Edebiyat savaşları: Aklın yenilgisinden sosyal medya ahmaklığına…

Mısırlı Edebiyatçı Taha Hüseyin (AFP)
Mısırlı Edebiyatçı Taha Hüseyin (AFP)
TT

Edebiyat savaşları: Aklın yenilgisinden sosyal medya ahmaklığına…

Mısırlı Edebiyatçı Taha Hüseyin (AFP)
Mısırlı Edebiyatçı Taha Hüseyin (AFP)

Tüm savaşlar kötüdür; savaşı ilan edenlere de onlara karşı savaşanlara da yıkım, nefret ve kinden başka bir şey getirmez. Ancak edebiyat savaşları böyle savaşlardan değildir. Zira o, kültür için bir nimet ve meşaleyi tutuşturanlar ile tutuştuğu alanı medeni bir ilerlemeye çıkaran bir merdivendir.
Her beşerî kültür tarihinde edebi savaşlar, hep estetik, edebiyat, kişisel ve kitlesel tarih bilincinde yenilenmeye doğru bir sıçrayış olagelmiştir.
Edebi savaşlar, belirli bir tarihi aşamada felsefi, kültürel ve siyasi soruların barutunun yenilenmesidir.
Edebiyat savaşında da kazanan ve kaybeden; yaralanan, zarar gören ve ölen vardır. Ancak en büyük kazanan, düşünce ve toplumdur.
Bugün Arap ve Mağrip edebiyat sahasının durumu üzerine derinlemesine düşündüğümüzde ilan edilmemişi, ölümü andıran bir durgunluk hissederiz. Edebiyatçılar, kendilerini toplumun diğer bileşenlerinden ayıran bir özelliğe sahip olmaksızın ‘yığınlar’ gibi yaşıyor, çalacakları bir zilleri veya avam havas herkesi uyandırabilecek bir gürültüleri olmadan nefes alıyorlar. Barutları ıslak, silahları paslı, dilleri ceplerinde…
Arap ve Mağrip edebi kültür alanı, Kurtuba’dan Basra’ya genişlediğinde edebiyatçıların savaşları yakından da ve uzaktan da tutuşmuştu. Arap eleştirisi, şu tarihi ibareyi ölümsüz kıldı: “Bize ait olan bize geri verildi.” Bu ibare, yaratıcılıkta birincil ve ikincil olanın, intelijansiyada da takipçi ve takip edilenin ne manaya geldiğine dair tartışmanın sıkılığını belirtir. 
Dil savaşı topları, Basra Okulu ile Kufe Okulu’nun nahiv âlimleri arasında gümbürdeyip de ateşi geleneksel dilci seçkinler arasında asırlar boyu yanmaya devam etti ve bugünün insanlarına ulaşmadı mı?
Edebiyat ve kültür tarihi, ateşini el-Akkad, el-Mazini ve Abdurrahman Şükrü’nün öncülük ettiği Divan topluluğunun tutuşturduğu ve el-Akkad ve el-Mazini’nin kaleminden ‘Edebiyat ve Eleştiride Divan’ adlı eser etrafında felsefi bir bakış açısıyla derlenip 1921’de Şevki ve Hafız er-Rafii’nin temsil ettiği İhya grubuna karşı kitap olarak basılan büyük bir savaşı kaydetmedi mi?
1932 yılında Zeki Ebi Şadi öncülüğünde Apollo Okulu ortaya çıktı ve burası, Apollo dergisi etrafında toplanan Ebi el-Kasım es-Şabi, İbrahim Naci ve İliya Ebu Mazi gibi şairler için bir estetik yuvası haline geldi. Arap şiir yapısını tedirgin eden bu şairler, şiirsel söylemde geleneksel sese karşı savaşıyorlardı.
1920 yılında Amerika’dan Cibran Halil Cibran, Mihail Nuayme, Nesib Arida, İliya Ebu Mazi gibi Suriyeli ve Lübnanlı göçmen yazarların kendilerine özgü edebi bir sesi olarak Kalem Birliği sahneye çıktı ve bu isimler, dili, yazının sahilini ve ruhunu değiştirdi.
Bu okullar arasında savaş ateşleri tutuşmuştu. Gelenekselciler, muhafazakârlar, liberaller, çağdaşlar ve yenilikçiler olmak üzere her yönden ve yönelimden top ateşleri, Batı yönünde atılıyordu. Her bir ses hayat, yazı ve estetiğe dair felsefesi ve vizyonu için bir varlık yaratmak istiyordu.
Bazen sıcak, bazen soğuk olan tüm bu savaşlardan istifade eden Arap ve Mağrip edebiyatı, sonra da tüm toplumun oldu. Zira tartışma ve savunma, her ne olduysa, siyasi ve kültürel toplum yapısından ayrı değildi. Özellikle de bu aşamada aydın, kendisine vahiy inmeyen ‘peygamber’ imajı taşıyordu. Medya da bu savaş meydanında olup biten her şeyi aktarıp, hatta kızışmasına katkı sağlayarak, akıl ile estetik ve toplumsal tavırdaki durgunluğun harekete geçmesine yardımcı olan etmen oldu.
