İyimserlik, karamsarlık ve yeni bir dünya düzeninin kaçınılmazlığı

Trump yönetiminin izlediği politikaların dışlanması ve dünya liderliği sorumluluğunu üstlenme konusundaki isteksizliği Batı ülkelerini karamsarlığa sürükledi (AFP)
Trump yönetiminin izlediği politikaların dışlanması ve dünya liderliği sorumluluğunu üstlenme konusundaki isteksizliği Batı ülkelerini karamsarlığa sürükledi (AFP)
TT

İyimserlik, karamsarlık ve yeni bir dünya düzeninin kaçınılmazlığı

Trump yönetiminin izlediği politikaların dışlanması ve dünya liderliği sorumluluğunu üstlenme konusundaki isteksizliği Batı ülkelerini karamsarlığa sürükledi (AFP)
Trump yönetiminin izlediği politikaların dışlanması ve dünya liderliği sorumluluğunu üstlenme konusundaki isteksizliği Batı ülkelerini karamsarlığa sürükledi (AFP)

Mısır eski Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi*
Modern dünya düzeni, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından geçen yüzyılın ortalarında kurulurken devletler arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallara ve ilkelere göre yasal bir referans olması ve Üçüncü Dünya Savaşı’ndan kaçınılması için Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması yapıldı.
Ancak üzerinden geçen 80 yılı aşkın bir sürenin ardından bugün dünya aşırı iyimserlik ve kasvetli karamsarlık arasında kaybolmuş durumda. Peki, gerçeğe en yakın ve en gerçekçi his hangisi? Geleceğe dair vizyonlar ve uluslararası toplumu daha iyi yerlere taşıyacak yollar nelerdir?
İyimserliğin sebeplerinden biri büyük güçlerin, Soğuk Savaş şeklinde dahi olsa doğrudan bir çatışma içinde olmamaları veya birbirleriyle savaşmamalarıdır. Ancak geçmişten bugüne aralarındaki silahlanma yarışı daha da kızışırken, yüzlerce yıldır buna benzer herhangi bir dönemden geçilmemesi sebebiyle hafife alınmaması gereken önemli gelişmeler yaşanmaktadır.
Diğer olumlu göstergeler ise ülkeler arasında veya içeride yaşanan savaşların yanı sıra terör kurbanları sayısının 1990’lı yıllara kıyasla yüzde 50, 1950’li yıllara kıyasla yüzde 75, İkinci Dünya Savaşı'na kıyasla ise yüzde 90 oranında azalmış olmasıdır.
Ekonomi açısından ise 1980'lerde yıllık yüzde 4'ün üzerinde büyüme gösteren ülke sayısı 60 iken bu sayı 2007 yılında ikiye katlandı. Uluslararası finans krizi sonrasında dahi aynı büyümeyi gösteren ülke sayısı 80’in üzerindeydi. Aynı şekilde BM verileri, dünyadaki yoksulluk oranının son 50 yılda geçtiğimiz 5 asrın en düşük seviyesine gerilediğine işaret etti.
Bununla birlikte daha önce benzeri görülmemiş hızlı teknolojik gelişmelere ve dönüşümlere tanık oluyoruz. Şu an elde taşınan iletişim araçları, aya giden uzay aracıyla iletişim kurabilecek bilgisayarların yeteneklerine sahipler. Bilim alanında tanık olduğumuz sanayi devrimi, iyi yatırım yapıldığında diğer radikal dönüşümlerin eşiğinde kalkınmanın ve refahın kapısını açıyor.
Tüm bu sebeplerden ötürü özellikle gelişmiş ülkelerde iyimserlik duygusu hakimdir.
Ancak özellikle gelişmekte olan ülkeler ve belirli coğrafi bölgelerdeki ülkelerde görülen karamsarlığın da birçok nedeni bulunuyor. Son tahminlere göre dünya nüfusunun yüzde 10'u, uluslararası yoksulluk sınırı olan günlük 1,90 dolarlık gelirin altında yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyor.
Veriler ve bilgiler, farklı coğrafi bölgelerin maddi refahtan ne ölçüde faydalandığı konusundaki geniş farklılığa işaret ediyor. Dünyadaki yoksulluk sınırında yaşayanların yarısından fazlasını Sahra Altı Afrika ülkelerinin sakinleri oluşturuyor. Bu bölgedeki yoksulların sayısı 9 milyon artarken dünyada 413 milyon insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Eğer bu durum böyle devam ederse bölgedeki yoksulluk sınırı altında yaşayanların sayısı 2030 yılına kadar daha da artacak. Bununla birlikte dünyadaki yoksulların yüzde 90'ını yine bu bölgede yaşıyor olacak. Öte yandan dünyada yoksulluk sınırı altında yaşayanların çoğunluğunu 18 yaşın altındakiler oluştururken büyük bir bölümü kırsal kesimlerde yaşıyor.
