Türkiye, İdlib'de HTŞ'yi baskı altına almak için askeri seçeneğe mi yöneliyor?

SDG tarafından servis edilen ve Türkiye sınırındaki tahkimatların yıkıldığını gösteren fotoğraf
SDG tarafından servis edilen ve Türkiye sınırındaki tahkimatların yıkıldığını gösteren fotoğraf
TT

Türkiye, İdlib'de HTŞ'yi baskı altına almak için askeri seçeneğe mi yöneliyor?

SDG tarafından servis edilen ve Türkiye sınırındaki tahkimatların yıkıldığını gösteren fotoğraf
SDG tarafından servis edilen ve Türkiye sınırındaki tahkimatların yıkıldığını gösteren fotoğraf

Ankara’da geçtiğimiz Pazartesi günü düzenlenen Suriye konulu Türkiye-Rusya-İran üçlü zirvesinin ardından, Türkiye’nin, Rusya’nın, rejimin İdlib’deki ilerlemesine verdiği desteği durdurmak için başta Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) olmak üzere İdlib’deki radikal gruplar ve terör örgütlerine karşı  operasyon eğiliminde olduğu ifade edildi.
Ankara ilk defa, HTŞ’ye karşı askeri operasyon olasılığını ve İdlib’de ‘Zeytin Dalı’ senaryosunu gerçekleştirebileceğini ima etti. Bu da, dağılma veya ortadan kaldırılma tehlikesiyle karşı karşıya kalan ve neredeyse başka seçeneği olmayan HTŞ ile askeri bir çatışmaya girmesi anlamına geliyor.
Ankara, HTŞ’nin İdlib’deki varlığının, Suriye rejimi ve Rusya’nın elinde buraya saldırmaları için bir koz olduğunu ve İdlib’i koruyamaz hale geldiğini gördü. Ankara, Suriye'nin kuzeybatısındaki bölgede olup bitenler için sonsuza kadar sabredemeyeceğini de defalarca dile getirdi.
Türkiye, askeri varlığının bölgedeki demografik durumu stabilize etmesi amacıyla İdlib’deki Gerginliği Azaltma Bölgesi anlaşması kapsamında oluşturduğu gözlem noktalarına sıkıca tutunuyor.  Bu nedenle, Türkiye'nin, Rusya ile Soçi Mutabakatı’nı kurtarabilmesi ve üçlü zirvede kararlaştırıldığı gibi İdlib’de silahtan arındırılmış yeni bir tampon bölge oluşturulması konusunda varılan anlaşmayı uygulaması için HTŞ'ye karşı askeri operasyon olasılığı masada olabilir.
Türkiye, Rusya ve İran, Astana’da, geçen yıl ise Soçi zirvesinde  Türkiye ile Rusya tüm yabancı terörist unsurların Suriye'den çekilmesi üzerine anlaştı. Ancak Moskova, Türkiye'nin Soçi Mutabakatı uyarınca bu unsurları geri çekme taahhüdünü yerine getirememesini defalarca eleştirdi.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre gözlemciler, ‘HTŞ’yi baskı altına alma girişimi’ olarak görünen Türkiye’nin bu yeni pozisyonunun ortaya çıkmasıyla, HTŞ’nin önündeki seçeneklerin sınırlı olduğunu düşünüyor. HTŞ’nin ya kendisini feshetmeyi seçeceğini ya da yalnızca rejim ve Rusya tarafından değil, aynı zamanda Rusya ve ABD’nin desteğiyle olası Türk askeri operasyonlarıyla karşı karşıya kalacağı vurguluyor.
Türk kaynaklara göre Ankara’daki üçlü zirvede, terör örgütlerinin ve militan grupların faaliyetlerinin durdurulması konusunda bir anlaşmaya varıldı. Böylelikle, başta yabancılar olmak üzere HTŞ ve diğer örgüt unsurlarının önünde, ‘gönüllü ayrılma’ veya ‘Rusya ve ABD desteğini alan Türk ordusuyla karşı karşıya gelme’ seçenekleri bulunuyor.
Kaynaklar aynı zamanda, Türkiye'nin geçtiğimiz dönemde HTŞ’yi kendisini feshetmeye ikna etmeye çalıştığını, ancak bunda başarılı olamadığını belirtiyor.
Şu durumda, mevcut seçeneğin İdlib'de askeri operasyon olduğu ve bölgenin Rusya’nın onayıyla Afrin gibi Türkiye’nin tam kontrolüne gireceği öngörülüyor. Böylelikle, Türkiye’nin kontrolü Halep ile Lazkiye'yi birbirine bağlayan M4 karayolu ile Halep ile Hama üzerinden Şam'ı birbirine bağlayan M5 karayoluna kadar ulaşacak.
Sonuç olarak bu da, rejimi etkisiz hale getirmek, İran destekli saldırıları engelleyerek kalıcı ateşkesi garantilemek ve İdlib sakinlerinin gelecekte Türkiye sınırına doğru yeni bir göç dalgası oluşturmasını önlemek anlamına geliyor.
Üçlü zirvede, Rusya’nın, HTŞ sorununu Türkiye eliyle çözme ve bu konuda yükümlülüklerini yerine getirmeleri için ısrar ettiği ortaya çıktı.
Rusya, birliklerinin M4 ve M5 uluslararası karayollarında varlık göstermesini istiyor. Bununla birlikte, ağır silahların ‘ılımlı’ muhaliflerden çekildiğinden emin olmak ve buradaki unsurların radikal gruplara değil yalnızca Ulusal Kurtuluş Cephesi'ne (UKC) ait olmasını sağlamak amacıyla İdlib'de silahsızlardan arındırılmış bölgede Türk kuvvetleriyle ortak devriyeler yapmayı planlıyor.
“HTŞ Türkiye ile bir çatışmaya girmeyi kabul etmeyecek”
