WFP ve Suudi Arabistan'dan Doğu Afrika'da açlıkla ortak mücadele

WFP Doğu Afrika Bölge Direktörü Erika Joergensen, Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Saad el-Anzi)
WFP Doğu Afrika Bölge Direktörü Erika Joergensen, Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Saad el-Anzi)
TT

WFP ve Suudi Arabistan'dan Doğu Afrika'da açlıkla ortak mücadele

WFP Doğu Afrika Bölge Direktörü Erika Joergensen, Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Saad el-Anzi)
WFP Doğu Afrika Bölge Direktörü Erika Joergensen, Şarku’l Avsat’a konuştu (Fotoğraf: Saad el-Anzi)

Dünya Gıda Programı (WFP), Doğu Afrika'da iklim değişikliğinin etkilerini ele almak, insanlara barış ve istikrar kazandırmaya katkı sağlamak için akıllı ve sürdürülebilir çözümler bulma hususunda Suudi Arabistan ile birlikte çalıştığını açıkladı.
WFP, Kenya, Etiyopya, Uganda ve Somali’de 13 milyondan fazla insanın bu durumdan etkilendiğini vurguladı.
WFP Doğu Afrika Bölge Direktörü Erika Joergensen, Riyad’a yönelik ziyareti sırasında Şarku’l Avsat’a açıklamada bulundu. Kısa ve uzun vadede Suudi Arabistanlı yetkililerle yoksulluk ve açlıkla nasıl başa çıkılabileceğini ve Afrika Boynuzu’ndaki deneyim ve ortaklıkları nasıl paylaşabileceklerini ele aldıklarını söyleyen Joergensen, “Kral Selman Yardım ve İnsani Çalışmalar Merkezi (KSRelief) yetkilileriyle, iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere açlık, yoksulluk ve acil yardımlar hususunda kısa vadeli eylem imkanını görüştük. Durumun uzun vadeli olarak kötüleşmesini önlemek için yenilikçi çözümler geliştirmek üzere deneyimlerimizi paylaştık ve karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk” açıklamasında bulundu.
Joergensen, Suudi Arabistan’ın Doğu Afrika'daki barış ve istikrara büyük önem verdiğini söyleyerek, bunu da bu bölgenin halkının gıda güvenliğini sağlayarak yaptığını ifade etti. Erika Joergensen, “Evet, bize yardım sağlıyorlar ve biz de tabi ki bölgedeki mevcut sorunlara akıllı ve sürdürülebilir çözümler bulmak için birlikte çalışmayı daha fazla istiyoruz.
Suudi Arabistan, Somali’de insani müdahalelere yönelik kurumsal kapasiteyi geliştirmek için fon sağladı ve okullara gıda yardımına katkıda bulundu. Bildiğiniz gibi Afrika, iç içe geçmiş, kollara ayrılmış ve açık uçlu bir bölge. Mülteci akını durana kadar duruma dahili olarak müdahale edilmesi gerekir” dedi.
Kuruluşun ve Suudi Arabistan’ın su tarımına uzanan akıllı çözümlere odaklanabildiğini söyleyen WFP Bölge Direktörü, “Mahsüllere zarar veren bazı afetleri takip etmek için teknoloji geliştirdik ve Suudi Arabistan’ın bu duruma yardım edebileceğini düşünüyoruz” şeklinde konuştu.
Joergensen, iklim değişikliğinin etkilerinin Uganda, Kenya, Etiyopya ve Somali’de gerçek olduğunu belirtirken, “Bu etkiler ne yazık ki yalnızca bu dört ülkede yaklaşık 13 milyon 700 bin kişiyi etkiliyor” dedi.
Erika Joergensen, “Bu ülkelerin bazıları, konunun ciddiyetine vakıf olduktan sonra iklim değişikliğini ele almak için bireysel girişimlerde bulunmuşlardır. Etiyopya, iklim değişikliğinin etkilerine yanıt vermek için 288 milyon dolar tahsis etti. Kenya da aynısını yaptı ve bütçesinden 78 milyon dolar tahsis etti. Bu ülkelerin, halklarını iklim değişikliğinin etkilerinden koruma girişimlerinde üzerlerine düşen rolleri kabul etmeleri gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Joergensen, Orta ve Doğu Afrika’daki Dünya Gıda Programı’nın, faaliyetlerini karşılamak için Şubat ayına kadar yaklaşık 550 milyon dolara ihtiyaç duyduğunu, ancak şu ana kadar 270 milyon dolar temin ettiğini vurgulayarak, “Karşılaştığımız en büyük zorluk, fonların devamlılığının olmamasıdır” dedi.
Yemen’deki çatışmanın, WFP’nin çalışmalarını yürüten Afrika Boynuzu üzerindeki etkisine ilişkin bir soruyu yanıtlayan yetkili, “Yemen’deki savaş, fon faaliyetlerine odaklı olarak dolaylı şekilde etki sahibi. Zira Yemen’e daha fazla fon yatırılmasını gerektiriyor. Bize bunu söylüyor” şeklinde konuştu.
Erika Joergensen, bazı BM kuruluşlarına dair şüpheler, yolsuzluk suçlamaları ve bağışçılara olan güvenin azalmasına ilişkin bir soruya ise, WFP’nin sert muhasebe prosedürü ve sistemi olduğu, kuşkuya karşı hiçbir şekilde müsamaha göstermedikleri yanıtını verdi.
Joergensen, “WFP’de iç denetime ve genel denetim ofisine sahibiz. Her türlü şüpheye dair iç soruşturma yürütüyoruz. Ayrıca herkesin imzalaması gereken bir etik kuralımız var. Adam kayırma gibi herhangi bir güvensizlik durumuna karşı tolerans göstermiyoruz” dedi.
WFP bölge yetkilisi, yararlanıcılara yönelik göz ve parmak izi sisteminin getirilmesinin ardından Uganda’ya yönelik yardımın üçte birinin sağlandığını belirtti.
Yardımların faydalanıcılarına ulaştığını ve dağıtımın manipüle edilmediğini göstermek amacıyla programın aylar önce Yemen’deki Husi milislerle parmak izi sistemi için bir anlaşma imzaladığını söyleyen yetkili, Husi milislerin bu uygulamayı kontrolleri altındaki bölgelerde yürüttüğüne dikkati çekti.



