Sudan: Seçimler ve görüşler

Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir (Reuters)
Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir (Reuters)
TT

Sudan: Seçimler ve görüşler

Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir (Reuters)
Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir (Reuters)

*Mustafa el-Fekki
Sudan’da yaşananlardan bahsetmek istiyorum. Çünkü bu Arap Afrika ülkesi, Araplar ve Afrikalılar arasında bir köprüyü temsil eden geniş bir alanı kaplıyor.
Sudan'ı takip edenler, bu ülkenin zengin bir mirasa sahip olduğuna, aynı zamanda Arap komşusu Mısır ile olumlu ve olumsuz bir çatışma halinde yaşadığına ve İngiltere’nin de son 2 yüzyıldır bu ilişkide bir taraf olarak yer aldığına tanık olacak.
Sonuç olarak Mısır’ın Sudan ile olumsuz görüntüsü, tarihsel açıdan İngilizlerin iki ülkede de egemen olduğu dönemle ilişkilendiriliyor. Aynı zamanda iki ülke arasındaki ilişkilerde, Nil Nehri ve kıtanın merkezindeki kaynakların perspektifinden bakarsak, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’ya, Sudan’daki çocuklarına ve torunlarıyla bağlantı kurulabilir.
Bu iki ülke, aynı zamanda aralarında ortak bir kültürel miras olan Nubi etnisitesini de barındırıyor.
Burada Mısırlılar ve Sudanlıların hissettiği heyecanlı duygular ve kullandığı ünlü ifadeler arasında takılı kalmak istemiyorum. Sudan’ın yakın tarihindeki önemli olaylara odaklanarak objektif bir görüş doğrultusunda ilerleyeceğim.
Bu çerçevede Kral I. Faruk’un, Mısır ve Sudan Kralıyken, Temmuz "1952 Devrimi" sırasında her şeyin değiştiğini hatırlamak yeterli.
Belki şu anda Sudan devletinin gelişiminde bazı dönüm noktaları aracılığıyla dönüşüm unsurlarına tanık oluyoruz;
İlk olarak; Modern Sudan tarihinin en büyük dönüşümü, Mısır abasından kurtulması ve Temmuz 1952’deki Mısır devrimi sonrasında bağımsızlığına kavuşmasıydı. Sudanlılar, vitrindeki devrim lideri Muhammed Necib ile gerçek lider Cemal Abdunnasır arasında çıkan çatışmalardan derin endişe duyuyordu.
Sudan halkının çoğunluğu, (annesi Sudanlı olduğu ve güneyin kanı damarlarında aktığı söylenene kadar) hayatının uzun yıllarını Sudan’da geçirmiş, yaş olarak en büyük ve Sudan’a en yakın bir lidere yöneldi. Kendisini bir örtü olarak kullanan bir grup subay karşısında mağlup olmuş iyi bir lider olan Necib, o dönemde taraf almaya karar verdi. Daha sonra yıllarca hapis ve sürgün hayatına tanık oldu. 1956 yılının ilk günü, Sudan’ın bağımsızlığına tanık oldu. Sudan’ın bu dönüşümüne o dönemde birçok insan şaşırmıştı. Federal parti lideri İsmail el-Ezheri, Mısır ile birliğe duyduğu sadakatten ülkesinin bağımsızlığının sadakatine yöneldi. Abdunnasır ise, Sudan'la değil Suriye ile birleşmeyi istiyor ve Mısır’ın bağımsızlığını kutluyordu.
İki ülke arasındaki ilişkiler ise, Hartum’un bağımsızlığından Nisan 2019’da Ömer el-Beşir’in devrilmesine kadar iniş ve çıkışlara tanık oldu.
İkinci olarak; Sudan, çoklu sistemler ve ardışık hükümetlerden geçti. (Mısır ve Sudan arasındaki tartışmalı sınır üçgeni olan) Halayeb ve Shalateen sorununu gündeme getiren Abdullah Halil hükümeti, 1956 yılında Nil Suyu Anlaşması’nın imzalanmasına rağmen Hartum’un bu anlaşmazlığı Birleşmiş Milletler’e (BM) şikayet edene kadar, Mısır-Sudan ilişkilerinde çok tecrübesizdi. Daha sonra Mısır ile belirsiz ilişkilere sahip İbrahim Abud iktidara geldi. Sudan halkı, 11 Ekim 1964 yılında sivil bir isyanla onu devirene kadar yönetimde kaldı. Ardından Sudan arenasına geleneksel partiler hakim olmaya başladı.
El-Ensar ve el-Hatmiyye ile Beytu-l Mehdi ve Beytu-l el-Mirgani grupları arasındaki çatışma alevlendi. İmam el-Hadi el-Mehdi öldürüldü ve yerine Başbakan olarak Sadık el-Mehdi geçti. Kendisi, Oxford Üniversitesi’nde okumuş büyük bir Afrikalı Arap entelektüeldi.
Sadık el-Mehdi herkes tarafından büyük dedesi İmam Mehdi’nin (Muhammed Ahmed) tarihi konumunun bir uzantısı olarak görülüyordu. Yirmili yaşlarındaki Sadık, Cafer Muhammed el-Numeyri askeri bir darbeyle başa geçene kadar iktidarda kaldı. Bu dönemde ise Kahire ve Hartum arasındaki ilişkilerde farklı bir sayfa da açılmış oldu.
Üçüncü olarak; Sudan ardarda demokratik ve askeri yönetim dönemleri yaşadı. Muhtemelen bu durum, başta Ömer el-Beşir ve rejiminin devrilmesi sonrasında Sudan’ı yöneten egemen konseylerde eşitliğe kapı araladı.
Ulusal bir rol üstlenen Muhammed Ahmed (Mehdi), İngiliz subay George Gordon’un suikastında tarihi bir rol oynamıştı. Serendib adasında sürgünde olan Mısırlı bir liderle bu İngiliz subayı takas etmek istemesi dolayısıyla daha sonra olaydan duyduğu üzüntüyü dile getirmişti. Sürgünde olan bu isim ise Mısır ordusundaki Ahmed Arabi Paşa’ydı. Bu dönemde Sudan ile Mısır arasındaki ilişkilerin bir iyileşme sürecine ve hatta refah düzeyine tanık olduğunu itiraf etmeliyim. Bu durum, neredeyse 15 yıl süren Numeyri döneminde de görüldü. Numeyri, 1985 yılında sivil bir darbeyle devrilene kadar müttefiki Kahire ile ılımlı politikalar yürüttü. Ardından Abdurrahman Suvar el-Zeheb, iktidara geçerek, bir yıl sonra seçime gitme taahhüdünde bulundu. Suvar el-Zeheb, ülkede demokrasiyi etkinleştirmeye çalıştı. Numeyri’nin, devrilmesi sonrasında Kahire’de yaşadığını da not olarak ekleyebiliriz.
Mısır’da dönemin Cumhurbaşkanı Mübarek, eski müttefiki Muhammed Numeyri’yi Sudan yargısına teslim etmeyi kabul etmemişti. Cumhurbaşkanlığı yıllarının sonunda da eski Sudan lideriyle şahsen ilgilendi.
Dördüncü olarak; Burada Ömer el-Beşir’in, rejiminin ve yönetiminde olduğu İslami Cephe’nin hatalarından söz ederken, Sudan’ın gerçek bir zorbalığa tanık olduğunu bilimsel ve tarafsız bir şekilde belirtmekteyim. Zira Güney Sudan’ın ayrılması, Beşir rejimi için yeterli bir özet olur. Hala Güney lideri John Garang’ın bana şahsen “ayrılmak istemediğini” söylediğini hatırlıyorum. Ancak o, Hristiyan bir güneylinin de Müslüman bir kuzeyli gibi devlet başkanı olabileceği birleşik ve demokratik Sudan istiyordu. Eğer bu cümlede bir yanlışlık varsa, kuzeyin tamamen Müslüman olduğu bilgisi olabilir, güneyin tamamının da Afrika’da büyük bir yüzölçümüne sahip birleşik Sudan devletinde tamamen Hristiyan olmaması gibi.
Bu birleşik devlet, tüm komşu halklarının gıda ambarı olarak tanımlanıyordu. Ancak yöneticilerin şiddeti, siyasi çatışmanın hataları ve kamuda ardı ardına yaşanan bölünmelerin neden olduğu bir baskıyla karşı karşıya kalındı ve Ömer el-Beşir döneminde Sudan, Mısır’a karşı açık şekilde düşmanca bir tavır aldı. Numeyri, Bağdat zirvesinde Mısır ile ilişkileri kesme kararlarını kabul etmezken, Ömer el-Beşir ise politikalarının çoğunda Kahire ile çatışmak için yarıştı. Hatta iki erkek kardeş arasında karşılıklı anlaşmazlığa neden olmak için Halayeb ve Shalateen sorununa yatırım yaptı. Sınır sorununu yeniden BM’ye taşıdı. Aynı şekilde Mısır’ın Batı Asya’daki, Körfez bölgesindeki düşmanlarıyla ve Fars devletiyle ittifakı kabul etti. Politikalarında Mısır’a ve tarihine olan nefretini dile getirdi.
Kahireli yetkililer, çeşitli dönemlerde Beşir'i yatıştırmaya ve ona yaklaşmaya çalışsalar da Sudan’ın yavaş yavaş Mısır’dan uzaklaşmasına olanak tanıdı. Hatta Hedasi (Nahda) Barajı görüşmeleri sırasında Hartum’un tavrı, Mısırlıların beklediğinin aksine Kahire’ye karşıydı.
Mısır’ın 1989 yılında Sudan’daki devrime yönelik memnuniyeti iyi biliniyor. Ben de o dönemin bir görgü tanığıyım. Ama daha sonra Beşir ve onunla birlikte Hasan el-Turabi’nin davranışları da hayal kırıklığına neden oldu. Şu an Ömer el-Beşir’in hatalarından bahsettiğimde ona karşı olduğum yönünde kişisel bir tavrı açığa vurmuyorum. 2011 yılında bu pozisyona seçilmem halinde ülkesinin Arap Birliği’ne üyeliğini dondurmakla tehdit ettiğinde, Arap Birliği Genel Sekreteri olarak adaylığıma itiraz etmesi öncesinde de hayatına dair çok şey söyledim.
Açık şekilde yazıyorum; Sudan’ın yeni bir rejimde direnç kazanmasını umuyorum. Aynı zamanda askeri veya sivil herkesin tarih bilinci, özgürlük tutkusu, Arap, Afrikalı ve İslami oluşumlarla birlik içinde tüm Arap ve Afrika halklarından birini memnun etmesini arzu ediyorum.
*Independent Arabia'da yayınlanan makale



