​Sudan Din İşleri ve Evkaf Bakanı: Sudan’da DEAŞ yok, fakat aşırılık yanlısı kimseler var

Nasreddin Müferreh
Nasreddin Müferreh
TT

​Sudan Din İşleri ve Evkaf Bakanı: Sudan’da DEAŞ yok, fakat aşırılık yanlısı kimseler var

Nasreddin Müferreh
Nasreddin Müferreh

Sudan Din İşleri ve Evkaf Bakanı Nasreddin Müferreh, DEAŞ’ın Sudan'da bir varlığının bulunmadığını, fakat eski rejimin sebep olduğu birçok aşırılık yanlısı kimsenin bulunduğunu belirtti.
Radikalizm, tekfircilik ve terörle mücadele edeceklerini kaydeden Müferreh, öğrencilerin topluma faydalı olacak şekilde mezun olmaları için eğitim müfredatının yenilenmesine katkıda bulunacaklarını söyledi. Ayrıca bakanlığının dini ve sosyal çoğulculuğu tanıma söylemini yaymak üzere çalışmalarda bulunacağını belirterek, gençliğin potansiyelini doğru bir şekilde kanalize etmeye ve kadınların rolünü arttırmaya çalışacaklarını açıkladı.
Şarku’l Avsat’a ile yaptığı röportajda Müferreh, ülkeyi terk etmek zorunda kalan Sudanlı Yahudileri ülkeye tekrar geri dönmeye ve ülkenin inşasına katılmaya davet etti. Müferreh, eski rejim döneminde Sudanlı Hıristiyanların el konulan mülklerinin yargı aracılığıyla kendilerine iade edileceğini belirterek, çeşitli dinlere mensup olan kimselerin ibadetlerini özgür bir şekilde yerine getirmelerinin sağlanacağını söyledi.
DEAŞ ve Sudan
Müferreh, Sudan’da bir DEAŞ oluşumunun bulunup bulunmadığına ilişkin şu açıklamalarda bulundu:

