Sudan Egemenlik Konseyi üyesi Kebaşi Şarku’l Avsat’a konuştu: Bir hukuk devleti kurmak için çalışıyoruz

Sudan Egemenlik Konseyi üyesi Kebaşi Şarku’l Avsat’a konuştu: Bir hukuk devleti kurmak için çalışıyoruz
TT

Sudan Egemenlik Konseyi üyesi Kebaşi Şarku’l Avsat’a konuştu: Bir hukuk devleti kurmak için çalışıyoruz

Sudan Egemenlik Konseyi üyesi Kebaşi Şarku’l Avsat’a konuştu: Bir hukuk devleti kurmak için çalışıyoruz

Sudan Egemenlik Konseyi Üyesi General Şemseddin el-Kebaşi, son birkaç gündür Port Sudan kentinde yaşanan ve onlarca kişinin ölümüne ve yaralanmasına yol açan kabileler arasındaki çatışmalardan sonra şehirde tanık olunan güvenlik durumunun kötüleşmesinden dahili ve harici unsurları suçladı. Söz konusu çevrelerin kim olduğunda dair herhangi bir açıklamada bulunmayan Kebaşi, Sudan’ın ana limanı olarak kabul edilen bu şehirdeki güvenlik durumunun kötüleşmesinden faydalanan birtakım çevrelerin olduğu değerlendirmesinde bulundu.
Askeri Geçiş Konseyi (AGK) eski Sözcüsü Kebaşi, Şarku’l Avsat’a verdiği özel röportajda, usule ilişkin bir hatanın hükümetin ilan edilmesinin gecikmesine yol açtığını söyledi. Ayrıca Egemenlik Konseyi’nin ordu, polis ve güvenlik güçlerinin liderlik organını görevden alarak, düzenli güçleri yeniden yapılandırmaya başladığını vurguladı. Oturma eylemini dağıtma operasyonları sırasında yaşanan suçlara ilişkin Egemenlik Konseyi içerisindeki askeri bileşenlerin de yargı önüne çıkmaya hazır olduğunu ifade eden Kebaşi, “Suçlamaların egemenlik konseyindeki ordu mensuplarını içerecek şekilde genişlemesinin, bizim için bir sakıncası yok. Çünkü hiç kimse kanunun üstünde bir pozisyona sahip değil. Aynı zamanda devrimin sloganlarından biri olan hukuk ve adalet devleti kurmak istiyoruz. Biz asker olmanın öncesinde birer vatandaşız. Diğer vatandaşlar için geçerli olan bütün durumlar bizim için de geçerli” dedi.
Taşkın ve sel felaketleriyle ilgili açıklamalarda bulunan Kebaşi, bu felaketlerden etkilenen insanlara ulaşmak ve neticelerinin üstesinden gelmek için tüm hızlarıyla çalıştıklarını dile getirerek, “Hasar çok büyük. Ancak ülkenin doğal afet bölgesi ilan edilmesi aşamasına gelmemesini umut ediyoruz” ifadelerini kullandı.
İşte Şarku'l Avsat'ın Kebaşi ile gerçekleştirdiği röportajın tamamı;
-Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG), adayların isimlerini başbakana teslim etti. İsimler konusunda size danışmaları gerektiğini söylediniz. Bununla ne kastettiniz?

