Yeni Sudan'da İslamcılar için fırsatlar var mı?

Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir ve Sudan dini lideri Hasan et-Turabi (AFP)
Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir ve Sudan dini lideri Hasan et-Turabi (AFP)
TT

Yeni Sudan'da İslamcılar için fırsatlar var mı?

Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir ve Sudan dini lideri Hasan et-Turabi (AFP)
Sudan’ın devrik lideri Ömer el-Beşir ve Sudan dini lideri Hasan et-Turabi (AFP)

Emani et-Tavil 
Sudanlı İslamcılar, bütün Arap dünyasında başkaları için mevcut olmayan bir fırsata sahiplerdi. Fakat Sudan devletinin bütün eklemlerine hâkim olmalarını mümkün kılacak uzun iktidar dönemlerinde siyasi projelerini gerçekleştirmekte başarısız oldular. Bulundukları dini pozisyondan ve ahlaki seviyeden sert bir şekilde düştüler. En göze çarpan unvanları ise muhtemelen devrik Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’in başkanlık konutunda ele geçirilen çeşitli para birimlerden yüksek meblağda nakit paranın bulunmasıydı. Bu, Sudan halkının camilerde onlara karşı gösterdiği tepkiyi ve onları minberlerden men etmelerini haklı kılar.
Sudan’ın içerisinde bulunduğu şu karmaşık sahnede, İslamcıların devrimci hareket ile olan etkileşiminin doğası hakkında birtakım sorular sorabilir. Onlar bir adamın çevresinde mi toplandılar? Ya da göreceli olsa da tutumlarında farklılıklar mevcut mu? Son olarak Sudan’daki siyasi akıbetleri ne olacak?
Öncelikle, Sudanlı İslamcıların dört hareket düzeyi arasında ayrım yapmalıyız. Bunlardan ilki, Ulusal İslami Cephe ve onların siyasi elitleridir. İkincisi, programlı suikast derecesine varacak şiddet eylemeleri gerçekleştiren cephenin gizli organizasyonudur. Bu, Sudan’ın ilk başkan yardımcısı olarak görev yapan Ali Osman Taha’nın varlığını ve hazır olduğunu açıkladığı organizasyondur. Üçüncü seviyede ise 2016 yılına kadar Turabi’nin liderliğini yaptığı Halk Kongresi Partisi ve Turabi’nin öğrencilerinden olan Gazi Selahaddin’in liderliğini yaptığı Reform Hareketi’dir. Gazi Selahaddin, rejim karşıtı protestolarda 200 kişinin hayatını kaybetmesinin ardından 2013 yılında iktidardaki Ulusal Kongre Partisi'nden ayrıldı.
Öte yandan selefi gruplar ise Sudan dini haritasının yaklaşık yüzde 10’unu ellerinde bulunduruyorlar. Onlar, el-Cezire Eyaleti’nde yer alan Ebu Kuta, Sudan’ın doğusunda bulunan el-Fao, Damazin ve Kosti'nin yanı sıra bazı küçük yerler gibi uzak ve sınırlı bir alanı ellerinde bulunduruyorlar. Yakın zamana kadar Sudan selefiliği, Ensâr-i Sünne Cemaati ile sınırlıydı. Fakat Arap Afganları dalgasının ardından durum değişti. Usame bin Ladin’in de aralarında bulunduğu bu gruplar, 90’lı yılların başlarında el-Beşir’in açık kapı politikasıyla Sudan’a geldiler.
Elbette, Sudanlı İslamcıların dört düzeyi arasındaki bu ayrım, aralarında herhangi bir etkileşim olmadığı anlamına gelmiyor. Bunlar arasındaki etkileşimler, her bir tarafın diğerine karşı tutumunun netleşmesine ve Sudan'daki mevcut siyasi denklemin oluşmasına katkıda bulundu.
