Venezuela: Hizbullah’ın altın madeni

Beyrut’un güney banliyölerindeki sokaklardan birinde eski Venezuela Başkanı Hugo Chavez ve Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın fotoğrafları yan yana (Amerika’nın Sesi VOA)
Beyrut’un güney banliyölerindeki sokaklardan birinde eski Venezuela Başkanı Hugo Chavez ve Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın fotoğrafları yan yana (Amerika’nın Sesi VOA)
TT

Venezuela: Hizbullah’ın altın madeni

Beyrut’un güney banliyölerindeki sokaklardan birinde eski Venezuela Başkanı Hugo Chavez ve Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın fotoğrafları yan yana (Amerika’nın Sesi VOA)
Beyrut’un güney banliyölerindeki sokaklardan birinde eski Venezuela Başkanı Hugo Chavez ve Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın fotoğrafları yan yana (Amerika’nın Sesi VOA)

ABD Hazine Bakanlığı tarafından süpriz bir açıklama yapıldı. Bu açıklamada Hizbullah’ın Lübnanlı üç önemli siyasi ismi; Hizbullah üyelerinin yer aldığı "Direniş Bloğu" lideri Muhammed Hasan Raad ve milletvekili Emin Şeri ile Hizbullah’ın güvenlik işlerini yürütmekten sorumlu İrtibat ve Koordinasyon Birimi Başkanı Vafik Safa’nın yaptırımlar listesine eklendiği bildirildi.
Hizbullah’ın ana finansörü olan İran’a yönelik ekonomik yaptırımların arttığı bir dönemde, örgütün üyelerinin maaşlarını ödemek için nakit akışını nereden sağladığı ve her gün önemli ölçüde finansman gerektiren günlük faaliyetlerini nasıl karşıladığına yönelik soru işaretleri bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, İslami Direnişi Destekleme Kurulu’nun 30’uncu kuruluş yıldönümü olan 8 Mart 2019’da yaptığı konuşmada bu soruların yanıtını şöyle vermektedir;”Bazıları bu direnişin, başta İran İslam Cumhuriyeti olmak üzere bazı dostların ya da finansörlerin yardımları aile ayakta durduğunu zannediyorlar. Ama aslında büyük ölçüde insanların desteğine dayanıyor. Burada insanlar ile anne ve babaları, öğrencileri, yıl boyunca her sabah direniş kumbaralarına harçlıklarının bir bölümünü atan şehitlerin çocuklarını kastediyorum”.
Hizbullah’ın gelirleri hala yüksek
Nasrallah ayrıca, bu desteğin direnişin büyük finansal imkanlara sahipmiş gibi göründüğü dönemlerde bile devam ettiğini de ekledi.
Hasan Nasrallah her ne kadar yandaşlarına cihadın bir türü olarak bağış yapmaları çağrısında bulunarak bu yaptırımlara karşı kendini savunmaya çalışan biri gibi görünmek istese de kaynaklar, örgütün gelirlerinin hala yüksek olduğuna ve ABD yaptırımlarının onu etkilemiş olsa bile bu etkinin çok sınırlı olduğunu düşünmektedir.
Hizbullah seksenli yıllardan itibaren; Cihad İnşaat, Kard el-Hasan, Niyye el-Hasana Yardım Derneği gibi kendisine finans sağlayacak kurumlar tesis etmeye başladı. Söz konusu yardım derneği, Kard el-Hasan’a bağlıydı ve ABD topraklarında faaliyet göstererek Hizbullah için finansal bir altyapı oluşturulması konusunda temel rol oynamıştı. Ama 2007 yıında ABD Hazine Bakanlığı, kendisini Hizbullah’ın işleri için bir vitrin olarak kullandığı bir kurum sayarak yasaklamıştı. O dönemde bu derneğin başında Hüseyin el-Şami vardı.
Hizbullah’ın para transfer etme yöntemleri
Independent Arabia'dan Sevsen Mehanna'ya konuşan gözlemci bir kaynak; Hizbullah’ın İran, Latin Amerika ve Afrika ülkelerinde elde ettiği geliri Lübnan’a Beyrut Uluslararası Havalimanı ya da karadan Suriye aracılığı ile transfer ettiğini belirterek; "ABD’nin periyodik olarak yayınladığı yaptırım listesini takip edip kurum ve şahısların bağlı oldukları ülkeleri gözlemlediğimizde dünyada coğrafi olarak çok geniş mesafeleri kapladığını görürüz. Yani Hizbullah finansman konusunda sadece İran’a güvenmemektedir. Yine Hizbullah, para transferlerinde havale ya da banka hesaplarını kullanmamaktadır. Hizbullah’a bağlı milletvekilleri ve bakanlara bile maaşları Lübnan devleti tarafından elden ödenmektedir. Bu bilinen bir şeydir. Bu yüzden milletvekillerini hedef alan ABD yaptırımlarının ardından Nasrallah’ın yaptığı son konuşmaya dönersek şöyle dediğini görürüz;”Bizim ve kardeşlerimiz açısından bu, bizim ile onlar arasındaki savaşın bir parçasıdır. Kardeşlerimizin bankalarda tek bir kuruşları bile yoktur.”
Yaptırımlar hala istenen etkide değil
2016 yılının nisan ayında yayınlanan ve geçmişte yaptırımların kapsadığı ülkelerin ve kişilerin adlarının yer aldığı listeye dönersek şu şekilde olduğunu görürüz:
Abdullah Muhammed Yusuf, Esad Ahmed Berekat (Brezilya), Hatem Ahmed Berekat ve Fayez Muhammed Berekat (Paraguay), Barakat İhracat ve İthalat Şirketi (Şili), Ali Zuayter (Çin), Aero Skyone Co. Limited Şirketi (Hong Kong), İnma Mühendislik ve Müteahhitlik Grubu (Lübnan), Yusr Kurumu (Lübnan), Amigo Süpermarket (Lübnan), Byblos Tourism and Travel Agency Şirketi (Lübnan), Fastlink, Page Galeri, Goodwill Charitable Yardım Kurumu (ABD), İslami Direnişi Destekleme Kurulu (Lübnan), Cihad İnşaat Şirketi (Lübnan), Şehit Şirketi (Lübnan), Kerba Süpermarket ve Hişam Namr Hanafer (Gambiya), Kamil Amhaz (Lübnan), Tajco Şirketi (Lübnan), Wonder World Tatil Beldesi (Nijerya), Kasım Alik (Lübnan), Ali Atvi (Lübnan), Ali Musa Dakuk el-Musavi (Lübnan), Muhammed Cabur (Irak).
