Doğu'nun İsviçre'si Umman, tarafsızlığı nedeniyle kendini çalkantılı bir durumda bulmak üzere

İngilizlerin, İran Devrim Muhafızları tarafından Hürmüz Boğazı yakınlarında Umman karasularında alıkoyduğunu söylediği İngiliz petrol tankeri (AFP)
İngilizlerin, İran Devrim Muhafızları tarafından Hürmüz Boğazı yakınlarında Umman karasularında alıkoyduğunu söylediği İngiliz petrol tankeri (AFP)
TT

Doğu'nun İsviçre'si Umman, tarafsızlığı nedeniyle kendini çalkantılı bir durumda bulmak üzere

İngilizlerin, İran Devrim Muhafızları tarafından Hürmüz Boğazı yakınlarında Umman karasularında alıkoyduğunu söylediği İngiliz petrol tankeri (AFP)
İngilizlerin, İran Devrim Muhafızları tarafından Hürmüz Boğazı yakınlarında Umman karasularında alıkoyduğunu söylediği İngiliz petrol tankeri (AFP)

*Bel Trew
Umman Sultanı Kâbus bin Said, defalarca kez bu kıyaslamayı reddetse de ülkesi ‘Doğu’nun İsviçresi’ olarak anılmaya devam ediyor. Öyle ki şiddetin hiç dinmediği bir bölgede yer almasına rağmen Umman, bu gibi olaylardan kaçınma konusunda adeta bir sihirbaz gibi.
Ancak bölgedeki çatışmalar, daha geniş çapta savaşlar doğururken müttefiklerinin karmaşık ağlarından kaçınmak, 1970 yılında babasına karşı tatsız bir darbe yaptıktan sonra iktidara gelen ve o zamandan beri sıkı bir şekilde iktidarı elinde tutan Sultan Kabus bin Said için giderek daha da zor hale geldi.
Umman’ın başkenti Maskat’taki analistler, bu konuyla ilgili değerlendirmelerinde Sultan’ın tarafsız bir duruş sürdürme ve herkesle dost kalma konusundaki kararlılığının, özellikle bölgedeki komşularını kızdırdığını belirttiler. Aynı zamanda icraatlarıyla ilgili medyaya nadiren açıklama yapan devlet kurumlarının yürüttüğü ve Umman için külfetli olan mekik diplomasisinin hiçbir yararı olmadığını düşünen halk arasında da hoşnutsuzluk söz konusu.
2011 yılındaki Arap Baharı'ndan nasibini alan Arap ülkeleri arasında olan Umman’da işsizliğin ve yabancı işçi sayısının artmasına karşı gösteriler yapıldı. Sultan halkın taleplerine hızlı ve olumlu tepki verse de birçok kişi aynı sorunların tekrar tabana yayılmasından endişe ediyor.
Ummanlı strateji uzmanı Dr. Abdullah el-Keylani, “Sonuçta arabuluculuk faaliyetlerinden hiçbir maddi çıkar görmüyoruz” ifadelerini kullandı. Umman'daki yabancı yatırım hacminin (en büyük yatırımcıları İngilizler olmasına rağmen) hala nispeten az olduğuna dikkati çeken Dr. Keylani, aynı zamanda işsizliğin Umman'da büyük bir sorun olmaya devam ettiğini belirterek, “Umman'ın, sessiz kalmaya devam etmesini, bir güç ifadesi değil, bir zayıflık işareti olarak görüyorum. Çıkarlarımıza hizmet etmek için dış politikamızın yeniden düzenlenmesi gerekiyor” dedi.
Peki, Doğu’nun İsviçresi zor durumda mı?
Umman'ın bölge ülkeleri arasındaki eşsiz konumu, İran'ın Batı'ya yönelik tek yolu olmasa da, yıllardır ana yolu olduğu söylenebilir.
Hürmüz Boğazı’nda alıkonulan İngiliz petrol tankerinin serbest bırakılmasının sağlanması konusunda İranlı liderlerle üst düzey görüşmelerden, Yemen'deki İran destekli Husi milislerinin kaçırdığı iddia edilen rehineleri serbest bırakmak için yapılan zorlu müzakerelere kadar tüm arabuluculukları göz önüne alındığında Umman,  bölgedeki rakip taraflar arasında oluşan boşluğu kapatacak tek oyuncu olarak ortaya çıkıyor.
Tarihsel olarak Umman'daki petrol ve doğalgaz gibi doğal kaynaklarının komşuları Suudi Arabistan ve BAE ile karşılaştırıldığında sınırlı olmasına rağmen Sultan’ın güvenilir bir arabulucu olarak konumu, Umman'ın bölgede İran'la olan benzersiz ilişkisine başvurulmasıyla daha da güçleniyor.