İslamcılar ve Sudan Devrimi
Ulusal İslami Cephe’ye bağlı olan gizli organizasyon, Sudanlı devrimcileri kuşatma girişimleri sırasında onlara karşı şiddet uyguladı. Cephe, bu yılın başından itibaren göstericilere karşı saldırılar gerçekleştirdi. Özellikle sol cenahtan olan bazı gençlere karşı sistematik suikastlar düzenledi. Ayrıca ordu komutanlığı çevresinde oturma eylemi gerçekleştiren göstericilere 7 Nisan gecesi saldırdılar. Bu organizasyon, 90'lı yılların başında, hareketin iktidarı elinde bulundurduğu dönemde faaliyetlerine başladı.
Ayrıca lise ve üniversite öğrencilerinden oluşan bu organizasyon, büyük miktarda finansal destek alıyor ve güvenlik ve istihbarat makamını elinde bulunduran devlet liderleri tarafından denetleniyordu.
Ulusal Cephe’nin bu gizli organizasyonu, 1999'da Beşir ve Turabi arasında yaşanan bir anlaşmazlığın ardından bölündü. Organizasyon’un Beşir’e bağlı olan bölümü, güvenlik ve istihbarat servisinin bir parçası olarak resmiyet kazandı. Bu gizli askeri organizasyonun rolü, yakacak yardımının kaldırılmasını reddeden halkın 2013 yılının Eylül ayında gerçekleştirdiği gösterilerde daha açık bir şekilde ortaya çıktı. Protestocularla karşı karşıya gelen organizasyon, kullandığı gerçek mermiler ile 200 Sudanlının hayatını kaybetmesine sebep oldu.
Her ne kadar devrimci hareketin başarılı olmasının ardından söz konusu organizasyonun unsurlarından bazılarının tutuklanması ve organizasyona ait silah deposunun ortaya çıkarılmasında başarılı olunsa da, İslamcıların siyasi kanadı halen Sudan arenasındaki etkinliğini sürdürüyor. Ayrıca devletin ekonomik ve bürokratik düzeylerdeki ağırlıklarını koruyor.
Sudanlı genç İslamcıların Sudan'daki siyasal İslam sahnesindeki yeni inkâr edilemez. 2016 yılına kadar Hasan el-Turabi’nin liderliğini yaptığı Halk Kongresi Partisi’ndeki gençler, devrimci harekete katıldılar ve rejimin onları bastırmaya çalıştığı dönemde kitlesel alaylara dahil oldular. Bu kadrolar Sudan devrimi öncesinde Ulusal Kongre Partisi ile olan ittifakın bozulmasını talep ettiler. Bu koalisyon, 2013 yılında Müslüman Kardeşler'in iktidardan uzaklaştırılmasının ardından Mısır'ın Sudan'daki İslamcılara karşı bir darbeye destek olacağı korkusuyla oluşturuldu. Öte yandan Halk Kongre Partisi ve Reform Hareketi, 19 Aralık 2018'de oluşturulan Özgürlük ve Değişim Koalisyonu’nda yer almadılar.
İslamcılar ve askeri konsey
Öte yandan Ulusal İslami Cephe ve onların iktidar partisi çevresindeki müttefikleri, büyük denklemde kendilerine bir yer edinmek, geleceğin bir parçası olarak cephenin politik ve ekonomik çıkarlarını korumak için net bir tutum benimsediler. Oturma eylemini kırma operasyonlarında başarısız olmalarının ardından Savunma Bakanı Avad bin Avf’a, Beşir’in istifasını ilan etmesini ve kendisinin oluşturulacak geçişi askeri konseyin başına geçmesini teklif ettiler. Attıkları bu adımda da başarısız oldular ve sahneye General Abdülfettah el-Burhan çıktı. Ancak bu geçici başarısızlık, askeri konseye, özgürlük ve değişim koalisyonu ile olan ilk anlaşmalarından geri çekilmeleri için baskı yapmalarını engellememiş olabilir. Askeri geçiş konseyi, yasama meclisinde özgürlük ve değişim koalisyonun yüzde 67’lik bir orana sahip olacağının kararlaştırıldığı anlaşmadan geri adım attı.
