Ehram’ın altıncı kat ‘sakinlerinin’ hikâyeleri

Ehram’ın Necib Mahfuz için düzenlediği 50'inci ellinci yaş günü kutlamasında yer alan sanat ve düşünce devleri
Ehram’ın Necib Mahfuz için düzenlediği 50'inci ellinci yaş günü kutlamasında yer alan sanat ve düşünce devleri
TT

Ehram’ın altıncı kat ‘sakinlerinin’ hikâyeleri

Ehram’ın Necib Mahfuz için düzenlediği 50'inci ellinci yaş günü kutlamasında yer alan sanat ve düşünce devleri
Ehram’ın Necib Mahfuz için düzenlediği 50'inci ellinci yaş günü kutlamasında yer alan sanat ve düşünce devleri

Geçen uzun yıllar, bu tarihî kattakilerin kokularını ve izlerini silmedi. Bazıları, Mısırlı el-Ehram gazetesinin altın çağında olduğu zamanlarda, Mısır’daki kültür, sanat, edebiyat ve düşünce dünyasının sembol isimlerini uzun yıllar ağırlamasından dolayı bu kata ‘Ölümsüzler Müzesi’ adını verir. Ehram’ın altıncı katına ayak basar basmaz mekânın koridorlarında yaratıcılığı, saygınlığı ve yüksekliği hisseder, ürettiği bol sayıda tiyatro eseriyle Arap tiyatro tarihinin öncülerinden biri haline gelen Tevfik el-Hakim’i altıncı katın en büyük ve meşhur odası 606 numaralı şık ofisinde yeni bir edebi yapıt yaratırken hayal edersiniz. Ya da aynı katta kendisinin 70’li yılların başındaki ‘ne savaş ne barış’ haline itiraz ettiği ‘Tevfik el-Hakim’in Beyanı’ adındaki meşhur mücadelesine eşlik edersiniz. El-Hakim’in bu çıkışı, Sedat’ın el-Hakim’e ve başka bir grup gazeteci ve düşünüre karşı ayaklanmasına yol açmıştır. Bu katta, Mısırlı sıcaklığının en ince detaylarına kadar somutlaştıran edebi harikalar yazarı dünyaca ünlü Necib Mahfuz’un Nobel ödülünü kazandığının ilan edilmesinden sonra bu kata davet edilen konukların sevincini de yaşayabilirsiniz. Aynı şekilde ünlü yazar Luis Avad’ın, Firavun medeniyetinden duyduğu kıvancını, zengin Marksisizmini ve Nasırcı tecrübeye karşı açıklığını bir araya getirdiği derinlikli yazılarına da tanık olabilirsiniz.
Arap kütüphanesine edebi-eleştirel çalışmalar ile akademik araştırmalardan oluşan büyük bir raf ekleyen Mısırlı yazar Aişe Abdurrahman, nam-ı diğer Bintu’ş-Şati’nin (Sahil Kızı) Arap-İslam kimliğinin ve kadının eğitim ve çalışma hakkının altını çizmek için girdiği mücadeleleri de yakından yaşayabilirsiniz. Kim bilir, belki Avrupa yolculuğunda Hüseyin Fevzi’ye katılır ve onun yaşayıp yazdığı gibi sizin de Avrupa’nın sanatı ve kültürü karşısında gözleriniz kamaşır.
Altınca kattaki yürüyüşünüz sırasında ‘Biraz Korku’, ‘Sonra Güneş Doğar’, ‘Öğlen Rüyaları’ ve sonradan sinema filmleri ve radyo ve televizyonlarda tiyatro şaheserlerine dönüşen daha başka edebi çalışmaların sahibi büyük roman yazarı Servet Ebaza’nın 604 numaralı odadan yükselen o duru ve şen kahkahalarına hazır olun. Ehram’ın bu altıncı katı, Lütfi el-Huli’nin felsefesine, Yusuf Cevher’in düşüncesine, Salah Tahir’in sanatına ve tüm alanların öncü ve sembol isimlerinden geriye kalan çalışmalara, yaratmalara, konuşmalara ve tartışmalara kucak açmış, şahit olmuştu. Tüm bunlar, Ehram’a daha fazla fikrî ve eşsiz siyasi ağırlığa sahip bir gazete görünümü veriyordu.
