişinin yasadışı yollarla ABD sınırlarından girdiğini ve bu durumun düzeltilmesi gerektiğini savunuyor. 

Ancak Trump yönetimi yeni yollar bulsa da bu hedefi gerçekleştirmekte zorlanıyor. 

Kaçak yollarla ABD'ye giden göçmenlerin, yurttaşları olmadıkları ülkelere gönderilmesi de bu yeni yöntemlerden biri. 

Bu hamleler, insan hakları örgütlerinin tepkisini çekiyor. Göçmenlerin gönderildikleri yerlerde zor durumlara düşmesinin önemsenmediği vurgulanıyor. 

Independent Türkçe, New York Times, Reuters


Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
TT

Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)

Samir İlyas

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Hindistan ziyareti, Yeni Delhi'nin çok kutuplu dünyada ‘Önce Hindistan’ çerçevesinde süper güçlerle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini ısrarla sürdürdüğünü bir kez daha gösterdi.

Putin, Ukrayna'daki savaşın başlamasından bu yana Yeni Delhi'ye gerçekleştirdiği bu ilk ziyaretinde sıcak bir şekilde karşılandı. Havaalanında kendisini bekleyen Hindistan Başbakanı Narendra Modi tarafından gayri resmi bir toplantı için konutuna götürüldü. Ertesi gün, iki lider ikili bir toplantı ve her iki ülkenin heyetleriyle başka görüşme gerçekleştirdi. Rus ve Hint iş adamları için bir ekonomi forumuna katıldı.

Ziyaretin sonunda yayınlanan ortak bildiride, atom enerjisi ve silahlanma dahil olmak üzere ekonomi, ticaret ve enerji alanlarında ilişkilerin geliştirilmesine odaklanıldı. İki ülke, Sovyet döneminden beri güçlü olan ikili ilişkilerini güçlendirmek için 29 anlaşma ve iş birliği mutabakatı imzaladı.

Putin ve Modi'nin açıklamalarında ekonomik iş birliği ve ticaretin mümkün olan en kısa sürede 100 milyar dolara çıkarılmasının planlandığı öğrenilirken, savunma ve güvenlik konuları da müzakere masasındaydı. Ziyaret öncesinde ve sırasında bazı önemli anlaşmaların imzalandığı duyuruldu. Putin, ülkesinin güvenilir bir enerji kaynağı olduğunu ve Hindistan'ın tüm ihtiyaçlarını karşılamaya devam edeceğini vurguladı. Hindistan'ın Rusya'ya ihracatını artırmayı ve ticaretteki dengesizliği azaltmayı istediklerine işaret eden Modi, ülkesinin dünyanın önde gelen ilaç üreticilerinden biri olduğunu belirtirken, ülkesinin diğer birçok sektördeki ilerlemesini övdü.

Trump, Hindistan'ı Rusya'dan petrol satın aldığı için cezalandırmak amacıyla gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkardı ve Yeni Delhi'ye daha fazla Amerikan silahı satın alması için baskı yaptı.

Bu ziyaret, Rusya’nın Batı’nın izolasyon iddialarını çürütmesine olanak sağlarken, Hindistan'a da ABD ile devam eden ticaret anlaşması müzakerelerinde ilave bir koz verdi.

Öte yandan Putin'in Hindistan’da sıcak bir şekilde karşılanması ve tüm alanlarda Rusya ile daha derin bir iş birliği yapılacağına dair yapılan açıklamalar, Hindistan'ın dünya güçleriyle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini sürdüreceği yönünde Donald Trump yönetimine güçlü bir mesaj gönderdi. Ziyaretin sonuçları, Yeni Delhi’den Trump yönetimine yeni bir meydan okumayı temsil ediyordu. Bu durum, daha önce Rusya-Hindistan askeri iş birliği ve Rusya'nın Hindistan'a petrol ihracatının artmasından duyduğu memnuniyetsizliği açıkça gösteren Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki gerilimi tırmandırabilir.

