Trump’tan Suriye'den çekilme kararı sonrası Kürtleri rahatlatma hamlesi

(AFP)
(AFP)
TT

Trump’tan Suriye'den çekilme kararı sonrası Kürtleri rahatlatma hamlesi

(AFP)
(AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, Tel Abyad ve Rasulayn’dan çekilen asker sayısının 50’yi geçmediğini vurgulayarak ABD’nin Suriye’den çekilme kararının sonuçlarını hafifletmeye çalışan bir görüntü verdi.
Trump, geçen aralık ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı benzer bir telefon görüşmesinden sonra geri çekilme kararı almıştı. Kararın ardından gelen yoğun eleştiriler, dönemin ABD Savunma Bakanı James Mattis ve ABD'nin DEAŞ’la Mücadele Koalisyonu Özel Temsilcisi Brett McGurk’un istifa etmelerine neden olmuştu. Şimdi ise Trump’ın hafta başında duyurduğu benzer karara, özellikle ABD Başkanı’na Cumhuriyetçi kanattan yakın isimlerinden verilen tepkiler kendisine kararından geri dönmesi yönündeki çağrılarla sürüyor.
ABD'nin eski DEAŞ’la Mücadele Koalisyonu Özel Temsilcisi McGurk, Twitter hesabından yaptığı açıklamada binlerce DEAŞ üyesi ve ailelerinin barındığı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından yönetilen Suriye'nin kuzeyindeki bir mülteci kampına işaret ederek şunları söyledi:
“Savunma Bakanlığı Genel Müfettişi tarafından DEAŞ terör örgütünün çekirdeği olabileceği konusunda uyardığı 60 bin kişilik Hol Kampı’nı Türkiye’nin yönetme niyeti, isteği ve imkanı yok. Bunun aksine inanmak, ulusal güvenliğimizle dikkatsizce oynanan bir kumardır.”
ABD Kürtleri terk etmedi
Trump, ABD’nin Suriye'de Kürtleri terk etmediğini belirtirken Pentagon da Kürtleri terk etmeyeceklerini doğruladı. ABD Başkanı dün Twitter hesabından paylaştığı bir mesajda  ABD’nin Kürtleri desteklemeye kararlı olduğunun altını çizerken Cumhurbaşkanı Erdoğan’la 13 Kasım’da Washington'da görüşeceğini duyurdu.
ABD’nin Suriye’nin söz konusu bölgesinden sadece 50 askerini çektiğini belirten Trump, Washington’ın ‘büyük savaşçılar’ olarak nitelediği Kürtleri terk etmediğini vurguladı.
Türkiye'ye sınırları aşmama uyarısı
Türkiye'nin ABD'nin ticari bir ortağı ve NATO'nun önemli bir üyesi olduğunu söyleyen Trump, “Türkiye, gereksiz yere çıkacak bir çatışmanın ekonomisi ve çok kırılgan para birimi için yıkıcı etkileri olacağını biliyor” diyerek sınırların aşılmaması uyarısında bulundu.
Türkiye ile ABD arasındaki ticari iş birliğinin önemine dikkati çeken Trump açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Birçok insan Türkiye'nin ABD'nin büyük bir ticari ortağı olduğunu unutuyor. Aslında onlar F-35 savaş uçağımızın çelik iskeletini yapıyor.”
ABD Başkanı, ricası üzerine Türk yetkililerin daha uzun yıllar hapis yatması öngörülen papaz Brunson'ı sağlıklı bir şekilde geri gönderdiklerinin de altını çizdi.
Cumhuriyetçilerdan sert eleştiri
Diğer yandan Trump'ın kararı Washington'da, özellikle de üst düzey müttefiklerinin aralarında bulunduğu Cumhuriyetçilerin arasında sert eleştirilere neden oldu. Bununla birlikte karar, ABD’nin Suriye’de DEAŞ’a karşı mücadelesinde en etkili güç olarak dayandığı Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) büyük bir darbe olarak görüldü.
Cumhuriyetçilerin Senato Çoğunluk Lideri Mitch McConnell, ABD birliklerinin Suriye'den hızla çekilmesinin sadece Rusya, İran ve Esed rejimine fayda sağlayacağını vurguladığı açıklamasında şunları söyledi:
“Bu durum DEAŞ ve diğer terör örgütlerinin yeniden örgütlenmeleri riskini artıracak. ABD Başkanı Trump'a DEAŞ ile mücadelenin devamlılığı ve NATO müttefikimiz Türkiye ile Suriye’de terörle mücadeledeki yerel ortaklarımız arasında çatışmayı önlemek için Amerikan liderliğini kullanmaya çağırıyorum.”
Temsilciler Meclisi Başkanı Demokrat Nancy Pelosi de benzer bir açıklamada bulunarak kararın bölgenin güvenlik ve istikrarına karşı ciddi bir tehdit oluşturduğunu, İran ve Rusya'ya tehlikeli bir mesaj gönderdiğini ve Washington’ın müttefiklerine ABD'nin artık güvenilir bir ortak olmadığını gösterdiğini söyledi.
Trump’a yakın isimlerden Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham da Twitter üzerinden verdiği bir dizi mesajda kararın ABD’nin müttefikleriyle olan ilişkilerine yönelik etkileri konusunda uyarıda bulundu. Askerleri geri çekme kararını şiddetle eleştirdi. Graham söz konusu mesajlarından birinde, metni ilk gördüğünde önce eski Başkan Barack Obama'nın ABD askerlerini Irak'tan çekme kararına dair bir açıklama okuduğunu düşündüğünü söyledi.
Graham sonraki Twitter mesajında şunları söyledi:
“DEAŞ’la mücadeleye kendini feda eden Amerikalılar ve müttefikleri için çok üzülüyorum. Çünkü bu karar, DEAŞ'ın yeniden ortaya çıkmasını destekliyor. Çok üzücü. Çok tehlikeli. Başkan Trump, radikal İslamcılarla savaşmaktan bıkmış olabilir. Ama onlar bizimle savaşmaktan bıkmıyor.”
Nikki Haley: Türkiye bizim dostumuz değil
ABD'nin eski BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley de kararı Twitter üzerinden eleştirenler arasındaydı:

