İsrail'in güvenliği: ABD ve Rusya uzlaştı, Irak ve Suriye'de İran mevzileri ateş çemberinde

Selahaddin vilayetinde yer alan Beled Askeri Hava Üssü yakınındaki Haşdi Şabi karargâhında patlama sonrası dumanların yükseldi (Irak News)
Selahaddin vilayetinde yer alan Beled Askeri Hava Üssü yakınındaki Haşdi Şabi karargâhında patlama sonrası dumanların yükseldi (Irak News)
TT

İsrail'in güvenliği: ABD ve Rusya uzlaştı, Irak ve Suriye'de İran mevzileri ateş çemberinde

Selahaddin vilayetinde yer alan Beled Askeri Hava Üssü yakınındaki Haşdi Şabi karargâhında patlama sonrası dumanların yükseldi (Irak News)
Selahaddin vilayetinde yer alan Beled Askeri Hava Üssü yakınındaki Haşdi Şabi karargâhında patlama sonrası dumanların yükseldi (Irak News)

İsrail’in güvenliğini koruma çabaları kapsamında ABD ve Rusya’nın da uzlaşısıyla geçtiğimiz haftalarda Irak’ta bulunan İran cephaneliklerinin İsrail tarafından 3 kez bombalandığı açıklandı.
Bağdat’tan dün gelen haberlere göre, Selahaddin vilayetinde yer alan Beled Askeri Hava Üssü yakınındaki Haşdi Şabi karargâhında ‘kim tarafından düzenlendiği bilinmeyen bir patlama’ meydana geldi.
İsrail geçtiğimiz yılın ortalarından bu yana İran’ın Suriye’deki askeri karargâhlarının yanı sıra Irak’taki cephanelikleri onlarca kez hedef aldı. Şarku’l Avsat’a konuşan batılı diplomatik kaynaklara göre, bu saldırıların ilki Haziran 2018’de İsrail’in Suriye’nin doğusunda ve Irak sınırı yakınlarında İran’a ait bir karargâhı bombalamasıyla başladı.
Avrupa ülkeleri geçen yıl “İsrail’in Irak ve Suriye’de İran faaliyetlerinin takibini genişletme konusundaki siyasi kararını” duyurmuştu. Ancak bunun önünde 3 engel bulunuyordu. Birincisi, Washington, bu durumun Irak’taki ABD varlığını, DEAŞ’a karşı verilen mücadeleyi ve Irak siyasetinin geleceğini etkilemesinden endişe ediyordu. İkinci sebep, geçen yıl Eylül ayında İsrail’in Suriye’nin batısında düzenlediği saldırıda Suriye’deki hava savunma füzelerinin Rus uçağı düşürmesiyle Moskova ve Tel Aviv hattında yaşanan gerginlikti. Üçüncüsü ise askeri yetenekler ve F-35 savaş uçaklarının hazır olma durumu ile bağlantılıydı.
F-35 meselesi ve Rusya gerilimi
2019’un ortalarına geldiğimizde ise İsrail’in İran konusundaki siyasi kararını hayata geçirmeye başladığını görüyoruz. İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı Amikam Norkin geçtiğimiz Mayıs ayında, Suriye toprakları üzerinde yer alan ve İran’a ait olduğu söylenen mevzilerin bombalanmasından birkaç hafta sonra yaptığı açıklamada, İsrail’in F-35 savaş uçaklarını üreticisi ABD’den sonra operasyonda kullanan ilk ülke olduğunu söylemişti. Norkin, o dönemki açıklamasında, “F-35 savaş uçakları Ortadoğu’nun her yerinde uçuyor. F-35'leri operasyonel saldırıda kullanan ilk ülkeyiz” ifadesini kullanmıştı.