Geçen mayıs ayında Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan kısa süreli savaşın ardından Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki ilişkilerin tarihinin en düşük noktasına ulaştı. Bununla birlikte Washington İslamabad ile yakınlaştı ve Trump, Hindistan'ın Rusya'dan petrol almasını cezalandırmak için Hindistan'a uygulanan gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkararak, Yeni Delhi'ye daha fazla ABD silahı satın alması için baskı yaptı. Washington, Hindistan'ı Rus petrolü alımlarını artırarak Rusya’nın Ukrayna'ya karşı savaşını desteklemekle suçluyor.

Ancak Hindistan, Ukrayna'daki savaşa karşı temkinli bir tutum sergileyerek, müzakere yoluyla savaşın sona erdirilmesi çağrısında bulunurken, Moskova'yı kınamayı reddediyor ve onunla ilişkilerini güçlendirmeye istekli davranıyor. Hatta Hindistan, Birleşmiş Milletler'de (BM) savaşı kınayan kararların oylamasında çekimser kaldı.

frg
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki resmi karşılama töreninde Hindistan Cumhurbaşkanı Droupadi Murmu ile Başbakan Narendra Modi arasında, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya, ucuz ham petrol fiyatlarından yararlanan Hindistan ile petrol ticaretini sürdüreceğini düşünürken, Hindistan ucuz ham petrol ihtiyacını ABD'nin gümrük vergileri ve yaptırımlarından kaçınma çabasıyla dengelemek zorunda kalıyor.

Hindistan, tarihsel olarak Rus petrolünün önemli bir ithalatçısı olmamıştır ve Rusya'nın Ukrayna'daki savaşından önce Rus petrol ihracatındaki payı %2,5'i geçmemiştir. 2022'de savaşın başlamasının ardından Hindistan, Rusya’dan deniz yoluyla taşınan petrolün en büyük alıcısı haline geldi.

Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi'nin (CREA) 13 Aralık tarihli raporuna göre geçtiğimiz ay Rusya'nın petrol ihracatında Çin yüzde 47 ile ilk sırada yer alırken, onu yüzde 38 ile Hindistan izledi. Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ise yüzde 6 ile üçüncü sırayı paylaştı.

İki ülkenin enerji ve silah alanlarının ötesinde iş birliğini artırmak için bu ziyareti kullanma isteğinin bir göstergesi olarak, Modi ve Putin geçtiğimiz cuma günü özel şirketleri çekmek için bir iş forumuna katıldı. Putin ve Modi, ikili ticaretin hacmini yıllık 68 milyar dolardan 2030 yılına kadar 100 milyar dolara çıkarmayı ve yerel para birimleriyle ödeme sistemlerini iyileştirmeyi hedeflediklerini açıkladılar. Putin, iki ülke arasındaki ikili ticaretin yüzde 96’sının yerel para birimleriyle yapıldığını belirtti.

Yerel para birimleriyle ticaret hacminin artırılması, Moskova'ya Hindistan şirketlerine petrol satışlarından elde ettiği gelirle Hindistan rupisi cinsinden Hindistan ürünleri satın alma fırsatı veriyor. Rusya'nın en büyük ikinci bankası VTB, ziyaretin yan etkinliği olarak Yeni Delhi'de bir şube açtı ve Ruslar, banka şubesinin açılmasının SWIFT sistemine alternatif transfer sistemleri aracılığıyla iki ülke arasındaki ikili ticareti ve şirketler arasındaki hesapları artırmaya katkıda bulunacağını umuyor.

Savaşın başlamasından bu yana ticarette istikrarlı bir büyüme olmasına rağmen, ticaret dengesi büyük ölçüde Rusya'nın lehine. Geçen yılın mali tablosuna göre Rusya Hindistan'a yaklaşık 60,8 milyar dolarlık ürün ihraç ederken, Hindistan'dan 4,2 milyar dolarlık ilaç, pirinç, çay ve diğer malları ithal etti.

Moskova'nın Hindistan'a gerekli silahları tedarik etmeye açık olmasına rağmen, yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. İki ülke arasındaki ikili ticaret, 2020'de sadece 8,1 milyar ABD doları iken, bu yılın mart ayı sonlarında 68 milyar ABD dolarına yükseldi. Bu keskin artış, Hindistan'ın indirimli Rus petrolü alımlarındaki yükselişten kaynaklanıyor.

