DEAŞ, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyine yönelik operasyonundan nasıl faydalanacak?

(AFP)
(AFP)
TT

DEAŞ, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyine yönelik operasyonundan nasıl faydalanacak?

(AFP)
(AFP)

Tarık eş-Şami
ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’nin kuzeyinden geri çekilme kararı sonrasında Kongre’deki Cumhuriyetçiler ve Demokratların yaşadığı şok, Türkiye’nin Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı operasyonuyla etkisini daha da artırdı. Bunun sebebi ise Trump’ın bu kararının yönetimdeki uzmanlarla istişare yapılmadan alınmış olması.
Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin yaşadığı şokun asıl sebebi ise ABD’nin birçok cephede üstünlüğünü kaybedebilme ihtimali. Zira Suriye’deki nüfuzunun büyük bir kısmını kaybedecek ve bölgedeki durum kötüleşip, DEAŞ’ın geri dönmesine zemin hazırlanacak. Aynı şekilde karar, Ortadoğu’daki müttefiklerini, dünyanın en büyük devletiyle ittifakın güvenilirliğinden şüphe duyar bir hale getirecek.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre Trump, Türkiye’ye yeşil ışık yakmadığını söyleyerek, bu şoku hafifletmeye çalışıyor. Bununla birlikte ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Washington’ın Suriye’nin kuzeyinde herhangi bir askeri operasyona destek vermediğini ve duruma karışmayacağını açıklamasına rağmen ABD’deki herkes bu operasyonların sonuçlarını yakınan takip ediyor. Ayrıca akıllarda da Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki bölgelere ne olacağı sorusu oluştu.
ABD’nin kaybı
ABD’deki birçok analist, araştırmacı ve eski yetkili, Trump ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki bir anlaşmayla ABD’nin geri çekilmesinin, Washington açısından ciddi sonuçlara yol açacağı konusunda hem fikir. Suriye’nin kuzeyinde bir ABD varlığının olmaması, ABD’nin üzerine yoğunlaştığı üç hedefi kontrol edemeyeceği ve başaramayacağı anlamına geliyor. Söz konusu hedeflerin ise ‘DEAŞ’ın hezimete uğradığından emin olmak, Suriye’deki İran ve müttefik güçleriyle mücadele etmek, Suriye’de siyasi bir çözüm oluşturmak’ olduğu biliniyor.
ABD, yaptırımları artırma kabiliyeti veya Suriye’nin yeniden yapılanmasını finanse etmeyi reddetme hususlarında ekonomik rolü dışında, bölgede etkisini kaybedecek. Geri çekilme kararı, ABD’nin gelecekte savaş taraflarıyla herhangi bir işbirliği ve ortaklık çabasını da engelleyecek. Nitekim SDG, söz konusu geri çekilme kararını ‘ihanet’ olarak nitelendirdi.
ABD’liler Trump’ın bölgeden geri çekilerek seçim vaatlerine uyma arzusunu anlasa da Washington’daki yönetimi ve siyasi elitlerle ile koordinasyon olmadan bunu hızlı şekilde uygulamakta ısrar etmesini şaşkınlıkla karşılıyor. Trump, daha önce de böyle bir karar vermiş ve ardından kararından geri adım atmıştı.
Türkiye’nin gerçekleştirdiği operasyonun sonuçları
Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi tarafından sunulan bir raporda, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik operasyonunun, Türk kuvvetleri ve ABD tarafından eğitilen SDG arasındaki muhtemel çatışmalar sırasında yakın vadede çok sayıda kişinin ölmesine ve yaralanmasına yol açacağı ifade edildi. Raporda, bu durumun uzun vadede önemli istikrarsızlığa neden olacağı belirtildi.