Bu savaşlarda, Arap ve Mağrip bölgesinde bir arada yaşayan her ulus ve inançtan atlılar: tüm yelpazesiyle Müslümanlar, Hıristiyanlar, Yahudiler, Dürziler, Ezidiler, Araplar, Berberiler, Kürtler, Çerkesler, Ermeniler ve daha başkaları vardı. İnanç ve milli aidiyet meselesi, yüceltme ve dışlama durağı değildi. Aksine herkesin farklı aidiyetleri ile katıldığı savaşların amacı, insanî ve yenilikçi boyutundaki yaratıcılıktı.
Estetik savaşın ölüm sebepleri
Entelektüel ve estetik açıdan Arap akıl yapısını büyük oranda etkileyen klasik edebiyat savaşlarının sonuncularından biri belki de Taha Hüseyin destekçileri ile rakipleri arasında yaşanan savaştı. Bir diğer deyişle bu savaş, akıl, aydınlanma ve açılım savunucuları ile selefi muhafazakâr reformcu okulun bakiyeleri arasındaydı. Tüm bu savaş, ‘edebiyat ve şiir’ meydanında, nasıl okunup yaşanabileceği konusunda yaşanıyordu. Her bir taraf belirli bir tarihî, toplumsal ve siyasi bir konumu savunuyordu, ama başka noktalara ulaştıran edebi söylemi kullanarak…
Bu savaşlardan bir süre sonra 1926’da Taha Hüseyin’in ‘Cahiliye Şiirinde’ adlı kitabı sahnede göründü. Görünüşe bakılırsa Taha Hüseyin ve ekibinin kurup savunduğu rasyonel aydınlanmacı felsefe ile Rafii, Mahmud Şakir, Lütfü Cuma ve diğerlerinin öncülük ettiği muhafazakâr akım arasındaki savaş, maalesef ki geleneksel reformcu akım lehine sonuçlandı.
Kabul etmek gerekir ki Arap ve Mağrip dünyasının yaşadığı kültürel ve siyasi gerileme, açıkça Taha Hüseyin’in aydınlanmacı bir düşünce, modern bir vizyon ve insanî bir yaklaşım bakımından yenildiği gün başladı. Geleneksel Ezherci düşünce, ‘Cahiliye Şiirinde’ savaşından muzaffer olarak çıktı. Arap ve Mağrip toplumlarımızın eğitimde yaşadığı ve bir yandan aklın yokluğu diğer yandan Akdeniz ve dünya çevremizle iletişime geçerken, Ortaçağcı söylemlerin kullanımı ile ön plana çıkan gerileme, bunun göstergesidir.
Fıkhî söylem, felsefi akla baskın geldi.
Kültür ve edebiyatta geleneksel Ezherci düşüncenin baskın olması ile çoktan beri kültür, edebiyat ve dil yapısının yenilikçi motoru olan önemli ve olumlu bir etken, yani Hıristiyan Arap intelijansiyasının (Suriye, Lübnan ve Filistin) önderlik ettiği edebi kültür akımı gözden kayboldu. Bu hareket, Arap dilinin modernleştirilmesine ve metnin köklü değişikliklere uğramasına öncülük etmiş ve edebiyatta geleneksel söylem ile fıkhî yazıya karşı bir devrimi yönetmişti.
İdeoloji, kültür ve edebiyat için bir can simidine dönüşürse…
Reformcu muhafazakâr düşüncenin akılcı aydınlanmacı düşünceye galip gelmesi ile birlikte toplum, siyasi ve kültürel bir ümitsizlik hali ile dolu, tehlikeli bir uykuya daldı. Bu uyku hali, 1967 yenilgisi çanları çalana kadar sürdü. Bununla intelijansiya, ikinci kez harekete geçti ancak bu defa söylemi, ‘yenilgi’ yaraları ile doğrudan bağlantılı, siyasi ve ideolojik içerikli olacaktı.
Taha Hüseyin, Ali Abdurrazık, Tahir el-Haddad, Kasım Emin, Cibran Halil Cibran, İliya Ebu Mazi, Mihail Nuayme, Tevfik el-Hakim, Ebu’l-Kasım eş-Şabi ve daha başkalarının savaşı, öteki ile ilişkinin sınırlarını çizmede bir model veya ayna olarak düşünceye, edebiyata, dile ve medeniyete dayanan edebi bir savaştı. 1967 sonrasındaki kültür ve entelektüel savaşı ise kendisine savaş veya çekişme meydanı olarak edebiyatı almış olsa da; siyasi ve ideolojikti.
