Tunus kadını, erkek egemenliğine rağmen siyasette yükseliyor

Abir Mossi (AFP)
Abir Mossi (AFP)
TT

Tunus kadını, erkek egemenliğine rağmen siyasette yükseliyor

Abir Mossi (AFP)
Abir Mossi (AFP)

Necmeddin el-Akkari
Tunus’ta kadınları özgürleştiren ve onlara önemli kazanımlar sağlayan Kişisel haklar yasasının kabulünün üzerinden 6 yıl geçti. 2014 anayasasının 46. maddesi de “Devlet, kadınların elde ettiği hakları korumakla, onları desteklemeye ve geliştirmeye çalışmakla, tüm alanlarda erkekler ve kadınlar arasında fırsat eşitliği sağlamakla, aynı zamanda seçilmiş tüm meclislerde kadınlar ve erkekler arasında eşit olmakla yükümlüdür. Devlet, kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak için de önlemler almak zorundadır” ifadelerini içeriyor.
Independent Arabia’nın haberine göre bu çağdaş yasalara rağmen Tunuslu kadınlar, siyasi karar alma pozisyonuna uzak kaldı. Bu çerçevede ise şu sorular gündemde; “Tunus’ta bir kadını cumhurbaşkanı olarak seçmenin zamanı gelmedi mi?” ve “Modernist bir devlette kadın özgürlüğü ve tam bir eşitliğin kökleşmesi karşısındaki engeller nedir?”
15 Eylül’de (bugün) düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimleri, 2014 seçimlerinde tek bir kadın adayın olmasına karşı 26 aday arasında 2 kadın adayın varlığına tanık oluyor.
Gözlemciler, aday Abir Mossi’nin bazı engelleri aşmasına rağmen bu iki kadın adayın, Kartaca Sarayı’na ulaşmasını düşük bir ihtimal olarak görüyor. Onlara göre Tunus’ta hala, bir kadının cumhurbaşkanlığı görevini üstlenmesi için yeterli düzeyde toplumsal farkındalık bulunmuyor.
Cumhurbaşkanlığına yakın kadınlar
Tunus Üniversitesi Sosyoloji profesörü Cevher el-Camusi, özgür bir Tunuslu kadını, cumhurbaşkanı seçmenin zamanı geldiğini ifade etti. Camusi, “Yetenekli kadınlar var. Liderlik etmeye hazırlar. Bunlar başarılı olabilir. Tunus, bilimsel, bilişsel, toplumsal, politik ve kültürel becerilere sahip kadınlarla dolu. Başkanlık ve diğer pozisyonlarda olabilirler” ifadelerini kullandı.
Profesör, “Bununla birlikte kadın özgürlüğü ve eşitliğin kökleşmesi için çalışan çağdaş bir devlette kadınlara karşı tarihsel açıdan bazı kısıtlamalar da hala mevcut. Başarısız olmaları korkusu dolayısıyla psikolojik engel de bunların arasında yer alıyor. Bu korku ise, kadınların oy kaybetmesine neden oluyor” dedi. Bu durumun, erkek ve kadının zihninde yaşayan bit tür eril kültür köklerine sahip psikolojik bir sorun olduğuna inandığını belirten Cevher el-Camusi, “Tunus halkı arasında bu fikre dair genel bir kabul etmeme durumu yok, siyasi konuşmalarında ortaya koydukları yüksek sloganlara rağmen, kadınları erkeklerden daha düşük bir konumda gören siyasal İslam grubu dışında tabi. Kadınlar, eğer bir cinsiyete göre bir kadına oy verirse kesinlikle kadın bir cumhurbaşkanı göreceğiz. Diğer bir problemse medyanın erkek mantığına göre çalışıyor olması. Bir erkek politikacıya, kamuoyuna yönelmesi, siyasi arenada görünmesi ve seçmenleri etkilemesi için çok fazla fırsat sunuyor” değerlendirmesinde bulundu. Camusi, siyasi faaliyetler çerçevesinde erkek adaylara kadın adaylardan daha fazla sermaye sağlandığına dikkati çekerken, ancak “Yakında siyasi eylem dışına çıkılacak. Tunus’ta bir kadın cumhurbaşkanı görebiliriz. İstisna bir toplumuz. Tıpkı geçmişte kadın liderlerin tarihinde olduğu gibi, ilerleyen yıllarda Tunus ve Arap dönüşümüne tanık olabiliriz” dedi.
Engeller
Tunus Üniversitesi Sosyal Bilimler Profesörü Hasan Kassar ise kadınların cumhurbaşkanı olmasını zorlaştıran bazı engellerin mevcut olduğunu ifade etti.