Bunun yanı sıra Ehram, Cemal Abdunnasır’ın düşüncelerinin, onun Mısır ve Arap bölgesine dair planlarının ve sömürgeciliğe karşı verdiği Afrikalı mücadelenin okunduğu bir platform olarak da ünlenmiştir.
Mısırlı yazar Muhammed Selmavi, altıncı katın nadir bilinen hikâyelerini Şarku’l Avsat’a anlatırken şu ifadeleri kullandı:
“Altıncı katın hikâyesi, Ehram’ın eski Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Yayın Yönetmeni Muhammed Hasaneyn Heykel’in büyük kültür devlerini ve isimlerini tek bir yerde toplamaya karar vermesiyle başladı. O, Ehram’ın topluma karşı sorumluluğunun, insanları içeride ve dışarıda yaşanan olaylarla sarıp kuşatan günlük gazete görevinin ötesine geçtiği düşüncesinden hareket ediyordu. Ona göre Ehram, Arap milleti zihniyetinin ve vicdanının oluşumuna esaslı bir katkı sağlayan bir kurum olmalıydı.”
O dönemin genç gazetecileri tarafından ‘Ölümsüzler Müzesi’ olarak adlandırılan altıncı katı öne çıkaran özellik, 60’lı yıllarda düşünce ve kültür sahasının en büyük isimlerinin yazıhanelerini içermesinin yanı sıra bu büyük isimlerin roman, tiyatro, hikâye, eleştiri ve makale türünde kaleme aldığı seçkin eserleriyle mensup oldukları sınıflar, görüşler ve yönelimlerle oluşan geniş ve eşi görülmemiş çeşitliliktir.
Selmavi, sözüne şöyle devam ediyor:
“Necib Mahfuz gibi önde gelen romancılar, Tevfik el-Hakim gibi yaratıcı tiyatro yazarları, Yusuf İdris gibi kısa öykü öncüleri, Luis Avad, Dr. Zeki Necib vd. gibi cesur ve aydınlatıcı tutumlara sahip siyasi düşünürler ve filozoflardan oluşan bir düşünce ve kültür ehlinin yanında siyasi yazarlar da görüyordum. Bu kat adeta Mısır’ın göbeğinde, meşale tutan bir kültür minaresine dönüşmüştü.”
Selmavi, altıncı kat hakkındaki önemli gerçekler ve hatıralara daha fazla ışık tutuyor:
“Tevfik el-Hakim’in 606 numaralı yazıhanesi, altıncı katın en büyük yazıhanesiydi ve tüm siyasi, kültürel ve toplumsal renkleri ve tayfları temsil eden bir düşünce meclisini andırıyordu. Nitekim bu mekân, tarafları arasındaki görüş farklılıkları ile daha da zenginleşen görüşmelere sahne oluyordu. Bu katın sakinleri ile olan ilk ilişkimi, el-Hakim ile aramdaki ilişki üzerinden kurmam belki de doğaldı. Ben, aynı binada kendisi ile çalıştığım ‘Arap tiyatrosunun babasının’ öğütlerinden faydalanmak isteyen ve tiyatro yazarlığının başında olan biriydim. Aramızdaki mesafe yalnızca birkaç merdivendi. Bu durum beni teşvik etti ve aramızdaki yaş ve edebi konum farkına rağmen zamanla onunla ilişkim sıkılaştı.”
Selmavi’nin altıncı kata dair unutamadığı şeylerden biri de herkesin bu kata ve sakinlerine karşı beslediği büyük takdir duygusunu ortaya koyan şey, yani Genel Yayın Yönetmeni ve Yönetim Kurulu Başkanı Heykel’in yazarlar ve düşünürler ile toplantı yapmak istediğinde hiçbirini kendi ofisine çağırmayıp onların altıncı kattaki kalelerine geliyor olmasıdır.
Selmavi, konuşmasını şöyle sürdürüyor:
