Tunus seçimleri: Nahda ve Tunus’un Kalbi zafer ilan ettiler

Dün düzenlenen parlamento seçimi için oy kullanmaya giden Tunuslular (AFP)
Dün düzenlenen parlamento seçimi için oy kullanmaya giden Tunuslular (AFP)
TT

Tunus seçimleri: Nahda ve Tunus’un Kalbi zafer ilan ettiler

Dün düzenlenen parlamento seçimi için oy kullanmaya giden Tunuslular (AFP)
Dün düzenlenen parlamento seçimi için oy kullanmaya giden Tunuslular (AFP)

Tunus dün sandık başındaydı. Parlamento seçimlerinde Nahda Hareketi ve Tunus’un Kalbi partileri zaferlerini ilan ettiler. Tunus Yüksek Seçim Komisyonu (YSK) ise cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki yüzde 49’luk katılımın yüzde 41,3’e düştüğünü duyurdu.
Nahda Hareketi Sözcüsü İmad el-Hamiri dün düzenlenen basın toplantısında yasama seçimlerinin ilk sandık sonuçlarına göre Nahda Hareketi’nin üstün zafer kazandığını belirtirken Tunus’un Kalbi Partisi Sözcüsü Hatem el-Meliki de tutuklu cumhurbaşkanı adayı Karvi'nin başkanlığındaki partisinin seçimleri ilk sırada tamamladığını öne sürdü.
İki farklı Tunus kuruluşu tarafından yürütülen anketlere göre 217 sandalyeli parlamentoda Nahda Hareketi’nin 40, Tunus'un Kalbi Partisi’nin ise 33 milletvekili çıkarıyor. Bu durum parlamentoda düzensiz bir manzara oluşacağına işaret ediyor. Partiler koalisyon oluşturmak zorunda kalacak.
Söz konusu açıklamaların ardından iki partinin de başkentteki merkezlerinde kutlamalar düzenlendi. Seçimlerden sonra birlikte koalisyon kurmayacaklarını belirten partiler arasındaki çatışma ise devam ediyor.
Kamu araştırma şirketi Sigma Konsey'in sonuçlarına göre Özgür Anayasa Partisi oyların yüzde 6,8’ini, Onur Koalisyonu yüzde 6,1’ini, geleneksel partilerden Yaşasın Tunus Partisi yüzde 4,7’sini, 2014 seçimlerinin galibi Nida Tunus Partisi ise yüzde 2’sini aldı.
Yüksek Seçim Kurulu’ndan yapılan açıklamada yasama seçimlerinin ön sonuçları bu ayın 10’unda, kesin sonuçları ise 13 Kasım’da açıklanacak.
Gözlemciler, cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda Kays Said ve Nebil el-Karvi’nin zaferini iktidardaki liderlere bir tepki olarak değerlendirmişti. Aynı durum parlamento seçimlerinde de tekrarlanmış görünüyor.
Tarih profesörü Adnan Manser, iktidardaki koalisyon partilerinin yenilgileri sebebiyle siyasi bir deprem olabileceğini, bunun bir sonraki hükümetin kurulmasını da olumsuz etkileyebileceğini söyledi. Manser, seçim sonuçlarının zorunlu siyasi ittifaklara yol açacağını kaydetti.
Başkent Tunus ve yakınındaki seçim merkezlerinde katılımın zayıf olduğu seçimler, seçmenlerin yakıcı güneşin altında uzun saatler boyunca sırada bekledikleri 2011 parlamento seçimlerinde olduğu gibi coşkudan uzaktı. 2014 seçimlerinde ise El-Baci Kaid es-Sibsi liderliğindeki liberal Nida Partisi ve Raşid Gannuşi liderliğindeki Nahda Hareketi arasındaki kutuplaşma seçim coşkusunu artırmıştı. Bu durum seçime katılım oranının da yüksek olmasına neden olmuştu.
Ancak dün düzenlenen seçimler, 2014 seçimlerindeki katılım ve coşkudan yoksundu. Bir seçim merkezi başkanı dün sabah oylamanın başlamasının ardından bazı seçim salonlarına seçmenlerin gitmediğini söyledi. Tunuslu kadınlar ve gençler seçime zayıf katılım gösterirken çoğu seçmenin 45 yaş üzerinde olduğu gözlemlendi. Gözlemcilerden Ali el-Rakiki, AFP’ye yaptığı açıklamada seçmenlerin geleneksel partilere güvenmediğini ve haklarında fazla bir şey bilmedikleri için oy kullanma konusunda istekli olmadıklarını ifade etti.
