Hıçkırığa iyi gelen 7 yöntem

Hıçkırığa iyi gelen 7 yöntem
TT

Hıçkırığa iyi gelen 7 yöntem

Hıçkırığa iyi gelen 7 yöntem

Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Asım Şafak, "Uzun süre devam eden hıçkırık başka hastalıkların habercisi olabilir. Hıçkırık için buruna sirke çekmek, limon veya amonyak gibi keskin kokulu bir maddeyi koklamak, hızlı nefes alıp vermek, derin bir nefes alıp soluğumuzu tutmak, buz yutmak veya buzlu su içmek gibi yöntemler uygulanmalı" dedi. 
Hıçkırık, ansızın başlıyor ve çoğu zaman ciddi bir hastalık olarak görülmüyor. Ancak uzun sürmesi halinde rahatsız eden bir sağlık problemine dönüşebiliyor. Hıçkırık, birtakım manevralarla kolayca durdurulabilirken, bazen son derece inatçı olabiliyor. Kesik kesik ya da peş peşe duyulabilen hıçkırık krizleri uzun sürüp geçmeyebiliyor ve strese neden olabiliyor. Ayrıca 48 saati aşan ve geçmeyen hıçkırıkların altında, gırtlak hastalıkları, akciğer ve beyin tümörü ile kalp zarında enfeksiyon oluşması, beyin damarlarında tıkanma gibi ciddi hastalıkların varlığı söz konusu olabiliyor. Memorial Antalya Hastanesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Mustafa Asım Şafak hıçkırık hakkında bilgi verdi. 
Hıçkırığın solunum kaslarından diyaframın ve bazen kaburgalar arasındaki kasların ritmik kasılmalarıyla oluştuğunu ifade eden Şafak, "Ani ve hızlı bir nefes alma hareketi, ses tellerinin kapanmasıyla kesilir. Bu sırada oluşan hıçk sesi nedeniyle hıçkırık olarak isimlendirilir. Yaklaşık dakikada 4-60 kez tekrarlayarak devam edebilir. Hıçkırık tipleri sürelerine göre sınıflanır, 48 saatten kısa sürüyorsa akut hıçkırıktır, 2-30 gün sürenler inatçı ve 1 aydan uzun sürenler dayanılmaz hıçkırık olarak isimlendirilir" dedi. 
"Hayatı olumsuz etkiliyor" 
Hıçkırığın genellikle mide bağırsak sistemi ve merkezi sinir sistemi rahatsızlıkları sonucunda ortaya çıktığını dile getiren Şafak, akut hıçkırıkların genellikle çocuklarda görüldüğünü ve genellikle kendiliğinden düzeldiğini belirtti. Uzun süreli olduğunda kişinin hayatını dayanılmaz hale getirebileceğini belirten Şafak, "Yemek yemesini, uykusunu ve sosyalleşmesini önemli derecede zorlaştırır. Tanımlanmış yüzün üzerinde hıçkırık nedeni vardır ancak sürekli olan ve geçmeyen hıçkırık şikayetlerinde merkezi sinir sistemi hastalıkları düşünülmelidir. Hıçkırığı tetikleyen nedenler reflü hastalığı, midenin aşırı yemek veya gazlı içeceklerle gerilmesi, aşırı acılı beslenme, fazla alkol alımı, akciğerlerin sigara veya rahatsız edici kokularla uyarılması, aşırı coşku veya üzüntü durumu olarak sıralanabilir" diye konuştu. 
"Farklı hastalıkların habercisi olabilir" 
Devam eden hıçkırığın farklı hastalıkların habercisi olabileceğini ifade eden Şafak, "Hıçkırık tek şikayet ise akla beyin hastalıkları gelmez, beraberinde başka belirtilerin de olması gerekir. Reflü hastalığı ve mide fıtığı ilk akla gelebilecek nedenler arasında sayılabilir. Koroner arter hastalığı, perikardit ve aort anevrizması gibi kalp hastalıkları araştırılmalıdır. Burun, geniz, gırtlak hastalıkları incelenmeli, dış kulak yolu yabancı cisimleri de düşünülmelidir. Ayrıca elektrolit dengesizlikleri, üremi, hiperglisemi, zehirlenmeler veya bazı ilaçların yan etkileri olarak da hıçkırık görülebilmektedir. Ayrıca anksiyete, aşırı stres ve öfori gibi psikolojik durumlar sonucunda hıçkırık görülebilir. Ani başlayan ve kısa süreli hıçkırık tedavisi için bir takım fiziksel manevralar etkili olabilir. Bunları burun ve geniz uygulamaları, vagus sinirinin uyarılmaları ve solunum manevralarıdır. İnatçı ve dayanılmaz hıçkırık tedavisi için altta yatan hastalığın tespit edilmesi çok önemlidir. Ancak nedeni saptanamayan veya altta yatan hastalığın tedavi edilemediği durumlarda semptomatik ilaç tedavilerine başvurmak gerekebilir" şeklinde konuştu. 
Şafak, hıçkırık sırasında uygulanabilecek yöntemleri, "Buruna sirke çekmek, limon veya amonyak gibi keskin kokulu bir maddeyi koklamak, hızlı nefes alıp vermek, derin bir nefes alıp soluğumuzu tutmak, boğazda öğürme refleksini uyarmak için küçük bir kaşıkla dilin gerisine dokunmak, buz yutmak veya buzlu su içmek, yüzü soğuk suyla yıkamak veya yüze soğuk kompres uygulamak" olarak sıraladı. 