Türkiye’nin gerçekleştirdiği operasyon, büyük bir insani kriz ortaya çıkaracak. Birleşmiş Milletler (BM), Suriye’nin Türkiye sınırında şu an 758 binden fazla kişinin yaşadığını belirtiyor.
New York Times’ın haberine göre Ankara’nın askeri stratejisi, Türkiye topraklarındaki en az 1 milyon Suriyeli mültecinin (demografik yapı bozulup ve Kürtlerin bir devlet kurma planı engellenip) sınırda güvenli bir bölgeye yerleştirilerek, Suriye’ye dönmelerini sağlamak.
ABD’li bir gazeteci, Türkiye’nin planının, operasyonların sona ermesi sonrasında devam eden bir huzursuzluk ortamı oluşturacak tehlikeli bir plandan başka bir şey olmadığını belirtti. Çünkü bu plan, kendi topraklarını Türk manipülasyonlarına alet etmeyi reddeden etnik bir karışımla karşı karşıya kalacak. Zorla yeniden yerleştirme ise nadir şekilde başarıyla sonuçlanır. Zira Türkiye’deki birçok Suriyeli mülteci, Suriye’nin kuzeybatısında yaşamıyordu. Bu durum ise bölgedeki yerel nüfusa entegre olmalarını ve orada yaşamaya devam etmelerini pek olası kılmıyor.
Ankara’nın kazançları ve kayıpları
Ankara, SDG’yi varoluşsal bir tehdit olarak kabul ettiği sürece, ABD’nin tamamen geri çekilmesi hiç şüphesiz ki Suriye topraklarının bir başka bölgesini kontrol etmesi için ona daha fazla özgürlük verecek. Türkiye, Suriye içerisinde daha geniş bölgelerin kontrolünü sağlayarak, Suriye’nin geleceği hususunda daha büyük söz sahibi olacak.
Ama en büyük avantaj, Türkiye’deki Suriyeli mülteci karşıtı söylemlerin geçtiğimiz aylarda çarpıcı biçimde artması nedeniyle iç meselelerde görülecek. Bir milyon Suriyeli mülteciyi Suriye içerisindeki güvenli bölgeye geri dönmeye zorlamak, aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın popülaritesinin artmasına da katkı sağlayacak.
Türkiye’nin askeri operasyonu, hem askeri hem de ekonomik açısından maliyetli olacak. Türkiye’nin bölgede hala var olan DEAŞ hücrelerinin karşısında olduğu gibi bölgeyi Kürt savaşçılarına karşı korumak için mücadele etmesi de bekleniyor. ABD Başkanı’nın birkaç defa belirttiği gibi Türkiye, binlerce DEAŞ’lı tutuklunun da sorumluluğunu üstlendi. Aynı şekilde Batılı ülkelerin DEAŞ’a mensup vatandaşlarını geri alma isteksizliğine paralel olarak, toplama kamplarında kötü yaşam koşulları göz önüne alındığında, uzun vadeli bir mücadele ortaya çıkacak.
Aynı zamanda Türkiye’nin operasyonlarına yönelik uluslararası kınama ve Trump’ın ‘Sınırları aşması halinde Türkiye’yi ekonomik olarak bitirme’ tehdidi, uluslararası camianın bu operasyonlara daha fazla odaklanmasına yol açacak.
Şam, Moskova ve Tahran
Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nin raporuna göre Suriye rejimi, Rusya ve İran, Suriye’nin akıbetini belirleme yetenekleri açısından kazanım elde edecek. Çünkü ABD, Suriye rejimi ve müttefikleri karşısında hiçbir imtiyaz sağlamadan, Suriye’deki güç ve varlığının bir kısmından vazgeçti.
Rusya’nın Suriye rejimiyle bir anlaşma sağlamak için SDG ile olan ilişkisini güçlendirmesi ve Washington’ın geri çekilmesi sonrasında SDG’nin yeni müttefikler bulma arzusundan yararlanması bekleniyor. Türkiye’nin operasyonlarının başlamasından sonra SDG’nin Rusya’ya yönelmesi de bunu gösterdi.