“Eğer müttefiklerimizin arkamızı kollamalarını istiyorsak biz de onların arkasını kollamalıyız. Kürtler, Suriye'de DEAŞ’la olan başarılı mücadelemizde rol üstlendiler.  Onları ölüme terk etmek büyük bir hata. Türkiye bizim dostumuz değil.”
Cumhuriyetçi Senatör Ted Cruz da Twitter hesabından yaptığı benzer bir açıklamada şunları söyledi:
“Türkiye öldürürken hiçbir şey yapmadan oturursak sinir bozucu olur. Gelen haberler, Türkiye lideri Erdoğan'ın Başkan Trump'a bunu yapmak istediğini açıkça söylediğini gösteriyor.”
Florida Senatörü Marco Rubio da Twitter mesajında şu ifadeleri kullandı:
“Eğer ABD’nin Suriye’den çekilmesine dair haberler doğruysa, Trump yönetimi Suriye’nin çok ötesinde sonuçları olabilecek ciddi bir hata yapıyor demektir. Bu durum İran'ın mevcut yönetim altındaki vizyonunu doğrulayacak ve daha geniş, daha ciddi bir bölgesel savaşa yol açabilecek düşmanca saldırılar düzenlemeleri için onları cesaretlendirecektir.”
Eski Arkansas Valisi ve Trump’ın en büyük destekçilerinden olan Mike Huckabee, “ABD’nin Kürtleri terk etmesi büyük bir hatadır” dedi.
Aynı zamanda eski Beyaz Saray Sözcüsü Sarah Sanders’in babası da olan Huckabee açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Asla onlar için savaşmamızı istemediler. Sadece onlara kendilerini savunmaları için teçhizatlar verildi. Onlar samimi müttefiklerdi. Onları terk edemeyiz.”
Konuya dair bir diğer açıklama da Nebraska Senatörü Ben Sasse’den geldi:
“Trump'ın aldığı kararın kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere bizimle savaşan müttefiklerimizin katledilmesine neden olabilir. Türkiye, masum Kürtleri öldürmeden önce NATO’nun bir üyesi olarak ayrıcalıklı konumunu dikkatle gözden geçirmeli. Amerikalılar, soykırım rejimlerinin ortağı değildir.”
Trump ve Erdoğan arasındaki görüşmenin ayrıntıları
İsminin açıklanmasını istemeyen ve basına telefon aracılığıyla demeç veren ABD yönetiminden bir yetkili, Trump ile Erdoğan arasındaki telefon görüşmesine ilişkin açıklamasında “Görüşme olumlu başladı fakat Washington ile Ankara arasındaki ilişkiyi olumsuz yönde etkileyerek beklenmedik bir şekilde sona erdi” dedi.
Telefon görüşmesinde Trump’ın Türk mevkidaşını Suriye’de sınırları aşan bir adım atması halinde ülkesinin ekonomisini yok etmekle tehdit ettiğini söyleyen yetkili, “Görüşme, ABD ve Türkiye’nin Suriye-Türkiye sınırındaki güvenli bölgeyi oluşturmak için çalıştıkları bir zamanda gerçekleşti” ifadelerini kullandı.
Güvenli Bölge mekanizmasının SDG, ABD ve Türkiye arasındaki bir uzlaşıya dayandığını ifade eden yetkili, “Mekanizmanın Türklerin ihtiyaçlarını karşıladığını düşünüyorduk” diye konuştu. Yetkili, Trump'ın telefonda ayrıca Türkiye'nin Rusya’dan aldığı S-400 füze savunma sistemi anlaşması ve Türkiye’nin F-35 savaş uçağı üretim programından çıkarılarak uçakların Ankara’ya tesliminin askıya alınmasının yanı sıra, iki ülke arasında 100 milyar dolarlık bir ticaret anlaşması yapılması ihtimaline de değindiğini kaydetti.