“30 yıldan fazla bir süre sıkı bir şekilde irtibat halinde olduğum büyük edebiyatçı Necib Mahfuz ile ilk tanışmam, Tevfik el-Hakim’in altıncı kattaki yazıhanesinde oldu. Orada bulunanlar arasındaki konuşmalara katılıyorduk. Bu ilişki daha sonra devlerin gençlere göstermiş olduğu ilgi ve gözetim ölçüsünde güçlendi. Necib Mahfuz’un ilk öykülerimden birinin müsveddesini okuduğunu gördüğümde şaşırmıştım. Kendisinden bunu talep etmediğim halde düzeltmeler de yapıyordu. Bu düzeltmeleri yaparken de Mahfuz’un tabiriyle “İçime sinmezse silebileyim” diye kurşun kalem kullanıyordu. Fransız Paris Match dergisinden bir gazeteci ekibin benimle iletişime geçmesi hiç aklımdan çıkmaz. Ekip, dünyaca ünlü edebiyatçının günlük hayatına dair fotoğrafların eşlik ettiği bir makale hazırlamak için Kahire’ye gelmiş, bana da onu, odasındaki koyu renkli koltuk yerine yazıhanesinde oturmaya ikna etmem için başvurmuştu. Ondan gelen bu itirazın arkasındaki sırrı bilmiyorlardı tabii. Şöyle ki Mahfuz ile bir araya geldikleri bu yazıhane 1988 yılında Nobel Ödülü almasından sonra kendisine tahsis edilen 606 numaralı oda, yani Tevfik el-Hakim’e ait yazıhaneydi. El-Hakim, bir önceki yıl vefat etmişti ve odası bir süre kapalı kaldı. Ehram yönetimi, dünyanın farklı ülkelerinden gelen ziyaretçilerine ve şanına yakışır olsun diye bu odayı Nobelli yazarının yazıhanesi yapmaya karar verene kadar. Ancak Mahfuz, yazı masasına bir kez bile geçmedi. El-Hakim’e olan saygısından ötürü bir misafir gibi odada bulunan koltuğa otururdu hep. Onu, o masada oturmuş haldeyken fotoğraf çektirmeye ikna etmeye çalıştığımda, 'Benim olmayan bir masada nasıl fotoğrafımı çekebilirler?!' dedi. Kader diledi, İhvan dönemindeki yönetim Ehram ile ilişkimi sonlandırdıktan sonra 2016 yılında Ehram’a döndüğümde Necib Mahfuz’un altıncı kattaki yazıhanesi benim oldu. O dönemki Genel Yayın Yönetmeni Muhammed Abdulhadi Alam, yazıhanemin altıncı katta olacağını haber verdi. Yazıhanemi göstermek üzere o, yardımcılarından biri ve ben yukarı çıktığımızda bir baktım, beni 605 numaralı odaya sokuyor. “Bu Necib Mahfuz’un odası” diye bağırdığımda yardımcı bana, 'Mahfuz’un odası 606 numara' dedi. Ben de ona Mahfuz’un Nobel Ödülü aldıktan sonra oraya geçtiğini, Ehram yazarları arasına katıldığından beri asıl odasının 605 numara olduğunu açıkladım. Hafızada kazılı anılar ve dersler ile birlikte altıncı kata mensup olmaktan duyduğum mutluluk tarif edilemez.”
Altıncı katın, büyük gazeteci-yazar Salah Muntasır’da da ayrı bir yeri var. Şarku’l Avsat’a konuşan Muntasır, altıncı kata dair düşüncelerini şöyle tarif ediyor:
“Orayı bir okul bildim. Orada Mısır’ın Zeki Necib Mahmud, Tevfik el-Hakim, Ayşe Abdurrahman, Salah Tahir gibi büyük düşünürleri ile buluştum. Bu isimler, kültür ve düşünce hayatında gerçek bir ekolü temsil ediyor. Birçok kişi gazetecinin bilgi, tecrübe ve yaş bakımından kendisinden üstün olan kişinin yönlendirmeleri ve talimatları ile öğrenip geliştiğini düşünüyorsa da bu yanlış bir düşüncedir. Zira o, hocaları ile oturup, onları dinleyip gözlemleyerek, onlardan ilham alarak ve onların bilgi ve düşüncelerini azık edinerek öğrenir. Bu, Ehram’daki altıncı katın en önemli etkilerinden biriydi. Bunun yanı sıra