İsimlerle Afrika terörünün haritası ve ayırt edici özellikleri

Bölgesel ve uluslararası raporlar, Afrika’da terörist faaliyetlerin arttığını ve örgütlerin coğrafi erişiminin genişlediğini gözlemledi (AP)
Bölgesel ve uluslararası raporlar, Afrika’da terörist faaliyetlerin arttığını ve örgütlerin coğrafi erişiminin genişlediğini gözlemledi (AP)
TT

İsimlerle Afrika terörünün haritası ve ayırt edici özellikleri

Bölgesel ve uluslararası raporlar, Afrika’da terörist faaliyetlerin arttığını ve örgütlerin coğrafi erişiminin genişlediğini gözlemledi (AP)
Bölgesel ve uluslararası raporlar, Afrika’da terörist faaliyetlerin arttığını ve örgütlerin coğrafi erişiminin genişlediğini gözlemledi (AP)

Emani et-Tavil
Hem Irak hem de Şam’daki topraklarını kaybetmesi DEAŞ’ın son dönemde Afrika’ya doğru yönelmesine yol açtı. Bu yönelimin birkaç sebebi var. Afrika’daki devlet yapısının kırılganlığı ve ulusal ordunun zayıflığı bu sebepler arasında yer alıyor. Nitekim Afrika’nın birçok ülkesinde ordu mensuplarının sayısı 50 bini geçmez. Üstelik bu ordular, sınırların güvenlik kontrolünü gerçekleştiremiyor. Ülkelerin birkaç tanesi arasındaki kabile bölünmesi de bir diğer sebep. Zira bu bölünme, kabile ve toplumsal koruma şemsiyesi altında bir ülkeden diğerine geçişi mümkün ve kolaylaştırıyor.
Bu durum, Cezayir’in “kanlı on yılı” boyunca aşırılık yanlısı grupların kurucularından birkaç tanesinin bölgesel çevreye taşınmasında rol oynadı. Cezayir’deki cihatçı selefiliğin kurucusu Seyyid Hattab, belki de bunların en bilinenidir. Öte yandan küresel politikalar da bu olgunun yaygınlaşmasında pay sahibi oldu. Nitekim Fransa’nın hem Mali hem de Orta Afrika’ya yönelik doğrudan askerî müdahalesi, güvenlik tehditlerinin düzeyinin düşmesine değil ama bu tehditlerin artmasına katkı sağlamış olabilir. Aynı şey, üçüncü bin yılın ilk on yılından itibaren Somali’deki gelişmeler için de geçerli.
Yüzleşme yöntemleri etkin olmaz, güvenlik ve askerî yaklaşımların yanı sıra kalkınmacı ve kültürel yaklaşımlar da benimsenmez ise bu nesnel koşullar, Afrika’yı önümüzdeki beş yıl boyunca küresel güvenlik tehditlerinin merkezi haline getirebilir.
Bölgesel ve uluslararası raporlar, Afrika’daki terör eylemlerinde bir yükseliş olduğunu belirtiyor. Bununla birlikte terör örgütlerinin coğrafi yayılımının, Burkina Faso ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ni terörle mücadele edilen ülkeler listesine sokacak kadar genişlediği gözlemlendi. Bu veriler, Afrika’daki terör olgusunun ciddiyetini ortaya koyuyor.  
Bir haftada 14 terör eylemi
Mısır Fetva Dairesi’ne bağlı Tekfirci Fetvalar Gözlemevi’nin Nisan 2014 tarihli raporuna göre Afrika, bir hafta içerisinde 14 terör eylemine maruz kaldı. Somali, Nijer, Çad, Burkina Faso, Libya, Tunus, Kamerun, Mali ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde meydana gelen bu terör eylemleri, dünya çapındaki toplam 24 eylemin yüzde 58’ini oluşturuyor.
Afrikalı teröristler kimler?
Somali’deki Mücahit Gençler ile Nijerya’daki Boko Haram’ın Afrika sahnesinde öne çıkan terör örgütlerinin başında geldiği söylenebilir. Orta Afrika’daki Seleka ve Anti-Balaka ile Nijerya’daki Ensaru, bu örgütlerin en yenilerinden kabul ediliyor. Bu yeni örgütler arasında Afrika sahasına yayılan onlarca başka örgüt mevcut.
Nijerya: Ensaru örgütü
2019 senesinde Sudan’daki Müslüman Ensar Cemaati Ensaru’nun Nijerya’da yükselişe geçtiğine tanık olundu. Bu grup, bir video yayınıyla varlığını ilan etti. Haziran 2012 tarihli bu görüntülerde grubun liderlerinden biri, ‘İslam’ın ve Müslümanların zaferi’ uğruna dünyanın dört bir yanındaki Batılı çıkarlara karşı bir savaşın başladığını belirtti.
Bu grup, 1804 yılında var olan ve Osman Bin Fudi (Osman dan Fodio) tarafından yönetilen Müslüman Fulan İmparatorluğu hilafetinin ‘yitik onurunu’ geri kazanmaya çalıştığını söylüyor. Kamerun’un kuzeyini, Nijerya’nın kuzeyini ve Nijer’in güneyini içine alan bu yönetim, İngiltere ile Fransa’nın Afrika kıtasını sömürmesine kadar sürdü. Grubun üstlendiği operasyonlardan en bilineni, 25 Ocak 2013’te Mali’ye yönelen bir askerî konvoyun hedef alınmasıydı. Bu operasyon, aralarında sivillerin de bulunduğu çok sayıda kişinin ölümüne sebep oldu.