Kassar, ilk engelin yalnızca kadınlarla ilgili değil, aksine vatandaşların zihnindeki Cumhurbaşkanı imajıyla ilgili olduğunu ifade etti. Profesöre göre toplumların zihninde bir Tunuslu, cumhurbaşkanı olarak seçilse bile, kültürel ve tarihi miras bilgisi taşıyan, yaşlı bir kabile şeyhi görüntüsü yansıtmalı. Bu cumhurbaşkanı aynı zamanda, sert ve nazik bir baba da olmalı. Bu sebeple Tunus halkı, gençten ziyade yaşlı bir cumhurbaşkanı görmek istiyor. Bu nokta, bir kabilenin şeyhi olamayacağı dolayısıyla da kadınların cumhurbaşkanı olma ihtimalini doğrudan saf dışı bırakıyor.
İkinci engel ise kadınların toplumdaki yeriyle ilgili. Bu çerçevede Hasan Kassar, “Ülkenin modern ve kadınların mesleki düzeyde gelişmiş olmasına rağmen toplumumuz, kalan gücünü korumak isteyen erkek egemenliğine bağlı kalmıştır. Bu nedenle bu toplumun, kurumlarda görevli ve prestijli mesleklerde yer edinmiş kadınlara alışması ve daha sonra da onları cumhurbaşkanı olarak kabul edip siyasi karar alma süreçlerine alışılması için zamana ihtiyacımız var. Bana göre şu an, Tunuslu kadınların gelişmesinde tanık olduğumuz durum, bir süre sonra bir pozisyonu üstlenmelerine olanak tanıyacak” dedi.
Kadınlar, saraya yöneldi
Siyasi analist ve avukat Muhtar Bukra, yaptığı açıklamada “Kadınların, cumhurbaşkanı olmasını engelleyen psikolojik ve toplumsal bir faktör var. Bu faktör, bir siyasi partiye mensup olmadığı göz önüne alındığında, oyların yalnızca yüzde 0,5’ini kazanmasına rağmen eski hakim Gülsüm Kono’nun son seçimlere (2014) katılımıyla parçalanmaya başladı. Mevcut seçimlerde iki kadının cumhurbaşkanlığı yarışına doğru ilerlediği görülüyor. Abir Mossi, bir sürpriz yapabilir. Kartaca’ya girme şansı var” ifadelerini kullandı.
Eski Milletvekili Fevzi Carad da benzer ifadelere başvururken, “Tunuslu kadınlar, artık cumhurbaşkanlığı pozisyonuna uzak değil. Tunuslular da bunu kabul etmeye başladı. Kadınların devleti yönetebileceğini ve yönetebildiğini düşünüyorlar. Gelecek seçimler, ilk defa bir kadının Kartaca’ya girmesiyle sonlanabilir” dedi.
Erkek egemenliği
Yazar ve gazeteci Munire el-Rizki, Tunus’taki siyasi sahnede erkek egemenliğinin üstün olduğunu vurguladı. Rizki, kadınların uzun bir süredir karar alma pozisyonlarında ve halkla ilişkiler hususundaki ileri konumlarda hayal kırıklığı yaşadığına dikkati çekti. Ancak oy kullanmanın cinsiyet değil, yetkinlik ve yetenek temelinde rasyonel olması gerektiğini söyleyen Munire el-Rizki, “Oy kullanırken adayın cinsiyeti değil, yetenekleri, başarıları ve yeterlilikleri göz önünde bulundurulmalıdır” şeklinde konuştu.
Siyasi aktivist İman Facari de “Tunus’un toplumsal açıklığına ve farkındalığına rağmen çok sayıda Tunuslu, cumhurbaşkanlığı yarışında çeşitli nedenlerden dolayı oylarını bir kadına veremiyor. Tunus’ta dışlayıcı bir bakış açısının yanı sıra kadınların politikadan anlamadığına, vizyon benimsemediklerine, programa sahip olmadıklarına, lider olamayacaklarına ve dehadan yoksun olduklarına dair bir inanış var” değerlendirmesinde bulundu. Feminist eylemci Leyla el-Şabi ise, kadınların yeterli düzeyle oy alamadığını ve ülkede eril sistemin hakim olduğunu vurguladı. Şabi, “Tek başına yasalar, Tunus’ta egemen olan erkek zihniyetini yok etmek için yeterli değil. Artık kadınların devlet içerisindeki üst düzey pozisyonlara doğru itilmesi gerekiyor. Gelecek yıllar, kadınların cumhurbaşkanlığı sarayına girdiğine tanık olacak” ifadelerini kullandı.