Diğer yandan dünyadaki su yetersizliği tüm kıtaları ve coğrafi bölgeleri etkiliyor. Bugün dünya nüfusunun beşte birine denk olan 1,2 milyar insan suyun yetersiz olduğu bölgelerde yaşıyor. Bu sayıya yakın gelecekte 500 milyon kişinin daha eklenmesi bekleniyor. Bununla birlikte akarsulardan su çekme ve toplama altyapısının olmadığı ülkelerde yaşayan 1,6 milyar insan daha susuzlukla karşı karşıya. Mevcut iklim değişikliği senaryosu devam ederken  2030 yılına kadar dünya nüfusunun yarısının susuzluk çekmesi bekleniyor. Aynı zamanda ülke içinde yerinden edilmiş kişilerin sayısının da 2030 yılında 25 milyon ila 700 milyon arasında artış göstereceği tahmin ediliyor.
Susuzluğun ayrıca 400 milyon insanın kullanılabilir su bulma imkanıyla bağlantılı olarak temel sağlık hizmetlerine erişimi kısıtlayan küresel sağlık sorunları yaratması bekleniyor. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) dünya nüfusunun yüzde 10,7’sinin (815 milyon) kronik olarak yetersiz beslendiğini bununla birlikte Afrika Kıtası ve gelişmekte olan ülkelerde yetersiz beslenmenin oldukça yaygın olduğunu tahmin ediyor.
İklim değişikliğinin sonuçlarından biri de gıda üretimi ve sel felaketi riskini artıran deniz seviyesinin yükselmesine yönelik tehdittir. Bugün somut ve uluslararası bir adım atılmazsa, gelecekteki bu olası etkilere uyum sağlamak oldukça zor ve maliyetli olacaktır.
Geçtiğimiz iki hafta boyunca ABD’nin New York, İsviçre’nin Lozan ve BAE’nin Abu Dabi şehirleri arasında gelişmiş ülkelerdeki araştırma merkezleri tarafından düzenlenen ekonomi forumları ve büyük ekonomi kurumlarının yönetim kurulu toplantılarına katılmak üzere seyahat ettim. Abu Dabi’de Beyrut Enstitüsü Zirvesi tarafından düzenlenen ‘Şimdi ve Gelecek’ başlıklı konferansa katıldım. Konferans eski üst düzey yetkililer, analistler, siyasetçiler, teknoloji uzmanları ve genç girişimcilerden oluşan geniş bir katılımcı kitlesine sahipti.
Batı ülkelerindeki karamsarlık ise daha çok Trump yönetiminin izlediği politikaların dışlanması ve dünya liderliği sorumluluğunu üstlenme konusundaki isteksizliği, yani ABD’nin müttefikleri ve dostlarının yanında olmamasından kaynaklanıyor. ABD’nin müttefikleri ve dostları, bu duruma Washington’ın askerlerini Suriye’de Kürtlerin yoğun olarak bulunduğu kuzeydoğu bölgesinden çekerek Türkiye’nin bölgeye askeri operasyon başlatmasının önünü açması veya Suudi Arabistan’daki petrol tesislerini hedef alan saldırının ardından İran’la askeri olarak karşı karşıya gelme konusundaki isteksizliği gibi pek çok örnek veriyorlar.
Arap ülkelerindeki karamsarlığın nedeni de İran’ın uluslararası girişimlere kulak asmadan Ortadoğu’da sürdürdüğü bölgesel tacizleri ve İran’ı hatta Türkiye’yi caydırmak için güçlü bir Arap çözümü ya da mesajının ortaya koyulamamış olması. Bu durum, birçok Arap ülkesinin güçlü uluslararası dostlarına güvendiği anlamına geliyor. Ancak bu güçlü uluslararası dostlar, Arap ülkelerinin egemenlikleri, hakları ve ulusal güvenlikleri pahasına Türkiye, İran veya İsrail’in ihlallerinde dahi Arap olmayan aktörlerin bölgesel kaygıları ve önceliklerine odaklanıyorlar.
Özellikle sınıf ya da coğrafi temelde bazıları için iyimserlik yaratan politikalar, diğerleri için karamsarlık yaratabiliyor. Bu nedenle bu politikalar sonucunda ortaya çıkan iyimserlik veya kötümserlik bir seçim değildir.
Gelişmekte olan ülkelerin kalkınma ve gelişme imkanlarından uzak kalmaması ve sadece gelişmiş ülkelerin değil, daha fazla ülkenin mevcut fırsatlardan ve seçeneklerden daha iyi yararlanmasını sağlamak için farklı alanlarda elde ettiğimiz başarıları ilerletme zamanı geldi.
Bununla birlikte uluslararası güvenlik sistemini yeniden gözden geçirmenin, kolektif ve bölgesel güvenlik sistemleri ile uluslararası ilişkileri düzenleyen siyasi çerçeveleri düzenlemenin ve yoğunlaştırmanın da zamanı geldi.
Bunların bazı ülkelerin, komşularının çıkarlarına yasa dışı müdahalelerde bulunma teşebbüslerinden veya imkanlarından kaçınmak için yapılması gerekiyor.
Artık bununla yüzleşmenin, güç kavramını reddetmenin, uluslararası ilişkilerde hukukun ve yasaların gücünü artırmanın zamanı geldi.
Böylece bazı bölgeler, başkalarının hatalarının ve dünya servetinden faydalanmalarının bedelini ödemek zorunda kalmaz.
Gelişmekte olan ülkelerin yoksulluk, iklim değişikliği, çölleşme ve susuzluk gibi küresel tehditlerle başa çıkma imkanlarını desteklemenin zamanı da geldi.
Aynı şekilde artık toplumsal patlamaların ve istikrarsızlığın barutu olan ancak kalkınma, refah ve istikrar için yakıta dönüştürülebilecek gençlere odaklanmanın da zamanı geldi.
*Independent Arabia'da yayınlanan makale