Mücahit Gençler ve DEAŞ, Afrika’da faaliyet yürütüyor (AFP)

Bu örgütün, Afrika’nın doğusundaki Somali Mücahit Gençler Hareketi tarafından eğitildiğine dair deliller söz konusu. ‘Maman Nur’, Müslüman Mağrib ülkelerindeki el-Kaide, Somali Gençlik Hareketi ve Ensaru örgütü arasındaki bağlantı halkası olarak görülüyor.
Ensaru, 2015-16 yılları arasında Afrikalı unsurlarla Suriye’de DEAŞ’a yardımcı oldu.
Raporlar, bu grubun Nijerya’nın kuzeyinde büyük alanları kontrol ettiğine ve Nijerya sınırları dışında başka alanlara yayılmaya çalıştığına işaret ediyor. 2019 yılı ile birlikte güçleri artış göstermeye başladı. Mısır Fetva Daire’sine bağlı Tekfirci Fetvalar Gözlemevi’nin raporuna göre grup Nijerya’da 5 terörist eylem gerçekleştirdi.
Boko Haram örgütü
Ehl-i Sünnet Davet ve Cihat Cemaati adıyla kurulan Boko Haram, Hausa dilinde ‘Batılı eğitim haram’ anlamına geliyor. 2002 yılında kurulan örgüt, hâlihazırda Nijerya, Çad ve Mali’de yayılıyor. Şu anki lideri, DEAŞ tarafından 4 Ağustos 2016’da Batı Afrika valisi olarak atanan Ebu Musab el-Bernavi’dir. Eyaletin önceki valisi olan Ebu Bekr Şikao, Mart 2015’te DEAŞ’a biat edip Boko Haram’ın adını Batı Afrika Eyaleti olarak değiştirmişti. ‘Nijerya Taliban’ı’ olarak adlandırılan bu grup, eğitimini bırakan ve ülkenin Nijer sınırında yer alan kuzeydoğusundaki Yoba eyaletinin Kanama köyünü kendisine üs edinen öğrencilerden oluşuyor. Yaklaşık yirmi yıl içerisinde elemanları 4 binden 40 bine yükseldi.
80’lerin başında kurulan Şii bir hareket olup elemanları, önce İran Dini Lideri Humeyni’ye daha sonra da 2015’ten bu yana tutuklu bulunan grup lideri Şeyh İbrahim Zekzaki’ye bağlılık yemini ettiler. Hareket, Nijerya hükümetinin otoritesini tanımaz ve gerek Hıristiyan gerekse Müslüman, tüm hükümet yetkililerini yolsuz ve gayrimeşru olarak görür.
İslamcı Hareket’in Nijerya’nın tüm eyaletlerinde (36) idari oluşumları vardır ve bunlar bir nevi hükümet yapısı oluşturur. Ayrıca hükümette kayıtlı ‘Füdye’ adlı bir kurumu da bulunmaktadır. Kurum, 360’dan fazla ilkokul ve liseyi yönetmektedir. Hareketin üyelerinden çoğu, yüksek eğitim düzeyine sahip olup orduda, emniyet ve istihbarat birimlerinde önemli görevlerde çalışmaktadır.
Harekete ait hafif silahlı askerî tugaylar bulunmaktadır. Şu ana kadar terörist eylemler gerçekleştirdiğine dair bir kayıt olmayan hareketin açıktan faaliyet yürütme imkânı vardı. Ancak hareketin üyelerinin düzenlediği ve haftalarca süren şiddetli protestolar ve çatışmalardan sonra Nijerya hükümeti, 2019’un başında bu hareketi yasakladı. Söz konusu protestolar, hareketin kurucusu Zekzaki’nin serbest bırakılması içindi. Zekzaki, Şii olmadan önce İhvan-ı Müslimin’e mensuptu.
Somali
İslamcı Gençler ya da Mücahit Gençler hareketi, 2006 yılında İslamcı Mahkemeler Birliği’nin askerî kolu olarak ortaya çıkan Somalili selefi bir harekettir. Mogadişu’yu yöneten ve şeriatı hâkim kılmayı hedefleyen Birlik, 2009 yılında el-Kaide örgütüne bağlılığını resmî olarak ilan etti.
Hareket, 2008’in sonunda meydanı, İslamcılara karşı savaşta ön sıralarda yer alan Afrika Birliği Güçlerine bırakarak geri çekilmek zorunda kalan Etiyopyalı güçlerle desteklenen hükümet kuvvetlerine karşı verdiği mücadelesinde Mahkemeler Birliği’ne destek oldu. İslamcı Gençler Hareketi’ni, 2014’ten bu yana Ahmed Ömer Ebu Ubeyde yönetiyor. Hareketin önceki lideri Ahmed Abdi ‘Gudan’, Amerika’nın gerçekleştirdiği bir hava saldırısında öldürüldü. Aynı sene ‘Gençler’, el-Kaide lideri Eymen ez-Zevahiri’ye bağlılıklarını yeniledi.
Somalili Hareket, safları arasında 5 ila 9 bin savaşçı barındırıyor. Bunların arasında Somalilerle birlikte çoğu Arap ülkelerinden gelen yabancı unsurlar da mevcut. Pakistanlı unsurların da yer aldığı yabancı savaşçıların sayısı yaklaşık 800.
Kenya
Kenya’da, hem Mücahit Gençler örgütü hem Somalili Gençler hem de DEAŞ faaliyet yürütüyor. Gençler Hareketi, Ağustos 2019’da Kenya’daki bir sınır kasabasına saldırarak Somali sınırlarına yakın bölgedeki iletişim hizmetlerinin aksamasına sebep oldu. Aynı yılın başında Kenya, başkent Nairobi’deki lüks bir otele yönelik terör saldırısına sahne oldu. Bu saldırının sonucunda 15 kişi ölürken birçok kişi de ağır olarak yaralandı.
Haziran 2017’de Bendancu kasabasında 3 polis memuru öldürülürken, Ocak 2018’de ülkenin kuzeydoğusundaki Mandera eyaletinde de 5 kişi öldürüldü. Somalili Gençler örgütünün en bilindik operasyonu, 2013 yılında gerçekleşen ve yaklaşık 67 kişinin ölümüne, yaklaşık 200 kişinin de silahlı bir saldırıda yaralanmasına yol açan West Gate alışveriş merkezine yönelik eylemdir.