“Sudan'da kurumsal olarak bir DEAŞ varlığından söz edemeyiz. Ancak eski rejimin ortaya çıkardığı radikaller var. Terör örgütüne katılan Sudanlıların sayısı 15’i geçmez. Bunlar Hartum’da bir üniversitede okuyan kimselerdi. Örgüte katılmak için çıktılar ve örgüt saflarında savaştılar. Bütün dünya DEAŞ’ın uluslararası bir örgüt olduğunu biliyor. Birkaç ülkede gruplar halinde dağılmış olarak bulunuyorlar. Fakat Sudan’da organize olmuş bir gruptan söz edemeyiz, belki bazı bireylerin olduğunu söyleyebiliriz. Bu kişilerin sayıları hakkında herhangi bir bilgim yok. Bazıları ülkeye geri döndü. Diğer kişilerin ise yerlerini bilmiyoruz. Bazıları savaşlarda öldürüldü. Halihazırda DEAŞ’lıların bulunup bulunmadıklarını bilmiyoruz. Ancak radikal dini vaazlara tanık oluyoruz. Bu vaazların bazıların içeriğini tekfir oluşturuyor. Bu vaazlarda sapkınlık, bidat ve fısk gibi ithamlarda bulunuyorlar. Bu söylemlerin İslam'la ya da Hz. Peygamber’le (sav) hiçbir ilgisi yok. Tekfir ve dinsizlik suçlamalarıyla başkalarının özgürlüğünü kısıtlamaya çalışan herkesle kanun aracılığıyla karşı karşıya geleceğiz. Sorumlu kimseler yargılanacak. Bu kimselerin bir kez daha vatandaşlara hitap etmek için minberleri kullanmalarının önüne geçeceğiz.”
Şarku’l Avsat’a ile yaptığı özel röportajda, terör, radikalizm ve nefret söylemini yayan kimselere kanun çerçevesinde muamelede bulunulacağını ifade eden Müferreh, bakanlığının ve geçiş hükümetinin takip ettiği stratejinin, camilerde, üniversitelerde, okullarda, kültürel ve siyasi forumlarda terörizm ve nefret söylemi ile mücadele etmek olduğunu açıkladı. Bakan Müferreh, “Kültürel, dini ve sosyal çoğulculuğu tanıma söylemini yaymak için çalışıyoruz” diyerek sözlerini sürdürdü.
Devrik lider Ömer el-Beşir rejimi döneminde okutulan müfredatın dini fanatizmin ve nefret söyleminin yayılmasındaki rolüne değinen bakan, “Teröristleri, tekfircileri ve aşırılık yanlılarını yetiştiren bir okul müfredatı yok. Ancak bu müfredat, ister bilimsel ister dini olsun, dersi ezberleyen, bu ezberini imtihan kağıdına döken ve böylece rolü tamamlanan bir öğrenci profili yaratıyor. Mevcut müfredat toplum inşasında rol alabilecek zihne sahip insanlar yetiştirmiyor” değerlendirmesinde bulundu.
İslami Hareket’in projesi
Sudan’da gerçekleştirilen ihtişamlı halk devriminin ardından İslami Hareket’in siyasi ve toplumsal yaşamda hezimete uğradığını dile getiren Müferreh, hareketin kadrolarının fikirlerini yaymak için artık camileri kullanmaya başladığını belirtti. “Bu camiler, ibadet etmek ve insanları ahlak, adalet, eşitlik, barış ve birlik gibi değerlere davet etmek için var” diyen Müferreh, özellikle Hartum’daki camilerin büyük bir kısmının devrime karşı yönlendirilmeye çalışıldığını söyledi. Bakanlığının, haklarını savunan genç kadroları eğiteceğini ve devrimin yanında yer alacağını belirten bakan, “Bu camilerde ılımlılık, radikalizmle mücadele ve barış çağrısında bulunacağız. Cami hatiplerine sunduğumuz bir metin yok ve ideolojik bir içeriğe sahip hutbelerimiz de bulunmuyor” ifadelerini kullandı.
Çeşitlilik ve kadınların rolü
Sudan’da büyük bir çeşitliliğin bulunduğuna dikkat çeken bakan, bakanlığını ‘toplum bakanlığı’ olarak adlandırdığını söyledi. Bakanlığın programının, ülkede var olan çeşitlilik ve çoğulculuğu kuşatma ilkesi çerçevesinde yapıldığına dikkat çeken Müferreh, “Sudan'da farklı entelektüel ve kültürel eğilimler var. Dini çeşitliliğin yanı sıra Arapça dışında konuşulan birçok dil var. Geçiş hükümeti tarafından belirlenen 10 ilke kapsamında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Toplum içerisinde barışı sağlamak, sevgiyi ve manevi değerleri aşılamak için çalışacağız. Böylece çeşitliliği kuşatabilir ve farklılıkların bir arada çatışmadan bulunmasını sağlayabiliriz. Bakanlığın ve geçiş hükümetinin görevlerinden biri, gençliğin rolünü ön plana çıkarmak onların içindeki yaratıcı ruhu ortaya çıkarmaktır” ifadelerini kullandı.
Ayrıca kadınların toplumdaki rolünü güçlendireceklerini belirten Müferreh, “Semavi dinlerin ve çeşitli inanışların ön gördüğü şekilde kadınların dini haklarını muhafaza edecek ve onların toplumun ve sosyal barışın inşasındaki rollerini güçlendireceğiz” dedi.