Cidde'de Filistin'i destekleme ve İsrail'in tek taraflı adımlarını reddetme konusunda uluslararası mutabakat sağlandı

Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa'nın uzaktan görünümü (Reuters)
Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa'nın uzaktan görünümü (Reuters)
TT

Cidde'de Filistin'i destekleme ve İsrail'in tek taraflı adımlarını reddetme konusunda uluslararası mutabakat sağlandı

Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa'nın uzaktan görünümü (Reuters)
Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra ve Mescid-i Aksa'nın uzaktan görünümü (Reuters)

Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde, işgal altında bulunan Filistin’deki gelişmelere ilişkin düzenlenen istişare toplantısının ardından ortak bir bildiri yayımlandı. Toplantıya, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreterliği, Arap Birliği ve Afrika Birliği (AfB) Komisyonu’ndan üst düzey heyetler katıldı. Toplantının, Filistin meselesinin seyri ile bölgesel ve uluslararası yansımaları konusunda üç kuruluş arasındaki siyasi eşgüdümün arttığını ortaya koyduğu belirtildi.

Bildiride, ABD Başkanı tarafından açıklanan ve Ekim 2025’te Mısır’ın Şarm eş-Şeyh kentinde Mısır-ABD himayesinde, Katar ve Türkiye’nin katılımıyla düzenlenen Uluslararası Barış Zirvesi’nde imzalanan barış planının, kan dökülmesinin durdurulması, insani yardımların engelsiz şekilde ulaştırılması, İsrail işgal güçlerinin çekilmesi ve normal hayata dönüş için gerekli koşulların hazırlanması açısından temel bir çıkış noktası olduğu vurgulandı. Planın, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 2803 sayılı kararıyla kabul edildiği ve geri dönülmez biçimde ‘iki devletli çözüm’ yolunun açılmasını hedeflediği kaydedildi.

