Kral Hüseyin'in Abdunnasır'a uyarısı Mısır'ı 1967 Arap-İsrail Savaşı'nın pençesinden kurtaramadı

Yayına hazırlayan: Muhammed Hayr Raşida

Kral Hüseyin'in Abdunnasır'a uyarısı Mısır'ı 1967 Arap-İsrail Savaşı'nın pençesinden kurtaramadı
TT

Kral Hüseyin'in Abdunnasır'a uyarısı Mısır'ı 1967 Arap-İsrail Savaşı'nın pençesinden kurtaramadı

Kral Hüseyin'in Abdunnasır'a uyarısı Mısır'ı 1967 Arap-İsrail Savaşı'nın pençesinden kurtaramadı

Ürdün Başbakanı, Savunma Bakanı ve Kraliyet Mahkemesi Başkanı Zeyd bin Şakir’in dul eşi Nevzad es-Sati, gelecek ay yayınlanacak ‘Silahtan açılıma: Zeyd Bin Şakir’ adlı kitabında oldukça önemli bilgiler ortaya koydu.  
Kitabın önemi, Zeyd bin Şakir’in Kral Hüseyin'in en yakında bulunan isimler arasında yer almasından, onlarca yıl onunla beraber bulunmasından, tugay komutanlığından ordu komutanlığına yükselmesinden ve Savunma Bakanı, Kraliyet Mahkemesi Başkanı ve Başbakan olarak görev almasından kaynaklanıyor. Bunların yanı sıra Kral Hüseyin tarafından kendisine mareşal rütbesinin verilmesi de Zeyd bin Şakir’in önemli bir isim olduğunu gösteriyor. Nitekim o döneme kadar merhum Ürdün Kralı ile Silahlı Kuvvetler Komutanı Casim el-Mecali dışında kimse bu rütbeyi elde edememişti. Zeyd bin Şakir, bu rütbeye ulaşan üçüncü kişi oldu. Öte yandan 1996 yılında Kral Hüseyin ona ‘Emir’ unvanı verdi.
Şarku’l Avsat bugünden itibaren ilk kez kitaptan bazı bölümleri okuyucularla buluşturacak. Yayınlanan bölümlerde, Ürdün ve bölge tarihinin önemli bir dönemine ilişkin daha önce yayınlanmamış ayrıntılar yer alacak. Bu ayrıntılar, ‘1967 savaşı ve akabinde yaşanan diğer savaşlardan, bunlara eşlik eden Kral Hüseyin ile dönemin Mısır Başbakanı Cemal Abdunnasır arasındaki görüşmelere, Kudüs ve Batı Şeria'nın yitirildiği yenilginin olumsuz etkilerine, ‘Karameh Savaşı’ ve buna bağlı olarak Ürdün’deki Filistinli örgütlerin etkisinin artmasına ve Zeyd bin Şakir’in Ürdün ordusunun kıdemli subaylarından biri olduğu dönemde yaşanan Kara Eylül olaylarına’ kadar uzanıyor.
Bununla birlikte Kral Hüseyin ile Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin arasındaki ilişkiye değinilen kitapta, Ürdün'ün Saddam tarafından reddedilen İkinci Körfez Savaşı sırasındaki Arap çözümüne verdiği destek de ele alınıyor. Ayrıca Amman’ın Saddam Hüseyin’in damadı ve Irak ordusunda askeri endüstriden sorumlu olan Hüseyin Kamil’e ev sahipliği yapmasından dolayı yaşanan krize değiniliyor.
Kitapta yer alan bilgilerin, Ürdün tarihine ve bölge tarihinin 40 yıllık dönemine ilişkin geniş tartışmalara neden olacağı bekleniyor.
Kitabın ilk bölümünde yer alan bilgiler;
Samu olayları İsrail ile Araplar arasındaki askeri çatışmalarda önemli bir dönüm noktası oldu. Kral Hüseyin, bunun, İsrail’in Batı Şeria’yı işgal etme niyetine ilişkin ‘doğrudan bir uyarı’ olduğunu düşünüyordu. ABD Başkanı Lyndon B.Johnson’ın verdiği güvencelere rağmen Kral Hüseyin, İsrail’in Batı Şeria’ya gözünü diktiğine ve askeri mesajlaşmalar yoluyla savaş atmosferinin bölgeye hâkim olmaya başladığına ilişkin derin bir şüphe duyuyordu. Nitekim, Suriye-İsrail cephesinde çatışmaların patlak vermesinin akabinde 1967 Mayıs ayından itibaren bölgedeki gerilim tırmanmaya başladı. Dönemin İsrail Savunma Bakanı İzak Rabin, Şam'ı işgal edeceğini söyledi. Abdunnasır, her ne kadar Yemen'deki askeri çatışmalara girmiş olsa da İsrail ile savaşmak istemiyordu. Arapların böyle bir askeri çatışmadan galibiyetle çıkma gücüne sahip olduğundan şüpheliydi. Suriye cephesindeki bu gelişmelerin ardından oldukça önemli kararlar aldı ve onun bu kararları bölgeyi uçurumun eşiğine getirdi. İsrail sınırında yer alan Sina’daki uluslararası acil durum kuvvetlerinden ayrılmalarını talep etti. İsrail seyrüseferlerine karşı Tiran Boğazı’nı kapattı ve Sina’ya Mısır ordusundan büyük birlikler yığdı. Abdunnasır, savaş konusunda hevesli değildi, fakat -siyasi tutumlara ve eylemlere hâkim olan halk söyleminin baskısı altında- attığı adımlar İsrail tarafından savaş ilanı olarak değerlendirildi. Abdunnasır’ın bu adımları atmasının bir diğer sebebi ise Mısır ile İsrail arasında bulunan ve uluslararası bir tampon mesabesinde olan acil durum kuvvetlerinin varlığını teşvik eden siyasi propagandaya karşı koymaktı. Bu durum, savaşın ağırlığının Suriye tarafına kaymasına sebep oldu.