Savunma ve İçişleri bakanlıkları, parlamento seçimleri için yaklaşık 70 bin güvenlik görevlisi ve askerin görevlendirildiğini, seçimlerin istikrarlı ve güvenli bir ortamda gerçekleştiğini doğruladı. Bir YSK üyesi tarafından Şarku’l Avsat’a yapılan açıklamada ise en az 45 bin kişinin seçimlerde görevli olduğu ve çok sayıda yerli ve yabancı gözlemci ve gazetecinin de seçimleri takip ettiği bilgisini verdi.
Tunus seçim sonuçlarına ilişkin bir değerlendirme
Tunus’ta parlamento seçimleri dün gerçekleştirildi. Seçimin kesin ve resmi sonuçları açıklanmamasına rağmen ilk verilere göre, parlamentoda üç siyasi blok yer alacak. Bu durumda Tunus’u nasıl bir gelecek bekliyor, ne tür gelişmeler olabilir? Eldeki verilere göre bu sorulara cevap verebilecek bir ön değerlendirmeyi sunuyoruz.
1- Objektif bir bakış açısıyla, yeni bir baskı altında bulunan Parlamento’daki partilerin tutumlarında meydana gelebilecek değişiklikleri göz ardı edersek, yeni Parlamento’da bizi üç siyasi blok karşılayacak:
Bunların ilki, Nahda Hareketi, Kerame Partisi ve Yaşasın Tunus Partisi’nin yanı sıra bazı bağımsızların bulunduğu İslamcılar ve müttefiklerinden oluşan bir blok olacak. Bu bloğun Parlamento’da 80 ila 90 sandalyesi bulunuyor.
İkincisi; Tunus'un Kalbi Partisi, Abir Musi liderliğindeki Özgür Anayasa Partisi, Nida Tunus Partisi ve bazı bağımsızlardan oluşan ve Parlamento’da 60 ila 70 sandalyesi bulunan bir diğer blok.
Üçüncüsü ise; Halk Hareketi Partisi, Demokratik Akım Partisi, Cumhuriyet Halk Birliği ve bazı bağımsızların yer aldığı Sosyal Demokrat Parti Bloğu. Bu bloğun Parlamento’daki sandalyesi sayısı da 50 ila 60 civarında.
2- Yine aynı şekilde objektif bir bakış açısıyla gerçekleşebilecek sürpriz müzakerelere değinmezsek bu siyasi blokların birbiriyle ortaklık kurmaları oldukça zor görünüyor. Bunun işaretleri ise şöyle;
Çeşitli partilerin birçok iç ve dış meseleye yönelik çelişkili tutum ve politikalarının yanı sıra seçim kampanyasındaki söylemlerinden yola çıkıldığı ortalık kurmalarının zor olması.
Bununla birlikte her parti seçim sonuçlarını farklı okuyor. Bunları ise şöyle özetleyebiliriz;
Nahda Hareketi, halktan daha önce aldığı desteği yeniden kazanmak için siyasi tutumunu yeniden gözden geçirirken Tunus’un Kalbi Partisi, Özgür Anayasa Partisi ile ortak bir fikir ortaya koymakta oldukça zorlanacaktır.
Sosyal Demokrat Parti Bloğu’nun ise (Tunus’un Kalbi Partisi’nden daha yüksek oy alan) Nahda Hareketi’yle ortak bir hükümette bir araya gelmesi mümkün değil. Çünkü kendini, başarısızlıklara imza atan rakiplerinin deneyimlerinden yaralanarak yükselen bir güç olarak görüyor ve kendisini tam bir alternatif olarak sunuyor.
3- Son olarak ve yine objektif yani tarafsız bir bakış açısıyla genel seçim sonuçları, Parlamento’da 1/3’ü siyasi ve ekonomik yolsuzluk sistem (mafyacılık ve zorbalık) tarafından temsil edilen 2/3’ü ise yeni demokratik ve devrimci güçler tarafından temsil edilen yeni bir denge oluşturdu. Nahda Hareketi ise söylemlerini yeniden gözden geçirdikten sonra güç dengesini bu güçlerin lehine önceliyor ve gerçekten de siyasi konumlarını gözden geçirmelerini bekliyor gibi görünüyor.
Öte yandan bu yeni siyasi denge, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tur sonuçlarına tamamen yansıyabilir.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.