Bu liste eğer bir şeye işaret ediyorsa o da Hizbullah’ın gelir kaynaklarının, finasörlerinin ve uyruklarının çeşitliliğidir. Yani ABD, Hizbullah’ın bir kolunu kesmeyi başarsa bile dünyanın birçok yerine yayılmış olan diğer kollarının hepsini kesmesi mümkün değildir. Bu nedenle ABD doğrudan milletvekillerine yaptırım uygulamaya yönelmiştir. ABD yönetimi de kendi içinde yaptırımların hala istenen etkide olmadığını çok iyi bilmektedir.
Hizbullah’ın finansman hareketleri
Bilgi aldığımız kaynak şunu da ekledi:”Latin Amerika ülkeleri özellikle de Kolombiya, Venezuela, Meksika ve Paraguay yanında Kongo Cumhuriyeti ve Benin Cumhuriyeti başta olmak üzere Afrika ülkeleri Hizbullah’ın finansman hareketlerinde çok önemli noktalar sayılmaktadır. Örgüt kara para aklamadan uyuşturucu kaçakçılığına büütn faaliyetlerini bu ülkelerde yürütmektedir. Elde edilen gelirlerin transferi ise havayolu ile – bilindiği gibi kara, deniz ve hava sınır noktaları onların kontrolü altında- ya da Beyrut ve Şam arasındaki uluslararası karayolu aracılığıyla karadan gerçekleşmektedir. Silah ve roketleri bile Lübnan’a nakletmeyi başaran Hizbullah, paralarını nakletmekte mi aciz kalacak?”
Ardından sözlerini şu şekilde sürdürdü:
”Aynı şekilde örgüt, Suriye topraklarındaki varlığından da maddi bir gelir elde etmektedir. Suriye’yi Lübnan’a bağlayan bütün sınır noktaları yanında pazarları  ve bölgeleri de kontrol etmektedir.  Oradan gelen raporlar da bunu kanıtlamaktadır.  Nitekim Suriye’deki el-Kuseyr bölgesinde yerli halk evlerinden ve topraklarından kovularak bütün her şey Hizbullah’a verilmiştir.”
En güçlü gölge adamlardan: Alex Saab
Kaynağın verdiği bu bilgiler, Kolombiyalı El Tiempo ve Panamalı Panam Post vb. Latin gazetelerinde 14 Ekim 2018 tarihinde “ABD ve İsrail, Maduro’nun birinci adamının Hizbullah ile dostluğunu deşifre etti” başlığı altında yapılan haberler ile uyuşmaktadır. Haberlere konu olan kişi; soruşturmaların Venezuela Başkanı Maduro ile ilişkisi olduğunu deşifre ettiği hatta  Maduro’nun birinci adamı olduğu söylenen Kolombiyalı işadamı Alex Saab’tı. Başsavcılık Ofisi ile Dijin yani Kolombiya İnterpolü’nün 2 yıla uzanan soruşturmaları, Saab ve kardeşleri Emin ve Louis’in kumaş ticareti yaptıklarını ama bunun bir vitrinden ibaret olduğunu ortaya çıkardı. Yine soruşturmalardan elde edilen bilgilere göre; Saab 2011-2014 yılları arasında Kanada, İngiltere, ABD ve Venezuela arasında çok büyük miktarda para transferleri gerçekleştirmiş ve Kolombiya’nın başkenti Bogota’daki ticari faaliyetlerini oldukça kazançlı olmasına rağmen 2016 yılında tamamen sona erdirmiş.
Görünüşe bakılırsa; Kolombiya Başsavcılık Ofisi, kara para aklama faaliyetleri ile ilgili soruşturmanın kalbinde yer alıyordu. Ama soruşturmaların derinleşmesi; Yerel Tedarik ve Üretim Komitesi’nin hazırladığı Venezuela hükümet programının yaptığı yiyecek ithalatından ek bir ücret karşılığında yasadışı bir şekilde faydalananlardan biri olduğu gerekçesi ile Saab’ın da kovuşturmaya maruz kalmasına yol açtı. Soruşturma sonucunda Saab’ın, görüşmelerin ardından Maduro’nun imzasını taşıyan bir anlaşma ile Venezuela’ya 200 milyon ABD doları değerinde hem de ek bir ücret ile gıda madddesi sattığını ortaya çıktı. Ayrıca Hizbullah ile ilişkisi de deşifre edilen Alex Saab, Venezuela’daki en güçlü gölge adamlardan biri sayılıyor ve bu yüzden de hakkında herhangi bir yayın yapılması yasak.
Alex Saab hakkındaki soruşturma, onun faaliyetleri ile Bumeran Chavez adlı kitabta yer verilen bilgilerin birbiri ile uyuştuğunu ortaya çıkardı. Bu kitapta; 2007 yılında o dönemde Venezuela Dışişleri Bakanı Maduro ile Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah arasında Şam’da gerçekleşen toplantıda hazır bulunan Venezuela Maliye Bakanı Yardımcısı, Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Bankası (Bandes) Başkanı Rafael İsa’nın tanıklığına yer verildi. Rafael İsa’nın anlattığına göre; Maduro ile Nasrallah bu toplantıda, uyuşturucu ticareti, kara para aklama, silah yardımı, Hizbullah üyelerine Venezuela pasaportu verme ve bu Şii radikal örgütün Venezuela’da hücreler inşa etmesine kadar bir dizi konuda anlaşmalar imzalamış.
Gazete ayrıca Venezuela’nın Hizbullah ile birlikte Gazi Nasıruddin (örgüt içindeki kod adı Ebu Ali) meselesinde de işbirliği yaptığını da belirtti. Nasıruddin 2008 yılında ABD Hazine Bakanlığı ve Interpol tarafından aranıyordu. Kendisi Şam’daki Venezuela Büyükelçiliği’nde maslahatgüzarlık görevinde bulunmuş ardından da Venezuela’nın Lübnan Büyükelçiliği’nde Siyasi İşler Müdürü görevini yürütmüştü. Daha sonra Brezilya’da görülen Nasıruddin,  kaynakların 2015 yılında Brezilyalı Veja dergisine verdiği bilgilere göre; teröristlerin gerçek kimliğini gizlemek için Venezuela tarafından sağlanan orjinal pasaportların üretim ve dağıtımını yapan bir ağ kurmuştu.
Tarık el-Aissami kimdir?
Tarıck el- Aissami; Suriye kökenli, Venezuela devlet başkanının eski yardımcısı ve sanayi bakanıdır. Uluslararası uyuşturucu kaçakçılığı ile suçlanmasının ardından ABD Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Bürosu’nun (ICE) yayınladığı 10 kaçak ve arananlar listesinde onun adı da eklenmiştir.
