BM'nin Yemen personeli hakkında 'gizli' yolsuzluk soruşturmaları

Yemenli çocuk, açlık ve hastalıkla boğuşuyor (AP)
Yemenli çocuk, açlık ve hastalıkla boğuşuyor (AP)
TT

BM'nin Yemen personeli hakkında 'gizli' yolsuzluk soruşturmaları

Yemenli çocuk, açlık ve hastalıkla boğuşuyor (AP)
Yemenli çocuk, açlık ve hastalıkla boğuşuyor (AP)

“Milyonlarca kişinin aç kalmasının tek suç olmadığını söylediğimi asla unutmuyorum. Aksine insani kuruluşların binalarının, arabalarının kullanılması ve kaçakçılık da birinci dereceden savaş suçudur. İlgili çalışanlar kendilerinden utanmalıdır.”
AP haberine göre bu ifadeler, Yemen Gençlik ve Spor Bakanı Yardımcısı Dr. Hamza el-Kemali’ye ait. Kemali, yaptığı açıklamada Husi milislerle yapılan yolsuzluk, işbirliği ve savaşlarda onlara katılma suçlamasıyla Birlemiş Milletler’in (BM), Yemen’deki ofislerinde çalışan yetkili ve görevliler hakkında yürüttüğü soruşturmaların açığa çıktığını ifade etti.
10 Eylül 2017 tarihinde Şarku’l Avsat, “Uluslararası insani kuruluşların Yemen’deki rolüne dair eleştiriler ve sorular” başlıklı bir haber yayınladı. Haber, Yemen’deki kilitli BM yardım kapısını çaldı. Yemen’le ilgilenen Yemenli ve Körfez bölgesinden aktivistlerin yardım kuruluşlarının rolüne dair görüşlerine yer verdi.
Bu haber iki yıl önceye aitti. Yemenli aktivistlere “krizin uzamasının sırrının ortaya çıktığı ve savaşın, dar ve kişisel amaçlar uğruna besleyenlerin var olması sebebiyle uzadığı” açıklaması uyarınca soruşturmanın gürültüsü gelmeden önceydi.
BM yetkilileri, Şarku’l Avsat’a soruşturmaların devam ettiğini açıkladı. Ancak gizli şekilde yapıldığını da belirttiler. Soruşturmaya ve sonuçlarına dair gizliliğin kalkacağı hususunda da emin değiller.
BM kaynaklarının Şarku’l Avsat’a aktardığına göre Yemen’deki İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA), soruşturmalara cevap vermeye hazır.
Yemen hükümeti yetkilileri de soruşturmaların gizliliğinin kaldırılması ve sorumluların cezalandırılması çağrısında bulundu.
Bu çerçevede Yemenli Bakan Yardımcısı Hamza el-Kemali, “Bu raporların ayrıntılarının tam olarak açıklanması, kamuyla paylaşılması ve faillerin cezalandırılması gerekiyor. Ama ilk önce hükümet, doğru yolu takip ettiğinden emin olması için tüm bu kuruluşlarla ilişkilerinin yolunu ve mekanizmasını değiştirmek zorunda” ifadelerini kullandı.
Yemenli siyasi analist Bera Şiban da Şarku’l Avsat’a, “Birçok Yemenli aktivistin ve bizim kayda değer yolsuzluğun varlığına dair uyarılarımıza rağmen, BM ofislerinin Sana’nın içerisinden çalışmakta ısrar etmesi dolayısıyla bu büyük skandal ortaya çıktı. Husiler, kuruluşların gruba faydası olmadan çalışmalarına izin vermez” dedi. Şiban ayrıca, “Kanıtların varlığı şimdi BM raporlarının güvenilirliğini tehlikeye sokuyor. Bu raporların geçmiş dönemde siyasallaştırılmadığına inanmamız mümkün değil” şeklinde konuştu.
Kanıtlara el koyma
Hikaye, Ekim 2018’de yaşanan dramatik bir sahne ile başlıyor. BM’ye bağlı soruşturmacılar, Sana Havalimanı içerisindeki gidiş salonunda toplanarak, yanlarında taşıdıkları (Dünya Sağlık Örgütü (WHO) mensup personellerden toplanan dizüstü bilgisayarlar ve harici bellekler) önemli kanıtları terk etmeye hazırlanıyordu. Soruşturmacıların, Yemen’deki BM ofisi içerisinde yolsuzluk ve dolandırıcılık yapıldığına dair kanıtları bu bilgisayarlarda barındırdığına inanılıyor. Ama 6 eski yardım personeli ve analistin AP’ye açıklamasına göre, uçağa binmeden önce, Yemen’in kuzey bölgelerini kontrol eden Husi milislerden silahlı adamlar, havalimanının salonuna baskı yapmış ve bilgisayarlara el koymuştu. Söz konusu soruşturmacılar, bu saldırıdan zarar görmemişti, ancak yanlarında herhangi bir kanıt olmadan seyahat etmişti.
İsminin verilmesini istemeyen söz konusu 6 yetkiliye göre Husi milisler, isyancı gruba bağlı Dünya Sağlık Örgütü personelleri tarafından “yardım paralarında dolandırıcılık yapıldığının açığa çıkmasına dair endişe duydukları” hususunda bilgilendirilmişti.
Bu sahne, Yemenlileri 5 yıllık bir iç savaşın ortasında kendilerine bağışlanan gıda, ilaç ve paralardan mahrum bırakan yolsuzluğa karşı devam eden mücadelenin bir başka bölümü.
BM milisleri
BM’de devam eden iç soruşturmalara ve gizli belgelere aşina bazı isimlere göre, savaşın neden olduğu insani krizle başa çıkmak için gönderilen BM’ye bağlı 12 yardım çalışanı, ülkeye akın eden yardımların milyarlarca dolarıyla zenginleşmek için çeşitli taraflardan Husi milislerin saflarına katılmakla suçlanıyor.
Aynı şekilde Hamsa el-Kemali de “Savaşın ilk anından itibaren BM kuruluşlarının Husi milisleri destekleyerek savaşı beslediği ve uzattığına dair uyarı yapıyoruz. Bu raporun açıklamaları şok edici ve trajik” ifadelerini kullandı.
Anlaşma belirsizliği
AP, soruşturma belgelerine ulaştığını ve eski 8 yardım personeli ve iki hükümet yetkilisiyle görüşmeler gerçekleştirdiğini açıkladı. Ana fikir, WHO içerisindeki mali denetçilerin, vasıfsız kişilerin yüksek maaşlı pozisyonlara atanması, milyonlarca doların kurum personellerine ait kişisel banka hesaplarına yatırılması, uygun belgelerin bulunmadığı şüpheli anlaşmaların onaylanması ve tonlarca ilaç ve yakıtın Yemen dışındaki kuruluşlara bağışlanması iddialarına dair soruşturma yürütmesi etrafında dönüyor. 
Yemenli bir aktivist, yaptığı açıklamada, BM kuruluşları tarafından ortaya koyulan uygulamaların memnuniyetle karşılandığını, ancak bu memnuniyetin “iç savaşın başlamasından bu yana her iki çatışma tarafındaki yerel yetkililerin kasalarına giren veya kaybolan yardım programlarından temin edilmiş mallar ve fonlardaki milyarlarca doları takip etmek için” gerekli soruşturma düzeyinin gerisinde kaldığını ifade etti.
Geçen 3 ay boyunca internet üzerinden “Para nerede?” adıyla başlatılan bir kampanya çerçevesinde çok sayıda aktivist, yardımların şeffaflığına dair baskı yaptı. Aktivistler, BM’den ve uluslararası kuruluşlardan, 2015 yılından bu yana Yemen’e ödenen milyarlarca doların nereye gittiğini gösteren mali raporlar yayınlanmasını istedi. Geçen yıl da AP, uluslararası bağışçıların, Yemen’deki insani çabalar için 2 milyar dolar taahhüt ettiğini açıkladı.
BM, Yemen’de faaliyet yürüten programları ortaya koyan “Sonuçları açık hale getirin” adlı bir kampanyayla yanıt verdi. Ancak kampanya, yardım fonlarının nasıl harcandığına dair finansal raporlar sunmadı.
Aynı şekilde Bera Şiban, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Yemenli aktivistler tarafından başlatılan kampanyanın haklı çıktığını, soruların meşru olduğunu ve BM ofislerinin, bazı kuruluşların personelleri tarafından yapılan yolsuzluğun net kanıtlarının varlığı dolayısıyla bu soruları cevaplayamadığını belirtti.
Bir köpeğe bakmakla sorumlu personeller