Güney Lübnan'da bombardıman devam ediyor... Mısır heyeti Gazze ateşkes görüşmelerini ilerletmek için İsrail'e gidiyor

İsrail hava saldırıları sonucu yıkılan mezarları inceleyen Filistinliler (DPA)
İsrail hava saldırıları sonucu yıkılan mezarları inceleyen Filistinliler (DPA)
TT

Güney Lübnan'da bombardıman devam ediyor... Mısır heyeti Gazze ateşkes görüşmelerini ilerletmek için İsrail'e gidiyor

İsrail hava saldırıları sonucu yıkılan mezarları inceleyen Filistinliler (DPA)
İsrail hava saldırıları sonucu yıkılan mezarları inceleyen Filistinliler (DPA)

Mısırlı bir heyetin ateşkes ve Gazze Şeridi'ndeki esirlerin serbest bırakılması görüşmelerini ilerletmek umuduyla İsrail'e gelmesi beklenirken, İsrail ordusu ile Hizbullah arasında perşembeyi cumaya bağlayan gece karşılıklı roket ateşi gerçekleşti.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre İsrail ordusu, gece boyunca Lübnan'dan İsrail'in kuzeyine ‘iki tanksavar füze’ atıldığını ve topçu ateşiyle ‘bu saldırıların kaynaklarını’ hedef aldığını bildirdi.

rftn6tnm
İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Alma eş-Şaab köyünü bombalaması sonucu dumanlar yükseliyor. (AFP)

İsrail ordusundan yapılan açıklamada, askeri uçakların Kafr Şuba bölgesindeki Hizbullah ‘altyapısını’ bombaladığı belirtildi.