Belki de bunun arkasında yatan sebep, Umman nüfusunun çoğunluğunun İbadiyye mezhebinden olmaları ve bu yüzden Sünni-Şii mezhepleri arasındaki karmaşık bölünmenin bir parçası olmamalarıdır.
Bu durum, Umman’ın kapılarını, çoğunluğunu Sünnilerin oluşturduğu Körfez ülkeleri ve İran’a açmasını sağlıyor. Bunu da Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nin (KİK) 1980’lerin başındaki kuruluşundan beri yapıyor.
Ummanlılar ülkelerinde herkesin hoşgörüyle karşılandığını gururla söylerler. Umman, halka açık ortamlarda insanların İran’da tatil yapmaktan bahsettiği Körfez’deki nadir ülkeden biri. Öte yandan Sultan Kabus geçtiğimiz sonbaharda, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu ağırlayarak Filistin topraklarında ve Körfez ülkelerinde pek çok kişiyi şaşırttı ve öfkelendirdi.
Ancak bununla birlikte Umman Haziran ayında, Ramallah ve Batı Şeria'da temsilcilik açan ilk Körfez ülkesi oldu. Bunun duyurusu da Bahreyn'de yapılan ve tartışmalara neden olan ABD destekli ekonomik barış konferansıyla aynı döneme denk geldi. Suudi Arabistan, Bahreyn ve BAE’nin maliye bakanlarının katıldığı çalıştay, Filistinliler tarafından İsrail’in isteklerine eğilimli olduğu gerekçesiyle boykot edilmişti. Umman’ın Manama Çalıştayı’na katılmaması ise oldukça ilgi çekiciydi.
Umman’da konuştuğum tüm analistlerin Umman olmazsa, ‘bölgede kaosun hakim olacağını’ söylediklerini belirtmeliyim.
Ancak yine de birçoğu, tarafsız olmanın Umman’ın bölgesel ve uluslararası ortaklarını kızdırdığını ve bunun olumsuz sonuçlara yol açabileceği konusunda da uyardılar.
Bu arada Umman’ın arka bahçesindeki, yani dünya petrol arzının yaklaşık yüzde 20'sinin geçtiği stratejik Hürmüz Boğazı’nda yaklaşan kriz, Umman'ın arabulucu ya da kolaylaştırıcı tutumunun sınırlarını zorluyor.  
İngiltere bandıralı petrol tankeri Steno Impero, İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından Umman karasularında, ülkenin egemenliğini açıkça ihlal eder bir şekilde alıkonuluyor. Bununla birlikte İngilizlerin bu durumu açıkça protesto etmesi çağrısı yaptığı Umman, tankerin nerede alıkonulduğuna dair yorum yapmayı ve bu eylemi kesin olarak kınamayı reddetti.
Öte yandan İranlılar, Steno Impero’nun ‘Uluslararası Denizcilik Kuralları’nı ihlal ettiği için yasal olarak alıkonulduğunu iddia ettiler. Bu durumun kendilerini aşağıladığını düşünen bazı Ummanlılar da duydukları rahatsızlığı dile getirdiler.
Dr. Keylani konuya ilişkin değerlendirmesinde, “İran, Hürmüz Boğazı üzerinde tam kontrolden bahsediyor, ama Umman bundan hiç bahsetmiyor... İran'la çatışmak zorunda olduğumuzu söylemiyorum, ancak yasal olarak tankerin karasularımızda bulunduğunu ifade etme hakkımız var” diye konuştu.
Bununla birlikte Umman’ın, KİK’in Husilerle savaşmak için Riyad liderliğindeki Arap Koalisyonu’na katılmayı reddeden tek üyesi olduğu Yemen'de de gerginlikler artıyor. Bu arada Umman, Husilerden Husi karşıtı Güney Yemenliler'e kadar çok sayıda Yemenli oyuncuyu ağırlamaya devam etti.
Umman yönetimine yakın bazı önemli isimler, önümüzdeki birkaç gün içinde Umman'da Yemen savaşının önemli simaları arasında bir toplantı olacağını söylediler.
Siyasi analist ve Umman’daki Şura Meclisi Genel Sekreteri eski Yardımcısı Ahmed Ali el-Muhani, “Kendimizi tehlikeli bir duruma soktuk. Umman olmasaydı, bölgede daha fazla kaos olurdu... Ancak, Hürmüz Boğazı gibi bazı yerlerdeki tutumu Umman'ı tarafsızlığını terk etmeye zorlayacağından endişe ediyoruz” şeklinde konuştu.
*Independent Arabia'da yayınlanan makale



