Ortadoğu'da nükleer silahların yayılma riski

​İsrail, silahlanmaya sınırlama getiren tüm uluslararası anlaşmaların dışında kalmaya devam etmiştir.

Ortadoğu'da nükleer silahların yayılma riski
TT

Ortadoğu'da nükleer silahların yayılma riski

Ortadoğu'da nükleer silahların yayılma riski

1974’ten bu yana Mısır, BM Genel Kurulu'nun Ortadoğu'nun nükleer silahlardan arındırılması yönündeki kararlarını benimsiyor. Neredeyse 20 yıldır bu kararlar üzerinde bir görüş birliği vardı, ne var ki İsrail ve ABD bu mutabakatı bozdu.
Mısır, bölgedeki ülkelerin çeşitli kaygılarını dikkate alarak, bölgeyi yıkıcı silahların tehlikelerinden korumada ilerleme kaydedilmesi adına, bu fikri genişletmeye ve derinleştirmeye karar verdi ve bölgenin tüm nükleer, kimyasal ve biyolojik kitle imha silahlarından arındırılmasını teklif etti. Bölgenin çeşitli devletlerinin silahsızlanma çabalarına destek olmak, özellikle muazzam yıkıcı etkileri olan kitle imha silahları konusunda gerekli önlemlerin alınması için, 1995 yılında düzenlenen bir konferansla yeniden müzakere edilen Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasına (NPT) dikkat çekti.
Nükleer silahlara sahip oldukları bilinen Fransa, Rusya, İngiltere ve ABD gibi ülkeler dahi nükleer silahsızlanma amacı doğrultusunda hareket edeceklerine dair söz vermişlerdi. Bu yönde somut pratik adımlar atılmasını gerektiren bu karar, bu Konferansın yenilenmesinin temel unsurlarından biriydi. Anlaşma o dönem oylanmadan belirsiz bir tarihe uzatılmıştı.
Geçtiğimiz on yıllar boyunca, yalnızca Mısır değil, tüm Arap ülkeleri temel bir ilkeye ve uluslararası olarak kabul edilebilir şu kurala bağlı kaldı; ‘herkes için güvenlik ancak ulusal güvenlik sisteminde hem askeri hem de politik alanda uluslararası ve bölgesel olarak rekabet eden taraflar arasında bir denge kurularak sağlanabilir.’ Bu kural, devletlerin yıkıcı ve maliyetli silahlar edinmemesi bağlamında uluslararası ve bölgesel yükümlülükler içermektedir. Bu, nükleer silahı olmayan devletler olarak NPT'ye katılmak suretiyle Ortadoğu’yu nükleer silah tehlikelerinden uzak tutma yükümlülüğü de getirmektedir. Ayrıca bu kuralın, Ortadoğu'yu kimyasal ve biyolojik silahlar gibi nükleer silahlardan ve diğer kitle imha silahlarından arınmış bir bölge haline getirme fikrini hem uluslararası hem de bölgesel düzeyde benimsemeyi içerdiği de söylenebilir. Bu adımları atmak mümkün olmazsa, bölgedeki askeri yeteneklerde dengeyi sağlamaktan başka çare yoktur, bu meşru bir alternatif, ancak daha maliyetli ve daha tehlikelidir, şayet işler ters giderse çeşitli yan etkileri olacaktır.
Kısacası, Araplar, askeri yeteneklerde ve yükümlülüklerde meydana gelebilecek dengesizliklerin onları olumsuz yönde etkileyeceğinin, bölge ülkeleri arasında pahalı bir silahlanma yarışı yaratacağının ve bunun da son derece karmaşık uluslararası ve bölgesel güvenlik düzenlemeleri gerektireceğinin farkındalar. Nitekim bazıları askeri etkinliklerini arttırma çabası içine girdiler, diğer bazıları ise ulusal güvenliği, doğu ya da batıdaki büyük ülkelerle yapılan güvenlik düzenlemeleri yoluyla elde etmeye çabalıyor.
Ne yazık ki, İsrail, silahlanmaya sınırlama getiren tüm uluslararası anlaşmaların dışında kalmıştır ve nükleer askeri yeteneklere sahip olduğunu doğrulayan birçok kaynak vardır.