Bu konulara ilişkin olumlu bir görüşmenin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye’nin kuzeydoğusuna girme sorununu gündeme getirdiğini belirten yetkili şunları söyledi:
“Erdoğan, geliştirdiğimiz ve uyguladığımız güvenli bölge mekanizmasının ihtiyaç ve taleplerini karşılamadığını, detayları belirtilmeyen tek taraflı bir işlem yapmak istediğini fakat ABD’nin de desteğini beklediğini açıkça ifade etti.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’tan hiç beklemediği bir karşılık aldığını söyleyen ABD’li yetkili açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Trump, ABD’nin bu tür bir operasyonu desteklemeyeceğini, bunun çok kötü bir fikir olduğunu söyleyerek operasyonun Türkiye ve bölge halkına DEAŞ’la mücadelede daha iyi bir güvenlik imkanı sağlayamayacağının altını çizdi.”
Trump’ın verdiği yanıtın Erdoğan’ı şaşırttığını çünkü destek konusunda onu ikna edebileceğini düşündüğünü söyleyen yetkili, ABD yönetiminin Türkiye’nin operasyonunu desteklemediğini göstermek için askerlerini Türkiye-Suriye sınırındaki konumlarından çektiğini belirtti. Yetkili, “Bu birliklerin sanki Türkleri Suriye'ye doğru hareket etmekten alıkoyuyor gibi orada kalmasını istemiyoruz” dedi.
ABD’nin Suriye'nin kuzeyindeki askeri varlığında bir değişiklik olmadığına dikkati çeken yetkili “Siyasi varlığımızın yanı sıra askeri varlığımızı da gözden geçiriyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın pazartesi günkü tutumu öncekinden daha katıydı” ifadelerini kullandı.
Yetkili ayrıca ABD yönetiminin gelecekte olabilecekler açısından durumu gözden geçirdiğini belirtti:
“Türklerin askeri bir operasyon için pratikte hazır olduklarına dair çeşitli göstergelere sahibiz. Ancak operasyonun ne zaman başlayacağını bilmiyoruz. Muhtemelen olmayacaktır. Ama yine de olma ihtimali yüksek gösteriliyor. Bununla birlikte operasyonun küçük çaplı mı yoksa büyük çaplı mı olacağını da bilemiyoruz.”
Güvenli Bölge mekanizması askıya alındı
ABD’nin artık uygulamaya devam etmenin bir anlamı kalmadığı ve Türklerle askeri teması sürdüreceği için Güvenli Bölge mekanizmasını askıya aldığını belirten yetkili, Washington’ın Türkiye için askeri etkileri ve olumsuz mesajları olabilecek bir adımla, Suriye’nin kuzeydoğusundaki hava sahasını Türkiye’ye kapattığını açıkladı.
Türkiye uçaklarını kullanamayacak
Şu anki durumu kontrol altında tuttuklarını ve yakın gelecekte bu durumu değiştirmeye niyetleri olmadığını söyleyen yetkili açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Personelimizi ve birliklerimizi korumak için mevcut durum üzerindeki kontrolümüzü koruma konusunda istekli ve enerjik olacağız. Bu adım, Türkiye için Suriye topraklarına yapılacak herhangi bir operasyonda savaş uçaklarını kullanamayacağı anlamına geliyor. Bu da Türkiye’nin sahadaki ilerlemesini engelleyecektir. Erdoğan, Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelik askeri operasyonunu ne ABD’nin ne de uluslararası toplumun desteklemeyeceğini anlamalı. Bunun dışında ne yapacağımızı bilmiyoruz.”