New York’taki konferans “iki devletli çözümü” yeniden canlandırmak için siyasi bir hareket başlattı

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)
Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)
TT

New York’taki konferans “iki devletli çözümü” yeniden canlandırmak için siyasi bir hareket başlattı

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)
Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)

Suudi Arabistan'ın himayesinde ve Fransa'nın katılımıyla Birleşmiş Milletler’in (BM) New York’taki genel merkezinde düzenlenen konferans, ‘iki devletli çözüm’ yönünde bir siyasi hareket başlattı. Paris'in Filistin’i tanıma kararını açıklamasının ardından, başka ülkeler de art arda Filistin devletini tanıyacaklarını açıkladılar.

İngiltere Başbakanı Keir Starmer'ın Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un izinden giderek yaz tatilinde olan kabinesini Gazze'deki durumu ele almak üzere bu hafta acil toplantıya çağıracağı açıklandı. Starmer, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki durumu iyileştirmek ve barışı sağlamak için adımlar atmaması halinde, İngiltere’nin Eylül ayında Filistin Devleti'ni tanıyacağını açıkladı. İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy de New York'taki konferansta aynı açıklamayı tekrarladı.

Başbakan Starmer, çç baskıların artmasıyla İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşını durdurmaması, insani yardımların engelsiz bir şekilde ulaşması için sınır kapılarını açmaması ve Filistin-İsrail çatışmasına son vermek için ciddi barış görüşmelerine başlamaması halinde bu adımı atacağını açıkladı.

ddefrv
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, salı günü Londra'da yaptığı açıklamada, Gazze'deki durumu görüşmek üzere acil kabine toplantısı çağrısında bulundu (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve hükümetindeki bakanların tutumları göz önüne alındığında İsrail'in bu şartlara uyum sağlaması imkansız görünüyor. Bu da 1917 yılında ilan edilen Balfour Deklarasyonu’ndan bu yana İsrail'in kurulmasında tarihi bir sorumluluk taşıyan Londra'nın bu adımı atacağı anlamına geliyor.

Bu adımın özel bir önemi var, çünkü İngiltere, Fransa'dan sonra G7 üyeleri içinde Filistin devletini tanıyan ikinci ülke ve BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) beş daimi üyesi arasında dördüncü ülke olacak. Ayrıca, Batı'nın bu hamlesini ‘toplu bir hareket’ haline getirmesi açısından da özel bir öneme sahip. Ki Paris de bunu bekliyor.

Aralarında Avustralya, Kanada, Finlandiya, Fransa, Norveç, İspanya, Portekiz, İrlanda, Slovenya, Lüksemburg, Malta, Yeni Zelanda, İzlanda, San Marino ve Andorra’nın bulunduğu 15 batılı ülke tarafından yayınlanan ve Filistin devletinin tanınmasını talep eden ‘New York Konferansı Çağrısı’, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot'un ifadesiyle ‘deprem’ etkisi yarattı. Zira Batılı ülkeler ilk kez ‘toplu olarak’ böyle bir adım attılar.

Söz konusu ülkelerden biri olan Malta, Filistin’i tanıyacağını resmi olarak açıklarken Kanada ve Finlandiya, bu yönde hazırlıklarını sürdürüyor. Fransız kaynaklar, Portekiz'in de Filitin’i tanıma kararını açıklamaya hazır olduğunu belirttiler.

‘Çağrı’nın bir paragrafında şöyle deniyor:

“Bizler Filistin Devleti'ni tanımaya hazır olduğumuzu veya olumlu baktığımızı kabul ettik, ifade ettik veya ifade ediyoruz. Bu, iki devletli çözüme doğru atılmış temel bir adımdır. Henüz bunu yapmamış olan tüm ülkeleri bu çağrıya katılmaya davet ediyoruz.”

Ayrıca şu ifadeler de yer alıyor:

“Gazze’de yeniden yapılanma, Hamas'ın silahsızlandırılması ve Filistin yönetiminden çıkarılmasını sağlayacak bir yapı oluşturmak için çalışmaya kararlıyız.”

Diplomatik bulaşma

Söz konusu paragrafın ifadeleri, harekete geçme ve başkalarını da harekete geçmeye teşvik etme yönündeki toplu bir arzuyu yansıtmaktadır. Bugüne kadar 149 ülke Filistin’i tanıdı.

