Lübnan ayaklanmasını kamuoyuna aktaran muhabirlerin çektikleri zorluklar

Al-Jadeed kanalı muhabiri Halima Tabiaa
Al-Jadeed kanalı muhabiri Halima Tabiaa
TT

Lübnan ayaklanmasını kamuoyuna aktaran muhabirlerin çektikleri zorluklar

Al-Jadeed kanalı muhabiri Halima Tabiaa
Al-Jadeed kanalı muhabiri Halima Tabiaa

“Sahada çalışan gazetecilere selamlar. Sizler hareketi koruyor ve onu savunuyorsunuz. Yanlış haberlere, en önemlisi de baskı girişimlerine karşı ayaklanmayı rahatlatacak emniyet vanasısınız. Profesyonelliğiniz, kurumlarınızın meşruiyetidir. Devrimin yarısı siz, diğer yarısı da vatandaşlardır”.
Bu ifadeler, Ortadoğu Yayın Merkezi (MBC Grubu) yöneticisi Ali Cabir’in kişisel Twitter üzerinden, ayaklanmanın başlamasından bu yana, “Lübnan ayağa kalkıyor” gösterilerinde yaşananları görüntülemek için kendilerini siper eden medya organlarına hitaben yaptığı açıklamada yer alıyor.
Bu sivil hareketin patlak vermesinden bu yana farklı yerel televizyon kanallarından muhabirler, diğerlerinin cesaret edemediği bir yere durarak, acısıyla tatlısıyla tüm gerçekleri Lübnan kamuoyuna sunma görevini üstlendi. Tüm bu muhabirler, televizyon karşısındaki şıklıklarından ödün vererek, kendilerini bu görevlerine adadı.
Yerel televizyon kanallarının birçok takipçisinin bilmediği şey, bu muhabirlerin, kişisel ve mesleki görevlerini yerine getirirken karşılaştıkları birçok zorluğun üstesinden gelmiş olması.
Lübnanlıların bir kesiminin, gazetecileri dolaylı olarak halkı seferber etmeye katkıda bulunmakla ve ayaklanmada yaşananları rapor etme bahanesiyle gösterilere destek vermekle suçlamasına rağmen, bazı kesimler de cesaretlerinden ve mesleki görevlerine gerekli düzeyde bağlı kalmalarından övgüyle söz etti. Bu gazetecilerin bir kısmı, bulundukları alanlarda uyumak zorunda kalırken, bazıları da görevlerini sonuna kadar yerine getirebilmek için ailelerini arkalarında bıraktı. Tüm gazetecilerin hem fikir oldukları nokta ise, tüm kariyerleri boyunca daha önce hiç yaşamadıkları yeni bir deneyim kazanıyor olmaları.
Gazeteci Yazbek Wehbe:  Devrimin gelini olan Trablusşam beni etkiledi
LBCI kanalı spikeri ve özel muhabiri Yazbek Wehbe, “Yaptığımız işin doğası uyarınca gösteri alanına gittik. Ancak özellikle de ayaklanmanın ilk günlerinde, bu denli yorulmayı beklemiyorduk” ifadelerini kullandı. Şarku’l Avsat’a konuşan Wehbe, “Gösteriler bir gecede ülke geneline yayılmaya başladı. 10’u aşmayan sayımızla, gerçekleri doğrudan iletmek için bir günlük programla meydanlara çıkmak zorunda kaldık” dedi. Yazbek Wehbe, haber yayını sırasında en fazla rahatsız olduğu şeyin ise hakaret içerikli kötü sözler olduğunu ifade etti. “Kimi ve neyi kastettikleri önemli değil. Kışkırtıcı sözlerin duyulmaması ve bu sahne üzerinde olumsuz bir etki bırakmaması için mikrofonu uygun zamanda geri çekmeye çalışıyordum” diyen Wehbe, 2015 yılında gerçekleşen sivil hareketin Beyrut’u kapsadığına ve bugün, tüm Lübnan vilayetlerini içine alan bu ayaklanmaya benzemediğine dikkati çekti.
Yazbek Wehbe “Kuşkusuz, benim haber yapma fırsatımın olmadığı Trablusşam’da yapılan gösteriler, sivil ayaklanma konusunda eşsizdi. Bu şehirde yerel ve siyasi haber yapmak için bulunduğum doğru. Ama kamusal alanları kapsayan köklü bir değişim olmadı. Lübnan’da ve dünyada sivil hareketin doğasına büyük bir önem verildi ve devrimin gelini olan bu şehir beni oldukça etkiledi” dedi.
Bu gösterilerde kendisini şaşırtan bir olaya da değinen Wehbe, “Tüm bölgelerde protesto gösterilerine katılan kitlelerin büyüklüğü ve sahip oldukları cesaret dolayısıyla şaşırdım. Kafalarında, liderlerine yönelik yaşadıkları tüm korkuları kırdılar” şeklinde konuştu.
Lübnanlı gazeteci, “Kişisel olarak karşı karşıya kaldığımız pek çok zorluk var. Bugün ilk defa 6 saat uyudum. Son 5 gündür dilediğim tek şey buydu” ifadelerini kullandı.
Muhabirler, uzun saatler boyunca gösteri meydanlarında duruyor ve vatandaşların Lübnan ayaklanmasına neden katıldıklarına dair bilgi topluyor. Kendileri açısından utanç verici birkaç durumdan da profesyonellikleri sayesinden kurtulmayı başarıyor.
Özellikle kadın muhabirlerin karşılaştığı bu durumlar arasında, onları zayıf düşürme girişimleri karşısında haklarını kararlı şekilde savunmaları da yer alıyor. Zira MTV Lebanon kanalı muhabiri Joyce Akiki, Cumhurbaşkanı Avn’ın konuşması sonrasında bu duruma maruz kaldı. Öyle ki Akiki, kendisini ve temsil ettiği kanalı kötü niyetli olarak nitelendiren besteci Samir Sfeir’e karşı hiç tereddüt etmeden kendisini savundu. Bu çerçevede birçok aktivist, sosyal medya organları aracılığıyla “Joyce Akiki ile dayanışma içerisinde” olduklarını göstererek, Sfeir'in eylemini kınadı. LBCI kanalı muhabiri Nada Andraos da iki karşıt görüş arasında kaldığı durumu , “her kesimden Lübnanlıları içeren ayaklanmanın gerçek bir görüntüsü” olarak niteledi.