Soruşturmaya aşina 3 kaynağa göre Yemen’deki WHO ofisinin yürüttüğü bir soruşturma, 2016 yılından Eylül 2018’e kadar kuruluşa bağlı Sana ofisi başkanlığını yürüten İtalyan doktor Nevio Zagaria tarafından yanlış yönetilme iddiasıyla Kasım ayında başladı.
Soruşturmaya dair tek açıklama, 2018 yılında iç mali denetçilerin küresel faaliyetler hakkındaki yıllık bir raporun 37 sayfasında yapıldı. Rapor, Zagaria ismini ise kapsamıyor.
Mayıs ayında yayınlanan rapor, Yemen ofisinde yapılan mali ve idari kontrollerin “yetersiz” olduğu sonucuna vardı. Rapor ayrıca, atama prosedürlerinde usulsüzlükler yapıldığına ve uygulamalarda kontrol eksikliği olduğuna dikkati çekti.
Öte yandan WHO sözcüsü Tarık Jasarevic de soruşturma başlatıldığını doğruladı. Jasarevic, Zagaria’nın Eylül 2018’de emekli olduğunu ifade ederken, ancak AP’nin yayınladığına göre Zagaria’nın soruşturma altında olup olmadığını ne doğruladı ne de inkar etti.
Tarik Jasarevic, “İç Kontrol Hizmetleri Ofisi, şu anda gündeme getirilen tüm sorunları araştırıyor. Bu sürecin gizliliğine saygı göstermeliyiz. Belirli konuların ayrıntılara dair açıklama yapamıyoruz” şeklinde konuştu. Aynı şekilde Nevio Zagaria da AP’nin kendisine gönderdiği e-postaya yanıt vermedi.
Zagaria’nın, 20 yıldır WHO’da görev yaptığını hatırlatan Jasarevic, yetkilinin Filipinler’deki 4 yıllık görevinin ardından Aralık 2016’da Yemen’e geldiğini ifade etti.
İsminin verilmesini istemeyen 3 kaynağa göre Zagaria, daha önce Filipinler’de yanında çalışan 2 genç personeli işe aldı ve bu personellerin, yüksek maaşlı işlere terfi etmesini sağladı.
Biri Filipinli bir üniversite öğrencisi diğeri eski bir stajyer olan söz konusu 2 personelin tek işlerinin, Zagaria’nın köpeğine bakmak olduğu belirtildi. Yardım alanında çalışan eski bir çalışan, “Verimsiz olan, ancak yüksek maaşla çalışanlar iş kalitesini zayıflattı” dedi. İddiaya göre Zagaria, bir personel tarafından sunulan şüpheli sözleşmeleri de prosedürleri yerine getirmeden onayladı.
Husiler, BM ile çalışıyor
Belgeler, yerel şirketlerin WHO’ya bağlı Aden ofisine hizmet vermek üzere sözleşme yaptığını, daha sonra WHO’daki personellerin arkadaş ve akrabalarının işe alındığını, verilen hizmetler karşısında yüklü maaşların ödendiğini ortaya koydu. Belgelere göre bu şirketlerden birini sahibi, ofisin bir personeline nakit para teslim etti. Ofisin faaliyetlerine aşina dört kişi, Tamima el-Guli adlı bir WHO personelinin, en tehlikeli Husilerden biri olduğunu ifade etti. Kaynaklar, kendisinin dizüstü bilgisayarlarla seyahat ettiğini, sahte isimler kullandığını, kendi maaşlarının yanı sıra kişileri terfi ettirmek için de rüşvet aldığını belirtti. Kaynaklar, Tamima el-Guli’nin kocasının da Husiler arasında önde gelen bir üye olduğuna dikkati çekti.
Kaynaklara göre el-Guli, işten uzaklaştırıldı, ancak WHO’nun bir personeli olmaya devam ediyor. AP’nin kendisiyle iletişim kurma girişimlerine ise yanıt vermedi.
Doğrudan fonlar
WHO’nun prosedürlerine göre yardım fonları, kriz durumunda mal alım ve hizmet hızını artırmaya yönelik bir önlem olarak, doğrudan personel hesaplarına aktarılabilir. Bu çerçevede WHO yaptığı açıklamada, bu durumun Yemen’deki bankacılık sektörünün tam olarak faaliyet göstermediği göz önüne alındığında uzak bölgelerdeki faaliyetleri korumak için gerekli olduğunu belirtti.
Bu tür önlemler, acil durumlarla sınırlı olduğundan dolayı bu tür doğrudan transferler için harcama koşullarını belirtmeye gerek duyulmuyor. Bu bağlamda iç belgelere göre Zagaria, belirli personeller için 1 milyon dolarlık doğrudan fon transferini onayladı. Bununla birlikte, çoğu durumda da fonların nasıl harcandığı bilinmiyor.
Öte yandan iç belgelere ve yetkililerle yapılan görüşmelere göre, Zagaria’nın kontrolü altında faaliyet gösteren, WHO’ya bağlı Aden ofisi başkanı Ömer Zeyn de kişisel hesabında yüz binlerce dolarlık yardım fonu bulunduruyor. Zeyn ayrıca, bu fonun yarısından fazlasının ne için harcandığını da açıklayamıyor.
Yemen’in güneyindeki yardım faaliyetleri hakkında birinci elden bilgi sahibi 4 kişi, Zeyn’in Aden merkezli Yemen hükümetindeki Sağlık Bakanı’na resmi danışman olarak hizmet ettiğini, el-Mukelle şehrinde gıda programları yürütmek için BM ile 1,3 milyon dolarlık bir sözleşme imzalayarak, kar amacı gütmeyen bir kuruluşu yönettiğini ifade etti. Kaynaklar, bu düzenlemelerin çıkar çatışmasına yol açtığını da söyledi.
Ömer Zeyn, AP’ye bu konuya dair açıklama yapmayı reddederken, Sağlık Bakanlığı’ndaki görevinden istifa ettiğini belirtti. Yolsuzluktan dolayı soruşturulup soruşturulmadığına ilişkin bir soruya da “Bu haberi size kim sızdırdıysa, bu soruyu cevaplayabilir” yanıtını verdi.
Darbeciler, BM araçlarını kullanıyor
WHO, Yemen’deki personelleri tarafından ihlallerin yapıldığı iddialarını araştıran tek BM kuruluşu değil. Soruşturmaya aşina 3 kaynağa göre, UNICEF de Husi bir yetkiliye kuruluşa ait aracını kullanma izni verdiğinden şüphelenilen Pakistanlı Horam Cavid’i soruşturuyor.
Bu durum, Husi yetkilisine Suudi Arabistan önderliğindeki koalisyonun hava saldırılarından etkili bir şekilde koruma sağlamıştı. Zira UNICEF, çalışanlarının güvenliğini sağlamak amacıyla araç hareketleri hakkında koalisyona sürekli olarak bilgi verir.
Yardım alanında çalışan eski bir yetkiliye göre Cavid, Husilere ait güvenlik birimleriyle olan yakın bağlantısıyla biliniyor. UNICEF’in mali denetçilerinin ülkeye girişini önlemek için de bağlantılarını kullanıyor.
AP, konuya dair görüşmek için Cavid’e ulaşmaya çalıştı, ancak bu girişiminde başarısız oldu. Fakat UNICEF’e mensup yetkililer, devam eden soruşturmanın bir parçası olarak, soruşturma ekibinin bu iddiaları araştırmak için Yemen’e gittiğini belirtti. Yetkililer, Cavid’in bir başka ofise transfer edildiğini söylerken, yerini açıklamayı ise reddetti.
Birçok kişiye göre, BM ile her iki çatışma tarafından yerel yetkililer arasındaki ilişkiler, oldukça yaygın.
Personelleri takip etmek için izinler
Yemen’deki bir BM komitesi tarafından yayınlanan bir rapor, Husi makamların sürekli olarak yardım kuruluşlarına baskı yaptığını ve onlara yandaş atamaya zorladıklarını ortaya koydu.
Yetkililer, kaç personelin Husilere yardım sağlandığının bilinmediğini ifade ederken, son yıllarda yaşanan bazı olayların BM personellerinin Yemen’e sağlanacak yardımlara yönelik hırsızlık faaliyetlerine karıştığını gösterdiğini belirtti.
2016- 2017 yılları arasında yayınlanan bir BM raporu, Taiz vilayeti içindeki Husi milisler tarafından tıbbi edevat taşıyan kamyonların kaçırıldığı birçok olaya dikkati çekti. Aktarılana göre bu yardımlar, daha sonra Suudi Arabistan önderliğindeki koalisyonla savaşan ya da Husi kontrolündeki bölgelerdeki milislere dağıtılmıştı.
Yetkililer ayrıca, bu durumların olaya maruz kalan tüm kuruluşlar açısından skandal olduğunu ve BM’nin tarafsızlığını baltaladığını vurguladı.