Gözlemcilere göre HTŞ Türkiye ile bir çatışmaya girmeyi kabul etmeyecek. Ayrıca, Ankara’nın Soçi Mutabakatı’nın bozulmasını istemediğini ve İdlib’deki varlığının çıkarlarıyla çatışması halinde kendisine karşı askeri harekâtta tereddüt etmeyeceğinin farkına varan HTŞ, Ankara'nın Rus baskısı karşısında konumunu güçlendiren bazı adımları kabul etmede de esneklik gösterebilir.
Türk kaynaklar, Erdoğan'ın ABD Başkanı Donald Trump ile New York'taki BM Genel Kurulu’nun oturum arasında yapacağı toplantının ardından tablonun netleşmesini bekliyor.
Jeffrey’den operasyon yorumu
Aynı bağlamda, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Türkiye’nin HTŞ’ye karşı operasyonuna karşı olmadıklarını söyledi.
Esed rejimi ve Rusya’nın, İdlib’i muhalif gruplardan geri almak amacıyla askeri operasyon başlatmak için HTŞ’yi bir bahane olarak kullandığını dile getiren Jeffrey, bunun 3 milyondan fazla sivilin hayatını riske soktuğunu ve 500 binden fazla insanı yerinden ettiğini hatırlattı.
Jeffrey, Washington’un, Suriye rejimi ve müttefiklerinin ihlallerine, Avrupa Birliği (AB) ülkeleriyle işbirliği içinde yaptırımları genişleterek cevap vereceğini belirtti.
ABD’den Uluslararası Koalisyona takviye
ABD’ye ait yeni bir askeri takviye konvoyu, geçtiğimiz Cumartesi akşamı Suriye’nin kuzeydoğusuna girerek Uluslararası Koalisyon’un bulunduğu üslerine yöneldi. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nden (IKBY) Suriye sınırındaki Semalka Sınır Kapısı üzerinden Suriye Demokratik Güçleri (SDG) devriyeleri eşliğinde gelen konvoy, prefabrik evler ve yakıt depoları gibi malzemeler taşıyordu.
Bu, Eylül ayı içerisinde Suriye’nin kuzeydoğusuna giren ABD’ye ait ikinci konvoy olurken, geçtiğimiz ay da 4 askeri takviye konvoyu bölgeye girerek Uluslararası Koalisyon’un üslerine gitmişti.
Fırat’ın doğusu, Menbiç ve Halep kırsalındaki Tel Rıfat’ı, Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü SDG kontrol ediyor.
Ankara ve Washington, 7 Ağustos’ta, SDG'nin kontrol ettiği bölgelerde güvenli bölge kurulması ve yönetimin koordine edilmesi için Türkiye'de Müşterek Harekât Merkezi kurulması konusunda anlaşmıştı.
8 Eylül'de ise ABD ve Türkiye, Rakka'nın kuzeyindeki Tel Abyad bölgesinde ilk ortak askeri devriyeyi gerçekleşmiş ve bugüne kadar iki taraf Fırat’ın doğusunda 6 ortak hava devriyesi gerçekleştirmişti.
Erdoğan: ABD'nin verdiği destek apaçık ortadadır
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’na katılmak üzere New York’a hareket etmeden önce Atatürk Havalimanı'nda yaptığı açıklamada, “ABD'nin verdiği destek apaçık ortadadır. Bunu ben Sayın Trump ile paylaştım. Onbinlerce tır araç ve mühimmat geliyor. Biz paramızla alamıyoruz ama siz ücretsiz olarak bu terör örgütlerine DEAŞ ile mücadele adı altında bu tür destekleri veriyorsunuz” diye konuşmuştu.
Erdoğan ayrıca, “Şu anda bölgede zaten DEAŞ da adeta yok durumunda. Şimdi bir uydurma örgüt ortaya çıkarıldı SDG diye. Bu bir aldatmaca. Bunun da PYD ve YPG'den hiçbir farkı yok. Buna bir çadır terör örgütü de diyebiliriz. Onları gölgeleyen örten bir başka terör örgütü. Bunun PKK ile alakası yok diyorlar. Hepsi de iç içe” yorumunda bulunmuştu.
Türkiye'nin Suriye sınırında 422 kilometre boyunca güvenli bir bölge oluşturacağını belirten Cumhurbaşkanı, “Batıdan doğuya derinliğine ise Trump'ın ifadesiyle 20 mil. Bu civarda bir derinlik söz konusu. 20-30 kilometre derinlikte bölge terörden arındırılmalı” ifadelerini kullandı.
Erdoğan ayrıca, “Buradaki terör örgütlerinden bölgeyi arındırarak gerçek sahiplerine teslim etmemiz gerekiyor” diyerek, nüfusun yüzde 85-90'ını oluşturan Arapları işaret etti.
Jeffrey: Rejimin SDG bölgelerini ele geçirmesine izin vermeyiz
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Esed rejiminin Suriye'nin kuzeyinde SDG tarafından kontrol edilen bölgeleri yeniden ele geçirmesine ülkesinin izin vermeyeceğini belirtti.
The Defense Post gazetesine göre Jeffrey, “Esed rejimi ve müttefikleri Suriye’nin kuzeyine girmeye çalıştıkları sırada onlara engel olduk. Bu girişimleri engellemek için gereken bütün adımları attık ve atmaya da devam edeceğiz” dedi.
Jeffrey, Esed rejimi de dâhil ülkede bulunun diğer bütün güçlerin, başka güçlerin kontrolünde olan bölgelerde kontrol sağlama girişimlerinden vazgeçmeleri gerektiğini de sözlerine ekledi.