Söz konusu anlaşma ise tamamlandıktan sonra, Suriye rejiminin daha fazla alanı kontrol etmesine olanak tanıyacak. Bu kontrol ise petrol sahaları ve birçok ekonomik kaynağı içerecek şekilde genişleyebilir.
DEAŞ’ın dirilişi
En büyük endişe, Suriye’deki DEAŞ’ın dirilişi, terör ve paniğe yol açması ve şehirleri kontrol etmesi sonucu olarak kaos ve çatışmaların ortasında devletini ilan etmesi hususlarında yaşanıyor. Aynı şekilde SDG, kuzeye odaklanmasının yanı sıra Türkiye’nin operasyonlarına karşı koymak için enerjilerini ve unsurlarını harekete geçirmeye çalışacak, Fırat’ın doğusunda DEAŞ hücrelerinin saldırılarına maruz kalan bazı bölgelere ek güç gönderecek. Söz konusu bu bölgeler, aynı zamanda, son aylarda bazı yerel Arap kabileleri ve SDG arasındaki çatışmalara da tanık oldu.
Bu çerçevede Savaş Araştırmaları Enstitüsü’nde araştırma direktörü Jennifer Cafarella, “SDG, cezaevlerini ve kampları koruyan güvenlik unsurlarını geri çekebilir, onları daha az yetenekli personellerle değiştirebilir. Bu ise ciddi bir tehlike oluşturacaktır” açıklamasında bulundu.
ABD’de askeri alanda uzmanlaşmış gazeteler de Türkiye’nin operasyonlarının, durumu körükleyebileceği ve Suriye’nin kuzeyindeki 30 gözaltı merkezinde bulunan 11 bin DEAŞ militanını serbest bırakılabilme ihtimali sağlayabileceği uyarısında bulundu. Özellikle Suriye’nin kuzeyindeki kırsal alanlarda ve çöl bölgelerinde kaybolan DEAŞ unsurlarına, yaklaşık 70 bin kişiyi barındıran, Hasake bölgesindeki el-Hol Mülteci Kampı’nda olmak üzere binlerce DEAŞ militanını ve 30 bin DEAŞ’lı aileyi kurtarma fırsatı sağlayabilir.
Pentagon Genel Müfettişi de SDG’nin bu devasa kampta yalnızca az bir güvenlik sağlayabileceğini ve bu durumun da DEAŞ’ın ideolojisinin kamp içerisinde daha geniş alanlara yayılmasına neden olabileceğini söyledi. Müfettiş, ayrıca Suriye’deki ABD birliklerinin sayısındaki düşüş, kamptaki durumun takibini engelleyebileceğini belirtti.
DEAŞ militanları, herkes için sorun
DEAŞ militanlarının serbest kalmayacağını varsaysak bile DEAŞ sorunu hala devam ediyor. Beyaz Saray, Türkiye’nin SDG’nin elinde olan DEAŞ militanlarından sorumlu olacağını belirtirken, bunun pratiğe yansımayacağına ilişkin şüpheler mevcut. Zira Türkiye, on binlerce tutukluyu, mülteciyi ve radikalizm yanlısını kontrol etme kapasitesine ve isteğine sahip değil.
ABD'nin DEAŞ'la Mücadele eski Özel Temsilcisi Brett McGurk, DEAŞ militanlarının örgütün yeniden dirilme potansiyelinin çekirdeğini oluşturduğunu vurguladı.
Beyaz Saray’dan yapılan yazılı açıklamada, Trump yönetiminin Fransa, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine, ‘Avrupa vatandaşı olan 2 bin DEAŞ mensubunu ülkelerine geri almak için baskı yaptığı ama ret cevabı aldığı’ belirtildi.
Suriye Çalışma Grubu tarafından yayınlanan bir rapora göre Avrupa ülkeleri, militanları Avrupa mahkemelerinde mahkum edecek yeterli kanıtlara sahip olmamaları dolayısıyla, DEAŞ mensuplarının vatandaşlıklarını iptal etmeyi tercih etti.
SDG’ye ait cezaevlerinde bulunan binlerce DEAŞ’lı tutuklunun durumu, Avrupa, ABD ve küresel ulusal güvenlik açısından büyük bir endişe kaynağı.