Sudan denklemindeki iç ve dış faktörler
Üç değişken, İslamcıların siyasi sahnedeki konumunun zayıflamasına neden oldu. Bu değişkenlerin ikisi yerel diğeri ise bölgesel niteliktedir. Bu iki yerel değişkenden ilki, İslamcıların oturma eyleminin kırılmasına yönelik gerçekleştirilen operasyonlara olan katkısı, ikincisi ise ordudaki unsurlarının askeri konseye karşı yapılan darbe girişimine olan katkılarıdır.
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabi'dan çevirdiğini haberine göre değişkenlerden ilki, önümüzdeki zamanda soruşturmaların konusu olacak. Diğer yerel değişken ile ilgili olarak askeri konsey, iki kez kendisine karşı darbe girişimi gerçekleştirildiğini açıkladı. Bu girişimler gerek ordu gerekse de güvenlik birimlerindeki komutanların değiştirilmeleri ve görevden alınmalarıyla sonuçlandı. Temmuz ayındaki ikinci darbe girişiminin ardından ise Ulusal Kongre Partisi liderlerinden Emin Hasan Ömer ve Seyyid el-Hatib’in aralarında bulunduğu birçok İslamcı lider tutuklandı.
Söz konusu iki yerel değişkenin yanı sıra bölgesel nitelikli üçüncü bir değişken ile ilgili olarak şunlar ifade edilebilir:
“Ordu genel komutanlığı önünde gerçekleştirilen oturma eylemini kırma operasyonlarına eşlik eden cinayet ve tecavüzlerin ardından askeri konsey ile özgürlük ve değişim koalisyonu arasında derin bir çatlak oluştu. Bu durum, çatlağın onarılması amacıyla Afrika Birliği’nin (AfB) ve Etiyopya’nın harekete geçmesine zemin hazırladı. Nitekim çatlak, taraflar arasındaki müzakerelerin askıya alınmasına ve ülkedeki durumun kötüleşmesine yol açacak bir tehdidin ortaya çıkmasına neden oldu. Sudan, sahip olduğu jeopolitik konumu ile Nil Havzası, Kızıldeniz, Sahel ve Sahra bölgelerinin güvenliği hususunda oldukça kilit bir rol oynuyor.”
Genel olarak bölgedeki İslamcıların geleceği, sivil siyasal partilere dönüşme kabiliyetlerine bağlıdır. Ayrıca güç elde etme fikrinden de vazgeçmeliler. Tunus’taki Nahda Hareketi'nin deneyimi, söz konusu konsepte en yakın olanıdır. Sudan özelinde ise ülkenin siyasi sahnesine daimi bir katılım sağlanması ve bir dereceye kadar istikrar kazanılması için ilk adım olarak Ulusal İslami Cephe’nin feshedilmesi talep edilebilir. Öte yandan egemenlik konseyi dahilinde bulunan askeri bileşen ile sivil kanat arasındaki iç dengeler üzerine oynamak ve geçici hükümete baskı yapmak, Sudan’ın kısa vadede bedelini ödeyeceği bir duruma sebep olur. Orta vadede ise Sudan'daki siyasi İslam'ı sonunu getirir. Nitekim siyasal İslam, Sudan ve bölgenin politik tarihinin bir parçası olarak gerek teorik gerekse de pratik düzeyde güven kaybı yaşadı.



Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
TT

Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)

Suriye Savunma Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, dün akşam Rakka kırsalında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çıkan çatışmalarda iki askerin öldürüldüğünü duyurdu.

Suriye devlet televizyonu dün akşam, SDG'nin bölgedeki Suriye ordusu mevzilerine sürpriz bir saldırı düzenlemesinin ardından Rakka'nın doğusundaki Ma'adan şehri civarında şiddetli çatışmaların çıktığını bildirdi. Kanal, SDG'nin bölgedeki ordu mevzilerini hedef almasının ardından ordu topçularının SDG'nin ateşine karşılık verdiğini de ekledi. SDG ise güçlerinin DEAŞ unsurlarının Rakka'nın doğusundaki Ganem el-Ali çölünde bulunan mevzilerine insansız hava araçları (İHA) fırlatmak için kullandıkları bir dizi mevziyle mücadele ettiğini söyledi. SDG tarafından yapılan açıklamada, “Bölge, bu hafta Şam hükümetine bağlı gruplar tarafından bir dizi saldırıya maruz kaldı. Bu saldırılar, terörist saldırılarını gerçekleştirmek için bu bölgeleri kullanan DEAŞ unsurlarının faaliyetleriyle paralel olarak gerçekleşti” denildi. SDG, ‘Suriye'nin kuzey ve doğusunu meşru bir şekilde savunmaya ve sivilleri hedef alan her türlü terörist tehdidi önlemeye’ kararlı olduğunu vurguladı.

Bu hafta başında SDG, doğu Rakka'da Suriye hükümeti gruplarının saldırısını engellediğini duyurmuş ve çatışmanın tırmanmasını önlemek için orantılı bir yanıt verildiğini belirtmişti.

SDG, Suriye'nin kuzey ve doğusunun büyük bir bölümünü kontrol ediyor.

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra geçen ay, başkent Şam'da SDG lideri Mazlum Abdi ile görüştüğünü ve ülkenin kuzey ve kuzeydoğusundaki tüm cephelerde ve askeri konuşlanma noktalarında derhal kapsamlı bir ateşkes üzerinde anlaştıklarını söyledi.


İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)

İsrail savaş uçakları, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusuna hava saldırısı düzenlerken, sivil savunma ekipleri kanlı bir günün ardından bölgeden üç ceset çıkardı ve 15 yaralıyı tahliye etti.

Filistin Enformasyon Merkezi, ‘işgal uçaklarının bu sabah erken saatlerde Han Yunus'un doğusunda, ağır topçu bombardımanı ile eşzamanlı olarak birkaç hava saldırısı düzenlediğini’ bildirdi.

Gazze Şeridi'ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, ‘işgal güçlerinin Han Yunus'un doğusundaki Beni Suheyla bölgesinde bir evi bombalamasının ardından üç şehit çıkarıldığını ve 15 yaralı tahliye edildiğini’ duyurdu.

Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin sağlık kaynakları dün, ‘İsrail ordusunun 10 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ederek, Gazze ve Han Yunus şehirlerinde 17'si çocuk ve kadın olmak üzere 28 kişiyi öldürdüğünü’ bildirdi.

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım bugün yaptığı açıklamada, İsrail’i Gazze anlaşmasını ihlal etmekle suçladı. Kasım, İsrail’in aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda kişiyi öldürdüğünü ve yaraladığını belirterek, Mısır, Katar, Türkiye ve ABD’yi bu ‘ihlalleri’ derhal durdurmak için harekete geçmeye çağırdı.

Kasım, İsrail ordusunun ‘anlaşmanın varlığına rağmen Gazze’de büyük bir katliam gerçekleştirdiğini’ ve bu tutumun, İsrail hükümetinin arabulucular ve garantör ülkeler nezdindeki açık saygısızlığını yansıttığını söyledi. Kasım ayrıca, bu ülkelerin işgalci güçlerin Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurmakta yetersiz kaldığını ifade etti.

dwef
İsrail'in düzenlediği hava saldırısının gerçekleştiği bölgeyi inceleyen Filistinliler (Reuters)

Kasım, “Şarm eş-Şeyh'te anlaşmayı imzalayan tüm tarafları, özellikle Mısır, Katar, Türkiye ve ABD'yi, sorumluluklarını yerine getirmeye ve işgalin saldırganlığını ve Gazze'deki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmanın ihlallerini durdurmak için acil önlemler almaya çağırıyoruz” dedi.


Gazze Anlaşması... Silahsızlanma konusundaki anlaşmazlıklar BM kararını zorluyor

Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)
Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)
TT

Gazze Anlaşması... Silahsızlanma konusundaki anlaşmazlıklar BM kararını zorluyor

Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)
Gazze şehrindeki yerinden edilmiş kişiler için kurulan kampta kışın ilk yağmurları yağarken çadırlarını kurmaya çalışan Filistinliler (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin, ABD Başkanı Donald Trump’ın barış planının uygulanmasına ve uluslararası güçlerin konuşlandırılmasına zemin hazırlayan Amerikan kararını onaylamasının ardından, Gazze Şeridi’nde yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasının geleceğine ilişkin farklı değerlendirmeler gündeme geldi. Bu farklılıkların başında silahsızlanma meselesi bulunuyor.