Hizbullah ise yaptığı açıklamada, sınırda İsrail güçlerini vuran silahlı saldırıların sorumluluğunu üstlendi.

İsrail ordusu Çarşamba günü, Hizbullah'ın İsrail ordusuna karşı saldırılar düzenlediği Güney Lübnan'da ‘karşı saldırı operasyonları’ yürüttüğünü duyurdu.

Buna paralel olarak İsrail ordusu, başta müttefiki ABD olmak üzere uluslararası toplumun uyarılarına rağmen Hamas'a karşı yürüttüğü savaşın bir parçası olarak Refah'ta bir kara harekâtı başlatmaya hazırlanıyor.

Yok etmek ya da özgürleştirmek

Çok sayıda yabancı başkent ve insani yardım kuruluşu, İsrail'in kuşatma altındaki Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan ve çoğu yerinden edilmiş 1,5 milyondan fazla insana ev sahipliği yapan Refah kentine saldırması halinde çok sayıda insanın hayatını kaybedeceğinden endişe duyduklarını ifade ediyor.

Söz konusu gelişme, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun haftalardır bu operasyonun Hamas'ı ortadan kaldırmak için gerekli olduğunu vurguladığı ve Refah'ın Hamas’ın Gazze Şeridi'ndeki son büyük kalesi olduğuna dikkat çektiği bir dönemde geldi.

fbrtbr5
İsrail'in Gazze Şeridi ile olan güney sınırında, Refah yakınlarındaki bir depolama alanında bulunan İsrail zırhlı personel taşıyıcıları (EPA)

İsrail Hükümet Sözcüsü David Manser dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, Savaş Kabinesi’nin ‘son Hamas birimlerini yok etmenin yollarını görüşmek üzere’ toplandığını duyurdu.

Ancak bazı İsrail medya kuruluşları, isimlerinin açıklanmasını istemeyen yetkililere dayanarak, hükümetin Mısırlı bir heyetin beklenen ziyareti öncesinde esirlerin serbest bırakılmasını da içeren yeni bir ateşkes önerisini görüştüğünü aktardı.

Walla internet sitesinin ismini vermediği üst düzey bir İsrailli yetkiliye dayandırdığı habere göre, görüşmeler özellikle ‘insani’ vaka olarak değerlendirilen 20 esirin ilk etapta serbest bırakılmasını öngören bir teklif üzerinde yoğunlaştı.

Hamas Siyasi Büro üyesi Gazi Hamad Katar'da AFP'ye yaptığı açıklamada, İsrail'in Refah'a olası bir askeri saldırısında ‘istediğini’ elde edemeyeceğini söyledi.

Hamad, “İster Mısır'daki, ister Katar'daki kardeşlerimiz olsun, ister Arap ve uluslararası taraflar olsun, mevcut çatışmaya dahil olan tüm taraflarla Refah'ı işgal etmenin tehlikesini ve İsrail'in yeni katliamlar ve soykırımlar yapmaya doğru gittiğini konuştuk” şeklinde konuştu.

‘Esir değişimi anlaşması hemen şimdi’

Bu arada İsrailli esirlerin yakınları Tel Aviv'deki Savunma Bakanlığı önünde gösteri düzenleyerek Gazze Şeridi'nde kaçırılanların serbest bırakılması için İsrail hükümetine baskı yapmaya devam etti.

Bazı protestocular ellerini bağlayıp kırmızıya boyarken ağızlarını da 7 Ekim'den bu yana geçen gün sayısına atıfta bulunan ‘202’ rakamlı bir çıkartmayla kapattı. Bazıları ‘Esir değişimi anlaşması hemen şimdi’ yazılı bir pankart taşıdı.

Bu gelişme, Hamas'ın geçtiğimiz Çarşamba günü, 7 Ekim'de İsrail topraklarına düzenlediği saldırı sırasında kaçırılan esirlerden birini gösteren bir video yayınlamasının ardından geldi.

Videoda 23 yaşındaki İsrailli Hirsch Goldberg Pauline, İsrail Başbakanı’nı ve hükümet üyelerini esirleri ‘terk etmekle’ suçladı.

Diğer yandan aralarında ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya'nın da bulunduğu 18 ülkenin liderleri ortak bir metin yayınlayarak ‘Gazze Şeridi'nde Hamas tarafından tutulan tüm esirlerin derhal serbest bırakılması’ çağrısında bulundu.

Beyaz Saray tarafından yayınlanan metinde ‘esirlerin serbest bırakılması için masada bulunan anlaşmanın Gazze Şeridi'nde acil ve uzun süreli bir ateşkese olanak sağlayacağı’ vurgulandı.

Savaş 7 Ekim'de Hamas'ın İsrail'e karşı benzeri görülmemiş bir saldırı başlatması ve bu saldırı sırasında 250'den fazla kişiyi kaçırmasının ardından patlak verdi. İsrailli yetkililere göre 34'ü muhtemelen ölü olmak üzere 129 kişi halen Gazze Şeridi'nde tutuluyor.

Buna karşılık İsrail, 2007'den beri Gazze Şeridi'nde iktidarda olan ve İsrail, ABD ve Avrupa Birliği (AB) tarafından terör örgütü olarak tanımlanan Hamas'ı yok etme sözü verdi.

Hamas’a bağlı Sağlık Bakanlığı'na göre İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki büyük askeri operasyonu çoğu sivil 34 bin 305 kişinin ölümüne neden oldu.

‘Artık çok ileri gidildi’

Görgü tanıkları, perşembeyi cumaya bağlayan gece Gazze Şeridi'nde, özellikle de saldırıların ardından enkaz altından eşyalarını kurtarmaya çalışan insanların yaşadığı Refah bölgesinde bombardıman yaşandığını bildirdi.