Afrika’da, kimliği tamamen belirsiz kişilerin uyguladığı terör eylemlerine işaret eden ‘Yalnız Kurtlar’ olgusu yayılıyor (AFP)

DEAŞ’ın eylemleri, 2016 yılında başladı. Terörist örgüt, Eylül 2016’da Nairobi’deki ABD Büyükelçiliğini hedef alarak bir polis memurunun ölümüne sebebiyet verdi. DEAŞ, Kenya’da bir saldırının da sorumluluğunu üstlendi. Söz konusu saldırı, Mombasa’da bir polis merkezine sızarak binayı yakmaya çalıştıktan sonra kurşunla öldürülen üç kadın tarafından gerçekleştirildi.
Kenya’daki terörist eylemlerin artması karşısında Somali de müdahaleci politikalar benimsedi. Bu doğrultuda Amisum güçlerine katılarak Gençler Hareketi’nin Somali’nin güneyine uzanmasına karşı koyabilmek ve onu Kenya sınırlarından uzak tutabilmek için Somali’nin güneyindeki Cubaland eyaletini destekledi.
Kongo ve Uganda arasındaki terör
DEAŞ, Nisan 2019’da Kongo’nun doğusundaki iki köyde meydana gelen iki terör eyleminden sorumluluğunu üstlendi. DEAŞ’ın, Uganda’da kurulan ve Başkan Tshisekedi’ye göre Kongo’da da faaliyet yürüten yerel bir örgütle olan ilişkisi konusunda şüpheler var. Söz konusu örgüt, 1995 yılında Uganda hükümetini devirmek amacıyla kurulan ancak gündemini, toplumları tekfir ettikten sonra İslam’ı muzaffer kılmak ve şeriatı uygulamak şeklinde değiştiren İslamcı Müttefik Demokratik Güçler örgütüdür.
İslamcı Güçler örgütünün kurucusu, Katolik mezhebinden çıkıp İslam’a giren Ugandalı Cemil Mokolu’dur. David Stephan adıyla hayata başlayan Mokolu’nun Hıristiyan olduğu zamanlarda İslam’a karşı oldukça eleştirel olduğu, İslam dinini benimsediğinde de çok hızlı bir şekilde radikal bir İslamcıya dönüştüğü biliniyor. Tebliğ ve Hicret Cemaati’nden talimat almasının ardından yakın zamanda adamları Müslüman savaşçılara katıldı. Bunlar, Uganda’dan çıkmaya mecbur oldular. Bununla birlikte görünüşe bakılırsa üyelik, Doğu Afrika bölgesinden gelen askerleri içine alacak şekilde değişti.
Mokolu’nun Hartum’da bir süre kaldığı, orada el-Kaide’nin eski lideri Usame Bin Ladin ve Sudan’a sığınan başka savaşçı İslamcı örgütlerin liderleri ile buluştuğu düşünülüyor.
Afrikalı DEAŞ’lılar nasıl çalışıyor?