El Kassam Tugayları: Refah'ta pusuya düşürdüğümüz 5 İsrail askerini öldürdük

Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)
Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)
TT

El Kassam Tugayları: Refah'ta pusuya düşürdüğümüz 5 İsrail askerini öldürdük

Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)
Hamas'ın askeri kanadı Kassam Tugayları'ndan savaşçılar (arşiv - Reuters)

Hamas'ın askeri kolu Kassam Tugayları dün (Cumartesi) yaptığı açıklamada Refah'ta beş İsrail askerini öldürdüğünü ve birçok askeri de yaraladığını duyurdu.

El Kassam’ın Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın doğusunda yer alan El Tabain Camii yakınlarında tuzaklanan bir anti-personel patlayıcının, İsrail ordu gücünün tuzağa çekilerek patlatılması sonucu beş askerin öldüğü ve birçok askeri de yaraladığı belirtildi.

Açıklamada ayrıca dün Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın doğusunda devam eden çatışmalar sırasında çok sayıda İsrail askeri aracının top mermileri ve patlayıcılarla hedef alındığı duyuruldu.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant ise perşembe günü yaptığı açıklamada, ilave kuvvetlerin "Refah'a gireceğini" duyurarak operasyonları "yoğunlaştırma" sözü verdi.

Refah'taki askeri operasyonun "ek güçler (bölgeye) girdikçe devam edeceğini" ifade eden Galant, "Güçlerimiz bölgedeki birçok tüneli imha etti... Bu faaliyet yoğunlaştırılacaktır" ifadelerini kullandı.


Fransız kuvvetleri sükuneti sağlamaya çalıştığı Yeni Kaledonya'da altıncı kişi öldü

Yeni Kaledonya günlerdir şiddetli ayaklanmalara tanık oluyor (AFP)
Yeni Kaledonya günlerdir şiddetli ayaklanmalara tanık oluyor (AFP)
TT

Fransız kuvvetleri sükuneti sağlamaya çalıştığı Yeni Kaledonya'da altıncı kişi öldü

Yeni Kaledonya günlerdir şiddetli ayaklanmalara tanık oluyor (AFP)
Yeni Kaledonya günlerdir şiddetli ayaklanmalara tanık oluyor (AFP)

Pasifik takımadalarından Yeni Kaledonya'da tartışmalı seçim reformu nedeniyle çıkan ayaklanma ve huzursuzluğun altıncı gününde, yetkililere göre ölü sayısı dün (Cumartesi) altıya yükselirken, Noumea Belediye Başkanı durumun "sakinleşmekten uzak" olduğunu söyleyerek "kuşatılmış bir şehirden" söz etti.

Fransa'nın kuzeyindeki Cala-Gomaine bölgesinde isyancılar tarafından kurulan bir kontrol noktasında dün açılan ateş sonucu, Avrupa kökenli bir yerel sakin hayatını kaybetti, iki kişi de yaralandı.

Yeni Kaledonya'daki isyan, 1980'lerden bu yana yaşanan en ciddi ayaklanma olup, ayrılıkçıların tepkisine neden olan bir seçim reformuna karşı ortaya çıktı.

Öldürülen altıncı kişi, Yeni Kaledonya'nın "başkenti" Noumea'nın dışında gerçekleşen ilk ölüm oldu. Ölenler arasında biri güvenlik görevi sırasında meslektaşı tarafından kazara vurularak öldürülen iki jandarma da bulunuyor.

Fransız polisi ve jandarma teşkilatından bin kişi daha halihazırda görevde olan 1.700 meslektaşına katılmak üzere cuma gecesi takımadalara geldi.

Nouméa Belediye Başkanı Sonia Lagarde cumartesi günü BFM TV'ye verdiği demeçte "Son iki gecenin daha sakin geçtiğini söyleyebiliriz" ancak "günler aynı" ve "çok fazla yangın var." ifadelerini kullandı.

Lagarde konuşmasına şöyle devam etti: "Ben sizinle konuşurken, Noumea şehrinin doğu bölgesinde, ayrılıkçılar tarafından kontrol noktaları kuruldu." "Tüm sükûnet çağrılarına rağmen durum iyiye gitmiyor, tam tersi."

Lagarde devamla, "Tüm bu hasarı gördüğümde, yanan mülk ister özel ister kamuya ait olsun, bu çok talihsiz bir durum. Kuşatılmış bir şehirde olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Evet, sanırım bunu söyleyebiliriz" şeklinde konuştu.

Hasarın boyutu ile ilgili bir soruya Lagarde, bunu belirlemenin "imkânsız" olduğunu söyleyerek, yanan çok sayıda belediye binası, kütüphaneler, okullar var" cevabını verdi.

Yapılan tahminlere göre perşembe günü meydana gelen hasar miktarı 200 milyon avroya ulaştı.

Yeni Kaledonya halkı için günlük yaşam daha da zor hale geldi. Hasar, şirketlere malzeme sağlama sürecini ve başta sağlık olmak üzere, kamu hizmetlerinin işleyişini zorlaştırmaktadır.


İsrail'de Savaş Kabinesi “çöküşün” eşiğinde

Cuma günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus şehrindeki bir sokakta yürüyen Filistinliler (AFP)
Cuma günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus şehrindeki bir sokakta yürüyen Filistinliler (AFP)
TT

İsrail'de Savaş Kabinesi “çöküşün” eşiğinde

Cuma günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus şehrindeki bir sokakta yürüyen Filistinliler (AFP)
Cuma günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus şehrindeki bir sokakta yürüyen Filistinliler (AFP)

İsrail’de Savaş Kabinesi’ndeki kaynaklar, stratejik kararların alınamaması ve rehine meselesinin çözüme kavuşturulamaması nedeniyle kabine üyeleri arasındaki ilişkilerin oldukça kötüleştiğini ve kabinenin çöküş tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söylediler.