Bunlardan biri olan Semir, enkaz yığınları arasında şunları söyledi: “Yeter bu kadar yıkım, yeter bu kadar savaş! Yeter bu kadar çocuk, kadın, yaşlı ve savunmasız sivillerin kanının içilmesi! Artık çok ileri gidildi, yeter artık!”

Gazze Şeridi'nin 2,4 milyon sakini korkunç bir insani durumla karşı karşıya kalırken, ABD dün Gazze Şeridi açıklarında askeri ve sivil gemilerin yardım boşaltmasına olanak sağlayacak geçici bir liman ve iskele inşa etmeye başladığını duyurdu.

ABD Başkanı Joe Biden, İsrail'in uyguladığı sıkı kontrol ve denetimler nedeniyle Mısır'dan karayoluyla yardım ulaştırmanın zorluğunu göz önünde bulundurarak Mart ayı başında söz konusu inşaatı duyurmuştu.

Bu gelişmelerin ortasında, Gazze Şeridi'ndeki savaşa karşı gösterilerin arttığı, yüzlerce kişinin gözaltına alındığı ve çevik kuvvet polisinin öfkeli öğrencilerle karşı karşıya geldiği ABD üniversitelerinde tansiyon yüksek seviyede seyretmeye devam ediyor.

Los Angeles'tan New York, Austin, Boston, Chicago ve Atlanta'ya, Filistin yanlısı ABD öğrenci hareketi genişliyor. Harvard, Yale, Columbia ve Princeton gibi dünyaca ünlü üniversitelerde protestolar düzenleniyor.


Hamas'tan "Gazze'deki toplu mezarlar hakkında acilen uluslararası soruşturma yapılması" çağrısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Hamas'tan "Gazze'deki toplu mezarlar hakkında acilen uluslararası soruşturma yapılması" çağrısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Hamas, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus kentinde yer alan Nasır Hastanesi yerleşkesinde bulunan toplu mezarlara ilişkin "acil" uluslararası soruşturma yapılmasını istedi.

Hamas'tan, Nasır Hastanesi yerleşkesinde bulunan ve şu ana kadar 392 cesedin çıkarıldığı üç toplu mezara ilişkin yazılı açıklama yapıldı.

Açıklamada, sağlık ekiplerinin İsrail ordusu tarafından infaz edilen ve Nasır Hastanesi yerleşkesine gömülenlerin cesetlerini arama çalışmalarına devam ettiği kaydedildi.

Uluslararası yardım çağrısı yapılan açıklamada, "Birleşmiş Milletler ve ilgili uluslararası kuruluşlardan, kayıp kişilerin aranması ve cesetlerin tespit edilmesi için alanında uzman adli tıp ekiplerinin ve gerekli ekipmanların gönderilmesini talep ediyoruz." ifadeleri kullanıldı.

Şu ana kadar bulunan cesetlerin yarısından fazlasının kimliğinin tespit edilemediğinin altı çizildi.

Açıklamada, "Acımasız bir şekilde eziyet ve işkenceye maruz kalan hasta ve yaralı sivillerin, çocukların ve kadınların cesetlerinin bulunduğu toplu mezarlardan her geçen gün ortaya çıkan suçları araştırmak için acil, bağımsız uluslararası bir komite oluşturulması gerekiyor. Cesetlerden bazılarının diri diri gömüldüğüne dair belirtiler de var." ifadelerine yer verildi.

Bu suçlara göz yumulmaması, koruma ve örtbas etme politikasının yürütülmemesi konusunda uyarıda bulunuldu.

Han Yunus'taki Sivil Savunma Birimi Müdürü Yamin Ebu Süleyman, dün düzenlediği basın toplantısında Nasır Hastanesi yerleşkesinde bulunan toplu mezarlardaki arama çalışmalarında 58 cesedin daha bulunduğunu ifade etmişti.

Ebu Süleyman, yeni bulunanlarla birlikte "Nasır Hastanesi yerleşkesinde 392 cesedin bulunduğu 3 toplu mezar tespit edildi. Cesetlerin bazılarında işkence gördüklerine ve infaz edildiklerine yönelik izler bulundu. Bazılarının ise canlı canlı gömüldüğünü tahmin ediyoruz." demişti.

İsrail ordusu, uzun süre kuşatma altında tuttuğu ve 15 Şubat'ta baskın düzenlediği Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'ni hizmet dışı bırakmıştı.

Son olarak İsrail askerleri 24 Mart'ta yeniden kuşatma altına aldıkları hastaneye baskın düzenlemiş, yerlerinden edilen çok sayıda Filistinli ile sağlık personelini alıkoymuştu.

İsrail ordusu, 4 aylık karadan işgal sürecinin ardından 7 Nisan'da Han Yunus'tan çekilmişti. Çekilmeyle birlikte, kentte toplu mezarlar bulunmaya, evlerin enkazından ve yol kenarlarından cesetler toplanmaya başlanmıştı.


Holokost'tan kurtulan Amerikalı Yahudi aktivist: Gazze gösterilerine katılan öğrenciler kahraman

Fotoğraf: Fatih Aktaş/AA
Fotoğraf: Fatih Aktaş/AA
TT

Holokost'tan kurtulan Amerikalı Yahudi aktivist: Gazze gösterilerine katılan öğrenciler kahraman

Fotoğraf: Fatih Aktaş/AA
Fotoğraf: Fatih Aktaş/AA

ABD'de üniversitelerde yayılan "Gazze'ye destek" gösterilerine katılan 88 yaşındaki Amerikalı Yahudi Marione Ingram, İsrail'i protesto eden öğrencileri "kahraman" olarak nitelerken "Holokost'tan kurtulmuş birisiyim. Burada Gazze'deki katliamı protesto etmek için bulunuyorum. Amerika'nın bu katliamı fonlamayı bırakmasını istiyorum. İsrail'in komşularını bombalamayı sonlandırmasını istiyorum." dedi.

ABD'de ülke genelindeki kampüslere yayılan "Gazze'ye destek, İsrail'e tepki" gösterileri, başkent Washington'daki üniversitelere de sıçrarken, George Washington Üniversitesinin bahçesinde toplanan yüzlerce öğrenci de gösteriler düzenledi.

