Kalabalıkların akıcı söylemleri ve aydınların yokluğu

Trablusşam köktenci radikalizme bağlı klişe imajından sıyrıldı (Reuters)
Trablusşam köktenci radikalizme bağlı klişe imajından sıyrıldı (Reuters)
TT

Kalabalıkların akıcı söylemleri ve aydınların yokluğu

Trablusşam köktenci radikalizme bağlı klişe imajından sıyrıldı (Reuters)
Trablusşam köktenci radikalizme bağlı klişe imajından sıyrıldı (Reuters)

Şevki Bezii
Lübnan yönetimi, her zaman küçük ülkelerinin kendi yetenekleriyle istedikleri gibi hareket edebileceklerine, ülkeyi ve ülkede yaşayan “köleleri” istedikleri gibi kontrol edebileceklerine inandı. Ancak bu inanç en güçlü orduya, istihbarata ve güvenlik hizmetine sahip oldukları için değil, aksine her topluluğun kutsal teolojiyle korunduğu mucizevi siyasal sistemlerinden kaynaklandı. Lübnan’da patlak veren kitlesel ayaklanmada ise kavramlar değişti, anlamsal bağlamlarından uzaklaşarak farklı bir ahlaki kalıba büründü.
Son haftalarda Lübnan’da yaşananlar yalnızca iktidarı değil, Arap toplumunu ve uluslararası arenayı da şaşırttı. Yaşananlar ayrıca silkinen kesimin kendileri için, aynı zamanda da Lübnan bayrağı altında başkentteki ve diğer şehirlerdeki meydanlara akın eden Lübnanlılar için gerçek bir sürpriz oldu.
Neredeyse tamamı ezberlenen ulusal marş bu kez Lübnanlıları coşturan, onları bölünme, zayıflık ve parçalanmadan koruyan kapsamlı bir metne dönüştü. Beyrut meydanlarının 14 yıl önce Refik Hariri’nin şehit edilmesinden kısa bir süre sonra aynı bayrağın altında aynı marşı söyleyen bir kalabalığa tanık olduğu doğru. Ancak meydanları dolduran mevcut kalabalık bu kez söz konusu dönemde akan kanın büyülü etkisi altındaki gibi değil. Kalabalık bu defa iktidara öfkesini ve adalet, özgürlük, eşit iç fırsatlar ve yasadan önce eşitliğe dayalı bir vatan kurma kararlılığını dile getiriyor.
İlk kez 20 gün önce Beyrut’ta toplanan hareket, kıvılcımlarını hızlıca birçok yöne yaydı. Bu kez meydanlar, yoksullarla, dışlanmışlarla, lise ve üniversite öğrencileriyle, memurlarla, orta sınıf mensuplarıyla, işsizlerle ve düşük gelirlilerle doldu.
Sahne, tarif edilenden daha güzel... Gerçekleşmesi imkansızmış gibi görünenler gerçek oldu. Başkalarıyla olan düşmanlık barikatları kaldırıldı. Vatandaşlar ilk kez birbirlerini tanıyor ve hataları ile günahlarının kefaretini ödüyor gibi.
Son yıllarda baş gösteren umutsuzluk ve ufkun tıkandığı duygusu nedeniyle Lübnanlıların yaşadığı huzursuzluk, neşeye, coşkuya ve geleceklerine güvenme duygusuna dönüştü. Trablusşam, köktenci radikalizme bağlı klişe imajından sıyrıldı. Güneydeki Nebatiye ve Sur gibi şehirler yoksulluk, aşağılanma ve işsizlikten kurtulmak için meydanlara atıldı.
Aslında bir Arap ülkesinde yüzlerce bin kişinin sokaklara döküldüğü, tek bir kanın akmadığı, yağmanın ve tacizin yaşanmadığı bir ayaklanmanın yaşanması benzeri görülmemiş bir durumken aynı zamanda üzerinde çalışılması, sebep ve sonuçlarının belirlenmesi de gereklidir. Kadınların aktif ve yoğun katılımı, hareketin feminist tarafına da büyük bir katkı sağladı ve onu erkeklerin egemen olduğu bir ayaklanma olmaktan uzaklaştırdı. Bu durum meydanlara çeşitlilik katarak estetik sağladı.
Ancak Lübnan ayaklanmasının birçok takipçisi tarafından en çok dikkat edilen şey, benzer durumlarda siyasi ve toplumsal değişime uygun bir zemin oluşturma görevini üstlenen aydınların mutlak eksikliği oldu. Her ne kadar meydanlar ve medya platformları bazı sanatçıların, şarkıcıların, akademisyen ve ekonomistlerin varlığına dikkat çekse de aydınlar, yazarlar ve şairler oldukça az bir varlık gösterdi. Bu kesim sahneden uzak durdu. Aynı zamanda bu üzücü eksiklik yalnızca “resmi” bir yazarlar birliği ile sınırlı kalmadı, ülke geneline yayılmış dernek ve kültür kulüplerinin çoğu da halk hareketine katılım göstermedi. Bazı aydınlar, yorgunluk, yaşlılık ve değişim umutsuzluğu nedeniyle eski rol ve mücadelelerini terk etti. Ayaklanmada şaşırtıcı olan durum ise eylemler sırasında kendiliğinden oluşan bir dürüstlük diliydi. Halk ayaklanmasında vatandaşlar da farklı acılarını ve kaygılarını rahatlıkla ifade etti.
Tüm bu çerçevede hiçbir Lübnanlı erkeğin ve kadının attığı çığlık unutulmayacak. Zira Lübnan ayaklanması, ülke içerisindeki serzenişlerinin yanı sıra aynı zamanda dünyaya söylem, dürüstlük ve ahlaki cesaret örnekleri de sergiledi.