Moskova’dan gelen istihbarat ve sonrası
Savaş öncesi gerginliğin zirveye ulaştığı bir zamanda Moskova'dan İsrail'in Suriye cephesine saldırmayı amaçladığı yönünde bir istihbarat geldi. Bu istihbarat her ne kadar daha sonra yalanlansa da birtakım soruları ve şüpheleri gündeme getirdi. Fakat bu istihbarat Abdunnasır’ın o zamanki tutumu ve askeri birlikleri alarm durumuna geçirme yönündeki kararı üzerinde çok etkili oldu. İsrail’e Mısır’ın Suriye’nin yanında olduğuna dair açık bir mesaj göndermek istiyordu.
Bütün bunların ardından Kral Hüseyin, savaş atmosferinin bölgeye hakim olacağı yönünde bir kanaate sahip oldu. Araplar arasında istihbarat açısından öne çıkmasına ve daha doğru ve derin bilgi kaynaklarına sahip olmasına rağmen gönderdiği mesajların hiçbiri Abdunnasır tarafından dikkate alınmadı.
Abdunnasır’ın tarihçisi ve kendisine çok yakın bir isim olan Muhammed Hasaneyn Heykel’in de dediği gibi Kral Hüseyin’in Abdunnasır’a gönderdiği belki de ilk önemli mesaj, Mayıs ayının başında Nasır’ı uyarmasıydı. Kral Hüseyin, Mısır’ın askeri komutanlarından Abdulmünim Riyad ile görüşmek istedi ve ona Suriye cephesindeki durumun tırmandırılmasının bir tuzak olduğuna dair önemli bilgilere sahip olduğunu söyledi. Ancak Mısırlılar, bu mesajı dikkate almadılar. Bunun yerine Sovyetlerden ve Suriye cephesinden gelen haberlerden etkilendiler.
30 Mayıs'ta (yani savaştan birkaç gün önce) Kral Hüseyin, Başbakan Saad Cuma, Dışişleri Bakanı Ahmed Toukan, Genelkurmay Başkanı Amir Hamaş ve Kraliyet Hava Kuvvetleri Komutanı Salih el-Kürdi’den oluşan üst düzey bir resmi heyetle birlikte Abdunnasır ile görüşmek üzere Mısır’a gitmek gibi çok önemli bir karar aldı. Heyet, Abdunnasır ile bir araya geldi. Abdunnasır, Kral Hüseyin ile şakalaştı ve ona, “Ziyaret gizli olduğundan seni tutuklayabilir miyim, ne dersin?” dedi. Kral Hüseyin, cevap olarak, “Bunu hiç düşünmedim” dedi. Görüşme sırasında Kral Hüseyin, gerçekleştiği takdirde savaşa hazır olup olmadığını, bu konuda ciddi olup olmadığını sordu ve Kudüs’ün akıbetine ilişkin endişesini dile getirdi. Daha sonra Amir Hamaş’ın Zeyd’e söylediğine göre, Kral Hüseyin, Abdunnasır’a “Seni Kahire’den Kudüs’e ulaştıracağım” demiş ve bir çatışma yaşanması durumunda Arapların arkasında duracağını göstermek için iki ülke arasında Mısır-Suriye anlaşmasına benzer şekilde ortak bir savunma anlaşması imzalamayı teklif ederek, Abdunnasır’ı şaşırtmış.
İkili anlaşmayı imzaladılar. Kral Hüseyin, Abdunnasır’dan gerek Ürdün cephesine komutanlık etmesi gerekse de Ürdün birliklerinden ve Irak ve Suudi Arabistan’dan gelmesi beklenen birliklerden sorumlu olması için Abdulmünim Riyad’ı kendisiyle birlikte Ürdün’e göndermesini istedi. Çünkü Ürdün ve Mısır arasındaki ilişkiler, Ürdün’ün Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Başkanı Ahmed Şukayri’yi sınırdışı etmesinden dolayı gergindi. Abdunnasır, Şukayri’den toplantıya gelmesini ve aralarındaki gerilime son vermeleri için Kral Hüseyin ile görüşmesini istedi.
Akademik, siyasi ve askeri çevrelerde Kral Hüseyin'i savaşa girmeye sevk eden ve bu önemli adımı atmasına yol açan sebeplere ilişkin hala tartışılmakta olan yüzlerce soru var. Nitekim öncesinde İsrail tarafının savaştan galip olarak çıkacağından korkmasına rağmen ciddi bir hazırlığı bulunmayan ve stratejik bir planlaması olmayan Arap güçleriyle birlikte savaşa girdi. Hasaneyn Heykel’in ifadelerine göre o sıra başlarında Vasfi Tel’in bulunduğu ‘Ürdünlü siyasetçilerden oluşan ve İsrail’in savaştan beklediği armağanın Batı Şeria’yı ele geçirerek, Siyonist rüyasını tamamlamak olduğunun farkında olan’ bir ekibin, atılan bu adıma karşı çıkmaları bu soruyu daha önemli kılıyor. Ancak bu durumu, Irak'taki 1958 darbesinden ve kraliyet ailesinin öldürülmesinden sonra yaşanan süreç gibi Kral Hüseyin’in kararını ve tutumunu etkileyen bölgesel ve iç koşullar bağlamından kopararak cevaplamak oldukça zor.
