İslam ve Araplık arasında Kuzey Afrika

1960 yılında üzerinde Cezayir Müslümandır yazan ve FLN amblemi bulunan bir pankart açan Cezayirli gençler (AFP)
1960 yılında üzerinde Cezayir Müslümandır yazan ve FLN amblemi bulunan bir pankart açan Cezayirli gençler (AFP)
TT

İslam ve Araplık arasında Kuzey Afrika

1960 yılında üzerinde Cezayir Müslümandır yazan ve FLN amblemi bulunan bir pankart açan Cezayirli gençler (AFP)
1960 yılında üzerinde Cezayir Müslümandır yazan ve FLN amblemi bulunan bir pankart açan Cezayirli gençler (AFP)

Mustafa el-Faki*
İslam, Arap Kuzey Afrika ülkelerinin ayrıca milliyeti olmak için din sınırlarını aştı. Bu ülkelerin insanları, Fransız karakterinin Arap varlığına aykırı olduğu bir dili konuşuyor. Bu durum, özellikle Cezayir’deki Araplaşma hareketinin başarısına yol açan ulusal uyanış öncesinde daha yoğun gözleniyordu. Daha sonra bu uyanışla söz konusu ülkelerin kimliğinde büyük bir kayma oldu.
Cezayir modelini doğrulamak istediklerimizi araştırmak için bir vaka çalışması olarak alırsak, bu cesur insanların, çirkinliği ve vahşiliği ile Fransız sömürgeciliğine direndiklerini hatırlarız. İki taraf neredeyse aynı dili konuşuyordu: Fransızca. Aralarındaki tek fark dindi. Böylece İslam, aynı anda din ve milliyet haline geldi. Cezayir Arapları ile yerleşik yabancıları birbirinden ayıran tek şey din faktörüydü. Bu nedenle Cezayir halkı dinine sıkıca tutunarak bağlı kaldı. Bu, Arap - Müslüman Afrika ülkesindeki İslami eğilimin gücünü büyük ölçüde açıklayabilir. Abdulhamid bin Bedis de bu konu hakkında şöyle der:
“Cezayir halkı Müslüman ve Araptır. Kim özünden saptığını veya yok olduğunu söylerse yalandır.”
Araplar ve Avrupalılar arasındaki anlaşmazlık, Kuzey Afrika ülkelerinin din unsuruna dayanıyor. Doğu Araplarında ise bundan farklı olarak Araplığın İslam dinine bağlı olmadığını görüyoruz. Ancak durum, Kuzey Afrika ve Batı Asya’da oldukça farklı. Kuzey Afrika'daki bazı halkların karakterini anlamada anahtar olan bu hassas konuyla ilgili birkaç noktaya değinmek istiyorum. Siyasal İslam fenomenine olan bağlılığının kapsamını açıklayacak noktalardan bazıları şunlardır:
Birinci: Ulusal düşünce ile ilgili son araştırmalar, kimliğin belirlenmesinde ve milliyetin oluşturulmasında temel ve bağımsız bir faktör olarak dilin ortaya çıkmasına işaret ediyor. Siyaset bilimciler artık dine, ulusal düşünceyi etkileyen faktörleri belirlerken sahip olduğu ağırlığı vermiyor. Dil, buna bağlı bütün faktörlerin başında geldi. Dil bir ifade, davranış ve kültürdür. Dil paylaşıldığı sürece kalan farklılıkların kaynaştığı toplumlarda homojen insan topluluğunu oluşturur. Bu nedenle mesela Tunus, Cezayir ve Fas’ın halk dili  (Fransızlaşmış) Arapçadır. Fakat Arap kimliğini İslam ruhuna birinci dereceden dayanan bir varlık kılmaktadır. Bütün Kuzey Afrika ülkelerinin sakinleri (Araplar ve Amazigler) İslam dinini benimsiyor. Benimsemeyenler ise ya yabancıdır yahut ona meyillidir.
İkinci: Hiçbiri, Arap milliyetçiliğinin Doğu Araplarının, özellikle de Büyük Şam bölgesinin meşru kızı olduğu konusunda ihtilaf etmiyor. Öyle ki milliyetçilik fikirleri Şamlıların eliyle kendi yurtlarında veya göç ettikleri yerlerde ortaya çıktı. İlginçtir ki vatanseverlik bayrağını taşıyanların büyük bir kısmı çeşitli mezheplerden Hristiyanlardı. Bu Şamlıların dini, milliyetçilikten ayırmada erken başarı elde ettikleri anlamına gelmektedir. Bu nedenle ulus-devletle ilişkili birlik ve yönelime dair fikirlere yer verdiler. Bu, dini bir devlete bağlı eğilim değildi ve bu durum Mağrib ülkelerine has değildi. İslam bu duruma göre daha önce de belirttiğimiz gibi bir din ve milliyetti. Kendileriyle sömürge altındaki kimliği dil faktörüne bağlı olmayanlarla aradaki ayırıcı unsur niteliğindedir. Fakat dini akideye yakın olan faktörlerdendi. Bu, Kuzey Afrika incelenirken ve genel olarak Doğu Araplarından ayırt edilmeleri açısından oldukça önemli bir durumdur.