Küresel ve yerel politikalar, terörle yüzleşmede katkı sahibi oldu. Aynı şekilde bu politikaların elde ettiği göreceli başarılar, teröristlerin çalışma yöntemlerinin, neredeyse örgütsel bağlara sahip olmayan, sınır ötesi ve güç ve yetenek bakımından çeşitlenmesine de katkı sağladı. Bu değişim, Ortadoğu’daki Doğulu terörist liderlerin pay sahibi olduğu birkaç kuramsal referansa dayanıyor. Abdullah Şeybani’nin Temmuz 2018’de çıkan kitabı buna örnek gösterilebilir. Şeybani bu kitapta tek bir kişiye dayalı bireysel operasyonlar uygulama çağrısı yapıyor. Bu durum, ‘Yalnız Kurtlar’ olgusu ile de kendisini gösteriyor. Bu olguda operasyonlar, selefi-cihatçı veya başka cemaatlere mensup örgütsel ya da propagandacı eylemlerde sabıkası olmayan, kimliği tamamen belirsiz kişiler tarafından yürütülüyor. Tunus Hanımefendisi operasyonu, 2019 yılında bu modelin uygulanmasına bir örneklik teşkil etti.
Ebu Musab es-Suri ise örgütsel yapıların değil, düşünsel bağlar birliğinin dayanılan temel olduğunu savundu. Bunun sonucunda ‘nano hücreler’, yani üyeleri 3 kişiyi aşmayan gruplar ortaya çıktı. Bu durum, hücrelerin güvenlik güçleri tarafından takip edilmesini zorlaştırıyor. Boko Haram örgütünün Nijerya’daki etkinliği kısmen bununla açıklanabilir. Mağrip’in (Fas) sadece 2015-19 yılları arasındaki 4 yıllık zaman diliminde 63 DEAŞ’lı hücreye dağılımı da bununla ilişkilidir. Bu hücrelerin son örneği geçtiğimiz temmuz ayı sonunda Tanca şehrinde görüldü.
Aile terörizmi modeli de özellikle Afrika’da şu an alışıldık olan bir biçimdir. Bu modelde operasyonu tek bir ailenin üyeleri gerçekleştirir. Bu, özellikle aşırılıkçı fetvaların çoğalması ile birlikte güvenlik kovuşturmalarını faydasız kılıyor.
Terör örgütlerinin çalışma yöntemlerinin sonuncusu, ‘hilafetin aslan yavrusu’ çocuklarının seferber edilmeleridir. Çocukları bu şekilde adlandıran Nijerya’daki Boko Haram örgütü, yoksulluk içinde yaşayan, hem zihinsel hem de bedensel olarak savaş düşünceleri ile büyüyen çocukları yaygın olarak kullanıyor.
Bu bağlamda UNICEF, çocukların bu alanda kullanımının 2010 yılında 3 kattan daha fazla arttığını, örgütün ordu karargâhlarına ve Nijerya köylerine terörist saldırıları yapmak için 135’i aşkın çocuğu kullandığını belirtti. Boko Haram, bombalar ve patlayıcı kemerler ile intihar eylemlerine zorlamak üzere Hıristiyan ailelerin çocuklarını da kaçırıyor.
UNICEF’in raporuna göre şu an Somalili Gençler Hareketi ile DEAŞ, her ay en az 200 çocuğu bu iş için kullanıyor.
Terörist örgütlerin haritaları, özellikle Doğu Afrika’daki Afrikalı komşuları ile etkileşime giren Arap çıkarlarını esaslı bir şekilde etkilemeye başladı. Bu noktada bölgesel istikrarı hiç olmadığı kadar tehdit eden terörle yüzleşmek için Afrikalı kardeşlerle işbirliği yapmak ve düşünce alanları açmak için kafa yormak gerekiyor.



Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
TT

Cezayir seçimleri: Siyasal İslamcılara karşı “bağımsızlar”

Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)
Cezayir’in güneyindeki Celfa vilayetinde Aynvuserra’da adayların seçim kampanyasının bir parçası (AP)

Cezayir, 12 Haziran'da yapılması planlanan Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun döneminin ilk seçimlerine doğru giderken İslami eğilimli partilerin, çoğu bağımsız olan muhalifler karşısında güçlü sonuçlar elde etme olasılığının yüksek olduğunu gösteren göstergeler söz konusu. İslami eğilimli partilerin şansı, ülkede 2019 yılında halkın sokaklara döküldüğü, eski Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika'nın uzun soluklu iktidarının sona ermesine katkıda bulunan ‘halk hareketinin’ (Hirak) bazı kesimlerinin yanı sıra Sosyalist Güçler Cephesi (FFS) ile Kültür ve Demokrasi Birliği (RCD) gibi laik partilerin seçimleri boykot etme kararı almaları dahil olmak üzere birçok faktör tarafından destekleniyor. Siyasi arenaya uzun yıllar hakim olan Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) ve Demokratik Ulusal Birlik (RND) partileri, eski rejime olan bağlılıkları nedeniyle, yarışa bölünmüş halde girdiler.
Pekk, seçim yarışı tablosu, sandık başına gidilmesine günler kala nasıl şekillendi?

