Trump'ın Ruhani ile görüşmesi neden imkansız?

ABD Başkanı Donald Trump’ın 13 Eylül’deki Baltimore ziyaretinden bir kare (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump’ın 13 Eylül’deki Baltimore ziyaretinden bir kare (AFP)
TT

Trump'ın Ruhani ile görüşmesi neden imkansız?

ABD Başkanı Donald Trump’ın 13 Eylül’deki Baltimore ziyaretinden bir kare (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump’ın 13 Eylül’deki Baltimore ziyaretinden bir kare (AFP)

Tarık eş-Şami
ABD Başkanı Donald Trump’ın birkaç gün önce Tahran yönetiminin Washington yönetimi ile görüşmek istediğini açıklaması, ABD’deki bazı çevrelerin, İran ile diplomatik müzakerelere başlanacağına dair umutlarını yeşertti.
Bu açıklamalara rağmen ABD basının, Washington yönetimindeki kaynaklara dayandırdığı haberlerine göre Başkan Trump ile İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Eylül ayı sonunda merkezi New York’ta bulunan Birlemiş Milletler Genel Kurul toplantıları oturum aralarında kısa da olsa ikili bir görüşme gerçekleştireceklerine dair şu ana kadar herhangi somut bir gösterge yok. Aynı şekilde Beyaz Saray'ın İran’a yönelik yaptırımları hafifletmesine olanak sağlayacak tavizler verip vermeyeceği ve Fransa’nın İran-ABD zirvesinin önünü açmak için sunduğu, İran’a kredi sağlama önerisinin kabul edilip edilmeyeceği de henüz belli değil.
Washington’daki gözlemciler, bu belirsiz ve puslu atmosfer göz önüne alındığında İranlıların, Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın ABD yönetiminden ayrılmasına sevinmesini ve Ruhani’nin Washington’a ‘savaş savunucuları’ olarak adlandırdığı kişilerden kendisini uzak tutmaya çağırmasını büyük bir yanılsama olarak niteledi. İran yönetimi, ABD ile müzakerelere başlamadan önce tüm yaptırımların kaldırılmasının gerektiğini söylerken, Washington yönetimi, ekonomik yaptırımların uygulanmasında kilit rol oynayan Hazine Bakanı Steven Mnuchin aracılığıyla Tahran’a yönelik ‘azami baskı’ politikasının sürdürüleceğini açıkladı.
Öte yandan eğer Fransa’nın önerisi başarısız olursa en muhtemel senaryo, Tahran'ın nükleer anlaşmadaki taahhütlerini azaltmaya devam etmesi ve yaz aylarında Körfez bölgesinde yaşanan gerginlikler ve çatışmaları yeniden kışkırtmaya çalışacağı yönünde.
Başka şahinler de var
Bazılarının düşündüğünün aksine Bolton, Trump’ın ABD’yi İran ile yapılan nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilme kararının sorumlusu değildi. Karardan henüz birkaç gün önce göreve başlamıştı. Bu yüzden Beyaz Saray’ın azami baskı politikasının arkasındaki itici güç de o değildi. Dolayısıyla karar alma döngüsünden çıkması bu politikanın sona ereceği anlamına gelmiyor.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ABD'nin İran Özel Temsilcisi Brian Hook ve Washington’daki diğer Şahinler olarak adlandırılan isimlerin, İran’a yönelik azami baskı politikasının sürdürülmesi konusunda güçlü bir isteği var. Hepsinin ortak odak noktası, bu ülkenin dünyanın önde gelen terör finansmanı ve Ortadoğu'daki istikrarsızlıkların ana kaynağı olması. Bu da Bolton'ın özellikle İran konusunda ABD yönetimi içindeki tek şahin olmadığı anlamına geliyor.
ABD’nin politikası Trump tarafından belirleniyor
Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden birinin basın toplantısında belirttiği üzere ABD’nin İran’a yönelik politikası Trump tarafından belirleniyor. Bununla birlikte Washington, bölgedeki sabotaj faaliyetlerini durdurana kadar İran'ın petrol ihracatında ciddi yaptırımlar içeren bu politikayı sürdürmeye devam edecek.
Dışişleri Bakanı Pompeo’nun mevcut görevinin yanı sıra Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’na getirileceği ile ilgili haberlerle artan etkisi, İran’a yönelik söz konusu politikanın aynen devam edeceğini teyit ediyor. Pompeo, daha önce yaptırımların kaldırılması için İran’a 12 maddelik bir liste sunmuştu. Bununla birlikte Pompeo, tıpkı Bolton gibi İran tarafından ABD’ye ait insansız bir hava aracının (İHA) düşürülmesine askeri bir cevap verilmesini destekliyordu. Ancak askeri misilleme kararı, Trump tarafından son dakikada iptal edildi.