Eş zamanlı olarak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Akdeniz üzerinde düşürülen Rus uçağının neden olduğu gerginliği gidermek amacıyla Moskova’ya giderek Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşme gerçekleştirmişti. Konuyla ilgili yapılan haberlerde, ikilinin Hmeymim Hava Üssü ile Tel Aviv arasında sıcak hattın aktifleştirilmesi yoluyla Suriye’de ortak askeri işbirliği üzerinde uzlaştığı ayrıca İsrail’in de Rus uçağının düşürülmesi sonrasında Suriye’ye takviye edilen S-300 hava savunma sistemlerinin kendisine karşı kullanılmaması konusunda Rus liderden güvence aldığı belirtilmişti.
Ancak İsrail’in Irak ve Suriye’de İran hareketlerini takip etme kararının uygulamaya dönük en belirgin adımı, Haziran ayı sonlarında Batı Kudüs’te İsrail, Rusya ve ABD’nin Güvenlik Konseyi Başkanlarını bir araya getiren 3’lü güvenlik toplantısında atıldı. O dönem toplantıyı değerlendiren batılı kaynaklar, söz konusu görüşmenin ABD Başkanı Donald Trump ve Rus lider Putin arasında yapılan ve Suriye ile Irak’ta İsrail’in güvenliğini sağlayacak önlemlerinin görüşüldüğü ikili zirvenin ete kemiğe bürünmesi şeklinde yorumlamışlardı. Aynı kaynaklar, Washington’un İsrail operasyonlarına Irak’taki ABD varlığı zarar görmeden İran’a azami ölçüde baskı uygulama politikası kapsamında yeşil ışık yaktığını ifade etmişlerdi.
İsrail uçakları yeniden Irak semalarında
Tüm bu gelişmelerin ardından İsrail saldırıları yeni bir boyut kazanarak Irak’ı da içine alarak genişletilmiş oldu.
19 Temmuz’da İsrail, 1980’lerin başında hedef aldığı nükleer reaktörden bu yana ilk kez Irak topraklarında bir bölgeyi bombaladı. İsrail söz konusu tarihte Irak’ın Selahaddin vilayetine bağlı Emirli kasabasının dışında yer alan Haşdi Şabi kontrolündeki 52. Tugay’ı hedef aldı. 28 Temmuz’da gelen ikinci saldırıda Diyali’deki Eşref Kampı bombalandı. Kampta İran’dan gelen füze ve balistik füzelerin imha edildiği bildirilmişti.
Kaynakların aktardığına göre, İran sınırına 80 kilometre uzaklıkta bulunan ve Bedir Tugayları’nın merkez karargâhı konumundaki Eşref Kampı’nda füzeler, tanklar ve ağır topçu bataryaları dâhil olmak üzere büyük askeri ekipmanların bulunduğu çok kollu bir yeraltı deposu bulunuyor.
Irak’a yönelik 19 ve 23 Temmuz saldırılarından sonra Suriye’nin Dera kentinde yer alan ve işgal altındaki Golan Tepeleri yakınlarındaki stratejik öneme sahip Hare Tepesi, İsrail tarafından üçüncü kez hedef alındı. Üst düzey bir batılı yetkili, saldırıyla ilgili olarak, “İran, Hare Tepesi’ni 13 yıldan bu yana bir üsse dönüştürdü. Tepe, geçtiğimiz yıllarda bölgesel ve uluslararası uzlaşması çerçevesinde Suriye hükümetinin kontrolüne geçmeden önce muhaliflerin hedefindeydi. Uzlaşıyla birlikte Suriye uyruklu olmayan İran destekli milisler ve muhalif gruplar Tepe’yi terk etmiş ve çatışmasızlık anlaşması aktif hale getirilerek Birleşmiş Milletler (BM) Ateşkes Gözlemci Gücü (UNDOF) birlikleri Rusya’nın gözetiminde Golan Tepeleri’nde konuşlanmıştı.