Hac ve vakıflar idarelerindeki yolsuzluk
Konuşmasının devamında eski rejimin yolsuzluk ve rüşvet batağında debelendiğini kaydeden Müferreh, bakanlığının Adalet Bakanlığı ile koordinasyon içinde çeşitli forumlar ve etkinlikler aracılığıyla bu ağır mirasla mücadele edeceğini söyledi. Eğitim Bakanı Muhammed Emin et-Tum’un şu anda eğitim için genel bir konferans düzenlemek için çalıştığını belirten Müferreh, “Biz de akında gerçekleşecek olan bu konferansın bir parçasıyız. Öğrencilerin itidal ve ahlaki değerlerle mezun olmaları çok demokratik bir sivil devlet içinde yaşadıklarını bilmeleri için çalışacağız” ifadelerini kullandı.
Öte yandan eski rejim döneminde hac ve umre mevsimleri idarelerinde ciddi yolsuzlukların yapıldığını dile getiren bakan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Zekât Divanı, Din İşleri ve Evkaf Bakanlığı’na bağlı değil. Çünkü eski rejim, divanı, sosyal ilişkiler ile ilgili bakanlıklara dağıttı. Zekatın dini bir mesele ve İslam'ın bir rüknü olması itibariyle tekrar Zekat Divanı’na bağlanması çalışmalarına başladık. Çünkü bu, Din İşleri ve Evkaf Bakanlığı’nın bir parçasını oluşturuyor. Eski rejimin uygulamalarına son vereceğim ve toplanan paralar hak sahibi olan kimselere ulaştırılacak.”
Yönetimi sürecinde vakıflar, hac ve umre işleriyle ilgili olarak bir reform çalışması başlattığını ve yakın zamanda hac yönetimiyle ilgili özel bir konferans yapılacağını belirten Müferreh, Malezya deneyiminin benimsenebilecek iyi bir model olduğunu söyledi. Ayrıca söz konusu konferansın nihayetinde varılan sonuçların önümüzdeki yıl yapılacak hac mevsiminde temel olarak alınacağını kaydetti. Bununla birlikte vakıfların yönetiminde bir reform süreci başlattığını ve tüm eyaletlerdeki vakıfların belirlenmesi için bir liste gönderilmesi kararı aldığını dile getiren Müferreh, “Bazı eyaletler bu listeleri gönderdi. Kiralanan arazileri, mülkleri, binaları ve bunlardan elde edilen gelirlerin hepsini dijital ortama aktaracağız” dedi.
Sudanlı Yahudiler
Sudanlı Yahudilerin ülkeye geri dönmeleri için yaptığı çağrıyla alakalı sorulan soruya cevap vermeden önce Sudanlı Yahudiler hakkında kısa bir arka plan çizen Müferreh şunları söyledi:
“1880'den 1969'a kadar Yahudileri temsil eden bir sosyo-ekonomik blok vardı. Bu Yahudiler toplumun bir parçasıydılar. Ticaret, ekonomi ve kamu hizmetlerinde çalıştılar. Bu Yahudi topluluğu Sudanlı oldu ve Hristiyanlar ve Ermeniler, Hintliler ve diğer azınlıklarla bir arada yaşadılar. Bu Yahudi grubu, eski Devlet Başkanı Cafer Nemiri dönemi başta olmak üzere hükümetlerin büyük bir baskısıyla karşı karşıya kaldı. Siyasi, toplumsal ve kültürel baskıların yanı sıra ticari olarak da kendilerine baskı uygulandı. Bu korkunç baskılar, Yahudilerin Sudan'dan göç etmesine yol açtı. Yeni bir sivil devlet kurduk ve devrimle birlikte ‘vatandaşlığın hak ve görevlerin temeli olduğu’ ilkesi kabul edildi. Yahudiler de dahil olmak üzere yurtdışındaki tüm Sudanlılara geri dönmeleri çağrısında bulundum. Onlar da her Sudanlı gibi bu ülkenin uyruğunu taşıyorlar. Filistin topraklarını gasp eden Siyonistleri davet etmedim. Ülkede barış ve dini hayat çerçevesinde bir arada yaşamak için çağrıda bulundum. Davetim, özellikle Sudan'da yaşamış olan ve bu toplumun bir parçası olan Sudanlı Yahudileredir.”
Sudanlı Hıristiyanlar
Din İşleri ve Evkaf Bakanı Müferreh, Sudan'daki Hristiyanların azınlık olarak nitelendirmenin mümkün olmadığını, onların Sudanlı olduklarını ve semavi bir dinin mensubu olduklarını dile getirerek, “Önceki rejimde büyük zulümler ve çeşitli baskılarla karşı karşıya kaldılar. Kilislerinin ve ibadet yerlerinin büyük bir kısmı eski rejim tarafından gasp edildi. Kilise liderleriyle bir araya geldiğim zaman kendilerine, gasp edilen bütün mallarının iade edileceğini söyledim. Adalet Bakanlığı aracılığıyla dava açabilecekler. Çeşitli dinlere mensup olan kimselerin ibadetlerini özgür bir şekilde yerine getirmelerini sağlayacağız” ifadelerini kullandı.