"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
TT

"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)

Birleşik Krallık Ulusal Arşivleri'ndeki gizlilik kararı yeni kaldırılan belgeleri inceleyen Daily Mail, 1979-1990'da ülkeyi yöneten Margaret Thatcher'ın atlattığı büyük tehlikeyi dünya kamuoyuna açıkladı.

1989 baharında Afrika turuna çıkan Muhafazakar Partili siyasetçi, o dönem hapiste olan Nelson Mandela'nın serbest bırakılması ve Güney Afrika'daki apartheid rejiminin sonlandırılması için kıtayı dolaşıyordu. 

30 Mart'ta Zimbabve'den Malavi'ye gitmek üzere Mozambik hava sahasından geçen Thatcher'ın bindiği Vickers VC-10'a yerden havaya atılan füzelerin gönderildiği ortaya çıktı. 

Füzelerin hepsinin Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne ait uçağı ıskalamasıyla birlikte Margaret Thatcher saldırıdan kıl payı kurtulmuş.

Bu olay üzerine, o dönem iktidardaki Marksist-Leninist Mozambik Kurtuluş Cephesi'yle (FRELIMO) Güney Afrika destekli Mozambik Milli Direnişi (RENAMO) arasında iç savaşın sürdüğü ülkenin yöneticilerinden resmi açıklama talep edilmiş. 

Kasım 1989'da Mozambikli yetkililer, sarhoş bir uçaksavar bataryası komutanının füzeleri kazara ateşlediği yanıtını vermiş. 

Birleşik Krallık, RENAMO'ya karşı destekledikleri Mozambik ordusuna 1980'lerde askeri eğitim yardımı vermişti.

Demir Leydi lakaplı siyasetçi, 1984'te kendi ülkesinde İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) tarafından hedef alınmıştı.

Muhafazakar Parti konferansının düzenlendiği Brighton'daki Grand Hotel'i bombalayan ayrılıkçı örgüt, 5 kişinin ölümüne, 31 kişininse yaralanmasına yol açmıştı.

Eski Sinn Fein lideri Gerry Adams, bu saldırı sırasında Margaret Thatcher ölseydi, Birleşik Krallık'ın bazı bölgelerinde "çok az gözyaşı" döküleceğini iddia ederek önceki yıllarda gündem olmuştu.

Independent Türkçe, Telegraph, Daily Mail


İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
TT

İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)

Eylül sonunda Tahran'la anlaşarak onlarca İranlıyı sınır dışı eden ABD, bir uçağı daha doldurdu. 

New York Times'ın (NYT) iki İranlı yetkiliye dayandırdığı habere göre, pazar günü Arizona'nın Mesa kentinden havalanan uçakta 50'ye yakın İran yurttaşıyla birlikte Arap ülkelerinin veya Rusya'nın pasaportlarını taşıyıp da sınır dışı edilenler de var.

Ad ve görevlerinin gizlenmesini isteyen yetkililer, kiralanan uçağın Mısır ve Kuveyt'e gideceğini söyledi. 

Ruslar ve Arapların Kahire'de ineceği, İranlılarınsa Kuveyt'te bir başka uçağa binerek ülkelerine döneceği aktarıldı. 

Uçaktaki kişilerin kimlikleri açıklanmadı. ABD'den gönüllü mü zorla mı ayrıldıkları da bilinmiyor. 

Yaklaşık 2 bin İranlının ABD'de kaçak statüsünde olduğu tahmin ediliyor. Geçmişte ABD, sınır dışı ettiği İranlıları ticari uçaklarla ülkelerine gönderiyordu. 

Washington ve Tahran arasında aylardır yürütülen görüşmelerin ardından iki ülke eylülde nadir görülen bir işbirliğine imza atmıştı. 

İran Dışişleri Bakanlığı'nın kendi vatandaşlarının dönüşünü koordine ettiği ve bu kişilerin herhangi bir sorunla karşılaşmayacağı güvencesini verdiği yine NYT tarafından bildirilmişti. 

Ancak uçaktaki 45 kişiden en az 8'i zorla gönderildiğini ve hayatından endişe ettiğini de söylemişti. 

ABD Başkanı Donald Trump, sınır dışı edilen kaçak göçmen sayısında rekor kırmayı planlıyor.

79 yaşındaki Cumhuriyetçi, Demokrat Partili selefi Joe Biden döneminde çok fazla kişinin yasadışı yollarla ABD sınırlarından girdiğini ve bu durumun düzeltilmesi gerektiğini savunuyor. 

