Edebiyat savaşları: Aklın yenilgisinden sosyal medya ahmaklığına…

Mısırlı Edebiyatçı Taha Hüseyin (AFP)
Mısırlı Edebiyatçı Taha Hüseyin (AFP)
TT

Edebiyat savaşları: Aklın yenilgisinden sosyal medya ahmaklığına…

Mısırlı Edebiyatçı Taha Hüseyin (AFP)
Mısırlı Edebiyatçı Taha Hüseyin (AFP)

Tüm savaşlar kötüdür; savaşı ilan edenlere de onlara karşı savaşanlara da yıkım, nefret ve kinden başka bir şey getirmez. Ancak edebiyat savaşları böyle savaşlardan değildir. Zira o, kültür için bir nimet ve meşaleyi tutuşturanlar ile tutuştuğu alanı medeni bir ilerlemeye çıkaran bir merdivendir.
Her beşerî kültür tarihinde edebi savaşlar, hep estetik, edebiyat, kişisel ve kitlesel tarih bilincinde yenilenmeye doğru bir sıçrayış olagelmiştir.
Edebi savaşlar, belirli bir tarihi aşamada felsefi, kültürel ve siyasi soruların barutunun yenilenmesidir.
Edebiyat savaşında da kazanan ve kaybeden; yaralanan, zarar gören ve ölen vardır. Ancak en büyük kazanan, düşünce ve toplumdur.
Bugün Arap ve Mağrip edebiyat sahasının durumu üzerine derinlemesine düşündüğümüzde ilan edilmemişi, ölümü andıran bir durgunluk hissederiz. Edebiyatçılar, kendilerini toplumun diğer bileşenlerinden ayıran bir özelliğe sahip olmaksızın ‘yığınlar’ gibi yaşıyor, çalacakları bir zilleri veya avam havas herkesi uyandırabilecek bir gürültüleri olmadan nefes alıyorlar. Barutları ıslak, silahları paslı, dilleri ceplerinde…
Arap ve Mağrip edebi kültür alanı, Kurtuba’dan Basra’ya genişlediğinde edebiyatçıların savaşları yakından da ve uzaktan da tutuşmuştu. Arap eleştirisi, şu tarihi ibareyi ölümsüz kıldı: “Bize ait olan bize geri verildi.” Bu ibare, yaratıcılıkta birincil ve ikincil olanın, intelijansiyada da takipçi ve takip edilenin ne manaya geldiğine dair tartışmanın sıkılığını belirtir. 
Dil savaşı topları, Basra Okulu ile Kufe Okulu’nun nahiv âlimleri arasında gümbürdeyip de ateşi geleneksel dilci seçkinler arasında asırlar boyu yanmaya devam etti ve bugünün insanlarına ulaşmadı mı?
Edebiyat ve kültür tarihi, ateşini el-Akkad, el-Mazini ve Abdurrahman Şükrü’nün öncülük ettiği Divan topluluğunun tutuşturduğu ve el-Akkad ve el-Mazini’nin kaleminden ‘Edebiyat ve Eleştiride Divan’ adlı eser etrafında felsefi bir bakış açısıyla derlenip 1921’de Şevki ve Hafız er-Rafii’nin temsil ettiği İhya grubuna karşı kitap olarak basılan büyük bir savaşı kaydetmedi mi?
1932 yılında Zeki Ebi Şadi öncülüğünde Apollo Okulu ortaya çıktı ve burası, Apollo dergisi etrafında toplanan Ebi el-Kasım es-Şabi, İbrahim Naci ve İliya Ebu Mazi gibi şairler için bir estetik yuvası haline geldi. Arap şiir yapısını tedirgin eden bu şairler, şiirsel söylemde geleneksel sese karşı savaşıyorlardı.
1920 yılında Amerika’dan Cibran Halil Cibran, Mihail Nuayme, Nesib Arida, İliya Ebu Mazi gibi Suriyeli ve Lübnanlı göçmen yazarların kendilerine özgü edebi bir sesi olarak Kalem Birliği sahneye çıktı ve bu isimler, dili, yazının sahilini ve ruhunu değiştirdi.
Bu okullar arasında savaş ateşleri tutuşmuştu. Gelenekselciler, muhafazakârlar, liberaller, çağdaşlar ve yenilikçiler olmak üzere her yönden ve yönelimden top ateşleri, Batı yönünde atılıyordu. Her bir ses hayat, yazı ve estetiğe dair felsefesi ve vizyonu için bir varlık yaratmak istiyordu.
Bazen sıcak, bazen soğuk olan tüm bu savaşlardan istifade eden Arap ve Mağrip edebiyatı, sonra da tüm toplumun oldu. Zira tartışma ve savunma, her ne olduysa, siyasi ve kültürel toplum yapısından ayrı değildi. Özellikle de bu aşamada aydın, kendisine vahiy inmeyen ‘peygamber’ imajı taşıyordu. Medya da bu savaş meydanında olup biten her şeyi aktarıp, hatta kızışmasına katkı sağlayarak, akıl ile estetik ve toplumsal tavırdaki durgunluğun harekete geçmesine yardımcı olan etmen oldu.