Venezuela ile ilgili güvenlik meselelerinde uzman Martin Rodel kendisini; “El- Aissami, ABD’nin ulusal güvenliği için son derece tehlikeli birisidir. Kendisi bir yandan geleneksel bir uyuşturucu kaçakçısı bir yandan da Hizbullah ile ilişkisi olan biridir” diye tarif etmektedir. Yapılan soruşturmalar; el- Aissami’nin örgütünün, Hizbullah’ın Avrupa’da yönettiği uyuşturucu ağının ana tedarikçilerinden biri olduğunu deşifre etti.
Martin Rodel;” Bu uyuşturucudan elde edilen gelirler, Hizbullah’ın sahip olduğu finansman kaynaklarının bir parçası haline geliyor ve terör saldırılarından İsrail’e yönelik saldırılara farklı faaliyetlerde kullanılıyor” diye ekledi.
El- Aissami’nin faaliyetleri sadece terör ve teröristlere diplomatik pasaportlar sağlamak ile sınırlı görünmemektedir. Bilakis Venezuela’dan uyuşturucu sevkiyatını da kolaylaştırmaktadır. ABD Hazine Bakanlığı’nın verdiği bilgilere göre; el- Aissami, Venezuela limanlarından ayrılan uyuşturucu yolları yanında hava üssünden kalkan uçakları da kontrol ediyordu.
Yıllar içinde Tarık el-Aissami; İslamcı militanları Venezuela ve komşu ülkelere getirmek, Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya yasadışı finansman transferi için bir terör hattı gibi çalışan farklı düzeylerde bir finans ağı inşa etti. ABD’ye göre; Venezuela ile dünyanın farklı ülkelerindeki en az 12 şirket bu uyuşturucu kaçakçılık ağının bir parçasıydı.
El- Aissami ailesinin şubeleri var
İstihbarat kaynakları; Tarık’ın kardeşi Firas el-Aissami’nin, aralarında Arap kökenli vatandaşların Venezuela’ya girişlerini sağlamak gibi bir dizi faaliyetin sorumluluğunu üstlendiğini ortaya çıkardı.
Bu ağ içerisindeki en önemli kişi ise Tarık’ın kuzeni Husam el-Aissami’dir. Venezuela’nın Ürdün Büyükelçiliği’nde danışman sıfatıyla çalışan Husam, Hizbullah ile ilişkisi olan kişilere pasaport ve vize sağlama konusunda  aktif bir rol oynamaktadır.
Son olarak Tarıck’ın kızkardeşi, Venezuela’nın Hollanda Büyükelçisi ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde Venezuela’yı temsil eden Hayfa el-Aissami de vardır. Hayfa, Maduro diktatörlüğüne karşı daha fazla soruşturma açılmasını engellemek için Uluslararası Ceza Mahkemesi ile ilişkilerle ilgilenmektedir.
Maduro yalanlıyor
Haftalık Venezuela dergisi, 12 Temmuz’da yayınladığı sayısında; Maduro, bakanlarından birinin Hizbullah ile ilişki içinde olduğunu yalanlıyor başlığı altında Venezuela Devlet Başkanı’nın şu açıklamasına yer verdi:”Ben Tarık el-Aissami’yi çok iyi tanıyorum. Hayatı boyunca Hizbullah’tan hiç kimse ile bir ilişkisi olmadı.”
İspanyol ABC kanalı ise 7 Temmuz’da yayınladığı haberde; Hizbullah’ın uyuşturcu ticareti ve kaçakçılığına katılmasını kolaylaştırmaktan, içişleri ve adalet bakanlığı yaptığı 2008-2012 yılları arasında örgüt üyeleri ile diğer radikal unsurlara pasaport ve vize sağlayarak Hizbullah’ın Venezuela’ya girip yerleşmesinden sorumlu kişi olarak Tarık el-Aissami’nin defalarca soruşturmaya çağrıldığını duyurdu.
Aktif hücreler
Foreign Policy’nin 9 Şubat 2019’da Hezbollah Is in Venezuela to Stay başlığı altında yayımladığı raporda; ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Venezuela’daki mevcut istikrarsız durum, terörist grupların özellikle de Hizbullah’ın varlığı ve Trump yönetiminin Venezuela’da Hizbullah’ın aktif hücreleri olduğunu düşündüğü ile ilgili soruya verdiği yanıta yer verildi:”İranlılar Venezuela halkını etkiliyorlar çünkü Hizbullah, Tahran tarafından eğitilmiş, donatılmış ve finanse edilmiştir.”
Foreign Policy’nin raporu; Hizbullah’ın Venezuela’ya ait, çok sayıda Lübnanlı Şii’nin ikamet ettiği Margarita adasını üs esindiğini ve Hugo Chavez döneminden  başlayarak Madoru’ya kadar 20 yıl boyunca adada kendisine bir altyapı oluşturduğunu da eklemektedir.
Kokain kaçakçılığı halkası
Hizbullah’ın Venezuela’da uzun bir tarihi vardır. Geçen yüzyılın ilk 10 yılında kokain kaçakçılığı halkası, Hizbullah’a bağlı bir Lübnanlı vatandaş olan Şükri Harb’ın yönetimi altında oldukça aktifti. Lakabı Taliban olan Şükri Harb; Arjantin, Paraguay ile Brezilya sınırlarının birleştiği ve kötü bir şöhrete sahip, neredeyse kanunsuz bir bölge sayılan üçlü sınır bölgesinde faaliyet gösteren bir uyuşturucu tüccarı, kara para aklayıcısıydı.
Bu bilgilerden yola çıkarak; Hizbullah’ın gelecekte artık İran’ın desteğine ihtiyaç duymamasını sağlayacak ve finansal bağımsızlık temin edecek geniş bir ilişkiler ağına sahip olduğu söylenebilir.
Nitekim bunu bizzat Hasan Nasrallah dillendirmiştir:”Bunu daha önce bir iç toplantıda belirtmiştim. Bir kez daha ve bu kez canlı yayında dillendirmemin iyi olacağını düşünüyorum. Ben 2 ay önce televizyondan insanlara gelin Yemenli çocuklar için bağış toplayalım demedim. İnternet siteleri, Nur radyo kanalı ve sosyal medya ağları böyle bir kampanya başlatmışlar. Birkaç hafta içerisinde Lübnan gibi küçük ve zor koşullar altında yaşayan bir ülkede 2 milyon dolar bağış toplamışlar. Ben sadece bu parayı alıp Yemen’de ilgili kişilere teslim ettim.”
Son olarak; Latin Amerikalı gazetelerden biri 10 Nisan’da şu başlığı taşıyan bir yazı yazı yayınlamıştı:
“Maduro devrilmedikçe Hizbullah’ın Venezuela’daki varlığı sona ermeyecektir.”