Türkiye, Suriye ordusunun yeteneklerini güçlendirecek

Bakanlar Murhef Ebu Kasra ve Yasar Güler, Suriye ve Türkiye savunma bakanlıkları arasında askeri eğitim ve danışmanlık anlaşması imzaladı (Suriye Savunma Bakanlığı)
Bakanlar Murhef Ebu Kasra ve Yasar Güler, Suriye ve Türkiye savunma bakanlıkları arasında askeri eğitim ve danışmanlık anlaşması imzaladı (Suriye Savunma Bakanlığı)
TT

Türkiye, Suriye ordusunun yeteneklerini güçlendirecek

Bakanlar Murhef Ebu Kasra ve Yasar Güler, Suriye ve Türkiye savunma bakanlıkları arasında askeri eğitim ve danışmanlık anlaşması imzaladı (Suriye Savunma Bakanlığı)
Bakanlar Murhef Ebu Kasra ve Yasar Güler, Suriye ve Türkiye savunma bakanlıkları arasında askeri eğitim ve danışmanlık anlaşması imzaladı (Suriye Savunma Bakanlığı)

Suriye ve Türkiye dün, Suriye ordusunun kabiliyetlerinin güçlendirilmesi, kurumlarının geliştirilmesi ve kapsamlı güvenlik sektörü reformunun desteklenmesini amaçlayan bir askeri iş birliği anlaşması imzaladı.

Suriye Arap Haber Ajansı (SANA), iki ülke savunma bakanlarının huzurunda Ankara'da imzalanan anlaşmanın, Suriye ordusunun operasyonel hazırlığını artırmak, ortak operasyonları güçlendirmek ve terörle mücadele, mayın temizleme, siber savunma, askeri mühendislik, lojistik ve barışı koruma operasyonları gibi uzmanlık gerektiren beceri eğitimleri sağlamak amacıyla eğitim kurslarını içerdiğini bildirdi.