İran’ın sert tutumları
Öte yandan İran, ABD'nin talepleri karşısında şu ana kadar herhangi bir esneklik göstermedi. Aksine ABD ile müzakere masasına oturma konusundaki isteksizliği artarken, İran Dini Lideri Ali Hamaney, geçtiğimiz yıl ABD ile doğrudan müzakerelerde bulunulmasını yasakladı. Bu durum, Cumhurbaşkanı Ruhani’nin Trump ile bir araya gelmesini sağlayacak önerilerden uzaklaşmasına yol açtı.
Bununla birlikte Başkan Trump, Ruhani ile ikili bir zirve yapma konusunda istekli görünmesine rağmen İran, sert tutumunu yumuşatmadı ve herhangi bir müzakere turuna başlamadan önce yaptırımların kaldırılmasını şart koşarak, ABD’nin müzakere taleplerini karşılıksız bıraktı. İran’ın yaptırımların kaldırılması şartı, Ruhani ve Trump’ın BM Genel Kurulu oturum aralarında İran’ın nükleer programı veya Ortadoğu'daki terörist gruplara verdiği destek gibi çetin konular hakkında derinlemesine bir görüşme yapmaları ihtimali bir kenara dursun, el sıkışma ihtimaline karşı dahi şüpheler uyandırıyor.
Fransız önerisindeki sorunlar
Fransa, geçtiğimiz ay yapılan G7 Zirvesi toplantılarında İran'a nükleer anlaşmadaki taahhütlerin yenilenmesi karşılığında kredi sağlanması şeklinde bir öneri ortaya koymuştu. ABD merkezli ‘The Daily Beast’ adlı internet sitesinin haberine göre ABD Başkanı Trump ise İran’a yönelik tüm ekonomik yaptırımları kaldırmadan, gerginliği azaltma konusunda ciddi bir çaba içerisindeymiş gibi görünüyordu.
Asıl sorun, Fransa’nın sunduğu önerinin cevaplardan ziyade daha fazla soru işaretine neden olmasıydı. İran’a ne kadarlık kredi sağlanacağı henüz tam olarak belli değil. Bununla birlikte bahsi geçen 15 milyar dolarlık kredi limiti, Avrupa’nın söz verdiği bir miktarı değil, yalnızca İran'ın talep ettiği miktarı temsil ediyor. Ayrıca bu krediyi kimin sağlayacağı da henüz bilinmiyor. Bununla birlikte önerideki planın, İran ile ticareti kolaylaştırmak için kurulması planlanan ‘Avrupa özel mali sistemi’ tarafından idare edilip edilmeyeceği konusundaki belirsizliğin yanı sıra ABD’li yetkililer tarafından tehlikeli olarak nitelendirilen piyasayı, İran petrol ihracatına açma niyetinin olup olmadığı da belirsizliğini koruyor.
Diğer zorluklar
Fransa, kredinin verilmesi için İran’ın füze geliştirme programını ve Ortadoğu’daki terör örgütlerini desteklemeyi bırakmasını istiyor. İran da bunu reddediyor. Her halükarda İran'a kredi sağlama önerisinin, taraflarca kararlaştırıldığı takdirde bu yılın sonuna kadar gerçekleşmesi planlanıyor.
Kar ve zarar hesapları
Böyle bir anlaşma, İranlılara iyi gelebilir, ancak paralarını ne zaman geri alacaklarını bilmeyen Avrupalıların akıllarında soru işaretleri ve endişeler uyandırıyor. ABD’nin ise kaybedeceği hiçbir şey yok. İranlılar, bu krediyi kısıtlama olmaksızın istedikleri konusunda oldukça açıklar. Ancak ABD, ucu açık çek gibi görünen bir anlaşma yapılmasını istemiyor. Çünkü bu miktarın bir kısmı veya tamamının terör örgütü olarak sınıflandırdığı İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO)  gidebileceğini düşünüyor.
ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesinin üzerinden bir buçuk yıl geçti. İran’ın petrol ihracatı, ABD’nin yaptırımlarından önce günlük bir milyon 800 bin varilken, şu an günlük 200 bin varile kadar gerilemiş durumda. Bu miktar da ancak Çin’e olan borcun ödenmesinde kullanılıyor.
İran, Körfez’de gerginliğe hazır
İran, ABD yaptırımları devam ederken, nükleer yetenekleri ve teknolojisinin gelişimini hızlandırma politikası izliyor. Daha da tehlikeli olan ise Bolton'ın ayrılmasına rağmen gerginlik her an yeniden başlayabilir. Bununla birlikte İran, şu ana kadar desteklediği Fransız önerisi başarısız olursa, Hürmüz Boğazı’ndan geçen petrol tankerlerini yeniden alıkoymaya hazır.



Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
TT

Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)

Elon Musk, Hükümet Verimliliği Bakanlığı'nda (DOGE) geçirdiği süreyi değerlendirdi.

Musk, 2017-2019'ta İç Güvenlik Bakanlığı'nda basın sözcüsü yardımcısı olarak görev yapan Katie Miller'ın podcast'ine katıldı.

Teknoloji milyarderi, ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray Özel Kalem Müdür Yardımcısı Stephen Miller'ın eşiyle yaptığı söyleşide, DOGE'un tartışmalı federal bütçe kesintilerine dair şunları söyledi:

Biraz başarılı olduk. Bir dereceye kadar başarılı olduk. Hiç mantıklı olmayan, tamamen israfa yol açan birçok fonlamayı durdurduk.

Trump'ın seçim kampanyasına yaptığı desteklerle gündeme gelen Musk, ABD Başkanı tarafından DOGE'un başına getirilmişti.

Yönetimin ilk 5 ayında federal kurumlarda gerçekleştirdiği kesintilerle tartışma yaratan Tesla CEO'su, nisanda yaptığı açıklamada elektrikli otomobil şirketiyle ilgilenmek için DOGE'da geçirdiği süreyi azaltacağını duyurmuş, mayısta da görevden ayrılmıştı.

DOGE'un kesintileri nedeniyle binlerce federal çalışanın işine son verilmesi ABD'de tepki çekmişti. ABD'nin yanı sıra bazı Avrupa şehirlerinde de Tesla'ların kundaklandığı bildirilmişti.

Salı günü yayımlanan podcast'te Musk, bir daha DOGE gibi bir projenin başına geçmek istemediğini belirtti:

DOGE'la uğraşmak yerine, esasen şirketlerim üzerinde çalışmalıydım. Böylece ürettiğimiz arabaları kundaklamazlardı.

Space X CEO'su, DOGE'un başına geçtikten sonra katıldığı bir konferansta Nazi selamı verdiği iddiasıyla da yoğun eleştirilerin hedefi olmuştu.

Analistlere göre Tesla'nın net kârının bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 71 oranında düşmesinde, Musk'ın DOGE’a odaklanması büyük rol oynamıştı.

Teknoloji milyarderiyle ABD Başkanı'nın arası, Trump'ın tartışmalı vergi indirimi tasarısı nedeniyle bozulmuştu. Sosyal medya üzerinden atışmaların ardından ikili daha sonra "dostluk mesajları" paylaşmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, Axios


‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
TT

‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)

İsrail Ulusal Siber Güvenlik Müdürlüğü Başkanı Yossi Karadi, nadir görülen bir uyarıda bulunarak, siber tehditlerin ülkeleri anında çökme noktasına getirebileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Yediot Ahronot’tan aktardığına göre Karadi, elektrik, su, trafik ışıkları ve hastane ağlarına yapılan siber saldırıların artık savaş aracı haline geldiğini ve bu saldırıların çoğunlukla saldırganın kimliğini gizlemek için vekil gruplar üzerinden gerçekleştirildiğini belirtti. Karadi dün Tel Aviv Üniversitesi’nde düzenlenen Siber Güvenlik Haftası konferansında yaptığı konuşmada, son altı ayda İsrail’in yürüttüğü savunma faaliyetlerinden bir kısmını paylaştı ve ‘ilk siber savaş’ olarak nitelendirdiği durumun endişe verici bir tablosunu çizdi.