‘Milliyetçi’ partiler
FLN, Cezayir’in 1962 yılında bağımsızlığını kazanmasında bu yana ülkenin siyaset sahnesini hegemonyası altına aldı. Hegemonyası, yetkililerin halk protestolarından sonra tek partili hükümet sistemini kaldırdığı 1989 yılına kadar devam etti. Parti, Aralık 1991 seçimlerinde İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) karşısında neredeyse iktidarı kaybediyordu. Ancak ordu, seçimlerin ilk tur sonuçlarını iptal etti. Bu adım, 1992 yılının başlarından itibaren ülkenin on yılı aşkın bir süre boyunca şiddet döngüsüne girmesine neden oldu. Cezayir 1997 yılında, 1992'de iptal edilen seçimlerden sonraki ilk parlamento seçimlerini gerçekleştirdi. RND, bu seçimleri, açık ara farkla (156 milletvekili) kazandı. RND, FLN tarafından ihanete uğramaktan korkan parti yetkilileri tarafından kurulan yeni bir partiydi. FLN ise FIS’in kapatılmasının ardından ülkedeki ana İslami eğilimli parti haline gelen Barış Toplumu Hareketi'nden (MSP (69 milletvekili) sonra üçüncü sırada (62 milletvekili) geldi.
FLN, 2002 seçimlerinde 199 sandalye kazanarak yeniden lider olurken RND (1997 seçimlerinde 156 milletvekili çıkardıktan sonra) sadece 47 sandalyeyle üçüncü sıraya geriledi. Partinin bu düşüşü, o dönem parti lideri olan Liamine Zeroual ile bağlantılı olabilir.  Zeroual istifa edip iktidarı Buteflika'ya devrettikten sonra, Buteflika'nın onursal başkanlığını yaptığı FLN iktidarı yeniden geri aldı. 2007 seçimlerinde FLN 136 sandalyeyle liderliğini sürdürürken, onu 61 sandalyeyle RND izledi. 2012 seçimlerinde de tablo değişmedi. FLN, 208 sandalyeyle liderliğini sürdürürken RND 58 sandalye ile peşinden geldi. 2017 seçimlerinde aynı sahne bir kez daha tekrarlandı. FLN, 146 sandalyeyle liderliğini korurken RND, 97 sandalyeyle onu takip etti.
FLN ve RND’nin, Buteflika'nın 1999'dan 2019'a kadar süren iktidarının temel dayanakları olduğu açıkça görülse de Cezayirliler, 12 Haziran'da sandık başına gittiklerinde, iki partinin Buteflika rejimine bağlılıkları ve eski rejimi savunmaları onlara zarar verebilir. Bu iki partinin Buteflika'yı hasta ve konuşamazken haldeyken bile desteklediği ve sağlığının sebep olduğu engelleri bilmelerine rağmen Buteflika’yı arka arkaya cumhurbaşkanlığına aday gösterdikleri biliniyor. Dahası, Buteflika rejimi düşer düşmez bu iki partiden önde gelen çok sayıda isim, yolsuzluk ve yasadışı servet edinme suçlarından hüküm giyerek kendilerini parmaklıklar ardında buldu.
Tüm bu faktörler, kendilerini milliyetçi olarak niteleyen bu iki partinin egemenliğinin sona ermek üzere olabileceği ve 12 Haziran seçimlerinden feci sonuçlarla çıkabileceği izlenimi veriyor.

