Sudan’da basın özgürlüğü güvence altına alınmalı

Göstericileri görüntüleyen Sudanlı bir gazeteci (Independent Arabia)
Göstericileri görüntüleyen Sudanlı bir gazeteci (Independent Arabia)
TT

Sudan’da basın özgürlüğü güvence altına alınmalı

Göstericileri görüntüleyen Sudanlı bir gazeteci (Independent Arabia)
Göstericileri görüntüleyen Sudanlı bir gazeteci (Independent Arabia)

Sudan basını uzun yıllar boyunca baskı ve güvenlik kuşatması altında kaldı. Birçok editör çoğu zaman güvenlik makamlarıyla karşı karşıya gelmekten sakınmak ve gazetelerine el konulması gibi sorunlarla karşılaşmamak amacıyla üzerindeki sorumluluktan feragat ederken, gazeteciler tutuklandı ve birçok basın mensubunun ruhsatı geri alındı. Bu sorunlar, Sudan basınının seviyesini düşürürken, gücünü de önemli ölçüde zayıflattı. Böylece kendilerini eğitecek kimselerin bulunmamasından dolayı kifayetsiz bir gazeteciler nesli yetişti.
Sudan basınının tarihi
Sudan basınının tarihine baktığımızda, başarılarla dolu seçkin ve uzun bir tarihi olduğunu görürüz. Bu dönem, Sudanlı yazarların ve edebiyatçıların makalelerinin ve hikâyelerinin yayınlandığı bir gazetenin çıkarıldığı Türk yönetimi sırasında başladı.
Bu sektörün gelişimiyle birlikte modern dönemde ilk Sudan gazetesi 1903 yılında basıldı. Yerel basın gelişmeye devam etti ve Sudan'daki gazete sayısı günden güne arttı.
Sudan gazeteciliği, farklı dinlere ve ırklara ev sahipliği yapan dünyanın en eski medeniyetlerinden biri olan Sudan medeniyetine ilişkin araştırmalar, edebiyat ve sanat yazılarıyla başladı. 1950’lerde İbrahim Abbud’un iktidara gelmesinin ardından siyasetle ilgilenen gazeteler yayınlanmaya başladı. Bu şaşırtıcı çeşitlilik, isimleri ölümsüz olan yazarları ve gazetecileri de içeren güçlü ve eşsiz bir Sudan basını ortaya çıkardı. 
Fakat Sudan basınını zayıflatan sebepler ne oldu? 
Independent Arabia’dan İsra eş-Şahid’in sorularını cevaplayan gazeteci Hanadi Sıddık konuya ilişkin şu açıklamalarda bulunuyor:
“Dünün basını dar imkanlarına rağmen, her tür gazetecilik modeline aşina ve profesyonel olmanın yanı sıra nitelikli gazetecilere sahipti. Gazetelerin ve gazetecilerin sayısının az olması, seçkinliğinin yolunu açıyor ve konularda uzmanlaşmayı kolaylaştırıyordu. Bununla birlikte sıkı kontroller nedeniyle mesleğe girmek oldukça zordu. Tüm bu nedenler geçmişte Sudan basının kalitesini arttırıyordu. Bugün gerçekten çok fazla sayıda gazeteci var. Ülkede en az 7 bin gazeteci çalışıyor.  Önceki hükümet, çok sayıda gazeteciyi mesleğe dahil etti ve belirli bir gündemi uygulamak üzere halkla ilişkiler ve güvenlik personeline kapıyı açık bıraktı. Bu, basının korkunç bir şekilde gerilemesine ve güç kaybetmesine sebep oldu. Gazeteciler için eğitim neredeyse yok gibi. Ortamın kötü olması, niteliksiz kimselerin bulunması, maaşların azlığı ve maddi kazanç sağlamak için bu sektörde olan bazı tüccarlar ve işadamları Sudan basınını zayıflattı.”
Baskılar ve zorluklar