Nebil Süleyman ve Buali Yasin’in ortak olarak hazırladığı Edebiyat ve İdeoloji adlı kitap (1974), edebiyat ve kültürü sıcak edebiyat savaşlarına açan yeni ses olarak görülebilir. Bu kitabın, Arap ve Mağrip dünyasındaki kültürel diyaloglar üzerinde bıraktığı etkinin, doğurduğu yankılar ve tepkiler bakımından Taha Hüseyin’in Cahiliye Şiirinde adlı kitabına benzer olduğunu söyleyebiliriz. Edebiyat ve İdeoloji adlı kitabın ardında bıraktığı bu etkinin büyüklüğünü, dost ve düşman kamplardan kitaba dair yazılan makaleler, araştırmalar, incelemeler ve diyalogların hacminden anlayabiliriz. Tüm bu çalışmalar daha sonra Nebil Süleyman, Buali Yasin ve Muhammed Kamil el-Hatib’in denetiminde ‘Suriye’de Kültür Savaşları’ başlığıyla kitap olarak derlendi ve 1979 yılında basıldı.
Bu kitabı, kültür ve edebiyat savaşlarının örnek bir tablosu olarak ele alacak olursak şunu diyebiliriz: Büyük oranda, Taha Hüseyin’in yenilgisinden bu yana aydınlanmacılığın tanık olduğu kültürel gerilemenin bir ifadesi, dolayısıyla edebi metinlerdeki toplumsal çöküşün sebeplerinin araştırılması idi. Aynı zamanda edebiyat ortak payda olsa bile, siyaset ile uğraşma ve onun medeni olana baskın kılınması için akıl ve aydınlanmacılık savaşının bir devamıydı.
Savaşların kaybeden cepheleri
‘Cahiliye Şiirinde’ki savaşında Taha Hüseyin’in düşüncesi, Ezherci reformcu düşünceye yenildi. Aynı şekilde; ‘Edebiyat ve İdeoloji’ savaşında da Nebil Süleyman ve Buali Yasin’in düşüncesi, kitabı, kuruluşları ve platformları ile ‘İslamcı edebiyat’ denen şeyi kuran İhvancı akımın yükselişi karşısında kaybetti.
Arap ve Mağrip ülkelerindeki tüm siyasi türevleri ile İhvan-ı Müslimin örgütünün edebi dili olan ‘İslamcı edebiyat’ olgusunun yayılması ile birlikte kültür ve edebiyat savaşları, estetik ve medeni savaşlardan ‘propagandacı’ savaşlara evrildi. Bu savaşların bazı komutanları da edebiyatçı olarak başlayıp daha sonra bir ‘çağrıcıya/vaize’ ya da şiddet ve aşırılığın teorisyenine dönüştü.
Kültürel savaşlar, ‘İhvancı karaktere bürünür bürünmez’ kendine yeni platformlar edindi; çekişme ve tartışma, şiir ve roman dünyasından çekilerek yeniden dinî mirasa döndü. Vaizlerin kendi aralarında savaşlar patlak verdi; her biri daha büyük bir izci, müşteri ve kadın-erkek hayran kitlesine sahip olmak istiyordu. Savaşlar önce televizyon kanallarında boy gösterdi, daha sonra sosyal medyaya taşındı. Kültür, edebiyat ve aydınlanmacı düşünceye karşı çok büyük bir kışlamız olduğu ortaya çıktı.
Kültürel olarak başlayan ve ‘kâfir’ ve ‘hain’ ilan etmeye doğru evrilen bu savaşın gölgesinde Arap ve Mağrip dünyası, geçen yüzyılın son çeyreğinde, bu aşırılığın Ferec Fuda, Hüseyin Merve, Suphi es-Salih, Mehdi Amil, Necib Mahfuz, Abdulkadir Allule, Tahir Cavut, Cilali Elyabis, Belkhenchir, Boucebci, Muhammed Brahmi, Şükrü Belaid vd. gibi ilk kurbanlarına tanık oldu. Bu isimler, bağnazlığa doğru kayan kültür savaşlarının kurbanlarıydı. Bu savaşın ateşi ise fitne, hoşgörüsüzlük, farklılıklara tahammülsüzlük, ötekine karşı nefret ve ortak yaşam felsefesini reddetme gıdaları ile besleniyordu.
‘Popüler’, teknolojik bir platform olarak sosyal medya ortamı, değerler kargaşasının yayılmasına meydan verdi ve işleri karman çorman etti. Dinî aşırılıkçı söylem nasıl kültür, edebiyat ve felsefe hattına girdiyse, sosyal medya ahmaklığı da tartışmaya öyle dahil oldu ve şiir, roman ve fıkıh alanında bildiği ve bilmediği her şeyde çekinmeden görüş belirtme hakkı elde etti.
Independent Arabia’dan Emin Zavi’nin analizi