Filistin taraflarının karar hakkındaki tepkileri değişkenlik gösterirken, uzmanlar bu adımın ‘diplomatik bir ivme’ yarattığını, ancak sahada somut bir uygulamaya dönüşmeden önce ciddi engellerle karşılaşacağını belirtiyor. Uzmanlara göre bu durum, özellikle ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile Hamas yöneticilerinden Halil el-Hayye arasında İstanbul’da gerçekleşip gerçekleşmediği tartışılan görüşme nedeniyle, anlaşmanın ikinci aşamasını belirsizlik içinde bırakıyor.

10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkesin ikinci aşamasını oluşturan güvenlik ve idari düzenlemeler, İsrail’in rehinelerin tümünün cenazelerinin iade edilmesinde ısrarcı olması ve Gazze Şeridi’ni yönetecek komitenin henüz açıklanmaması nedeniyle ilerleyemiyor.

Çelişkili haberler

İsrail medyasında, ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ile Hamas yöneticisi Halil el-Hayye arasında Türkiye’de yapılması planlanan toplantıya ilişkin bilgiler çelişkili şekilde yer aldı. Söz konusu görüşme, cuma günü New York Times tarafından ortaya çıkarılmıştı.

Times of Israel, toplantının gerçekleştiğini öne sürerken, İsrail Kamu Yayın Kurumu KAN görüşmenin ‘İsrail’in baskısı nedeniyle’ yapılmadığını aktardı.

Israel Hayom ise Washington’ın, BM Güvenlik Konseyi’nde ABD kararına karşı Arap desteği toplama girişimi nedeniyle Hamas’a tepki gösterdiğini yazdı. Gazete, bu girişimin Trump yönetiminin anlaşmanın bir sonraki aşamasına ilerleme çabalarını fiilen yavaşlattığını ifade etti.

fgt
Gazze şehrinin Suk Faras mahallesindeki bir çöp döküm alanının yanından geçen çocuklar (AFP)

Filistinli siyasi analist Nizar Nazzal, söz konusu görüşmenin yapılıp yapılmadığına dair çelişkili haberlerin, bazı çevrelerin BM Güvenlik Konseyi kararını ‘ileriye dönük bir adım’ olarak görmesine rağmen Hamas’ın kararı reddetmesiyle birlikte, özellikle silahsızlanma konusunda ciddi görüş ayrılıklarına işaret ettiğini belirtiyor. Nazzal’a göre bu durum, İsrail’in Hamas’a herhangi bir meşruiyet tanımama yönündeki baskılarıyla da bağlantılı.

Nazzal, “Eğer toplantı sadece ertelendiyse, bu anlaşmanın karşılaştığı engelleri aşmak için bir fırsat olabilir. Ancak tamamen iptal edilmişse, bu durumda Hamas tutumunu sertleştirecek ve özellikle silahsızlanma maddesi başta olmak üzere alınan kararlara yaklaşımı olumsuz yönde etkilenecektir” dedi.

BM Güvenlik Konseyi’nin 13 üyenin desteğiyle kabul ettiği karar, Gazze Şeridi’nde ‘geçici uluslararası istikrar gücü’ kurulmasına izin veriyor. Ancak kararın son versiyonunda, Gazze’de silahsızlanmaya yönelik ifadelerin yer alması, silahların toplanması ve askeri altyapının imhası gibi maddelerin olması, uygulanabilirliğe ilişkin yeni endişeleri gündeme getirdi.