Anayasa Bildirisi ekli olan zaman çizelgesine göre bakanların atamalarının bugün yapılması ve iki gün içerisinde onaylanması için Egemenlik Konseyi’ne teslim edilmesi gerekiyordu. 31 Ağustos’ta bakanların yemin etmeleri gerekiyor. Bununla birlikte geçiş dönemine ilişkin imzalanan belgelerde, bakanlıklar ve bakanlara ilişkin ÖDBG ile ordu arasında istişare yapılmasını ve sonrasında bu isimlerin başbakana teslim edilmesini içeren bir hüküm var. Maalesef özgürlük ve değişim koalisyonu bu aşamayı atladı ve isimleri başbakana teslim etti. Fakat geçte olsa durumu anladı ve önceki gün akşam saatlerinde bakanlar listesini bize teslim etti. Şimdi bu önerileri inceliyoruz. İstişareyle görevlendirilen heyetleriyle bir araya geleceğiz. İstişareleri en kısa sürede sonlandırıp, listeleri başbakana teslim etmeyi umuyoruz.
-Egemenlik Konseyi adına mı yoksa konseyin bileşeni olan ordu adına mı konuşuyorsunuz?
Konseydeki askeri bileşenin adına konuşuyorum. Öte yandan Anayasa Bildirisi’ndeki istişareye ilişkin hüküm, sivilleri değil askerileri ilgilendiriyor.
-Bu, konseyde ordu ile siviller arasında bir kaynaşma olmadığı anlamına geliyor. Bu durum konseyin iki bileşeni arasında bazı sorunlara yol açmaz mı?
Durum anlattığınız gibi değil. Bakanlıklar herkes içindir, sadece ÖDBG için değil. İstişare ve bağımsızlık güvencesi bu aşamada askeri bileşenin sorumluluğundadır.  Fakat isimlerin kesin bir şekilde onaylanması, reddedilmesi veya başbakanla birlikte listelerde bazı düzenlemelerin yapılması, Egemenlik Konseyi’nin sorumluluğundadır. Bakanlara ilişkin yapılan istişare, yalnızca askeri bileşeni ilgilendiren diğer bir aşamadır. Bu aşamanın ardından iki ayrı bileşenden söz etmeyeceğiz. Bu sürecin tamamlanmasıyla birlikte ortada sadece ‘Egemenlik Konseyi’ olacak.
-Askeri makamların geçici iktidar organlarında görevlendirilecek adaylar hakkındaki güvenlik soruşturmasından tam olarak ne kastediyorsunuz?
Yürütme organı, bakanlıklar veya diğer hassas pozisyonlara ilişkin aday gösterilen kimselerin güvenlik soruşturmasından geçmesi rutin bir işlemdir. Bu adaylardan herhangi birinin söz konusu kamu görevleri için herhangi bir güvenlik sorunu teşkil etmesi halinde, konsey, bu ismi kesinlikle reddedecektir.
-Eski rejimin muhalifler aleyhinde düzenlediği güvenlik dosyalarını mı kastediyorsunuz?
Güvenlik soruşturmasının rejime muhalefetle ya da adayın üsteleneceği işle herhangi bir ilgisi yok. Bu tamamen ilgili ismi güvenlik bakımından ehil olup olmamasıyla ilgili.
-Egemenlik Konseyi içerisinde görev dağılımı yapıldı mı?
Egemenlik Konseyi’nin oluşumu tamamlandı ve bilfiil göreve başladı. Konseyin işleyişini düzenleyen yönetmelik hakkında başladığımız görüşmeler, dün sona erdi. Bu doğrultuda komiteler oluşturulacak, görevleri belirlenecek ve Başbakan ile koordineli bir şekilde çalışmalara başlanacak.
-Savunma ve içişleri bakanlarının kim olacağı belirlendi mi?
Savunma Bakanı olarak General Cemal Ömer’i aday göstermeye karar verdik. İçişleri Bakanı hakkında da yakın zamanda uzlaşacağız.