Sudanlı gazetecilerin çalışmalar sırasında bir dizi baskı ve zorlukla karşı karşıya kalması yerel basının kalitesinde ciddi bir bozulmaya sebep oldu. Düşünce yazılarından dolayı gazeteciler çeşitli tehditler, baskılar ve işkencelerle karşı karşıya kalırken, çoğu gazeteci keyfi bir şekilde tutukladı ve basın kartları ellerinden alındı. Ayrıca gazeteciler halkın arzularını dile getirmek ve hükümetin hatalarını söylemekten men edildiler. Mesela el-Ceride gazetesi, Beşir rejiminin çöküşü sırasında üç aydan fazla bir süre kapalı kaldı. Aynı şekilde et-Tiyar gazetesi benzer bir muameleye maruz kaldı ve gazetenin baş editörü Osman Mirgani, Beşir rejimine yönelik eleştirilerinden dolayı haftalarca tutuklu kaldı. Sudan’da birbirini takip eden hükümetler –özellikle Beşir hükümeti- basının profesyonelce çalışmasına mani oldu. 
Gazeteci Sadık el-Mevla, Sudan basınının yapısal bir reforma ihtiyaç duyduğunu ve bu reformun sağlam bir siyasi kararı ve halk siyasetini gerektirdiğini belirterek şöyle devam ediyor:
“Devrimden sonra gazetecilik meselesinin bir ifade meselesi değil, kalite meselesi olduğu varsayılıyor. Çünkü devrimin sloganları açık bir şekilde özgürlük, barış ve adalet üzerineydi. Bu devrim gerçekse özgürlüğe ulaşmak bir talep değil, bir haktır. Güvenlik organıyla birlikte çalışan bir araç olan Sudanlı Gazeteciler Birliği'nin mümkün olan en kısa sürede feshedilmesi gerekiyor. Eğer bu yapı çözünmezse Sudan gazeteciliği temizlenemez. İfade özgürlüğünü kısıtlamaksızın bütün bu kaosa bir düzen getirecek yeni bir yapının oluşturulması gerekiyor. Aralık devrimi esnasında düzinelerce gazeteci tutuklandı ve darp edildi. Hükümete karşı çıkan Sudanlı gazetecilerden oluşan bir grup protesto gösterileri düzenledi ve halkın sesi olan basını zayıflatmaya yönelik bir kampanya yürüten hükümete karşı konvoylar tertip edildi.”
Sudanlı Gazeteciler Örgütü üyesi Hafız Ankabo, “Örgüt, bundan 10 yıl önce gazetecilerin haklarından mahrum bırakıldığı koşullarda kuruldu. Örgüt, hükümetin sendikaları ortadan kaldırması ve federasyonlara dönüştürmesinin ardından suiistimalleri reddederek basın özgürlüğünü savundu. Sudanlı Gazeteciler Örgütü'nün yürüttüğü faaliyetler gazetecilerin haklarından haberdar olmalarını sağladı. Halihazırda iktidarın demokratikleşmesine katkıda bulunmak ve yeni bir sivil hükümetin kurulmasının ardından gazeteciliği geliştirmek için çaba gösteriyor” açıklamasında bulundu.
Independent Arabia’ya konuşan Sudanlı Gazeteciler Birliği Başkanı Sadık er-Ruzeyki, Sudanlı Gazeteciler Örgütü’nün yıllardır çalışmalar yürüttüğünü ve Sudanlı Gazeteciler Birliği’ni etkilemediğini dile getirdi. 
Gazeteciler Birliği’nin ‘mesleği organize ettiğini’ belirten er-Ruzeyki, evlerden ve araçlardan sosyal hizmetler vermekte olduğunu söyledi. Gazeteciler Örgütü’nün ise bir grup sivil eylemciden oluştuğunu ifade eden er-Ruzeyki, bazı gazetecilerin Gazeteciler Birliği’nin dağıtılması çağrısında bulunmasının çelişkili olduğunu belirterek, “Mesleğimiz dışlamayı değil, ifade özgürlüğü çağrısında bulunmayı gerektiriyor. Dışlayıcı bir üslup kullananlar, profesyonel olmayan bir siyasi dil konuşuyorlar” dedi.
Sudanlıların çoğu basın özgürlüğünün güvence altına alınması gerektiğini ifade ederken, eski rejim ile kol kola çalışan bazı gazetecilere yönelik öfkelerini de dile getiriyor. Eski rejimle birlikte çalışan gazeteciler, söz konusu dışlamayı reddediyor ve bunun herkesin fikrini temsil etmediğini belirterek şunu söylüyorlar: 
“Devrim özgürlük çağrısında bulundu. Öyleyse eski rejime karşı çıkan gazeteciler, neden kendileriyle aynı fikirde olmayanları dışlamak için çalışıyorlar?”