Tarafsızlık niteliği

Hamas, kararın kabul edilmesinin ardından yaptığı açıklamada, uluslararası gücün Gazze Şeridi içinde üstlenmesi öngörülen görevler arasında yer alan silahsızlanma maddesinin, bu gücün ‘tarafsızlık niteliğini ortadan kaldıracağını ve onu çatışmada işgalin tarafına dönüştüreceğini’ belirtti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ise kararı memnuniyetle karşıladı. X platformunda İngilizce yaptığı paylaşımda, “Başkan Trump’ın planının barış ve refah getireceğine inanıyoruz; çünkü plan Gazze’nin tamamen silahsızlandırılmasına, askeri kapasitesinin ortadan kaldırılmasına ve aşırılığın kökünün kazınmasına vurgu yapıyor” ifadelerini kullandı.

Mısırlı İsrail uzmanı Said Ukkaşe, kararın anlaşmaya yalnızca ‘diplomatik bir ivme’ kattığını, ancak sahada çok sayıda engel bulunduğunu söyledi. Ukkaşe’ye göre İsrail, yeniden inşa ve çekilmeden önce silahsızlanmada ısrar ederken, Filistinli gruplar tam tersini talep ediyor.

Uzman, İsrail’in, karar metninde ileride Filistin devletine ilişkin istişare çağrısının yer almasına rağmen kararı olumlu karşılamasının, ‘fraksiyonların tutumunu bildiği için yapılmış bir siyasi manevra’ olabileceğini, bunun daha sonra anlaşmayı durdurmak için bir gerekçeye dönüştürülebileceğini ifade etti.

Nizar Nazzal da Hamas’ın önce İsrail’in çekilmesini isteyeceğini, İsrail’in ise önce Hamas’ın silahsızlanmasını talep edeceğini belirtti. Nazzal, “Bu karşılıklı talepler sahada yeni engeller yaratacak ve anlaşmanın ikinci aşamasını daha da geciktirecek” dedi. Ayrıca, “ABD, sahadaki tüm zorluklara rağmen anlaşmayı uluslararası meşruiyete kavuşturmayı başardı” değerlendirmesinde bulundu.

Washington'un baskısı

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, çarşamba günü Fransız mevkidaşı Jean-Noel Barrot ile yaptığı telefon görüşmesinde, BM Güvenlik Konseyi’nin Gazze’ye ilişkin son kararının uygulanmasının önemine vurgu yaptı. Abdulati, uluslararası istikrar gücünün BM Güvenlik Konseyi tarafından kendisine verilen görevleri yerine getirebilmesi gerektiğini söyledi.

Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre Abdulati, görüşmede Şarm eş-Şeyh Anlaşması’nın korunması ve tüm maddelerinin uygulanması için Kahire’nin yürüttüğü çabalar hakkında da bilgi verdi.

Rusya’nın BM Daimî Temsilcisi Vasiliy Nebenziya ise ülkesinin çekimser kalmasının ardından yaptığı konuşmada, BM Güvenlik Konseyi’nin ‘Washington’ın vaatlerine dayanarak Amerikan girişimine onay verdiğini’ söyledi. Nebenziya, Gazze’nin tam kontrolünün Barış Konseyi ve uluslararası istikrar gücüne bırakılmasını öngören bu planla ilgili olarak, “Bu güçlerin nasıl çalışacağına dair hâlâ hiçbir bilgiye sahip değiliz” dedi.

Böylesi çekinceler ve diplomatik hareketlilik ışığında, Ukkaşe’ye göre kararın geleceği büyük ölçüde Washington’ın İsrail üzerindeki baskısına bağlı olacak. Ukkaşe, uygulanma yönteminin netleşmemesi durumunda anlaşmanın yeniden tıkanacağını ve ikinci aşamaya kısa sürede geçilemeyeceğini belirtti.

Nizar Nazzal ise kararın geleceğini ABD’nin belirleyeceğini düşünüyor. Nazzal, Washington’ın Hamas ile uzlaşı arayışına yönelebileceğini söyleyerek, “ABD isterse bu anlaşmayı ileriye taşıyabilir. Önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmeler, anlaşmanın nasıl bir yöne evrileceğini ortaya koyacak” değerlendirmesinde bulundu.