Putin’in Alaska’daki taktiksel zaferi

ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 15 Ağustos'ta Alaska’nın Anchorage şehrindeki Elmendorf-Richardson Askeri Üssü'nde yaptıkları görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenlediler (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 15 Ağustos'ta Alaska’nın Anchorage şehrindeki Elmendorf-Richardson Askeri Üssü'nde yaptıkları görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenlediler (Reuters)
TT

Putin’in Alaska’daki taktiksel zaferi

ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 15 Ağustos'ta Alaska’nın Anchorage şehrindeki Elmendorf-Richardson Askeri Üssü'nde yaptıkları görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenlediler (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 15 Ağustos'ta Alaska’nın Anchorage şehrindeki Elmendorf-Richardson Askeri Üssü'nde yaptıkları görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenlediler (Reuters)

Robert Ford

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupalı liderler, 13 Ağustos Çarşamba günü ABD Başkanı Donald Trump ile yaptıkları telefon görüşmesinin sonunda bir anlaşmaya vardıklarını düşünüyorlardı. Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek için mevcut temas hatlarında ateşkesin yürürlüğe girmesi konusunda herhangi bir sürecin başlatılmasına onay verdiğini belirten Trump, Zelenskiy ve Avrupalı liderlerle, ateşkes sağlanmadan sınırların değiştirilmesi hakkında herhangi bir müzakereye girilmemesi konusunda anlaştığını da vurguladı.