Fas’a tepki yağıyor: Z kuşağı aktivistlerine korkunç muamele

Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
TT

Fas’a tepki yağıyor: Z kuşağı aktivistlerine korkunç muamele

Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)

Fas'taki Z kuşağı protestolarında gözaltına alınan gençlere kötü muamele edilmesi tepki çekti.

Guardian'ın irtibata geçtiği aile ve avukatlar, gözaltındaki gençlerin polis merkezlerinde dövüldüğünü, saatlerce yiyecek ve su verilmeden tutulduğunu ve bazı durumlarda kendilerine zorla ifade imzalatıldığını savunuyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir anne, 18 yaşındaki oğlunun protestolara katılmamasına rağmen iki aydan uzun süredir gözaltında tutulduğunu söylüyor:  

Oğlum bir eyleme bile katılmamıştı. Bir büfede yemek yerken gözaltına alındı. Tutuklanırken o kadar kötü dövüldü ki bazı dişleri kırıldı.

Anne, oğlunun polis merkezinde ifade tutanaklarını imzalamayı reddettiği için yeniden dövüldüğünü de sözlerine ekledi. 

Sivil toplum kuruluşu (STK) Fas İnsan Hakları Derneği (AMDH) de bazı kadın protestocuların taciz, hakaret ve cinsiyetçi söylemlere maruz kaldığını aktarıyor.  

Haberde, Agadir yakınlarındaki Lqliaa kasabasında 1 Ekim'de düzenlenen gösterilerde üç protestocunun güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürüldüğü iddiası da paylaşılıyor. 

Olayda 12 yaşındaki çocuklar da dahil 14 protestocunun yaralandığı belirtiliyor. Yetkililerse bir grup eylemcinin polis karakoluna saldırdığını, ekiplerin de buna karşılık verdiğini savunuyor. 

Uluslararası Af Örgütü'ne göre şimdiye dek protestolarla bağlantılı olarak 2 bin 400'den fazla kişi hakkında hukuki işlem başlatıldı. 

AMDH, duruşmalarda avukatların bulunmadığına, soruşturmaların yetersiz yürütüldüğüne ve masumiyet karinesinin uygulanmadığına dikkat çekiyor. Onlarca kişiye 15 yıla varan hapis cezaları verildiği aktarılıyor. Çocuklar da dahil birçok göstericinin davası sürüyor.

STK'nin Marakeş şubesinden Mustapha Elfaz, "Gençlerin polis gözetiminde işkence gördüklerine dair korkunç tanıklıklar duyduk" diyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden Ahmed Benchemsi şunları söylüyor: 

Hükümet açıkça korktu ve herhangi bir muhalefet biçimine müsamaha göstermeyecekleri yönünde güçlü bir mesaj vermek için böyle bir baskıya başvurdu.

Eylülde patlak veren eylemlerde halk, en az 11 kentte yolsuzluğu protesto etmek için sokaklara dökülmüştü.

