Lübnan'ın eski Cumhurbaşkanı Süleyman'dan Nasrallah'a eleştiri

Lübnan'ın eski Cumhurbaşkanı Süleyman'dan Nasrallah'a eleştiri
TT

Lübnan'ın eski Cumhurbaşkanı Süleyman'dan Nasrallah'a eleştiri

Lübnan'ın eski Cumhurbaşkanı Süleyman'dan Nasrallah'a eleştiri

Tony Boulos
Lübnan’ın eski Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman, Hizbullah’ın devletin dış ve iç politikada milli güvenlik stratejisine uyum sağlamadığı sürece Lübnan’daki durumun düzelmeyeceğini ifade etti. Süleyman, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’a da kendine özel politikasından vazgeçme çağrısı yaptı. Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ın “Hizbullah’a Lübnan için bir savunma stratejisi geliştirme gerekliliğini açıkça belirtmek zorunda” olduğunu söyleyen Mişel Süleyman, kendi cumhurbaşkanlığı döneminde Hizbullah yetkililerinin, bölgesel durumun ciddiyeti, milli savunma stratejisini benimsememe tehlikesi ve Lübnan dışına müdahalede bulunmama gerekliliği hususunda dürüst davrandıklarını vurguladı. Yetkili ayrıca, tüm girişimlere rağmen Hizbullah’ın, Lübnan devletinin kendini Suriye krizinden uzak tutma kararlarına uymadığını ve Suriye’ye yönelik müdahalesinin İran desteğiyle devam ettiğini belirtti.
Avn’ın suskunluğu
Independent Arabia’ın haberine göre, eğer cumhurbaşkanı olsaydı Hizbullah Genel Sekreteri’nin savaş ve barış hususundaki son önerilerine yönelik nasıl bir tavır takınacağını belirten Süleyman, “En azından Lübnanlılara, tarafsızlık politikasını benimsemesi gerektiğini yineledim. Bu, Nasrallah’ın söylediklerine tamamen aykırı. Cumhurbaşkanının Hizbullah’ın fikirlerine güveniyorsa sessiz kalmak yerine, bunu uygulaması gerektiği kanaatindeyim” dedi.
Mişel Süleyman, “Eğer Cumhurbaşkanı Avn, Hizbullah’ın ifadelerinden ikna olduysa, onu şunu soruyorum; Lübnanlıları buna ikna edebildiniz mi? Uluslararası toplum buna ikna oldu mu ve hatta diasporadaki Lübnanlı gurbetçiler ya da Lübnan ekonomisine finans aktaran yatırımcılar buna ikna oldular mı?” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Avn’ın, Lübnanlılara açık şekilde hitap etmesi gerektiğini belirten eski Cumhurbaşkanı, “Kendi katılımıyla Baabda Deklarasyonu’nda kabul edilen ve ulusal diyalogda uzlaşı sağlanan ilkeleri benimsemesini umuyorum” dedi. Süleyman, Lübnan’ı eksen çatışmalarından kurtarmak, siyasi ve ekonomik istikrarını sağlamak için tek yolun da “tarafsızlık” olduğunu vurguladı.
İran’ı koruma
Nasrallah’ın “Lübnan’ın, İran’ı koruyacağını” belirttiği son ifadelerine değinen Mişel Süleyman Lübnan’a müdahale etmemesi şartıyla İran’a yardım etmeye hazır olduklarını söyleyerek, Lübnan’ı koruyan denklemlerin “Taif ve Baabda Deklarasyonu” olduğunu ifade etti.
Eski Cumhurbaşkanı, “Taif, başka kişilerin topraklarımızdaki savaşlarına son verdi. Baabda Deklarasyonu ise Lübnanlıların, başkanlarının topraklarındaki savaşlarına son vermeyi hedefliyor” diyerek, Lübnan’ın İran topraklarına müdahalesinin faturasını hala ödediğine dikkati çekti.
Mişel Süleyman, Cumhurbaşkanı Avn döneminde Lübnan egemenliğinin bu denli sert şekilde ihlal edilmesi dolayısıyla üzüntüsünü dile getirerek, Lübnan’ın egemenliğinin zayıfladığını, Lübnan halkının yüzde 70’inden fazlasının da Hizbullah’ın yurtdışında herhangi bir müdahalesine karşı olduğunu vurguladı.
Lübnan’ın dış ilişkileri