En doğru hükmü verecek olan ‘zaman’
Kral Hüseyin, katılmasa bile gerçekleştiği takdirde böyle bir savaşın sonuçlarından korkuyordu. Her ne kadar en başından bunun aslında kaybedilmiş bir savaş olduğunu düşünse de Abdunnasır’ı ziyaret etti ve ortak bir savunma anlaşması imzaladı. Ürdün aleyhindeki suçlamalar ve Arap sahnesinde kendilerine duyulan güvenin azalması, Kral Hüseyin’i Ürdün cephesine komutanlık etmesi için Abdunnasır’dan Mısırlı komutan Abdulmünim Riyad’ı kendisiyle birlikte Ürdün’e göndermesini talep etmeye sevk etti. Kral Hüseyin, Abdunnasır ile görüşmesinde, ne şartlarda savaşa girileceğinin görüşülmesi için Mısırlı bir komutanı yanına almak istediğini söyledi. Her ne kadar Kral Hüseyin'in politikaları Abdunnasır’ın takip ettiği siyaset karşısında başarılı olmuş olsa da en doğru hükmü verecek olan ‘zaman’dı.
Irak'taki darbeden sonra Abdunnasır, yaptığı konuşmaların birinde, Kral Hüseyin'in annesine hakaret etme noktasına kadar geldi. Öte yandan Kral Hüseyin’in aleyhinde, onu ‘sömürgecilerin kuyruğu’ olarak nitelendiren basın kampanyaları birbirini takip etti. Kral Hüseyin'in savaşta Arapların yanında durmaktan başka seçeneği yoktu. Çünkü iç koşullar ve halkın galeyana gelmesi, Kral Hüseyin’i böyle bir karar almaya sevk etti. FKÖ ile yaşanan gergin ilişkiler, Arap atmosferini Ürdün aleyhinde kışkırtan propagandalar ve diğer yandan asıl savaş sebepleriyle birlikte İsrail’in Samu köyüne saldırması ateşe yağ döktü.
Kral Hüseyin’in Arapların yanında yer almasının bir diğer sebebi ise ABD tarafından verilen garantilere ve İsrail’in Batı Şeria’ya yönelik niyetlerine karşı olan güvensizliğiydi. Savaştan iki gün önce Kral Hüseyin, Batı Şeria'daki Ürdün kuvvetlerini ziyaret etti.
Zeyd’in komutasındaki 60. Tugay ile ziyarete başlayan Kral Hüseyin, askerlere ve subaylara şöyle hitap etti:
“İçinde bulunduğumuz koşullarda İsrail’le yüzleşecek gücümüz yok. Sadece Ürdün değil, bütün Arap ülkeleri bu güce sahip değil. Sonuçlar umduğumuzun ve her köşedeki Arap vatandaşlarının arzularının aksi olacak. Olurda savaş patlak verirse, önünüzde tek bir yol var: Ülkenizin başını dik tutacak, ordunun geleneklerini koruyacak ve bütün gücünüzle savaşacaksınız. İnşallah Allah elimizden tutacak.”
Abdunnasır’a son uyarı
Kral Hüseyin, 30 Mayıs’ta ve 3 Haziran’daki uyarılarının ardından, Amman’daki Türk Büyükelçi’sinin kendisine verdiği bilgiye dayanarak, 4 Haziran’da (savaşa saatler kala) Abdunnasır’ı son bir kez daha uyardı. Uyarıda, İsrail’in 5 veya 6 Haziran’da havaalanlarını hedef alan hava saldırılarına başlayacağı belirtiliyordu. Mısırlılar bu uyarıya, böyle bir saldırı beklediklerini ve buna hazır olduklarını söyleyerek cevap verdiler.
Mısır ordusu komutanlarından Abdulhakim Amir’den beklenmedik hareket
Ertesi sabah 6 Haziran’da beklenen saat gelip çattı ve aylardır hazırlanılan savaşın neticesini önceleyen korkunç gerçekler üzerindeki tozlar dağıldı. İsrail uçakları, Mısır havaalanlarına baskın düzenledi ve savaş uçaklarını imha etti. Bu baskınlar, tüm Arap kuvvetlerine vurulan nihai darbe oldu. Çünkü Mısır İsrail'e karşı hava savunmasına güveniyordu. Mısır askeri liderliği, bu şiddetli hava saldırısının ardından sarsıldı. Fakat Mısır ordusu komutanlarından Abdulhakim Amir bu hezimeti kabullenmek istemedi ve Mısır medyasında Mısır uçaksavarlarının İsrail uçaklarının yüzde 75’ini imha ettiği haberi yer aldı. Amir bu yalan haberi, Ürdün Cephesi Komutanı Abdulmünim Riyad’a göndererek, Arap ordusunun İsrail güçleriyle savaşmaya başlamasını istedi.
Ürdün Silahlı Kuvvetleri, İsrail’in Kudüs yakınlarındaki pozisyonlarını bombalamaya başladı. Sahada ilerleyen silahlı güçler, Kudüs’teki bazı alanların kontrolünü ele geçirirken, saat 11.00'da Ürdün’ün savaş uçakları, İsrail havaalanlarına baskın düzenledi. Fakat Mısır’a karşı saldırıya geçtiklerinden dolayı savaş uçaklarını yerlerinde bulamadılar. İsrail uçakları, derhal Ürdün uçaklarına baskın düzenledi ve ikinci bir baskın için hazırlandıkları sırada onları imha etti. Suriye ve Irak uçaklarının akıbeti de bundan farklı olmadı. Böylece öğlen saatlerinde İsrail, Arap hava kuvvetlerini tamamen ortadan kaldırdı. Mısır ve Ürdün cephelerindeki orduların karşı karşıya kaldığı bombardımanın daha önce benzeri görülmemişti. Çünkü onlar ile İsrail hava kuvvetleri arasında artık hiçbir engel kalmamıştı.
