Anlaşmasız Brexit İngiltere’yi nasıl etkileyecek?

İş grupları sınır denetimi prosedürlerinin çok uzun olacağı konusunda uyardı (EPA)
İş grupları sınır denetimi prosedürlerinin çok uzun olacağı konusunda uyardı (EPA)
TT

Anlaşmasız Brexit İngiltere’yi nasıl etkileyecek?

İş grupları sınır denetimi prosedürlerinin çok uzun olacağı konusunda uyardı (EPA)
İş grupları sınır denetimi prosedürlerinin çok uzun olacağı konusunda uyardı (EPA)

İngiltere Başbakanı Boris Johnson, bedeli her ne olursa olsun ülkenin gerek anlaşmalı gerek de anlaşmasız bir şekilde 31 Ekim’de Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılacağına dair söz vermişti.
The Guardian gazetesinin haberine göre gözlemcilerin çoğu, muhtemel senaryonun, İngiltere'nin AB’den anlaşmasız ayrılacağı yönünde olduğunu düşünüyor. Kalan süre AB ile yeniden müzakere kapısının açılmasına olanak sağlamıyor. Ayrıca, AB’nin anlaşmayla ilgili olarak İngiltere’ye başka tavizler vermesinin de olası gözükmüyor.
 Brexit, İngiltere ve ekonomisini nasıl etkileyecek?
Analistler, ‘anlaşmasız Brexit’ senaryosunun, İngiltere ekonomisinin çeşitli alanlarında ‘yıkıcı’ sonuçlara neden olacağını söylüyor.  
Anlaşmasız Brexit gerçekleştirme ihtimallerinin artış göstermesiyle birlikte, İngiltere'deki ekonomik göstergelerin belirgin bir düşüş gösterdiği ifade edildi. Siyasi istikrarsızlık nedeniyle sterlin iki yıldan fazla bir sürede ABD doları karşında en düşük seviyesine ulaştı. Ayrıca İngiltere’deki hizmet faaliyetlerinin aylardır düşük bir düzeyde olduğu ifade ediliyor.
Öte yandan Bağımsız Bütçe Sorumluluk Ofisi (OBR), AB’den anlaşmasız ayrılmasının İngiltere’deki ekonomik büyümenin 2020’nin sonuna kadar yüzde 2 oranında düşmesine neden olacağını belirtiyor. Bu durumun kamu borçlanmasını yıllık 30 milyar sterlin artıracağı ayrıca ekonomisinin durgunlaşmasına neden olacağı vurgulanıyor.
Analistler ayrıca Johnson’ın anlaşmasız Brexit yanlısı açıklamalarının İngiliz piyasasına olumsuz yansıması olacağını düşünüyor.  Belirsizliğin artması ve güvenin azalmasının yatırımcıları caydıracağını, AB ile olan ticaret engellerinin de ihracatı olumsuz etkileyeceğini belirtti.
Taşımacılık ve tarım sektörleri, AB ile ticarete gümrük vergilerinin uygulanmasından çok endişe ediyor.
Tarımda ise Dünya Tarım Örgütü’ne (DTÖ) AB’ye ihracat için hemen yüzde 40’lık bir vergi ödenecek. Bu, birçok tarımsal işletmenin çökmesine neden olabilir.
Ürünlerini AB'ye ihraç eden diğer İngiliz şirketler, mallarını sevk edebilmek için gümrük ve vergi kolaylığı için başvuru yapmak durumunda kalacak.
Ek olarak, birçok işletme grubu sınır kontrol prosedürlerinin çok uzun olacağı konusunda uyarıda buluyor.
Ayrıca ilaç tedariki ve AB’ye seyahat edenlerin ek sağılık kontrollerine ihtiyaç duyma olasılığı konusunda endişeler var. Sayıları 3.7 milyona ulaşan İngiliz diyabet hastalarının büyük bir çoğunluğu, anlaşmasız Brexit gerçekleştirilmesi konusundaki endişelerini dile getirdi. Söz konusu diyabet hastaları, neredeyse tamamen AB ülkelerinden ithal edilen insülini kullanıyor.
Londra, anlaşmasız Brexit’in etkilerini hafifletmek için belirli önlemler aldı mı?
