​Avrupa’dan DEAŞ’lıların iadesi konusunda köklü değişim

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo (solda) NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile dün Brüksel'deki NATO karargahında düzenlenen ortak basın toplantısında açıklamalarda bulundular (EPA)
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo (solda) NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile dün Brüksel'deki NATO karargahında düzenlenen ortak basın toplantısında açıklamalarda bulundular (EPA)
TT

​Avrupa’dan DEAŞ’lıların iadesi konusunda köklü değişim

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo (solda) NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile dün Brüksel'deki NATO karargahında düzenlenen ortak basın toplantısında açıklamalarda bulundular (EPA)
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo (solda) NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile dün Brüksel'deki NATO karargahında düzenlenen ortak basın toplantısında açıklamalarda bulundular (EPA)

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Avrupa ülkelerinin DEAŞ saflarında savaşan vatandaşlarının ülkelerine dönüşlerine karşı aylardır devam eden katı tutumlarında büyük bir değişim olmaya başladığını belirtti. Pompeo, Avrupa ülkelerinin ABD Başkanı Donald Trump’ın çağrısına kulak vererek Suriye’nin kuzeydoğusunda Kürtlerin kontrolü altındaki hapishanelerde tutuklu bulunan DEAŞ’lılar arasındaki vatandaşlarının kendilerine iadesine yeşil ışık yaktıklarına işaret etti.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Brüksel’deki NATO karargâhından yaptığı açıklamalarda, bazı Avrupa ülkelerinin kendi uyruklarını taşıyan DEAŞ’lıları kabul edeceklerini öğrendiklerini ve bu karardan duydukları memnuniyeti ifade etti. Gecikmiş bir cevap da olsa bu kararın alınmasından oldukça mutlu olduklarını kaydeden Pompeo, ancak aynı zamanda dosyadaki gecikmeden duyduğu hayal kırıklığını da dile getirdi. Pompeo, tüm ülkelerin yükümlülüklerini yerine getirip terör örgütü saflarında yer alan vatandaşlarını kabul etmelerini umduğunu da sözlerine ekledi.
Öte yandan   NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Cuma akşamı geç saatlerde Brüksel’de Pompeo’yla gerçekleştirdiği ortak basın toplantısı sırasında yaptığı açıklamada, “Aralarında NATO ülkelerinin de bulunduğu Uluslararası Koalisyon, DEAŞ’a karşı mücadelede önemli kazanımlar elde etti. Bu kazanımlar tehlikeye atılmamalı” ifadelerini kullandı.
Diğer yandan Avrupa Birliği (AB) Terörle Mücadele Koordinatörü Gilles de Kerchove, Şarku’l Avsat muhabirinin, Avrupalı yabancı savaşçıların ülkelerine dönüşüyle ilgili sorusuna verdiği cevapta, Suriye ve Irak'ta tutuklu Avrupalı ​​savaşçılar hakkında ortak bir karar olmadığını söyledi.
