Gün batımına doğru yola çıkan basılı medya

Mısır’ın el-Ahram gazetesinin 1876 tarihli ilk sayısının bir kopyası (AFP)
Mısır’ın el-Ahram gazetesinin 1876 tarihli ilk sayısının bir kopyası (AFP)
TT

Gün batımına doğru yola çıkan basılı medya

Mısır’ın el-Ahram gazetesinin 1876 tarihli ilk sayısının bir kopyası (AFP)
Mısır’ın el-Ahram gazetesinin 1876 tarihli ilk sayısının bir kopyası (AFP)

Genelde gazeteciliğin geleceği, özelde ise Arap basınındaki çağdaş yazıların hacmiyle ilgili tartışmalar yeni sayılmaz. Burada özellikle basılı medya üzerinde durmak istiyorum. Arap ülkeleri ve diğer ülkelerde çok sayıda gazete, basılı yayınlarına son vererek, okuyuculardan ilerleyen zamanın ve evrenin doğası olan tüm modernlik belirtileri ve değişimleriyle dijital çağa geçmelerini istedi. Her ne kadar onlarca yıldır hem yazar hem de bir okuyucu olarak kâğıt gazete nesline ait olsam da bazı akımların durdurulamayacağını ve ilerlemeleri eski fikirlerle engellenemeyeceğini düşünüyorum. Değişimin kendisini dayattığını ve geçen zamanın önünde durmanın, tren raylarındaki bir intihar gibi göründüğüne inanıyorum.
Her dönemin bir alameti olduğunu söylerler. İçinde bulunduğumuz dönemin alameti ise basındı. Bunun nedeni ise Arap uyanışının basınla ilişkilendirilmiş olmasıydı. Ne var ki Mısırlı öncü kuşak ile Suriye'den, farklı din ve ırklardan gelen öncü neslin ortak katkılarıyla modern Mısır kültürü inşa edildi. Tekla, Corci Zeydan, Halil Mutran, Rose el-Yusuf ve diğer isimler edebiyat, şiir ve sanatın parlayan yıldızlarıydılar ve Mısır’da Ahmed Hasan Ez-Zeyyat tarafından çıkarılan haftalık edebiyat dergisi er-Risâle’nin gelişinin beklendiği zamanlarda Arap basılı yayınlarını elle tutulur gözle görülür hale getirdiler. Çeşitli Arap ülkelerinden gelen diğer yayınlar Irak, Suriye, Fas, Arap Yarımadası ve Körfez halkının aydınlanmasına katkıda bulunan bilgi kaynakları oldu. Arap basını, 19’uncu yüzyılın sonları ve 20’inci yüzyılın başlarında gelişti. Yaklaşık 150 yıl önce el-Ahram gazetesi, Şam’ın tercih ettiği ve kendilerini deniz kıyısına daha yakın hissettikleri İskenderiye’de ilk sayısını çıkardı. Aralarındaki görüş ayrılıklarına, üzerlerindeki dış baskıya ve içeride yaşanan sorunlara rağmen Arapların bir araya geldiği en büyük camia olan gazetede, çeşitli Arap ülkelerinden çok sayıda güzel isim vardı.
Gazeteciliğin hayatımızdaki önemini yıllardır biliyoruz. Hatta rahmetli tarihçi Younan Labib Rizk dahi el-Ahram gazetesinin adeta bir çağdaş yaşam ofisi olduğunu düşünürdü.
Kuşkusuz olayları, insanları ve tutumları takip etmek isteyenler, artık gazetelerin belirli ya da önemli olaylara ilişkin eski sayılarına bakarlardı. Ancak gerçek şu ki, işler artık değişti ve modern teknoloji, basılı gazete yerine okuyucuya daha okunaklı ve belki de daha cazip bir alternatif sundu.
Biz ise kâğıtla arasında bağ olan bir kuşaktan geliyoruz ve bunun doğal bir gelişme olduğu, akıntıya karşı yüzülmemesi gerektiği inancıyla dijital basında dürüst gezginler arıyoruz. Tam da bu noktada bazı gözlemler yapmama izin verin:
Günbatımına doğru ilerleyen basılı medya ile güneşin doğumu gibi yükselen dijital basın arasında öyle kolay bir mücadele yaşanmıyor. Çatışma, geçmiş nesillerle yeni nesiller arasındaki farkı temsil eden belli bir noktada ortaya çıkıyor. Basılı medya destekçileri hala güçlü duygularla kâğıttan haber okumayı savunurken her sabah kendilerine bir fincan kahve veya çay ile gelen onlarca yılın alışkanlığı olan kâğıt gazeteleri okumadan haberleri öğrenmek zorunda kalmalarını hayal dahi edemiyorlar. Kâğıdın, kendisiyle ve üzerinde yazılı kelimelerle ilgilenenlere samimi bir çekiciliği vardır.
Bir diğer mücadele ise dijital basının doğumunu kutsayan, bunun geleceğin ta kendisi olduğuna inanan ve bilmediği şeyin düşmanı olduğu için buna karşı çıkanların olmasını istemeyen ilerlemecilik akımı lehine sonuçlandı. Ancak alışamadıkları ve uzun süredir ilgilenmedikleri için dijital basından uzak duranların gazete ya da dergilerle yakın tarihe dayalı bir nostaljileri vardır. Bu nedenle, geçmişe aşırı bağlılığa direnmek bazen zordur.
İnternet dünyasına bağlı ve küçük ekranlarla uğraşmaya alışkın olan yeni nesiller, gelişmelere ve yazılı basının dijitalleşmesine mutlaka daha kolay adapte olacaktır. Çünkü günümüzde her dakika değişen hızlı bilgi akışını takip etmek artık kaçınılmazdır. Bununda ötesinde onlarca yıl bilgiye ulaşmada çekilen zahmetler artık bir kenara itilmiş ve bilgiye ulaşmak kolaylaşmıştır. Dijital gazetecilik, bilgi teknolojisi çerçevesinde varlığını ve etkisini artıran entegre bir sistemle yoluna devam ediyor. Bunu yaparken de yeni nesillere hitap ediyor ve onlarla sadece Arap dünyasında değil, tüm dünyada basılı medyanın gün batımına doğru ilerleyiş anını paylaşıyor.
Kâğıt gazetenin samimiyetini savunanlar, onun okuyucusu olarak kalmaya ve istedikleri zaman tekrar okumak için çıkarıp bakmaya devam ediyorlar. Ancak gazeteler zamanla yıpranırken dijital gazetecilik, teknolojik gelişmelerle birlikte evrimleşiyor ve özellikle yeni kayıt ve arşivleme teknikleriyle büyük ilgi görüyor. Ayrıca dünyanın dört bir yanındaki insanlara aynı anda aynı haberi okuma imkânı veren bu teknoloji, ne kutsamamız ne de direnmemiz gereken benzeri görülmemiş bir gelişmedir.
Fakat önemli bir nokta var ki o da dijital yazının ana dilde kalmasının önemidir. Dijitalleşen Arapça gazeteler, dijital ortamda da Arapça olarak kalmaya devam etmeli. Böylece yeni kuşaklar, teknolojik gelişme ve bilimsel ilerleme bahanesiyle milli dillerini bırakmamalılar. Ancak bu, Arapçaya verilen değerin derecesine ve dijital yazı yöntemlerinin geliştirilmesine bağlı. Çünkü hem Arapçaya hem de dijital basına büyük hizmetlerde bulunduk. Teknolojik gelişmeler, Arapçanın zayıflamasına ve Birleşmiş Milletler'in en önemli resmi dillerinden birinin, diğer uluslararası dillere ayak uydurmasına çare olabilir.
Tüm bu dikkat çektiğim noktalar, yazılı basının gün batımı ile dijital basının doğumu çevresinde yer alıyor. Bununla birlikte geleceğin teknolojisi olan dijital basının yanında geçmişi onurlandırmak için sınırlı sayıda da olsa belli bir yüzdeyi korumak ve kâğıt ile dijital gazete arasındaki geçişi teşvik etmek, eski kuşakların gazete keyfini tatmin ederken yeni nesillerin zevklerine ayak uydurmalarını sağlamak için basılı gazetelerin devam etmesinin dijital gazeteyi engellemeyeceğini düşünüyoruz. Arap aydınlar, bu dönüşümü olumlu bir şekilde dört gözle beklemeli ve geleceğe, teknolojiye ve tekniklerine karşı yabancılaşma hissine yol açan her türlü girişimden uzak durmalılar.
* Independent Arabia’dan Mustafa el-Feki’nin analizi