Eski Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman, Lübnan’ın Arap dünyası ve uluslararası camia ile ilişkileriyle ilgili olarak ise eski Cumhurbaşkanı Emil Lahud’dan görevi teslim aldığı 2008 yılının başlarını hatırlattı. Bu çerçevede Lübnan’ın neredeyse herhangi bir dış ilişkisinin olmadığını belirten Süleyman, devlet politikalarına da Suriye rejiminin karar verdiğini söyledi. Süleyman, bu alanda oldukça büyük bir gelişme kaydettiğini, Lübnan’ın Arap dünyası ve uluslararası camia ile ilişkilerinin geliştiğini belirterek, Cumhurbaşkanı Avn döneminde Lübnan ve dünya ülkeleri arasındaki ilişkilerde yaşanan önemli gerileme sebebiyle üzüntü duyduğunu dile getirdi. 
Eski Cumhurbaşkanı, Lübnan'ın milli güvenlik stratejisinin, bölgesel bir pakta karşı diğerine ağırlık vermeye karşı olduğunu ve Taif Anlaşması’nın yanı sıra ülke tarihinde tüm ulusal tüzüklerde belirtilen Lübnan tarafsızlığını ve denge politikasını ortaya koyduğunu belirtti. Lübnan, İran-Esed-Rusya paktıyla ABD-AB-Suudi Arabistan ekseni arasında denge politikasını benimsiyor.
Mişel Süleyman, “Bunun için Arap ülkeleriyle ve uluslararası toplumla dengeli ilişkiler kurmaya çalıştım ve eski ABD Başkanı George Bush’u ziyaret ettim. Dost ülkelerle yoğun çabalar sarf ettim. Lübnan’ın bakış açısını anlattım. Toplumlarla bir araya geldim ve onları, Lübnan’ın yayında durmaya teşvik ettim. Bu durum, Lübnan’da finansal istikrarın sağlanmasına ve ülkeye yatırım çekmeye yardımcı oldu” değerlendirmesinde bulundu. Süleyman ayrıca, “Benim dönemimde büyüme oranı yüzde 10’u aştı. Şu an ise yüzde sıfırda” dedi.
Lübnan’ın başta Lübnan ekonomisine desteğini eksiltmeyen Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkeleriyle seçkin ilişkiler kurduğunu belirten Suleyman, Riyad’ın yardımının yalnızca ekonomik olmadığını, gücünü geliştirmek amacıyla devlet kurumlarının, egemenliğinin ve Lübnan ordusunun en önemli destekçisi olduğunu ifade etti. Mişel Suleyman ayrıca, Suudi Arabistan ile ilişkilerin henüz Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde gelişmeye başladığını hatırlattı.
Eski Cumhurbaşkanı, El Kaide terörizmine karşı Nehru'l-Barid Mülteci Kampı'na düzenlenen operasyon sırasında Suudi Arabistan’ın orduya destek verdiğini belirterek, “Nehr el-Barid operasyonuna başladığımızda, bütçemizin dışında silahlar satın almaya ihtiyacımız vardı. Bu, ordu lehine olmayan bir zamanda gerekiyordu. Daha sonra 100 milyon dolarlık bir bağış yapan Suudi Arabistan’dan, ordunun gerekli mühimmatı sağlaması için hızlı bir destek geldi. Bu destek, o dönemde medya organlarında açıklanmadı” dedi.
Suudi Arabistan Lübnan ordusuna yardım etti
Suudi Arabistan’ın orduya yönelik devam eden desteğine değinen Mişel Süleyman, “Görev sürem sona erdikten birkaç ay sonra Arsal operasyonu gerçekleşti. Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz’den bir telefon aldım. Benden ayrıntılar ve yardım olasılığı hakkında bilgi aldı. Daha sonra Lübnan ordusuna, terörle mücadele amacıyla 1 milyar dolarlık bir hibe verdi. Bazı Lübnanlıların Suudi Arabistan’a yönelik saldırgan eylemleri dolayısıyla 3 milyar dolar dondurulmadan önce 300 milyon dolar harcama yapıldı” açıklamasında bulundu.
Eski Cumhurbaşkanı Suleyman, görev süresi sırasında Lübnan’ın yalnızca Körfez ülkeleriyle ilişkiler kurmadığını belirtirken, “ABD, Genelkurmay Başkanı olmamdan sonra Lübnan ordusuna askeri yardımlar sağladı. 2 Eylül 2007 tarihinde Nehru'l-Barid'te çatışmaların sona ermesinin ardından ağır silahların ilk bölümü orduya teslim edildi. Bu durum, dünyanın ordunun savaşma kabiliyetine, sokak ve mahalle çatışmalarındaki olağanüstü potansiyeline tanık olmasının ardından yaşandı” ifadelerini kullandı.