Karadi, “Giderek savaşların dijital alanda başlayıp biteceği bir çağa doğru ilerliyoruz” dedi ve ‘dijital kuşatma’ terimini tanıttı. Karadi, bu senaryoda enerji santrallerinin duracağı, trafik ışıklarının çalışmayacağı, iletişim sistemlerinin çökeceği ve su kaynaklarının kirlenebileceğini vurgulayarak, “Bu hayali bir gelecek senaryosu değil, oldukça gerçekçi bir eğilim” ifadesini kullandı.

Karadi, dijital kuşatma kavramının sadece çekici bir ifade olmadığını, 15 yıl süren bir gelişimin sonucu olduğunu belirtti. Geçmişte devletler arasındaki siber savaşların çoğunlukla sessiz casusluk veya yalnızca askeri tesisleri hedef alan operasyonlar olduğunu söyleyen Karadi, son yıllarda durumun değiştiğini ve yeni düşmanın yalnızca sır çalmayı değil, sivil yaşamı kesintiye uğratmayı amaçladığını ifade etti.

Yediot Ahronot’a göre, siber savaşların başlangıç noktası olarak kabul edilen olay, 2010 yılında Stuxnet virüsünün ortaya çıkmasıydı. Yabancı raporlara göre virüs, İran’ın Natanz Nükleer Tesisi’ndeki santrifüjleri hedef almak için İsrail ve ABD tarafından kullanılmıştı ve yalnızca belirli endüstriyel kontrol birimlerini etkileyerek sivil bilgisayarlar veya alakasız altyapıya zarar vermekten kaçınıyordu.

Karadi, dönüm noktasının ise geçen on yılın ortalarında Doğu Avrupa’da yaşandığını belirtti. Rus hacker grubu Sandworm, teorik olarak mümkün görülmeyen bir adım atarak Ukrayna elektrik şebekesini hackledi ve yüz binlerce evi dondurucu soğukta karanlığa gömdü. Bu olaydan sonra siber operasyonlar, yalnızca askeri hedeflere yönelik silahlar olmaktan çıkarak, sivil nüfusu hem psikolojik hem fiziksel olarak etkileme aracına dönüştü. Ayrıca, 2017’de Kuzey Kore’ye atfedilen WannaCry fidye yazılımı saldırısının, siber silahların nasıl kontrolden çıkabileceğini gösterdiği ve dünya genelinde hastaneler ile acil servisleri rastgele etkileyerek felce uğrattığı ifade edildi.

Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)

Tehlikeli bir artış

Karadi, İran’ın siber terör doktrinini benimsemiş olmasının tehlikeli bir örneğini paylaştı: 2020 yılında İsrail su şebekesindeki klor seviyesini değiştirmeye yönelik girişim, başarılı olsaydı kitlesel zehirlenmeye yol açabilirdi.

Karadi, o tarihten bu yana İran’ın siber saldırılarının İsrail’de sivil altyapıyı hedef aldığını, hastaneler, alarm sistemleri ve elektrik şebekesine yönelik tekrar eden girişimlerin bu kapsamda olduğunu belirtti.

Hastanelere yönelik saldırıların yeni bir boyut kazandığını vurgulayan Karadi, yakın zamanda Shamir Tıp Merkezi’ne yapılan siber saldırıyı örnek gösterdi. Saldırının arkasında, sıradan bir suç örgütü gibi görünen ‘Qilin’ adlı bir grup bulunuyordu. Karadi, bu durumun devletlerin, sorumluluğu gizlemek için vekil siber gruplar aracılığıyla saldırılar düzenlemesi trendini gösterdiğini ve bunun yalnızca İsrail’e özgü olmadığını aktardı. ABD ve Avrupa istihbarat raporları da benzer eğilimleri doğruluyor.

Çin’de de ‘Volt Typhoon’ gibi grupların, kâr amacı gütmeden ABD’nin kritik altyapısına sızmalar yaparak olası bir gelecekteki saldırıya hazırlık yaptıkları tespit edilmiş durumda.