Avrupa ülkelerinin kendi uyruklarını taşıyan DEAŞ’lıların dosyaları ile ilgilenmek istediğini belirten De Kerchove, bu kişiler hakkında soruşturma açılmasını sağlayacak bilgiler toplamaya çalıştıklarını ve geri dönüp dönemeyeceklerini incelediklerini ifade etti. De Kerchove, ancak şu ana kadar AB düzeyinde Avrupalı DEAŞ’lılarla ilgili nihai bir karar alınmadığını belirtti.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda başlattığı askeri operasyondan birkaç hafta önce yaptığı açıklamada bu dosyanın insani bir boyutunun da olduğuna dikkati çeken De Kerchove, bu boyutun, DEAŞ üyelerinin eşleri ve çocuklarının bulunduğu kamplarda yaşadıklar zor koşullar olduğunu söyledi.
Avrupa ülkelerini, kendi uyruklarını taşıyan DEAŞ’lılar hakkında soruşturma başlatılması olasılığıyla ilgili olarak ise De Kerchove, “Bu dosyada yardım edebilir ve rol alabiliriz. İşbirliği yapmaya istekli olduğumuzu gösterdik. Hâlihazırda birkaç kişiyle bağlantı da kurduk. Bu insanların geri dönmesi halinde, elimizde haklarındaki tüm bilgileri içeren bir adli sicilimizin olması önemli” diye konuştu.
Suriye’deki DEAŞ üyelerinin 5’te birini oluşturan Avrupa ülkeleri uyruklu yaklaşık 10 bin DEAŞ’lı, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından kontrol edilen hapishanelerde tutuluyorlar. Avrupa ülkeleri, Türkiye’nin operasyonu başlamadan önce Avrupalı DEAŞ’lıların haklarında savaş suçları işlemekle suçlandıkları soruşturmalar açılması için yabancı savaşçıların Suriye'den Irak'a nasıl transfer edilebileceğini değerlendiriyorlardı.
Aynı bağlamda SDG, Türkiye’nin 9 Ekim’den bu yana askeri operasyon gerçekleştirdiği Suriye'nin kuzeyinde yer alan kamplarda yaklaşık 300 kadın ve çocuğu tutuyor. Operasyon, Fransa başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin, DEAŞ üyelerinin kaçma riskine karşı endişelerini dile getirmelerine neden oldu.
Öte yandan DEAŞ üyelerinin ailelerinin avukatları, Birlemiş Milletler’e (BM) bağlı iki komitenin, Suriye’nin kuzeyinde Kürtlerin elinde tutulan DEAŞ üyesi militanların eşlerinin ve çocuklarının haklarını korumak ve onların Irak’a geçişini engellemek amacıyla bir takım önlemler alma çağrısında bulunduklarını açıkladılar.
Avukatlar Gerard Cholakian ve Marie Dose, önceki gün Cenevre’deki BM Çocuk Hakları Komitesi ve İşkenceye Karşı Komite’ye Fransa’nın Suriye’de SDG’nin kontrolündeki kamplarda tutulan onlarca çocuğun ve annelerinin ülkeye iadesini önerdi.
Söz konusu iki komite, Fransa’dan aldığı önlemlerin geçici olmamasını istediler. Fransız yetkililerden, özellikle sağlık dahil bu ailelerin yaşam ve güvenlik haklarının korunmasını sağlamak için gerekli diplomatik adımları atmaya çağıran iki komite, ayrıca Fransa’dan bu konu hakkında atılan adımlar için bilgi vermelerini talep etti.
Avukatlar, Fransa’nın söz konusu çocukların ve annelerinin geri dönüşünü mümkün olan en kısa sürede organize etmesi gerektiğini, bölgedeki ateşkes fırsatını değerlendirmekten başka seçeneğinin olmadığını ve hepsinin Fransa’nın terörle mücadele yasası tarafından verilen uluslararası uygulamalara tabi tutulması gerektiğini öne sürdü. Açıklamada bugün bile Suriye’deki kamplarda tutulan Fransız ailelerin Türkiye’nin yürüttüğü operasyon, Suriye rejimi ordusu ve Irak’a teslim edilme ile karşı karşıya kaldıkları aktarıldı.