Üçüncü: Kuzey Afrika’da Akdeniz kıyısında yer alan bir ülke olarak Mısır üzerinde çalışanlar, Mısır ulusal hareketinin Arap akımlarından daha çok İslami akımlardan etkilendiğini keşfetti. Mısır, ‘Abdunnasır’ dönemi istisna olmak üzere modern çağda siyasi Araplığı kabul etmiyor. Öte yandan Ahmed Arabi (Arabi Paşa) ve Mustafa Kamil Paşa’nın İslam şemsiyesi ve Osmanlı padişahı kaftanının altında bir ulusal mücadele veriyordu. Mısır, İngiliz sömürgesi, bir yandan Müslüman halk ile Hristiyan bir millet arasında çatışmalarla mücadele ediyordu. Bu, aynı dini paylaştıkları fakat farklı bir milliyete sahip oldukları Türklere karşı savaştıkları için Büyük Suriye Arapları için düşünülemezdi. Bu nedenle Şamlıların, Arap milliyetini benimsemiş olmaları, dini bağlılığın değerini ve ondan kaynaklanan anlaşmazlıkları yükseltmeden bu bağlılığı doğrulamaları oldukça doğaldı. Mısır’ın durumu, Kuzey Afrika’da olanlar açısından açıklayıcı bir örnek. Dini inanç, Tunus’taki Cerbe Adası ve Fas’ın bazı bölgelerinde olduğu gibi Yahudilerin sınırlı bir azınlığı oluşturduğu,Müslümanların ise ezici bir çoğunluğa sahip olduğu bölgelerde ayrım konusunda önemli bir rol oynadı. Büyük çoğunluk Müslüman iken onları bir araya getiren başka hiçbir ortak kimlik görünmüyor.
Dördüncü: Tarih boyunca din ile milliyet (İslam ve Araplık) arasında bir ilişki olup olmadığının belirlenmesi konusunda tartışmalar gerçekleştirildi. İslamcılar, Arap milliyetçiliğini bölge ülkelere taşıyanın hanif din olduğunu iddia etti. Hatta bazıları, İran ve Türkiye örneğinde olduğu gibi dini koruyarak kültürünü de koruyor. Öte yandan büyük çoğunluk kültürel birleşme ışığında veya hanif dinin şemsiyesi altında dini çoğulculuğa inanan modern bir kavramı benimsemiş durumda. Sonuç olarak - özellikle bu noktada – İslam dinini yeni ülkelere Araplığın getirdiğine inananlar var. Diğer tarafta milliyetçiliği Arap dünyasının geri kalanına İslam dininin taşıdığına, onsuz, Arapların farklılıklara, çatışmalara ve bazen de çelişen eğilimlere rağmen tek bir vizyon etrafında buluşamayacaklarına inananlar da mevcut.
Beşinci: Kuzey Afrika ülkeleri, birçok Müslüman ülke gibi İslam dini ve Arap milliyeti projeleri arasında gitti geldi. İki proje arasındaki çatışma yoğunlaştı. Nasıri, gelgiti uzun yıllar boyunca çeşitli siyasi hareketlerden etkilenen bir akım olarak milliyetçilikle bağlantılıydı. Siyasi İslam gerçekten Afrika Araplarının meşru çocuğuydu. Bu grup, dünyadaki Arap sayısının üçte ikisini temsil ediyor. İki projenin önemi belirli zaman aralıklarına göre değişiklik gösterdi. 1967 gerilemesinden sonra yapılan ulusal projenin düşüşü, İslami projenin sahnede öne çıkması için bir nedeni olarak bir grup Müslüman ülkenin temel yönelimi haline geldi. Bu, İslam dininde yönetim kavramına ve doğru öncülün öğretilerine uyma ihtiyacına dayanan iyi bilinen entelektüel akımlar tarafından beslendi ve desteklendi. Dolayısıyla Cezayir’in din adına terör dalgaları tarafından istila edilmesi şaşırtıcı değildi. Tıpkı daha sonraki dönemlerde diğer ülkelerde de benzer semptomlar görüldüğü gibi.
Kuzey Afrika’da din ve milliyet, İslam ve Araplık arasındaki durumların incelenmesi bizi dini bakış açısının üstesinden gelenleri uzaktan görmeye, dini inancı dikkate almadan ulusal düşünceye dayanan politik eylem gruplarına da bakmaya davet ediyor. Bu inceleme, inkar etmemesine rağmen İslam dininin ilerleyiş yönünün önemi üzerinde duruyor.
Independent Arabia'da yayınlanan makale*