İsrail Başbakanı’ndan Kral Hüseyin’e mesaj
Kral Hüseyin, savaşın başlangıcında Mısır Hava Kuvvetleri’nin hezimete uğramasının ardından Avrupalı ve Amerikalı arabulucular aracılığıyla İsrail Başbakanı Levi Eşkol’den önemli bir mesaj aldı. Mesajda, savaşa girmedikleri takdirde İsrail’in Ürdün’e saldırmayacağını taahhüt ettiği bildiriliyordu. Fakat Kral Hüseyin, “Ben bir Arap’ım ve savaşa katılmak benim görevim” diyerek, bu teklifi reddetti. Hüseyin, Mısır Hava Kuvvetleri’nin tamamen imha edildiğini bilmiyordu. Kendisine ulaşanlar Mısır basınında yer alan yalan haberlerdi. Kral Hüseyin, daha sonra şayet bunu bilmiş olsaydı, kaybedeceği bir savaşa girmeyeceğini itiraf etti.
Hava kuvvetlerinin savaşın ilk saatlerinde imha edilmesi, hava alanının bütünüyle İsrail’in kontrolünde olmasını sağladı. Bunun ardından Mısır ordusu, Sina Çölü’nde saldırıya uğradı. Bu durum askeri liderliğin ertesi sabah Sina'dan çekilmeye karar vermesine neden oldu. Bununla birlikte yaşanan kaosun ve savaşın yürütülmesinde stratejik planlamanın olmayışının, bilakis tamamen hesaplanmadan hareket edilerek verilen geri çekilme kararının, Mısır ordusu için maliyeti çok yüksek oldu. Hasaneyn Heykel’in söylediği gibi savaşın ilk gününde Mısır ordusundan 642 asker hayatını kaybetti. Fakat 8 Haziran akşamı hayatını kaybedenlerin sayısı 6 bin 811’e ulaştı. Bu, ordunun geri çekilemediğini ve felaketle sonuçlanan kaos ortamının yaşandığını gösteriyor.
Ürdünlü savaşçılar kahramanca savaşıyor
Savaşın ilk gününün erken saatlerinde, Ürdünlü savaşçılar kahramanca savaştılar ve İsrail'in Kudüs yakınlarındaki pozisyonlarını kontrol altına aldılar. Ancak aynı günün akşamı, Mısır askeri liderliğinin hatalarının ve yalanlarının neticelerinin ortaya çıkmaya başlamasıyla birlikte, işler tamamen tersine döndü. Nitekim İsrail hava saldırıları, yerdeki güç dengesini değiştirmeye başladı. Ürdünlü askerler iki büyük sorunun acısını tattılar: ‘İmha edilmesinden dolayı hava desteğinden mahrum olmaları ve maruz kaldıkları bombardıman.’ Savaştan 48 saat önce Zeyd’in komutanlığındaki tugaya, Eriha’nın batısında bulunan Han el-Ahmer bölgesinden el-Halil’e doğru hareket etmeleri emredildi. Bizzat Zeyd sahadaki planları gözden geçiriyor ve işlerin seyrini denetliyordu. Mısır Hava Kuvvetleri’nin bütünüyle tahrip edildiği gerçeğinin gizlenmesiyle birlikte, Zeyd’e en-Nakib’ten el-Halil şehrine doğru yola çıkan Mısır birlikleriyle bir araya gelmesi emredildi. Bunun üzerine Zeyd, görevi yerine getirmek için zaman ve mesafeyi kısaltmak amacıyla geleneksel yoldan gitmeyerek, el-Halil’e doğru çölden gidilmesi yönünde talimat verdi.
Savaş sırasında Zeyd’in yanında bulunan Aid er-Revdan, bu trajik anlar hakkında önemli detayları şu şekilde anlatıyor:
“Savaşın başından sonuna kadar Zeyd ile beraberdim. El-Halil’den sonra ez-Zahiriya bölgesine ulaştık. Burada, Ürdün polisine ait bir karakol vardı. Mısır ordusuyla buluşma noktasına ulaşmak için nereden yürüyeceğimizi görmek için bir binanın tepesine çıktık. Fakat tam bu sırada karakol personeli tugay karargahının İsrail uçakları tarafından bombalandığını söyleyen bir telgraf aldı. Bunun üzerine bölgeye gittik ve tamamen yanıp yıkıldığını gördük. Savaş başladıktan sadece birkaç saat sonra kendimizi acı dolu bir gerçeklikle karşı karşıya bulduk. Kahire’den yayın yapan Savtu’l Arab radyosunun söylediği her şey yalandı. İsrail uçaklarının yüzde 75’inin imha edildiği gibi haberlerin palavra olduğunu anladık. Gerçek olan bunun tam aksiydi. Mısır uçakları tamamen imha edilmişti ve Mısır ordusu hiçbir şekilde ilerlemiyordu. Bilakis Sina’da maruz kaldıkları bombardımanın ardından geri çekiliyordu. Sonrasında işler değişti ve  İsrail baskısının yavaş yavaş Ürdün cephesine kaymasıyla birlikte bulunduğum tugayın görevi, artık Kudüs’ü savunan birlikler için yedek güç olmaktı.