Pandora'ya dönüş: Dev bütçeli Avatar 3'ün gişe bilançosu

Avatar serisine Ateş ve Kül'le katılan 39 yaşındaki Oona Chaplin, volkanlarda yaşayan Mangkwan kabilesinin lideri Varang'ı canlandırıyor (20th Century Studios)
Avatar serisine Ateş ve Kül'le katılan 39 yaşındaki Oona Chaplin, volkanlarda yaşayan Mangkwan kabilesinin lideri Varang'ı canlandırıyor (20th Century Studios)
TT

Pandora'ya dönüş: Dev bütçeli Avatar 3'ün gişe bilançosu

Avatar serisine Ateş ve Kül'le katılan 39 yaşındaki Oona Chaplin, volkanlarda yaşayan Mangkwan kabilesinin lideri Varang'ı canlandırıyor (20th Century Studios)
Avatar serisine Ateş ve Kül'le katılan 39 yaşındaki Oona Chaplin, volkanlarda yaşayan Mangkwan kabilesinin lideri Varang'ı canlandırıyor (20th Century Studios)

James Cameron'ın bilimkurgu destanı Avatar: Ateş ve Kül (Avatar: Fire and Ash), dünya genelinde 345 milyon dolar hasılatla gişeye güçlü bir giriş yaptı. Ancak bu başlangıç, serinin bir önceki filmine kıyasla kayda değer bir düşüşe işaret ediyor. 

Karşılaştırmak gerekirse, 2022'de defalarca ertelenen vizyon tarihinin ardından gösterime giren Avatar: Suyun Yolu (Avatar: The Way of Water), aynı dönemde 435 milyon dolar kazanmıştı.