Ancak Trump yönetimi yeni yollar bulsa da bu hedefi gerçekleştirmekte zorlanıyor. 

Kaçak yollarla ABD'ye giden göçmenlerin, yurttaşları olmadıkları ülkelere gönderilmesi de bu yeni yöntemlerden biri. 

Bu hamleler, insan hakları örgütlerinin tepkisini çekiyor. Göçmenlerin gönderildikleri yerlerde zor durumlara düşmesinin önemsenmediği vurgulanıyor. 

Independent Türkçe, New York Times, Reuters


Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
TT

Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)

Samir İlyas

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Hindistan ziyareti, Yeni Delhi'nin çok kutuplu dünyada ‘Önce Hindistan’ çerçevesinde süper güçlerle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini ısrarla sürdürdüğünü bir kez daha gösterdi.

Putin, Ukrayna'daki savaşın başlamasından bu yana Yeni Delhi'ye gerçekleştirdiği bu ilk ziyaretinde sıcak bir şekilde karşılandı. Havaalanında kendisini bekleyen Hindistan Başbakanı Narendra Modi tarafından gayri resmi bir toplantı için konutuna götürüldü. Ertesi gün, iki lider ikili bir toplantı ve her iki ülkenin heyetleriyle başka görüşme gerçekleştirdi. Rus ve Hint iş adamları için bir ekonomi forumuna katıldı.

Ziyaretin sonunda yayınlanan ortak bildiride, atom enerjisi ve silahlanma dahil olmak üzere ekonomi, ticaret ve enerji alanlarında ilişkilerin geliştirilmesine odaklanıldı. İki ülke, Sovyet döneminden beri güçlü olan ikili ilişkilerini güçlendirmek için 29 anlaşma ve iş birliği mutabakatı imzaladı.

Putin ve Modi'nin açıklamalarında ekonomik iş birliği ve ticaretin mümkün olan en kısa sürede 100 milyar dolara çıkarılmasının planlandığı öğrenilirken, savunma ve güvenlik konuları da müzakere masasındaydı. Ziyaret öncesinde ve sırasında bazı önemli anlaşmaların imzalandığı duyuruldu. Putin, ülkesinin güvenilir bir enerji kaynağı olduğunu ve Hindistan'ın tüm ihtiyaçlarını karşılamaya devam edeceğini vurguladı. Hindistan'ın Rusya'ya ihracatını artırmayı ve ticaretteki dengesizliği azaltmayı istediklerine işaret eden Modi, ülkesinin dünyanın önde gelen ilaç üreticilerinden biri olduğunu belirtirken, ülkesinin diğer birçok sektördeki ilerlemesini övdü.

Trump, Hindistan'ı Rusya'dan petrol satın aldığı için cezalandırmak amacıyla gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkardı ve Yeni Delhi'ye daha fazla Amerikan silahı satın alması için baskı yaptı.

Bu ziyaret, Rusya’nın Batı’nın izolasyon iddialarını çürütmesine olanak sağlarken, Hindistan'a da ABD ile devam eden ticaret anlaşması müzakerelerinde ilave bir koz verdi.

Öte yandan Putin'in Hindistan’da sıcak bir şekilde karşılanması ve tüm alanlarda Rusya ile daha derin bir iş birliği yapılacağına dair yapılan açıklamalar, Hindistan'ın dünya güçleriyle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini sürdüreceği yönünde Donald Trump yönetimine güçlü bir mesaj gönderdi. Ziyaretin sonuçları, Yeni Delhi’den Trump yönetimine yeni bir meydan okumayı temsil ediyordu. Bu durum, daha önce Rusya-Hindistan askeri iş birliği ve Rusya'nın Hindistan'a petrol ihracatının artmasından duyduğu memnuniyetsizliği açıkça gösteren Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki gerilimi tırmandırabilir.