Johannesburg'a iniş: Gazze'den Filistinlileri sınır dışı eden gizli ağın içinden

Filistin'in Güney Afrika Büyükelçisi Hanan Carrar’ın Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde bir uçakta çekilen ve gülümserken görüldüğü bir fotoğraf, 13 Kasım 2025 (Reuters)
Filistin'in Güney Afrika Büyükelçisi Hanan Carrar’ın Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde bir uçakta çekilen ve gülümserken görüldüğü bir fotoğraf, 13 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Johannesburg'a iniş: Gazze'den Filistinlileri sınır dışı eden gizli ağın içinden

Filistin'in Güney Afrika Büyükelçisi Hanan Carrar’ın Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde bir uçakta çekilen ve gülümserken görüldüğü bir fotoğraf, 13 Kasım 2025 (Reuters)
Filistin'in Güney Afrika Büyükelçisi Hanan Carrar’ın Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde bir uçakta çekilen ve gülümserken görüldüğü bir fotoğraf, 13 Kasım 2025 (Reuters)

Michael Horowitz

Bu ayın ortalarında, 153 Filistinliyi taşıyan bir charter uçağı, resmi çıkış belgeleri olmadan Johannesburg'a indi. Güney Afrika makamları, pasaportlarında çıkış damgası bulunmaması ve kalışları için önceden herhangi bir düzenleme yapılmamış olması nedeniyle yolcuların ülkeye girişine izin vermedi. Daha sonra, Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa insani nedenlerle uçaktakilerin ülkeye girişini kabul etti. Ancak bu olay, Filistinlilerin Gazze'den ayrılmaları için İsrail ordusuyla bağlantılı kanallar aracılığıyla yürütülen organize bir rota olduğunu ortaya çıkardı.

Nihai varış noktasının seçimi tesadüf olmayabilir. Koordinasyonsuz görünen bir yolculukla karşı karşıya kalan, Filistin yanlısı tutumuyla tanınan Güney Afrika hükümeti, iki seçenekle karşı karşıya kaldı ve üçüncü bir yol bulamadı. Ya bu mültecilerin girişine izin vermek ya da onları kamuoyuna açık bir şekilde sınır dışı etmek, ki bu da büyük bir halkla ilişkiler felaketi olurdu. Gazze Şeridi’nden gelen Filistinlileri kabul etmekteki bu tereddüt, ülkeyi ikiyüzlülük suçlamalarına maruz bıraktı, ki bu da operasyonun amacı ya da olası amaçlarından biri olabilir.

Bu uçuşların düzenlenme şekli, devlet kurumlarının bu duruma birden fazla düzeyde yoğun bir şekilde dahil olduğunu gösteriyor. Bazı yolcular, bu yolculuk için geçtiğimiz haziran ayında ‘Mecd’ isimli sivil toplum kuruluşuna (STK) ait bir internet sitesi üzerinden kayıt yaptırdıklarını ve seyahat düzenlemeleri için kişi başına bin 500 ile 5 bin dolar arasında ödeme yaptıklarını bildirdi. İsrail makamlarından onay alanlara, Gazze'deki belirli noktalarda toplanmaları talimatı verildi. Ardından İsrail ordusuna ait askeri araçlarıyla Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan geçerek İsrail’in güneyindeki Ramon Havalimanı'na götürüldüler. Orada, nihai varış yerlerini bilmeden kiralık uçaklara bindirildiler.

Güney Afrika'nın Daily Maverick adlı haber sitesine göre bazı yolcuların Kanada ve Avustralya'ya biletleri vardı, ancak çoğunluk nihai varış yerlerinin Hindistan olacağını düşünüyordu.

Trump, Gazzelileri yeniden yerleştirme ve Gazze Şeridi'ni ‘Ortadoğu’nun Rivierası’ yapma fikrini ortaya attıktan sonra, İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, bu öneriyi pratik adımlara dönüştürmek için uygulama mekanizmaları hazırlanması talimatı verdi.