2025'in en büyük ikinci açılışı

Disney ve 20th Century imzalı Avatar 3'ün ilk bilet satışları, 257 milyon dolar uluslararası ve 88 milyon dolar Kuzey Amerika olmak üzere gerçekleşti. Küresel ölçekte bu rakam, 2025'in en büyük ikinci açılışı anlamına geliyor. Listenin zirvesinde ise üç günde 500 milyon dolar hasılat elde eden bir başka Disney yapımı Zootropolis 2 (Zootopia 2) yer alıyor.

Avatar: Ateş ve Kül, sinema salonlarındaki beklentiler açısından son derece yüksek bir çıtaya sahip. Zira Pandora'ya yapılan ilk iki yolculuk, dünya çapında 2 milyar doların üzerinde gişe yaparak büyük başarı yakalamıştı. Üstelik Disney'in prodüksiyon için 350 milyon dolar, pazarlama içinse yaklaşık 150 milyon dolar harcadığı belirtiliyor. Bu da dev bütçeli yapımın maliyetini karşılayabilmesi için uzun soluklu ve yüksek bir gişe performansına ihtiyaç duyduğu anlamına geliyor.

Bu noktada Avatar filmleri, gişedeki dayanıklılıklarıyla biliniyor. Ne 2009 yapımı Avatar ne de Suyun Yolu, açılışlarıyla Noel öncesinde rekor kırmıştı. Ancak her iki film de yeni yıl boyunca sinemaseverlerin ilk tercihi olmayı sürdürmüştü. Bugün bu iki yapım, sırasıyla 2,9 milyar dolar ve 2,3 milyar dolar hasılatla tüm zamanların en çok kazanan filmleri arasında yer alıyor.

Üçüncü filmin ticari başarısında uluslararası izleyici belirleyici olacak. İlk Avatar, gişesinin 2,1 milyar dolarını Kuzey Amerika dışı pazarlardan elde etmişti. Devam filmi ise yabancı pazarlardan 1,65 milyar dolar kazandı.

Çin'de Suyun Yolu'nu geride bıraktı

Sinema danışmanlık şirketi Franchise Entertainment Research'ün başındaki David A. Gross, "İlk iki film hasılatlarının yüzde 70'inden fazlasını yurt dışından elde etti. Şu ana kadar yabancı pazarlardaki açılışlar yine son derece güçlü" değerlendirmesini yaptı.

Bu tabloya öncülük eden ülke Çin oldu. Ateş ve Kül, Çin'de 57,6 milyon dolarla açılarak, Suyun Yolu'nun 56 milyon dolarlık başlangıcını az da olsa geride bıraktı. Çin dışındaki en güçlü uluslararası açılışlar ise Fransa'da 21,4 milyon dolar, Almanya'da 18 milyon dolar, Güney Kore'de 13,6 milyon dolar ve Birleşik Krallık'ta 11,9 milyon dolar olarak kaydedildi.

"Çok az serinin yapabildiğini başardı"

"Görsel şölen" diye tanınan Avatar filmlerinde izleyicilerin en yüksek görüntü kalitesini tercih etmesi de şaşırtıcı olmadı. IMAX ve 3D gibi formatlar, toplam hasılatın yüzde 66'sını oluşturdu. Yalnızca IMAX gösterimleri, dünya genelinde 43,6 milyon dolar gelir sağladı. Bu rakam, toplam küresel açılışın yaklaşık yüzde 14'üne karşılık geliyor. Bu sonuç, IMAX'in 2025'teki en büyük açılışı olmasının yanı sıra şirket tarihindeki en büyük 5. başlangıç olarak kayda geçti.

IMAX CEO'su Rich Gelfond, konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi:

James Cameron, Avatar'la yeni ufuklar açmayı sürdürürken, IMAX'le bu benzersiz seri arasındaki güçlü bağ da varlığını koruyor. IMAX, dünyanın neredeyse her pazarında hasılattan orantısız derecede büyük bir pay elde ediyor. Avatar filmleri, az sayıda serinin başarabildiği bir gişe dayanıklılığı sergiledi ve izleyicilerin bayram sezonu boyunca ve sonrasında Avatar: Ateş ve Kül'ü IMAX'te büyük ilgiyle izlemeye devam etmesini bekliyoruz.