İngiliz hükümeti, geçtiğimiz Mart ayından beri anlaşmasız bir Brexit için hazırlıklarını sürdürüyor. Bu planlama, Johnson’ın bakanlık döneminde yoğunlaşmıştı. Kabine İşleri Bakanı Michael Gove, geçtiğimiz Pazar günü yaptığı açıklamada, Johnson anlaşma yapmadan çıkmayı önerdiğini ve gerekli tüm önlemlerin alınması için talimat verdiğini söylemişti.
Öte yandan İngiltere Maliye Bakanı Sacid Cavid, The Sunday Telegraph gazetesinde birkaç gün önce yayınlanan makalesinde, hükümetin, birey ve şirketleri anlaşmasız çıkmaya hazırlamak için ülkedeki en büyük ‘kamu bilgilendirme kampanyalarından’ birine fon sağlayacağını ifade etti. İngiliz hükümetinin ekonomiyi canlandırmak amacıyla bir sonbahar bütçesi geliştireceğini belirtti.
Ancak bazıları, hükümetin Ekim ayında anlaşmasız çıkış için yeterince hazır olmadığı konusunda uyarılarda bulunuyor.
Parlamento, Johnson’ın bu adımı atmasına engel olabilir mi?
Parlamenterlerin çoğunluğu anlaşma olmaksızın AB’den ayrılmaya karşı çıkıyor. Bununla birlikte Johnson'ın bu kararı vermesini önleyebilecekleri garanti edilmez. Milletvekillerinin bağlayıcı oylama için şartları sağlaması gerekecek. Ancak bunun nasıl yapılacağı bilinmiyor.
 Brexit, İrlanda sınırını nasıl etkileyecek?
İrlanda’nın, her iki tarafın Brexit’ten sonra ekonomik nedenler ve barış sürecini korumak için açık kalmasını talep ettiği bir kara sınırı bulunuyor. Barış süreci, İrlandalı ırkçı Katolikler ve İngiliz yanlısı Protestonlar arasında onlarca yıl süren şiddet olaylarını sona erdirmişti.
İrlanda ile sınırdaki engellerin kaldırılması, gerginliğin azaltılmasında önemli bir faktör. Ancak Brexit’ten sonra sınır, AB’nin dış sınırının bir parçası olacak ve bu da korunmasını gerektirecek.
Eski İngiltere Başbakanı Theresa May’in onayladığı anlaşma, ‘güvenlik ağı’ olarak aldandırılan bir mekanizmayı kapsıyor. Mekanizma, AB'nin tek pazarını korumayı ve İrlanda adasında aktif sınırların kurulmasını önlemeyi hedefliyor.
Bununla birlikte, AB kurumlarındaki birçok şüpheci milletvekili, mekanizmanın AB’ye İngiltere üzerinde egemenlik sağlamak için daha fazla güç sağladığını düşünüyor. Anlaşma bu nedenle üç kez reddedildi.
Johnson, İrlandalı mevkidaşı Leo Varadkar'la dün yaptığı telefon görüşmesinde ‘güvenlik ağı’ planının kabul edilemez olduğunu söyledi. Hem Dublin hem de Avrupa Komisyonu bu konunun yeniden müzakere edilmesine karşı çıkıyor. Varadkar, Johnson'ın anlaşmayı yeniden müzakere etme planının ‘hiç mantıklı olmadığını’ ifade etti.
Anlaşmasız Brexit, sınırda kaosa neden olacak. Bu da İrlanda'nın ana ticaret ortakları ile olan ilişkisini kesmesi nedeniyle ekonomik felaket tehdidi altına gireceği anlamına geliyor.
Johnson, Varadkar’a hiçbir şekilde gerçek bir sınır kurulmaması konusunda söz verdi.
Brexit destekçileri elektronik engellerin sınırdan kaldırılabileceğine inanıyor. Ancak hiçbir plan görünüşte uygulanabilir görünmüyor.
Bu, İngiltere’nin nihayetinde AB’den çıkma konusunu kapatması anlamına mı geliyor?
Birçok ‘anlaşmasız Brexit’ destekçisi davayı tamamen kapatma fikrini desteklediklerini ifade ediyor. Devlete ait diğer önceliklere odaklanmak için ortaya çıkabilecek herhangi bir kaosla başa çıkmaya hazır olduklarını vurguladılar.
Ancak bu düşünceni herhangi bir temeli yok. Uzmanlar, özellikle ticari ekonomik sonuçlardan sonra konunun yeniden açılmasını bekliyor.