-İçişleri Bakanlığı için adı geçen kimseler var mı?
Hayır. Fakat yakın zamanda açıklanacak.
-Anayasal Bildiri’nin ve siyasi anlaşmanın yorumunda bazı görüş ayrılıkları yaşandı. Bu meselelerden biri de yargıtay başkanının ve başsavcının atamasına ilişkindi. Ancak konsey üyelerinden biri bu atamaların Egemenlik Konseyi tarafından yapılması hususunda uzlaşıldığını söyledi. Bu konu ne söyleyebilirsiniz?
Yargıtay başkanının ve başsavcının atamasına ilişkin mekanizmalar kurduk. Adaylar Yüksek Yargı Konseyi ve Savcılık komitesi tarafından seçilecekti. Bu konseyler şu anda mevcut değil. Söz konusu atamaların askeri konseyin yetkisi dahilinde yapılması için özgürlük ve değişim koalisyonu ile uzlaşıya varmıştık. Bize birçok aday gösterdikleri doğru, fakat bununla birlikte karşılıklı kabul ve ret durumları 17 Ağustos anlaşmasının imzalanmasının öncesinde bu atamaların yapılmasına engel oldu. İstişareler halen devam ediyor.
-Yargıtay başkanının ve başsavcının Egemenlik Konseyi tarafından atanmasına ilişkin Anayasa Bildirisi metninde yapılacak düzenlemelere ilişkin bir uzlaşıya vardınız mı?
Yorum yok.
-Vatandaşların korunmasından sorumlu olmanız itibariyle Port Sudan şehrinde yaşanan çatışmalara ilişkin size yöneltilen birtakım suçlamalar var? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Port Sudan şehrindeki durum olması gerektiği gibi değil. Bu sadece iki kabile arasındaki bir çatışma değil. Tahminimize göre ortada daha büyük bir mesele var. Allah’tan ölenlerin şehadetlerini kabul etmesini ve yararlılara acil şifalar vermesini diliyoruz. 1980'lerde buna benzer bir çatışma yaşanmıştı. Fakat şu an Port Sudan şehrinde yaşananlar, sadece kabile çatışmasından ibaret değil. Nitekim çatışmada kullanılan mekanizmalar ve meselenin dahili ve harici boyutları bunu gösteriyor. İki kabile olan bitenin kurbanıdır.  Burada yaşananlar doğrudan ülkedeki durumu da etkiler. Dolayısıyla şehirde yaşanan çatışmalar, planlanmış bir operasyon dahilinde gerçekleşti. Durumu kontrol altına almak  için büyük çaba sarf ediliyor. Taraflar arasında sulh bildirgesinin imzalanması sırasında orada hazır bulunduk. İç uzlaşı geleneğinin parçası olan bir oturum düzenledik. Maalesef bu uzlaşı ihlal edildi. Bunun hemen ardından Egemenlik Konseyi tarafından gerekli önemler alındı, çatışmaya son verildi ve çatışmanın asıl sebeplerine odaklanıldı. Kabileler arasındaki çatışmaları aşan bir meselenin bulunduğu kanaatindeyiz. Bu önemli şehirde, neler olup bittiğine yoğunlaşmamız gerekiyor.
Eski Askeri Konsey’in veya Egemenlik Konseyi’nin ve henüz tamamlanmamış olan yürütme organının bu konudaki eksikliklerine gelince, burada herhangi noksaniyet bulunduğunu düşünmüyorum. Egemenlik Konseyi, askeri yetkililer, aşiret liderleri, toplumun kanaat önderleri ve özgürlük ve değişim koalisyonu liderleri, krizin üstesinden gelmek için büyük çabalar sarf ediyorlar. Fakat Devlet Güvenlik Komitesi’nin tahminleri, yeterince iyi olmayabilir ve bu durumun devletin prestijine bir zarar vermesi mümkün. Bu nedenle vali ve emniyet müdürü görevden alındı ve yerlerine başkaları atandı. Konsey, yeni valiye olağanüstü hal durumunu tam olarak uygulaması yönünde talimat verdi. İşlerin daha iyiye gideceğini düşünüyoruz.