Şara: Devlet, azınlıkları korumaya ve hangi taraftan olursa olsun tüm ihlalcileri sorumlu tutmaya kararlıdır

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (Arşiv – DPA)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (Arşiv – DPA)
TT

Şara: Devlet, azınlıkları korumaya ve hangi taraftan olursa olsun tüm ihlalcileri sorumlu tutmaya kararlıdır

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (Arşiv – DPA)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (Arşiv – DPA)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Dürzilerin çoğunlukta olduğu Süuveyda vilayetinde bir hafta içinde 700'den fazla kişinin ölümüne neden olan şiddet olaylarının ardından, devletin ülkedeki ‘azınlıkları koruma’ ve ‘hangi taraftan olursa olsun tüm ihlalcileri sorumlu tutma’ konusundaki kararlılığını yineledi. Eş-Şara bugün Suriyelilere hitaben yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Suriye devleti ülkedeki tüm azınlıkları ve mezhepleri korumaya kararlıdır ve hangi taraftan olursa olsun tüm ihlalcileri sorumlu tutmaya devam edecektir. Hiç kimse hesap vermekten kaçamayacak. İşlenen tüm suçları ve ihlalleri reddediyoruz... Adaletin sağlanmasının ve hukukun herkese uygulanmasının önemini vurguluyoruz.”

“Süveyda vilayetindeki son olaylar tehlikeli bir hal aldı” diyen Suriye Cumhurbaşkanı, “Suriye devleti durumu yatıştırmak için müdahale etmeseydi gruplar arasındaki şiddetli çatışmalar kontrolden çıkacaktı” ifadesini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Suriye resmi haber ajansı SANA’dan aktardığına göre eş-Şara bugün yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “Suriye devleti zor duruma rağmen durumu sakinleştirmeyi başardı. Ancak İsrail'in müdahalesi, güneyin ve Şam'daki hükümet kurumlarının bariz bir şekilde bombalanması sonucunda ülkeyi istikrarını tehdit eden tehlikeli bir aşamaya itti. Bu olaylar sonucunda ABD’li ve Arap arabulucular durumu yatıştırmak amacıyla devreye girdiler.”

Eş-Şara sözlerini şöyle sürdürdü: “Devlet bazı bölgeleri terk ederken, Süveyda'daki silahlı gruplar Bedevilere ve ailelerine karşı intikam saldırıları düzenlemeye başladı. İnsan hakları ihlallerinin eşlik ettiği bu intikam saldırıları, diğer kabilelerin Suveyda'daki Bedeviler üzerindeki kuşatmayı kırmak için bölgeye akın etmesine neden oldu.”

Eş-Şara, “Devlet, Suriye'nin kurtuluşundan sonra Süveyda'nın yanında durdu ve onu desteklemeye hevesliydi. Ancak bazı kişiler şehri ve ulusal istikrardaki rolünü kötüye kullandı. İçerideki bazı tarafların Süveyda'yı uluslararası çatışmalarda dış destek aracı olarak kullanması Suriyelilerin çıkarlarına hizmet etmiyor, aksine krizi daha da kötüleştiriyor” dedi.

Suriye Cumhurbaşkanı, “İster Süveyda'nın içinden ister dışından olsun, işlenen tüm suçları ve ihlalleri reddediyor, adaleti sağlamanın ve hukuku uygulamanın önemini vurguluyoruz. Bu hassas noktada, aklın ve bilgeliğin sesinin galip gelmesine ve akıllı ve sağduyulu olanın önünün açılmasına ihtiyaç vardır. Gerçekler Suriye'nin bölünme, ayrılık ya da mezhepsel kışkırtma projeleri için bir deneme alanı olmadığını doğrulamaktadır” ifadelerini kullandı.

Eş-Şara, “Suriye devletinin gücü, halkının bütünlüğünden, bölgesel ve uluslararası ilişkilerinin gücünden ve ulusal çıkarlarının birbirine bağlılığından kaynaklanmaktadır” diyerek sözlerini noktaladı.