Filistin asıllı öğrenciler kadar Amerikalı Yahudi ve diğer etnik ile dini kökene mensup öğrencilerin de eşlik ettiği gösterilere, Holokost'tan kurtulan 88 yaşındaki bir aktivist de katıldı.

AA muhabirine duygu ve düşüncelerini anlatan savaş karşıtı aktivist Marione Ingram, en önemli isteğinin Gazze'de sivillerin uğradığı katliamın son bulması olduğunu belirtti.

Ingram, "Holokost'tan kurtulan birisiyim. Burada Gazze'deki katliamı protesto etmek için bulunuyorum. Amerika'nın bu katliamı fonlamayı bırakmasını istiyorum. İsrail'in komşularını bombalamayı sonlandırmasını istiyorum." diye konuştu.

Genç öğrenci ve üniversite hocalarının her şeyi göze alarak eylemler için kampüs meydanlarında bir araya gelmesini çok anlamlı ve değerli bulduğunu kaydeden Ingram, bu kalabalıkların sesini tüm dünyaya duyuracaklarını vurguladı.

İsrail yönetimini ve ona destek veren ABD yönetimini sert sözlerle eleştiren Ingram, "34 binden fazla insan öldürüldü, bunların 15 bini çocuk." diye konuşarak bunun bir nefsi müdafaa olmadığını ve ölü çocukların kendini savunma hakkı olmadığını söyledi.

Her bir Filistinlinin en az İsrailliler kadar yaşama hakkı olduğunu belirten Amerikalı aktivist, "İsrailliler ile Filistinlilerin aralarında bir duvar olmadan yaşamalarını dilerdim. Barış için buradayım." dedi.

- Gösterilere katılan öğrenciler "kahraman"

Gazze için gösteri yapan öğrenciler için "Onlar kahraman ve harikalar." diyen Ingram, 1960'lı yıllarda kendilerinin de savaş karşıtı protestolarda yer aldığını ve bu eylemlerin siyasilerin atacağı adımları yönlendirebilecek kadar güçlü olduğunu ifade etti.

Amerikan yönetiminin bu öğrenci gösterilerini takip edip anlamak zorunda olduğuna işaret eden Ingram, kasımda yapılacak başkanlık seçimlerinde şu an sahada olan gençlerin büyük bölümünün oy kullanacağını dile getirdi.

- Polisin uyguladığı şiddet "insanlık dışı"

Bu arada, George Washington Üniversitesinde öğrenci olan Rafi adlı gösterici de ABD'nin bazı üniversitelerinde polisin eylemcilere uyguladığı şiddete dikkati çekti.

Rafi, elleri arkadan bağlanan ve polis şiddetine maruz kalan göstericileri hatırlatarak bu durumun "insanlık dışı" olduğunu ve tüm bu görüntülerin sosyal medyada canlı şekilde yayınlandığını belirtti.

"ABD ordusunun siyonist rejime yardımlarını kesmesini ve (İsrail'le işbirliği yapan firmalar yerine) yatırımların yönlendirilmesini talep etmek ve bunun için ayağa kalkıp direnmek bizim ahlaki görevimiz." diye konuşan Amerikalı öğrenci, kendi vergilerinin Filistinlilerin öldürülmesi için kullanılmasına karşı çıkmaya devam edeceklerini ifade etti.

- "Bu bir soykırım"

Aynı üniversitede son sınıf öğrencisi olan Nada da Gazze'de yaşananların korkunç olduğunu söyledi.

Nada, "Bu bir soykırım ve bizim üniversite öğrencileri olarak bu durumu değiştirebilecek gücümüz var çünkü kurumlarımızın savaş makinesine milyonlarca dolar katkı verdiğinin farkındayız." ifadelerini kullandı.

Gazze'deki sivillerin öldürülmesine yardımcı olan askeri yapılara karşı durmalarının önemine dikkati çeken Nada, "Bunu durdurmak ve tamamen reddetmek bizim görevimiz." dedi.

Gösterilerinin hiçbir şekilde antisemitizm olmadığını belirten Nada, asıl Müslümanlar olarak kendilerinin zaman zaman İslamofobik hareketlere maruz kaldıklarını dile getirdi.


ABD, Gazze'nin kuzeyine 25 binden fazla öğüne denk gelen insani yardımı havadan indirdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

ABD, Gazze'nin kuzeyine 25 binden fazla öğüne denk gelen insani yardımı havadan indirdi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), Gazze'nin kuzeyine 25 binden fazla öğüne denk gelen insani yardımı havadan indirdiklerini duyurdu.

CENTCOM'un X sosyal medya platformundan yapılan açıklamada, Gazze'deki sivillerin temel ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla bölgenin kuzeyine dün yerel saatle 12.15'te "C-130" tipi askeri uçaklarla havadan insani yardım indirme operasyonu gerçekleştirildiği belirtildi.

Açıklamada, operasyonla 25 binden fazla öğüne tekabül eden gıdanın havadan bırakıldığı aktarılarak bu kapsamda, ABD'nin şimdiye kadar 1082 ton insani yardım yaptığı bildirildi.

Açıklamada ayrıca, ABD'nin havadan insani yardım yapmaya devam edeceği kaydedildi.

CENTCOM, 24 Nisan'da da Gazze'nin kuzeyine yaklaşık 30 bin 16 öğüne denk gelen gıdayı içeren insani yardımı havadan indirdiklerini duyurmuştu.


Filistin'e destek gösterilerinin sürdüğü Güney California Üniversitesinde mezuniyet töreni iptal edildi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Filistin'e destek gösterilerinin sürdüğü Güney California Üniversitesinde mezuniyet töreni iptal edildi

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

ABD'de ülke genelindeki üniversite kampüslerine yayılan "İsrail'in Gazze'ye saldırılarına tepki" eylemleri sürerken Los Angeles'taki Güney California Üniversitesinde (USC) ana mezuniyet töreni iptal edildi.