Trump, ‘sonsuz savaşları’ sona erdirmek ile soğuk savaş cephelerini kızıştırmak arasında

ABD Başkanı Donald Trump, 10 Aralık 2025'te Miami'de (DPA)
ABD Başkanı Donald Trump, 10 Aralık 2025'te Miami'de (DPA)
TT

Trump, ‘sonsuz savaşları’ sona erdirmek ile soğuk savaş cephelerini kızıştırmak arasında

ABD Başkanı Donald Trump, 10 Aralık 2025'te Miami'de (DPA)
ABD Başkanı Donald Trump, 10 Aralık 2025'te Miami'de (DPA)

ABD Başkanı Donald Trump, ‘savaşlara hayır’ sloganıyla ikinci görev dönemine başladı. Trump, Rusya-Ukrayna savaşını 24 saat içinde bitirme ve ‘Önce Amerika’ ilkesini hayata geçirme vaadinde bulundu. Irak ve Suriye’den ABD askerlerini çekeceğini söyleyen Trump, sekiz savaşı sona erdirdiğini savundu ve nesiller sonra yeni bir savaş başlatmayan ilk ABD başkanı olmakla övündü.

Ancak çok kutuplu ve karmaşık bir dünyada söylemin eyleme dönüşmesinin kolay olmadığı görüldü. Trump, 2025 yılının sonuna yaklaşırken ve ikinci döneminin birinci yıl dönümüne sayılı günler kala, Rusya-Ukrayna savaşının hâlâ devam ettiği bir tabloyla karşı karşıya. Ortadoğu’da yaşanan önemli gelişmeler, ABD güçlerinin Irak ve Suriye’de yeniden konuşlanmasına yol açarken, Venezuela ile ‘uyuşturucuyla savaş’ başlığı altında yeni cephelerin açılmasıyla dikkatler Latin Amerika’ya çevrildi.

Trump tarzı bir dokunuşla Monroe Doktrini

Bu adımlar, hem içeride hem de dışarıda birçok kesimi şaşırttı. Zira Trump’ın sıkça dile getirdiği ‘Önce Amerika’ politikasıyla büyük ölçüde çelişiyor gibi göründü. Ancak Trump yönetiminin açıkladığı yeni ulusal güvenlik stratejisi, bu sorulara kısmen yanıt verdi. ABD’nin önceliklerini köklü biçimde değiştiren ve Trump’a özgü bir yorumla Monroe Doktrini’nin bazı unsurlarını yeniden gündeme getiren bu strateji, düzensiz göçle mücadele ve sınırların korunmasını güvenlik politikasının temel direkleri olarak öne çıkardı.

dfrg
ABD Başkanı Donald Trump, 15 Aralık 2025'te Beyaz Saray'da bir grup generalle birlikte (AFP)

Trump’a göre bu iki başlık, Venezuela cephesinin açılmasının başlıca nedenleri arasında yer alıyor. ABD’ye kaçak yollarla sokulan ve Amerikalılara zarar veren uyuşturucuyla mücadele de bu yaklaşımın önemli bir parçası olarak sunuluyor. Yönetim, söz konusu hamlelerin tamamının ‘Önce Amerika’ anlayışı çerçevesinde ABD’yi korumayı amaçladığını savunuyor.

Venezuela savaşı ve ‘arka bahçe’

Ancak stratejide öne çıkan unsur, Beyaz Saray’ın ifadesiyle ‘ABD’nin arka bahçesi’ olarak nitelendirilen Latin Amerika’ya verilen ağırlık oldu. Yeni yaklaşım, bu bölgede ABD dışı herhangi bir etkinin genişlemesine kırmızı çizgi çekiyor. Bazı raporlar ise Washington’un hedeflerinin yalnızca uyuşturucuyla ve düzensiz göçle mücadeleyle sınırlı kalmadığını, Venezuela’da Nicolas Maduro yönetiminden başlayarak Küba’daki Castro rejimine kadar uzanan bir yelpazede rejim değişikliğini de kapsadığını ortaya koyuyor. Bu adımlar, geçmiş yönetimlerin rejim değiştirme politikalarını eleştiren ulusal güvenlik stratejisiyle çelişir görünse de, Trump’ın Küba kökenli Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun siyasi vizyonuyla örtüşüyor.

df
New York'ta Venezuela'yla savaşa karşı düzenlenen protesto gösterisinden, 6 Aralık 2025 (Reuters)