Savaş Kabinesi Üyesi Benny Gantz, 8 Haziran'a kadar Gazze’deki savaş sonrasına dair iplanının onaylanmaması halinde hükümetten çekilmekle tehdit etti.

“Küçük bir azınlık İsrail'in kararlarını kontrol altına aldı ve ülkeyi bilinmeze doğru sürüklüyor” diyen Gantz, bazı siyasetçileri sadece kendi geleceklerini düşünmekle suçladı. Öte yandan Savunma Bakanı Yoav Gallant'ı hedef tahtasına oturtan Savaş Kabinesi’ndeki bakanlar, ‘savaşın ertesi günü’ ile ilgili anlaşmazlıklar ve Gallant'ın Gazze Şeridi'nde askeri yönetim fikrini reddetmesi nedeniyle Gallant'ın görevden alınmasını istediler.

Diğer yandan Hamas liderlerinden Halid Meşal, Filistinli grupların Gazze genelinde ‘yeniden konumlandığını’ açıklarken İsrail ordusu, Gazze'nin kuzeyindeki bölgelerde yaşayanlara derhal bölgeyi boşaltmalarını istedi. İsrail ordusu aksi takdirde onları bombalamakla tehdit etti. Gazze Şeridi’ndeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda günlerdir şiddetli çatışmalar yaşandığı biliniyor.

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, İsrail'in 6 Mayıs'ta Refah’a askeri operasyon başlatmasından bu yana yaklaşık 800 bin Filistinlinin yerinden edildiğini duyurdu.


‘Savaş sonrası Gazze’ için bir plan sunan Gantz, reddedilmesi halinde hükümetten istifa edeceği tehdidinde bulundu

Binyamin Netanyahu ve Benny Gantz (The Times of Israel)
Binyamin Netanyahu ve Benny Gantz (The Times of Israel)
TT

‘Savaş sonrası Gazze’ için bir plan sunan Gantz, reddedilmesi halinde hükümetten istifa edeceği tehdidinde bulundu

Binyamin Netanyahu ve Benny Gantz (The Times of Israel)
Binyamin Netanyahu ve Benny Gantz (The Times of Israel)

İsrail Savaş Kabinesi üyesi ve eski Savunma Bakanı Benny Gantz, savaş sonrası Gazze için hazırlanan planın 8 Haziran'a kadar onaylanmaması halinde, Binyamin Netanyahu hükümetinden istifa etmekle tehdit etti.

Şarku’l Avsat’ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığına göre dün akşam (Cumartesi) yaptığı konuşmada Gantz, “küçük bir azınlığın İsrail'in kararlarını kontrol altına aldığını ve ülkeyi bilinmeze doğru sürüklediğini” söyleyerek, bazı İsrailli siyasetçileri sadece kendi geleceklerini düşünmekle suçladı ve “acil bir değişime ihtiyaç var” dedi.

Gantz konuşmasında, 8 Haziran'dan önce üzerinde çalışılması gereken altı hedef belirledi: ‘Esirlerin iadesi, Hamas yönetiminin zayıflatılması, Gazze Şeridi'nin askerden arındırılması, Gazze Şeridi’ni yönetmek için Hamas'ı ya da Mahmud Abbas liderliğinde Ramallah'taki Filistin Yönetimi'ni içermeyen bir Avrupa-Arap koalisyonu kurulması, kuzeyde yaşayanların geri dönmesi ve tüm İsraillilerin orduda görev yapmasının sağlanması.’

Gantz, “Hayatta kalma savaşındayız, varoluşsal bir savaşın içindeyiz. İsrail devletinin geleceğini güvence altına almak için düşmanlarımızın üstesinden geleceğiz. Hükümete ve koalisyona İsrail devletine hizmet etmek için girdik ve mevki talep etmedik. Ancak hayati kararlar alınmadı ve küçük bir azınlık İsrail'in kararını kontrol ederek onu uçuruma sürükledi” ifadelerini kullandı.

‘Acil bir değişime’ ihtiyaç olduğunu ve işlerin olduğu gibi bırakılmayacağını belirten Gantz, İsrail'in ‘gerçek bir zafer’ olarak tanımladığı şeyi elde etmesini sağlamak için çalışma sözü verdi.

Diğer yandan İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant geçtiğimiz Çarşamba günü yaptığı açıklamada, savaşın sona ermesi ve Hamas'ın ortadan kaldırılmasından sonra Gazze Şeridi'nde İsrail askeri yönetimini kabul etmeyeceğini açıkladı. Savaştan sonra Gazze Şeridi'nde İsrail güvenlik varlığının ‘gereksiz İsrailli can kaybına’ yol açacağını ifade eden Gallant, Hamas'a alternatif bir yönetim organı talep ettiğini, ancak bir yanıt alamadığını söyledi.

Gantz küçük bir lider

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ise dün yaptığı açıklamada, Gantz'ı hükümeti yıkmaya çalışan bir ‘ikiyüzlü ve yalancı’ olarak nitelendirdi.

Ben-Gvir X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, “Benny Gantz küçük bir lider. Hükümete katıldığı ilk andan itibaren esas olarak hükümeti dağıtma girişimlerinde bulundu. Başbakanın pozisyonuna karşı görüşmeler için Washington'a yaptığı geziler sabotaj operasyonlarının sadece küçük bir parçasıydı. Mahmud Abbas'ı evinde ağırlayan, Gazze Şeridi'nden işçi getiren, Lübnan'la gaz sevkiyatı anlaşmasını yürüten, Batı Şeria'daki kontrol noktalarını kaldıran ve Golani Tugayı askerlerini (Filistinlileri düşündüğü için) tehlikeye atan adam güvenlik alternatifleri sunabilecek son kişidir” ifadelerini kullandı.

Hükümetin politikasında değişikliğe gidilmesi çağrısında bulunan Ben-Gvir, “Hükümeti mevcut konseptiyle dağıtmanın ve politikayı sağlam, güçlü ve kararlı bir hükümete dönüştürmenin zamanı geldi” dedi.

Öte yandan Netanyahu geçtiğimiz Çarşamba günü yaptığı bir konuşmada, “Hamas Gazze'de iktidarda olduğu sürece savaşın ertesi günü için yapılacak düzenlemeler hakkında konuşmanın bir anlamı yok” dedi.

İsrail medyası, geçtiğimiz hafta Pazar günü, Gallant'ın Gazze'deki savaşın ve Refah'taki operasyonun ‘ertesi günü’ konusunda üst düzey ordu komutanlarıyla Netanyahu'nun katılımı olmadan görüşmeler yapmaya karar vermesinin ardından, Netanyahu ve Gallant arasında anlaşmazlıklar ve sözlü çatışmalar yaşandığını ortaya çıkardı.


ABD: Dış politika nasıl önemli bir seçim kozu haline geldi?

Protestocular İsrail konusundaki tutumu nedeniyle Biden'ın görevden ayrılması çağrısında bulundu. (AFP)
Protestocular İsrail konusundaki tutumu nedeniyle Biden'ın görevden ayrılması çağrısında bulundu. (AFP)
TT

ABD: Dış politika nasıl önemli bir seçim kozu haline geldi?

Protestocular İsrail konusundaki tutumu nedeniyle Biden'ın görevden ayrılması çağrısında bulundu. (AFP)
Protestocular İsrail konusundaki tutumu nedeniyle Biden'ın görevden ayrılması çağrısında bulundu. (AFP)

Başkanlık seçimleri yaklaşırken, ABD seçmeninin ABD dış politikasına, özellikle de Gazze savaşına ve Amerika'nın İsrail'e yönelik politikasına olan ilgisinin boyutuna ilişkin sorular artıyor.