Esed rejimi döneminde kaybolan mahkûmların çocuklarıyla ilgili davada hayır kuruluşlarının başkanları tutuklandı

Sednaya Cezaevi’nde olduğu düşünülen kayıp mahkûmların fotoğrafları Şam'ın merkezindeki Merce Meydanı’nda asılı (Reuters)
Sednaya Cezaevi’nde olduğu düşünülen kayıp mahkûmların fotoğrafları Şam'ın merkezindeki Merce Meydanı’nda asılı (Reuters)
TT

Esed rejimi döneminde kaybolan mahkûmların çocuklarıyla ilgili davada hayır kuruluşlarının başkanları tutuklandı

Sednaya Cezaevi’nde olduğu düşünülen kayıp mahkûmların fotoğrafları Şam'ın merkezindeki Merce Meydanı’nda asılı (Reuters)
Sednaya Cezaevi’nde olduğu düşünülen kayıp mahkûmların fotoğrafları Şam'ın merkezindeki Merce Meydanı’nda asılı (Reuters)

Suriye Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ile koordinasyon halinde, Nada el-Gabra, Lema es-Savaf, Rana el-Baba ve devrik rejim döneminde gözaltına alınan ve kaybolan muhaliflerin kayıp çocuklarıyla ilgili dosyada yer alan diğer sanıkların tutuklandığını duyurdu. Kayıp Çocuklar Komitesi Sözcüsü, sanıklara yönelik tutuklama emrinin, çocukların aileleri ve yakınlarının kişisel iddiaları ve açılan davalar üzerine Şam Savcılığı tarafından çıkarıldığını bildirdi.

Kayıp Çocuklar Komitesi Sözcüsü Samir el-Kirbi Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Şam'daki Lahn el-Hayat Çocuk Bakım Kompleksi'ni yöneten Nada el-Gabra ve Lema es-Savaf ile Şam'daki el-Mubarrah Yetim Sponsorluk Derneği'ni yöneten Rana Muvaffak el-Baba'nın, ‘Şam Cumhuriyet Savcılığı tarafından çıkarılan bir tutuklama emrine göre, kaybolan çocukların dosyasının saklanmasına karışan diğer sanıklarla birlikte tutuklandığını’ belirtti.

El-Kirbi bu önlemin, önceki dönemlerde mahkûmların çocuklarının kaybolmasıyla ilgili davalara karıştıkları yönündeki suçlamaların arka planında geldiğini söyledi. El-Kirbi, “Resmi ve sivil makamların yanı sıra konuyla ilgili herhangi bir bilgiye sahip olan herkesi, bu çocukların akıbetini aydınlatmak ve haklarını güvence altına almak için soruşturma komitesiyle iş birliği yapmaya çağırıyoruz” dedi.

Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, çocukların dosyasıyla ilgili bir dizi kişi tutuklandı ve bu kişiler, ‘çocukların akıbetiyle ilgili olası suiistimal ve ihlallere karıştıklarından şüphelenildiği için resmi soruşturma altına alındı.’ Söz konusu adımlar, Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı’nın 2025 tarihli ve 1806 sayılı kararı uyarınca, bu dosyayı araştırmak ve çocukların akıbetini takip etmek üzere özel bir komite oluşturulmasını takiben atıldı.

3 bin 700 çocuk yetimhanelere yerleştirildi

İnsan hakları örgütleri ve medya raporları, eski rejime muhalif mahkûmların Şam'daki yetimhanelere veya çocuk esirgeme kurumlarına yönlendirilen 3 bin 700 çocuğu olduğunu gösteriyor. Esed'in devrilmesi ve kaçışından sonra yayınlanan gizli Suriye istihbarat belgelerine göre, yaklaşık 400 çocuk tutukluluk yılları boyunca muhaliflerin ailelerinden ayrılarak Şam'daki Lahn el-Hayat Çocuk Bakım Kompleksi, Daru’r Rahme Yetimhanesi ve Çocuk Köyleri de dahil olmak üzere dört yetimhaneye yerleştirildi.