12 Ağustos’ta Bağdat’ın güneyinde Haşdi Şabi’ye ait cephanelikte bilinmeyen bir nedenle patlama meydana geldi. Kaynaklar cephaneliğin F-35’lerle bombalanma ihtimaline dikkati çekerken, saldırının insansız hava aracıyla (İHA) gerçekleştirildiği bildirildi.
Irak’ın 'düşman uçak' hamlesi
16 Ağustos’ta Irak başbakanı Adil Abdulmehdi, daha önce benzeri görülmemiş bir adım atarak Irak ordusunun bilgisi doğrultusunda uçuş yapılması ve bunun dışında havalanan uçakların düşman olarak kabul edilmesini öngören bir kararname yayınladı.
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), kararnameye yanıt olarak yaptığı açıklamada, “Egemen Irak sınırları içerisinde misafiriz. ABD liderliğindeki Koalisyon, Başbakan’ın verdiği karar çerçevesinde Iraklı ortaklarımızdan aldığı bütün talimatlara derhal uydu” ifadelerini kullandı.
Irak hava sahasına getirilen sınırlamanın, F-35’leri tespit edebilecek nitelikte hava savunma sisteminin bulunmayışı ve Türkiye’nin Kuzey Irak’ta PKK mevzilerine yönelik hava operasyonları nedeniyle uygulanmasının pek kolay olmayacağı görülüyor.
İsrail saldırılar konusunda sessiz
İsrail yönetimi Irak’taki saldırılarla ilgili bugüne kadar İsrail istihbarat servisine yakınlığıyla tanınan Debka File adlı internet sitesi üzerinden bilgi sızdırmakla yetindi. Ancak Netanyahu “sessizlik yaklaşımı” geleneğini bozarak, Irak’taki İran mevzilerinin ülkesi tarafından bombalandığının işaretlerini verdi.
The Times of İsrael'in aktardığına göre Netanyahu, Pazartesi günü yaptığı konuşmada, “Yahudi devleti ne zaman ve nerede ihtiyaç duyulursa askeri olarak hareket etmeye devam edecek” dedi.
Netanyahu, Kiev’deki basın toplantısında, Irak’ta bulunan askeri karargâhlara yönelik son saldırılara ilişkin, “İran hiçbir yerde dokunulmazlığa sahip değil. Gerektiği yerde onlara karşı hareket edeceğiz ve hâlihazırda bilfiil hareket ediyoruz” dedi.
Netanyahu’nun bu yöndeki açıklamaları, Eylül ayında seçimlere hazırlanan İsrail sokaklarındaki söylemlerin artmaya başladığı bir zamanda geldi. Netanyahu daha önceki seçimde de Suriye’deki İran mevzilerine yönelik saldırıları üstlenen açıklamalarda bulunmuştu.
İsrail’in güvenliğini koruma kapsamında yapılan ABD-Rusya uzlaşması artık Irak’ı da kapsıyor. Ancak şu soruların cevabı henüz verilmiş değil; Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Rus uçağının Akdeniz’de düşürülmesi nedeniyle Putin’e halen kızgınken, Suriye'de İran'a karşı kurulan Tel Aviv-Moskova işbirliği ne zamana kadar sürecek? Ayrıca Irak’ta konuşlanan ABD kuvvetlerine rağmen Washington’un yaktığı yeşil ışık ile Irak’taki İran mevzilerinin hedef alınması arasındaki denge ne zamana kadar korunabilecek?