İslami eğilimli partiler
İslami eğilimli partiler, muhaliflerinin dağılması ve bir noktada her zaman hükümetlerin milliyetçilerle siyasal İslamcıları (FLN, RND ve MSP) bir araya getirmesi gerektiğinde ısrar eden eski Cumhurbaşkanı Buteflika’nın rejiminin bir parçası olmasına rağmen, Buteflika'ya karşı halk hareketine verdiği desteği sürmesini sonucunda 2021 seçimlerine güçlü bir konumda giriyorlar.
Siyasal İslamcıların Buteflika yönetiminden ayrılması, 2011'de Arap Baharı'nın başlamasından hemen sonrasına denk geliyor. İslami eğilimli partiler, muhalifleri tarafından, tökezleyen halk hareketini sürdürerek fırsatçı olmakla suçlandılar. Arap Baharı, Mısır, Tunus ve Libya'da olduğu gibi Cezayir’de de siyasal İslamcıları öne çıkardı. Tıpkı, parlamento seçimlerinin siyasal İslamcıların ilk kez hükümete liderlik etmelerine izin veren en büyük payı kazanmasıyla sonuçlandığı Fas’ta olduğu gibi.
Ancak 2012 seçimleri, siyasal İslamcıların istediği gibi geçmedi. Çünkü resmi sonuçlar FLN'nin ve RND’nin hakimiyetinin devam ettiğini gösterdi. Bu sonuçlar, siyasal İslamcıları seçimlerde hileli yapıldığı iddiasında bulunmaya itti. Aynı sonuç, siyasal İslamcıların milliyetçilerin ardından üçüncü sırada yer aldığı 2017 seçimlerinde de tekrarlandı. Ancak bugün 2021 seçimlerinin arifesinde, rakiplerinin ve muhaliflerinin yaşadığı talihsizlikler, en çok siyasal İslamcıların işine yarayacak gibi görünen bir tablo söz konusu.
İslami eğilimli partilerin başını şuan, Abdurrezzak Mukri liderliğindeki MSP ve Abdullah Caballa liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Cephesi (FJD) çekiyor.

Laik partiler
Cezayir’deki laik partilerin başını ise uzun yıllardır, güçleri Tizi Vuzu ve Bicaye gibi aşiret bölgelerinde yoğunlaşan FFS ve RCD çekiyor. Ancak bu iki parti geçtiğimiz yıllarda, özellikle FFS’nin önde gelen isimlerinden Hüseyin Ayet Ahmed’in partiden ayrılmasından ve RCD’nin lideri Said Sadi'nin istifasından sonra, kendilerini sürekli bir kaos içerisinde buldular. Bunun yanı sıra iki parti, 2021 seçimlerini boykot etme kararı aldıklarını açıkladılar. Troyka yanlısı (Avrupa Birliği/AB, Uluslararası Para Fonu/IMF, Avrupa Merkez Bankası/AMB) siyasetçi Louisa Hanun liderliğinde Sosyalist Eşitlik Partisi (PES) adlı üçüncü bir sol eğilimli parti daha var. Bu parti de 12 Haziran seçimlerini de boykot edecek, ancak halk arasındaki popülaritesi, hiçbir zaman 1990'larda siyasal İslamcılara yönelik sert eleştirileriyle tanınan lideri Hanun'unki kadar yüksek olmadı.