Bu savaşlarda, Arap ve Mağrip bölgesinde bir arada yaşayan her ulus ve inançtan atlılar: tüm yelpazesiyle Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler, Dürziler, Ezidiler, Araplar, Berberiler, Kürtler, Çerkesler, Ermeniler ve daha başkaları vardı. İnanç ve milli aidiyet meselesi, yüceltme ve dışlama durağı değildi. Aksine herkesin farklı aidiyetleri ile katıldığı savaşların amacı, insanî ve yenilikçi boyutundaki yaratıcılıktı.
Estetik savaşın ölüm sebepleri
Entelektüel ve estetik açıdan Arap akıl yapısını büyük oranda etkileyen klasik edebiyat savaşlarının sonuncularından biri belki de Taha Hüseyin destekçileri ile rakipleri arasında yaşanan savaştı. Bir diğer deyişle bu savaş, akıl, aydınlanma ve açılım savunucuları ile selefi muhafazakâr reformcu okulun bakiyeleri arasındaydı. Tüm bu savaş, ‘edebiyat ve şiir’ meydanında, nasıl okunup yaşanabileceği konusunda yaşanıyordu. Her bir taraf belirli bir tarihî, toplumsal ve siyasi bir konumu savunuyordu, ama başka noktalara ulaştıran edebi söylemi kullanarak…
Bu savaşlardan bir süre sonra 1926’da Taha Hüseyin’in ‘Cahiliye Şiirinde’ adlı kitabı sahnede göründü. Görünüşe bakılırsa Taha Hüseyin ve ekibinin kurup savunduğu rasyonel aydınlanmacı felsefe ile Rafii, Mahmud Şakir, Lütfü Cuma ve diğerlerinin öncülük ettiği muhafazakâr akım arasındaki savaş, maalesef ki geleneksel reformcu akım lehine sonuçlandı.
Kabul etmek gerekir ki Arap ve Mağrip dünyasının yaşadığı kültürel ve siyasi gerileme, açıkça Taha Hüseyin’in aydınlanmacı bir düşünce, modern bir vizyon ve insanî bir yaklaşım bakımından yenildiği gün başladı. Geleneksel Ezherci düşünce, ‘Cahiliye Şiirinde’ savaşından muzaffer olarak çıktı. Arap ve Mağrip toplumlarımızın eğitimde yaşadığı ve bir yandan aklın yokluğu diğer yandan Akdeniz ve dünya çevremizle iletişime geçerken, Ortaçağcı söylemlerin kullanımı ile ön plana çıkan gerileme, bunun göstergesidir.
Fıkhî söylem, felsefi akla baskın geldi.
Kültür ve edebiyatta geleneksel Ezherci düşüncenin baskın olması ile çoktan beri kültür, edebiyat ve dil yapısının yenilikçi motoru olan önemli ve olumlu bir etken, yani Hıristiyan Arap intelijansiyasının (Suriye, Lübnan ve Filistin) önderlik ettiği edebi kültür akımı gözden kayboldu. Bu hareket, Arap dilinin modernleştirilmesine ve metnin köklü değişikliklere uğramasına öncülük etmiş ve edebiyatta geleneksel söylem ile fıkhî yazıya karşı bir devrimi yönetmişti.
İdeoloji, kültür ve edebiyat için bir can simidine dönüşürse…
Reformcu muhafazakâr düşüncenin akılcı aydınlanmacı düşünceye galip gelmesi ile birlikte toplum, siyasi ve kültürel bir ümitsizlik hali ile dolu, tehlikeli bir uykuya daldı. Bu uyku hali, 1967 yenilgisi çanları çalana kadar sürdü. Bununla intelijansiya, ikinci kez harekete geçti ancak bu defa söylemi, ‘yenilgi’ yaraları ile doğrudan bağlantılı, siyasi ve ideolojik içerikli olacaktı.
Taha Hüseyin, Ali Abdurrazık, Tahir el-Haddad, Kasım Emin, Cibran Halil Cibran, İliya Ebu Mazi, Mihail Nuayme, Tevfik el-Hakim, Ebu’l-Kasım eş-Şabi ve daha başkalarının savaşı, öteki ile ilişkinin sınırlarını çizmede bir model veya ayna olarak düşünceye, edebiyata, dile ve medeniyete dayanan edebi bir savaştı. 1967 sonrasındaki kültür ve entelektüel savaşı ise kendisine savaş veya çekişme meydanı olarak edebiyatı almış olsa da; siyasi ve ideolojikti.