Geçen mayıs ayında Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan kısa süreli savaşın ardından Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki ilişkilerin tarihinin en düşük noktasına ulaştı. Bununla birlikte Washington İslamabad ile yakınlaştı ve Trump, Hindistan'ın Rusya'dan petrol almasını cezalandırmak için Hindistan'a uygulanan gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkararak, Yeni Delhi'ye daha fazla ABD silahı satın alması için baskı yaptı. Washington, Hindistan'ı Rus petrolü alımlarını artırarak Rusya’nın Ukrayna'ya karşı savaşını desteklemekle suçluyor.

Ancak Hindistan, Ukrayna'daki savaşa karşı temkinli bir tutum sergileyerek, müzakere yoluyla savaşın sona erdirilmesi çağrısında bulunurken, Moskova'yı kınamayı reddediyor ve onunla ilişkilerini güçlendirmeye istekli davranıyor. Hatta Hindistan, Birleşmiş Milletler'de (BM) savaşı kınayan kararların oylamasında çekimser kaldı.

frg
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki resmi karşılama töreninde Hindistan Cumhurbaşkanı Droupadi Murmu ile Başbakan Narendra Modi arasında, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya, ucuz ham petrol fiyatlarından yararlanan Hindistan ile petrol ticaretini sürdüreceğini düşünürken, Hindistan ucuz ham petrol ihtiyacını ABD'nin gümrük vergileri ve yaptırımlarından kaçınma çabasıyla dengelemek zorunda kalıyor.

Hindistan, tarihsel olarak Rus petrolünün önemli bir ithalatçısı olmamıştır ve Rusya'nın Ukrayna'daki savaşından önce Rus petrol ihracatındaki payı %2,5'i geçmemiştir. 2022'de savaşın başlamasının ardından Hindistan, Rusya’dan deniz yoluyla taşınan petrolün en büyük alıcısı haline geldi.

Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi'nin (CREA) 13 Aralık tarihli raporuna göre geçtiğimiz ay Rusya'nın petrol ihracatında Çin yüzde 47 ile ilk sırada yer alırken, onu yüzde 38 ile Hindistan izledi. Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ise yüzde 6 ile üçüncü sırayı paylaştı.

İki ülkenin enerji ve silah alanlarının ötesinde iş birliğini artırmak için bu ziyareti kullanma isteğinin bir göstergesi olarak, Modi ve Putin geçtiğimiz cuma günü özel şirketleri çekmek için bir iş forumuna katıldı. Putin ve Modi, ikili ticaretin hacmini yıllık 68 milyar dolardan 2030 yılına kadar 100 milyar dolara çıkarmayı ve yerel para birimleriyle ödeme sistemlerini iyileştirmeyi hedeflediklerini açıkladılar. Putin, iki ülke arasındaki ikili ticaretin yüzde 96’sının yerel para birimleriyle yapıldığını belirtti.

Yerel para birimleriyle ticaret hacminin artırılması, Moskova'ya Hindistan şirketlerine petrol satışlarından elde ettiği gelirle Hindistan rupisi cinsinden Hindistan ürünleri satın alma fırsatı veriyor. Rusya'nın en büyük ikinci bankası VTB, ziyaretin yan etkinliği olarak Yeni Delhi'de bir şube açtı ve Ruslar, banka şubesinin açılmasının SWIFT sistemine alternatif transfer sistemleri aracılığıyla iki ülke arasındaki ikili ticareti ve şirketler arasındaki hesapları artırmaya katkıda bulunacağını umuyor.

Savaşın başlamasından bu yana ticarette istikrarlı bir büyüme olmasına rağmen, ticaret dengesi büyük ölçüde Rusya'nın lehine. Geçen yılın mali tablosuna göre Rusya Hindistan'a yaklaşık 60,8 milyar dolarlık ürün ihraç ederken, Hindistan'dan 4,2 milyar dolarlık ilaç, pirinç, çay ve diğer malları ithal etti.

Moskova'nın Hindistan'a gerekli silahları tedarik etmeye açık olmasına rağmen, yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. İki ülke arasındaki ikili ticaret, 2020'de sadece 8,1 milyar ABD doları iken, bu yılın mart ayı sonlarında 68 milyar ABD dolarına yükseldi. Bu keskin artış, Hindistan'ın indirimli Rus petrolü alımlarındaki yükselişten kaynaklanıyor.