Gazze halkı, savaşın neden olduğu yıkımın ardından kültürel mirasını korumak için zamanla yarışıyor

Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Gazze halkı, savaşın neden olduğu yıkımın ardından kültürel mirasını korumak için zamanla yarışıyor

Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)

Gazze Şeridi’nde 70 bin kişinin hayatını kaybetmesi, çok sayıda kişinin yaralanması, yüz binlerce insanın yerinden edilmesi ve neredeyse bütün mahallelerin yok olmasının ardından, yeniden inşa artık hayal gücünü zorlayan, neredeyse tasavvur edilemez bir görev haline geldi.

Buna rağmen, bölgede en değerli tarihi yapılar arasında yer alıp ağır hasar gören az sayıdaki noktada, işçiler şimdiden çalışmaya başladı. Amaç, geçmişten geriye kalan az sayıdaki kalıntıyı toprak altından çıkarmak.

Bu alanlar arasında, Gazze’nin eski kent merkezinde bulunan ve savaş sırasında İsrail güçlerinin hedef aldığı en önemli kültürel miras olan Büyük Ömer Camii de bulunuyor. İsrail ordusu, avlularının altında savaşçılar tarafından kullanılan bir tünel bulunduğunu öne sürerek yapıyı bombaladığını açıklamıştı. Filistinliler ise böyle bir tünelin varlığını reddediyor ve saldırının Gazze’nin dini ve kültürel mirasını yok etmeye yönelik olduğunu savunuyor.

dfrgt
Gazze şehrinde bulunan Büyük Ömer Camii'nin içindeki enkazı temizleyen bir işçi, 17 Kasım 2025 (Reuters)

Batı Şeria’daki Beytüllahim’de bulunan Miras Koruma Merkezi’nde mimar ve kültürel miras uzmanı olarak görev yapan ve şu anda savaşta zarar gören alanları kurtarmak için Gazze’de çalışan Hammude ed-Dehdar, İsrail’in bu yapıların yıkımının Filistin tarihini silebileceğini düşünerek ‘yanıldığını’ söyledi.

Dehdar, Gazze’de Reuters’a yaptığı açıklamada, bu yapıların kadim bir halkın ortak hafızasını temsil ettiğini belirterek, “Bu miras, korunması ve savunulması için ortak çaba gerektiren bir bellektir” dedi.

İsrail ordusu ise Hamas hedeflerine yönelik her saldırının, bu tür alanları tehlikeye atabilecek olması nedeniyle sıkı bir onay sürecinden geçtiğini açıkladı.

fgt
Gazze şehrinde savaş sırasında hasar gören tarihi Paşa Sarayı'nda restorasyon çalışmaları yürüten işçiler, 11 Kasım 2025 (Reuters)

İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, “İsrail ordusu, kültürel miras alanları ile tarihi ve kültürel önemi bulunan mekânlara azami hassasiyetle yaklaşmaktadır. Bu alanlar ve sivillerin zarar görmesini en aza indirmek, saldırı planlamasında temel bir önceliktir” ifadeleri yer aldı.