Avrupalı hükümet kaynakları Amerikan basınına Trump'ın aşağıdaki üç ek ilkeye prensipte onay verdiğini bildirdi:

1- Sınır değişiklikleri konusunda Moskova ile müzakereleri ABD değil, Ukrayna yürütmeli.

2- ABD, nihai barış anlaşması kapsamında Ukrayna'ya bir tür güvenlik garantisi vermeyi taahhüt etmeli.

3- Putin ateşkesi reddederse, ABD Avrupa ülkeleriyle birlikte Rusya ekonomisine daha sert yaptırımlar uygulamalı.

Beyaz Saray, Putin'in davetini başlangıçta Ukrayna'daki savaşı sona erdirmek için atılmış cesur bir adım olarak nitelendirdi. Ancak ABD’li ve Avrupalı çok sayıda yorumcu hiç vakit kaybetmeden, Trump'ın Rusya'nın barış şartlarını kabul etme olasılığının Zelenskiy'nin konumunu zayıflatabileceği uyarısında bulundu. Aynı yorumculara göre bu durum, 1938 yılında dönemin İngiltere Başbakan Neville Chamberlain'in Adolf Hitler'in tehditleri karşısında Çekoslovakya'nın konumunu zayıflatmasına benziyor. Bunun üzerine Beyaz Saray tutumundan geri adım attı ve Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, 12Ağustos'ta düzenlediği basın toplantısında, zirvede ABD Başkanı Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Putin'in görüşlerini dinlemek için bir fırsat yakalayacağını, ancak bu görüşmenin bir müzakere olmadığını vurguladı. Fakat kendini diğer liderlere göre anlaşma yapma konusunda üstün gören Trump, başlangıçta Alaska’daki zirvenin amacının Putin ve Zelenskiy'yi bir araya getirecek üçlü bir toplantının zeminini hazırlamak olduğunu söylemişti. 16 Ağustos gününe gelindiğinde, Trump'ın beklentileri yükseldi ve Alaska'ya giderken Fox News'e yaptığı açıklamada, ‘ateşkes anlaşması sağlanamadığı takdirde memnun olmayacağını’ belirtti.

Trump’ın ABD'deki eleştirmenleri, onun yeniden Rus başkanına boyun eğdiğini düşünürken, Putin'in üstünlüğünü gösterdiğine inandıkları birkaç örneğe işaret ettiler.

Putin, Trump'ın fikrini değiştiriyor

Putin, cumartesi günü gerçekleşen zirvenin sonunda, ateşkes veya barış görüşmelerinin derhal başlayacağına dair herhangi bir açıklamada bulunmadı. Aksine son üç yıldır yaptığı gibi, Ukrayna'daki milliyetçi hükümet ve bu hükümetin Batı ve NATO ile olan ilişkilerini, çatışmanın kökü olarak gördüğü sorunları çözmeye kararlı olduğunu yineledi.

Trump kısa bir açıklama yaparak, herhangi bir anlaşmaya varılamadığını kabul etti. Tarafların ‘birçok konuda anlaşmaya vardığını’, ancak ‘bazı konularda halen anlaşmazlık olduğunu’ söyledi. Putin gibi Trump da net bir müzakere çerçevesi veya planı sunmadı. Basın toplantısı, iki liderin gazetecilerin sorularını yanıtlamayı reddetmesi ve ortak bir bildiri yayınlamamasıyla ani bir şekilde sona erdi. Washington'dan Alaska'ya yedi saatlik uzun bir yolculukla gelen ABD Hazine, Ticaret ve Savunma bakanlarının katılması beklenen öğle yemeği de iptal edildi.

dfgrtyu
ABD ve Rusya liderlerinin Alaska'da yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen Ukrayna ile dayanışma gösterisi sırasında pankartlar taşıyan protestocular, 15 Ağustos 2025 (Reuters)