Şarku’l Avsat’ın İsrail gazetesi Haaretz’ten aktardığı  araştırma haberine göre bu operasyonların arkasındaki koordinasyonu, 2024 yılında İsrail-Estonya çifte vatandaşı Tomer Janar Lind’e tarafından kurulan Talent Globus adlı bir danışmanlık şirket tarafından yürütülüyor. Haberde, Lind’in İsrail ordusuna bağlı Filistin Topraklarındaki Hükümet Aktivitelerini Koordinasyon Birimi (COGAT) ile iş birliği içinde ayrılmaları koordine ettiğini ve geçtiğimiz şubat kurulan İsrail Savunma Bakanlığı’nın Gönüllü Göç Bürosu (Voluntary Emigration Bureau) ile doğrudan çalıştığı bildirildi. Gazete ile iletişime geçildiğinde, Filistinlilerin ayrılmasını kolaylaştırmadaki rolünü kabul etti, ancak daha fazla ayrıntı vermeyi reddetti.

scdfrgt
Gazze şehrinin ez-Zeytun Mahallesi’nde yerinden edilmiş kişileri barındıran Evkaf Bakanlığı'na ait hasarlı bir binanın enkazı arasında yürüyen Filistinli çocuklar, 20 Kasım 2025 (AFP)

Mecd, muhtemelen paravan olarak kullanılan ve ‘insani yardım projesi koordinatörleri’ olarak tanımlanan Adnan ve Mueyyed adlı iki kişiyle de bağlantılıydı.

Bu iki kişi hakkında, Mueyyed'in uçağa binerken çekilmiş ve altında ‘Gazze'yi terk ettim ve geri dönmeyeceğim. Geride savaş, açlık ve cehaletin hüküm sürdüğü bir ülke, sürgünde kalmanın orada kalmaktan daha merhametli olduğu bir vatan bıraktım” yazdığı bir Facebook paylaşımından başka bilgi bulunmuyor.

Yolculuğun siyasi kökenleri

Bu operasyonların temelinde daha önce yapılan bazı siyasi görüşmelerin sonuçları yatıyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu geçtiğimiz yıl eylül ayında Savunma Bakanlığı yetkilileriyle bir toplantı düzenleyerek, Gazze’den Filistinlilerin gönüllü olarak göçünü nasıl gerçekleştirebileceklerini tartıştı. ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz şubat ayında Gazzelileri yeniden yerleştirme ve Gazze Şeridi'ni ‘Ortadoğu’nun Rivierası’ olarak tanımladığı bir bölgeye dönüştürme fikrini ortaya attıktan sonra, İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, bu öneriyi pratik adımlara dönüştürmek için operasyonel mekanizmalar hazırlama talimatı verdi.

Katz, geçtiğimiz şubat ayında Savunma Bakanlığı'na bağlı Gönüllü Göç Bürosu'nu resmen kurulduğunu duyurdu. Bu büro, ‘Gazze Şeridi sakinlerinin üçüncü ülkelere güvenli ve düzenli bir şekilde yeniden yerleşmelerini kolaylaştırmakla’ görevlendirildi. İsrail hükümeti, bu girişimin Trump'ın önerisi çerçevesinde olduğunu açıkça belirtti. Zira Trump tarafından önerilen 20 maddelik barış planında Gazze'deki Filistinlilerin Gazze Şeridi'ni gönüllü olarak terk etmelerine izin veren bir madde yer alıyor. Ancak dikkat çekici bir şekilde Filistinlilerin Gazze'ye geri dönüşünü de öngören planda bu hükmün ne ölçüde uygulanabileceği meselesi belirsizliğini koruyor.

İsrail Savunma Bakanlığı, girişimin bürokratik yapısının bireylere kendi kararlarını verme özgürlüğü sağlamak için tasarlandığını belirtti.

COGAT temsilcileri, tahliyelerin varış noktası olacak ülkelerle koordineli olarak gerçekleştirildiğini, ancak uygulamanın bazen aracı kuruluşlar aracılığıyla yapıldığını açıkladı. Öte yandan bağımsız analistler, bu operasyonların gerçekleştirildiği bağlamın bu ‘seçimi’ sınırladığını ve niteliğini etkilediğini belirttiler.

Bu yolculukların ardında hangi nedenler var?

Bu operasyonlarda organizatörlerin oynadığı rolün niteliği büyük ölçüde belirsizliğini koruyor. Mecd, İsrail ordusu adına görevin bir kısmını yerine getiren bir yüklenici mi, İsrail makamlarıyla koordineli çalışan özel bir ticari girişim mi, yoksa ikisinin bir karışımı mı bilinmiyor. Ancak kesin olan bir şey var ki o da bu yolculukların bir İsrail projesinin parçası olduğu ya da en azından İsrail hükümetinin kontrolü altında gerçekleştirildiği. Bu da yolculukların gerçek amacının ne olduğu sorusunu gündeme getiriyor.

Hamas silahlarını teslim etmeyi, İsrail hükümeti ise Filistin devletinin kurulması konusunda net bir taahhütte bulunmayı reddediyor. Tüm bunların yanında uluslararası ortaklar, Gazze Şeridi’ne konuşlandırılması önerilen istikrarı destekleme gücüne katılma konusunda pek istekli görünmüyor.

İsrail hükümetinin Filistinlileri açıkça yerlerinden etmeye çalıştığından bazıları bu soruyu nahif bulabilir. Zira İsrail’in aşırı sağcı ve hatta bununda ötesine geçen birçok yetkilisi, bu niyetlerini gizlemeden açıkça dile getirdi.

Ancak İsrail'in, gizemli aracılar kullanarak bu tür gizli operasyonlarla Gazzelileri tahliye etmeye çalıştığı fikri, pek olası görünmüyor. Bununla birlikte İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Gazze'yi tek seferde boşaltabileceğine gerçekten inandığını düşünmek zor. Büyük olasılıkla, başlangıçta da böyle bir hedef yoktu. Netanyahu birçok özelliğiyle tanınır, ancak hayal dünyasında yaşamak bunlardan biri değil. Mevcut ateşkese verdikleri desteğin kesin olmadığı aşırı sağdaki müttefiklerini yatıştırmak Netanyahu için daha gerçekçi bir hedef. Bilindiği üzere hem Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir hem de Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, ateşkesin devamı konusunda endişelerini dile getirmişlerdi.

cdfgth
Pazartesi günü Johannesburg Tambo Havalimanı'nda pistteki uçakları izleyen aileler, 29 Kasım 2021 (AP)

Ayrıca, bu operasyonların bağlamıyla doğrudan ilişkili olabilecek yeni bir ateşkes aşamasına girmiş bulunmaktayız. Özellikle uzun soluklu maddeler içermesi açısından oldukça belirsiz bir şekilde kaleme alınmış görünen anlaşma, çatışmaları durdurmayı ve rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamayı başardı. Ancak Hamas'ın silahsızlandırılması, Gazze'ye konuşlandırılacak uluslararası istikrarı destekleme gücünün rolü, sivil yönetimin geleceği ve iki devletli çözümün yeniden gündem alınması gibi temel konuları göz ardı etti.