Karadi, İran saldırılarında karma bir taktik gözlendiğini söyledi: Weizmann Enstitüsü’ne bir füze atılırken, aynı zamanda güvenlik kameralarına sızılarak çarpma anı gerçek zamanlı olarak kaydedildi ve psikolojik etkisi artırıldı. Aynı zamanda çalışanlara tehdit mesajları ve sızdırılmış kişisel bilgiler gönderildi.

Bu yöntem, Ukrayna savaşında görülen siber saldırılarla benzerlik taşıyor; Rus hackerlar, internet servis sağlayıcılarını hedef alarak bilgi akışını engelliyor ve korku yayıyordu.

Konuşmasını yapay zekâ çağının getirdiği fırsatlar ve risklerle tamamlayan Karadi, “Dijital sistemlere tamamen bağımlılık ve yapay zekâdaki hızlı gelişim, büyük fırsatlar sunuyor, ancak saldırganlara da sınırsız hareket alanı sağlıyor” uyarısında bulundu.

Yediot Ahronot gazetesi, Karadi’nin mesajını özetleyerek, “Gelecek savaşta klavye, roketten daha az öldürücü olmayacak” ifadeleriyle duyurdu.


İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
TT

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez yağmur yağdı

Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)
Bugün Tahran'daki Valiasr Meydanı'nda İran bayrağı şeklinde dev bir reklam panosunun önünden geçen bir kadın (EPA)

İran'ın başkentinde aylardır ilk kez bugün yağmur yağdı ve bu durum, yüzyılı aşkın süredir en kurak sonbaharını yaşayan ülke için rahatlama getirdi.

Şarku’l Avsat’ın AP’den aktardı habere göre kuraklık, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın, başkent çevresindeki barajları dolduracak kadar şiddetli yağmur yağmazsa, İran'ın aralık ayı sonuna kadar hükümetini Tahran dışına taşıması gerekebileceği uyarısında bulunmasına yol açmıştı.

Meteorologlar bu sonbaharı ülke genelinde 50 yıldan fazla süredir yaşanan en kurak sonbahar olarak tanımladı; bu durum, 1979 İslam Devrimi'nden bile öncesine denk geliyor ve tarım için büyük miktarda suyu verimsiz bir şekilde tüketen sistemi daha da zorluyor. Ajans, su krizinin ülkede siyasi bir mesele haline geldiğini, özellikle de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, iki ülke arasında geçen haziran ayında 12 gün süren bir savaş yaşanmasına rağmen, İran'a bu konuda defalarca yardım teklifinde bulunmasının ardından bu durumun daha da belirginleştiğini belirtti.

20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)20 Mayıs 2025'te Tahran dışındaki Lar Barajı'nın uydu görüntüsü (Planet Labs - AP)

Netanyahu, 2018'de yayınlanan bir tanıtım videosunda İran halkına şahsen seslenerek, "milyonlarca insanın hayatını tehdit eden ciddi su kıtlığı" sorununu ele almak üzere Farsça bir internet sitesinin açılışını duyurdu. İranlıların su ihtiyaçlarına yardımcı olmayı amaçlayan yeni bir İsrail girişimi olan "İran Halkı İçin Yaşam"ı şahsen desteklemeye hazır olduğunu belirtti. Batı Kudüs'teki ofisinde çekilen video, Netanyahu'nun bir tuz arıtma tesisinden geldiğini iddia ettiği kaptan kendine bir bardak su doldurmasıyla başlıyor. Ardından İranlıların karşı karşıya olduğu vahim su krizinden bahsediyor.

Netanyahu, 12 günlük savaşın ardından geçen ağustos ayında İranlılara mesajını yineleyerek şunları söyledi: “Liderleriniz 12 günlük savaşı bize zorla dayattılar ve ezici bir yenilgiye uğradılar. Her zaman yalan söylüyorlar.” Sözlerine şöyle devam etti: “İran'da her şey çöküyor. Bu kavurucu yazda, çocuklarınız için temiz, soğuk su bile yok. Bu, İran halkına karşı gösterilen en büyük ikiyüzlülük ve saygısızlıktır. Bu durumu hak etmiyorsunuz.”