Nebil Süleyman ve Buali Yasin’in ortak olarak hazırladığı Edebiyat ve İdeoloji adlı kitap (1974), edebiyat ve kültürü sıcak edebiyat savaşlarına açan yeni ses olarak görülebilir. Bu kitabın, Arap ve Mağrip dünyasındaki kültürel diyaloglar üzerinde bıraktığı etkinin, doğurduğu yankılar ve tepkiler bakımından Taha Hüseyin’in Cahiliye Şiirinde adlı kitabına benzer olduğunu söyleyebiliriz. Edebiyat ve İdeoloji adlı kitabın ardında bıraktığı bu etkinin büyüklüğünü, dost ve düşman kamplardan kitaba dair yazılan makaleler, araştırmalar, incelemeler ve diyalogların hacminden anlayabiliriz. Tüm bu çalışmalar daha sonra Nebil Süleyman, Buali Yasin ve Muhammed Kamil el-Hatib’in denetiminde ‘Suriye’de Kültür Savaşları’ başlığıyla kitap olarak derlendi ve 1979 yılında basıldı.
Bu kitabı, kültür ve edebiyat savaşlarının örnek bir tablosu olarak ele alacak olursak şunu diyebiliriz: Büyük oranda, Taha Hüseyin’in yenilgisinden bu yana aydınlanmacılığın tanık olduğu kültürel gerilemenin bir ifadesi, dolayısıyla edebi metinlerdeki toplumsal çöküşün sebeplerinin araştırılması idi. Aynı zamanda edebiyat ortak payda olsa bile, siyaset ile uğraşma ve onun medeni olana baskın kılınması için akıl ve aydınlanmacılık savaşının bir devamıydı.
Savaşların kaybeden cepheleri
‘Cahiliye Şiirinde’ki savaşında Taha Hüseyin’in düşüncesi, Ezherci reformcu düşünceye yenildi. Aynı şekilde; ‘Edebiyat ve İdeoloji’ savaşında da Nebil Süleyman ve Buali Yasin’in düşüncesi, kitabı, kuruluşları ve platformları ile ‘İslamcı edebiyat’ denen şeyi kuran İhvancı akımın yükselişi karşısında kaybetti.
Arap ve Mağrip ülkelerindeki tüm siyasi türevleri ile İhvan-ı Müslimin örgütünün edebi dili olan ‘İslamcı edebiyat’ olgusunun yayılması ile birlikte kültür ve edebiyat savaşları, estetik ve medeni savaşlardan ‘propagandacı’ savaşlara evrildi. Bu savaşların bazı komutanları da edebiyatçı olarak başlayıp daha sonra bir ‘çağrıcıya/vaize’ ya da şiddet ve aşırılığın teorisyenine dönüştü.
Kültürel savaşlar, ‘İhvancı karaktere bürünür bürünmez’ kendine yeni platformlar edindi; çekişme ve tartışma, şiir ve roman dünyasından çekilerek yeniden dinî mirasa döndü. Vaizlerin kendi aralarında savaşlar patlak verdi; her biri daha büyük bir izci, müşteri ve kadın-erkek hayran kitlesine sahip olmak istiyordu. Savaşlar önce televizyon kanallarında boy gösterdi, daha sonra sosyal medyaya taşındı. Kültür, edebiyat ve aydınlanmacı düşünceye karşı çok büyük bir kışlamız olduğu ortaya çıktı.
Kültürel olarak başlayan ve ‘kâfir’ ve ‘hain’ ilan etmeye doğru evrilen bu savaşın gölgesinde Arap ve Mağrip dünyası, geçen yüzyılın son çeyreğinde, bu aşırılığın Ferec Fuda, Hüseyin Merve, Suphi es-Salih, Mehdi Amil, Necib Mahfuz, Abdulkadir Allule, Tahir Cavut, Cilali Elyabis, Belkhenchir, Boucebci, Muhammed Brahmi, Şükrü Belaid vd. gibi ilk kurbanlarına tanık oldu. Bu isimler, bağnazlığa doğru kayan kültür savaşlarının kurbanlarıydı. Bu savaşın ateşi ise fitne, hoşgörüsüzlük, farklılıklara tahammülsüzlük, ötekine karşı nefret ve ortak yaşam felsefesini reddetme gıdaları ile besleniyordu.
‘Popüler’, teknolojik bir platform olarak sosyal medya ortamı, değerler kargaşasının yayılmasına meydan verdi ve işleri karman çorman etti. Dinî aşırılıkçı söylem nasıl kültür, edebiyat ve felsefe hattına girdiyse, sosyal medya ahmaklığı da tartışmaya öyle dahil oldu ve şiir, roman ve fıkıh alanında bildiği ve bilmediği her şeyde çekinmeden görüş belirtme hakkı elde etti.
Independent Arabia’dan Emin Zavi’nin analizi