Bu durum, dengeleri önemli ölçüde Rusya'nın lehine çevirdi. Bu durumu düzeltmeye çalışan Modi, ABD’nin gümrük vergilerinden etkilenen Hint ihracatçıların, Rusya pazarına erişimini artırmak amacıyla Hindistan’ın deniz ürünleri ve gıda ürünlerinin yanı sıra teknoloji, giyim ve diğer malların ihracatını artırmayı umuyor. Hindistan’ın umutlarına rağmen, Rusya pazarına erişim kolay olmayacak. Yerli ürünler ve Çin malları rekabetçi fiyatlarla piyasada yaygın olarak bulunuyor ve Hint ihracatçılar için pazarlanabilir ürünlerin listesi oldukça daralıyor.

Savunma

Silah alımı, geçtiğimiz yüzyıldan bu yana iki ülke arasındaki geleneksel iş birliğinin en önemli alanlarından biri olsa da son yıllarda bu alanda bir düşüş görülüyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) raporuna göre Rusya'nın Hindistan'ın savunma alımlarındaki payı, 2010 ile 2015 yılları arasında zirveye ulaşarak savunma alım portföyünün yüzde 72'sini oluşturduktan sonra düşmeye devam etti. SIPRI’ye göre Hindistan'ın Rusya'dan silah ithalatı 2020 ile 2024 yılları arasında toplam alımların yüzde 36'sına geriledi.

Hindistan, silahlanma konusunda ABD, Fransa ve İsrail'e olan bağımlılığını artırdı ve son yıllarda Rusya ile önemli bir silah anlaşması imzalamadı.

Bu düşüş, büyük ölçüde Hindistan'ın savunma portföyünü çeşitlendirme ve yerel üretimi teşvik etme çabasının bir sonucu olsa da Hindistan savunması büyük ölçüde Rus yapımı S-400 savunma sistemlerine bağımlı. Hindistan Hava Kuvvetleri'nin birçok filosu MiG-29 ve Suhoy Su-30 uçaklarını kullanıyor. Hindistan'ın, güncellenmiş S-500 savunma sistemleri ve beşinci nesil Su-57 savaş uçağı satın almakla ilgilendiği bildiriliyor. Geçtiğimiz bahar Pakistan ile yaşanan kısa süreli çatışmadan alınan dersler, Hindistan'ı Rusya ile askeri iş birliğini artırmaya itmiş olabilir.

Moskova, Hindistan'a ihtiyaç duyduğu silahları tedarik etmeye açık olsa da yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. Rusya, Batı'nın yaptırımları ve Ukrayna’daki savaş nedeniyle hava savunma sistemleri ve uçakların üretimi için gerekli olan önemli bileşenlerde sıkıntı yaşıyor. Raporlara göre bazı S-400 savunma sistemi birimlerinin teslimatı için verilen son tarih 2026'ya ertelendi.

2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi.

İki ülke, havacılık ve hava savunma alanındaki iş birliğinin yanında denizcilik alanında da iş birliğini geliştirmeye çalışıyor. Bloomberg, geçtiğimiz perşembe günü bilgili kaynaklardan aktardığı haberde, Hindistan'ın Rusya’dan nükleer enerjili bir denizaltıyı kiralamak için 2 milyar dolar ödemeyi kabul ettiğini ve Hindistan'ın denizaltıyı 2028 yılında teslim alacağını bildirdi. Bloomberg'in bilgili olarak nitelendirdiği kaynaklar, Rusya'dan saldırı denizaltısını kiralamak için yapılan görüşmelerin fiyat müzakereleri nedeniyle yıllardır durma noktasına geldiğini söyledi. Hindistan hükümeti daha sonra sözleşmenin 2019 mayısında imzalandığını, ancak teslimatın ertelendiğini ve geminin artık 2028'de teslim edilmesinin planlandığını açıkladı. Bloomberg’in kaynaklarına göre Rusya, Rus saldırı denizaltısının savaşta kullanılmamasını şart koştu.

sdfg
Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki görüşmeleri öncesinde kameralara poz verirken, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya ve Hindistan arasındaki askeri iş birliğinin artmasına ABD ile Avrupa'nın tepkisinin yanı sıra, Hindistan'a gelişmiş silahlar sağlanması Çin'i kışkırtıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Rusya ve Hindistan'ın belirli türdeki gelişmiş silahları ortaklaşa geliştirmesi halinde, Rusya-Çin ilişkileri zarar görebilir.