Irak hükümeti, Hizbullah ve Husileri terör örgütleri listesine dahil etmekten sorumlu yetkilileri görevden aldı

Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
TT

Irak hükümeti, Hizbullah ve Husileri terör örgütleri listesine dahil etmekten sorumlu yetkilileri görevden aldı

Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)

Irak hükümeti dün yaptığı açıklamada, yaklaşık iki hafta önce Yemen’deki Husiler ile Lübnan’daki Hizbullah’ı ‘terör örgütü’ olarak sınıflandıran bir kararın yayımlanmasına ilişkin olarak bazı yetkililerin görevden alınmasını içeren yaptırımların onaylandığını duyurdu.

Irak Bakanlar Kurulu, resmî gazetede yayımlanmasının ardından özellikle hükümeti oluşturan ve söz konusu gruplara yakınlığıyla bilinen siyasi çevreler arasında geniş tartışmalara yol açan kararla ilgili kurulan soruşturma komisyonunun tavsiyelerini kabul etti.

Söz konusu sınıflandırmanın, iki grubun mal varlıklarının dondurulmasını da içermesi üzerine hükümet, kararın ‘yanlışlıkla’ yayımlandığını belirtmişti. Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani, karardaki hataya ilişkin acil soruşturma başlatılması, sorumluların tespit edilmesi ve ihmali bulunanların hesap vermesi talimatını vermişti.

Hükümetin dün yayımladığı açıklamada, Bakanlar Kurulu’nun, Irak Resmi Gazetesi’nin 17 Kasım 2025 tarihli 4848 sayısında yer alan ve Teröristlerin Mallarının Dondurulması Komisyonu’nun 2025/61 sayılı kararına ilişkin soruşturma komisyonu tavsiyelerini onayladığı belirtildi. Tavsiyeler kapsamında, ilgili bazı yetkililerin görevden alınması ve bazılarının ise başka görevlere atanması gibi idari yaptırımların yer aldığı kaydedildi.

Diğer yandan Irak Ulusal Güvenlik Servisi dün yaptığı açıklamada, komşu bir ülkeden geldiği belirtilen ve DEAŞ terör örgütü bünyesindeki ‘en tehlikeli bomba uzmanlarından biri’ olarak tanımlanan bir kişinin yakalandığını duyurdu.