Prime Video'nun hit dizisi yeni sezon öncesi listelere döndü

Fallout'ta Lucy'yi canlandıran 29 yaşındaki Ella Purnell (sağda), Yellowjackets ve Sweetpea gibi dizilerdeki rolleriyle de tanınıyor (Amazon Prime Video)
Fallout'ta Lucy'yi canlandıran 29 yaşındaki Ella Purnell (sağda), Yellowjackets ve Sweetpea gibi dizilerdeki rolleriyle de tanınıyor (Amazon Prime Video)
TT

Prime Video'nun hit dizisi yeni sezon öncesi listelere döndü

Fallout'ta Lucy'yi canlandıran 29 yaşındaki Ella Purnell (sağda), Yellowjackets ve Sweetpea gibi dizilerdeki rolleriyle de tanınıyor (Amazon Prime Video)
Fallout'ta Lucy'yi canlandıran 29 yaşındaki Ella Purnell (sağda), Yellowjackets ve Sweetpea gibi dizilerdeki rolleriyle de tanınıyor (Amazon Prime Video)

Amazon Prime Video'nun popüler bilimkurgu dizisi Fallout, yeni sezonunun prömiyeri yaklaşırken yeniden izlenme listelerinde yükselişe geçti. 

2024 pek çok başarılı diziye sahne oldu ancak Fallout kadar büyük etki yaratanı çok azdı. Video oyunundan uyarlanan dizi, yayımlandığı anda izleyicilerin sevgisini kazandı. Eleştirmenlerden de övgü dolu yorumlar alırken hızlıca ikinci sezon onayını da aldı. 

17 Aralık’ta yayımlanmaya başlayacak yeni sezondan önce, dizi yeniden Prime Video’nun küresel izlenme listesine girmeyi başararak 10. sıraya yerleşti.

Fallout'ta hikayenin merkezinde, Ella Purnell'in canlandırdığı Lucy MacLean yer alıyor. Lucy, tüm yaşamını geçirdiği sığınağın dışına ilk kez adım atan bir karakter. Kıyametin koptuğu günden 200 sene sonra, barışsever nükleer sığınak sakini Lucy, yüzeye çıkmak zorunda kalıyor ve yıkıntılar arasında onu bekleyen hayat karşısında şaşkına dönüyor.

Renkli karakterlerin gizemli olayların içine sürüklendiği yapımda Purnell'e, Aaron Clifton Moten ve Walton Goggins eşlik ediyor.

Dizide ayrıca Moisés Arias, Kyle MacLachlan, Sarita Choudhury ve Michael Emerson gibi isimler rol alıyor.

Fallout'un yaratıcıları Graham Wagner ve Geneva Robertson-Dworet, hikayeyi sevilen video oyunu evreninde geçiren fakat tamamen özgün bir anlatı kurma kararını "akıllıca bir hamle" diye tanımlıyor. Bu sayede dizi, oyunlarla kıyaslanma baskısından uzak duruyor. 