Huda Şedid: Eğer medya olmasaydı, bu devrim hiçbir yere ulaşamazdı
“Aslında bu sivil ayaklanmanın ilk saatlerinde, hak ettiği öneme ulaşmasını beklemiyordum”. Bu ifadeler LBCI muhabiri Huda Şedid’e ait. Şarku’l Avsat’a konuşan Şedid, “O andan itibaren büyük bir dönüm noktası olarak nitelenen ayaklanmanın ilk gününde şehirdeki gösterilerin haberini yaparken durumu, çok da ciddiye almadım. Bunu onlara net bir şekilde de söyledim. Ancak eylemciler, bunun sadece bir ayaklanma olmadığı, aksine gerçek bir devrim olduğu konusunda ısrar ettiler. Talepleri karşılanıncaya kadar da şehir meydanında kalacaklarını belirttiler. Özellikle de Lübnanlıların çoğunluğunun bu protestolara katılması dolayısıyla insanların nabızlarına inanıyorum” dedi. Şedid, muhabirleri eleştirenlere de sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla, “Keşke, bir dakika bile olsa canlı yayında milyonlarca izleyicinin önünde, her taraftan eylemcilerle etkileşimde oldukları bir alanda kendilerini bizim yerimize koyabilselerdi” ifadelerini kullandı.
Bu tecrübesi sırasında yaşadığı bir olaya da değinen Huda Şedid, “Bana eşlik eden kameramanla birlikte elimizden geldiğince bir şey yememeye ve içmemeye çalışıyoruz. Böylece gösteri alanından birkaç dakika bile ayrılmamız gerekmiyor. İnsanlara, gösteri sırasında yaşamam her şeyi  iletmek bizim sorumluluğumuz. Art arda 15 saat ayakta durduğunuzu ve daima uyanık kalmak zorunda olduğunuzu hayal edin. Yüzümüze bir maske taktik, böylece kimse ne acılar yaşadığımızı hissetmiyor. Adeta robota dönüştük. Savaş alanına giden savaşçılara benziyoruz. Kaybetmemiz yasak. Diğer tüm her şeyi unutuyoruz. Bu gösteriler, Lübnan’daki diğer hiçbir şeye benzemiyor. İnsanların 30 yıllık ve belki de daha fazla süredir devam eden acılarını, yoksulluğunu ve mahrumiyetini yok ermesini sağlıyor. Bana göre bundan sonra hiçbir şey eski gibi olmayacak” değerlendirmesinde bulundu.
Lübnan’daki olayları aktaran muhabirler, kendilerine eşlik eden kameramanların isimlerini zikretmeye dikkat ediyor. Aksi halde hepsi, genelde spot ışıklarından uzakta bir savaşa katılmış isimsiz bir asker olarak kalıyor. Said, Sami Bitmuni, Rabia Şamun, Fadi Sakaf Pierre, Fuad Yusuf, Tony Kerlous ve diğerleri, her birinin eylemcilerin mesajlarını iletme sürecinde büyük sorumlulukları bulunuyor.
Halima Tabiaa: Eylemcilerin ellerindeki Lübnan bayrağı görüntüsü, beni etkiledi
Şarku’l Avsat’a konuşan Al-Jadeed kanalı muhabiri Halima Tabiaa, “Yapmaktan zevk aldığım en güzel ve harika yayınlardan biri. Çünkü insanların ayaklanmasını ve onlarla doğrudan teması içeriyor. Taleplerini ve acılarını iletiyorlar. Genel merkezdeki, konferanslardaki ve düzenli haber bültenlerindeki diğer yayınlara benzemiyor. Bu deneyimde girdiğimiz imtihan, taleplerin doğrudan iktidara yönlendiriliyor olması dolayısıyla gerçekleri olduğu gibi aktarmak. Bu süreçte kendimizi de ya değerli birer gazeteciler olarak kanıtlıyoruz ya da tam tersi” açıklamasında bulundu. Tabiaa, görevini yerine getirirken karşılaştığı zorluklar hakkında da “Bizi doğrudan zemine yönelten birçok baskı var. Objektif olmak zorundayız” dedi. Halima Tabiaa ayrıca, “Beni en çok etkileyen şey, arka planına bakılmaksızın herkes tarafından taşınan Lübnan bayraklarının ortaya koyduğu sahne oldu” şeklinde konuştu.
Halima, gösterilerin beşinci gününde düzgün bir yemek yemeyip, sadece bisküvi ile yetinmek ve her zaman kamera önünde bulunmak zorunda kaldı. Her zaman gerçekleri aktarmak için de teyakkuzdaydı. Tabiaa, “Gece geç saatlerde eve gitmemiz için bize kısa bir süre veriliyordu. Sabah saat beşte yeniden iş başı yapmamız için yaklaşık bir saatlik molamız var” dedi.
Nahla Adimi: Bir muhabir objektif bir medya anlayışını benimsemelidir
MTV muhabiri olan Adimi, görevini yerine getirirken karşılaştığı zorluklardan biri olarak, kamera önünde konuşacak kişileri seçerken güçlük çektiğini ifade etti. “Gazeteci, kendisini saran tüm zorluklara rağmen, objektif bir medya anlayışına ve halkın görüşüne dayanarak, çok hızlı şekilde tarama yapmak zorunda” diyen Adimi, karşılaştıkları esas tehlikenin sabotaj ve benzeri eylemleri aktarırken, gerçek şekliyle paralel olarak meydandaki gerçekliği yansıtmak olduğunu ifade etti. Nahla Adimi’ye göre bir muhabirin, zeminde yaşananların doğasını da bilmesi gerekiyor.
Bu çerçevede Şarku’l Avsat’a açıklamada bulunan Nahla Adimi, “Bu devrimin gelini, diğerleri gibi beni de kendine çeken Trabluşam şehri oldu. Trablusşam’ı gerçek yüzüyle gördük. Zeminde tanık olduğumuz hareketler arasında ayrım yaşanmaması bizi şaşırttı” diyerek, sessizliği kıran Sur şehri ve korkuları aşan Nebatiye şehrinin de kendilerini şaşırttığına dikkati çekti. Adimi ayrıca, “Belki de bazı partilerin ve bu partilere bağlı kuruluşların girişimlerini geri püskürten Lübnan ordusunun tavrı beni etkiledi. Çünkü Lübnan’da daha önce böyle bir şeye tanık olmadık” dedi.