İsrail’in yoğun hava saldırılarından ve askerlerimizi koruyacak hava desteğinin olmamasının dolayı batı cephesindeki komutanlara geri çekilmeleri emredildi. Savaşın ikinci gününde Arap kuvvetleri komutanı Abdulmünim Riyad’dan Arap ordusunun Batı Şeria'dan çekilmesi yönünde emir geldi. Ürdün, Suudi Arabistan’dan bu kararı resmi olarak imzalamasını istedi. Çünkü tarihte, Arap ordusunun, Batı Şeria sakinlerini terk ederek, onları yalnız bıraktıklarının söylenmesini istemiyordu. Mısır ordusunun aynı günün sabahında geri çekilmesinin ardından, Batı Şeria'dan çekilmemenin tek alternatifi, Ürdün güçlerinin İsrail uçakları tarafından tamamen yok edilmesiydi.”
Zeyd, Abdulmünim Riyad’ı hayırla yad ediyor ve cephedeki Ürdün kuvvetlerinin ona teslim edilmesi kararının doğru olmadığını düşünüyor. Çünkü onun, gerek bölgenin doğası gerekse de Ürdün kuvvetleri ve savaştığı cephe hakkında bilgisi yoktu ve savaş başlamadan sadece birkaç gün önce gelmişti. Bununla birlikte aldığı çekilme kararı akıllıca ve doğruydu. Zeyd onu cesur ve nazik biri olarak nitelendiriyor.
Abdunnasır, Kral Hüseyin’den ateşkes çağrısı yapmasını ve İsrail’in ateşkes sınırlarına geri dönmelerini talep etmesini istedi. Fakat böyle bir fırsatı ellerine geçiren İsrailliler bu talebi reddetti. En nihayetinde Ürdün, Arap ordusunu bütünüyle kaybetme ve siyasi ve güvenlik sorunları, korkular dolayısıyla şartsız bir şekilde ateşkes talep etmeyi kabul etti.
Aid er-Redvan, bu hadiselere ilişkin sözlerini şöyle sürdürüyor;
“İlk üç gün boyunca Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria'daki şehirler ve köyler İsrail işgal ordusunun eliyle birbiri ardına düşmeye başladı. Çekilme kararının ardından Irak kuvvetleri, askeri operasyonlara başlamak için istenilen bölgeye gelmeye başladı. Fakat çok geç kalınmıştı ve Irak askerileri bitkin bir haldeydi. Çünkü bulundukları askeri üsten el-Kerame’ye olan yolculukları sırasında İsrail’in tarafından gerçekleştirilen ağır bombardımanlara maruz kalmışlardı. Irak askerilerinin bölgeye ulaşmasının hemen ardından, Ebu Şakir ve Arap ordusunun komutanları, ortak bir toplantı düzenlediler. Batı cephesinin çökmesi sonrasında Doğu Cephesi Komutanı Meşhur Hadisa, bize geldi ve komutanlığını ez-Zerka’dan es-Salt’a taşıdı. Ebu Şakir’in en çok şikayetçi olduğu durum, ordu birimlerinin talimatları ve Abdulmunim liderliğindeki Arap ortak komutanlığının sahaya ilişkin bilgisizlikleriydi. Zeyd’in komutan kişiliği, silahlı kuvvetlerdeki askeri inisiyatifi eline almasıyla ve savaş günlerinde askeri, profesyonel ve teknik performansını koruması ile kendini gösterdi ve geri çekilme emirlerinin ardından, Batı Şeria’dan doğuya döndüğümüzde açıkça ortaya çıktı. İsrail kuvvetlerinin Doğu Kudüs’e girebileceği üç ekseni kapatmak için ordunun geri kalanını hızlı bir şekilde organize etti. Kalan askerler ve teçhizatla birlikte yaptığı hızlı bir plan ile Kudüs, Vadi Şuayb ve Kuzey olmak üzere 3 eksende askeri konuşlandırdı. Daha sonra gelen bilgiler, İsrail’in köprüleri bombaladığını teyit etti. Bu haberler Zeyd’i onların nehrin doğusu boyunca ilerlemek niyetinde olmadıklarına dair kesin bir kanaate ulaştırdı.
Zeyd’in komutasında bulunan tank birliklerinin komutanlarından Fadıl Fahid şunları söyledi;
“Büyük bir hayal kırıklığı içerisindeydik. Ebu Şakir, askerlerin moralini yükseltmek için birlikler içinde dolaşıyordu. Mısır'ın çöktüğünden haberdar değildik. 8 Haziran saat 21.00’da tabur komutanımız bize, Kudüs’ün düştüğü söyledi ve askerlerin morallerinin bozulmaması için bunun gizli tutulmasını istedi. Nehrin doğusunda toplandığımızda, bir subay tarafından komuta edilen bir topçu taburu vardı. Şerif ona topları geri çekip çekmediklerini sordu. Subay teçhizatın nehrin batısında kaldığını söyledi. Şerif ona gidip geri getirmelerini söyledi.”
2. BÖLÜM: KERAME SAVAŞINDA İSRAİL UÇAKLARINI ENDEN KULLANAMADI?