Bu çerçevede üç kuruluş, Gazze Şeridi’nde ya da Batı Şeria’da Filistin halkının zorla yerinden edilmesini hedefleyen her türlü girişim ve planı kesin bir dille reddettiklerini belirtti. Bildiride, bu tür adımların savaş suçu ve uluslararası insancıl hukukun açık ihlali olduğu, ayrıca bölgesel ve uluslararası barış ve güvenliğe doğrudan tehdit teşkil ettiği ifade edildi. İsrail’in Refah Sınır Kapısı’nın tek yönlü açılmasına ilişkin açıklamaları da sert şekilde kınanarak, Gazze Şeridi’ni yaşanamaz bir bölge haline getirmeyi amaçlayan politikaların sonuçlarına karşı uyarıda bulunuldu.

Ortak bildiride, İsrail makamlarının Gazze Şeridi’ne uyguladığı kuşatma ve sistematik aç bırakma politikası kınandı. İsrail’in Refah Sınır Kapısı ile tüm kara ve deniz geçişlerini kalıcı ve güvenli şekilde açmaya zorlanması, insani yardımların herhangi bir kısıtlama olmaksızın ulaştırılmasına izin verilmesi çağrısı yapıldı. Ayrıca Doğu Kudüs dahil Batı Şeria’da yerleşim faaliyetlerinin genişletilmesi, keyfi tutuklamalar, ilhak planları, sözde İsrail egemenliğinin dayatılması, şehir ve mülteci kamplarına baskınlar, altyapının tahrip edilmesi ve nüfusun zorla yerinden edilmesi gibi uygulamaların tehlikesine dikkat çekildi.

Bildiride, tüm İsrail yerleşimlerinin hukuka aykırı olduğu vurgulanarak, bunların dağıtılması ve boşaltılması gerektiği ifade edildi. İşgal güçlerinin koruması altında artan aşırı yerleşimci şiddetine karşı uyarıda bulunulurken, uluslararası topluma bu suçların faillerinin uluslararası ceza hukuku çerçevesinde hesap vermesini sağlama ve BM Güvenlik Konseyi’nin 904 sayılı kararı uyarınca yerleşimcilerin silahsızlandırılmasını hayata geçirme çağrısı yapıldı.

Bildiride, Kudüs’e ilişkin olarak İsrail’in işgal altındaki kentte siyasi, coğrafi ve demografik yapıyı değiştirmeyi amaçlayan tüm uygulamaları reddedildi. Açıklamada, başta Mescid-i Aksa olmak üzere İslam ve Hristiyan kutsal mekânlarının tarihî ve hukuki statüsünün korunmasının zorunlu olduğu vurgulandı.

Ortak bildiride ayrıca, işgal hapishanelerindeki Filistinli mahkûmlara yönelik zorla kaybetme, işkence, infaz ve kötü muamele dahil ağır ihlaller kınandı. Aşırı sağcı İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in, tutuklu lider Mervan Bergusi’nin hücresini basarak hayatını tehdit ettiğine dikkat çekilerek, mahkûmların akıbetinin ortaya çıkarılması, korunmalarının sağlanması ve serbest bırakılmaları için uluslararası baskı çağrısı yapıldı.

Üç kuruluş, uluslararası toplumu İsrail’i tüm ihlallerinden dolayı hesap vermeye zorlayacak somut adımlar atmaya ve cezasızlık politikasına son vermeye davet etti. Bu çerçevede, başta Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) olmak üzere ulusal, bölgesel ve uluslararası yargı mecralarının devreye sokulması gerektiği vurgulandı. Açıklamada, Filistin halkı için uluslararası korumanın sağlanmasının zorunlu olduğu ifade edildi. Bildiride ayrıca, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğu teyit edilerek, Filistin hükümetinin Gazze Şeridi dahil tüm işgal altındaki Filistin topraklarında sorumluluklarını tam olarak üstlenmesinin desteklenmesi talep edildi.