Los Angeles Times'ın haberine göre, ülke geneline yayılan "Gazze'ye destek" gösterileri nedeniyle İsrail'i protesto eden 93 öğrencinin gözaltına alındığı USC'den mezuniyet törenine ilişkin açıklama yapıldı.

Açıklamada, Müslüman karşıtı grupların başlattığı kampanya sonucu, "2024 Okul Birincisi" Müslüman kız öğrenci Asna Tabassum'un mezuniyet konuşmasının "güvenlik" gerekçesiyle iptal edildiği USC'de, mayıstaki ana mezuniyet töreninin yapılmayacağı belirtildi.

Yaklaşık 65 bin kişinin katılabildiği törenin "yeni güvenlik tedbirleri" nedeniyle iptal edildiği bildirilen açıklamada, diğer mezuniyet programlarının devam edeceği bilgisi paylaşıldı.

ABD'de Columbia Üniversitesinde başlayan ve farklı eyaletlerdeki üniversitelere yayılan Filistin'e destek eylemlerine katılan Güney California Üniversitesinde polis, İsrail'i protesto eden 93 öğrenciyi gözaltına almıştı.

- Üniversitelerde gösteriler sürüyor

CNN'in haberine göre, İsrail'in Gazze'ye saldırılarına protestolar sürerken Georgia eyaletindeki Emory Üniversitesinde 2'si profesör yaklaşık 30 kişi gözaltına alındı.

Ekonomi profesörü Caroline Fohlin ve Felsefe Bölümü Başkanı Profesör Noelle McAfee'nin gözaltına alındığı anların videosu sosyal medyada paylaşıldı.

Polisin sert müdahalede bulunarak profesörü gözaltına aldığı görülen videoda, Fohlin'in "Ben bir profesörüm." dediği duyuluyor.

CBS News'in haberine göre, Massachusetts eyaletinin Boston kentindeki Emerson College'da Filistinlilere destek gösterilerinde polis, 108'den fazla öğrenciyi gözaltına aldı.


Filistin İçin İsrail'i Boykot Girişimi, kimlikleri değil suç ortaklığını hedef alıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Filistin İçin İsrail'i Boykot Girişimi, kimlikleri değil suç ortaklığını hedef alıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

"Filistin İçin İsrail'i Boykot Girişimi" olarak bilinen Boykot, Tecrit ve Yaptırımlar (BDS) Hareketi'nin Avrupa Kampanyaları Koordinatörü Fiona Ben Chekroun, kimlikleri değil az sayıda kuruluşu hedef alarak "İsrail ile suç ortaklığı" konusunda maksimum etki yaratmayı amaçladıklarını söyledi.

BDS Avrupa Koordinatörü Fiona Ben Chekroun, Gazze'ye yoğun saldırılarının sürdüğü günlerde İsrail'i protesto etmenin önemine ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

2005 yılında kurulan BDS'nin köklerinin, Filistin halkının "siyonist yerleşimci sömürgeciliğine" karşı on yıllardır sürdürdüğü direnişe dayandığını belirten Ben Chekroun, "BDS, ilhamını Güney Afrika'daki apartheid karşıtı hareket ve ABD Sivil Haklar Hareketi gibi boykot yöntemlerinden almaktadır." ifadesini kullandı.

Hareketin, İsrail'in Filistinlilere yönelik baskısına verilen uluslararası desteği sona erdirmeyi ve İsrail'e uluslararası hukuka uyması için baskı yapmayı amaçladığını belirten Ben Chekroun, "BDS, şiddet içermeyen bir hareket olarak her türlü ırkçılığa ve ayrımcılığa karşıdır." dedi.

- Az hedef, maksimum etki

BDS'nin bir özelliğinin de stratejik bakımdan belirli ve nispeten daha az sayıdaki kurum ve kuruluşun hedef alınması olduğuna dikkati çeken Ben Chekroun, şu değerlendirmede bulundu:

"Az sayıda kuruluşu hedef alıp maksimum etki yaratmaya çalışıyoruz. Amacımız, stratejik olarak birkaç hedef seçerek bir mücadeleyi kazanmak için yeterli kolektif baskıyı uygulamak. Bu da şirketlerin ya da kuruluşların İsrail ile iş yapmayı bırakması, İsrailli şirketlerden el çekmesi veya İsrail hükümeti ile ilişkisini sona erdirmesi anlamına geliyor."

İsrail'in Gazze'ye son saldırılarının başlamasından bu yana BDS'ye dünyanın dört bir yanından destek yağdığına dikkati çeken Ben Chekroun, boykot ve yaptırım hareketlerinin her zamankinden daha çok revaçta olduğunu söyledi.

BDS'nin çok taraflı desteğe sahip olduğuna işaret eden Ben Chekroun, hareketin sendikalar, çiftçiler, öğrenciler, akademisyenler, sanatçılar ve iklim grupları gibi çeşitli kesimler tarafından desteklendiğini belirtti.

Ben Chekroun, "Hareketin inşa ettiği büyük kesişimsel destek, temel güçlü noktalarımızdan bir tanesi." dedi.

Söz konusu eylemlerden birisinin Amerikan hızlı servis restoran zinciri McDonald's'a yönelik olduğuna dikkati çeken Ben Chekroun, şunları söyledi:

"McDonald's İsrail, Gazze'de Filistinlilere karşı soykırım uygulayan İsrail askeri personeline yemek bağışında bulundu ve bu son derece kışkırtıcı ve ırkçı suç ortaklığını sosyal medya kanallarında tanıttı. Öfkelenen milyonlarca insan, kendiliğinden McDonald's'ı boykot etmeye başladı ve bu en başarılı boykot kampanyalarından biri haline geldi."

- Akademik boykot
Irkçılığın, Müslüman karşıtlığının (İslamofobi) ya da Yahudi karşıtlığının tüm türlerini reddettiklerini dile getiren Ben Chekroun, akademik boykot konusunda yalnızca kurum ve kuruluşları hedef aldıklarını vurguladı.