Bilim insanları primatları inceledi: Alfa erkek kural değil istisna

Erkek egemenliğinin en belirgin olduğu türlerden biri şempanzeler (AFP)
Erkek egemenliğinin en belirgin olduğu türlerden biri şempanzeler (AFP)
TT

Bilim insanları primatları inceledi: Alfa erkek kural değil istisna

Erkek egemenliğinin en belirgin olduğu türlerden biri şempanzeler (AFP)
Erkek egemenliğinin en belirgin olduğu türlerden biri şempanzeler (AFP)

Bilim insanları primat türlerinde alfa erkek olgusunun pek de gerçek olmadığını tespit etti. Geniş kapsamlı araştırma, dişi ve erkekler arasındaki hiyerarşik ilişkinin daha karmaşık olduğuna işaret ediyor.

İnsanların da içinde yer aldığı primat grubunda ya erkeklerin ya da dişilerin popülasyondaki hakim cinsiyet olduğu düşünülüyordu. Genellikle erkeklerin gruptaki hakimiyeti elinde tuttuğuna inanılıyordu.

Ancak hakemli dergi PNAS'te dün (7 Temmuz) yayımlanan çalışmada durumun sanıldığı kadar net olmadığı ve beklendiğinden daha fazla popülasyonda dişilerin egemen olduğu ortaya çıktı.

Araştırmacılar maymunlar, lemurlar, tarsiyerler ve lorisler gibi 121 primat türüne ait 253 popülasyondan 5 yıl boyunca veri topladı. Ekip varsayımların ötesinde daha net bilgi edinmek adına ayrıntılı davranış kayıtları toplayıp grup içindeki kavgaları ve kazananları derledi.

Çalışmada karşı cinsler arasındaki kavga ve tartışmaların sanılandan çok daha sık yaşandığı saptandı. Bir grup içindeki anlaşmazlıkların ortalama yarısı dişi ve erkekler arasında geçti. 

Araştırma genelinde incelenen kavgaların yaklaşık yüzde 90'ını erkekler kazandığı için bu açıdan net bir erkek hakimiyeti olduğu söylenebilir.

Öte yandan araştırmacılar popülasyonların sadece yüzde 17'sinde bu durumun gözlemlendiğini söylüyor. İnsanların en yakın akrabalarından şempanze ve bonobolar bu kesimde yer alırken, lemur ve bonoboların da olduğu primat popülasyonlarının yüzde 13'ünde net bir dişi egemenliği vardı.

Geri kalan yüzde 70'lik kısımdaysa bir cinsiyetin diğeri üzerindeki hakimiyet ya orta düzeydeydi ya da hiç yoktu.

Fransa'daki Montpellier Üniversitesi'nden çalışmanın başyazarı Dr. Élise Huchard, "Sıkı bir erkek egemenliği gerçekten azınlıkta" diyerek ekliyor: 

Bunun çoğunluk olmasını beklemiyorduk çünkü literatürü iyi biliyoruz ancak yüzde 20'nin altında kalmasını pek beklemezdik.

Erkek egemenliğinin daha net olduğu gruplarda, bu cinsiyetin vücut veya dişlerinin daha büyük olduğu gözlemlendi. Ayrıca dişilerin kaçıp ağaçlara tırmanamadığı popülasyonlarda da benzer bir durum vardı.

Öte yandan dişiler hakimiyetini, üremeden gelen güçleriyle kazanıyordu. Dr. Huchard, "Bir dişi çiftleşmek istemiyorsa, erkek bu konuda hiçbir şey yapamaz" diye açıklıyor: 

Dişiler üremeyi kontrol ettiklerinde, bunu erkeklere karşı bir güç mekanizması olarak kullanabiliyorlar.

Bilim insanları ayrıca dişilerin birbirleriyle rekabet ettiği ve erkeklerin yavrulara daha fazla baktığı gruplarda da dişi egemenliğinin daha yaygın olduğunu gözlemledi. Bu türlerde dişiler ya genellikle yalnız oluyor ya da sadece erkek-dişi çiftleri halinde yaşıyorlar. Bu durum tek eşliliğin dişi hakimiyetiyle bağlantılı olduğu anlamına gelebilir.

Araştırmacılar bu sonuçların doğrudan insanlara uygulanamayabileceğini ancak yakın akraba türlerdeki cinsiyet rollerinde şaşırtıcı bir esnekliğe işaret ettiğini söylüyor. 

Dr. Huchard, "Bu sonuçlar, insanlık tarihinde daha sonra ortaya çıkan tarım toplumlarına kıyasla daha eşitlikçi olan avcı-toplayıcılar arasındaki kadın-erkek ilişkileri hakkında bildiklerimizle epey örtüşüyor" diyor.

Independent Türkçe, Science Alert, BCC Science Focus, PNAS