bu kat, önemli kültürel isimleri bu eski gazetede bir araya getirmekle Mısır ve tüm Arap bölgesinde bir meşale rolü oynamış, günlük bir gazete iken tüm alanları ve yönelimleri içeren kapsamlı bir üniversiteye dönüşmüştür. Bu kat, Ehram’ın kendi çocuklarının düşünce dünyasını ve vicdanını oluşturmada ve zenginleştirmede de esaslı bir rol oynamıştır. Nitekim derin bir kültürden ve geniş bir ufuktan faydalanan yeni bir gazeteci nesli oluşarak yerelde ve Arap düzleminde bir düşünce ve gazetecilik hareketini yönlendirmiştir.”
Ehram’ın yazı müdürü gazeteci-yazar Enver Abdullatif’in de altıncı kata dair söyleyecekleri var:
“Benim için burası, asansörde 6 düğmesine bastıktan sonra çıkacağınız bir kattan ibaret olmayıp okuyucunun bilincini şekillendirmeden sorumlu büyük Ehram yazarları ile ilişkili olan her şeydir. Bu kat, tarih sayfalarını büyük edebiyatçı ve düşünürlere açtı. Ehram’da orayı bir mekân olarak görmeyen altıncı kat sakinleri yaşadı. Bununla birlikte Ehram’ın zirvesi hakkında konuşurken Kemal el-Mellah, Salah Cahin, Ahmed Behçet ve daha nice devlerin adını söylemeden geçemezsiniz.”
Abdullatif’e göre altıncı kat düşüncesi şu şekilde doğdu:
“Bana bunu Heykel anlattı: Ehram’ı teslim aldıklarında haber alanında üstün olan Ahbaru’l-Yevm (Günün Haberleri) gibilerle başa çıkma cesareti göstermede Ehram’ı geride bırakan basın ekolleri varmış. Öte yandan Daru’l-Hilal fotoğrafla ilgilenirken Rose el-Yusuf dergisi de bir hiciv ekolüymüş. İşte bu noktadan üzerinde çalışılmış olarak altıncı kat düşüncesi ortaya çıkarak çok sayıda yazar, edebiyatçı, düşünür ve eleştirmeni kendine çekip Ehram’ı entelektüeller yurdu haline getirmiş. Bu düşünce, Ehram’ın 1968 yılında açılan ve Şubat 1969’da Cumhurbaşkanı Abdunnasır tarafından ziyaret edilen yeni binasının altıncı katında hayata geçti. 100'üncü yıl kutlamalarında Sedat da altıncı kat sakinleri ile bir araya geldi”.
Abdullatif, altıncı katın okurlara kültür aktarımı yapmadaki rolünde olduğu gibi Ehram gazetecileri üzerindeki ezici etkisi ile yaşadığı durumlara şu sözlerle açıklık getiriyor:
“Altıncı katın aslî sakinlerinden olan Dr. Yusuf İdris ile olan ilişkim, o dönemde Gençlik ve Geleceğin Bilimi Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Prof. Salah Celal tarafından kendisi ile bir görüşme yapmakla görevlendirildiğimde başladı. Altıncı kata doğru giderken yolda fotoğrafçı meslektaşım Muhammed Vesim’i gördüm. Ondan yetenekli romancının fotoğrafını çekmesi için benimle gelmesini istedim. Yusuf İdris beni ve yüzüne yönelmiş kamerayı gördüğünce şaşkınlıkla, 'Adın ne? Beni niçin istiyorsun?' diye sordu. Beni tanımıyordu. Kendisine, 'Prof. Salah Celal’in talebi üzerine Gençlik Dergisi adına sizinle görüşmek için izin istiyorum' dedim. Bu teklifi şaşırtıcı bir şekilde kabul etti ve onunla gerçekten de bir görüşme gerçekleştirdim! Yusuf İdris o gün hükümetin izlediği tüketim açılımı politikaları ve büyüklere yönelik saygıyı yanlış anlama arasında kriz yaşayan gençlikten bahsetti. Kendisine olayların Yusuf İdris’in mensup olduğu asi edebiyatçı