En iyi video oyunu serilerinden birinden uyarlanan Fallout'un Nisan 2024'te yayına giren ilk sezonu, eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da yüzde 93'lük beğeni puanına sahip.

İkinci sezon haftalık olarak yayımlanacak. İlk bölüm 17 Aralık'ta ekranlara gelecek, sonraki bölümlerse 4 Şubat'taki sezon finaline kadar her çarşamba yayımlanacak. 

Prime Video, şimdiden onaylanan üçüncü sezonun yayın tarihini ise henüz açıklamadı.

Independent Türkçe, Collider, CBR.com


Wednesday ekibinden yeni proje: Karanlık mitoloji Netflix'e geliyor

23 yaşındaki Jenna Ortega'nın başrolünde yer aldığı Wednesday'in üçüncü sezonu 2027 yazında yayına girecek (Netflix)
23 yaşındaki Jenna Ortega'nın başrolünde yer aldığı Wednesday'in üçüncü sezonu 2027 yazında yayına girecek (Netflix)
TT

Wednesday ekibinden yeni proje: Karanlık mitoloji Netflix'e geliyor

23 yaşındaki Jenna Ortega'nın başrolünde yer aldığı Wednesday'in üçüncü sezonu 2027 yazında yayına girecek (Netflix)
23 yaşındaki Jenna Ortega'nın başrolünde yer aldığı Wednesday'in üçüncü sezonu 2027 yazında yayına girecek (Netflix)

Rekortmen dizi Wednesday'in yaratıcıları Al Gough ve Miles Millar, yeni bir projeyle geri dönüyor.

İkili, Boom! Studios'un doğaüstü ve korku öğelerini harmanlayan popüler çizgi romanı Grim'i yetişkinlere yönelik bir animasyon dizisine uyarlıyor. 

Deadline'ın haberine göre proje halihazırda geliştirme aşamasında ve Netflix'te izleyiciyle buluşacak.

Beterböcek Beterböcek (Beetlejuice Beetlejuice) ve Mumya: Ejder İmparatoru'nun Mezarı (The Mummy: Tomb of the Dragon Emperor) gibi yapımlarla tanınan Gough ve Millar'a, Love, Death + Robots'un süpervizör yönetmeni Jennifer Yuh Nelson da yürütücü yapımcı olarak eşlik ediyor.

Yazar Stephanie Philips ve çizer Flaviano'nun yarattığı çizgi roman serisi, göreve yeni başlamış Ölüm Meleği Jessica Harrow'un hikayesini anlatan "karakter odaklı bir doğaüstü destan" diye tanımlanıyor. 

Jessica'nın görevi, ruhları öteki tarafa taşımak. Ancak diğer meleklerden farklı olarak, ne kendi ölümüne dair bir anısı var ne de hayattayken kim olduğuna dair bir bilgisi. Cevapları ararken, kendini öteki dünyanın görünmez mimarisinin derinliklerinde buluyor. Gizli güçleri, kozmik sırları ve ölümün bizzat kendisiyle olan şaşırtıcı kişisel bağını keşfediyor.

Uyarlama haberi, çizgi romanın 25 sayı süren macerasının sona ermesiyle aynı döneme denk geldi. 2022'de yayımlanmaya başlayan Grim, Boom! Studios tarihinin en çok satan yapımlarından biri haline gelmiş ve "türleri harmanlayan mitolojisi ve çarpıcı görsel tarzı" sayesinde geniş bir hayran kitlesi toplamıştı.

Öte yandan Wednesday'in üçüncü sezon hazırlıkları da sürüyor. Sevilen dizi, Jenna Ortega'nın canlandırdığı Wednesday Addams'ın yaşamını konu alıyor. Doğaüstü gizem ve komedi dizisi ilk olarak Kasım 2022'de Netflix'te yayımlanmıştı.