Göstericiler, Rabat yönetiminin sağlık ve eğitimi önemsemeyip uluslararası spor organizasyonlarına para akıttığını savunuyor. İspanya ve Portekiz'le birlikte 2030 FIFA Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmaya hazırlanan ülkede "Stadyumlar burada, hastaneler nerede?" sloganları duyulmuştu. 

Z Kuşağı 212 ve Fas Gençliğinin Sesleri gibi örgütlerin liderlik ettiği protestolar barışçıl başlasa da güvenlik güçleriyle çatışmalar nedeniyle üç kişi yaşamını yitirmiş, 600'den fazla kişi yaralanmıştı.

Independent Türkçe, Guardian, News International


İsrail gaz hamlesiyle Trump-Sisi-Netanyahu görüşmesine zemin mi hazırlıyor?

Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
TT

İsrail gaz hamlesiyle Trump-Sisi-Netanyahu görüşmesine zemin mi hazırlıyor?

Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun aylarca beklettikten sonra Mısır ile yapılan en büyük doğal gaz anlaşmasına onay vermesi, iki lider arasında olası bir zirveye ilişkin İsrail basınında yeni iddialar doğurdu. Ancak Kahire cephesi sessizliğini koruyor.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığı bilgilere göre Netanyahu ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi arasında ABD’de bir görüşme düzenlenmesi gündemde. Ancak sürece yakın Mısırlı bir kaynak, böyle bir buluşmanın kolay olmayacağını belirterek, “Gaz anlaşması tek başına bunu sağlamaz. İsrail’in Gazze anlaşmasını uygulamada ilerleme göstermesi ve Mısır’ın güvenliğini garanti etmesi gerekir. Bölgedeki tansiyon bitmiş değil ve ekonomik çıkar niteliğindeki bir gaz anlaşması bu durumu değiştirmez” değerlendirmesinde bulundu.

CNN’e konuşan bir İsrailli kaynak, Netanyahu’nun gaz anlaşmasına yönelik ilanının “olası Netanyahu–Sisi görüşmesi için hazırlıkların bir parçası” olduğunu aktardı.

Netanyahu’nun bu ay içinde ABD’ye giderek Başkan Donald Trump ile Florida’daki Mar-a-Lago’da görüşmesi bekleniyor. Aynı kaynaklara göre, İsrail hükümeti anlaşmaya resmi onayı aylarca geciktirdikten sonra, sonunda Trump yönetiminin baskısıyla onay verdi. Washington yönetimi, Netanyahu ile Sisi’yi bir araya getirerek bölgesel barış girişimlerini ve “İbrahim Anlaşmaları”nın kapsamını genişletmek istiyor.

Netanyahu çarşamba gecesi yaptığı televizyon konuşmasında, “İsrail tarihindeki en büyük gaz anlaşmasına onay verdim. Anlaşmanın değeri 112 milyar şekel (34.7 milyar dolar). Bunun 58 milyar şekeli (18 milyar dolar) devlet hazinesine girecek” açıklamasını yaptı ve anlaşmanın Amerikan Chevron şirketi ile İsrailli ortaklar üzerinden Mısır’a gaz ihracatını içerdiğini söyledi.

wscf
Deyr el-Belah’taki geçici Filistinli kampından bir kare (AFP)

İsrail ve Mısır, 1979’da barış anlaşması imzalamış olsa da iki lider yaklaşık on yıldır kamuoyu önünde görüşmedi. Kahire’den ise söz konusu iddialara ilişkin henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Mısırlı düşünür Abdülmünim Said, olası zirveye dair, “Benim için geçerli olan sadece Kahire’den gelen açıklamalardır” diyerek, gaz onayının barış sürecini canlandırıp canlandıramayacağının belirsiz olduğunu ifade etti. Said, “Bu durum sadece ekonomik bir anlaşma olarak kalabilir ve siyasi sonuç doğurmayabilir” dedi.