ABD, Suriye Demokratik Güçleri'ne baskı yapıyor: Entegrasyon dışında bir alternatif yok

 Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025
TT

ABD, Suriye Demokratik Güçleri'ne baskı yapıyor: Entegrasyon dışında bir alternatif yok

 Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025

Charles Lister

Beşşar Esed'in devrilmesini takip eden yedi ay içinde, 78 yabancı hükümet ve çok taraflı kuruluşun temsilcileri, Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve geçiş yönetimiyle görüşmek üzere Şam'ı ziyaret etti; bu, modern tarihte eşi benzeri görülmemiş bir olay. Zira çatışmadan çıkan hiçbir ülke, daha önce bu kadar hızlı ve yaygın bir diplomatik etkileşime sahne olmadı.

Suriye'nin son aylarda kaydettiği ilerlemenin, 50 yılı aşkın Esed diktatörlüğü ve 13 yıllık yıkıcı çatışmanın mirasıyla karşılaştırıldığında dikkate değer olduğu şüphesiz. Ülkeye son 50 yıldır uygulanan tüm yaptırımlar ve kısıtlamalar kaldırıldı veya askıya alındı. Suriye, bölgesel ve uluslararası çok taraflı kuruluşlara hızla yeniden entegre edildi. Cumhurbaşkanı Şara'nın 1967'den bu yana 58 yıl aradan sonra bunu yapan ilk Suriyeli lider olarak, önümüzdeki eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na hitap etmesi bekleniyor. Bu entegrasyona doğru sembolik bir adım.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Suriye ekonomisi yıllar sonra ilk gerçek toparlanmasını yaşıyor. Son haftalarda Katar, Suudi Arabistan, Kuveyt, Türkiye, BAE ve Ürdün'ün yanı sıra Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri'nden şirketlerle 20 milyar doları aşan sözleşmeler ve mutabakat zaptı imzalandı. Suriye'nin ABD’ye ilk ihracat sevkiyatı yola çıktı. Aynı zamanda, Amerikan 4G ve 5G telekomünikasyon teknolojileri Suriye’nin ana cep telefonu şebekesine (Syriatel) entegre edilirken, en az dört Amerikan enerji şirketi yeniden açılan Suriye pazarında petrol, doğal gaz ve elektrik sektörlerine girmeye hazırlanıyor.

Uzun süreli bir çatışmadan çıkan her ülke gibi Suriye de doğal olarak geçiş adaleti, ulusal uzlaşı, silahsızlandırma, savaşçıların yeniden entegrasyonu, etnik ve mezhepsel toplulukların haklarının korunması gibi meydan okumalarla karşı karşıya. Ancak ülke, herkesi şaşırtan göreceli bir istikrar durumu yaşıyor. Şiddet tamamen sona ermemiş olsa da yakın tarihin en düşük seviyelerine geriledi. Ocak ayında sahil şeridinde patlak veren hükümet karşıtı isyan sonrası, son iki ayda herhangi bir saldırı düzenlemedi. DEAŞ tehdidi ciddiyetini korurken, Suriye hükümeti ile ABD liderliğindeki uluslararası koalisyon arasındaki istihbarat paylaşımı ve operasyonlar alanındaki koordinasyon oldukça etkili hale geldi.

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) sorunu, Suriye'nin istikrarı ve uluslararası arenaya dönüşü önündeki en büyük yapısal meydan okuma olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz mart ayında imzalanan çerçeve anlaşması, iki taraf arasında somut bir ilerleme kaydedilemeyen müzakereleri sürdürmek için yeterli olmadı. Kuzeydoğu Halep'teki ateşkese ve SDG kontrolündeki bölgelerden çıkarılan petrolün merkezi hükümete satışına devam edilmesine rağmen, iki taraf arasındaki güvensizlik devam ediyor.