Lübnan'da tartışmalara yol açan bir İran belgesi: Hizbullah Ulusal Muhafızlara mı dönüşecek?

Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)
Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)
TT

Lübnan'da tartışmalara yol açan bir İran belgesi: Hizbullah Ulusal Muhafızlara mı dönüşecek?

Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)
Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)

Denise Rahma Fahri

Son zamanlarda, Lübnan'daki yerel medya kuruluşları, İran Devrim Muhafızlarına yakın bir merkez olan Tahran'daki Savunma Çalışmaları Merkezi'nden sızdırıldığı bildirilen bir İran belgesi yayınladı. Belge Hizbullah adına, Lübnan Cumhurbaşkanı komutasında faaliyet gösterecek “Ulusal Muhafızlara” dönüşmeyi öneriyor ve buna hazır olduğunu ifade ediyor. Belgeye göre, Lübnan Ulusal Muhafızları, “Meçhul Asker Kurumu” bünyesinde bir direniş unsuru ve stratejik yedek kuvvet olarak yer alacak. Belgede belirtildiği üzere, bu “direnişin” sonu değil, silahların devletin elinde olduğu yeni bir dönemin başlangıcı. Hizbullah’a yakın bir kaynak, bu belgeden haberdar olmadığını, şu anda konuya ilişkin belirli bir vizyon bulunmadığını ve meselelerin silah ile ilgili diyaloğun kaderiyle bağlantılı olduğunu belirtse de, Hizbullah liderliği bu belgeyi resmi olarak yalanlamadı. Birçok kişi de belgeyi, Hizbullah'ın silahını korumayı, komutayı Devrim Muhafızları ile sınırlandıran, resmi ordusunun ise sembolik bir rol oynadığı İran modelini benimseyerek, varlığını meşrulaştırmayı amaçlayan öneri ve çözümler için nabız yoklaması olarak değerlendirdi.

frgty
İran belgesi, Lübnan'daki mevcut dönemi direniş ve ulusal egemenlik tarihinde önemli bir an olarak tanımlıyor (AFP)

Diğer Seçenek Hareketi'nin lideri Alfred Madi, bu belge hakkında ilk konuşan kişi oldu. Madi, Cumhurbaşkanı Joseph Avnn, Hizbullah ve Emel Hareketi temsilcilerini içeren ve Lübnan ulusal güvenlik stratejisi üzerinde çalışan komitelerin yanı sıra, Hizbullah’ın talep ettiği garantilerin İran'ın önerisinin ciddiyetini gösterdiğini açıkladı.

Sızdırılan metin

İmza bekleyen bir taslak bildiri olduğu düşünülen İran belgesi, Lübnan'daki mevcut dönemi direniş ve ulusal egemenlik tarihinde önemli bir an olarak tanımlıyor. Hizbullah'ın “Ulusal Muhafız”a dönüşmeye hazır olmasını da, caydırıcılık denklemini Lübnan devleti bayrağı altında pekiştirme ve ulusal güçleri halkın ve anayasanın çıkarlarına hizmet edecek şekilde yeniden konumlandırma taahhüdü çerçevesinde değerlendiriyor.

Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızları'na tamamen dönüştürülmesi sürecinin” başlamasını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor. Belgeye göre Ulusal Muhafızlar, Lübnan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanı komutasında ve Bakanlar Kurulu ile koordinasyon halinde, ulusal egemenlik çerçevesinde faaliyet gösteren egemen bir halk direniş oluşumudur.