Independent Türkçe, Deadline, Variety


38 yıllık kült bilimkurgunun devamı geliyor: Hayallerim gerçek oldu

Yıldız Savaşları serisinden ve 1970-1980'de seyirciyle buluşan benzer bilimkurgulardan mizahi olarak beslenen yapımda Lone Starr ve Barf, Prenses Vespa'yı Dark Helmet'ın pençesinden kurtarmak için uçan Winnebago'da görevlendiriliyor (Metro-Goldwyn-Mayer)
Yıldız Savaşları serisinden ve 1970-1980'de seyirciyle buluşan benzer bilimkurgulardan mizahi olarak beslenen yapımda Lone Starr ve Barf, Prenses Vespa'yı Dark Helmet'ın pençesinden kurtarmak için uçan Winnebago'da görevlendiriliyor (Metro-Goldwyn-Mayer)
TT

38 yıllık kült bilimkurgunun devamı geliyor: Hayallerim gerçek oldu

Yıldız Savaşları serisinden ve 1970-1980'de seyirciyle buluşan benzer bilimkurgulardan mizahi olarak beslenen yapımda Lone Starr ve Barf, Prenses Vespa'yı Dark Helmet'ın pençesinden kurtarmak için uçan Winnebago'da görevlendiriliyor (Metro-Goldwyn-Mayer)
Yıldız Savaşları serisinden ve 1970-1980'de seyirciyle buluşan benzer bilimkurgulardan mizahi olarak beslenen yapımda Lone Starr ve Barf, Prenses Vespa'yı Dark Helmet'ın pençesinden kurtarmak için uçan Winnebago'da görevlendiriliyor (Metro-Goldwyn-Mayer)

Uzay Topları'nın (Spaceballs) uzun süredir beklenen devam filminin çekimlerini tamamlayan Lewis Pullman, deneyimi "kozmik ölçekte" diye tanımladı.

People dergisine verdiği yeni röportajda konuşan Thunderbolts* yıldızı, "Bir hayalin gerçekleşmesi gibiydi. Çekimleri yeni bitirdik ve her gün tam anlamıyla baş döndürücüydü. Garip bir simülasyonun içindeymişim gibi geldi. Şansıma hâlâ inanamıyorum" dedi.

32 yaşındaki aktör, ilk filmin yıldızlarından Bill Pullman'ın oğlu.

Dönem dizisi Lessons in Chemistry'yle de tanınan oyuncu sözlerini şöyle sürdürdü:

Babamla birlikte çalışmayı çok uzun zamandır istiyorduk ama bunun mümkün olup olmayacağını hiç bilmiyorduk. Bunu Uzay Topları 2 (Spaceballs 2) gibi bir filmde yapmak ise 'Bu nasıl bir simülasyon, şu an hangi dünyadayız?' dedirtecek bir şeydi.

Geliştirme aşamasında olduğu ilk kez 2024 yazında duyurulan Uzay Topları 2, 1987 tarihli kült uzay parodisinin geleneğini sürdürecek. 

Filmde Rick Moranis, Bill Pullman ve Daphne Zuniga; sırasıyla Dark Helmet, Lone Star ve Prenses Vespa rollerine geri dönüyor. 

İlk filmin yaratıcısı Mel Brooks da projede yer alıyor. Lewis Pullman'ın yanı sıra Keke Palmer, Anthony Carrigan ve aynı zamanda senaryoya da imza atan Josh Gad da kadroya katılan yeni isimler arasında. 

Filmi Emmy adayı Josh Greenbaum yönetirken, senaryoda Benji Samit ve Dan Hernandez'in de imzası bulunuyor. Çekimler eylülde başlamış ve kısa süre önce tamamlanmıştı.

Bilimkurgu türünün parodisi olan ve Yıldız Savaşları'ndan (Star Wars) 2001: Uzay Macerası'na (2001: A Space Odyssey) uzanan ikonik filmlere göndermelerle dolu bir parodi niteliğindeki Uzay Topları, dünya genelinde 38,1 milyon doların biraz üzerinde hasılat elde etmiş; yıllar içinde bir kült klasiğe dönüşmüştü.