İsrail medyası ise iddiayı güçlendiren haberlerle çıktı. İsrail Kamu Yayın Kurumu, anlaşmanın Netanyahu ile Sisi arasında bu ay sonunda Florida’da bir görüşme ihtimalini doğurduğunu yazdı. Yedioth Ahronoth ve Kanal 12 de anlaşmanın Netanyahu–Trump–Sisi üçlü zirvesinin önünü açabileceğini aktardı; ayrıca Mısırlı tarafın, görüşmeye katılmak için anlaşma onayını şart koştuğunu belirtti.

Haberlere göre iki lider savaşın başlangıcından bu yana kamuoyuna açık şekilde konuşmadı ve taraflar arasındaki ilişkiler oldukça gergin. Kanal 12, Sisi’nin Temmuz ayında iç ve dış eleştirilere rağmen anlaşmayı kabul ettiğini, ancak İsrail hükümetinin beş ay boyunca süreci geciktirdiğini yazdı.

Aynı kaynaklara göre Mısır, Gazze’deki ateşkes sürecinde ilerleme sağlanmadan ve İsrail’in Gazze–Mısır sınır hattı olan Filadelfi Koridoru’ndan ve Nitsarim bölgesinden çekilmeden zirveye sıcak bakmıyor. Jerusalem Post da, gaz anlaşmasının üçlü zirve için gerekli siyasi tavizlerden yalnızca biri olduğunu kaydetti.

Mısırlı parlamenter Mustafa Bekri ise, gaz anlaşması ile olası liderler zirvesi arasında bağ kurulmasını reddetti. Bekri, İsrail kaynaklarından gelen iddialara itibar edilmemesi gerektiğini, esas olanın resmi Mısır tutumu olduğunu belirterek, “Mısır’ın pozisyonu nettir: Filistin halkının haklarının korunması ve Mısır’ın güvenliğinin garanti altına alınması vazgeçilmezdir” dedi.


Şam ve SDG yıl sonu yaklaşırken entegrasyon sürecini hızlandırmaya çalışıyor

Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
TT

Şam ve SDG yıl sonu yaklaşırken entegrasyon sürecini hızlandırmaya çalışıyor

Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)

Suriye hükümeti ile Ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yürütülen entegrasyon görüşmelerine ilişkin kaynaklar, tarafların yıl sonunda dolacak süre öncesinde tıkanan anlaşmayı ilerletmek için yoğun çaba gösterdiğini aktardı.

Şarku'l Avsat'ın sürece yakın Suriyeli, Kürt ve Batılı kaynaklardan edindiği bilgilere göre taraflar son günlerde temaslarını yoğunlaştırdı. Ancak görüşmelerdeki gecikmelerin yarattığı memnuniyetsizlik dikkat çekiyor. Kaynaklar, mevcut şartlarda anlaşmayı ileriye taşıyacak büyük bir sıçrama beklentisinin zayıf olduğunu belirtiyor.

Beş farklı kaynağa göre, geçici Suriye hükümeti, kuzeydoğu bölgesini kontrol eden Kürt güçlerine bir öneri sundu. Kaynaklar Şam yönetiminin söz konusu öneride, yaklaşık 50 bin savaşçıdan oluşan SDG’nin üç ana tümen ve daha küçük birlikler halinde yeniden yapılandırılmasına kapı araladığı bilgisini verdi.

Öneriye göre SDG, komuta zincirinin bir bölümünden vazgeçecek ve kontrol ettiği bölgeleri Suriye ordu birliklerine açacak.

Ancak kaynaklar, bu planın hayata geçip geçmeyeceğinin belirsiz olduğunu vurguladı. Birçok yetkili, yıl sonuna kısa süre kalmışken kapsamlı bir anlaşmaya varma ihtimalinin zayıf olduğunu, daha fazla müzakereye ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.