Ben Chekroun, "Filistinlilerin çağrıda bulunduğu kurumsal boykot, bireylerin kimlikleri temelinde boykot edilmesini reddetmektedir. Yalnızca suç ortağı bir üniversiteye bağlı oldukları için İsrailli akademisyenlerin boykot edilmesini istememektedir. BDS, suç ortaklığını hedef alıyor, kimliği değil." ifadelerini kullandı.

İsrail üniversitelerinin İsrail'in Filistinlilere karşı işlediği suçlarda büyük bir payının bulunduğunu anlatan Ben Chekroun, "İsrailli akademik kurumlar, İsrail'in ayrımcı politikalarını planlamakta ve Filistinli yerli halkı şiddetle bastırmak için kullanılan teknoloji ve tekniklerin geliştirilmesinde derin bir rol oynamaktadır." diye konuştu.


İsrail'in Gazze'ye saldırıları 203. gününde de devam ediyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İsrail'in Gazze'ye saldırıları 203. gününde de devam ediyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarını 203. gününde de sürdüren İsrail ordusu yine sivil yerleşim alanlarını bombaladı.

Filistin resmi ajansı WAFA'da yer alan habere göre, İsrail savaş uçakları, gece saatlerinden bu yana Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki Nuseyrat ve El-Meğazi mülteci kampları ile Ez-Zevayide beldesine hava saldırıları düzenledi.

Gazze Şeridi'nin orta kesimlerinde yer alan El-Muğraka beldesinde birçok binayı yerle bir eden İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahya ve diğer birçok bölgeyi de topçu atışlarıyla hedef aldı.

İsrail savaş uçakları, Gazze kentindeki Sefa Camisi'ni bombaladı, Zeytun ve Şucaiye ile diğer bazı mahallelere de saldırılar düzenledi.

İsrail ordusunun çekildiği Han Yunus kentindeki Nasır Hastanesi yerleşkesinde toplu mezarları açma çalışmaları da devam ediyor. Nasır Hastanesi'ndeki toplu mezarlardan şu ana kadar çıkarılan ceset sayısı 392'ye ulaştı.

- İsrail'in Gazze'yi işgalinde 7 Ekim sonrası

Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, "Filistinlilere ve başta Mescid-i Aksa olmak üzere kutsal değerlere yönelik sürekli ihlallere karşılık verme" gerekçesiyle İsrail'e 7 Ekim 2023'te kapsamlı saldırı düzenledi.

İsrail, 7 Ekim'deki saldırılarda 1200 İsraillinin öldüğünü, 5 bin 132 kişinin de yaralandığını açıkladı.

İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda en az 14 bin 685’i çocuk, 9 bin 670'i kadın olmak üzere 34 bin 305 Filistinli öldürüldü, 77 bin 293 kişi yaralandı.

Enkaz altında halen binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi'ne saldırılarının başladığı 7 Ekim'den bu yana 260’ı karadan işgal sürecinde olmak üzere 604 askerinin öldüğünü duyurdu.

Çatışmalara 24 Kasım 2023'te 4 günlüğüne verilen ve daha sonra 3 gün daha uzatılan "insani ara"da 81 İsrailli ve 240 Filistinli esir karşılıklı serbest bırakıldı. Öte yandan İsrail, binlerce Filistinliyi alıkoyup hapsetmeye devam etti.

İşgal altındaki Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te de 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail askerleri ile yasa dışı Yahudi yerleşimcilerin saldırılarında 489 Filistinli hayatını kaybetti.


Filistinli aile "güvenli bölge" denilerek sığındıkları Refah'ta bombaların hedefi oldu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Filistinli aile "güvenli bölge" denilerek sığındıkları Refah'ta bombaların hedefi oldu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Filistinli gazeteci Mahmud Cemal, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentine düzenlediği saldırıda aralarında kendisi gibi gazeteci olan erkek kardeşinin de bulunduğu akrabalarından birçok kişiyi kaybettiğini belirterek, "Bu ailenin hiçbir suçu yoktu. Ailenin çoğu çocuk ve Han Yunus'tan zorla yerlerinden edilerek Refah'a gelmiş kişilerdi." dedi.

Gazze'nin güneyinde 1,5 milyon Filistinlinin sığındığı Refah'a hava saldırılarını sürdüren İsrail'in son kurbanı Filistinli "Cemal" ailesi oldu. İsrail savaş uçakları, Han Yunus'taki evlerini bırakarak daha güvenli olduğunu düşündükleri Refah'ta akrabalarının yanına sığınan aileden 6 kişiyi hayattan kopardı.

Saldırıda yaşamını yitirenlerin naaşları, Ebu Yusuf Neccar Hastanesi'nin avlusuna dizildi. Yakınları, gözyaşları içinde son kez aile bireyleriyle vedalaştı, sarılarak birbirlerini teselli etmeye çalıştı.

Öldürülen Filistinlilerin cenaze namazı ise hastane avlusunda kılındı.

- "Hiçbir uyarı yapılmadı"

Filistinli gazeteci Mahmud Cemal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, saldırıda kendisi gibi gazeteci olan erkek kardeşi Muhammed ile kız kardeşinin kızı küçük Şam'ın da hayatını kaybettiğini söyledi.

Cemal, "İsrail hiçbir uyarı yapmadan korkunç bir saldırı gerçekleştirdi ve ailemden birkaç kişi yaşamını yitirdi." diye konuştu.

- "Bu ailenin hiçbir suçu yoktu"

Evlerinin bombalanması için hiçbir neden olmadığını vurgulayan Cemal, onların masum insanlar olduğunu silah ya da füze taşımadıklarını, herhangi bir tehlike oluşturmadıklarını bilakis saldırıların sona ermesini, güvenlik ve barışın sağlanmasını istediklerini dile getirdi.

"Bu ailenin hiçbir suçu yoktu. Ailenin çoğu çocuk ve Han Yunus'ta zorla yerlerinden edilerek Refah'a gelmiş kişilerdi." diyen Cemal, Han Yunus kentinden zorla göç ettirilen akrabalarının Refah'ta yanlarına sığındığını aktardı.

Gazze'deki hükümetin Medya Ofisi, dün yaptığı açıklamada, İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda öldürülen gazetecilerin sayısının 141 olduğunu duyurmuştu.