Bu durum, dengeleri önemli ölçüde Rusya'nın lehine çevirdi. Bu durumu düzeltmeye çalışan Modi, ABD’nin gümrük vergilerinden etkilenen Hint ihracatçıların, Rusya pazarına erişimini artırmak amacıyla Hindistan’ın deniz ürünleri ve gıda ürünlerinin yanı sıra teknoloji, giyim ve diğer malların ihracatını artırmayı umuyor. Hindistan’ın umutlarına rağmen, Rusya pazarına erişim kolay olmayacak. Yerli ürünler ve Çin malları rekabetçi fiyatlarla piyasada yaygın olarak bulunuyor ve Hint ihracatçılar için pazarlanabilir ürünlerin listesi oldukça daralıyor.

Savunma

Silah alımı, geçtiğimiz yüzyıldan bu yana iki ülke arasındaki geleneksel iş birliğinin en önemli alanlarından biri olsa da son yıllarda bu alanda bir düşüş görülüyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) raporuna göre Rusya'nın Hindistan'ın savunma alımlarındaki payı, 2010 ile 2015 yılları arasında zirveye ulaşarak savunma alım portföyünün yüzde 72'sini oluşturduktan sonra düşmeye devam etti. SIPRI’ye göre Hindistan'ın Rusya'dan silah ithalatı 2020 ile 2024 yılları arasında toplam alımların yüzde 36'sına geriledi.

Hindistan, silahlanma konusunda ABD, Fransa ve İsrail'e olan bağımlılığını artırdı ve son yıllarda Rusya ile önemli bir silah anlaşması imzalamadı.

Bu düşüş, büyük ölçüde Hindistan'ın savunma portföyünü çeşitlendirme ve yerel üretimi teşvik etme çabasının bir sonucu olsa da Hindistan savunması büyük ölçüde Rus yapımı S-400 savunma sistemlerine bağımlı. Hindistan Hava Kuvvetleri'nin birçok filosu MiG-29 ve Suhoy Su-30 uçaklarını kullanıyor. Hindistan'ın, güncellenmiş S-500 savunma sistemleri ve beşinci nesil Su-57 savaş uçağı satın almakla ilgilendiği bildiriliyor. Geçtiğimiz bahar Pakistan ile yaşanan kısa süreli çatışmadan alınan dersler, Hindistan'ı Rusya ile askeri iş birliğini artırmaya itmiş olabilir.

Moskova, Hindistan'a ihtiyaç duyduğu silahları tedarik etmeye açık olsa da yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. Rusya, Batı'nın yaptırımları ve Ukrayna’daki savaş nedeniyle hava savunma sistemleri ve uçakların üretimi için gerekli olan önemli bileşenlerde sıkıntı yaşıyor. Raporlara göre bazı S-400 savunma sistemi birimlerinin teslimatı için verilen son tarih 2026'ya ertelendi.

2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi.

İki ülke, havacılık ve hava savunma alanındaki iş birliğinin yanında denizcilik alanında da iş birliğini geliştirmeye çalışıyor. Bloomberg, geçtiğimiz perşembe günü bilgili kaynaklardan aktardığı haberde, Hindistan'ın Rusya’dan nükleer enerjili bir denizaltıyı kiralamak için 2 milyar dolar ödemeyi kabul ettiğini ve Hindistan'ın denizaltıyı 2028 yılında teslim alacağını bildirdi. Bloomberg'in bilgili olarak nitelendirdiği kaynaklar, Rusya'dan saldırı denizaltısını kiralamak için yapılan görüşmelerin fiyat müzakereleri nedeniyle yıllardır durma noktasına geldiğini söyledi. Hindistan hükümeti daha sonra sözleşmenin 2019 mayısında imzalandığını, ancak teslimatın ertelendiğini ve geminin artık 2028'de teslim edilmesinin planlandığını açıkladı. Bloomberg’in kaynaklarına göre Rusya, Rus saldırı denizaltısının savaşta kullanılmamasını şart koştu.

sdfg
Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki görüşmeleri öncesinde kameralara poz verirken, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya ve Hindistan arasındaki askeri iş birliğinin artmasına ABD ile Avrupa'nın tepkisinin yanı sıra, Hindistan'a gelişmiş silahlar sağlanması Çin'i kışkırtıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Rusya ve Hindistan'ın belirli türdeki gelişmiş silahları ortaklaşa geliştirmesi halinde, Rusya-Çin ilişkileri zarar görebilir.