-Peki, söz konusu çatışmaları körükleyen iç ve dış unsurların neler olduğunu düşünüyorsunuz?
Gerek ülke içerisinde gerekse de dışarıda, gözünü şehre dikmiş olan pek çok taraf var. Zira Port Sudan, ülkenin ekonomik kapısıdır. Dolayısıyla kentin hedeflemesi bir tesadüf değil. Söz konusu iki kabile ise bu kapsamda kullanıldı. Ülkedeki durumun kötüye gitmesini isteyen ve üzerinde uzlaşılan hususlara muhalefet eden taraflar var. Bundan dolayı vatanı pahasına bile olsa devrimi sonlandırmak amacıyla çalışıyorlar. Zamanı geldiğinde bu tarafların kimler olduğu açıklanacak.
-Çatışmanın yeniden patlak verdiği söyleniyor?
Bundan emin değilim. Birtakım durumlar varsa bile büyük bir olay derecesine ulaşmamıştır. Her iki kabileden olan bireyler düzeyinde vuku bulan birtakım ihlaller var. Bu fitnenin en kısa zamanda son bulmasını umuyoruz.
-Sel ve yoğun yağışlar gibi büyük zorluklarla karşı karşıyasınız ve bu felaketler karşısında yavaş hareket etmekle suçlanıyorsunuz. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
Pek çok bölge yaşanan sel felaketinden etkilendi. Derhal acil durum komitesi oluşturduk ve peşi sıra toplantılar yaptık. Pek çok önem ve tedbir aldık. Fakat yağışlar beklenenin üzerindeydi. Bundan dolayı çok büyük hasarlar meydana geldi. Başbakan felaketlerden etkilenen bölgeleri ziyaret etti. Egemenlik Konseyi de ilgili kurumlar, bu tür felaketlerin önlenmesine yönelik çalışmalara başlamaları için talimatlar verdi.
-Krizin kötüleşmesi halinde ülkeyi ‘felaket bölgesi’ olarak ilan etmeyi düşünüyor musunuz?
Zarar her ne kadar büyük olsa da durumun bu raddeye varmayacağını umut ediyoruz.
-Selden kaynaklanan hasarlarla ilgili resmi istatistikler var mı?
Şu an bu istatistiklere sahip değilim, fakat ilgili kuruluşların elinde bu tür istatistikler mevcut.
-Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki lüks otomobiller konusu gündeme geldi. Vatandaşlar fakirlikten mustaripken, yetkililerin lüks arabalara bindiğinden bahsediliyor.
Egemenlik Konseyi üyelerine tahsis edilen 11 araç zaten mevcuttu. Şu anda veya askeri konsey döneminde alınmadılar. Bu araçlar konsey üyelerinin şahsi kullanımları için tahsis edilmedi. Bilakis bunlar, üyelerin görevlerini yerine getirmeleri için tahsis edilen resmi araçlardır. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki arabalar konusunda herhangi bir bilgim yok. Ülkede yaşanan mevcut koşullardan dolayı araba ithal etmeyeceğiz. Önceki rejimden geriye kalan araçlar kullanılacak.
-Maliye Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki kamu mallarında yetki sahibi mi? Yoksa söz konusu mallar Egemenlik Konseyi’nin denetiminde mi?
Bakanlar Kurulu, Egemenlik Konseyi’nden ayrı bir organdır. Her iki organında kendi sekretaryası var. Kamu malları, Maliye Bakanlığı'nın yetki alanı içerisinde yer alıyor. Yeni sistemde işleri yeniden aslına döndüreceğiz. Dolayısıyla Maliye Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı Sarayı veya başka bir yerdeki kamu mallarından sorumlu olacak.