Uzay Topları 2'nin 2027'de vizyona girmesi planlanıyor.

Independent Türkçe, Deadline, People


Netflix'teki Güney Kore yapımı distopya seyirciyi nefessiz bıraktı

30 yaşındaki Güney Koreli aktris Kim Da-mi, Kim Byung-woo imzalı Tufan'da, küçük oğlu Ja-in'i kurtarmaya çalışan bilim insanı Gu An-na rolünde (Netflix)
30 yaşındaki Güney Koreli aktris Kim Da-mi, Kim Byung-woo imzalı Tufan'da, küçük oğlu Ja-in'i kurtarmaya çalışan bilim insanı Gu An-na rolünde (Netflix)
TT

Netflix'teki Güney Kore yapımı distopya seyirciyi nefessiz bıraktı

30 yaşındaki Güney Koreli aktris Kim Da-mi, Kim Byung-woo imzalı Tufan'da, küçük oğlu Ja-in'i kurtarmaya çalışan bilim insanı Gu An-na rolünde (Netflix)
30 yaşındaki Güney Koreli aktris Kim Da-mi, Kim Byung-woo imzalı Tufan'da, küçük oğlu Ja-in'i kurtarmaya çalışan bilim insanı Gu An-na rolünde (Netflix)

Netflix izleyicileri, cuma günü (19 Aralık) platformda yayına giren yeni felaket filmi karşısında adeta büyülendi.

Distopik bir gelecekte geçen sürükleyici film, devasa bir sel felaketinin yutmak üzere olduğu bir dünyanın kasvetli tablosunu çiziyor.

Milyarlarca insanın hayatı pamuk ipliğine bağlıyken, dünyayı kurtarmaya yönelik bir planı olan anne, çocuğunu hayatta tutabilmek için apartman binasında yükselen sulara ve zamana karşı amansız bir mücadele veriyor.

Güney Kore yapımı Tufan (Daehongsu), İntikam'la (Manyeo) tanınan Kim Da-mi ve Netflix fenomeni Squid Game'in ilk sezonunda rol alan Park Hae-soo'nun başını çektiği oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor.

Mirror'ın aktardığına göre gerilim filmi, yayımlandığı günden bu yana izleyicileri nefessiz bırakırken, karakterlerin verdiği yoğun hayatta kalma mücadelesiyle bazılarını da gözyaşlarına boğdu.

Bir izleyici sosyal medyada, "Az önce Tufan'ı izledim... Şu an hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Bu kadar duygusal olmasını beklemiyordum! Kim Da-mi'nin rol seçimleri her zaman ustalık dersi gibi!" diye yazdı.

Bir başka izleyici ise filmi bitirir bitirmez, "Nasılsınız bilmiyorum ama ben tekrar tekrar izlemek istiyorum. Kim Da-mi'nin anne performansı olağanüstüydü!" paylaşımında bulundu.

Bir diğer kullanıcı da deneyimini şöyle aktardı: 

Yemek yerken izlemek için Netflix'te film arıyordum ve Tufan'ı açtım. Kısacası, yemek yerken izlemek için iyi bir film değil ama güzelce ağlamak istiyorsanız kesinlikle izlenmeli.

Film, Letterboxd'da da övgü topladı. Bir kullanıcı Tufan'a 5 yıldız vererek şu yorumu yaptı:

Görseller en iyi anlamda çılgıncaydı. Başta Yarından Sonra (The Day After Tomorrow) hissi veriyordu, sonra yavaş yavaş Yıldızlararası (Interstellar) sularına girdi. Ortalarda Wonderland'i hatırlattı, finaldeyse aklımdan Distant Sky çıkmadı. Film, bittikten sonra bile aklımdan çıkmıyor.

Bir başka izleyici ise yapımı "2025'in açık ara en iyi filmlerinden biri" diye tanımladı.

Independent Türkçe, Daily Record, Mirror