Biden yönetiminin Tel Aviv'e silah sevkiyatını dondurma kararı, ABD Başkanı'nın konuyu siyasileştirdiği suçlamaları ve ABD politikasının değiştirilmesi çağrısında bulunan öğrenci protestolarının artmasıyla birlikte, Demokrat ve Cumhuriyetçi partiler arasında bu konuda yaşanan derin iç gerilimi gözler önüne serdi.

Şarku’l Avsat ve Asharq News (eş-Şark) iş birliği ile hazırlanan Washington raporu, ABD seçmeninin ülkesinin dış politikasıyla nasıl ve neden alışılmadık bir şekilde ilgilendiğini ve eleştirmenleri yatıştırmak için ABD politikasının şekillenmesine ne ölçüde katkıda bulunduğunu araştırıyor.

New York'ta 11 Mayıs 2024 tarihinde düzenlenen Filistin’e destek gösterilerinden (AFP)

New York'ta 11 Mayıs 2024 tarihinde düzenlenen Filistin’e destek gösterilerinden (AFP)

Amerikan seçmeni ve dış politika

Anketler, ABD'li seçmenlerin geçen yıl sadece yüzde 18'inin, bu yıl ise yüzde 38'inin dış politikaya ilgi gösterdiğini ortaya koyuyor.

ABD'nin eski Ukrayna Büyükelçisi John Herbst, bu duruma şaşırmadığını belirterek, “Ortadoğu ve Ukrayna'da yaşananlar çok ciddi konular ve özellikle de medya bu konulara odaklandığı için seçmenlerin ilgisini çekmeleri doğal” değerlendirmesinde bulundu.

The Hill'in fikir yazarı Sarakshi Rai, daha önceki anketlerin ABD seçmeninin dış politikaya ilgisinin düşük olduğunu gösterdiğine, ekonomi, göç ve sınırların ana kaygılar olduğuna dikkat çekti. Rai, “Şimdi, her 10 Amerikalıdan dördü dış politikayla ilgilendiğini söylüyor. Bu yüzden İsrail-Gazze çatışması ve ABD'nin doğusundan batısına üniversite kampüslerindeki protestoların arka planında bir hareket görüyoruz” ifadelerini kullandı. Başkanlık seçimleri yaklaşırken ABD seçmeninin dış politikaya ilgisi artıyor. (AFP)

Başkanlık seçimleri yaklaşırken ABD seçmeninin dış politikaya ilgisi artıyor. (AFP)

Eski ABD Başkanı George H.W. Bush'un yardımcısı Trent Duffy, Amerikan seçmeninin dış politikayla giderek daha fazla ilgilenmekle birlikte, ABD Başkanı Joe Biden'ın bu konudaki performansına güven duymadığına dikkat çekti. Seçmenlerin sadece yüzde 32'sinin bu konuda Biden'a güvendiğini belirten Duffy, “Dış politika, Amerikan seçmeninin gözünde ülkenin lideri olarak başkanla başlar. Bence Başkan Biden bu alanda zorlanıyor. Çünkü şu ana kadar Ukrayna ve Gazze çatışmalarında sonuç Başkan'ın lehine olmadı. Bu ise onun zayıf olarak algılanmasına yol açıyor ki, bu, Amerikan seçmeni için çok önemli” şeklinde konuştu.

Bu nedenle Cumhuriyetçiler, ABD Başkanı’nı, özellikle Michigan gibi kararsız eyaletlerde Amerikan seçmeninin ne düşüneceğinden korktuğu için İsrail'e silah sevkiyatını dondurmak gibi dış politika kararlarını almakla suçluyor.

Herbst, “Arap asıllı ABD’li seçmenlerin oylarının Biden'ın Ortadoğu politikası üzerindeki etkisi konusunda hiçbir şüphe yok. Michigan'daki oylardan endişe ettiği için daha da sertleşti” yorumunda bulundu. Bu yaklaşıma katılan ve seçimin kararsız eyaletlerde belirleneceğine dikkat çeken Rai, “Biden'ın Wisconsin ve Michigan gibi eyaletlere ziyaretlerini yoğunlaştıracağını göreceğiz” dedi.

Duffy, Biden'ın gençlerin desteğinin azalmasından korktuğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Genç Amerikalı seçmenler, özellikle de genellikle gençlerin oylarının çoğunluğuna sahip olan Demokrat Parti için çok önemli bir grup. Başkan Biden 2020'de seçildiğinde de böyle oldu. Parti, sadece Gazze'de ve dış politikada yaşananlar nedeniyle değil, aynı zamanda ekonomi ve konut sorunları nedeniyle de gençlerden gelen desteğin azaldığını gördü. Bunların hepsi hayal kırıklığına uğramış genç seçmenler için önemli konular. Dolayısıyla Başkan Biden'ın gençleri cezbetmeye yönelik tedbirler aradığını görüyoruz.”

Yardım mı uzlaşı mı?

Biden'ın Ortadoğu politikasına yönelik iç muhalefet artarken, George H.W. Bush yönetiminde görev yapmış olan Herbst, Biden'ın dış politika kararlarının, özellikle de İsrail'e silah sevkiyatını dondurma kararının anakronizminden bahsetti. Herbst, “ABD İsrail'i uzun zamandır güçlü bir şekilde destekliyor. Netanyahu ile yaşanan mevcut çatışmaya rağmen, bu durum Biden döneminde de geçerliliğini koruyor. Ancak Biden, özellikle Michigan'daki Arap asıllı ABD’li seçmenleri yatıştırmak için tasarlanmış adımlar attı. Bu siyasette yeni bir şey, çünkü hiçbir ABD başkanı politikasını kısmen bazı seçmenlerin İsrail'e karşı olacağı korkusuyla şekillendirmemişti” ifadelerini kullandı.

Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson, İsrail'i destekleyen bir yasa tasarısı lehine oylama yapılması için baskı yaptı. (AFP)

Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson, İsrail'i destekleyen bir yasa tasarısı lehine oylama yapılması için baskı yaptı. (AFP)

Herbst, Baba Bush ve Nixon gibi geçmiş başkanların İsrail'e yönelik silah ve finansmanı dondurma kararlarını Biden'ın kararıyla karşılaştırarak, ABD’lilerin eskiden başkanlara İsrail'i desteklemeleri için baskı yaptığını, ancak bugün durumun böyle olmadığını belirtti. Herbst, “Bugün, tarihimizde ilk kez, ABD'de Arap ve Filistin yanlısı seçmenlerin siyasi sonuçlarından duyulan korku politikayı etkiliyor. İsrailliler bu konuda endişelenmeli. Çünkü genç Demokratlar arasında İsrail'in pozisyonunu ve bizim İsrail'e verdiğimiz desteği anlamayan büyük bir kesim var” vurgusunda bulundu.

Rai ise Biden'ın dış politikalarından bahsederken, yönetimin İsrail'i destekleyenler ile karşı çıkanlar arasında çok hassas bir konumda olduğunu savundu. Rai, Biden'ın silah sevkiyatını dondurması ve ardından muhaliflerini, özellikle de Temsilciler Meclisi'nin, 16 Demokrat'ın desteğiyle dondurulan silah sevkiyatını serbest bırakmaya zorlayan bir tasarıyı geçirebildiği Kongre'deki muhaliflerini yatıştırmak için 1 milyar dolar değerinde yeni bir silah paketi açıklaması örneğini verdi.