-Özgürlük ve Değişim Bildirgesi'ni imzalayan ve imzalanmayan silahlı hareketlerle kim müzakerelerde bulunacak?
Çeşitli kurumlarıyla birlikte geçici hükümet en temel önceliğinin barış meselesi olduğunu belirttik. Bu sebeple askeri konsey olarak en temel kaygımız, özgürlük ve değişim koalisyonu ile anlaşma yapmaktı. Silahlı hareketlerin çoğuyla temaslarda bulunduk ve kendileriyle asgari düzeyde uzlaşı sağladık. Çad ve Güney Sudan’da Abdulaziz el-Helu, Akar, Minavi ve Cibril İbrahim ile bir araya geldik.
-Bir uzlaşıya varıldığı takdirde silahlı hareketlere bağlı savaşçıların düzenli güçlere katılması gibi bir durum söz konusu mu? Bu savaşçılara nasıl bir muamelede bulunacaksınız?
Bu mesele, silahlı hareketler ile gerçekleştirilecek müzakerelerde kararlaştırılacak. Silahlı hareketlerde yer alan kardeşlerimizle bir araya geleceğiz ve kendileriyle bir uzlaşıya vararak buna bağlı kalacağız.
-Askeri konseyin oturma eyleminin gerçekleştirildiği bölgede yaşanan katliamdan sorumlu olduğunu düşünen geniş bir kesim var.  Bağımsız bir soruşturma komitesi oluşturulmasını kabul ettiniz. Komite tarafından suçlu bulunursanız ne yapacaksınız?
Şu an oturma eylemi hakkında yorum yapmayacağım. Bakanlar Kurulu’nun oluşturulmasının ardından bir ay içerisinde tertip edilecek soruşturma komitesi, bu meseleyle ilgilenecek. Bu hususta herhangi bir sorun olacağını düşünmüyorum. Nitekim anayasal bildiride kaydedildiği üzere kimse kanunun üzerinde değil. Devrimin sloganlarından biri olan hukuk ve adalet devletini kurmak için çalışıyoruz. Bizler asker olmanın öncesinde herkes gibi birer vatandaşız.
-Oturma eyleminin dağıtılması operasyonu sırasında işlenen suçlara karışan kişilerin durumu ne oldu? Başsavcı tarafından oluşturulan soruşturma komitesi tarafından suçlu bulunan bu kişilerin mahkemesi neden henüz yapılmadı.
Kolombiya Bölgesi’ne yapılan operasyonun oturma eyleminin gerçekleştirildiği alana da sıçradığını tahmin ediyoruz. Bize göre planın uygulanmasında başarılı olunmadı. Nitekim bazı kimseler, belirlenen alanın dışına çıkmakla planda bir sapma yaşanmasına sebep olduklarını itiraf ettiler. İlk bulgular üst düzey bazı yetkililerin de aralarında bulunduğu bazı isimlerin olaylara karıştığını gösteriyor. Bu askeri düzeyde gerçekleştirilen soruşturmalar kapsamında ulaşılan bir sonuç. Başsavcı tarafından oluşturulan soruşturma komitesinin bulguları da bu meyanda.
-Olaylara karışan askerler şu an nerde? Tutuklandılar mı?
Evet, tutuklandılar ve kim oldukları biliniyor.
-Son darbe girişimi sırasında tutuklanan askerlerin mahkemesi ne durumda?
Bildiğim kadarıyla soruşturmalarda uzunca bir yol kat edildi ve kısa sürede tamamlanması bekleniyor. Darbe girişimine katılmadıkları tespit edilen bazı sabıklar serbest bırakıldı. Bütün askerler mahkemeye çıkarılacak, fakat akıbetlerinin ne olacağı henüz belli değil.