Aralarında Dışişleri ve Savunma Bakanları ile İstihbarat Başkanı'nın da bulunduğu üst düzey Suriye heyeti, Türk yetkililerle görüşmek üzere Ankara'ya geldi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre siyasi olarak, Suriye Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile Türk mevkidaşı Hakan Fidan'ın görüşmelerinde Süveyda dosyası, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) gerilimi, bölünme tehlikesi ve İsrail'in dış müdahaleleri gündemi oluşturdu.


ABD Azerbaycan-Ermenistan barış anlaşmasıyla İran sınırında

ABD Başkanı Donald Trump, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Beyaz Saray'da imzalanan barış anlaşmasının ardından kameralara poz verirken, 8 Ağustos 2025 (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Beyaz Saray'da imzalanan barış anlaşmasının ardından kameralara poz verirken, 8 Ağustos 2025 (AFP)
TT

ABD Azerbaycan-Ermenistan barış anlaşmasıyla İran sınırında

ABD Başkanı Donald Trump, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Beyaz Saray'da imzalanan barış anlaşmasının ardından kameralara poz verirken, 8 Ağustos 2025 (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Beyaz Saray'da imzalanan barış anlaşmasının ardından kameralara poz verirken, 8 Ağustos 2025 (AFP)

Ömer Önhon

Güney Kafkasya'da devam eden büyük oyunda, siyaset, ekonomi ve güvenliği bir araya getiren yeni bir proje öne çıktı. Beyaz Saray'da 8 Ağustos Cuma günü düzenlenen törende, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, iki ülke arasında barış için ortak deklarasyona imza attılar. Törene, anlaşmanın hamisi olarak belgeyi imzalayan ABD Başkanı Donald Trump da katıldı.

Ortak deklarasyon sınırlara saygı, bölgesel çatışmanın sona erdirilmesi ve güç kullanımının reddi gibi yedi temel maddeden oluşuyor. Taraflar ayrıca, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'na (AGİT) Minsk Grubu'nun kapatılması için ortak bir talepte bulunmak da dahil olmak üzere çeşitli bazı belgeler üzerinde de anlaşmaya vardı ve bunları imzaladı. Ermenistan ve Azerbaycan Dışişleri Bakanları, ‘Devletler Arasında Barış ve İlişkilerin Kurulmasına Dair Anlaşma’ taslağını imzalayarak, nihai metni tamamladılar. Bakü, Erivan'ın imzaların atılmasından ve nihai onaylamadan önce bölgesel talepleri sona erdirecek anayasa değişikliklerini yapmasını bekliyor.

Anlaşma ayrıca, Azerbaycan'ın ana kısmını Ermenistan toprakları üzerinden Nahçıvan'a bağlayan ‘Zengizor Koridoru’ olarak bilinen engelsiz bir geçiş bölgesi kurulmasını da kapsıyordu. Ermenistan, ABD ve üzerinde anlaşmaya varılan diğer dış taraflarla birlikte, ‘Trump'ın uluslararası barış ve refah yolu’ olarak adlandırılan bir çerçeve oluşturmak için çalışmayı taahhüt etti. Washington’daki görüşme önemli bir başarı olsa da, birçok ayrıntı hala net bir anlaşma ve daha fazla açıklığa ihtiyaç duyuyor.

Azerbaycanlılar ve Ermeniler arasındaki çatışma, 20’nci yüzyılın başlarına, her iki ülkenin de işgal altında olduğu ve 1990 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla bağımsızlıklarını kazandıkları döneme kadar uzanıyor. O zamandan beri, tarihsel anlaşmazlıklar ve bölgesel talepler nedeniyle aralarında zaman zaman savaşlar patlak verdi. Ermeniler, özellikle Rusya'nın büyük dış desteğiyle Karabağ ve diğer Azerbaycan bölgelerini işgal etti.

Proje, Bakü'den başlayıp Ermenistan'dan geçerek Nahçivan'a ulaşan ve ardından Türkiye'ye varan bir demiryolu hattı ve otoyol inşasını kapsarken bu yol, İran sınırına paralel olarak uzanıyor.