kuşağının üretilmesindeki etkisini sordum. Yusuf İdris, yüzüne karşı yönelttiğim bu ‘karışık’ soru ile şaşırdı ve onu başka bir zamana ait olmakla suçladı. O, eserlerinin her zaman gençleri teşvik edici olduğunu düşünüyordu. Yine de öfkelenmeden şu cevabı verdi: ‘Kuşak diye bir şey yok; devam eden ve uzanan bir edebiyat nehri ve akımı var. Her biri, daha geniş bir zaman nehrinde, gelişim ve toplumsal değişim nehrinde yüzer. Şu edebiyatçının 50, bunun da 60 kuşağından olduğunu söylemek çok zor. Kuşağı ifade ederken yapılan bu bölümleme edebi, bilimsel ve sanatsal gerçekliği değil sadece coğrafi gerçekleri tarif ederken doğru olur.' Böylece genç editörlerle yayın yapabilmeyi öğrendim. Hiçbirine üstten bakmıyorum, zira her bir gazetecinin öz saygınlığı, görüşü ve diyalog hakkı var.”
Asansör kapılarını altıncı kata açtığı ilk anda sizi sanat ve yaratıcılık karşılıyor. Zira başyapıtlardan biri olan ‘Salyangozlar’ı karşınızda görüyorsunuz. Salah Tahir’e ait olan bu eser, bu zengin katta, Ehram kurumunun (Mısır’daki Modern Sanat Müzesi’nden sonra en büyük ikinci servet sahibi) servetinin bir parçası sayılan büyük ve önemli sanatsal çalışmaların yanındaki yerini almaktadır. Sonra yazıhaneler koridorunda başka çalışmalara denk gelirsiniz. Bu çalışmalardan biri de Naci Kamil’in Düşünür Lütfü el-Huli için yaptığı bronz portredir.
Şarku’l Avsat’a konuşan büyük sanatçı ve eleştirmen Muhammed Nasır, altıncı katla ilgili olarak şunları söyledi:
“Tevfik el-Hakim’in 606 numaralı odasında bu tür çalışmalardan önemli miktarda bulunuyordu. Sanatçı Salah Tahir’in el-Hakim için çizdiği iki tablo da bunlar arasındadır. Bu iki eser arasında odaya adımınızı atar atmaz sizi selamlayacak olan ünlü bir tablo var. Aynı şekilde yetenekli sanatçı Cemal es-Secini de ona tahtadan bir portre sunmuştu. Onu da odasında tutuyordu. 80’li yıllarda ben de kendisine iki tablo çizmiş olma onuruna sahibim. Edebiyatçı Necib Mahfuz’un odasında da çok sayıda heykel çalışması vardı. Bununla birlikte onun gözdesi, söz konusu dönemde kendisine çizdiğim portreydi. Bunu yazıhanesinin arkasında belirgin bir yere yerleştirdi. Bu onun genç sanatçılara gösterdiği desteğin ve sanata verdiği değerin işaretidir. Hatıralarımda yer edinen düşünürlerden bir diğeri de halen kulaklarımda çınlayan güzel gülüşü ile merhum büyük yazar Servet Ebaza’dır. Ehram’a atanmadan önce onu ziyaret ederdim. Kurumun güvenlik görevlisi alışıldık bir önlem olarak kendisine altıncı kattaki yazıhanesine çıkmamı onaylayıp onaylamadığını soruyordu. Onlara beni veya ziyaretimin sebebini hatırlamadığını ancak bir engel olmadığını, çıkmama izin vermelerini söylerdi. Beni her gördüğünde bana sıkıntı çıkardığı için gülerdi. Zira yüzümü iyi hatırlar ve beni tanır ama ismimi hep unuturdu. Sonra onunla kültürü ve zengin hikâyeleri ile bana karşı cimrilik etmediği uzun bir diyaloga girerdik. O yetenekli bir üstat, bense sanat yolunun başında genç bir sanatçıydım. Seneler geçti, ben ona bir portre çizdim. Ailesi bu çalışmayı halen onun özel eşyaları arasında tutar.”