Gazze’de ateşkes teklifi: Nihai çözümün kapısını aralayacak mı?

8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)
8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)
TT

Gazze’de ateşkes teklifi: Nihai çözümün kapısını aralayacak mı?

8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)
8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)

Salim er-Rayes

Hamas ve İsrail, ABD Başkanı Donald Trump'ın desteklediği bir ABD girişiminin ardından 60 günlük ateşkes anlaşmasına varmaya yakın. Girişim, esas olarak ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un mayıs ayı sonlarında sunduğu belgeye dayanıyor. Söz konusu belge, belirtilen süre içinde ateşkesi ve esir takasını sağlamayı, kalıcı bir ateşkese varmak ve savaşı sona erdirmek amacıyla, anlaşmanın hükümlerinin uygulanmasıyla eş zamanlı olarak müzakereler yürütülmesini öngörüyordu.

Mevcut teklif her iki tarafın da ön onayını alırken, kalıcı ateşkesin şartları konusunda bir anlaşmaya varılamadı. Bu şartlar arasında müzakereler sırasında askeri operasyonların durması, Hamas başta olmak üzere Gazze'deki Filistinli direniş gruplarının elindeki İsrailli rehinelerin sayısını azaltma girişimleri sayılabilir. İsrail, savaşı sona erdirmek için Hamas’ın iktidardan tamamen vazgeçmesini ve Gazze Şeridi'nin tamamen silahsızlandırılmasını şart koşuyor. Hamas ise silahların teslim edilmesini kırmızı çizgi sayarak, teslim etmemekte ısrar ediyor. Buna karşılık, liderlerinden az sayıda kişinin sınırlı bir süre için Gazze Şeridi'nden ayrılması konusunda esneklik gösterdi.

Savaşın sona erdirilmesiyle ilgili şartlarda bir anlaşma sağlanamaması nedeniyle, Witkoff belgesine yakın zamanda güncellenmiş bir formül eklendi. Bu formül müzakere sürecinin geçici ateşkes süresince devam etmesine, müzakerelerde “iyi niyet” gösterilmesi halinde, altmış günlük sürenin ardından ateşkesin daha uzun bir süre uzatılabilmesine imkân tanıyor. İyi niyet gevşek bir ifade, zira İsrail'in Hamas'ın kalıcı bir ateşkese varılması konusunda iyi niyet göstermediğini düşünmesi halinde askeri operasyonlarını ve hava saldırılarını yeniden başlatmasına olanak tanıyor. Kalıcı ateşkes için daha önce de belirttiğimiz gibi hem İsrail hem de ABD, Hamas'ın iktidardan vazgeçmesini ve silahlarını tamamen teslim etmesini şart koşuyor, dolayısıyla İsrail, Hamas’ın iyi niyetli olmadığını ve silahlarını teslim etmekten ziyade “depolamayı” önerdiğini öne sürerek savaşa geri dönebilir.

Son haftalarda İsrail, Hamas’ın hem siyasi hem askeri liderlerini ve üyelerini hedef alarak hava bombardımanlarını ve topçu saldırılarını yoğunlaştırdı ve bunlar, Gazze Şeridi'nde onlarca Filistinli sivilin hayatına mal oldu. Ancak, askeri baskıyla yetinmedi; ayrıca Gazzelileri aç bırakarak ve BM’ye bağlı uluslararası kurum ve kuruluşlar aracılığıyla yardımların onlara ulaşmasını engelleyerek baskısını daha da yoğunlaştırdı. BM yerine Amerikan yardım dağıtım noktaları kurdu ve bunun sonucunda İsrail ordusunun ateşiyle, çocuklarına yiyecek götürmek isteyen 650'den fazla kişi öldü.

Buna ilave olarak, Hamas’a karşı savaşan silahlı Filistinli milis gruplar da ortaya çıktı ve bunlar, birkaç haftadır İsrail ordusu tarafından kontrol edilen bir bölge olan Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın doğusunda bulunan bölgede konuşlanmış bulunuyorlar. Bu milisler, “Terörle Mücadele Birliği” veya silahlı grubu yöneten kişiye atfen “Yasir Ebu Şebab Grubu” olarak biliniyor. İsrail medyası, grubun İsrail ve Filistinli taraflarca desteklendiğini bildirdi, Ebu Şebab ise Wall Street Journal'a verdiği röportajda bu iddiayı reddetti.