Pratik adımlara gelince, belgede “bu yıl sonuna kadar, elit birlikler, silah depoları ve komuta kontrol merkezleri de dahil olmak üzere, kuzeyden güneye tüm silah ve muharebe kabiliyetlerinin kademeli olarak Lübnan Ulusal Muhafızları'na devredileceği” belirtiliyor. Belgede ayrıca, “daha önce direnişle bağlantılı olan ileri askeri üretim birimlerinin resmen Lübnan devletinin denetimine girdiği ve gizli teknik ve güvenlik raporlarını, en yüksek egemenlik koruması çerçevesinde, Cumhurbaşkanı aracılığıyla Bakanlar Kurulu'na sunduğu” da ifade ediliyor. Bu birimler arasında hassas mühimmat üretimi, savunma sistemleri, insansız hava araçları, füzeler ve uzun menzilli mermilerin geliştirilmesi yer alıyor.

sdfgth
Hizbullah adına, Lübnan Cumhurbaşkanı komutasında faaliyet gösterecek “Lübnan Ulusal Muhafızları”na dönüşmeyi öneren ve buna hazır olduğunu belirten bir belge yayınlandı (Reuters)

İran'ın önerisi, Lübnan Savunma Bakanlığı'nı, korunan teminatlar dahilinde ve gönüllülere doğrudan maaş ödenmeden, Ulusal Muhafızlar ile ilgili gizli altyapı ve operasyonel görevlerden sorumlu kuruluş olarak belirliyor. Yine öneriye göre Ulusal Muhafızlar, acil durumlarda hızlı karar alma ile ilgili taktiksel nedenlerle bağımsız bir operasyon odası ile birlikte Meçhul Asker Kurumu’na  bir direniş bileşeni ve stratejik yedek olarak dahil edilecek.

İran'ın önerisi, 10.452 kilometrekarelik Lübnan’ın sonudur

Independent Arabia, bu belgenin Farsçasını aradı ve hatta kendisini hazırladığı söylenen kurumun web sitesini taradı, ancak hiçbir şey bulamadı.

Aynı zamanda, Diğer Seçenek hareketinin lideri Alfred Madi, önerinin sadece medyada çıkan bir haberden ibaret olsa da masum olmadığını vurguluyor. Bu yönde bir dizi adımın atıldığını açıklıyor. Ona göre bu adımların en dikkat çekeni, Hizbullah, Emel Hareketi ve Cumhurbaşkanı Avn'dan oluşan ortak komitelerin ulusal güvenlik stratejisi üzerinde çalışmak üzere medyadan uzakta, tamamen gizlice düzenlediği toplantılardır. Bu çalışma, Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi karşılığında talep ettiği garantilerle ilgili olarak son zamanlarda gün yüzüne çıkan taleplerle örtüşüyor. Madi, bu önerinin Cumhurbaşkanı'nın tasarrufunda olmasıyla ilgili sızdırılan belgenin içeriğine de ışık tutuyor. Tüm göstergelerin, Hizbullah'ın Cumhurbaşkanı Avn'a, başkan yardımcılığı ve ordu komutanı yardımcılığı görevlerini güvence olarak almadığı sürece hiçbir şey vermeyeceğini gösterdiğini belirtiyor. Bunun için anayasa değişikliği veya yeni bir kuruluş konferansı gerekiyor. Madi, daha fazla ayrıntı vermekten kaçınarak, “Perde arkasında bir şeyler planlanıyor ve ana hatları artık belli” diye ekliyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre belgeyle ilgili sızıntıların ciddiyetiyle ilgili olarak, İran'ın Hizbullah'ın askeri kanadını Ulusal Muhafızlar adı altında koruma türünden bir sızıntı, silahların teslim edilmesini ve sadece devletin elinde olmasını şart koşan Lübnanlı ve uluslararası talepleri atlatmaya veya etrafından dolanmaya yönelik akıllıca bir girişim sayılmıyor. Aksine, söz konusu öneri ile “çözüm bu” ve orduya ancak tek grup halinde entegre oluruz diyorlar.

Madi, bu öneri ile ilgili olarak şunu da ekliyor: “Hizbullah'ın silahları sorununu çözmeyecek, aksine ülkeyi yıkıma ve Hizbullah’ın Lübnan’ı işgalini meşrulaştırmaya götürecek, ki bu da siyasi bir sapkınlıktır”. Ayrıca “sadece zorlu çözümü uygulamaktan kaçınmak için Lübnan formülünün tamamını değiştirebilecek bir öneriyi kabul etmek mümkün değil. Hizbullah'ı da içeren bir Ulusal Muhafız Birliği kurmak, Sünniler, Hristiyanlar veya Dürziler için ve hatta Şiilerin yarısı için bile kabul edilemez. Böyle bir çözümü ancak mevcut siyasi otorite sürdürebilir. İran'ın önerisi, 10.452 kilometrekarelik bir ülke olarak Lübnan'ın sonu demektir” diye de vurguluyor.