Nihayetinde kendimizi gerçek bir çıkmazda buluyoruz. Hamas silahlarını teslim etmeyi, İsrail hükümeti ise Filistin devletinin kurulmasına ilişkin net bir taahhütte bulunmayı reddediyor. Tüm bunların yanında uluslararası ortaklar, Gazze Şeridi’ne konuşlandırılması önerilen istikrarı destekleme gücüne katılma konusunda pek istekli görünmüyor ve İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin yarısını işgal etmeye devam ediyor.

Bu çıkmaz, ateşkesin çökmesine yol açabilir, ancak Başkan Trump'ın ateşkesi korumaya istekli olduğu ve bunu başarmak için kişisel itibarını ortaya koyduğu aşikar. Öyle ki, ateşkesi ve Gazze'nin yeniden inşasını denetlemek üzere kurulacak yeni bir konseye başkanlık yapmayı dahi düşünüyor.

Johannesburg olayı, Gazze'den Filistinlilerin sınır dışı edilmesine yönelik yeni sistemin daha geniş dinamiklerini ortaya koyuyor.

Ateşkes anlaşması halen çökme riskiyle karşı karşıya olsa da her iki tarafın da üstünlük sağlamak için rekabet ettiği bir gri alanda, geçici de olsa, devam etmesi daha olası. İki inatçı düşman arasında kirli bir siyasi oyun oynandığı düşünülürse bu yolculuklar, Hamas'a zamanın onun lehine işlemediği mesajını vermek ve aynı zamanda Filistinlileri desteklediğini iddia edenlere dolaylı baskı uygulayarak onları Hamas’ın kararlarını etkilemeye zorlamak şeklindeki farklı bir amaçla bir araç olarak kullanılabilir.

Johannesburg olayı, Gazze'den Filistinlilerin sınır dışı edilmesine yönelik yeni sistemin daha geniş dinamiklerini ortaya koyuyor.

Bu olay gönüllü bir insani yardım girişimi olarak sunulsa da esasında İsrail hükümetinin politikaları, özel sektör aracılarının rolü ve gelenleri kabul eden ülkelerle kurulan belirsiz koordinasyon arasındaki karmaşıklığı gözler önüne seriyor.

Bu olay, Güney Afrika için Filistin davasına desteklerini açıklayan ülkelerin, yerinden edilmiş kişileri kabul etme sorumluluğuyla karşı karşıya kaldıklarında verdikleri siyasi tepkiyi ortaya koydu.

İsrail için bu yolculuklar, programın kapsamı ve nihai hedefleri belirsiz olsa da göçü kolaylaştırmaya yönelik uzun süredir devam eden siyasi tartışmalara uygun pratik bir araç olarak ortaya çıkıyor.

Kırılgan ve belirsiz bir ateşkes ortamında, bu operasyonlar hem İsrail içinde hem de Hamas ve uluslararası ortaklar gibi dış aktörlere yönelik bir tür siyasi sinyal işlevi görüyor. Bu yolculuklar daha geniş bir stratejinin başlangıcı mı, yoksa siyasi baskıyı hafifletmek için sınırlı bir araç mı olarak kullanılıyor bilinmez ama Gazze'den çıkışın, bu çatışmanın etkisi, anlatısı ve geleceği üzerine daha geniş bir çaplı bir mücadelenin parçası haline geldiği aşikar.


Yossi Cohen: Gazze halkı için ‘geçici yerinden edilme’ planını başlattım... Sisi bunu engelledi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
TT

Yossi Cohen: Gazze halkı için ‘geçici yerinden edilme’ planını başlattım... Sisi bunu engelledi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)

Eski Mossad Başkanı Yossi Cohen, yakın zamanda yayınlanan ‘Hileyle Savaş Yaparsın’ adlı kitabında, mevcut savaş sırasında Filistinlileri Gazze Şeridi'nden çıkarma planının mimarı olduğunu ortaya koyuyor, ancak bunun kalıcı değil, ‘geçici bir yerinden etme’ önerisi olduğunu iddia ediyor. Şarku’l Avsat’ın yaptığı kapsamlı kitap incelemesine göre Cohen, Mossad’ın çalışma yöntemleri ve ajan devşirme tekniklerinden söz ediyor. Cohen, yürüttüğü istihbarat faaliyetleri kapsamında Lübnan’da ‘arkeolog’, Sudan’da ise ‘çay tüccarı’ kılığına girdiğini anlatıyor.

Cohen'in kitabının İbranice baskısının adı ‘Hileyle Savaş Yaparsın’ iken, İngilizce baskısının adı farklı: The Sword of Freedom: Israel, the Mossad and the Secret War (Özgürlüğün Kılıcı: İsrail, Mossad ve Gizli Savaş).

Gazzelilerin ‘geçici yerinden edilmesi’

Yossi Cohen, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın saldırısına yanıt olarak Gazze Şeridi'nden yaklaşık 1,5 milyon Filistinliyi Mısır'ın Sina Yarımadası'na sınır dışı etme planının arkasında kendisinin olduğunu açıkladı. Cohen, planının ‘geçici bir yerinden edilme’ öngördüğünü savunuyor. Anlattığına göre, İsrail kabinesi bu plana onay verdi ve siviller arasındaki kayıpları azaltmayı amaçladığı gerekçesiyle Arap ülkelerini ikna etme görevi kendisine verildi.

frgt
Gazze'nin kuzeyinden ayrılmak zorunda kalan yerinden edilmiş insanlar, 23 Eylül 2025 (AP)

Cohen, bu çerçevede çeşitli Arap başkentlerine gittiğini söylüyor, ancak Arap liderlerin, ‘geçici’ diye sunulan göçün kalıcı bir sürgüne dönüşmesinden endişe ettiklerini aktarıyor. Bunun üzerine, göçün gerçekten geçici olacağına dair uluslararası güvence sağlamaya hazır olduğunu ilettiğini belirtiyor. Bu amaçla ABD, Birleşik Krallık, Japonya, Çin ve Hindistan ile temas kurduğunu ifade ediyor. Ancak Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin planı kesin bir dille reddetmesiyle konu kapanmış.