Bu gelişmeler, Suriye sahnesinde şu anda görülen diğer tüm olumlu göstergelere rağmen, SDG meselesinin her an gerginliği yeniden alevlendirebilecek bir saatli bomba olmaya devam ettiğini teyit ediyor

Bu gelişmeler medyada geniş yer bulmasa da SDG sayısız ihlalini sürdürüyor. Kuzeydoğu Halep'te Suriye ordusu ile temas hatları boyunca güçlerini ve ağır silahlarını yeniden konuşlandırmak için defalarca girişimde bulunarak, ateşkes anlaşmasının silahsızlanma hükümlerini ihlal ediyor. Bu girişimler ABD güçlerini SDG konvoylarını mevzilerine geri döndürmek için defalarca müdahale etmek zorunda bıraktı. Yerel kaynaklara göre SDG ayrıca, Rakka ve Haseke şehirlerinde aktif olarak büyük ölçekli tüneller inşa ediyor. İlave olarak, aile üyelerinin Suriye ordusuna katılmasına misilleme olarak son altı ayda kadınlar da dahil olmak üzere 100'den fazla Arap vatandaşı tutukladı. İşler, 26 Haziran ve 2 Temmuz'da iki ayrı olayda iki Arap çocuğunun öldürülmesiyle doruğa ulaştı ve bu durum, Suriye'nin kuzeydoğusundaki Arap toplumu ile SDG arasındaki gerginliği daha da büyüttü.

Bu gelişmeler, Suriye sahnesinde şu anda görülen diğer bütün olumlu göstergelere rağmen, SDG meselesinin her an gerginliği yeniden alevlendirebilecek bir saatli bomba olmaya devam ettiğini teyit ediyor.

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda) ile SDG Lideri Mazlum Abdi, SDG'nin devlet kurumlarına entegre edilmesi için bir anlaşma imzaladı, Şam, 10 MartSuriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda) ile SDG Lideri Mazlum Abdi, SDG'nin devlet kurumlarına entegre edilmesi için bir anlaşma imzaladı, Şam, 10 Mart

İçişleri Bakanlığı’ndan bir heyetin 29 Haziran'da okul sınavlarını denetlemek üzere Kamışlı ve Haseke şehirlerine yaptığı ve ABD’nin kolaylaştırdığı ziyaret sırasında Özerk Yönetim yetkilileri, hükümet yetkililerine demokratik konfederalizmin ve ademi merkeziyetçiliğin avantajlarından uzun uzun bahsettiler. Hükümet temsilcileri, iki ayrı olayda, aleni toplantılar sırasında Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan'ın portresinin altında oturmaya zorlandılar ve bu görüntüler kamuoyuyla paylaşıldı.

Bu ziyaretten sadece on gün önce, 19 Haziran'da, Özerk Yönetim beklenmedik bir şekilde Kamışlı Havalimanı'nı işletmek üzere bir “genel idare” kurulduğunu duyurdu. Bu hamle, Şam'daki Suriye Sivil Havacılık Otoritesi tarafından derhal protesto edildi ve kararın uluslararası hukuka aykırı olduğu açıklandı. Bu olaylar, düşmanlığın derinliğini gözler önüne seriyor ve iki tarafın kapsamlı bir anlaşmaya varmaktan ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.

Ancak donukluğu kırmak amacıyla, 9 Temmuz'da Şam'da tarihi bir zirve düzenlendi. Zirvede Suriye hükümeti ve SDG temsilcileri ile ABD ve Fransa Özel Temsilcileri Thomas Barrack ve Jean-Baptiste Faivre bir araya geldi. Gösterilen önemli ve ciddi çabalara rağmen, zirvede anlamlı bir ilerleme sağlanamadı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre görüşmeler hakkında bilgili kaynaklar, SDG heyetinin bağımsız askeri yapısını korumakta ısrar ederek, Suriye ordusuna entegrasyonun ancak güçlerinin kuzeydoğuda kendi komutası altında kalıcı olarak konuşlanması ve SDG adı altında faaliyet göstermeye devam etmesi halinde kabul edilebilir olduğunu belirtti. Bu arada, Özerk Yönetim, kurumsal çerçevesinin bozulmadan olduğu gibi kalmasını, yerel yönetim ve idare üzerindeki kontrolünün sürmesini de talep etti.

Bu koşullar, hükümet heyeti tarafından hemen protesto edilirken, ABD ve Fransız arabulucular arasında hayal kırıklığı dalgası yarattı. SDG'nin anlaşmaya varılması için belirlenen son tarihin 2025 yılı sonrasına uzatılması talebine gelince, yakın gelecekte bir uzlaşıya varma niyetinde olmadığına dair açık bir mesaj verdi.