Zamansız hikayeler

Nüfusunun büyük bölümü, bugün İsrail sınırları içinde kalan şehir ve köylerden zorla göç ettirilmiş mülteciler ya da onların çocuklarından oluşan Gazze Şeridi’nde, Büyük Ömer Camii, Gazze halkını kendi kültürel mirasına ve Ortadoğu’nun zengin mimari tarihine bağlayan temel unsurlardan biriydi.

Halk arasında anlatılan geleneksel hikâyelere göre Samson’un onu esir alanların üzerine tapınağı yıktığı yer olduğu söylenen bu alan, İslam’ın 7. yüzyılda Halife Ömer bin Hattab döneminde Akdeniz’e ulaşmasından önce bir Bizans kilisesine de ev sahipliği yapıyordu. Bölge İslam hâkimiyetine girdikten sonra yapı camiye dönüştürüldü.

Sonraki yüzyıllar boyunca yapı; Memlükler, Haçlılar ve Osmanlılar tarafından pek çok kez yeniden şekillendirildi ve Orta Çağ’da bölgenin mimari harikalarından biri olarak ün kazandı.

Caminin minaresi, Gazze siluetinin en belirgin unsurlarından biriydi. Cemaat, kubbeli tavanlar altında ve cilalı taşlarla döşeli avlularda ibadet eder; namazın ardından caminin görkemli cephesinin önünden geçerek kapılarından dışarı çıkar ve eski kentin çevresindeki çarşı sokaklarına doğru akardı.

frgt
Gazze şehrinde savaş sırasında hasar gören tarihi Paşa Sarayı'nda restorasyon çalışmaları yürüten işçiler, 11 Kasım 2025 (Reuters)

Yakındaki Kayseriyye Çarşısı, dükkânlarıyla ünlüydü; esnafı ve komşuları, âşıkların düğün takılarından kıskanç kayınvalidelerin hikâyelerine uzanan unutulmaz öyküler anlatırdı. Bugün bunlardan geriye neredeyse hiçbir iz kalmadı.

Ağır hasar gören bir diğer yapı da 13. yüzyıla uzanan tarihi Paşa Sarayı oldu. Bir müzeye ev sahipliği yapan yapının sergilediği eserler artık kayıp.

Dehdar, kültür ve miras söz konusu olduğunda bunun yalnızca eski bir bina ya da tarihi taşlardan ibaret olmadığını vurgulayarak, “Her taş bir hikâye anlatır” dedi.

Filistin’in Batı Şeria merkezli Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı Müsteşarı Cihad Yasin ise Filistinli yetkililer ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) tarihi alanların restorasyonu için üç aşamalı bir plan hazırladığını, ilk maliyetin 133 milyon dolar olarak öngörüldüğünü belirtti.

Yasin, önceliğin çökme riski taşıyan yapıların hızlı müdahaleyle desteklenmesi olduğunu söyledi. Ancak beyaz çimento ve alçı sıkıntısı yaşandığını, Gazze’deki kaynakların sınırlı olduğunu ve restorasyon malzemelerinin fiyatlarının ciddi şekilde arttığını ifade etti.

sdfgt
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta İsrail hava saldırıları sırasında hasar gören, kısmen yıkılmış Berkuk Kalesi, 16 Kasım 2025 (Reuters)

Gazze Şeridi’nde kültürel mirasın yıkımı, evlerini ve geçim kaynaklarını kaybetmiş yaslı aileler arasında bile ayrı bir acı yaratmaya devam ediyor.

Münzir Ebu Asi, küçük kızı Kenzi’nin Büyük Ömer Camii’nin vurulduğunu duyunca hissettiği derin üzüntü nedeniyle onu teselli etmek zorunda kaldığını söyledi.

Ebu Asi, “Küçük kızım Kenzi çok üzüldü. Camiye saldırı haberini duyduğumuzda biz de şaşırdık; neden böyle bir şey yapıldı?” dedi.

Sözlerini sürdüren Ebu Asi, Paşa Sarayı’nın da bombalanmasının ardından artık kesin bir kanaate vardıklarını belirterek, “Bu işgalin, Filistin kimliğini yok etmek, her türlü Filistin eserini silmek istediği artık bizim için kesinleşti” ifadesini kullandı.