İsrail'in Hamas’ın gerek askeri kanadı olan Kassam Tugayları'na gerekse İçişleri Bakanlığı'na bağlı polis kuvvetlerine mensup askeri unsurlarını yoğun bir şekilde hedef alması, İsrail ordusunun Gazze sakinlerine zorunlu tahliyeyi dayatması, Gazze Şeridi'nin 365 kilometrekarelik alanının yüzde 80'inden fazlasının kontrolünü ele geçirmesi ile birlikte, Hamas’ın iç güvenlik kontrolü azaldı. Gazze'deki önde gelen ailelere ait çeşitli gruplar arasında silahlanma yaygınlaştı. Bunlar yardım tırlarını gasp ettiler ve çaldıkları malları pazarlarda Gazzelilere normal fiyatlarının 300 ila 500 katı fiyatlara sattılar.

Haziran ayının ikinci yarısından itibaren, 2007'den beri silah zoruyla dayattığı Gazze Şeridi üzerindeki kontrol ve otoritesini kaybetmesi anlamına gelen, güvenlik gücünün zayıfladığını hissetmesiyle birlikte Hamas, yönetimini sessizce yeniden yapılandırdı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla dergisinden aktardığı analize göre adının açıklanmasını istemeyen Hamaslı bir yetkili; “Hamas, açıklanmayan kararlarla kendisine bağlı iki yeni vali (biri eski bir güvenlik görevlisi) atadı. İsrail tarafından öldürülenlerin yerine yeni güvenlik liderleri belirledi” bilgisini verdi.

Kaynak, “Bazıları Hamas'ın bittiğini ve İsrail suikastları ile Gazze'nin geniş alanları üzerindeki kontrolü sonucunda iktidardan düşeceğini sanıyor. Ancak hareket her zaman kendini yeniden yapılandırarak, yönetim ve güvenlik kontrolünü dayatarak herkesi şaşırttı. İşgalin, varlığını ortadan kaldırma hedefine ulaşmasına da izin vermeyecek” değerlendirmesinde bulundu.

Gazze'deki hükümet atamalarına paralel olarak, “Delici Ok” adı verilen ve varlıklarını üç merkezi bölgede yoğunlaştıran silahlı gruplar da yaygınlaştı. Bu bölgeler, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un güney-orta bölgesi, Gazze Şeridi'nin merkezi bölgesi Nuseyrat Kampı ve Deyr el-Belah şehri, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Gazze Şehri'nin kuzeybatı ve orta bölgesidir. Bu gruplar, siyah giyinen, maske takan, silah ve sopa taşıyan yirmili yaşlarının başındaki genç erkeklerden oluşuyor. Yardım tırlarını gasp etmeye ve çalmaya çalışan çeteleri ve haydutları hedef alıyorlar.

Delici Ok grubu, 2006 yılında Hamas ve İslami Cihat'ın askeri kanatlarını da kapsayacak şekilde kurulan Filistin Direniş Grupları Ortak Harekât Odası'na bağlı. Oda, Hamas'ın askeri kanadı olan İzzeddin Kassam Tugayları başta olmak üzere, Filistinli direniş örgütlerinin 12 silahlı kanadını bünyesine kattıktan sonra 2018 yılında yeniden oluşturuldu ve canlandırıldı.

Grubun operasyonları son günlerde varlığını dayatma ve göreceli olarak güvenliği sağlama amacıyla gelişti. Delici Ok’un operasyonlarına ait onlarca video dolaşıma sokuldu ve bunlarda, Gazze Şeridi'nde yakın zamanda silahlanan ailelere mensup kişilerin kurşuna dizilerek infaz edilmesi de dahil olmak üzere hırsız çetelerinin dövüldüğü ve dağıtıldığı görülüyor. Bu uygulama, aşiretlerin, sivil bir yargılama olmaksızın hırsızlık suçlamasıyla öldürülen üyeleri için intikam talep eden açıklamalar yapmasına yol açtı.