İran NPT’ye katılmasına rağmen, nükleer programı tartışma ve şüpheler yaratmaya devam ediyor. Bu şüpheler, izlediği kaba bölgesel politikalar ve uluslararası yükümlülüklere saygı gösterip göstermediğini kontrol edebilecek yeterli denetim mekanizmalarının olmaması nedeniyle daha da arttı. Ardından, ABD’nin Uluslararası Nükleer Anlaşma’dan (JCPOA) çekilmesiyle İran’ın yükselişine şahit olduk, ancak yeni ABD idaresinin bu anlaşmaya dair çekinceleri vardı, en önemlileri:
- İran'ın uranyumu zenginleştirmeme yükümlülüğü -anlaşma gereği- kalıcı değil ve yaklaşık 15 yıl sonra sona eriyor. Dolayısıyla, nükleer programı yeniden başlatabilir, zira uluslararası alanda uygulanan yaptırımlar kalktıktan sonra ekonomik iyileşme sağlanmış olacaktır.
 - Anlaşma İran'ın füze yetenekleriyle başa çıkmayı içermemektedir.
- İran'ın bölgesel politikası, komşularının haklarını ve menfaatlerini ihlal ediyor, söz konusu anlaşma bu ihlallere dair bir çözüm içermiyor.
Aynı gözlemleri zaten kişisel olarak da gündeme getirmiş, bu anlaşmayı hazırlayan uluslararası yetkililere ve bizzat İranlı devlet adamlarına düşüncelerimi aktarmıştım. Anlaşmanın bir adım olduğu doğrudur, ancak teknik taahhütlerin derinliği, siyasi takvim ve buna katılan üye sayısı bakımından daha kapsamlı ve geniş olması gerekiyordu.
Buna karşılık bana şu gözlemlerini aktarmışlardı; o günkü siyasi gerçekçik, Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri ve Almanya’nın bu anlaşmayı kabul etmelerini gerekli kılmıştı. Bu anlaşma, nükleer program üzerindeki kontrollerin NPT kapsamında ve hatta daha kapsamlı bir şekilde gerçekleştirilmesini öngörüyordu. Bunlar güzel gözlemler ancak anlaşmanın kusurlarına değinilmiyor.
Tüm Arap ülkelerinin istisnasız olarak NPT'ye katıldığını göz önünde bulundurarak, Ortadoğu'nun, özellikle İsrail ve İran'ın nükleer kabiliyetlerini dikkate alarak, nükleer silahların yayılması ve Ortadoğu’daki kitle imha silahları ile başa çıkmanın en iyi yolunun uluslararası kuralların işletilmesi olduğunu söylüyorum. Bu konuda aşağıdakileri öneriyorum:
Birincisi: (A) Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesinin, Ortadoğu’yu tüm Nükleer, Kimyasal ve Biyolojik Kitle İmha Silahlarından arındırmak için İsrail, İran ve Ortadoğu’daki Arap devletleri arasındaki müzakereleri denetlemesi.
(B) Ulaşılan anlaşma, bu silahlar konusunda uzman uluslararası kuruluşların denetiminde sürdürülmeli, bölgedeki devletlerden müfettişlerin katılımı da sağlanmalıdır. Yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediğine dair soruşturma mekanizmaları olmalıdır.
 (C) Anlaşma, bu tür silahların teslim araçlarını kontrol etmek ve sınırlandırmak için özel hükümler içermelidir.
İkincisi, Güvenlik Konseyi, 3 Haziran 2019'da yayınlanan bir makalede bahsettiğim gibi, Arap Körfezi'ndeki "iyi komşuluk" ilişkilerinin ilanına ilişkin İran-Arap müzakerelerini eşzamanlı olarak denetlemelidir. Bu adım bir dizi güven arttırıcı önlemin önünü açacaktır.
Topyekûn bir mücadele ve iddialı hedefler gerektiren tehlikeli bir gerçeklik.
Mısır eski Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi’nin Independent Arabia’da yayınlanan makalesi



Suveyda'da çatışmalar yeniden başlarken İsrail, Şam'daki Genelkurmay Karargahı'nı bombaladı