Suudi Arabistan ve Mısır, İsrail'in Gazze'yi işgal planını reddetti

Gazze'de yıkılan binaların bugün havadan çekilmiş görüntüsü (AFP)
Gazze'de yıkılan binaların bugün havadan çekilmiş görüntüsü (AFP)
TT

Suudi Arabistan ve Mısır, İsrail'in Gazze'yi işgal planını reddetti

Gazze'de yıkılan binaların bugün havadan çekilmiş görüntüsü (AFP)
Gazze'de yıkılan binaların bugün havadan çekilmiş görüntüsü (AFP)

Suudi Arabistan ve Mısır, İsrail'in Gazze'yi işgal planını reddettiklerini teyit etti. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Mısırlı mevkidaşı Bedr Abdulati ile yaptığı telefon görüşmesinde, Gazze'de ateşkesin derhal sağlanması gerektiği konusunda mutabık kaldı.

Bakanlar ayrıca, “insani yardım, acil yardım ve tıbbi yardımın engellenmeden acil ve derhal ulaştırılmasını, çatışmayı körükleyen ve aşırılığı güçlendiren sistematik açlık ve öldürme politikasının derhal durdurulması" konusunda mutabık kaldı.

Mısır Dışişleri Bakanlığı'nın bugün yaptığı açıklamaya göre, iki bakan dün akşam “kardeş ülkeler arasındaki düzenli istişare ve koordinasyon çerçevesinde, başta Gazze'deki durum olmak üzere bölgesel meseleleri takip etmek amacıyla” telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Bakanlar görüşmede, ülkeleri arasındaki yakın ikili ilişkileri ele alındı. Bakanlar, ilişkilerin her alanda giderek gelişmesinden memnuniyetlerini dile getirerek, “kardeş halkların kapsamlı ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşması için” ortak iş birliğini güçlendirmeye devam etme kararlılıklarını vurguladılar. Ayrıca, bölgedeki siyasi ve güvenlik gelişmeleri ile bir dizi acil bölgesel mesele hakkında da görüş alışverişinde bulundular.

Mısır Dışişleri Bakanlığı'na göre bakanlar “İsrail'in acımasız saldırılarının devam ettiği Gazze'deki felaket durumundaki gelişmeleri” görüştüler ve İsrail Bakanlar Kurulu'nun Gazze'yi işgal ve saldırıları genişletme planını kesin bir şekilde reddettiklerini vurguladılar. Bu kararın, Filistin topraklarının yasadışı işgalini pekiştirmek, savunmasız Filistin halkına karşı soykırım savaşını sürdürmek ve halkın kaderini tayin etme ve bağımsız devlet kurma hakkını açık bir şekilde ihlal ederek uluslararası hukuku ve uluslararası insani hukuku çiğnemek amacıyla alındığını" vurguladılar.

Abdulati, Mısır'ın Katar ve ABD ile rehinelerin ve bir dizi Filistinli tutuklunun serbest bırakılmasını, Filistinlilerin kanının akıtılmasının durdurulmasını ve yardımların tam ve koşulsuz olarak ulaştırılmasını sağlayacak bir anlaşmaya varılması için sürdürdüğü çabaları anlattı.

Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre iki bakan, sivillerin korunması ve Filistin halkının kendi kaderini tayin etme ve 4 Haziran 1967 sınırları içinde ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız devletini kurma hakkının sağlanmasının önemini vurguladı.

Telefon görüşmesinde ayrıca genel bölgesel durum ele alındı. Dışişleri bakanları, Sudan, Suriye ve Lübnan'da mevcut zorluklar ve krizlerle başa çıkma yolları konusunda görüş alışverişinde bulundular, iki ülke arasında yakın koordinasyonun sürdürülmesi konusunda mutabık kaldılar ve bölgesel güvenlik ve istikrarın temellerini desteklemek için bu konularda Arap koordinasyonunun önemini vurguladılar.