Erdoğan: Fırat'ın doğusuna gireceğiz, bunu Rusya ve ABD ile paylaştık

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (İHA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (İHA)
TT

Erdoğan: Fırat'ın doğusuna gireceğiz, bunu Rusya ve ABD ile paylaştık

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (İHA)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (İHA)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) kontrolünde olan Fırat’ın doğusuna operasyon düzenleyeceklerini söyledi. Suriye’ye yönelik yeni bir operasyon hazırlığı olduğunu vurgulayan Erdoğan’ın bu açıklaması, ABD ve Türkiye arasında devam eden güvenli bölge konusunda yeni askeri görüşmelerin hemen öncesinde geldi.
Türkiye’nin bölgeye yapacağı operasyon hakkında ABD ve Rusya’yı bilgilendirdiğini söyleyen Erdoğan, "Afrin'e, Cerablus'a, El Bab'a girdik. Şimdi de Fırat'ın doğusuna gireceğiz” dedi. Erdoğan’ın operasyon hakkında, “Biz bunu Rusya ve ABD ile paylaştık” açıklaması ise Ankara ve Washington’un Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturmak için yapacağı görüşmenin öncesinde geldi.
Öte yandan Türkiye İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Suriye’nin kuzeyindeki Türkiye’nin kontrolü altında bulunan El Bab’da Özgür Suriye Ordusu’na tabi gruplar, jandarma istihbarat birimleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT), DEAŞ terör örgütüne yönelik ortak operasyonunda tonlarca patlayıcı madde ele geçirildiği belirtildi.
Bakanlık tarafından yapılan açıklamaya göre, Suriye'nin kuzeyindeki El Bab şehir merkezinde DEAŞ terör örgütünün bir bomba imalathanesi bulunduğu bilgisi üzerine, jandarma istihbarat birimleri ve MİT, yerel güvenlik güçleriyle bölgeye operasyon düzenledi. Operasyonda, Suriye'de ve Türkiye'de birçok bombalı saldırı yapmayı planlayan DEAŞ'lı teröristler yakalandı. Operasyon sırasında cep telefonu, el yapımı patlayıcı ve mekanik zamanlayıcı gibi çok sayıda paylayıcı ele geçirildi.
YPG ve ÖSO arasında çatışma
Açıklamada ayrıca, YPG unsurlarının Tel Rıfat’tan Halep kırsalına sızma girişimi sırasında çıkan çatışmada Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) 3 üyesinin hayatını kaybettiği, 3 üyesinin ise yaralandığı aktarıldı.
Anadolu Ajansı’nın (AA) haberine göre, YPG unsurları gece saatlerinde El Bab’ın Abla köyünden sızma girişiminde bulundu. Ajansın haberinde, YPG ile ÖSO mensupları arasında Azez'in güneyindeki Kelecebrin, Mare ilçesinin batısındaki Şeyh İsa ve Bab ilçesinin batısındaki Abla Hazvan ve Dikmetaş noktalarında gece boyunca uzun namlulu silahlarla şiddetli çatışmalar yaşandı. Çatışma sırasında ÖSO mensuplarından 3'ü öldürülürken, 3'ü de yaralandı.
Güvenli bölge anlaşmazlığı
Öte yandan ABD ve Türkiye arasındaki son toplantı, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ve beraberindeki heyetin 23 Temmuz’da Ankara’ya yaptığı ziyaretle gerçekleşti. ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen güvenli bölge, ABD’nin geçtiğimiz Aralık ayında birliklerini Suriye’den çekme kararı ile gündemdeki sıcaklığını koruyor.
ABD ile Türkiye arasında gerçekleşen görüşmelerde,  güvenli alanın derinliği, boyutları ve YPG’nin bölgeden çıkarılması konusunda farklılar yaşanıyor.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy düzenlediği basın toplantısı sırasında, James Jeffrey ve beraberindeki heyetin Suriye’nin kuzeyinde oluşturulması öngörülen “güvenli bölge” konusunda görüşmeler gerçekleştirmek için bugün Türkiye’ye ziyaret gerçekleştireceğini söyledi.
Jeffrey’in geçtiğimiz hafta Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaretin ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu konuya ilişkin yaptığı açıklamada, Suriye’de güvenli bölge kurulma çalışmalarında ABD’nin getirdiği önerilerin tatmin edici olmadığını söyleyerek, güvenli bölgedeki ABD’nin müttefiki olan YPG unsurlarının çıkarılmasını istediklerini söyledi. Washington yönetimi 4 Haziran 2018 imzalanan ve YPG’nin Menbiç’ten çekilmesi yol haritası takvimini uygulamadı.
Ankara, son haftalarda Suriye’nin kuzeyinde kurulması planlanan güvenli bölge için ABD ile anlaşma sağlanamaması durumunda güvenli bölgeyi tek başına kuracaklarını açıklamıştı. ABD ile görüşmelerini sürdüren Türkiye’nin birliklerini harekete geçirerek Fırat’ın doğusunda operasyona her an başlayabileceği belirtildi. Türk Silahlı Kuvvetleri geçtiğimiz iki hafta boyunca Şanlıurfa üzerinde Suriye ile sınır hattına takviye birlikler gönderiyor.