Kibir... İsrail propagandasının başarısızlığı

Yossi Cohen kitabında İsrail liderlerinin alçakgönüllü olması gerektiğini defalarca vurguluyor. Ancak aynı zamanda, kendi anlatımında kibirli davranışları tekrar ettiğine dair izlenim veriyor. Örneğin, dünyanın birçok yerinde İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü savaş nedeniyle ülkeye karşı tepkiler oluşmasını ve Gazze’den gelen görüntülerin yoğun şekilde paylaşılmasını şaşkınlıkla karşılıyor.

dcfrgt
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz ekim ayında Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasını duyurmak üzere Şarm eş-Şeyh zirvesine katılanlarla birlikte (Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün Facebook hesabı)

Cohen, Gazze’deki sivillere yönelik kitlesel şiddeti ve on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olan operasyonları eleştirmek yerine, sorunu İsrail’in kamu diplomasisinde ve propaganda çalışmalarındaki eksikliklerde görüyor. Ona göre hükümet, gerçekleri yeterince ortaya koymak ve İsrail’in duruşunu doğru şekilde tanıtmak için yeterince çaba harcamıyor. Öte yandan, Cohen dünya genelindeki İsrail lobisinin yabancı medya üzerindeki etkisini ve çok sayıda Yahudi’nin İsrail’in uygulamalarını protesto eden kampanyalara katıldığını göz ardı ediyor.

Cohen daha da ileri giderek, İsrailli liderlerin halktan uzaklaştıklarını ve İsrail vatandaşlarına karşı insani duygulardan ve şefkatten yoksun olduklarını söylüyor. Bu nedenle, halkın acısını yeterince hissetmiyorlar ve dolayısıyla halkın yaşadığı acının gerçekliğini küresel ve hatta yerel kamuoyuna nasıl aktaracaklarını bilmiyorlar. Ona göre bu durum, dünyayı Hamas'ın ve propagandasının etkisine karşı savunmasız hale getiriyor.

Cohen, barış yanlısı olarak bilinen Gazze çevresindeki İsrail kasabalarının sakinlerine yönelik toplu tecavüz, kafa kesme, cesetlere zarar verme ve çocukları yakma gibi acımasız saldırılara rağmen, dünyanın İsrail'den savaşı durdurmasını istediğini söylüyor. İsrail, Hamas mensuplarının Aksa Tufanı Operasyonu sırasında bu eylemleri gerçekleştirdiğini iddia ediyor, ancak hareket bunu reddediyor.

dfr
Gazze şehrinin er-Rimal mahallesinde bir çadırın içinde yemek yiyen Filistinli çocuklar, 5 Kasım 2025 (AFP)

Bu bağlamda Cohen, İsrail'in benimsemesi gereken propaganda türünü özetliyor. Örnek olarak, iki devletli çözümü reddettiğini ve Filistin'de nehirden denize kadar İsrail işgaline direnmek istediğini söyleyen Hamas lideri Halid Meşal'in açıklamalarını gösteriyor. Cohen, var olma hakkını tanımayanlarla barışın sağlanamayacağını savunuyor. Ancak Cohen, Filistin halkının meşru temsilcisi olan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) de Oslo Anlaşmaları ile İsrail’i tanımasına rağmen İsrail tarafından baskı ve yıldırma politikalarına maruz kaldığını göz ardı ediyor.

Muhammed Ali

Cohen, geçirdiği istihbarat deneyimlerini anlatırken, hayatını kaybeden efsanevi boksör Muhammed Ali’den etkilendiğini belirtiyor. Ali’nin, zaferin veya mağlubiyetin seyirciler görmeden, yani ringe çıkmadan önce kazanıldığını söylediğini aktarıyor: “Antrenman yaparken veya arabayla yolculuk ederken, ringde dansa başlamadan çok önce.” Cohen, kendi gençlik hayalini de paylaşıyor: “Kendimi bir ajan olarak, şahin gözüyle, tilki kurnazlığıyla ve kaplanın sıçrama gücüyle hayal ediyordum. Görev başındayken keskin nişancı sabrına, sihirbaz çevikliğine sahip oluyordum ve Beyrut, Gazze, Hartum gibi yerlerde görev yapmanın getirdiği risklerle yüzleşiyordum.”

fgthy
Kitabın İbranice versiyonunun kapağı

Eski Mossad Başkanı, bir istihbarat görevlisinin karşısındakiler karşısında üstünlük sağlamasının önemine değiniyor. Baalbek’te bir ‘arkeolog’ ve Sudan’da bir Lübnanlı çay tüccarına karşı ‘çay poşeti koleksiyoncusu’ kimliğine bürünme deneyimlerini anlatıyor. İsrail istihbaratının ajan toplama yöntemlerini açıklarken, bu yöntemlerin binlerce yıldır casuslukta kullanılan klasik yöntemlerin aynısı olduğunu ortaya koyuyor: İnsan zaaflarını tespit etme, alışılmadık davranışları kullanma, çıkarları ve çıkar çatışmalarını araştırma, motivasyonları (mali, ideolojik, cinsel, duygusal, kin, kıskançlık vb.) değerlendirme.

Kendi yöntemlerini şöyle gerekçelendiriyor: “Hedef, iş birliği yapmazsa çok şey kaybedeceğini bilmeli; böylece onu İsrail istihbaratının tuzaklarına düşürürsünüz. Çoğu zaman hedef, Suriye ordusunun üst düzey bir subayı veya İranlı bir atom bilimcisi olduğunda, onu öyle bir tuzağa düşürürsünüz ki bir noktada ihanette bulunacak bir eylem yapar. Tuzak kurulduğunda, onu son ana kadar kullanırsınız; çünkü ihaneti ortaya çıkarmakla tehdit ediyorsunuz.”