Esad rejiminin ardından: Suriye toplu mezarlar ülkesine dönüştü

HTŞ öncülüğündeki isyancılar, Suriye'yi ele geçirirken Esad'ın posterlerini parçalamıştı (AFP)
HTŞ öncülüğündeki isyancılar, Suriye'yi ele geçirirken Esad'ın posterlerini parçalamıştı (AFP)
TT

Esad rejiminin ardından: Suriye toplu mezarlar ülkesine dönüştü

HTŞ öncülüğündeki isyancılar, Suriye'yi ele geçirirken Esad'ın posterlerini parçalamıştı (AFP)
HTŞ öncülüğündeki isyancılar, Suriye'yi ele geçirirken Esad'ın posterlerini parçalamıştı (AFP)

Beşar Esad rejiminin yıkılmasının ardından Suriye'de toplu mezarlar çıkmaya devam ediyor. 

Wall Street Journal'ın haberinde, Esad rejiminin 8 Aralık'ta devrildiği Suriye'nin toplu mezarlarla dolu bir ülkeye dönüştüğü yazılıyor. 

Dera iline bağlı İzra şehrinde yeni sahiplerine satılan bir çiftlikte toprağın altından 31 ceset çıktığı aktarılıyor. Çiftliğin rejim askerlerinin yıllarca kullandığı bir kontrol noktasına yakın olduğuna dikkat çekiliyor. 

Olay yerinde inceleme yapan adli tıp uzmanı Dr. Memdu Zubi, "Tam beklediğimiz şeyi bulduk, bir toplu mezarla karşılaştık" diyor. 

Hama kırsalındaki Ma'an köyü yakınlarında yer alan bir kuyudan da çok sayıda ceset çıkarıldı. Aynı bölgede en az üç kuyunun daha cesetleri atmak için kullanıldığı tespit edildi. 

Bir çiftçi, yıllardır kayıp olan kardeşini aradığını belirterek "Onun Sednaya'da olduğunu sanıyordum ama belki de bu kuyulardan birindedir" diyor. Sednaya Hapsihanesi, Esad rejiminin gerçekleştirdiği hak ihlalleri ve işkencelerle gündeme gelmişti.

Uluslararası Geçiş Dönemi Adaleti Merkezi (ICTJ) ve Suriyeli avukat ve doktor örgütlerinin verilerine göre ülke genelinde şimdiye dek 134 toplu mezar tespit edildi. Ancak gerçek sayının çok daha yüksek olduğu düşünülüyor.

Suriye'nin son 50 yılda yaşadığı siyasi baskı, iç savaş, Rus bombardımanları, IŞİD saldırıları ve 2023 depreminin ülkede "sayısız gömülmemiş ceset" bıraktığı ifade ediliyor. 

2012-2013'te cesetlerin genellikle Rif Şam ilindeki El-Tel ve Najha bölgelerindeki açıklık alanlara gömüldüğü, daha sonraki naaşların geceleri gizlice farklı bölgelere taşındığı bildiriliyor. 

Suriye'de Ahmed Şara yönetiminin kurduğu Ulusal Kayıplar Komisyonu'nun uluslararası kuruluşlarla ortak çalışarak ülke genelinde DNA toplama, diş kayıtlarını eşleştirme ve rejim arşivlerini inceleme çalışması başlatması bekleniyor.

Komisyon başkanı Muhammed Rıza Celhi, sürecin maliyetinin 200 milyon dolara kadar çıkabileceğini söylüyor.

Suriyeli hak örgütlerine göre en az 160 bin kişi iç savaş sırasında kayboldu. Bu kişilerin çoğunun toplu mezarlarda olduğu düşünülüyor.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, Reuters


İran, ABD’yle nükleer müzakere şartlarını açıkladı

Hazirandaki çatışmalarda İsrail'de 32 kişi, İran'da ise binden fazla kişi ölmüştü (AFP)
Hazirandaki çatışmalarda İsrail'de 32 kişi, İran'da ise binden fazla kişi ölmüştü (AFP)
TT

İran, ABD’yle nükleer müzakere şartlarını açıkladı

Hazirandaki çatışmalarda İsrail'de 32 kişi, İran'da ise binden fazla kişi ölmüştü (AFP)
Hazirandaki çatışmalarda İsrail'de 32 kişi, İran'da ise binden fazla kişi ölmüştü (AFP)

İran'ın dini lideri Ali Hamaney'in Dış Politika Danışmanı Kemal Harrazi, belirli koşulların sağlanması halinde ABD'yle nükleer müzakereleri yeniden başlatmaya açık olduklarını söyledi. 

Harrazi, CNN'de bugün yayımlanan söyleşisinde, ilk adımı ABD'den beklediklerini belirterek "Bizim belirlediğimiz koşullar temelinde görüşmeye hazır olduklarını göstermeliler" dedi.

Hamaney'e bağlı Dış İlişkiler Stratejik Konseyi'nin Başkanı Harrazi, haziranda İsrail'le yaşanan 12 günlük çatışmalardan önce belirledikleri koşulların değişmediğini ifade etti.

İran'ın tıbbi amaçlarla ve reaktörlere yakıt sağlamak için uranyum zenginleştirmeye devam edeceğini belirten Harrazi, balistik füze programının müzakereye açık olmadığını söyleyerek "ABD ve diğer taraflarla yalnızca nükleer mesele hakkında görüşeceğiz" dedi. 