Umman ve Lübnan, İsrail'in saldırılarını kınadı ve gerilimin artmasını önlemeye yönelik uluslararası çabaları destekledi

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
TT

Umman ve Lübnan, İsrail'in saldırılarını kınadı ve gerilimin artmasını önlemeye yönelik uluslararası çabaları destekledi

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)
Umman Sultanı Heysem bin Tarık ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn bugün Maskat'taki el-Alam Sarayı'nda özel bir görüşme gerçekleştirdi. (ONA)

Umman ve Lübnan, bugün yayımladıkları ortak bildiride, İsrail’in Lübnan topraklarına yönelik süregelen saldırılarından ve Arap topraklarının işgalinden derin kaygı duyduklarını belirtti. Bildiride, bu adımların 1701 sayılı kararın ve uluslararası meşruiyete ilişkin kararların açık ihlali olduğu vurgulandı.

Taraflar ayrıca, 4 Haziran 1967 sınırları üzerinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasını öngören Arap tutumunun değişmezliğini yineledi. Bildiride, Arap dayanışmasının güçlendirilmesinin, devletlerin egemenliğine saygının ve iyi komşuluk ilkeleri ile uluslararası hukukun öneminin altı çizildi.

Ortak bildiri, Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın Umman’a gerçekleştirdiği ziyaretin sonunda yayımlandı. Avn, ziyareti sırasında Umman Sultanı Heysem bin Tarık ile iki oturumdan oluşan görüşmeler yaptı.

Bildiride, Avn’ın ziyaretinin ‘Umman ile Lübnan arasındaki köklü kardeşlik ilişkilerinden’ kaynaklandığı ve ikili iş birliğini güçlendirme iradesini yansıttığı ifade edildi.

Sultan Heysem bin Tarık ile Cumhurbaşkanı Avn’ın gerçekleştirdiği resmi görüşmede, iki ülke arasındaki ilişkiler ele alındı; taraflar siyasi, ekonomik, yatırım, bankacılık, turizm, ulaşım ve lojistik hizmetler gibi alanlarda iş birliğini genişletme kararlılıklarını dile getirdi.

İki ülke, ikili iş birliğini güçlendirecek yeni anlaşmalar ve mutabakat zaptlarının imzalanması için çalışma yürütme konusunda mutabık kaldı. Ayrıca ticari, kültürel ve bilimsel değişimi destekleme; özel sektörün ortaklık ve kalkınma fırsatlarından daha geniş biçimde yararlanmasının teşvik edilmesi kararlaştırıldı.

Bölgesel gelişmeler

Bölgesel gelişmelere ilişkin bölümde, iki taraf İsrail’in Lübnan topraklarına yönelik devam eden saldırıları ile Arap topraklarının işgalinden duydukları derin kaygıyı dile getirdi. Bu adımların, 1701 sayılı kararın ve uluslararası meşruiyetin açık ihlali olduğu vurgulandı. Taraflar, saldırıların derhal durdurulması ve işgal altındaki tüm Lübnan ve Arap topraklarından tam çekilme çağrısında bulundu. Ayrıca gerilimin önlenmesi, istikrarın sağlanması, yerinden edilenlerin dönüşünün kolaylaştırılması ve yeniden imar çabalarına destek verilmesi gerektiği ifade edildi.

Umman tarafı, Lübnan’ın egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne tam destek verdiğini yinelerken, devlet kurumlarının -başta Lübnan ordusu ve meşru güvenlik güçleri olmak üzere- güçlendirilmesinin ve Lübnan liderliğinin yürüttüğü ekonomik, mali ve idari reformların desteklenmesinin önemini vurguladı.

Umman Sultanı Heysem bin Tarık ile Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, bu sabah Maskat’taki el-Alam Sarayı'nda özel bir oturum gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Umman resmi haber ajansı ONA’dan aktardığına göre, görüşmede iki ülkeyi ilgilendiren çeşitli konularda görüş alışverişinde bulunuldu. Ayrıca, iki ülke ve iki halkın yararına olacak iş birliği ve ortaklık fırsatlarının güçlendirilmesinin önemine dikkat çekildi; kültürel, ekonomik ve kalkınma alanları da dahil olmak üzere çeşitli sektörlerde bağların daha da sağlamlaştırılması gerektiği belirtildi.


Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
TT

Tunuslu muhalif Şeyma İsa, hapishanede başladığı açlık grevinin dokuzuncu gününde

Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)
Siyasi aktivist Şeyma İsa (AFP)

Tunus ana muhalefet partisi Ulusal Kurtuluş Cephesi (NSFT) üyesi ve siyasi aktivist Şeyma İsa, tutukluluk koşullarını protesto etmek için başladığı açlık grevinde dokuzuncu gününe girdi.