Rubio, siyasi kariyerini Latin Amerika’daki solcu ve komünist yönetimlerle mücadele vaadi üzerine inşa etmiş bir isim olarak biliniyor. ABD’nin eski Honduras Büyükelçisi ve daha önce ABD Başkanı’nın Venezuela danışmanı olarak görev yapan Hugo Llorens, bu durumu şöyle değerlendirdi: “Rubio Küba kökenli ve Latin Amerika’daki sol yönetimlere karşı son derece sert. Onun için Venezuela bir düşman ve yönetimde Venezuela’da rejim değişikliğini isteyen isimler arasında yer alıyor. Buna karşılık, örneğin MAGA hareketi içinde bu tür bir çatışmaya girilmesi konusunda uyarıda bulunan isimler de var. Bu nedenle Trump, Venezuela ile askeri bir çatışmaya girmeden, uyuşturucu meselesini öne çıkaran popülist bir söyleme odaklanmayı ve Maduro’ya diplomatik baskı yaparak ülkeyi terk etmesini sağlamayı tercih ediyor.”

Savaş Bakanlığı

‘Barış Başkanı’ olarak anılan Trump, Latin Amerika cephesini açmakla yetinmedi; yönetiminde bir başka tartışmalı değişikliğe daha gitti. Bu kez adres, ikinci döneminde resmen Savaş Bakanlığı olarak adlandırılan ABD Savunma Bakanlığı oldu. Söz konusu adım, Trump’ın savaşları sona erdirme vaatleriyle çelişen mesajlar vermesi nedeniyle Washington’daki siyasi çevrelerde kafa karışıklığına yol açtı. Eski bir Pentagon yetkilisi olan Jim Townsend, bu tür adımların ABD’nin yapması gereken daha önemli işlerden dikkati uzaklaştırdığı uyarısında bulundu. Townsend, bunlar arasında ulusal güvenlik stratejisinin ayrıntılarının net biçimde uygulanması ve ‘içinde yaşadığımız son derece tehlikeli dünyada’ ABD kuvvetlerinin doğru şekilde konumlandırılmasının yer aldığını söyledi.

sdfr
Adının değiştirilmesinden sonra Savaş Bakanlığı'nın yeni amblemi (AP)

Buna karşılık, eski ABD Siyasi-Askeri İşlerden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı emekli Tuğgeneral Mark Kimmitt, Savunma Bakanlığı’nın 1776’dan 1947’ye kadar Savaş Bakanlığı olarak adlandırıldığını hatırlattı. Kimmitt, “Yapılan şey yeni bir isim icat etmek değil, asıl isme geri dönmek. 175 yıl boyunca çok sayıda askeri Savaş Bakanlığı’ndan savaşa gönderdik. İsmin değiştirilmesinde benim için bir sakınca yok” dedi. ABD ordusunun eski istihbaratçısı ve Londra Araştırmalar Merkezi Direktörü Anthony Shaffer da değişikliğin, ABD’nin yeni kimliğini ortaya koymak açısından gerekli olduğunu savundu. Shaffer, bunun ‘meselelere bakışta ve onları ele alışta yeni bir tarzın’ altını çizdiğini belirtti. Bu adımların, Trump’ın sıkça dile getirdiği ve savunduğu ‘güç yoluyla barış’ anlayışını somutlaştırdığı yorumları yapıldı.

Trump ve sekiz savaş

Savunma Bakanlığı’nın isminin değiştirilmesine, Latin Amerika’da yeni bir cephenin açılmasına ve Trump’ın uyuşturucuyla savaş ilanına rağmen, ABD Başkanı ikinci döneminde sekiz savaşı sona erdirmeyi başardığını savunuyor. Trump, bu çabalarının karşılığı olarak Nobel Barış Ödülü’nü alamamış olmasından duyduğu rahatsızlığı da sık sık dile getiriyor. Peki Trump’ın sona erdirdiğini söylediği bu savaşlar hangileri?

fgthy
ABD Başkanı Donald Trump, 4 Aralık 2025'te Washington'da iki ülke arasında imzalanan barış anlaşmasının ardından Kongo ve Ruanda devlet başkanlarıyla birlikte (Reuters)