Fransız kaynaklar, Cumhurbaşkanı Macron'un birkaç gün önce Filistin’i tanıma kararını açıklamasının, birincisi tereddüt eden Avrupa ülkelerine baskı yapmak, ikincisi 21 Eylül'e kadar onlara yeterli zaman tanımak olmak üzere iki amacı olduğunu söylediler. 21 Eylül, New York'ta BM Genel Kurulu toplantılarının başlayacağı tarih ve zirvede kararın kesinleşmesi bekleniyor.

dfgthyuı
BM Genel Sekreteri, New York'ta düzenlenen İki Devletli Çözüm Konferansı sırasında Fransa Dışişleri Bakanı ile tokalaşırken (AFP)

Yol haritasının son paragrafı, konferansın en önemli hedefini özetliyor:

“Bu tarihi bir fırsat. Savaşı sona erdirmek, Filistin devletini kurmak ve her iki halk için barış ve onuru sağlamak için kararlı ve toplu bir şekilde harekete geçme zamanı geldi.”

Baskılara ve uyarılara rağmen

Konferansa 125 ülke, Avrupa Birliği (AB) ve Arap Birliği (AL) gibi birçok uluslararası ve bölgesel kuruluş ve en az 40 dışişleri bakanı katıldı. İsrail ve ABD'nin baskılarına rağmen konferansa geniş bir katılım vardı.

Tüm bu baskıların yanında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un BM Genel Kurulu’nda düzenlenen ‘Başkanlar ve Liderler Haftası’nda Eylül ayında Filistin devletini resmen tanımayacağını açıklamasının ardından, Macron'u hedef alan bir iç kampanya başlarken bu girişimin Ortadoğu'daki olayların gidişatına ‘hiçbir etkisi olmayacağı’ empoze ediliyor. Ayrıca, hiçbir Avrupa veya Batı ülkesinin ona katılmayacağı için ‘diplomatik olarak dışlanacağı’ uyarısı yapılıyor.

dert
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (AFP)

‘Şüpheciler’, iki devletli çözümü destekleyen ‘diplomatik-siyasi dinamizmin’ yeniden canlanmasını imkansız gördüler. Onlara göre bu çözüm, sadece siyasi ve sahadaki değişiklikler nedeniyle değil, aynı zamanda İsrail'in Filistin devletinin kurulmasını kökten reddetmesi nedeniyle de ‘geçmişte kalmış’ bir seçenek haline gelmişti.

İsrail parlamentosu Knesset geçtiğimiz yıl Filistin devletinin kurulmasını reddeden bir kararı oyladı. Geçtiğimiz hafta da 71 oyla hükümeti Batı Şeria'yı ilhak etmeye çağıran bir kararı kabul etti. Kısacası, şüpheciler iki devletli çözümü ‘bir hayal’ olarak gördüler.

İsrail, Filistin devletinin tanınmasını kınamaya devam etti. Bunu ‘Hamas ve terörizme ödül’ olarak değerlendiren İsrail, bunun Gazze'deki ‘barışçıl çözüm çabalarını’ ve ‘savaşı sona erdirme çabalarını’ baltalayacağını iddia etti.

Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmediği gibi bir de tam tersi oldu.

Riyad ve Paris, uzun süredir ortada olmayan ‘iki devletli çözümü’ yeniden canlandırma çabalarında başarılı oldular.

Sadece iki gün içinde, dünya ülkelerinin üçte ikisi, sekiz adet Arap ve uluslararası çift başkanlı çalışma grubunun haftalarca süren çabalarıyla hazırlanan ‘yol haritasına’ odaklandı. Bu gruplar, çatışmaya son verilmesi ve güvenlik, ekonomi ve insani açıdan entegre bir Ortadoğu'ya doğru ilerlenmesi konusunda genel, kapsamlı ve pratik öneriler hazırlamak için yoğun bir şekilde çalıştı.

Bu durum, konferansın sona ermesiyle birlikte salı günü yayınlanan 7 sayfalık sonuç bildirgesinde de öne çıktı.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, belgenin siyasi, güvenlik, ekonomik, insani, hukuki ve stratejik anlatı eksenlerini kapsayan kapsamlı öneriler içerdiğini ve iki devletli çözümü uygulamak ve herkes için barış ve güvenliği sağlamak için entegre ve uygulanabilir bir çerçeve oluşturduğunu söyledi.

Bakan Prens Ferhan, BM 79. Genel Kurulu oturumu sona ermeden önce sonuç bildirgesinin desteklenmesi ve bunun New York'taki Suudi Arabistan ve Fransa misyonlarına bildirilmesi çağrısında bulundu.