Yemen'de taraflar arasında ‘ABD yıkımını ülkenin başına kim musallat etti?’ tartışması

ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)
ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)
TT

Yemen'de taraflar arasında ‘ABD yıkımını ülkenin başına kim musallat etti?’ tartışması

ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)
ABD'nin Husilere yönelik saldırıları Yemen'de tartışmaya yol açtı (X platformu)

Tevfik eş-Şenvah

Yemen’in meşru hükümeti ve Husiler, on yılı aşkın bir süredir Yemen'in başına bela olan yıkımın sorumlusu olarak birbirlerini suçlamaya devam ediyor. Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-Eryani dün yaptığı açıklamada, İran destekli Husilerin 2014 yılındaki darbeden bu yana ‘Yemen'in altyapısı ve ekonomisindeki yıkımın başlıca nedeni olmakla’ suçladı.

Aynı zamanda uluslararası meşruiyete sahip Yemen hükümetinin sözcüsü olan Eryani, Husilerin kurtarılmış bölgelerdeki hayati tesislere sistematik saldırılar düzenlediğini, örneğin 30 Aralık 2020 tarihinde Aden Uluslararası Havalimanı'na İran yapımı balistik füzelerle düzenledikleri saldırıda 25 kişinin öldüğünü, 110 kişinin de yaralandığını ve havalimanının altyapısının zarar gördüğünü söyledi. Husilerin 2022 yılında da Hadramut ve Şebva'daki petrol ihracat edilen limanlara yönelik saldırılarda bulunduklarını belirten Eryani, bunlar arasında insansız hava araçları (İHA) ve balistik füzeler kullanılarak ed-Debba ve Neşime limanlarına yönelik saldırıların da olduğunu ifade etti.