Bütün bunlar, İsrail ordusunun tüm Filistin güvenlik güçleri unsurlarını hedef almaya devam ettiği sırada yaşandı. Nitekim yardım tırlarını korumaya çalışırken veya hırsızlara ve haydutlara kurdukları pusular sırasında “Delici Ok” unsurlarını hedef aldı ve bazılarını öldürdü. Delici Ok güçleri ise çalmaya ve hatta fiyatları yükseltmeye çalışan herkesi daha güçlü ve sert bir şekilde cezalandırarak bu saldırılara karşılık verdi. Piyasada sınırlı miktarda bulunan temel gıda maddelerini, yaklaşık 650 gündür devam eden savaştan psikolojik ve mali olarak bitkin düşmüş, ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamak isteyen sıradan vatandaşların satın alamayacağı fiyatlarla satın alıp sattıkları için kendilerine doğrudan tehditler yöneltilen bir dizi esnafı, dükkanlarını kapatmaya zorladı.

Bazıları Hamas'ın bittiğini ve İsrail suikastları ile Gazze'nin geniş alanları üzerindeki kontrolü sonucunda iktidardan düşeceğini sanıyor. Ancak hareket her zaman kendini yeniden yapılandırarak, yönetim ve güvenlik kontrolünü dayatarak herkesi şaşırttı.

Hamas ve İsrail arasında önümüzdeki günlerde ateşkese varılmasının yakın olduğu konuşulurken, Delici Ok, kanun kaçağı olarak sınıflandırdığı Yasir Ebu Şebab Grubu gibi silahlı grupları tehdit eden bir bildiri yayınladı. Ayrıca, son haftalarda ortaya çıkan silahlı aileleri tehdit etti. Güvenlik ve kontrolü sağlamak için ateşkes döneminde hırsızları, çeteleri, haydutları ve tekelleşen büyük tüccarları takip etme ve hesap sorma ile tehdit etti.

Yukarıdaki tüm saha verileri göz önüne alındığında, Hamas'ın ateşkes ışığında savaşı kalıcı olarak sona erdirmek, İsrail’in askeri operasyonlarını, liderlerini ve üyelerini hedef almasını durdurmak için nihai çözümü, müzakere etmeyi seçtiği anlaşılıyor. Hamas, İsrail ordusunun geçen mart ayındaki sınırlara kadar geri çekilmesini şart koşuyor. Bu, ordunun güney, doğu ve kuzey sınırları boyunca 700 ila 1.000 metre derinliğe çekilmesi anlamına geliyor. Geri çekilme, Hamas’a 60 gün içinde serbestçe faaliyet gösterip, hareket etmesine ve güvenliği sağlamasına olanak tanıyacak. Böylece, iki yıllık soykırım savaşının ardından Gazze Şeridi'nde hükümet ve askeri olarak varlığını kanıtladıktan sonra, diğer tarafa -ABD tarafından desteklenen İsrail'e- kendi koşullarını dayatmaya çalışacak.

fgthy
İsrail’de askeri araçlar, İsrail ile Gazze arasındaki sınırın yakınında duruyor, 7 Temmuz (Reuters)

Hamas, üyelerinin kararlılığına, yaşamak için en temel ihtiyaçlarını, çocuklarını, mallarını ve işlerini kaybeden Gazze sakinlerinin fedakarlıklarına güveniyor. Ayrıca elinde kazançlı bir kart olan İsrailli rehinelerin veya onlardan geriye kalanların bulunmasına güveniyor. Ancak bir rehine takası gerçekleşirse ve bu kartını kaybederse, İsrail'in 60 gün geçtikten sonra savaşa geri dönmemesini nasıl garantiye alacak? İsrail ve ABD'nin kalıcı bir ateşkes için ön koşul olarak iktidardan vazgeçmesi ve tüm silahlarını teslim etmesi konusundaki ısrarı göz önüne alındığında, yönetiminin devamını nasıl sağlayacak ve savaşta yıkılanları yeniden inşa etme aşamasını nasıl başlatacak?

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.