Azerbaycan, 2020 yılında Karabağ'ın büyük bir bölümünü geri alan bir askeri operasyon düzenledi ve ardından 2023 eylülünde terörle mücadele çerçevesinde hızlı bir harekatla işgal altındaki topraklarının geri kalanını da kurtardı. O tarihten bu yana Türkiye, ABD, İsrail, Fransa ve İran gibi ülkelerin farklı roller oynadığı karmaşık bir siyasi ve güvenlik sürecine girildi. Bu ülkeler, kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için çaba sarf ettiler.

Başkan Trump, uzun süredir savaşları sona erdirme ve ekonomik ilişkileri güçlendirerek ve refahı artırarak ülkeleri bir araya getirme sloganını savunuyor ve bu konuda ABD'nin ekonomik çıkarlarına odaklanıyor. Ancak, savaşları birkaç gün içinde sona erdirebileceğine dair tekrar ettiği abartılı açıklamaları, özellikle bir günde sona erdirebileceğini söylediği Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirememesi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından manevra yapıldığını itiraf etmesi, güvenilirliğini zedeledi.

fgthyu7
Nahçıvan Özerk Bölgesi'nin Stepanakert (Hankendi) şehrinde düzenlenen bir askeri geçit töreni, 8 Kasım 2023 (AFP)

Bu sefer işler onun lehine gelişebilir, çünkü yakında Putin ile görüşmeye hazırlanıyor ve bu da Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşı sona erdirme umutlarını canlandırıyor. Pakistan ile Hindistan, Tayland ile Kamboçya ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile Ruanda arasındaki çatışmaları sona erdirmeyi kendine mal eden Trump için, Kafkasya’daki son başarısı, uluslararası arenada başarılarını övünmek için yeni bir fırsat sunuyor.

Washington zirvesinin en önemli sonucu, anlaşmada ‘geçiş bölgesi’ olarak adlandırılan ve Zengizor Koridoru olarak bilinen, Ermenistan’da 43 kilometre uzunluğundaki şerit oldu. Bu şerit, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin ana kısmını, Nahçivan Özerk Cumhuriyeti'ndeki topraklarından ayırıyor.

Proje, Bakü'den başlayıp Ermenistan'dan geçerek Nahçivan'a ulaşan ve ardından Türkiye'ye varan bir demiryolu hattı ve otoyol inşasını kapsarken bu yol, İran sınırına paralel olarak uzanıyor.

Başkan Donald Trump, Zengizor Koridoru’nu, Azerbaycan'a Nahçıvan'a tam erişim hakkı tanıyan ve Ermenistan'ın toprak bütünlüğüne tam saygı gösteren özel bir geçiş bölgesi olarak tanımladı. Projeye, Trump Uluslararası Barış ve Refah Yolu (TRIPP) adı verildi.

Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki gelişmelerle birlikte, gözlemciler Türkiye ile Ermenistan arasında tam normalleşme ve diplomatik ilişkilerin kurulmasının çok da uzak olmadığını tahmin ediyorlar.

Trump, Ermenistan'ın bu koridoru inşa etmek için ABD ile özel bir ortaklık kuracağını ve Washington'a 99 yıl süreyle uzatılabilir yönetim hakları vereceğini açıkladı. Projenin hayata geçirilmesi için ABD ve diğer ülkelerden müteahhitlerin yer alacağı bir koalisyon kurulacak ve ABD, Azerbaycan ve Ermenistan karı üzerinde anlaşmaya varılan oranlarda paylaşacak.

Teknik şüphelerle çevrili olan proje, çünkü Ermenistan koridorda egemenlik haklarına sahip olacak, ancak yolcuların ve malların denetimi ve kontrolü, trafiği veya ticari faaliyetleri engellemeyecek şekilde gerçekleştirilecek. Fakat bu durum, uygulama açısından hala belirsizliğini koruyor.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, bu tarihi adımın Trump'ın kişisel müdahalesi olmasaydı gerçekleşemeyeceğini vurgulayarak, 35 yıl süren savaşı sona erdirdiği için Nobel Barış Ödülü'nü hak ettiğini ve onu bu ödüle aday göstereceklerini açıkladılar.

Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında etkili olan başlıca güçlerden biri olan Türkiye, Washington’daki zirvenin sonuçlarından duyduğu memnuniyeti dile getirirken bunu son derece önemli bir gelişme olarak nitelendirerek ABD'nin rolünü takdir etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan anlaşmaya övgüde bulundu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise Zengizor Koridoru’nu Türkiye'yi Kafkasya ve Hazar Denizi üzerinden Türk dünyasına, Türkiye üzerinden Avrupa'ya ve Asya'nın derinliklerine bağlayan önemli bir bağlantı noktası olacağını belirtti.

juı8
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, ABD Başkanı Donald Trump'ın da hazır bulunduğu Washington'daki Beyaz Saray'da düzenlenen barış anlaşması imza töreninde tokalaşırken, 8 Ağustos 2025 (AFP)

Türkiye ve Azerbaycan, ‘iki devlet bir millet’ deyişiyle ifade edilen yakın bir ilişkiye sahipler. Dışişleri Bakanı Fidan da bu çerçevede ‘Türk dünyası’ terimini kullandı. Ankara, Ermenistan-Azerbaycan savaşının başından itibaren Bakü'nün yanında yer aldı ve askeri destek sağlayarak Azerbaycan'ın zaferinde önemli bir rol oynadı. Türkiye, 21 Eylül 1991'de Ermenistan'ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biri olmasına rağmen, Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesi ve mevcut anlaşmazlıklar nedeniyle iki ülke arasındaki ilişkiler gerildi.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, 2022 yılında Türkiye'nin diplomatik girişimlerine yanıt verdi ve iki ülke arasında uzlaşı sürecinin ilk adımları atıldı. Bu süreç, geçtiğimiz haziran ayında Paşinyan’ın Türkiye'ye yaptığı resmi ziyaretle taçlandı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki gelişmelerle birlikte, gözlemciler Türkiye ile Ermenistan arasında tam normalleşme ve diplomatik ilişkilerin kurulmasının çok da uzak olmadığı tahminlerinde bulunuyorlar. Birçok Ermeni Taşnak, özellikle de Ermeni diasporasından olanlar, Başbakan Nikol Paşinyan'ın Ermenistan'ın ulusal çıkarlarına aykırı davranışlarda bulunduğunu düşünüyor, ancak halkın geniş desteğine sahip olan Paşinyan bu eleştirilerden etkilenmeyecektir.

Ekonomik faaliyetler ve normalleşme ile ulaşım koridorlarının sağlayacağı fırsatlar büyük bir etki yaratacak olsa da bu durum, mevcut tüm gerilimleri ve zorlukları bir anda ortadan kaldırmaz.

Rusya, Batı'nın kendi hayati etki alanı olarak gördüğü bölgelerde veya sınırlarına yakın bölgelerde yaptığı hamlelerden memnun değil. Başkan Vladimir Putin'in harekete geçmek için uygun anı sabırla beklediği biliniyor.

İran ve Rusya ise Aliyev ve Paşinyan’ın görüşmesi ve anlaşmaları imzalamalarının olumlu bir gelişme olduğunu vurguladılar. Ancak aynı zamanda, ABD'nin Moskova'nın arka bahçesi olarak gördüğü bölgede Rusya'ya karşı önemli bir diplomatik zafer elde etmesinden duydukları endişe ve rahatsızlığı da dile getirdiler. Bu gelişme, Rusya ile Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin gerginleştiği bir dönemde gerçekleşti.

Ermenistan, Paşinyan liderliğinde Rusya'nın nüfuzundan uzaklaşarak güvenliğini sağlamak için Batı'ya yakınlaşmaya çalışırken, Aliyev liderliğindeki Azerbaycan'ın politikası Rusya ile ilişkilerinde temkinli olmakla birlikte, son zamanlarda daha açık bir tutum sergilemeye başladı.

gthyu
Azerbaycan Savunma Bakanlığı'nın 19 Eylül 2023'te yayınladığı bir videodan alınan ve Bakü’nün Azerbaycan güçlerinin Ermenilerin Dağlık Karabağ bölgesinde kullandığı mevzileri imha etmesi sonucu meydana geldiğini söylediği bir patlamayı gösteren bir görüntü (AFP)

Öte yandan İran, Bakü ile Erivan arasındaki ilişkilerin iyileşmesini memnuniyetle karşıladı, ancak projenin olası sonuçları konusunda uyarıda bulundu. Ulaştırma yollarının açılmasının, karşılıklı çıkarlar ve egemenliğin korunması çerçevesinde gerçekleşmediği sürece bölge halklarına fayda sağlamayacağını vurgulayan Tahran, doğu ile batıyı birbirine bağlayan Zengizor Koridoru’nun, kendisinin teşvik ettiği kuzey-güney koridoruna büyük zarar vereceğinden ve Ermenistan'a doğrudan erişimini engelleyeceğinden endişe ediyor.