ABD Özel Temsilcisi Thomas Barrack, toplantının ardından yaptığı açıklamalarda tavrını açıkça ortaya koydu. SDG'yi bir anlaşmaya varma gerekliliğini kabul etmekte yavaş davranmakla eleştirdi ve federalizmin Suriye bağlamında uygun ve uyumlu olmadığını belirtti. “Tek bir yol var o da Şam'dan geçiyor” dedi ve “zamanın daraldığını” vurguladı. Barrack açıklamalarında ayrıca Şam'a övgüler yağdırdı ve yaklaşımını “çok istekli” ve “ortak zemin arama konusunda cömert” olarak nitelendirdi. Bu durum, bilhassa Barrack aynı zamanda ABD'nin Türkiye Büyükelçisi olarak görev yaptığı için SDG'yi zor durumda bıraktı.

Güç kullanımının Şam'ın tekelinde olmasını sağlamak bir gerekliliktir. Başka bir deyişle, federalizme veya ayrı ya da merkezi olmayan ordulara yer yok. Aksine, SDG tamamen dağıtılmalı ve entegre edilmeli

SDG'nin en yakın savunucularından olan ABD ordusu bile önceliklerini değiştirerek, Suriye geçiş hükümetinin otoritesini sağlamlaştırmaya odaklanmaya başladı. Özel görüşmelerde, güç kullanımının Şam'ın tekelinde olmasını sağlamanın gerekliliğini vurguluyor. Başka bir deyişle, federalizme veya ayrı ya da merkezi olmayan ordulara yer yok. Aksine, SDG tamamen dağıtılmalı ve entegre edilmeli.

Koramiral Brad Cooper'ın ABD Merkez Komutanlığı’nın başına getirilmesini onaylamak için yapılan oturumda, yeni komutan bu tutumu açıkça şöyle teyit etti: “Suriye'nin istikrarı, mevcut komutan Ahmed Şara'nın görevinde kalmasına bağlıdır ve bu bizim için son derece önemlidir.” Bu arada, ABD'nin geri çekilmesi devam ederken, Öz Kararlılık Harekatı kapsamında SDG'ye tahsis edilen askeri fonlar tüm zamanların en düşük seviyesine geriledi. Fonların büyük çoğunluğu, SDG’yi desteklemek yerine DEAŞ üyelerinin bulunduğu kampların ve gözaltı merkezlerinin güvenliğinin sağlanmasına yönlendirildi.

SDG savaşçıları, Suriye'nin Rakka kentinin kuzeyinde bir araçta bekliyorlarSDG savaşçıları, Suriye'nin Rakka kentinin kuzeyinde bir araçta bekliyorlar

Yıllar boyunca bu kamplar ve cezaevleri, SDG'nin en önemli uluslararası nüfuz araçları oldu. Ancak Başkan Trump'ın Suriye'ye yönelik ABD yaptırımlarını kaldıran son başkanlık kararnamesi, aynı zamanda bu tesislerin sorumluluğunun Suriye geçiş hükümetine devredilmesini de içeriyordu.

Aralık 2024'te Beşşar Esed'in devrilmesi, iç dinamiklerdeki toparlanma ve yeniden birleşme yönündeki radikal değişim göz önüne alındığında, SDG için kritik bir an oldu. Aylar geçtikçe, bu kader anı gerçek bir varoluşsal tehdit haline geldi. Bu da Kürt liderliğinin uzlaşmazlığını ve çözüm ve entegrasyon çağrılarını giderek daha fazla reddetmesini açıklıyor.

Ancak, ABD Özel Temsilcisi bir anlaşmaya varmak konusunda ağustos ayını gayrı resmi bir tarih olarak belirlediğinden, benimsediği bu erteleme politikası SDG’nin çıkarına görünmüyor. SDG heyetinin son Şam zirvesindeki davranışları pek iyimserlik yaratmıyor. Nitekim bu yaklaşım devam ettiği sürece, Suriye geçiş sürecinin desteklenmesi, istikrara kavuşturulması ve sürdürülebilir bir toparlanmanın sağlanması önündeki en büyük engelin SDG olduğu gerçeğini inkâr etmek zor.

*Bu anlaiz Şarku'l Avsat trafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.