1 Aralık'ta muhalefet tarafından düzenlenen yürüyüşe katılan İsa, devlet güvenliğine karşı komplo kurmak suçundan Temyiz Mahkemesi tarafından verilen bir kararla sivil polisler tarafından gözaltına alındı. Muhalif aktivist, hapishaneye girer girmez açlık grevine başladı.

Şeyma İsa (45), 2023 yılının şubat ayında yakalanmış, gözaltında tutulmuştu ve aynı yılın temmuz ayında serbest bırakılmıştı. Birinci Derece Mahkemesi tarafından 18 yıl hapis cezasına çarptırılan İsa’nın cezası temyiz sonucunda 20 yıla çıkarılmıştı.

İsa'nın yanı sıra aynı davayla bağlantılı olarak NSFT lideri, tanınmış siyasetçi Ahmed Necib eş-Şabi (82) de tutuklandı ve 12 yıl hapis cezasına çarptırdı. Muhalif Avukat Ayaşi Hammami (66) de terör suçlamasıyla beş yıl hapis cezasına çarptırıldı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölümü Müdür Yardımcısı Bessam Havaci, “Tunus muhalefetinin önemli simalarının tutuklanması, Cumhurbaşkanı Kays Said'in tek başına iktidarına alternatif olan her şeyi ortadan kaldırma planının son adımıdır. Bu tutuklamalarla Tunuslu yetkililer, siyasi muhalefetin çoğunu etkili bir şekilde hapse atmayı başardı” değerlendirmesinde bulundu.

Tunus muhalefeti ve NSFT, 25 Temmuz 2021'de olağanüstü hal (OHAL) ilan edip ardından yeni bir siyasi sistem kurarak geniş yetkilerle iktidarını sürdüren Cumhurbaşkanı Kays Said'in yönetimine karşı çıkıyor ve demokrasinin yeniden tesis edilmesini talep ediyor. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre buna karşın yetkililer tutuklananları hükümeti devirmeye ve devlet kurumlarını yıkmaya teşebbüs etmekle suçluyor. Muhalefet ise mevcut rejimi tutuklulara karşı siyasi suçlamalar uydurmak ve yargıyı emirlerine boyun eğdirmekle suçluyor.


Hamas, İsrail medyasına konuştu: “Filistin devleti kurulursa silah bırakırız”

İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)
İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)
TT

Hamas, İsrail medyasına konuştu: “Filistin devleti kurulursa silah bırakırız”

İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)
İsrail'in 70 binden fazla Filistinliyi öldürdüğü savaşta Hamas, Gazze Şeridi'nin neredeyse yarısını hâlâ kontrol ediyor (AP)

Hamas, ateşkesin ikinci aşamasına geçilmesini desteklediklerini ve silah bırakmaya açık olduklarını duyurdu.

Adının paylaşılmaması şartıyla Times of Israel'e konuşan Hamas yetkilisi, Filistin devletinin kurulmasını sağlayacak müzakerelerin başlatılması halinde silah bırakacaklarını söylüyor:

Bu zorla veya ültimatomlarla yapılamaz. İsrail iki yıl boyunca Hamas'ı silahsızlandırmak için tüm askeri gücünü kullandı ama işe yaramadı. Silah bırakma meselesi siyasi bir sorunla bağlantılıdır ve bu nedenle siyasi bir çözüm gerektirir.

Yetkili, Filistinlilerin 78 yıllık İsrail işgaline karşı silahlı mücadele hakkının olduğunu belirterek, 1967 sınırlarının esas alınacağı bir Filistin devleti kurulması taleplerini yineliyor.

Gazze savaşının sonlandırılması için ABD öncülüğünde hazırlanan 20 maddelik barış planı 10 Ekim'de devreye girmişti. Anlaşmanın garantörleri arasında Türkiye, Mısır ve Katar var.