Diğer yandan İranlı yetkili, uranyum zenginleştirme seviyelerinde değişikliğe gitmeye açık olduklarına işaret ederek, "eşitlik ve karşılıklı saygı" temelinde ABD'yle yapılacak görüşmelerde çeşitli seçeneklerin değerlendirilebileceğini söyledi.

Harrazi, ABD'nin olumlu adımlar atarak Tahran'la ilişki kurması gerektiğini de sözlerine ekledi: 

İran'a karşı olumlu bir yaklaşımla sürece başlayın. Eğer olumlu davranırsanız kesinlikle karşılık görürsünüz. Ancak bunun için onlar (ABD) İran'a karşı herhangi bir güç kullanmaktan kaçınmalıdır. Bunu denediler ve şimdi bunun kabul edilemez ve uygulanabilir olmadığını anladılar.

ABD ve İran'ın son dönemde yürüttüğü nükleer müzakereler, İsrail'in saldırısıyla askıya alınmıştı. 

İsrail'in 13 Haziran'daki saldırısıyla başlayan çatışmalarda İran vakit kaybetmeden misilleme yapmıştı. ABD de devreye girerek İran'daki İsfahan, Fordo ve Natanz tesislerine 22 Haziran'da hava saldırısı düzenlemiş, operasyonda 14 "sığınak delici" GBU-57 bombası kullanılmıştı.

İran, ABD'nin saldırısına cevap olarak 23 Haziran'da Amerikan ordusunun Katar'daki El-Udeyd Hava Üssü'ne saldırmıştı. Operasyonda Tahran'ın önceden Washington'a haber verdiği ve hiçbir can kaybı yaşanmadığı aktarılmıştı.

Washington operasyonun ardından 24 Haziran'da taraflar arasında ateşkes sağlandığını duyurmuştu.

İsrail ve ABD, İran'ın uranyum zenginleştirerek nükleer silah elde etmeye çalıştığını savunurken Tahran iddiaları reddediyor. 

Harrazi, ABD veya İsrail'den gelebilecek olası bir saldırıya ilişkin "Her şey mümkün ancak bu senaryo için hazırız" dedi.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ı salı günü Beyaz Saray'da ağırlayan Trump, görüşmenin ardından yaptığı açıklamada "İran'ın nükleer kapasitesini ortadan kaldırarak" iyi bir iş çıkardıklarını savunmuştu. Harrazi, ABD saldırısının ardından oluşan hasarla ilgili tespit çalışmalarının sürdüğünü belirtiyor. 

Buna ek olarak Trump, İran'ın da ABD'yle "anlaşma yapmak için can attığını" öne sürmüş, Tahran'ın iletişime geçmesi halinde buna açık olduklarını belirtmişti.
Independent Türkçe, CNN, Newsweek


ABD’nin Suudi Arabistan’a F-35 satışı İsrail’de nasıl yankılandı?

ABD'li havacılık firması Lockheed Martin'in ürettiği F-35 serisinin üç modeli var (AP)
ABD'li havacılık firması Lockheed Martin'in ürettiği F-35 serisinin üç modeli var (AP)
TT

ABD’nin Suudi Arabistan’a F-35 satışı İsrail’de nasıl yankılandı?

ABD'li havacılık firması Lockheed Martin'in ürettiği F-35 serisinin üç modeli var (AP)
ABD'li havacılık firması Lockheed Martin'in ürettiği F-35 serisinin üç modeli var (AP)

ABD'nin Suudi Arabistan'a F-35 satışına yeşil ışık yakması İsrail'de büyük yankı uyandırdı.

ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, dün Beyaz Saray'da bir araya geldi. 

Görüşmede öne çıkan başlıklardan biri de Suudi Arabistan'a F-35 satışı oldu. Trump, satışı onayladığını duyururken, bunların İsrail'in elindeki F-35'lerle aynı seviyede olacağını söyledi. 