Bu politika değişikliğini bir çekişme olarak tanımlayan Duffy şu ifadeleri kullandı: “Yönetim İsrail'e silah sevkiyatını durduracağını söylüyor, ardından hızla yeni bir silah anlaşması açıklıyor. Tüm bunlar bahsettiğimiz faktörlerin bir sonucu. Bence Başkan Biden bu konuyu gündemden düşürmek ve insani krizi azaltmak için mümkün olan en kısa sürede ateşkes için bastırıyor. Bu ona siyasi açıdan da yardımcı olacaktır.”

‘Kısa hafıza’

Dış politika, siyasi ve öğrenci tartışmalarında ön planda yer alırken, Herbst, Biden yönetimini gerek Ukrayna gerekse Ortadoğu'da dış politika konularını ele alış biçimi nedeniyle sert bir şekilde eleştirdi. Herbst, “Biden'ın politikaları, Moskova'nın nükleer tehditlerinden duyduğu korku nedeniyle ciddi şekilde kusurludur ve bu da Ukrayna'ya silah tedarikimizi geciktirmiştir. Ortadoğu'da da benzer bir zayıflık gördük; İran'ın vekil güçleri tarafından kuvvetlerimize karşı çok sayıda saldırı düzenlendi ve buna verdiğimiz karşılık zayıf kaldı. Husilerin uluslararası nakliye yollarında kaos yaratmasına izin verdik. Akıllı strateji İran'a bedel ödetmektir, ancak yönetim Avrupa'da olduğu gibi Ortadoğu'da da gerilimin artmasından korkuyor. Bu bir süper gücün tutumu değildir” ifadelerini kullandı.

Duffy, Cumhuriyetçi aday Donald Trump'ın dış politika konularındaki değişken tutumuna rağmen, ‘çoğu seçmenin nispeten kısa bir hafızaya sahip olduğuna’ inanıyor. Duffy, “Seçmenlerin Trump'ın dış politikasından hatırladıkları, Rusya savaşı ve İsrail ile Filistin arasında bir çatışma olmadığı. Bu iki başlık seçimlerde tartışmanın merkezinde yer alacak” görüşünü dile getirdi.


Trump TV’de yapacakları tartışma öncesinde Biden'ın uyuşturucu testine girmesini istiyor

Trump ve Biden (Reuters)
Trump ve Biden (Reuters)
TT

Trump TV’de yapacakları tartışma öncesinde Biden'ın uyuşturucu testine girmesini istiyor

Trump ve Biden (Reuters)
Trump ve Biden (Reuters)

Eski ABD Başkanı Donald Trump, iki adayın katılmayı kabul ettiği başkanlık münazarası öncesinde, mevcut Başkan Joe Biden'a uyuşturucu testi yapılması çağrısında bulundu.

New York Post'un haberine göre Trump bu talebinin nedeninin, Biden'ın geçen mart ayında yaptığı Birliğin Durumu konuşmasında "bir uçurtma kadar yüksekte" görünmesi olduğunu belirtti.

Trump, Minnesota eyaletinin St Paul kentindeki Cumhuriyetçi Parti yemeğinde yaptığı konuşmada Cumhuriyetçilere "Sadece bu adam hakkında konuşmak istiyorum ama bildiğiniz gibi uyuşturucu testi de talep edeceğim, bu arada. Şöyle ekledi: "Gerçekten, bunu isteyeceğim. "Birliğin Durumu konuşmasında olduğu gibi tartışmaya gelmesini istemiyorum... Uçurtma gibi zirvedeydi" ifadelerini kullandı. Ancak Trump, kendisinin test yaptırıp yapmayacağını söylemedi.

81 yaşındaki Biden, uzun süren Birliğin Durumu konuşması sırasında, yüksek sesle ve biraz da hızlı bir monolog şeklinde konuştu.

Kongre üyesi Greg Murphy, konuşmanın ardından Biden'ın "o gün bir şeyler yaşamış olması gerektiğini" söyledi.

Şarku'l Avsat'ın ulaştığı bilgiye göre 77 yaşındaki Trump daha önce de Biden için uyuşturucu testi yapılması çağrısında bulunmuştu. 2020 yılında Demokratların önseçimi sırasında Biden'ın münazara performansının "dengesiz" olduğunu ve 2020 genel seçimlerindeki münazarasından önce uyuşturucu testi yapılmasını "şiddetle" talep edeceğini söylemişti.


Ukrayna, Rusya'daki hedeflerin belirlenmesi için ABD'den istihbarat paylaşımı istiyor

Donetsk'teki Ukrayna kuvvetleri (AFP)
Donetsk'teki Ukrayna kuvvetleri (AFP)
TT

Ukrayna, Rusya'daki hedeflerin belirlenmesi için ABD'den istihbarat paylaşımı istiyor

Donetsk'teki Ukrayna kuvvetleri (AFP)
Donetsk'teki Ukrayna kuvvetleri (AFP)

Ukrayna'nın Rusya topraklarına yönelik saldırılar için ABD'den daha fazla yardım istediği bildirildi.

Kimliğinin paylaşılmasını istemeyen ABD'li yetkililer, Amerikan gazetesi Wall Street Journal'a (WSJ), Kiev'in Joe Biden yönetiminden Rusya'daki hedeflerin belirlenmesi için istihbarat paylaşımı yapmasını istediğini söyledi. 

Ayrıca Ukrayna'nın ABD üretimi silahları Rus topraklarında kullanmayı talep ettiği de öne sürüldü.

Beyaz Saray'dan gazeteye yapılan açıklamada, Washington yönetiminin Rusya içindeki hedeflerin belirlenmesine dair istihbarat paylaşımını ve Rus topraklarına yönelik saldırılarda Amerikan silahlarının kullanılmasını desteklemediği bildirildi. 

Ancak WSJ'ye konuşan yetkililer, bu politikanın değişebileceğine işaret ederek Ukrayna'nın taleplerinin Washington tarafından değerlendirmeye alındığını belirtti.

Amerikan gazetesi New York Times, Ukrayna'nın geçmişte benzer taleplerde bulunduğunu fakat Washington'ın bunları reddettiğini hatırlatarak, Kiev'in isteklerine olumlu yanıt verilmesinin Biden'ın savaş politikasında önemli bir değişiklik olacağını yazdı. 

ABD, geçen yıl Ukrayna'ya, Rus topraklarına saldırılarda kullanılmaması şartıyla uzun menzilli Ordu Taktik Füze Sistemi (ATACMS) göndermişti. 

WSJ, Ukrayna'nın kendi drone ve silahlarıyla Rus topraklarına saldırı düzenlemek için bile Washington'dan istihbarat alamadığını savundu. Biden yönetiminin bu kısıtlamalarının, son dönemde özellikle Harkiv bölgesinde ilerleme kaydeden Rusya'ya karşı Ukrayna'nın elini zayıflattığı belirtildi.

Rus ordusunun Harkiv kentine dün düzenlediği saldırılarda üç kişinin öldürüldüğü, 28 kişinin de yaralandığı bildirilmişti.

Rusya Savunma Bakanlığı'ndan dün yapılan açıklamada, 11-17 Mayıs'ta Harkiv, Donetsk ve Zaporijya bölgelerinde 14 yerleşim biriminin ele geçirildiği öne sürülmüştü.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, dün Çin ziyaretini tamamlamadan önce yaptığı açıklamada, Ukrayna saldırılarını durdurmak için tampon bölge oluşturmayı planladıklarını ve Harkiv'i ele geçirmeyi hedeflemediklerini savunmuştu.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ise Fransız haber ajansı AFP'ye verdiği söyleşide, haziranda İsviçre'de düzenlenecek ateşkes görüşmelerine Çin'in de katılmasını istediğini söyledi.