İran-İsrail çatışması senaryoları: Kim kazanacak?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

İran-İsrail çatışması senaryoları: Kim kazanacak?

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Baha el-Avam

Savaşın üçüncü gününde, İsrail ordusu ilk uyarısını yayınlayarak, gelecekteki saldırılar için potansiyel hedef haline geldiği için İranlı sivillere silah üretim tesislerinden ve ilgili tesislerden uzak durma çağrısı yaptı. Lübnan ve Gazze'de Tel Aviv'den yapılan benzer uyarılara ve onları takip eden bombardımanlara alıştık. Bu uyarılar savaşın bilinmeyen bir süre uzayabileceğini ve daha geniş bir alana yayılabileceğini ifşa ediyor.

Bir İsrail askeri yetkilisi pazar günü ülkesinin İran'da henüz vurmadığı çok sayıda hedefin olduğunu söylerken, saldırıların ne kadar süreceğini veya bu hedeflerin türünü ve yerini belirtmekten kaçındı. Ancak iki ülke arasındaki savaşın gözlemcilerin ve analistlerin analizlerinde yapılan tahminlerden daha uzun sürebileceğini dolaylı olarak vurguladı.

Savaşın uzaması ilk andan itibaren güçlü bir şekilde gündeme getirilen senaryolardan biri, çünkü İsrail, saldırısının “İran'ın nükleer ve balistik tehditleri ortadan kalkana" kadar devam edeceğini söyledi. Tahran ise “Tel Aviv saldırganlığından geri adım atana” kadar misillemelerinin devam edeceği konusunda ısrar ediyor. Bu senaryonun karşıtıysa, hızlı bir ateşkestir.

Her iki seçenek ve diğerleri ile ilgili karar, öncelikle iki karşıt taraf ile yürütülen uluslararası temaslara ve birçok ülkenin krizi sona erdirmek için inşa etmeye çalıştığı köprülere bağlı. Çatışmayı sona erdirmek için bölge içinde ve dışında devam eden çabalar bir yana, devam etmesine yönelik tüm olası senaryolar dikkate alınmalı.

Çatışmanın devam etmesi, iki taraf arasındaki savaşın kapsamını genişletebilir ve bu bir çıkarım değil, her iki tarafın açıklamalarına ve son iki gündeki gerçekliğe dayanarak varılan bir sonuçtur. Bu genişletmenin amacına gelince, Tel Aviv ve Tahran bazı noktalarda ihtilaf ederken, bazılarında da birleşiyorlar ve çatışma ile savaşlarda ülkelerin hep yaptığı gibi “amaç, aracı meşru kılar.”

ABD, İngiltere ve Fransa'nın İsrail'e yönelik İran füzelerini ve insansız hava araçlarını engelleme konusunda verdiği destek Tahran'ı kızdırıyor. Washington bu yardımı yaptığını kabul ederken, Londra ve Paris, Tel Aviv'e yönelik bilinen sempatilerine ve daha önce Tel Aviv'i hedef alan iki İran saldırısında bunu yapmış olmalarına rağmen, gerçeği açıklamaktan kaçınıyorlar.

İran'ın bu yardıma yanıtı, üç ülkenin bölgedeki askeri üslerini hedef almak olabilir ki bu da Arap ve bölge ülkelerini içeren daha geniş bir savaş senaryosuna giriş demek. Diğer senaryo ise Tahran'ın Irak, Lübnan ve Yemen'deki vekillerinin, İsrail ve müttefiklerinin İran saldırılarını zayıflatma, hedeflerine ve amaçlarına ulaşmasını engelleme güçlerini sınırlamak için savaşa katılmalarıdır.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi bugün, savaşın kapsamını genişletmenin ülkesinin kaçınacağı stratejik bir hata olduğunu söyledi. Bu açıklama, Tahran'ın askeri liderliğinin son iki gündür paylaştığı bir tehditten geri adım atmak demek. Nedeni de ABD Başkanı Donald Trump'ın, bölgedeki ABD üsleri ve müttefikleri hedef alınırsa ülkesinin şiddetli bir karşılık vereceğini duyurması olabilir.