Trump’ın ABD'deki eleştirmenleri, daha önce olduğu gibi onun yeniden Rus başkanına boyun eğdiğini düşünürken, Putin'in üstünlüğünü gösterdiğine inandıkları birkaç örneğe işaret ettiler. Bunlardan biri olarak Trump, Putin'in ateşkes kabul etmemesi halinde Rusya'ya daha ağır yaptırımlar uygulamak için kendi belirlediği son tarihten sadece birkaç gün önce Rusya'nın zirve önerisini kabul etmişti. Alaska'da toplantı yapılması konusunda anlaşmaya varılır varmaz, Trump yönetimi içinde olası yaptırımlar konusunda tartışmalar tamamen sona erdi.

Havaalanında Putin'e yaklaşırken alkış tutan Trump, zirve sonrası Putin ile düzenlediği ortak basın toplantısında Demokrat Parti'nin 2016 seçimlerine Rusya'nın müdahalesi hakkındaki soruşturmalarından uzun uzun şikayet etti. ABD Başkanı, daha sonra Fox News kanalına verdiği röportajda, Putin'in bu seçimlerdeki zaferini vurguladığını ve Demokrat Parti'yi seçimlerde hile yapmakla suçladığını belirtti. Trump, Washington'da bu iddiayı sık sık tekrarlıyor.

Zelenskiy, beklenen görüşmeyi Trump'ın asıl endişe duyduğu konuyu, yani Rusya’nın saldırılarının sivil kayıplara neden olmasına dikkati çekmek için kullanabilir.

Trump, Alaska'dan yaptığı tüm basın açıklamalarında Putin ile olan ‘harika’ ilişkisine vurgu yaptı. Trump, bu tanımlamayı genellikle başka hiçbir dünya lideri için kullanmıyor. Ayrıca, ortak basın toplantısında Putin'in ilk konuşmayı yapmasını kabul eden Trump, böylece ev sahibi ülkenin liderinin ilk konuşma yapması gerektiğini belirten diplomatik protokolü açıkça ihlal etti.

Ancak Trump'ın tutumundaki en belirgin değişiklik toplantıdan sonra ortaya çıktı. Ateşkes üzerinde durmaktan, daha geniş kapsamlı müzakereleri teşvik etmeye yöneldi. Rusya-Ukrayna ilişkilerine dair tüm konuları kapsayan bu müzakereleri, savaşı sona erdirmek için en uygun yol olarak nitelendirdi. Ateşkes için baskıların azalması ve yeni yaptırımlar uygulama tehdidinin sona ermesiyle planlanan resmi öğle yemeği töreni yapılmasa da Putin, toplantıdan memnun bir şekilde ayrılmış görünüyordu. Öte yandan Trump'ın ilgisi Zelenskiy'nin yaklaşan ziyaretine yöneldi. Zira Trump, Ukrayna’dan bazı tavizler almaya çalışıyor.

Zelenskiy yeniden Oval Ofis'e geliyor

Ukrayna daha önce Trump ile benzer bir deneyim yaşamıştı. Trump ve yardımcısı J.D. Vance ile Zelenskiy arasında geçtiğimiz şubat ayı sonlarında Beyaz Saray'da, Trump'ın Zelenskiy’ye kalıcı barış için herhangi bir garanti almadan tavizler vermesi için baskı yapması nedeniyle şiddetli bir tartışma yaşandı. Zelenskiy, o tarihten beri Trump ile ilişkilerinde daha temkinli davranmaya başladı ve Alaska toplantısının ardından yapılan telefon görüşmesi de dahil olmak üzere son görüşmelerinde belirgin bir iyileşme görüldü. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre Zelenskiy, Trump'ın üçlü toplantı yapma fikrini kabul etti, ancak bu fikir Alaska'dan yapılan resmi açıklamalarda yer almadı.