Hindistan’ın işgücü

İki lider, yasadışı göçle mücadele etmek ve her iki ülkenin vatandaşları için diğer ülkede istihdam fırsatlarını teşvik etmek amacıyla bir anlaşma imzaladı.

Modi, ziyaretin sonunda yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Hindistan, sanayi ve diğer alanlarda yüksek vasıflı insan kaynağı ihraç etme potansiyeline sahip. Rusya’daki demografik önceliklerden bahsederken, vatandaşlarımızın Rusça öğrenmesine izin verebilir ve her iki ülkenin refahına katkıda bulunabiliriz.”

Anlaşmanın öncelikle daha fazla Hint işçiyi Rusya'ya çekmeyi amaçladığı açık. Anlaşma çerçevesinde bazı Rus şirketleri, 2024 ilkbaharında Moskova'daki Crocus City Hall'da meydana gelen terör saldırısı ve ardından çoğunluğu Müslüman ülkelerin vatandaşlarına yönelik uygulanan baskılar nedeniyle, Orta Asya'dan gelen işgücündeki azalmayı telafi etmek için belirli alanlarda Hint işçiler ve iş profesyonellerini istihdam etmeye başladı.

Rusya’nın Hint işçilere kapılarını açması, ciddi bir işgücü eksikliğinden kaynaklanıyor. 2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi. Rusya Çalışma Bakanlığı'nın tahminlerine göre ülkenin 2030 yılına kadar 3,1 milyon işçi açığı ile karşı karşıya kalması bekleniyor.

Rus şirketleri teknik eğitimli işçiler arıyor. Orta Asya vatandaşlarının aksine, Hintler tek bir bölgedeki tek bir işverenle sözleşme yaparlar ve daha yüksek ücretler için sık sık iş değiştirme özgürlüğüne sahip olmazlar.

Hindistan iş gücünün artması, Rusya'dan Hindistan'a para transferleri için yeni bir kanal açarak, yurt içi işsizlik baskısını hafifleterek ve Hindistan'ın Rusya’nın Uzak Doğu ve Arktik bölgelerindeki projelere katılımını genişleterek, ikili ticaret dengesizliğini düzeltmeye yardımcı olabilir.

Rus ve Hint yetkililerin açıklamalarında, ABD'nin Hindistan'a, özellikle enerji ve savunma sektörlerinde Rusya ile iş birliğini azaltması için yaptığı baskıdan bahsetmemeleri dikkati çekti.

Ancak ziyaretin sonuçları, Modi'nin ülkesinin Rusya ve ABD ile ilişkilerini dengeleme çabalarını baltalayabilir. Hindistan, Rusya’nın petrol fiyatlarındaki büyük indirimlerden yararlanırken, Rusya Hindistan'a yeni bir pazar sağlıyor ve Pakistan ile kısa süreli çatışmanın ardından savunmasını güçlendirmesine yardımcı oluyor. Yeni Delhi, Moskova ile ‘özel ve ayrıcalıklı stratejik ortaklığını’ sürdürmeye çalışıyor.

Bunun yanında ABD ile gergin olan ilişkileri düzeltmek, bir ticaret anlaşması imzalamak ve mallarına uygulanan yüzde 50'lik yüksek gümrük vergilerinden muafiyet elde etmek için çalışıyor. Hindistan ayrıca Çin'e baskı uygulamak isteyen ABD'nin politikalarına da uyum sağlıyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor. Beyaz Saray'ın Hindistan ile ticaret müzakerelerinde sergilediği katı tutum ve Hindistan-Rusya yakınlaşmasının hızını frenlemek için verdiği tavizler, Modi'yi pragmatik yaklaşımla çözülemeyecek zor bir duruma sokabilir. Zira bu durumda ikisi arasında yapılacak olan seçim karmaşık jeopolitik ve ekonomik hesaplamalara tabi olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.