Askeri kaynaklar

Askeri çevreler ise bu önerinin Lübnan'ı yıkıma götüreceğine ve federal bir sistemin dayatılmasına yol açacağına inanıyor. Zira bu durum, bir Hristiyan Ulusal Muhafız Birliği, bir Sünni Ulusal Muhafız Birliği ve bir Dürzi Ulusal Muhafız Birliği kurulması yönünde karşı talepleri tetikleyebilir. Askeri çevreler “böyle bir proje yaşayamaz ve amacı Lübnan'ı federal bir devlete dönüştürmek olmadığı sürece imkânsızdır. Bu öneri bir İran rüyasıdır ve gerçekleşmeyecektir” diyor. Bunu tanımlamak için halk arasında yaygın “Şeytan’ın cennete girmeyi hayal etmesi gibi” sözünü kullanan çevreler, ulusal ordunun yanı sıra tüm bu silah ve teçhizata sahip bir silahlı örgütün varlığını dahi şiddetle reddediyor. Böyle bir öneriyi sızdırmanın, Lübnan devletini ve ABD'yi alt etme çabalarını gizlediğine ve ancak Lübnan'ın merkezi siyasi otoriteye sahip bir devletten ademi merkeziyetçi bir devlete dönüşmesi durumunda başarılı olacağına inanıyorlar.

Aynı çevreler, İran ve Hizbullah'ın nabız yoklamak için belgeyi kasıtlı olarak sızdırmış olma ihtimalini de göz ardı etmiyor. Belgenin içeriğinin merkezi bir devlet içinde uygulanmasının, o devletin yıkılması anlamına geleceğine ve Lübnan'daki diğer mezhep ve dini grupları silahlanmaya iteceğine inanıyorlar. Dahası, “böyle bir karar, zaten hayal kırıklığı içinde yaşayan askeri personeli daha da hayal kırıklığına uğratacaktır” diyorlar. Ulusal Muhafızlar personelinin veya Ulusal Muhafızlar kılığındaki Hizbullah üyelerinin maaşlarını kim ödeyecek, eski cumhurbaşkanı Emile Lahud döneminde direnişin yararına ordudan kesilen fonlar yetmez mi diye soruyorlar. Böyle bir karar Lübnan Ordusu için felaket olur diye de ekliyorlar.

Hizbullah’a yakın kişiler; böyle bir öneri yok diyorlar.

Hizbullah'a yakın bir isim olan siyasi analist Faysal Abdussettar, böyle bir önerinin mevcut olmadığını ve bu konunun masada bile olmadığını vurguluyor. Abdussettar, “Lübnan daha önce 1960'ların sonlarında benzer bir deneyim yaşamıştı, ancak bu anlamda değil, daha ziyade 'ordu destekçileri' bayrağı altında bir oluşum söz konusuydu. O dönemde mesele, Filistinli örgütlerin ve güçlerin varlığının ardından birçok güney bölgesinde hakim olan durumla ilgiliydi” diyor. Bunun bugün yeniden gündeme gelmesine şaşırdığını ifade eden Abdussettar, herhangi birinin bu dönemi taklit etmek veya direnişin elindeki silahlar sorununa bir çözüm bulmaya çalışmak amacıyla bunu gündeme getirmiş olmasından şüphe duyuyor. Abdussettar’a göre bu öneri “ne ciddi ne de mevcut değil.” Şunu da ekliyor: “Herkesin bildiği yerleşik denklem, silahların teslim edilmesinin söz konusu olmadığıdır. Ulusal savunma stratejisi kapsamında bir tartışma yapılabilir, ancak bu konu derinlemesine bir diyalog gerektiriyor. Diyalog ise devletin başı olan Cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere tüm Lübnanlı liderler için artık kaçınılmaz hale geldi.” Ancak Abdusettar, ABD Başkanı Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın Lübnan'dan ayrılması ve ABD'nin Lübnan'ın yanıtına nasıl bir yanıt vereceğinin henüz bilinmemesi nedeniyle yakın gelecekte herhangi bir diyalog olasılığının uzak olduğunu “bu nedenle, bir sonraki adımların netleşmesi için daha fazla zamana ihtiyaç olduğunu” belirtiyor.