Trump'ın desteğini kazanmaya çalışan Zelenskiy, Putin'in engelleyici taraf olduğu konusunda onu ikna etmeye çalışmanın yararsız olduğunu biliyor. Bu yüzden Trump'ın suçlamalarını önlemeye özen gösterecek ve Rusya'ya toprak vermeyi reddettiğini kamuoyuna açıkça vurgulayarak, üçlü toplantı fikrini destekleyecek ve Putin'i müzakere masasına oturtmak için yeni yaptırımlar uygulanmasını talep edecektir. Zelenskiy yaklaşan görüşmeyi, Trump'ın asıl endişe duyduğu konu olan Rusya’nın saldırılarının sivil kayıplara neden olmasına dikkati çekmek için kullanabilir ve bu saldırıların durdurulması ve bazı bölgelerde geçici bir ateşkes sağlanması için baskı yapmaya çalışabilir.

Ancak Trump'ın Ukrayna'nın uzun vadeli geleceğine pek ilgi göstermediği açık. ABD Başkanı, 11 Ağustos'ta Ukrayna Devlet Başkanı’nı bir kez daha suçlayarak 2022 yılında savaşın patlak vermesini engelleyemediği için onu sorumlu tuttu. Başkan Yardımcısı Vance, 10 Ağustos'ta Avrupa medyasına Washington'ın Ukrayna'ya ilave yardım sağlamayacağını açıklamıştı. Buna rağmen Zelenskiy, Avrupa'nın desteğine güvenmeye devam ediyor.

Trump, Avrupa ülkelerine ABD yapımı silahlar satarak Ukrayna'ya teslim etmelerine açık gibi görünüyor, ancak Rusya'ya yeni yaptırımlar uygulamak konusunda halen tereddüt ediyor.

Fransa, Almanya ve İngiltere, nihai barış anlaşmasının toprak tavizi meselesinin yanı sıra Ukrayna'nın egemenliğini ve bağımsızlığını garanti altına alacak güvenlik düzenlemelerini de içermesi gerektiği konusunda hemfikir. Bazı Avrupa başkentlerinde, şimdiye kadar somut bir öneri olmamasına rağmen, Ukrayna'ya Avrupa’dan bir görev gücü gönderilmesi fikri tartışılıyor. İlginç olan ise Trump'ın kendisi ağustos ayı başlarında NATO çerçevesi dışında bir güç oluşturulması fikrini desteklediğini belirtmişti. Bu da Avrupa ülkelerine Trump yönetiminin Ukrayna dosyasına uzun vadede müdahil olmaya devam edeceği umudunu veriyor. Zelenskiy’nin Ukrayna'nın çıkarlarını Beyaz Saray'da savunmak için özellikle Fransa, Almanya ve İngiltere'ye güveneceğine şüphe yok.

Peki ya sonra?

İki ana faktör, savaşın gidişatını kademeli olarak Rusya'nın lehine çevirmeye katkıda bulunuyor. Bunlardan birincisi, Ukrayna’nın savaşın başlangıcından bu yana süregelen, ancak son zamanlarda daha da kötüleşen asker sayısının yetersizliğiyle boğuşması. İkincisi, Ukrayna'nın insansız hava araçları (İHA) alanında sahip olduğu göreli üstünlüğün gerilemeye başlaması. Savaşın başlarında Kiev bu uçakları, sayıca üstün olan Rus güçlerini hedef almak için etkili bir şekilde kullanabilmişti. Ancak Moskova, geçtiğimiz yıl boyunca bu alandaki teknolojisini ve taktiklerini, bazı durumlarda İran'ın yardımıyla geliştirdi. Bu gelişme, piyade kuvvetlerindeki sayısal üstünlüğüyle birlikte, büyük kayıplara rağmen Ukrayna topraklarında yavaş ama istikrarlı bir ilerleme kaydetmesini sağladı.

dfgthy
Başkan Trump ve Putin, Ukrayna'daki savaşın sona erdirilmesi için bir araya geldikleri Alaka’daki zirvede tokalaşırken, 15 Ağustos 2025 (Reuters)

Zelenskiy veya Avrupalı liderlerin Rusya'yı askeri olarak yenmek veya savaşı sona erdirmek için net bir stratejisi bulunmaması nedeniyle, ABD'nin rolü daha da önem kazanıyor. ABD'deki hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat partiden politikacılar ve uzmanlar, Trump'a Moskova'ya daha katı yaptırımlar uygulaması ve Avrupa ülkelerinin Ukrayna'yı desteklemek için ABD silah ve teknolojisi satın almasına izin vermesi için baskı yapıyor. Trump yönetimi ise iki ülke arasındaki savaşta arabulucu rolünü oynamaya çalışıyor.