Dün yayımlanan söyleşide Zelenski, Pekin yönetiminin Moskova üzerinde "büyük etkisi olduğunu" ifade ederek, barışın sağlanmasında önemli rol oynayabileceklerini belirtti.

Pekin yönetiminin görüşmelere katılıp katılmayacağı henüz belli değil. Çin'in İsviçre Büyükelçisi Wang Shihting, martta yaptığı açıklamada konuyu değerlendirdiklerini söylemişti. 

Independent Türkçe, Wall Street Journal, New York Times, CNN, RT


Macron müzakere masasına oturmadan önce Yeni Kaledonya'da sükûnetin sağlanmasını istiyor

Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)
Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)
TT

Macron müzakere masasına oturmadan önce Yeni Kaledonya'da sükûnetin sağlanmasını istiyor

Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)
Fransız askerleri, limanları ve stratejik bölgeleri korumak için Noumea Havalimanı’na geldi. (AFP)

Dört gece boyunca şiddet ve ayaklanmaların yaşandığı Yeni Kaledonya'da durum normale dönmemiş olsa da işler iyiye doğru gidiyor. Perşembeyi cumaya bağlayan gece, son günlerde bölgeye hakim olan şiddet olaylarına tanık olunmaması bunun kanıtı. Bu ise ilk önceliğini kanun ve düzene dönüş olarak gören devlet tarafından benimsenen katılık ve sertlik politikasının bir meyvesi olarak görülebilir.

Paris sertliği seçti

Yetkililer, beş kişinin ölümüne, onlarca kişinin yaralanmasına ve 200 milyon euroluk maddi kayba yol açan şiddet olayları ve isyanlarla mücadele etmek amacıyla, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un talebi üzerine, ilk aşama olarak takımadalarda 12 gün süreyle olağanüstü hâl ilan etti.

Ancak Paris'ten gelen bilgiler, hükümetin parlamentodan olağanüstü hâlin bu yaz Fransa'nın ev sahipliği yapacağı Olimpiyat Oyunları sonrasına kadar üç ay süreyle uzatılmasını isteyeceğini gösteriyor.

Olağanüstü hâl, güvenlik güçlerinin başkentteki tüm mahallelerde terör estiren birkaç yüz kişiyi gözaltına almasını sağladı. Macron'un başkanlığında iki kez toplanan Güvenlik ve Savunma Konseyi, isyan karşıtı özel kuvvetlerden oluşan gruplar da dahil olmak üzere bin polis ve jandarma göndererek bölgedeki güvenlik varlığını güçlendirme kararı aldı.

Böylece takımadalardaki güvenlik personeli sayısı bin 700'den 2 bin 700'e yükselmiş oldu. Aynı bağlamda Savunma Bakanlığı da limanlar ve havaalanı gibi hassas merkezlerin korunması için silah ve teçhizatıyla birlikte askeri birlikleri hızla bölgeye gönderdi.

Yargı da mücadeleye dahil oldu. Fransa Adalet Bakanı Eric Dupond-Moretti dün (Cuma) yargı mensuplarına, özellikle de Adalet Bakanlığı'na bağlı savcı ve hakimlere yönelik bir genelge yayınlayarak, isyancılar tarafından işlenen ‘suç ve ihlallere karşı kesin ve sistematik bir tepki’ verilmesi çağrısında bulundu. Genelgede, “Yeni Kaledonya'da kişilere ve mallara karşı işlenen eylemler, kamu düzeninin ciddi şekilde ihlalini teşkil etmektedir. Bu nedenle işlenen suçlara ve olağanüstü hâl hükümlerinin ihlaline karşı kesin, hızlı ve sistematik bir yanıt verilmesi gerekmektedir” ifadeleri yer aldı.

Macron'un destekçileri, özellikle Fransa'nın önümüzdeki ayın 9'unda Avrupa Parlamentosu seçimleriyle karşı karşıya olduğu bir dönemde, hükümetin isyancılar karşısında zayıflık ve eylemsizlikle suçlanmamak için katılık ve sertlik politikasından başka bir politika benimseyemeyeceğine inanıyor. Hükümetin sorunu, Cumhurbaşkanı Macron'u destekleyen listenin, sık sık yapılan kamuoyu yoklamalarına göre aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi’nin listesinin 16 puan gerisinde olması. Dolayısıyla hükümetin sertlik dışında bir politika izlemesi, seçmenler nezdindeki konumunu zayıflatacak ve hem geleneksel hem de radikal sağ kanada, kendisini eylemsizlikle ve Yeni Kaledonya'daki Fransızları savunamamakla suçlamaları için daha fazla koz verecek.

Paris tarafından gönderilen 8. Deniz Piyade Taburu’na mensup Fransız askerleri Noumea'ya ulaştı. (AFP)

Paris tarafından gönderilen 8. Deniz Piyade Taburu’na mensup Fransız askerleri Noumea'ya ulaştı. (AFP)

Macron ve hükümeti her halükârda eleştiriliyor. Senato'daki Cumhuriyetçiler grubunun başkanı Bruno Retailleau, ‘Fransız devletinin şiddet ve güvensizlik içinde boğulduğunu’ belirtmekte gecikmedi. Ulusal Birlik Partisi lideri ve Avrupa Parlamentosu seçimleri için liste başı olan Jordan Bardella, hükümeti söz konusu sorunu yönetmede ‘sorumsuzlukla’ ve ‘devletin zayıflığını ve yetersizliğini’ göstermekle suçladı.

Hükümet, çok farklı nedenlerle olsa, Sol ve Yeşillerin de suçlamalarından kaçamadı. Muhalefet lideri Jean-Luc Melenchon, hükümeti Kaledonya'da ‘neo-kolonyal bir politika’ yürütmekle suçladı. La Republique Meydanı'nda perşembe akşamı, Kanaklara ve bağımsızlıklarına destek vermek ve hükümetin gerici politikasına karşı bir gösteri düzenlendi.

Fransa'da iki cephe karşı karşıya

Fransa’da şu anda iki cephe karşı karşıya. Birinci cephe, Yeni Kaledonya'yı cumhuriyet çerçevesinde tutmaya kararlı bir tavır sergiliyor. Beyazlar, Fransızlar, Avrupalılar ve bölgeye yeni gelenler zaten bunun uğruna savaşıyorlar. İkinci cephe ise demokratik bir sistem çerçevesinde beyazların hakları ve güvenliğine ilişkin verilen garantilerle, Kanakların bağımsızlıklarını kazanma isteklerine cevap verilmesi çağrısında bulunuyor.

Ortadaki bu sorun açık bir şekilde takımadaların jeo-stratejik ve ekonomik önemini etkiliyor. Dolayısıyla Fransa'ya Güney Pasifik'te siyasi, ekonomik ve askeri varlık sağlayan olgu etkilenmiş oluyor.

Avustralya hariç, bölgedeki küçük adalardan oluşan ülkeler grubu, bölgede olup bitenleri endişeyle izliyor ve tüm taraflar arasında yenilenmiş bir diyalog çağrısında bulunuyor. Paris, Macron ve hükümetine karşı ortaya çıkan ve parlamentonun iki kanadının ayrı ayrı oy kullanarak seçim listelerini, takımadalarda 10 yıldır yaşayanların yanı sıra, 1988 listelerinde isimleri yer almayanları da kapsayacak şekilde değiştirmesinin ardından meydana gelen içinden çıkılmaz krizi demir yumrukla çözemeyeceğini biliyor.

Takımadaların yerli halkı Kanaklar, henüz yürürlüğe girmemiş olan ve iki yasama meclisinin (Senato ve Temsilciler Meclisi) ortak toplantısını gerektiren anayasa değişikliğinin, sonraki seçimlerde seçmen listelerine yeni katılanların oyları nedeniyle siyasi ağırlıklarını zayıflatacağından korkuyor.