 Daru’r Rahme Yetimhanesi Müdürü Beraet el-Eyyubi (SANA)

Daru’r Rahme Yetimhanesi Müdürü Beraet el-Eyyubi (SANA)

Daru’r Rahme Yetimhanesi Müdürü Beraet el-Eyyubi bir televizyon röportajında, eski rejimin yıkılmasından önce 2015-2024 yılları arasında 27 çocuğun kendisiyle birlikte yetimhanede kaldığını ve güvenlik güçlerinin bu çocukları gizli notlarla şube mahzenlerinden yetimhaneye gönderdiğini itiraf etti. Güvenlik güçleri bu çocukları gizli emirlerle yetimhaneye gönderiyor, isimlerini değiştiriyor ve Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı'ndan yazılı onay almadıkça kimsenin onları ziyaret etmesine izin vermiyordu.

Esma Esed yetimlerle ilgilenmek üzere Şam kırsalındaki SOS Çocuk Köyleri’ni ziyaret etti. (SANA)Esma Esed yetimlerle ilgilenmek üzere Şam kırsalındaki SOS Çocuk Köyleri’ni ziyaret etti. (SANA)

Lahn el-Hayat Çocuk Bakım Kompleksi Müdürü Meys Acib bir televizyon kanalında yayınlanan açıklamalarında, kompleksin geçmişte özel durumları olan çocukları kabul ettiğini ve devrik Devlet Başkanı’nın eşi Esma Esed'in bu çocukların dosyalarını bizzat takip ettiğini itiraf etti. Öte yandan SOS Çocuk Köyleri yetkilileri de 2014-2018 yılları arasında resmî belge ve kayıtları olmayan 139 çocuğu kabul ettiğini ve bunların çoğunu Esed'in yetkililerine iade ettiğini ve o dönemde bakanlıktan bu tür vakaların gönderilmemesini istediğini kabul etti.

Samir el-Kirbi, çocukların akıbetinin belirlenmesi ve halen hayatta olup olmadıkları ya da toplu mezarlara gömülüp gömülmedikleri konusunda, bu çocuklar için özel toplu mezarların varlığının söz konusu olmadığını vurguladı. El-Kirbi, “Bugüne kadar yaptığımız dikkatli araştırma ve incelemeler sonucunda çocuklar için toplu mezarların varlığına rastlamadık, ancak bu çocukların yetimhanelere ve çocuk derneklerine yönlendirildiğini kanıtlayan belge ve kanıtlara sahibiz. Kayıp Çocuklar Komitesi, gerçeği ortaya çıkarmak ve çocukların ailelerine ve yakınlarına adalet sağlamak amacıyla bu dosyaları ilgili bakanlıklarla paylaşıyor” ifadelerini kullandı.

 Suriye İnsan Hakları Ağı’nın (SNHR) Suriye'de Çocuklara Yönelik İhlallere İlişkin 13’üncü Yıllık Raporu, Kasım 2024Suriye İnsan Hakları Ağı’nın (SNHR) Suriye'de Çocuklara Yönelik İhlallere İlişkin 13’üncü Yıllık Raporu, Kasım 2024

Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), Mart 2011'den bu yana Suriye'de Esed rejimi tarafından en az 23 bin çocuğun öldürüldüğünü, bunlardan 190'ının işkence altında hayatını kaybettiğini ve 5 bin 200 çocuğun da zorla kaybedildiğini belgeledi.

Sosyal İşler ve Çalışma Bakanı Hind Kabavat tarafından kurulan Kayıp Çocuklar Komitesi'nde Adalet, İçişleri ve Vakıflar bakanlıklarından birer temsilci ile devrik rejim döneminde kaybolan kişiler ve mahkûmlar konusunda çalışan sivil derneklerin başkanları yer alıyor.