Bildiride, Suudi Arabistan’ın Eylül 2025’te BM Genel Kurulu’nun 80’inci oturumunda açıkladığı Filistin Yönetimi’nin mali sürdürülebilirliğine yönelik acil koalisyon girişimi memnuniyetle karşılandı. Tüm ülkelere bu girişime katılma ve Filistin hükümetine mali destek sağlama çağrısı yapıldı. Ayrıca, 12 Eylül 2025’te BM Genel Kurulu’nda kabul edilen ve Filistin meselesinin barışçıl çözümü ile iki devletli çözümün uygulanmasına ilişkin konferansın sonuçlarını onaylayan karar da olumlu karşılandı. Söz konusu konferansın, Suudi Arabistan ve Fransa’nın eş başkanlığında New York’ta düzenlendiği hatırlatıldı.

Açıklamada, UAD’ın İsrail’in işgal altında bulunan Filistin topraklarındaki yükümlülüklerine ilişkin danışma görüşü takdir edilirken, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) görev süresinin üç yıl uzatılması kararı memnuniyetle karşılandı. Ajansa siyasi, hukuki ve mali desteğin sürdürülmesinin gerekliliği vurgulanarak, rolünü veya yetkisini zayıflatmayı hedefleyen girişimler reddedildi.

Bildirinin sonunda, Eylül 2025’te Filistin devletini tanıyan ülkelerin tutumları takdir edilirken, diğer ülkelere de Filistin devletini tanımaları ve BM’de tam üyeliğini desteklemeleri çağrısı yapıldı. Bunun, iki devletli çözümün hayata geçirilmesinin temel unsurlarından biri olduğu belirtildi. Açıklamada, bölgede adil ve kalıcı barışın ancak İsrail işgalinin sona erdirilmesi, 4 Haziran 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen Filistin devletinin uluslararası meşruiyet kararları ve Arap Barış Girişimi doğrultusunda kurulmasıyla mümkün olacağı vurgulandı.


Suudi Arabistan'ın Tuwaiq projesi kapsamındaki ilk savaş gemisi denize indirildi

Wisconsin'de Majesteleri Kral Saud gemisinin denize indirilme töreninden, (SPA)
Wisconsin'de Majesteleri Kral Saud gemisinin denize indirilme töreninden, (SPA)
TT

Suudi Arabistan'ın Tuwaiq projesi kapsamındaki ilk savaş gemisi denize indirildi

Wisconsin'de Majesteleri Kral Saud gemisinin denize indirilme töreninden, (SPA)
Wisconsin'de Majesteleri Kral Saud gemisinin denize indirilme töreninden, (SPA)

ABD'nin Wisconsin eyaletinde düzenlenen özel bir törenle, Tuwaiq projesi kapsamında üretilecek dört Suudi savaş gemisinden ilki olan "Majesteleri Kral Saud" gemisi denize indirildi.

Gemi, Suudi Arabistan Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Korgeneral Muhammed El-Garibi tarafından, Suudi Arabistan ve Amerikan tarafından çok sayıda üst düzey subay ve yetkilinin katılımıyla denize indirildi.

Korgeneral el-Garibi, genel olarak silahlı kuvvetlerin ve özellikle deniz kuvvetlerinin Suudi liderliğinden aldığı sınırsız desteğin, modernizasyon ve kalkınmada önemli ilerlemeler kaydedilmesine katkıda bulunduğunu vurguladı. Tuwaiq projesinin, Suudi Arabistan'ın en son askeri teknolojilere dayanan, modern ve profesyonel bir deniz kuvveti oluşturma taahhüdünü ve personelinin ileri eğitim ve nitelik programlarını somutlaştırdığını ifade etti.


Suudi Arabistan Veliaht Prensi Burhan ile görüştü

Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)
Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Burhan ile görüştü

Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)
Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, dün Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan ve beraberindeki heyetle bir araya geldi.

Görüşmede, Sudan'daki son gelişmeler, bunların sonuçları, güvenlik ve istikrarın sağlanması için gösterilen çabalar gözden geçirildi.