‘Bağımsızlık’ hayali

Sorunun temelinde, Kanakların bu değişikliğin bağımsızlık kazanma ve Fransa'dan ayrılma hayallerini öldüreceği korkusu yatıyor. Kanak partileri ayrıca Fransız devletinin Kaledonya dosyasını yönetirken tarafsız davranmadığını düşünmektedir ki bu da hükümetin anayasa değişikliğinin iki kez oylanması için bastırırken, Kanak partilerinin müzakerelere devam etmek için tasarıyı geri çekmesini talep etmesinden anlaşılmaktadır.

Hükümetin istediği, Noumea sokaklarına sükûnet ve düzenin gelmesi koşuluyla, Yeni Kaledonya'daki iki karşıt tarafı yeniden müzakere masasında karşı karşıya oturtmak. Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre perşembe günü her iki taraftan da birer Kaledonya temsilcisi, Macron'un başkanlık edeceği uzaktan bir toplantıyı, henüz zamanı gelmediği gerekçesiyle reddetti. Elysee Sarayı'na göre Fransa Cumhurbaşkanı iki tarafla ‘ayrı ayrı’ istişarelerde bulunacak. Başbakan ise olası çıkışları görüşmek üzere, Kaledonya heyetlerini Paris'e davet etmeye çalışıyor.

Yeni Kaledonya'da Macron'un politikasına karşı gösteriler düzenlendi. (AP)

 Yeni Kaledonya'da Macron'un politikasına karşı gösteriler düzenlendi. (AP)

Kanaklar için net bir ufuk olmaksızın takımadaları mevcut durumda tutmak, Fransa tarafından tamamen terk edilmek gibi son derece zor olacak görüşünde. 1990'larda ülkedeki iç savaş görüntüsünü ortadan kaldırmayı başaran eski yetkililer, aklıselimin galip gelmesi ve Macron'un iki yasama meclisini ortak toplantıya çağırma tehdidini geri çekmesi çağrısında bulunuyor. Çünkü bu, Kanakların boynuna asılmış bir kılıçtır ve kabul edilmesi zor olacaktır.

Dolayısıyla Kaledonya sorunu, patlamaya hazır bir siyasi durum ve en belirgin özelliği iki karşıt grup arasındaki eşitsizlik olan sosyal durumun iç içe geçmiş unsurlarıyla karmaşık bir hal almakta. Paris, Yüksek Komiseri, ‘isyan hali’ olarak adlandırdığı bu durumu söndürmeyi ve her iki tarafı da tatmin edecek bir çıkış yolu bulmayı başarabilecek mi? Bu sorunun cevabı önümüzdeki haftalarda belli olacak.


‘Amerikan limanı’ faaliyete geçerken Gazze Şeridi'ndeki çatışmalar şiddetlendi

 ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) tarafından Gazze açıklarındaki yüzer iskelenin Gazze Şeridi sakinleri için yardım almaya başlarken yayınlanan fotoğrafı (CENTCOM - AFP)
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) tarafından Gazze açıklarındaki yüzer iskelenin Gazze Şeridi sakinleri için yardım almaya başlarken yayınlanan fotoğrafı (CENTCOM - AFP)
TT

‘Amerikan limanı’ faaliyete geçerken Gazze Şeridi'ndeki çatışmalar şiddetlendi

 ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) tarafından Gazze açıklarındaki yüzer iskelenin Gazze Şeridi sakinleri için yardım almaya başlarken yayınlanan fotoğrafı (CENTCOM - AFP)
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) tarafından Gazze açıklarındaki yüzer iskelenin Gazze Şeridi sakinleri için yardım almaya başlarken yayınlanan fotoğrafı (CENTCOM - AFP)

ABD'nin Gazze açıklarındaki yüzer limanına nakledilen ilk yardımlar, kuşatma altındaki Gazze Şeridi'nde dağıtılmaya başlanırken, İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de 27 Ekim'de kara harekâtının başlamasından bu yana yaşanan çatışmaların ‘en şiddetli boyuta ulaşabileceğini’ bildirdi.

Bu atmosferde ABD Başkanı Joe Biden yönetimindeki yetkililer, Tel Aviv'i Washington'un Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme ve Ortadoğu'da kalıcı barışı sağlama vizyonunu benimsemeye ikna etme fırsatlarını tükettiklerini ve iki tarafın her zamankinden daha uzak hale geldiğini düşünüyor.

Şarku'l Avsat'ın ulaştığı bilgiye göre İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, askeri yönetimin insan kayıplarının yanı sıra yılda yaklaşık 5,4 milyar dolara mal olacağını gösteren bir ordu raporu nedeniyle, Gazze Şeridi üzerinde askeri yönetim uygulama planına alternatif aramaya karar verdi..


İsrail uçaklarından atılan bir füze Gazze sınırındaki Yahudi kasabasına isabet etti

Aksa Tufanı Operasyonu kapsamında Gazze Şeridi’ne komşu Yahudi yerleşim birimlerinde oluşan hasar Ekim 2023. (Reuters)
Aksa Tufanı Operasyonu kapsamında Gazze Şeridi’ne komşu Yahudi yerleşim birimlerinde oluşan hasar Ekim 2023. (Reuters)
TT

İsrail uçaklarından atılan bir füze Gazze sınırındaki Yahudi kasabasına isabet etti

Aksa Tufanı Operasyonu kapsamında Gazze Şeridi’ne komşu Yahudi yerleşim birimlerinde oluşan hasar Ekim 2023. (Reuters)
Aksa Tufanı Operasyonu kapsamında Gazze Şeridi’ne komşu Yahudi yerleşim birimlerinde oluşan hasar Ekim 2023. (Reuters)

Gazze Şeridi'ndeki Cibaliye Mülteci Kampı bölgesinde beş İsrail askerinin ‘dost ateşi’ sonucu öldürülmesinden üç gün sonra, dün (Cuma) bir İsrail savaş uçağından atılan füzenin Gazze Şeridi sınırındaki bir Yahudi kasabasına düştüğü ortaya çıktı. Olay dün sabah İsrail Hava Kuvvetleri'ne ait bir F-15 savaş uçağından atılan 500 kilogramlık büyük bir füzenin Gazze Şeridi'ne komşu Eshkol bölgesindeki Yad kasabasında evlerin arasına düşmesiyle meydana geldi.

Askeri kaynaklara göre füze bir Gazze kasabasını hedef alıyordu, ancak rotasından saparak patlamadan bir İsrail hedefine isabet etti. Şarku'l Avsat'ın elde ettiği bilgiye göre görgü tanıkları, savaşçılar ve Hava Kuvvetleri yetkilileri füzenin patlamadığını, patlayıcı madde içerip içermediğini incelemek için olay yerine koştuğunu belirtti.

Kasaba, füzenin kontrollü bir şekilde patlatılmasına hazırlanıyor. Bu nedenle kaza bölgesine yakın yerlerde yaşayan sakinler polisin talimatıyla tahliye edildi. Hava Kuvvetleri olayın nedenini ve yankılarını belirlemek üzere soruşturma başlattı.

Bölge sakinlerine dağıtılan bildiride, “Sabah saatlerinde Yad kasabasındaki bir evin bahçesinde İsrail Hava Kuvvetleri’ne ait bir uçaktan atılan bir füze görüldü. Güvenlik güçleri olay yerini boşaltmak için çalışıyor. Durum uzmanlar tarafından değerlendiriliyor” ifadeleri yer aldı. Ordu olayı nadir ve tehlikeli olarak nitelendirirken, uzmanlar füzenin patlaması halinde ciddi hasar ve kayıplara yol açabileceğini belirtti.