Eski bir Suudi diplomat ABD Başkanı'na açık bir mektup gönderdi

Ali Asiri, ülkesinin Obama'ya karşı üzüntü hissettiğini ve Trump ile ilişkisinin güçlü olmadığını söyledi (Reuters)
Ali Asiri, ülkesinin Obama'ya karşı üzüntü hissettiğini ve Trump ile ilişkisinin güçlü olmadığını söyledi (Reuters)
TT

Eski bir Suudi diplomat ABD Başkanı'na açık bir mektup gönderdi

Ali Asiri, ülkesinin Obama'ya karşı üzüntü hissettiğini ve Trump ile ilişkisinin güçlü olmadığını söyledi (Reuters)
Ali Asiri, ülkesinin Obama'ya karşı üzüntü hissettiğini ve Trump ile ilişkisinin güçlü olmadığını söyledi (Reuters)

Ziyad el-Fifi
‘Bir Suudi vatandaşından açık mektup’ adını vermiş olsa da Ali Avad Asiri’nin yazdığı büyükelçilerin el ele vermek için kullandığı diplomatik bir mektuptu. Ancak o, bunu tüm dünyanın huzurunda ABD Başkanı Joe Biden’a okumayı tercih etti.
ABD menşeili ‘The National Interest’ dergisi, daha önce Riyad'ın İslamabad ve Beyrut büyükelçisi olarak görev yapan Suudi bir diplomat tarafından yazılmış bir makale yayınladı. Suudi yazar bu makalede, ABD Başkanı’na hitap ederek iki ülke arasındaki ilişkilerin, önceki iki başkan dönemine, geçmişe ve geleceğe değindi.
Asiri, makalesini Beyaz Saray hükümdarı ile karşılık oturup konuşuyor gibi kaleme aldı. Bu vesile ile iki ülke arasındaki tarihsel ilişkinin kaybolan ve tarihin kenarında üzücü bir olay haline gelen ve ‘trajik bir kaza’ olarak nitelendirdiği ‘dengesizlik’ sonrasında başladığı yeni bir noktayı ortaya çıkarmaya çalışıyor. Emekli Suudi diplomat, Biden'in ülkesinin, Riyad ile ilişkilerini yeniden değerlendirmek için başlangıç ​​noktası olarak seçtiği noktayı, ilişkinin yeni bir aşamasına geçmek için bir fırsat olarak görüyor.

Washington'un güvenilirliğini aşındırması
Eski Suudi yetkilinin Beyaz Saray’ın Efendisiyle iletişim kurmak için neden bu yolu seçtiği bilinmiyor. Bununla birlikte, yaklaşık yarım yüzyıla yayılan siyasi tecrübesiyle yetmişlerindeki bu adama hitap eden mektubunun başında, bölge ve sorunlu karmaşıklığıyla kendi istediği gibi değil de olduğu gibi ilgilenmesini talep etti.
Asiri, “Obama yönetiminde Başkan Yardımcısı olarak Irak'taki mezhepsel çekişmenin etkisiz hale getirilmesine yardımcı oldunuz. Arap Baharı’nın ardından, temkinli sesiniz, liberal demokrasi gündeminin destekçilerini Ortadoğu krizinin sosyal ve ekonomik yapısını ilk etapta dikkate almaya ikna etti. Ancak Ne yazık ki, o zamandan beri, Obama ve Trump yönetimlerinin siyasi çelişkiler ve kararlılık eksikliği, ABD'nin Arap devletleri için güvenilir bir ortak olarak itibarını büyük ölçüde aşındırdı” ifadelerini kullandı. Önceki iki yönetimin neden olduğu kafa karışıklığını gidermek için farklı bir yaklaşım benimsemesini istedi.

‘Sözde müttefikin’ acısı
Ali Asiri, mektubunda, doğrudan söylemese de Biden'ın Barack Obama'nın daha modern bir versiyonu olduğu görüşüne değinmeyi de göz ardı etmedi. O dönemde kartları karıştıran kişinin Obama’nın gölgesi ve yardımcısı olan Biden olduğuna işaret etti.
Asiri, ülkesinin eski Demokrat Başkan tarafından yapılan ve ‘sözde müttefiklik’ olarak nitelendirdiği şey ve Araplar ile İran arasındaki sorunu çözmek için ‘bölgeyi Tahran ile paylaşmayı önererek’ yaptığı ‘haksız planın’ acısını hala hissettiğine değindi. Ayrıca Washington nezdinde İran’ın hala terörizm sponsoru olduğuna dikkat çekti.