Etiyopya, Mısır'ı Afrika Boynuzu'nda ‘istikrarsızlaştırma kampanyası’ yürütmekle suçluyor

Rönesans Barajı (Reuters)
Rönesans Barajı (Reuters)
TT

Etiyopya, Mısır'ı Afrika Boynuzu'nda ‘istikrarsızlaştırma kampanyası’ yürütmekle suçluyor

Rönesans Barajı (Reuters)
Rönesans Barajı (Reuters)

Etiyopya Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır’ı Afrika Boynuzu bölgesinde ‘Etiyopya’yı hedef alan bir istikrarsızlaştırma kampanyası yürütmekle’ ve ‘gerilimi artırmaya zemin hazırlamakla’ suçladı.

İki ülke arasında Mavi Nil üzerindeki Rönesans Barajı konusunda süren anlaşmazlığa atıfta bulunan bakanlık, açıklamasında Mısır’ın ‘Afrika Boynuzu’nda Etiyopya’yı merkeze alan, ancak onunla sınırlı olmayan bir istikrarsızlaştırma kampanyası yürüttüğünü’ savundu.

Bakanlık, Mısır’ın ‘diyaloğu reddettiğini ve gerilimi artırma niyetini açıkça ortaya koyan düşmanca söylemini yoğunlaştırdığını’ iddia etti.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ise dün yaptığı açıklamada, ülkesinin Etiyopya’nın Rönesans Barajı’na ilişkin tek taraflı adımlarını reddettiğini yineleyerek, “Etiyopya’nın uygulamaları tüm Afrika kıtasının istikrarını tehdit eden ciddi bir tehlike oluşturuyor” dedi.

Mısır Su Kaynakları ve Sulama Bakanlığı da geçen ay yaptığı açıklamada, Etiyopya’nın baraj yönetiminde ‘tek taraflı ve kontrolsüz uygulamalarını’ sürdürdüğünü, bunun ‘havza ülkelerinin hak ve çıkarlarını tehdit eden ciddi riskler barındırdığını’ vurguladı.

Etiyopya, milyarlarca dolara mâl olan dev Rönesans Barajı’nın inşasına Nil Nehri üzerinde 2011 yılında başladı. Mısır ise projeyi, Afrika’nın en uzun nehrindeki tarihi su haklarını tehdit eden bir girişim olarak görüyor.

Afrika Birliği (AfB) arabuluculuğunda Mısır ile Etiyopya arasında yürütülen müzakereler Nisan 2021’de sonuçsuz kalmış; bunun üzerine Kahire, Addis Ababa’ya baskı uygulanması için konuyu Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ne taşımıştı.


İsrail, Gazze’nin güneyine düzenlediği hava saldırılarında 2’si çocuk 6 Filistinli hayatını kaybetti

İsrail'in Gazze Şehri'nin doğusunda düzenlediği hava saldırılarının ardından dumanlar yükseliyor (AFP)
İsrail'in Gazze Şehri'nin doğusunda düzenlediği hava saldırılarının ardından dumanlar yükseliyor (AFP)
TT

İsrail, Gazze’nin güneyine düzenlediği hava saldırılarında 2’si çocuk 6 Filistinli hayatını kaybetti

İsrail'in Gazze Şehri'nin doğusunda düzenlediği hava saldırılarının ardından dumanlar yükseliyor (AFP)
İsrail'in Gazze Şehri'nin doğusunda düzenlediği hava saldırılarının ardından dumanlar yükseliyor (AFP)

Filistin merkezli Ma'an haber ajansının bildirdiğine göre, dün akşam (Çarşamba) Gazze Şeridi’nin güneyine düzenlenen İsrail hava saldırılarında 6 Filistinli hayatını kaybetti, çok sayıda kişi de yaralandı.

Ajans, İsrail ordusunun Han Yunus kentinin batı bölgelerini en az dört füzeyle vurduğunu aktardı.

Filistinli sağlık kaynakları, “aralarında iki çocuğun da bulunduğu 6 kişinin İsrail bombardımanında yaşamını yitirdiğini” bildirdi.

Saldırının, Han Yunus’un batısındaki Mevasi bölgesinde bulunan bir çadırı hedef aldığı belirtilirken, gelişmenin İsrail ordusunun gün içinde Refah’ın güneyinde yaşanan çatışmalarda 5 askerinin yaralandığını duyurmasının ardından geldiği ifade edildi.