Toplantının ardından iki liderin düzenlediği basın toplantısında Trump, hem İsrail'i hem de Suudi Arabistan'ı "ABD'nin büyük müttefikleri" diye niteledi ve şöyle devam etti: 

Onların (İsrail'in) sizin daha düşük kalibreli uçaklar almanızı istediğini biliyorum. Ancak bunun sizi çok mutlu edeceğini sanmıyorum. Bana kalırsa, ikisi de en üst düzeyde donanıma sahip ürünleri (F-35 uçaklarını) alacak seviyede.

İsrailli haber sitesi Ynet'in aktardığına göre İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Trump-Selman görüşmesi öncesinde pazar günü Tel Aviv yönetimine olası uçak satışına dair bir rapor gönderdi. 

Raporda, İsrail'in bölgedeki hava üstünlüğünün beşinci nesil F-35'lerle düzenlediği uzun menzilli operasyonlara dayandığı belirtiliyor. Bu uçaklar Ortadoğu'da sadece İsrail'de var. Ancak Suudi Arabistan'a da aynı kalibrede uçaklar satılmasının İsrail ordusunun bölgedeki hakimiyetini zayıflatacağı uyarısında bulunuluyor. 

Ayrıca Riyad yönetiminin siparişlerinin savaş jetlerini üreten Lockheed Martin'de yoğunluk yaratacağı, İsrail'in uçaklarının teslimatının aksayabileceği belirtiliyor. 

Jerusalem Post'un analizinde, bunun ABD'nin Ortadoğu politikasında "ciddi değişime işaret edeceği ve Ortadoğu'daki dengeleri değiştirebileceği" yazılıyor.

Öte yandan Haaretz'in haberinde, İsrail'in hava üstünlüğünü kaybetmesine ilişkin endişelerin yersiz olduğu savunuluyor. 

Haziranda 12 gün süren İsrail-İran çatışmalarında Tel Aviv yönetiminin "hava üstünlüğünü açıkça gösterdiği", bunun hem F-35'ler hem de İsrail Hava Kuvvetleri'nin planlama becerisi sayesinde yapıldığı yazılıyor.

Haberde, Türkiye'nin ABD'den F-35 alma süreci de hatırlatılarak, "Suudilerin ya da Türklerin İsrail'le aradaki farkı kapatması zaman alır" ifadeleri kullanılıyor.

Diğer yandan Tel Aviv yönetimi, uçakların satışını Suudi Arabistan'la ilişkilerin normalleştirilmesi şartına bağlamıştı. Trump, görüşmede İbrahim Anlaşmaları'yla ilgili süreci ele aldıklarını belirtirken, Riyad'ın mutabakata katılımına dair net ifadeler kullanmadı. 

"F-35'ler için normalleşme şartı koşulmadı"

CNN'in analizinde, satışın gerçekleşmesi halinde Suudi Arabistan'ın beşinci nesil F-35'leri alan ilk Arap ülkesi olacağı belirtiliyor. Kimliklerinin paylaşılmaması şartıyla konuşan kaynaklar, F-35 satışının İsrail'le normalleşme şartına bağlı olmadığını savunuyor. 

Riyad ve Tel Aviv arasında Washington arabuluculuğunda gerçekleştirilen normalleşme görüşmeleri, Hamas'ın Aksa Tufanı saldırısıyla 7 Ekim 2023'te patlak veren Gazze savaşı nedeniyle askıya alınmıştı. Suudi Arabistan, iki devletli çözümde ısrar ederken radikal sağcı İsrail yönetimi buna yanaşmıyor. 

King's College'dan Nawaf Obaid, Trump'ın Suudi Arabistan ve İsrail arasında tıkanan görüşmeleri kenara bırakmak istediğini belirterek şu yorumları yapıyor: 

Trump, bu iki süreci birbirinden ayırdığını açıkça belirtti. Sırf Netanyahu yüzünden tüm bu silah ve malzeme satışını durdurmakla zamanını boşa harcamayacak.

Obaid, Riyad ve Tel Aviv arasında normalleşme görüşmelerinin ilerlemesi için İsrail'de hükümetin değişmesi ve Filistin Devleti'nin kurulmasına yönelik yol haritası belirlenmesi gerektiğini de sözlerine ekledi. 

Independent Türkçe, CNN, Times of Israel, Ynet, Haaretz