Trump, Kongo ile Ruanda, İsrail ile İran, Hindistan ile Pakistan, Ermenistan ile Azerbaycan, Kamboçya ile Tayland, Sırbistan ile Kosova, Etiyopya ile Mısır ve Hamas ile İsrail arasındaki çatışmaları örnek gösteriyor. Ancak bu ihtilafların sona erdirildiğine dair iddialar, geniş ve muğlak bulunuyor. Zira söz konusu dosyaların büyük bölümü, kökleri derinlere uzanan, karmaşık ve uzun süreli tarihsel anlaşmazlık niteliği taşıyor. Bu çatışmalar, ABD’nin doğrudan müdahil olduğu ve ‘ebedi savaşlar’ olarak tanımlanan süreçlerle de kıyaslanamıyor. Bunların başında, Irak ve Afganistan savaşlarıyla somutlaşan terörle mücadele geliyor. Bu süreç, Suriye’ye uzanmış, DEAŞ’la mücadele ve örgütün yeniden güç kazanmasının engellenmesi hedefiyle sürdürülmüş ve hâlen de devam eden bir misyon niteliğini koruyor. Bu çerçevede, Trump’ın söz konusu anlaşmazlıkları gerçekten sona erdirip erdirmediği sorusu, Washington ve uluslararası çevrelerde tartışılmaya devam ediyor.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti–Ruanda

Trump yönetimi, Haziran 2025’te Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Ruanda arasında onlarca yıllık çatışmayı sona erdirmeyi amaçlayan bir barış anlaşmasının imzalanmasını memnuniyetle karşıladı. Ancak buna rağmen, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ordusu ile M23 silahlı hareketi arasındaki şiddet olayları sahada devam ediyor.

İsrail–İran

İsrail ile İran arasındaki çatışma konusunda ise Trump, İran’daki nükleer tesislere yönelik hava saldırılarıyla Tahran’ı dizginlemeyi başardı. Buna karşın, somut bir barış anlaşmasının yokluğunda iki taraf arasındaki gerilim sürüyor.

Hindistan–Pakistan

Hindistan ile Pakistan arasındaki gerilimde Trump, Mayıs 2025’te ateşkes anlaşmasının imzalanmasını sağlayarak savaşa dönüşebilecek bir tırmanışı durdurdu. Ancak iki nükleer güç arasındaki tarihsel anlaşmazlıklar varlığını koruyor.

Ermenistan–Azerbaycan

8 Ağustos 2025’te Beyaz Saray’da Ermenistan ile Azerbaycan arasında bir barış anlaşması imzalandı. Bu anlaşma, 30 yılı aşkın süredir devam eden çatışmayı ve Dağlık Karabağ üzerindeki ihtilafı sona erdirdi.

Tayland–Kamboçya

2025 yazında Tayland ile Kamboçya arasında sınırda yaşanan çatışmaların ardından Trump, tercih ettiği araçlardan biri olan gümrük tarifelerini devreye sokarak iki ülkeyi geçici bir ateşkese razı etti. 26 Ekim 2025’te Kuala Lumpur’da düzenlenen Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) Zirvesi sırasında, taraflar arasında genişletilmiş bir gerilimi düşürme anlaşması imzalandı.

Sırbistan–Kosova

Trump, 27 Haziran’da Truth Social platformunda yaptığı paylaşımda, “Sırbistan ve Kosova çatışmanın eşiğindeydi ve büyük bir savaş çıkabilirdi. Onlara, eğer çatışırsanız ABD ile ticaret olmaz dedim. Onlar da ‘Peki, belki yapmayız’ dedi” ifadelerini kullandı. Ancak iki ülke arasında uzun süredir devam eden bir ihtilaf bulunmakla birlikte, fiili bir savaş durumu söz konusu değildi. Beyaz Saray, Trump’ın ilk döneminde 2020 yılında Oval Ofis’te imzalanan ve ekonomik ilişkilerin normalleştirilmesini öngören anlaşmaları diplomatik bir başarı olarak hatırlatıyor; ancak o dönemde de iki ülke savaş halinde değildi.

Etiyopya–Mısır

İki ülke arasında sona erdirilecek bir savaş bulunmuyor. Taraflar arasındaki anlaşmazlık, Büyük Rönesans Barajı etrafında yoğunlaşıyor ve bu dosyada şu ana kadar somut bir ilerleme sağlanmış değil.

Hamas–İsrail

Gazze savaşı ve İsrail ile yaşanan çatışma ise son derece karmaşık bir başlık olmayı sürdürüyor. Trump, yoğun çatışmaların ardından ateşkese ulaşılmasını sağladı. Ancak önerilen kapsamlı barış planı ciddi engellerle karşı karşıya ve bölge ülkelerinin talep ettiği iki devletli çözüme herhangi bir atıf içermiyor.

Sudan iç savaşı

Sudan’daki çatışma, Trump ve ekibi açısından çözülemeyen bir dosya olarak öne çıkıyor. ABD Başkanı’nın krizi şahsen çözeceğine dair verdiği sözlere rağmen, iki yılı aşkın süredir devam eden savaşta ateşkes sağlanmasına yönelik girişimler kayda değer bir ilerleme kaydedebilmiş değil.