Obama yönetiminin İran ile yaptığı anlaşma Körfez ülkelerini alarma geçirdi (Reuters)

44’üncü Başkan’ın ülkesi ile bölgedeki geleneksel müttefikleri arasında başlattığı krizin tetikleyicisi olan nükleer anlaşmaya atıfta bulunmadan Obama döneminden ve Körfez'den söz etmek mümkün değil. Mektupta, İran'la ortak eylem planı, ‘İran devrimci rejiminin Yemen, Suriye, Irak ve Lübnan'daki militan vekillerini desteklemek için bir örtü olarak kullandığı kusurlu anlaşma’ olarak nitelendirildi.
Bunun yanısıra Suudi diplomata göre ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan dönemin olumsuz yansımaları, ‘Mısır'daki Müslüman Kardeşler gibi aşırılık yanlısı güçlere güzelleme yapma ve Suriye'deki çatışma kurbanlarını baskıcı bir rejimin gazabıyla karşı karşıya bırakma’ hatasının sonucuydu ve bu ülkeler hala o dönemin zorluklarıyla karşı karşıya.

Trump'la olan ilişki bir ‘takastı’
Görünüşe göre eski Başkan Donald Trump ile selefinin dönemine kıyasla tüm sıcaklığıyla ilişki Suudiler için pek tatmin edici değildi.
Ali Asiri, Trump'ın Suudi Arabistan ile Amerika arasındaki stratejik ilişkiyi, askeri ve diplomatik düzeyde iki ülke arasındaki ilişkilerdeki iyileşmeyi kabul etmesine rağmen, bir ‘takas ilişkisine’ dönüştürdüğünü vurguladı.


Saudi Aramco tesislerin 2019 yılında hedef alındığı saldırıdan bir kare (Reuters)

Ayrıca, Eylül 2019'da iki Aramco tesisine düzenlenen saldırının, İkinci Dünya Savaşı sırasında Pasifik'teki ABD filosunu etkileyen ‘Pearl Harbor’ saldırısına benzer olduğunu belirtti. ABD’nin bunun ardından bir savaş başlattığına işaret eden Asiri, ancak ABD’nin iki yıl önceki tepkisinin ‘sembolik’ olduğunu söyledi. Bunun üzerine bir de Riyad’ın bedeli ödemesini talep ettiğini ifade etti.
Yazı, Washington ile Riyad arasındaki son dört yıldaki ilişkiyle ilgili olarak, ülkesi ile önceki ABD yönetimi arasındaki ilişki olarak nitelendirilmesinin yanlış bir tanım olduğu ifadesiyle sona eriyor.

Veliaht Prens’in eleştirilmesi
Suudi diplomatın mektubu, Körfez devletindeki yeni politikanın ne yapmaya çalıştığına dair daha net bir yaklaşım sunuyor. Yazıda Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman liderliğindeki Suudi yönetiminin yaklaşımının, ‘ideolojik mülahazaları ülkenin uluslararası davranışını ve iç politikasını tanımlayan kalkınmacılarla değiştirmeye’ çalışmak olduğuna işaret edildi.
Asiri, Suudi Veliaht Prensine karşı yürütülen kampanyanın eski Beyaz Saray Baş Danışmanı Jared Kushner ile kişisel ilişkisinin bir sonucu olduğunu ima etti.


Suudi Veliaht Prensi ve Jared Kushner arasındaki ilişkinin güçlü ve derin olduğu biliniyor (SPA)
Suudi diplomat bu konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı: “İç Amerikan siyasetindeki mevcut bölünmeleri anlıyoruz, ancak görünen o ki, uluslararası ilişkiler ve Suudi liderliği, Capitol Binası içindeki partizan çıkar savaşında, özellikle de insan hakları gruplarıyla ittifak halindeki Demokratların çıkarları için hedef haline geldi. Söz konusu gruplar, Washington'daki siyasi bloklar için rızaya dayalı bir figür olmayan Kushner ile olan ilişkisi nedeniyle Suudi iktidar düzenindeki ikinci isim olan Veliaht Prensi hedef almak için hiçbir çabadan kaçınmıyor.”
 Suudi diplomat, bunun iki ülkenin uzun süredir devam eden ilişkilerine eğer kontrol altına alınmazsa büyük zarar vereceği konusunda uyararak şu ifadelere yer verdi: “Tüm bunlar, genellikle yerel siyaseti veya liderlik seçeneklerini aşan ve uzun süredir devam eden ilişkimize büyük zarar veriyor. Zamanla üstesinden gelinmezse, aynı güçler daha büyük zararlara neden olacaklar.”