Plan kapsamında Hamas'ın silah bırakması ve Gazze'nin geleceğinde söz sahibi olmaması isteniyor. Bunun yerine Gazze Şeridi'nin yönetiminin Filistinlilerin yer alacağı bir teknokratlar komitesine geçici olarak devredilmesi planlanıyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlık edeceği Barış Kurulu'na ek olarak bölgeye Uluslararası İstikrar Gücü (ISF) konuşlandırılması öngörülüyor.

Anlaşmanın ilk aşamasında Hamas ve İsrail arasında rehine takası gerçekleştirilmişti. Ayrıca İsrail askerleri belirlenen "sarı hatta" geri çekilmişti. Haberde, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin yüzde 53'ünü kontrol ettiği belirtiliyor.

İsrail, Hamas'ın elindeki 28 rehinenin hepsini teslim etmeden ikinci aşamaya geçilmeyeceğini duyurmuştu. Filistinli örgüt şimdiye dek 27 rehineyi İsrail'e gönderdi. Ancak 7 Ekim saldırısında öldürülen İsrailli polis memuru Ran Gvili'nin naaşı hâlâ Gazze'de. Hamas yetkilisi, cesedin yerini bulmak için çalışmaların sürdüğünü söylüyor.

İkinci aşama kapsamında Barış Kurulu üyelerinin belirlenmesi ve Gazze'ye güvenlik gücü konuşlandırılması hedefleniyor. Bu aşamaya geçiş için Hamas'ın silah bırakmayı kabul etmesi gerekli. Bunun ardından İsrail askerleri daha gerideki bir hatta çekilecek.

Trump ikinci aşamaya "çok yakında geçileceğini" söylemiş fakat bir takvim açıklamamıştı. Ocak itibarıyla Gazze'ye ISF askerlerinin gönderilmesi planlanıyor.

Hamas yetkilisi, 7 Ekim 2023'te düzenlenen Aksa Tufanı'nda esir alınan kişileri ilk etapta operasyondan kısa süre sonra bırakmayı düşündüklerini söylüyor.

Ancak İsrail'in saldırıları durdurmaması ve arabulucular tarafından savaşın sonlandırılacağına dair garantiler sunulmaması nedeniyle bu plandan vazgeçtiklerini ifade ediyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ın öncülüğünde hazırlanan plana göre ISF, Hamas'ın silahsızlandırılmasında da rol oynayacak.

Öte yandan Hamas yetkilisi, ISF kontrolündeki böyle bir sürece yanaşmayacaklarını belirterek, güvenlik gücü askerlerinin Gazze'de İsrail ordusuyla Filistin halkı arasında "tampon bölge" görevi görmesi gerektiğini savunuyor.

Ayrıca silahsızlanma karşılığında İsrail ordusunun tamamen Gazze'den çekilmesini talep ettiklerini aktarıyor.

7 Ekim 2023'te düzenlenen Aksa Tufanı'nın sonuçlarından pişmanlık duymadıklarını söyleyen Hamas yetkilisi, dünya kamuoyunun İsrail'in gerçek yüzünü görmesini sağladıklarını vurguluyor:

Tarihi değiştirmeyi başardık. Dünya gözlerini açtı, Filistinlilerin yaşadıklarını ve İsrail'in ne suçlar işlediğini gördü.

IDF ve Yahudi yerleşimciler işbirliği yapıyor

Diğer yandan İsrail Savunma Kuvvetleri'nin (IDF), Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimcilerle aktif işbirliği yaptığı aktarılıyor.

İsrail'in kamu yayıncısı Kan'ın hazırladığı Zman Emet (Gerçek Zamanlı) programına katılan Tuğgeneral Avi Bluth, ISF'nin "sınır bölgelerinde çiftlikler kurmaları için yerleşimcilerle tam işbirliği içinde hareket ettiğini" söyledi.

Bluth, bu işbirliğinin özellikle geçen yıl temmuzda hızlandırıldığını belirtti.

Independent Türkçe, Times of Israel, Haaretz