İran, bölgenin güvenliğini tehlikeye atabilecek dış müdahalelere karşı uyararak Tahran'ın varlığını ve Azerbaycan'daki İsrail varlığını ciddi bir endişe kaynağı olarak gören ABD'ye açık bir gönderme yaptı.

Burada sorun, İran'ın bu projeyi gerçekten durdurabilecek durumda olup olmadığında. Ancak Rusya'nın, Batı'nın kendi hayati etki alanı olarak gördüğü bölgede veya sınırlarına yakın bölgelerde yaptığı hamlelerden memnun olmadığı biliniyor. Başkan Vladimir Putin'in harekete geçmek için uygun anı sabırla beklediği de biliniyor.

ABD’li yetkililerin, Washington'ın anlaşmalarının ve projelerinin Rusya, Çin ve İran'ı hedef alan jeopolitik manevraların bir parçası olduğunu açıkça ilan etmesiyle, bu ülkelerin tek tek veya toplu olarak bu planları engellemek yahut bozmak için karşı projeler veya planlar ortaya koyması şaşırtıcı olmaz.


Türkiye'nin batısında meydana gelen depremde 1 kişi hayatını kaybetti, 29 kişi yaralandı

Deprem sonucu yıkılan bir bina (AP)
Deprem sonucu yıkılan bir bina (AP)
TT

Türkiye'nin batısında meydana gelen depremde 1 kişi hayatını kaybetti, 29 kişi yaralandı

Deprem sonucu yıkılan bir bina (AP)
Deprem sonucu yıkılan bir bina (AP)

Türkiye Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı dün Balıkesir'de meydana gelen depremin 6,1 büyüklüğünde olduğunu belirtti.

Yetkililere göre saat 19:53'te kaydedilen deprem, İstanbul ve İzmir dahil olmak üzere ülkenin batısındaki birçok şehirde hissedildi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İlgili tüm kurumlar depremle ilgili gerekli önlemleri aldığını” belirtti.

Erdoğan, “Balıkesir'i vuran ve komşu illerde de hissedilen depremden etkilenen tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum” dedi.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Balıkesir'de bugün meydana gelen depremde ilk belirlemelere göre 1 kişinin hayatını kaybettiğini, 29 kişinin yaralandığını açıkladı.

Bakan X platformunda daha önce yaptığı açıklamada, "Tüm Afet ve Acil Durum Yönetimi ekiplerimiz ve ilgili kurumlarımız derhal saha aramalarına başladı. Şu ana kadar herhangi bir olumsuz olay kaydedilmedi" demişti.

AFP’nin haberine göre Sındırgı Belediye Başkanı Serhan Sak, NTV'ye yaptığı açıklamada, depremin merkez üssü olan şehirde, şehir merkezindeki üç katlı bir bina da dahil olmak üzere 10 binanın yıkıldığını söyledi.

Sak, "Bu binada altı kişi yaşıyordu ve enkaz altından dört kişi kurtarıldı." diyerek, diğer ikisinin çıkarılması için çalışmaların sürdüğünü belirtti. Sak, "Binalar ve camiler yıkıldı, ancak can kaybı olmadı" dedi.

AFAD, büyüklükleri 3,5 ila 4,6 arasında değişen yedi artçı sarsıntı bildirdi.

Geçtiğimiz haziran ayı başında Muğla’da meydana gelen 5,8 büyüklüğündeki depremde bir kız çocuğu hayatını kaybetmiş, 69 kişi de yaralanmıştı.

Türkiye, geçmişte birçok trajediye neden olan fay hatlarının üzerinde yer almaktadır.

2023 yılında meydana gelen şiddetli Hatay depreminde en az 53 bin kişi hayatını kaybetti.