- Gazze'de yerinden edilen Filistinlilerin son sığınağı Refah

İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana sürdürdüğü saldırıları nedeniyle yaklaşık 2,3 milyon nüfuslu Gazze Şeridi'nde 1,9 milyon kişi yerinden edildi. Bu Filistinlilerin çoğu, İsrail'in daha önce "güvenli bölge" olduğunu iddia ettiği Refah kentine sığındı.

Gazze Şeridi'nin en güneyinde, Mısır sınırında yer alan Refah'ın İsrail saldırılarından önce 280 bin olan nüfusu, 5 kattan fazla artarak yaklaşık 1,5 milyona ulaştı.

İsrail'in saldırılarından kaçarak, yeterli kalacak yerin bulunmadığı ve altyapının yetersiz olduğu Refah'a sığınan Filistinlilerin büyük bölümü, derme çatma çadırlardan oluşan kamplarda yaşam mücadelesi veriyor.

İsrail ordusunun sık sık hava saldırıları düzenlediği Refah'a kara saldırısı başlatması halinde sivillerin Gazze Şeridi'nde sığınacak yerinin kalmayacağından endişe ediliyor.


BM'den Sudan'daki iç savaşta cinsel şiddet vakalarına karşı uluslararası kamuoyuna tedbir alınması çağrısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

BM'den Sudan'daki iç savaşta cinsel şiddet vakalarına karşı uluslararası kamuoyuna tedbir alınması çağrısı

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA), Sudan'daki iç savaşta yaşanan cinsel şiddet vakalarına karşı tedbir alınması çağrısında bulundu.

OCHA'dan yapılan yazılı açıklamada, bir yılı aşkın zamandır çatışmaların sürdüğü Sudan'da kadın ve kız çocuklarına yönelik cinsel şiddet vakalarına işaret edildi.

Açıklamada, Sudan'daki cinsel şiddet olaylarına karşı uluslararası kamuoyunun harekete geçmesi gerektiği vurgulanarak, "Uluslararası insancıl hukuk uyarınca Sudan'daki siviller korunmalı ve hiçbir zaman cinsel şiddete maruz bırakılmamalıdır." ifadesine yer verildi.

Cinsel şiddet vakalarının özellikle Hartum ve Darfur gibi bölgelerde kaydedildiğine işaret edilen açıklamada, tecavüz, zorla evlendirme ile kadın ve kız çocuklarının ticareti gibi vakaların kaydedildiği bildirildi.

- Sudan'daki savaş

Sudan'da 30 yıl süren Ömer el Beşir iktidarının halk ayaklanmasıyla devrilmesi sonrası, sivillerin katılımıyla oluşturulan hükümete karşı ortak darbe yapan ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki güç mücadelesi bir yıldır sürüyor.

Nisan 2023'ün ortasında başlayan ve Sudan'ın 18 eyaletinden 10'unda devam eden savaşta ordu, kuzey ve doğudaki eyaletleri kontrol ederken HDK, batı ve güney eyaletlerini ele geçirmişti.

Savaşın bitirilmesi için başlatılan Suudi Arabistan ve ABD arabuluculuğundaki Cidde görüşmeleri, Mısır'ın öncülük ettiği Sudan'a komşu ülkeler barış girişimi, Doğu Afrika'da Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesinin çabaları ve Bahreyn'in başkenti Manama'da yapılan görüşmeler sonuçsuz kalmıştı.

BM'ye göre, dünyanın en büyük yerinden edilme ve açlık krizinin yaşandığı Sudan'daki çatışmalar sonucu 15 binden fazla kişi hayatını kaybetti, yaklaşık 8,5 milyon kişi yerinden edildi ve 25 milyondan fazla kişi insani yardıma muhtaç durumda.


Irak: Halbusi Sadr'ın senaryosuna yakın

Tekaddüm Partisi lideri Muhammed el-Halbusi, Anbar'ın batısında düzenlenen mitingde destekçileriyle birlikte (Arşiv - X)
Tekaddüm Partisi lideri Muhammed el-Halbusi, Anbar'ın batısında düzenlenen mitingde destekçileriyle birlikte (Arşiv - X)
TT

Irak: Halbusi Sadr'ın senaryosuna yakın

Tekaddüm Partisi lideri Muhammed el-Halbusi, Anbar'ın batısında düzenlenen mitingde destekçileriyle birlikte (Arşiv - X)
Tekaddüm Partisi lideri Muhammed el-Halbusi, Anbar'ın batısında düzenlenen mitingde destekçileriyle birlikte (Arşiv - X)

Irak Tekaddüm Partisi lideri Muhammed el-Halbusi'ye yakın bir kaynak, el-Halbusi'nin ülkedeki siyasi süreçten çekilmek de dahil olmak üzere dört seçeneği masaya yatırdığını söyledi.

Halbusi'nin geçen yıl Meclis Başkanlığı’ndan azledilmesinden bu yana, parti ile Şii güçler arasında bir kriz patlak verdi ve yerine başkasının seçilmesine yönelik müzakereler sekteye uğradı.

Şarku’l Avsat'a konuşan kaynak, partinin masaya dört seçenek koyduğunu doğruladı; parlamentodaki çalışmaları askıya almak, hükümetten çekilmek, koalisyondan (devlet yönetiminden) çekilmek ya da Sadr Hareketi liderinin yaklaşık iki yıl önce yaptığına benzer şekilde her şeyden çekilmek.

Kaynak, “Şii güçler Sünni partilerle takas usulü anlaşıyor, bölünmüşlüğe oynuyor ve bunu kendi lehlerine kullanıyorlar” dedi. Kaynağa göre “geri çekilme seçenekleri mevcut, ancak her birinin kendi maliyeti var ve bu dikkate alınmalı.”

Öte yandan Koordinasyon Çerçevesi içindeki kaynaklar, Hamis el-Hancer liderliğindeki Siyade (Egemenlik) İttifakı Milletvekili Salim el-İsavi'nin meclis başkanlığı için en olası aday olduğunu öne sürdü.