Barış Başkanı

Trump’ın ikinci döneminde kendisini, savaşları sona erdirmekte kararlı bir ‘Barış Başkanı’ olarak sunma çabası açık biçimde görülüyor. Ancak bu kamuoyuna verilen mesajın arkasında, ABD’nin küresel ölçekteki angajmanını sürdüren pragmatik bir askerî konumlanma öne çıkıyor. Trump, bitmeyen savaşları sona erdirmekten ziyade, ABD’nin bu savaşları nerede ve nasıl yürüteceğini yeniden tanımladı. Bu çerçevede Washington’un dış müdahalelerinin hedefleri de değişti. Demokrasi yayma söyleminin yerini, daha belirgin şekilde ekonomik çıkarlar ve stratejik menfaatler aldı. Böylece Trump yönetimi, ABD’nin küresel rolünü azaltmak yerine, askeri ve siyasi angajmanını farklı öncelikler doğrultusunda yeniden şekillendirmiş oldu.

dfvg
ABD Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 15 Nisan 2025'te Alaska'da (AP)

 


İsrailli yetkililer uyarıyor: İran hakkında medyada yer alan sızıntılar yeni bir savaşı tetikleyebilir

 İsrail hava savunma sistemleri, geçtiğimiz haziran ayında Tel Aviv üzerindeki İran füzelerini önledi. (AP)
İsrail hava savunma sistemleri, geçtiğimiz haziran ayında Tel Aviv üzerindeki İran füzelerini önledi. (AP)
TT

İsrailli yetkililer uyarıyor: İran hakkında medyada yer alan sızıntılar yeni bir savaşı tetikleyebilir

 İsrail hava savunma sistemleri, geçtiğimiz haziran ayında Tel Aviv üzerindeki İran füzelerini önledi. (AP)
İsrail hava savunma sistemleri, geçtiğimiz haziran ayında Tel Aviv üzerindeki İran füzelerini önledi. (AP)

İsrailli istihbarat yetkilileri, son günlerde İsrail’den sızan haberler ve basın brifinglerinin, İran ile olası çatışmaların yeniden başlamasına dair tartışmaların, Tahran tarafından düşüncesiz bir tepkiye yol açabileceği ve daha geniş çaplı bir savaşın çıkmasına neden olabileceği konusunda uyarıda bulundu.

İsrail'den sızan bilgiler gerçek bir savaşı tetikleyecek mi?

İsrail’in Yedioth Ahronoth gazetesinin internet sitesi Ynet, yetkililere dayandırdığı haberinde, “Bu sızdırmalar ve basın brifingleri, genellikle üst düzey bir diplomatik yetkiliye veya Batılı istihbarat kaynaklarına atfediliyor; İsrail’deki diğer önemli konulardan dikkatleri saptırmanın yanı sıra (bunlar arasında 7 Ekim saldırılarına yönelik hükümet soruşturması ve Gazze’de Hamas ile varılan ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasının gecikmesi de bulunuyor) gerçek bir savaş çıkarma riski taşıyor” ifadelerine yer verdi.

Yetkililer ayrıca, İran ile iletişimin yanlış yönetilmesinin, ‘her iki tarafın da şu an göğüslemeyi istemediği yıpratıcı bir çatışmanın fitilini ateşleyebileceği’ konusunda uyardı.

İsrail ordusundaki kıdemli subaylar, özellikle haziran ayında İsrail ile İran arasında patlak veren savaşın ardından, bu yıl defalarca uyarıda bulundu. Subaylar, İran meselesinin yanlış yönetilmesinin, iki ülke arasında düşmanlıkların yeniden başlamasının başlıca kıvılcımı olabileceğini belirtti.

İran'ın önleyici bir saldırı düzenleyebileceği uyarısı

Şu anda İran’ın tehdit değerlendirmeleri büyük ölçüde İsrail medyasına dayandırılıyor. İran istihbarat ajanları, İsrail içinde sahada faaliyet göstermekte giderek daha fazla zorluk yaşıyor. Savaşın başlangıcından bu yana, İsrail içinde 34 casusluk girişimi engellendi.

İsrailli üst düzey güvenlik yetkilileri, “Eğer İranlılar savaş rüzgârlarının tekrar buradan estiğini hissederse, önleyici bir saldırı düzenlemeyi düşünebilirler” uyarısında bulundu.