ABD'nin savaşa dahil olmasını İngiltere’nin katılımı takip edebilir. Bu, Londra'nın bölgeye uçak ve çeşitli askeri varlıklar konuşlandırarak hazırlandığı bir olasılık. Başbakan Keir Starmer, Kanada'nın Alberta eyaletindeki Kananaskis'te düzenlenen G7 zirvesine giderken, bu açıklamayı yaptı.

Lübnan, Yemen ve Gazze'deki milis grupların sponsorları İran’ın yanında savaşa dahil olma olasılığı Tahran'a faydadan çok zarar verebilir. Zira bu milislerin gücü, liderlerinden halk tabanına kadar askeri, siyasi, ekonomik ve insan kaynaklarının çoğunu kaybettikleri İsrail ile yaklaşık iki yıllık çatışmanın ardından önemli ölçüde azaldı. Bu nedenle, katılımları bir fark yaratmayacak, aksine Tel Aviv'in müttefiklerinin savaşa dahil olmasını haklı çıkaracaktır.

Irak'taki İran yanlısı milislerin sağlam kaldığı doğru, ancak onların katılımları da olayların gidişatını değiştirmeyecek. Bunun birinci nedeni ABD’nin Irak’taki büyükelçiliğinde ve kamplarında önlemler alması. İkincisi, Bağdat'taki siyasi sınıfın bu konuda bölünmüş olması. Tahran'ın menfaatinden daha ağır basacak sonuçlardan duyulan korku nedeniyle müdahale etmeme kararı, bu sınıf arasında daha güçlü basıyor gibi.

Tek başına ABD, bombardıman uçaklarına ve İran'ın nükleer tesislerine, özellikle de Fordow tesisine nüfuz edebilecek sığınak delici silahlara sahip. Savaşa, ister tek başına ister Batı koalisyonunun bir parçası olarak katılmasının iki amacı olacaktır; Tahran'ın silahlarına ve nükleer gücüne kalıcı olarak son vermek veya yakın ve uzak birçok ülkede yaşananlara benzer şekilde siyasi rejimini tamamen değiştirmek.

Tahran’da rejim değişikliği, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun tercih ettiği senaryo.  İran'a yönelik saldırıları genişleterek ve silahlarını, ekonomisini ve nükleer programını hedef alarak, savaşı daha kısa sürede ve daha az hasarla bitirmek için müttefiklerini doğrudan veya dolaylı olarak ülkesinin yanında savaşa katılmaya teşvik ederek bunun için çabalıyor.

Bu senaryoda Netanyahu'nun sorunu, savaşın kamuoyunun kendi aleyhine dönmesine neden olacak kadar sürmesi ve ülkesinin uğradığı insani ve ekonomik kayıpların kendisinin ve hükümetinin kaldırabileceğinden fazla olması. Bu olasılık, İsrail'de hedefine ulaşan her İran füzesiyle, Tel Aviv ve müttefiklerinin engelleyemediği Tahran tarafından fırlatılan bir füze sonucu kaybedilen her can ile büyüyor.

Şimdiye kadar, Washington ve birçok Batı ve Arap başkenti, Tahran'ı nükleer müzakere masasına geri döndürmeyi, krizi sona erdirmenin bir yolu olarak tercih ediyor. Amerikalı yazar ve gazeteci Thomas Friedman'a göreyse, müzakere seçeneği uzun sürmeyecek. Ancak mevcut savaşın sonucu ne olursa olsun, 1956, 1967, 1973, 1982, 2023 ve şimdi (2025)  gibi İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Ortadoğu haritasını yeniden şekillendiren çatışmalar tarihine eklenecek.

Friedman'a göre, İran rejimini devirme seçeneği mevcut fakat 21. yüzyılın başından bu yana bu savaştan önceki sayısız değişimden sonra bölgede öğrenilen iki ders şudur;
 birincisi, İran gibi rejimler gerçek güçleri ortaya çıkana kadar güçlü görünürler ve sonra hızla devrilirler. İkincisi, rejimlerinin çöküşünden sonra ülkelerdeki diktatörlüğün alternatifi mutlaka demokratik değildir.