Suveyda'daki çatışmaların ardından ordu ve güvenlik güçleri kente konuşlandı. (EPA)
Suveyda'daki çatışmaların ardından ordu ve güvenlik güçleri kente konuşlandı. (EPA)
TT

Suveyda'da çatışmalar yeniden başlarken İsrail, Şam'daki Genelkurmay Karargahı'nı bombaladı

Suveyda'daki çatışmaların ardından ordu ve güvenlik güçleri kente konuşlandı. (EPA)
Suveyda'daki çatışmaların ardından ordu ve güvenlik güçleri kente konuşlandı. (EPA)

Sabah erken saatlerinde (Çarşamba) Suriye'nin güneyindeki Suveyda kentinde Suriye hükümet güçleri ile yerel Dürzi militanlar arasındaki çatışmalar yeniden başlarken, İsrail dünden bu yana Suriye'nin güneyindeki Suveyda ve Dera ile sınırlı tuttuğu saldırılarını bugün Şam'daki Genelkurmay Başkanlığı yerleşkesini de kapsayacak şekilde genişletti.

İsrail ordusu bugün yaptığı açıklamada, Şam'daki Genelkurmay Başkanlığı yerleşkesinin girişini hedef aldığını ve Suriye ile sınır bölgesindeki güçlerini takviye edeceğini duyurdu. Suriye devlet televizyonu, İsrail'in Şam'ın merkezinde düzenlediği saldırıda iki sivilin yaralandığını bildirirken, Reuters iki Suriyeli güvenlik kaynağına dayandırdığı haberinde İsrail hava saldırısının başkentteki Savunma Bakanlığı'nı hedef aldığını duyurdu.

Gelişmeler, Suveyda'da ilan edilen ateşkesin birkaç saat sonra çökmesinin ardından geldi. Ateşkes, insanların ölümüne neden olan ve günlerce süren kanlı mezhep çatışmalarına son vermeyi amaçlıyordu.

Suriye'nin güneyinde Dürzilerin çoğunlukta olduğu vilayette patlak veren şiddet olayları, çeşitli mezhepler arasındaki ayrışmaları gün yüzüne çıkardı.

sdfg
Dürzilerin çoğunlukta olduğu Suveyda'ya giren Suriye güvenlik güçleri, 15 Temmuz 2025 (Reuters)

Suriye güvenlik güçleri pazartesi günü Dürzi militanlar ile Bedevi aşiretler arasındaki çatışmaları kontrol altına almak üzere bölgeye sevk edilmiş, ancak Dürzi militanlarla çatışmaya girmişti. İsrail pazartesi ve salı günleri hükümet güçlerine hava saldırılarıyla müdahale etti ve amacın Dürzileri korumak olduğunu söyledi.

Suriye Savunma Bakanlığı tarafından dün gece ilan edilen ateşkes kısa sürdü. Yerel bir haber sitesi olan Suveyda 24'ün haberine göre Suveyda şehri ve civar köyler günün erken saatlerinde ağır topçu ve havan topu saldırısına maruz kaldı. Şarku’l Avsat’ın Suriye resmi haber ajansı SANA’dan aktardığına göre Suriye Savunma Bakanlığı, Suveyda'daki yasadışı grupları ateşkesi ihlal etmekle suçladı. Savunma Bakanlığı kent sakinlerine evlerinde kalmaları çağrısında bulundu.

Çatışmaların başladığı pazar gününden bu yana onlarca sivil, asker ve Dürzi militan öldü. Bir kişi, evinde başından vurulan kardeşinin cesedini bir Reuters muhabirine gösterdi.

sdfrgt
Suriye güvenlik güçleri mensupları Suveyda'da bir mahallede, 15 Temmuz 2025 (AFP)

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz bugün yaptığı açıklamada, Suriye hükümetini ‘Dürzileri rahat bırakması’ konusunda uyardı ve İsrail ordusunun Suriye hükümet güçleri çekilene kadar onları bombalamaya devam edeceğini vurguladı. ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack dün yaptığı açıklamada, ABD'nin ‘sükûnet ve bütünleşmeye doğru ilerlemek için’ tüm taraflarla temas halinde olduğunu ifade etti.