Yetkililer ayrıca, “Amaç, saldırıları yeniden başlatmak veya mevcut ateşkesi sürdürmekse, medyayı bu tür büyük haberlerle doldurmak yerine sessiz kalmak daha iyidir. Batılı istihbarat ajanslarının İran’da gözlemlediği olağandışı hareketler, kısmen İsrail Telegram kanallarında yayılan ve tırmanış hazırlıklarıyla ilgili temelsiz söylentilerden kaynaklanıyor olabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Yetkililer, İran’ın toparlanmasının herhangi bir engelle karşılaşmadan devam ettiğini vurguladı.

Ayrıca, “Uluslararası bir uygulama mekanizması veya Tahran’ın etkisini sınırlayacak herhangi bir diplomatik düzenleme bulunmadığı için, İran güçleri yazın İsrail ile yaşanan tarihi çatışmanın hemen ardından füze kapasitesini yeniden inşa etmeye başladı. Son aylarda, ileri füze üretim teknikleri ve büyük finansal destek, Yemen’den Lübnan’a İran’ın vekil güçlerine düzenli olarak aktarıldı” denildi.

İsrail ordusundaki yetkililer, bu eğilim devam ederse İran ile yeni bir düşmanlık döneminin olası olduğunu belirtti. İsrail’in yalnızca Tahran belirli sınırları aştığında herhangi bir saldırı düzenlemesi tavsiye edildi.

Ordu, siyasi liderlerin açıklamalarını sorguluyor

Şu anda İsrailli askeri yetkililer, İran’ın belirlenen sınırları henüz aşmadığı görüşünde. İsrail ordusundaki kaynaklar dün, siyasi liderlikten gelen son dönemdeki açıklamalara karşı şüphelerini dile getirdi. Örneğin, bu ay yapılan İran askeri tatbikatlarının, İsrail’e yönelik yakın bir saldırı hazırlığına işaret etmediği kaydedildi.

İsrailli güvenlik yetkilileri, İran’ın bu aşamada İsrail’e karşı stratejik bir çıkarının bulunmadığını düşünüyor. Yetkililer, Tahran’ın ‘yaz dönemindeki başarısızlıklarından ders çıkararak askeri kapasitesini geliştirmeye, istihbarat yeteneklerini güçlendirmeye ve Hizbullah ile Husi güçlerini donatmaya odaklandığını’ belirtti. Ayrıca, İran rejiminin mevcut dönemde intikam arzusundan çok kendi varlığını koruma motivasyonunun öne çıktığı vurgulandı.


İsrail Savunma Bakanı: Gazze Şeridi’nden asla çekilmeyeceğiz

Filistinliler, İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının ardından kalan yıkımın ortasında yürüyor (AP)
Filistinliler, İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının ardından kalan yıkımın ortasında yürüyor (AP)
TT

İsrail Savunma Bakanı: Gazze Şeridi’nden asla çekilmeyeceğiz

Filistinliler, İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının ardından kalan yıkımın ortasında yürüyor (AP)
Filistinliler, İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarının ardından kalan yıkımın ortasında yürüyor (AP)

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, bugün salı günü yaptığı açıklamada, İsrail’in “Gazze Şeridi’nden asla çekilmeyeceğini” söyledi. Katz, 2005 yılında İsrail’in Gazze’den çekilmesi kapsamında boşaltılan yerleşimlerin yerine, Gazze’nin kuzeyinde yeni askerî-tarımsal noktalar kurulacağını belirtti.

İsrail basınının aktardığına göre Katz, Beyt El’de düzenlenen bir törende yaptığı konuşmada, “Bunu doğru şekilde ve doğru zamanda yapacağız. Bazıları itiraz edebilir, ancak ipleri elinde tutan biziz” ifadelerini kullandı.

sdcds
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz (DPA)

Katz’ın açıklamaları, Hamas ile varılan ateşkesin ardından İsrail’in Gazze’ye yönelik uzun vadeli planları hakkında artan spekülasyonların ortasında geldi. Açıklamalar, ABD Başkanı Donald Trump’ın kısa süre önce bu konudaki bir soruya yanıt verirken İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak etme ihtimalini dışlamasıyla da aynı döneme denk geldi.

Bu konuya atıfta bulunan Katz, “Bu hükümet bir yerleşim hükümetidir. Egemenliği uygulamak mümkün olursa, bunu uygularız. Şu anda fiili bir egemenlik aşamasındayız. 7 Ekim’deki korkunç felaketin ardından İsrail’in ortaya koyduğu tutum ve güç sayesinde, uzun zamandır görmediğimiz fırsatlar önümüzde duruyor” dedi.

Katz’ın ardından konuşan Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ise, son yıllarda Batı Şeria’da yürütülen “geniş çaplı yerleşim kampanyasıyla” övündü.