Trump'ın ‘desteğine’ rağmen Gazze ateşkes anlaşmasının tamamlanmasının önündeki engeller neler?

İsrail'in el-Bureyc Mülteci Kampı’na düzenlediği hava saldırısında hasar gören bir binanın enkazı arasında hayatta kalanları arayan Filistinliler (AFP)
İsrail'in el-Bureyc Mülteci Kampı’na düzenlediği hava saldırısında hasar gören bir binanın enkazı arasında hayatta kalanları arayan Filistinliler (AFP)
TT

Trump'ın ‘desteğine’ rağmen Gazze ateşkes anlaşmasının tamamlanmasının önündeki engeller neler?

İsrail'in el-Bureyc Mülteci Kampı’na düzenlediği hava saldırısında hasar gören bir binanın enkazı arasında hayatta kalanları arayan Filistinliler (AFP)
İsrail'in el-Bureyc Mülteci Kampı’na düzenlediği hava saldırısında hasar gören bir binanın enkazı arasında hayatta kalanları arayan Filistinliler (AFP)

ABD, ocak ayında varılan anlaşmanın mart ayında çökmesinden bu yana Gazze Şeridi'nde bir ateşkesin gerekliliğinden bahsediyor. 13 Haziran'da başlayan İran-İsrail çatışmasının 12 gün sonra sona ermesiyle birlikte Gazze krizinin sona erdirilmesi gerektiğine dair uluslararası talepler arttı, ancak henüz bir anlaşma sağlanamadı.

Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlar, Gazze anlaşmasının önündeki engelleri İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun savaşa ve kişisel çıkarlarına bağlı kişiliğine ve Hamas'ın savaşı durdurmak için sözlü değil yazılı garantilerde ısrar etmesine bağlarken, savaşın her iki tarafının da ABD baskısı altında kısmi bir anlaşmayı göz ardı etmediğini belirtiyor.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ve Avrupa Birliği'nin (AB) Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Christophe Bigot dün Kahire'de yaptıkları toplantıda, ‘Mısır'ın Katar ve ABD ile iş birliği içinde Gazze'de ateşkes sağlanması, esir takası ve Gazze Şeridi'ne insani yardımların ulaştırılması yönündeki çabalarını’ gözden geçirdi. İkili, ‘İsrail'in Filistinlilere yönelik saldırganlığının durdurulması gerektiğini’ vurguladı.

Bu gelişme, ABD Başkanı Donald Trump'ın, savaşın her iki tarafına da Gazze'de bir ateşkes imzalamaları için defalarca çağrıda bulunduğu bir döneme denk geliyor. Şarku’l Avsat'ın Times of İsrael’den aktardığına göre Trump son olarak cumartesi gecesi sosyal medya platformu Truth Social üzerinden yaptığı paylaşımda, “Gazze'de bir anlaşma yapın. Esirleri geri alın!” diyerek İsrail Başbakanı’na bir anlaşmaya varması için baskı yapmaya çalıştı.

cdvfgh
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde İsrail saldırıları sırasında öldürülen yakınları için ağlayan Filistinli kadınlar (AFP)

İsrail ile İran arasındaki çatışmaların sona ermesinin ardından peş peşe açıklamalar yapan Trump, cuma günü İsrail ve Hamas arasında ateşkes sağlanması çabalarına katılan bazı kişilerle yaptığı görüşmeler sonrası Gazze Şeridi'nde yeni bir ateşkes sağlanabileceğine dair iyimserliğini ifade etti. Reuters'ın haberine göre iki taraf arasında bir hafta içinde anlaşmaya varılabileceğini belirten Trump, Gazze'de ilerleme kaydedildiğini ifade etti.

Trump'ın Gazze'de ateşkes için bastırması, Axios'un cuma günü İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer'in bugün İran ve Gazze Şeridi ile ilgili görüşmeler yapmak üzere Beyaz Saray'a geleceğini duyurmasıyla birlikte geldi. Axios, Dermer'in Netanyahu'nun bu yaz Washington'a yapacağı ziyareti de görüşeceğini bildirdi.

Bu gelişmeler, İsrail medyasında Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un olası ziyaretine ilişkin çelişkilerin yaşandığı ve İsrail Yayın Kurumu'nun Witkoff'un bölgeye gelişi konusunda bir karar vermeden önce arabulucuların Hamas'a yönelik baskılarının sonuçlarını beklediğini söylediği bir dönemde yaşandı.

İsrail'de yayın yapan iNews24, Witkoff'un Mısır'a ‘kararlı bir ziyaret’ gerçekleştireceğini bildirdi. Söz konusu ziyaret, müzakerelerde ‘önemli ilerleme’ kaydedildiğine dair olumlu işaretlerin yanı sıra İsrail tarafından yapılan açıklamaların tonunda somut bir değişimin yaşandığı bir dönemde gerçekleşiyor.