Hindistan’ın işgücü

İki lider, yasadışı göçle mücadele etmek ve her iki ülkenin vatandaşları için diğer ülkede istihdam fırsatlarını teşvik etmek amacıyla bir anlaşma imzaladı.

Modi, ziyaretin sonunda yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Hindistan, sanayi ve diğer alanlarda yüksek vasıflı insan kaynağı ihraç etme potansiyeline sahip. Rusya’daki demografik önceliklerden bahsederken, vatandaşlarımızın Rusça öğrenmesine izin verebilir ve her iki ülkenin refahına katkıda bulunabiliriz.”

Anlaşmanın öncelikle daha fazla Hint işçiyi Rusya'ya çekmeyi amaçladığı açık. Anlaşma çerçevesinde bazı Rus şirketleri, 2024 ilkbaharında Moskova'daki Crocus City Hall'da meydana gelen terör saldırısı ve ardından çoğunluğu Müslüman ülkelerin vatandaşlarına yönelik uygulanan baskılar nedeniyle, Orta Asya'dan gelen işgücündeki azalmayı telafi etmek için belirli alanlarda Hint işçiler ve iş profesyonellerini istihdam etmeye başladı.

Rusya’nın Hint işçilere kapılarını açması, ciddi bir işgücü eksikliğinden kaynaklanıyor. 2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi. Rusya Çalışma Bakanlığı'nın tahminlerine göre ülkenin 2030 yılına kadar 3,1 milyon işçi açığı ile karşı karşıya kalması bekleniyor.

Rus şirketleri teknik eğitimli işçiler arıyor. Orta Asya vatandaşlarının aksine, Hintler tek bir bölgedeki tek bir işverenle sözleşme yaparlar ve daha yüksek ücretler için sık sık iş değiştirme özgürlüğüne sahip olmazlar.

Hindistan iş gücünün artması, Rusya'dan Hindistan'a para transferleri için yeni bir kanal açarak, yurt içi işsizlik baskısını hafifleterek ve Hindistan'ın Rusya’nın Uzak Doğu ve Arktik bölgelerindeki projelere katılımını genişleterek, ikili ticaret dengesizliğini düzeltmeye yardımcı olabilir.

Rus ve Hint yetkililerin açıklamalarında, ABD'nin Hindistan'a, özellikle enerji ve savunma sektörlerinde Rusya ile iş birliğini azaltması için yaptığı baskıdan bahsetmemeleri dikkati çekti.

Ancak ziyaretin sonuçları, Modi'nin ülkesinin Rusya ve ABD ile ilişkilerini dengeleme çabalarını baltalayabilir. Hindistan, Rusya’nın petrol fiyatlarındaki büyük indirimlerden yararlanırken, Rusya Hindistan'a yeni bir pazar sağlıyor ve Pakistan ile kısa süreli çatışmanın ardından savunmasını güçlendirmesine yardımcı oluyor. Yeni Delhi, Moskova ile ‘özel ve ayrıcalıklı stratejik ortaklığını’ sürdürmeye çalışıyor.

Bunun yanında ABD ile gergin olan ilişkileri düzeltmek, bir ticaret anlaşması imzalamak ve mallarına uygulanan yüzde 50'lik yüksek gümrük vergilerinden muafiyet elde etmek için çalışıyor. Hindistan ayrıca Çin'e baskı uygulamak isteyen ABD'nin politikalarına da uyum sağlıyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor. Beyaz Saray'ın Hindistan ile ticaret müzakerelerinde sergilediği katı tutum ve Hindistan-Rusya yakınlaşmasının hızını frenlemek için verdiği tavizler, Modi'yi pragmatik yaklaşımla çözülemeyecek zor bir duruma sokabilir. Zira bu durumda ikisi arasında yapılacak olan seçim karmaşık jeopolitik ve ekonomik hesaplamalara tabi olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.