Dünyada İsrail

Cohen, Mossad'ın İsrail'i doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen her türlü gelişmeyi izlediğini söylüyor. İran, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve bağlı silahlı örgütlerdeki gelişmelerle yakından ilgileniyor. Ancak, istihbarat teşkilatlarının gerekli özeni göstermesi gereken, tüm insanlığı tehdit eden bir sorun olduğunu düşünüyor: iklim krizi. Bu konuyla, görevinden ayrıldıktan sonra da kişisel olarak ilgilendiğini ve ilgilenmeye devam ettiğini belirtiyor.

fgtyh
Eylül ayında Gazze'de kıtlık ve yerinden edilme dalgaları devam ederken, Han Yunus'ta gıda yardımı almak için bekleyen Filistinliler (AFP)

Ancak, istihbarat konularında uluslararası iş birliği Mossad için en önemli proje olarak görülüyor. Cohen, dünya çapındaki istihbarat kurumlarıyla nasıl ilişkiler kurduğunu anlatıyor. Bunun, 2016 yılında DEAŞ'ın Belçika'da terör saldırıları düzenlemesiyle başladığını söylüyor. Terör saldırısının gerçekleştiği gün, Cohen operasyonlarla ilgili önemli bir ihbar aldı. Ancak ihbar çok geç geldi. Yine de Belçikalı meslektaşıyla iletişime geçerek onu bilgilendirdi. Soruşturmaya yardımcı olacak daha fazla bilgi verdi. O yılın ilerleyen aylarında, Abu Dabi'den Sidney'e uçan bir sivil uçağı havaya uçurma planı hakkında Avustralya'yı bilgilendirdi. Mossad sayesinde operasyon engellendi ve silahları ve patlayıcıları hazır olan hücre ortaya çıkarıldı.

Cohen, Mossad’ın operasyonları ve terör hücrelerini ortaya çıkarmasıyla birçok ülkenin İsrail’e borçlu olduğunu belirtiyor. Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa istihbarat teşkilatlarının üst düzey yöneticilerinden bazılarını alıntılayarak, bu ülkelerin halklarının, Mossad’ın ortaya çıkardığı terör hücreleri sayesinde İsrail’e minnettar olduklarını aktarıyor. Cohen, İsrail’in de bu istihbarat teşkilatlarından faydalandığını vurguluyor.

Türkiye de bu kuralın dışında değil. İlişkilerin kötü olmasına rağmen Cohen, Türkiye’ye topraklarındaki terör hücreleri hakkında bildiklerini aktarmaktan çekinmemiş. Cohen, “2018 yazında, iki ülke arasındaki kötü ilişkilere rağmen İsrail, Türkiye’nin 16 saldırı gerçekleştiren terör hücreleri hakkında bilgi toplamasına yardımcı oldu” diyor. Ayrıca, o dönemde Türk istihbaratının başında bulunan kişinin, günümüzde Dışişleri Bakanı olan Hakan Fidan olduğunu özellikle vurguluyor.

‘Güçlü bir lider, uzlaşmaya hazır olan kişidir’

Cohen’in kitabında Mossad’ı olumlu bir ışık altında göstermeye çalıştığı açık, ancak kitapta kendi kariyerini ve başarılarını ön plana çıkardığı da gözleniyor; bu, kitabın kişisel bir anlatı olmasından kaynaklanıyor. Eleştirmenler, Cohen’in amacının açık olduğunu, yani başbakanlık görevine ulaşmak istediğini söylüyor. Cohen, hem İsraillilerin hem de diğer ülkelerden okuyucuların aklına gelebilecek her soruya yanıt vererek, bu makam için en uygun kişi olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Kitap boyunca farklı bakış açılarını memnun edecek şekilde ilerliyor, ancak en dikkat çekici yönü, kendisine hayran olanlar arasında Yahudi, Arap, sağcı, solcu, dindar, laik, İsrailli ve yabancı pek çok kişinin sözlerine yer vermesi.

fgt
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (solda) ve 7 Aralık 2015 tarihinde Netanyahu tarafından Mossad başkanlığına atanan Yossi Cohen. (Getty Images)

İsrail’in sonsuz bir savaş içinde yaşamasını isteyenlere, “1973 Ekim Savaşı’ndan sonra, sadece beş yıl içinde Mısır’la tarihi bir barış anlaşması imzalanacağını kimse düşünemezdi” diyerek cevap veriyor. Cohen, güçlü liderin gerektiğinde taviz verebilen lider olduğunu vurguluyor. İsrail ile Arap ülkeleri arasında imzalanan İbrahim Anlaşması sırasında duygulandığını ve ağladığını belirtiyor. Kitapta, gerçek bir barış arzusunu gösteren Arap liderleri övdüğünü de ifade ediyor. Ancak Cohen’e göre barışın sağlanabilmesi için önce güç gösterilmesi gerekiyor.


İsrail ordusu, Gazze'de bir Hamas liderinin öldürüldüğünü duyurdu

Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)
Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)
TT

İsrail ordusu, Gazze'de bir Hamas liderinin öldürüldüğünü duyurdu

Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)
Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)

İsrail ordusu, Gazze şehrinde bir Hamas liderini öldürdüğünü duyurdu. Şarku’l Avsat’ın İ24 NEWS’ten aktardığına göre dün Gazze şehrinde bir araca düzenlenen İsrail saldırısında dört kişi hayatını kaybetti. Saldırının Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın Operasyon Komutanı Ala el-Hadidi'yi hedef aldığı belirtildi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi dün, Hamas’ın Yahudi devletiyle olan kırılgan ateşkes anlaşmasını ihlal ettiğini gerekçe göstererek, İsrail'in Gazze Şeridi'nde beş üst düzey Hamas yetkilisini öldürdüğünü açıkladı.

Netanyahu'nun ofisi tarafından X platformu üzerinden yapılan paylaşımda şu ifadeler yer aldı: “Bugün Hamas, İsrail askerlerine saldırmak için teröristleri İsrail kontrolündeki bölgelere göndererek ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti. Buna karşılık İsrail, beş üst düzey Hamas teröristini ortadan kaldırdı.”