Trump, Avrupa ülkelerine ABD yapımı silahlar satarak Ukrayna'ya teslim etmelerine açık gibi görünüyor, ancak Rusya'ya yeni yaptırımlar uygulamak konusunda halen tereddüt ediyor. Çünkü her zamanki gibi Trump’ın ne gibi kararlar alacağını tahmin etmek zor.

Trump'ın Rusya ile ayrı bir toplantı yapma fikri, aslında ciddi bir arabuluculuk çabasının mantıklı adımıydı. Bir arabulucu, öncelikle taraflarla ayrı ayrı görüşerek onların önceliklerini, hedeflerini ve endişelerini derinlemesine anlamaya çalışır. Ancak Trump yönetiminin Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek için etkili bir arabuluculuk yapma yeteneğini zayıflatan yapısal bir sorun var. Nobel Barış Ödülü'nü kazanmayı hedefleyen Trump, yabancı ülkelerin tutumlarını anlamak ve dikkatle analiz etmek için gerekli entelektüel disiplinden yoksun biri ve müzakereler konusunda gerekli detayları takip etmek için gereken sabra ve titizliğe sahip değil. Trump’ın karakteri, Sovyetler Birliği'nin Avrupa İmparatorluğu’nu sona erdirmek için Eski Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov ile başarılı bir şekilde müzakere eden dönemin ABD Başkanı George H. W. Bush'un karakterinden taban tabana zıt.

Trump'ın ekibi, bu düzeyde karmaşık müzakereler için gerekli olan muazzam miktarda bilgi ve karmaşık dosyaları sindiremeyecek kadar küçük.

Dahası, Trump'ın ekibi, bu düzeyde karmaşık müzakereler için gerekli olan muazzam miktarda bilgi ve karmaşık dosyaları sindiremeyecek kadar küçük. Bu ekip, 1979 yılında Camp David’de dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter'ı veya 1989-1990 yılları arasında Malta, Washington ve Helsinki zirvelerinde dönemin ABD Başkanı George H. W. Bush'u destekleyen uzmanlardan oluşan ekiplerden tamamen farklı.

Örneğin, Trump'ın Özel Temsilcisi ve yakın arkadaşı Steve Witkoff, Gazze Şeridi’ndeki savaşa yönelik müzakereleri, İran'ın nükleer programı ve Ukrayna'daki savaş gibi karmaşık konularda ilgili tarafların tutumlarını tam olarak anlamakta başarısız oldu. Trump yönetiminin Dışişleri Bakanı Marco Rubio ise aynı zamanda Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak da görev yapıyor ve Beyaz Saray'daki Ulusal Güvenlik Konseyi'nde yaklaşık 200 kişilik bir ekibi yönetiyor. Washington'da bu iki görevi bir arada yürüten son kişi Henry Kissinger'dı, ancak bugün Marco Rubio'nun strateji geliştirme veya yerel ve uluslararası rakiplerle mücadele etme becerisi, Henry Kissinger ile asla kıyaslanamaz.

Her ne kadar deneyimli yetkililerin atanması Ukrayna'daki arabuluculuk sürecinin farklı yönlerinin yönetilmesine katkıda bulunabilirse de Trump yönetimi altında, meşruiyetiyle ilgili endişelerle boğuşan Beyaz Saray, herhangi bir dış tarafa güvenme konusunda son derece temkinli davranıyor.

Tüm bu zorluklar, bir de Trump'ın Putin'le doğrudan yüzleşmekten sürekli çekinmesi de eklenince ABD'nin Ukrayna’daki savaşta ciddi bir arabuluculuk çabası göstermesini büyük ölçüde kısıtlıyor. Sonuçta Trump, geçtiğimiz hafta ima ettiği gibi Ukrayna meselesini tamamen bırakmaya karar verebilir. Bu durum Zelenskiy ve Avrupalı liderleri, Ukrayna topraklarında sahadaki üstünlüğünü kademeli olarak güçlendirmeye devam eden Rusya ordusu karşısında son derece zor bir durumda bırakacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.