Halk hareketi ve ordu
Halk hareketi, 2019 yılında Buteflika rejimini devirmede orduyla birlikte önemli bir rol oynadı. Cumhurbaşkanının sağlığının elverişsiz olmasına rağmen seçimlerde yeniden aday olmasına karşı başlayan halk protestoları sonrasında ordu, halk hareketinin yanında yer almaya karar verdi ve aynı yılın Nisan ayında Buteflika'yı iktidardan uzaklaştırdı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Ahmed Kayid Salah, Buteflika’nın azledilmesinin yanı sıra Buteflika rejiminin iktidarının temel direkleri eski başbakanlardan Abdulmelik Sellal ve Ahmed Uyahya ile parti liderleri ve işadamlarından ve hatta bazı ordu komutanlarından çok sayıda ismin yargılanmasında kilit bir rol oynadı. Aynı zamanda ‘General Tevfik’ adıyla bilinen eski İstihbarat ve Güvenlik Dairesi (DRS) Başkanı Muhammed Medin ve İstihbarat Teşkilatı Başkanı Osman Tartak (Beşir) da görevden alındı. Ancak Kayid Salah'ın rolü, Buteflika rejimini devirmesinden sadece aylar sonra Aralık 2019'da aniden vefat etmesiyle sona erdi. Ancak orduya verdiği halk hareketiyle birlikte hareket etmesi yönündeki emri, Abdulmecid Tebbun’u cumhurbaşkanlığına getiren mevcut dönemin önünü açtı.
Cezayir ordusu şuan, sürekli olarak askeri birliklerin önünde konuşmalar ve sırayla saha ziyaretleri yapan Genelkurmay Başkanı Said Şangariha tarafından yönetiliyor. Ama aslında, ordu liderliğinin ve onunla birlikte istihbarat servisinin, tıpkı geçmiş yıllarda olduğu gibi bu kez de perde arkasında siyasi bir rol oynamaya devam etmeye istekli mi olduğu yoksa siyaset sahnesini seçimlerden çıkacak olan iktidara terk mi edeceği henüz netlik kazanmış değil.
FLN’nin 1992 yılında iktidara gelmesinin engellenmesi için ordunun doğrudan müdahale etmesi gerekti. Bu adımı eleştirenler ülkeyi kanlı bir on yıla sürüklediğini söylerken, destekleyenler ise bu adımın ülkeyi o dönemde liderlerinin açıklamalarından çıkarılan sonuca göre demokrasiye inanmayan bir partinin elinden kurtardığını söylüyorlar.
Öte yandan, halk hareketinin Buteflika yönetimine son vermedeki ana rolüne rağmen, asıl sorunu eleştirenlerin de söylediği üzere kendisini temsil eden ve onun adına konuşan bir liderlik üretememiş olmasıdır. Her ne kadar hareketin kendisini temsil edecek birini çıkaramamasının, kendi çıkarına olumlu bir faktör olduğunu söyleyenler de var. Çünkü onlara göre iktidar, halk hareketini sona erdirmek için hareketin önde gelen isimlerini tutuklayabilirdi. Hatta hareketin, İslami eğilimli saflarda daha görünür hale gelmesiyle, belki de gösterilerin FLN’nin kalesi olarak bilinen bölgelerden gelenlerin güçlü bir şekilde yer aldıkları başkent Cezayir’de çoğu zaman cuma namazından sonra düzenlenmesi nedeniyle, ortaya çıkışının ilk aylarında sahip olduğu ivmenin bir miktarını geçtiğimiz aylarda kaybettiği de ortadadır.
Dolayısıyla, hareketin bir bölümünün ihtiyaç duyulan değişikliği sağlayamayacağı gerekçesiyle seçimleri boykot edeceği, ideolojiye sahip bir başka kesimin ise siyasal İslamcılara oy vereceği açıktır.

Bağımsızlar
Eğer tablo böyle devam ederse, siyasal İslamcıların iktidara gelmesini önleme iddiası, özellikle Cumhurbaşkanı Tebbun belirli bir partiyi desteklemediğinden ve seçimlerde yarışacak bir partiye sahip olmadığından, büyük ölçüde önümüzdeki anketlerdeki bağımsız adayların performansına bağlı olacak gibi görünüyor. Cezayir Bağımsız Ulusal Seçim İdaresi istatistiklerine göre seçim yarışı, 646’sı partili,  837’si bağımsız olmak üzere bin 483 milletvekili adayı arasında gerçekleşecek. Peki, kim galip gelecek? Bu sorunun cevabı seçime birkaç gün kala netleşebilir mi?