Yemenli Bakan, söz konusu saldırıların Husilerin iddia ettiği gibi Yemen'i ya da Gazze'yi savunmak için değil, Yemen'i yok etmeyi, halkını yoksullaştırmayı ve bölgenin güvenliğini baltalamayı amaçlayan İran gündemini uygulama stratejisinin bir parçası olduğunu söyledi.

Husilerin Kızıldeniz'deki uluslararası gemilere yönelik saldırıları da dâhil olmak üzere çeşitli maceraperestliklerinin, ABD ve İngiltere tarafından ‘Refahın Muhafızı Operasyonu’ kapsamında geçtiğimiz yıl ocak ayında başlayan askeri saldırılarını tetiklediğini söyleyen Eryani, bu saldırıların yıkımın birincil nedeni olmadığını, daha ziyade Husilerin saldırılarına karşı bir yanıt olduğunu vurguladı.

Öte yandan Husiler, Yemen halkının çektiği acılardan başta Yemen’in meşru hükümeti olmak üzere ABD ve müttefiklerinin sorumlu olduğunu söyledi. ABD merkezli haber kanalı NBC tarafından aktarılan Husilere bağlı medya organlarının haberlerine göre Husiler, 17 Mart 2025 tarihinde 53 kişinin ölümüne ve 98 kişinin yaralanmasına neden olan ABD’nin son saldırılarını ‘suç teşkil eden saldırganlık’ olarak nitelendirdi. Kızıldeniz’deki gemilere ve askeri hedeflere yönelik saldırılarının dış müdahaleye ve Gazze'ye uygulanan kuşatmaya karşı savunma amaçlı bir yanıt olduğunu vurgulayan Husiler, Filistinlilerle dayanışma içinde olduklarını açıkladılar.

Medyada yer alan haberlere göre Husilerin Kızıldeniz’de uluslararası gemilere yönelik saldırıları ülke içindeki popülariteleri ve saflarına savaşçı çekme hızını arttırdı. Uluslararası toplumu kendileriyle etkileşime girmeye zorladılar ve Yemen'in resmi hükümeti olarak tanınmamalarına rağmen popüler bir yankı uyandırdılar. Nüfuzları zayıf olmasına rağmen İsrail'e füze atmalarının ardındaki gizli amaçlarından biri de buydu.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan çevirdiği habere göre Yemen hükümeti, İran'ı, ‘Birleşmiş Milletler (BM) silah ambargosunu ihlal ederek Husileri İHA ve balistik füzeler gibi çeşitli silahlarla desteklemekle’ suçluyor. Buna karşın İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Genel Komutanı Hüseyin Selami, İran medyasına yaptığı açıklamada, Tahran'ın Husilerin kararlarını doğrudan kontrol ettiği iddialarını reddederek Husilerin kararlarını bağımsız bir şekilde aldıklarını vurguladı. Ancak Yemen hükümeti çevreleri İran'ın desteğinin Husilerin eylemlerinin ana kaynağı olduğunda ısrar ediyor.

Yemen hükümeti, ABD'nin hava saldırıları sonucunda Husilerin kontrolündeki limanlarda meydana gelen ağır kayıpların ardından ‘Husiler Yemen'e yıkım getiriyor’ etiketiyle (hashtag) bir sosyal medya kampanyası başlattı. Kampanyanın amacının ‘Husilerin suçlarını ifşa etmek ve ülke kaynaklarına verdikleri zararın boyutlarını ortaya koymak, altyapı ile ekonomik ve sivil tesislerin tahrip edilmesinden ve bunların savaş amacıyla kullanılmasından onları tamamen sorumlu tutmak’ olduğu belirtildi.

Husiler cuma günü, ABD'nin Yemen'in batısındaki Hudeyde ilinde bir petrol ihracatı limanına gece boyunca düzenlediği saldırılarda ölenlerin sayısının 80'e yükseldiğini ve bu sayının Washington'ın bir ay önce başlattığı yoğun hava saldırılarının en ölümcülü olduğunu açıkladılar.

Bu arada saldırılar şiddetlenmeye devam ederken, ABD ile İran arasındaki müzakereler Umman’ın başkenti Maskat'ın ardından Roma'da tüm hızıyla devam ediyor. Basında yer alan haberlerde, İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’in Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'la bölgedeki birçok karmaşık meseleyi görüşmek üzere bir araya gelmesinin ardından gerilimin azalacağına dair umutlar ifade edildi.