İsrail ve Filistin konularında uzman Mısırlı akademisyen Dr. Tarık Fehmi'ye göre ateşkesin önündeki en büyük engellerden biri Hamas'ın gelecekteki ateşkesler için yazılı garanti almakta ısrar etmesi, Washington'un ise sözlü garantilerden bahsetmesi olduğunu düşünüyor. Fehmi, Witkoff'un Mısır ve İsrail'e yapacağı ziyaretin, arabulucuların Trump'ın desteğiyle bir anlaşmaya varmak için izledikleri yolda bir ilerleme kaydedilmesi halinde gerçekleşeceğini ve bu ziyaretin, ABD Başkanı'nın anlaşmaya varma arzusuna pek sıcak bakmayan Netanyahu üzerindeki baskıyı artıracağını düşünüyor.

fgth
Gazze Şeridi'ndeki İsrail bombardımanı sırasında hayatını kaybeden bir kurbanın cenazesini taşıyan Filistinliler (AFP)

Hamas konusunda uzman Filistinli siyasi analist İbrahim el-Medhun'a göre ‘şu anda herhangi bir anlaşmanın tamamlanmasının önündeki en büyük engel, yargıdan ve siyasi hesap vermekten kaçan Binyamin Netanyahu’. El-Medhun, İsrail'in 7 Ekim 2023'teki başarısızlığıyla ilgili herhangi bir soruşturma komitesi kurmayı reddeden ve peşindeki yolsuzluk dosyalarında yargı önüne çıkmayı kabul etmeyen kişinin Netanyahu olduğuna dikkat çekti. Öte yandan Trump'ın birkaç gün önce İsrail'in içişlerine müdahalesi geldi; Netanyahu'ya yargılanmasının durdurulması ve iktidarda kalmasının sağlanması da dahil olmak üzere açık sözler ve vaatlerde bulundu.

El-Medhun, garantiler ve bunların anlaşmayı engellediği yönündeki söylemler konusunda şu ifadeleri kullandı: “İster sözlü ister yazılı olsun, bu konu önümüzdeki müzakereler sırasında ve üzerinde mutabık kalınacak detaylı mekanizmalar aracılığıyla ele alınacak. Ancak Hamas için şu andaki öncelik soykırımı durdurmak, saldırganlığı sona erdirmek, işgali geri çekmek, kuşatmayı kırmak, yardım getirmek, aç bırakma politikasını durdurmak ve Gazze Şeridi'ndeki felaket durumundan kurtulmaktır.”

Hamas dün yaptığı açıklamada, Arap medyasında yer alan, esir takası anlaşmasını ve Gazze Şeridi'nde ateşkesi kabul etmek için koşullar belirlediği yönündeki haberleri yalanlayarak, bunun ‘temelsiz’ olduğunu vurguladı. Hamas, herhangi bir anlaşma için koşullarının açık olduğunu ve bunların ‘işgalin söylemine hizmet eden anonim kaynaklar’ aracılığıyla değil, kamuoyu önünde ortaya konduğunu belirtti.

fgtrhyu7
İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'ye düzenlediği saldırının ardından yükselen dumanlar (AFP)

İsrail müzakerelerdeki gelişmelerle ilgili resmi bir açıklama yapmazken, Gazze Şeridi'nde bir anlaşma yapılması çağrıları Washington'dan Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa ve Türkiye’ye kadar yayılıyor. Cuma günü BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ateşkes çağrısında bulunurken, bir gün önce de AB liderleri Gazze Şeridi'nde derhal ateşkes yapılması çağrısında bulundu. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ofisinden yapılan açıklamada, Erdoğan'ın geçtiğimiz çarşamba günü NATO zirvesinde liderlere İsrail ile İran arasındaki ateşkesin kalıcı olması gerektiğini söylediği ve Gazze Şeridi'ndeki insani krizin hafifletilmesi için ateşkes çağrısında bulunduğu belirtildi.

Fehmi, ‘Hamas'ın birçok fikirle ve arabulucuların yoğun çabalarıyla karşı karşıya olduğunu, uzun vadeli değil kısmi bir anlaşma yapmak zorunda olduğunu ve bunu baskı altında kabul edebileceğini, İsrail'in tutumunun ise Trump ve ekibinin baskısıyla belirleneceğini’ vurguladı.

Diğer yandan el-Medhun'a göre Hamas bu aşamada ‘savaşı bitirmek, soykırımı durdurmak, İsrail işgalini Gazze Şeridi'nden çekmek ve ilk aşama olarak insani yardımın girişini sağlamakla’ ilgileniyor gibi görünüyor. El-Medhun, Hamas’ın, ‘saldırganlığın sona erdirilmesi için ciddi baskı yapan bölgesel ve uluslararası ortamın ışığında uzlaşmazlığa yönelmediğini’ ifade etti.

El-Medhun sözlerini şu ifadelerle noktaladı: “Hamas, katliamların ve saldırganlığın sona ermesine yol açacak her türlü fırsatı değerlendirecektir. Savaşı sona erdirmek ve Gazze Şeridi'nde asgari yaşam unsurlarını yeniden tesis etmekle ilgilenen Hamas, esir dosyasındaki sorumluluğunun bilincinde; adil ve kapsamlı bir anlaşmanın parçası olarak İsrailli esirlerin serbest bırakılmasını garanti eden her türlü teklifle etkileşime girmeye hazır.”