Independent Türkçe, GamesRadar, Deadline


Casus türünün klasiği tüm bölümleriyle Netflix'e geldi

46 yaşındaki Claire Danes, 2011–2020'de Homeland'de canlandırdığı Carrie Mathison rolüyle iki kez Emmy ve iki kez Altın Küre ödüllerine layık görülmüştü (Showtime)
46 yaşındaki Claire Danes, 2011–2020'de Homeland'de canlandırdığı Carrie Mathison rolüyle iki kez Emmy ve iki kez Altın Küre ödüllerine layık görülmüştü (Showtime)
TT

Casus türünün klasiği tüm bölümleriyle Netflix'e geldi

46 yaşındaki Claire Danes, 2011–2020'de Homeland'de canlandırdığı Carrie Mathison rolüyle iki kez Emmy ve iki kez Altın Küre ödüllerine layık görülmüştü (Showtime)
46 yaşındaki Claire Danes, 2011–2020'de Homeland'de canlandırdığı Carrie Mathison rolüyle iki kez Emmy ve iki kez Altın Küre ödüllerine layık görülmüştü (Showtime)

2011'de yayımlanmaya başlayan kült dizi Homeland, 10 yılı aşkın süredir izleyicilerin "mutlaka izlenmeli" listelerinin değişmez yapımlarından biri. 8 sezonun tamamı artık Netflix'te izlenebilir durumda.

İsrail yapımı Prisoners of War'dan uyarlanan Homeland, casus türünde "eşi benzeri az bulunan bir gerilim" diye niteleniyor. Hikaye, bipolar bozuklukla mücadele eden CIA ajanı Carrie Mathison'ın, 8 yıl boyunca esir tutulduktan sonra ABD'ye kahraman gibi dönen keskin nişancı Nicholas Brody'nin aslında El Kaide'yle işbirliği yaptığına inanmasıyla başlıyor.

Brody ülkesine "savaş kahramanı" olarak dönse de Carrie, onun ABD için büyük bir tehdit oluşturduğuna inanıyor. Dizi boyunca Carrie'nin şüpheleri ve yürüttüğü gizli operasyonlar ayrıntılı biçimde işleniyor.

"Çok az dizi Homeland'in seviyerine ulaşabildi"

Rotten Tomatoes'da bir izleyici diziyle ilgili şöyle yazıyor:

Yıllar sonra bile bu dizi hâlâ gelmiş geçmiş en iyi yapımlardan biri. Senaryo, yönetmenlik, oyunculuk, tempo... Çok az dizi Homeland'in ulaştığı drama ve aksiyon seviyesine yaklaşabildi. İlk sezon en iyisi sayılmaz ama yine de son 10 yılda platformların sunduğu çöplerden katbekat daha iyi.

Başka bir yorumda, "Bu izlediğim en iyi televizyon işi. Oyunculuk, yazım... Her şey kusursuz. Mutlaka izlenmeli" ifadeleri kullanılıyor.

IMDb'de bir kullanıcı ise Claire Danes'in oyunculuğunu "eğlence tarihinin en iyilerinden biri" diye tanımlarken, bir diğeri "mutluluktan umutsuzluğa, kederden öfkeye kadar tüm duyguları yaşatıyor" yorumunu yapıyor.

Daily Telegraph diziyle ilgili incelemesinde Danes'in canlandırdığı Carrie Mathison'ı "gerçek anlamda karmaşık bir karakter" diye nitelendirmişti.

Dizinin finali de eleştirmenlerden övgü almıştı. TV Guide, finali "tatmin edici bir sonuç" diye tanımlarken, Entertainment Voice "layıkıyla kapanan bir son bölüm" değerlendirmesinde bulunmuştu. Metro ise diziyi "yüksek gerilimde bir ustalık dersi" sözleriyle övmüştü.

"Odadaki en zeki kişiyi oynamak çok güzeldi"

Claire Danes, 2020'de Guardian’a verdiği röportajda Carrie karakteriyle vedalaşmanın duygusal olduğunu söyleyerek şöyle konuşmuştu:

Onu çok sevdim. Odadaki en zeki, en cesur, en gözü pek kişiyi oynamak çok güzeldi.

Claire Danes şu sıralar Matthew Rhys'le başrolünü paylaştığı The Beast in Me'yle ekranlarda. Danes dizide New York'ta yaşayan yazar Aggie Wiggs'i canlandırıyor. 

Dizi bu ay yayına girdikten sonra olumlu yorumlar aldı ve izleyiciler Danes'in ekranlara geri dönüşüne büyük ilgi gösterdi.

Independent Türkçe, Mirror, Metro, Guardian, Daily Telegraph, TV Guide, Entertainment Voice