Irak Ulusal Güvenlik Servisi, Irak Haber Ajansı’na (INA) yaptığı açıklamada, 10 aydan uzun süren takip ve hassas izleme faaliyetlerini içeren nitelikli bir istihbarat operasyonu sonucunda, komşu ülkelerden birinden dönüşünün ardından DEAŞ’ın üst düzey isimlerinden birinin gözaltına alındığını bildirdi. Açıklamada, yakalanan kişinin yüksek derecede tehlikeli unsurlar arasında yer aldığı, adının terör örgütü lider kadrolarına ait listelerde bulunduğu ve 2004 yılından itibaren Bağdat’ta El Kaide unsurları içinde faaliyet göstermeye başladığı belirtildi. Ebu İlya lakabını kullanan şüphelinin, patlayıcı düzeneklerin hazırlanmasında uzmanlaştığı, beş kişiden oluşan bir hücreye liderlik ederek saldırıların gerçekleştirilmesinde rol aldığı kaydedildi.

Soruşturmalarda, söz konusu kişinin patlayıcıların cep telefonlarıyla irtibatlandırılması ve hazırlanmasından sorumlu olduğu, Bağdat’ta faaliyet gösterdiği dönem boyunca 100’den fazla patlayıcı düzeneği teslim ettiği ve başkentin farklı bölgelerini hedef alan terör eylemlerinin doğrudan uygulanmasına katkı sağladığı tespit edildi.


Eski rejimin kalıntıları Yeni Suriye’nin inşasını zorlaştırıyor

Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
TT

Eski rejimin kalıntıları Yeni Suriye’nin inşasını zorlaştırıyor

Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)

Suriye’deki yeni yönetim, büyük şehirlerin kalabalık sokakları ile kırılgan, yoksul kırsal kesimler ve Suriye genelindeki yaygın yıkım arasında, önceki dönemin karmaşıklığından kaynaklanan muazzam zorluklarla karşı karşıya.

Beşşar Esed rejiminin düşüşünü günlerce kutlayan mahallelerin göz alıcı görüntüsünün ardında, daha az gürültülü ve daha karmaşık başka bir mücadele sürüyor. Bir güvenlik kaynağına göre bu mücadelede DEaŞ ve göçmenler (yabancı savaşçılar) en önemli zorlukları oluşturuyor.

Ancak bazıları DEAŞ’ı ve genel olarak aşırılığı güvenlik yaklaşımıyla çözülebilecek ‘teknik bir sorun’ olarak görürken, diğerleri ‘asıl sorunun, eğitim veya aile sistemi ya da herhangi bir örgütlü yaşam biçimi olmaksızın, birkaç yıldır normal sosyal bağlamın dışında gelişen devasa bir insan kitlesini absorbe edecek planlar yapmakta yattığını’ düşünüyor.

Zorluk, yıkıma uğrayan bölgeleri yeniden inşa etmek ve geçim kaynakları yaratmak, özellikle de siyasi ve sosyal kimliklerin radikal grupların mirasıyla iç içe geçmiş olduğu ve bu yüzden potansiyel çatışmalar için verimli bir zemin oluşturan İdlib gibi kırsal bölgelerde yatıyor.

ABD, Irak'tan çekilmeden önce Sünni aşiretlerinden oluşan ve el-Kaide'ye karşı savaşan Sahva Silahlı Güçleri deneyimi, radikalizmden etkilenenleri siyasi ve güvenlik yapılarına dönüştürerek Suriye için olası bir model sunarken, militarizasyondan siyasete ve hizipçilikten devletçiliğe geçiş, yeni Suriye'nin karşı karşıya olduğu en büyük zorluk olmaya devam ediyor.


Sudanlı güçler savaşı sona erdirmek için “İlkeler Bildirgesi” imzaladı

Sudanlı güçlerin Nairobi'deki toplantısından bir kare (Şarku’l Avsat)
Sudanlı güçlerin Nairobi'deki toplantısından bir kare (Şarku’l Avsat)
TT

Sudanlı güçler savaşı sona erdirmek için “İlkeler Bildirgesi” imzaladı

Sudanlı güçlerin Nairobi'deki toplantısından bir kare (Şarku’l Avsat)
Sudanlı güçlerin Nairobi'deki toplantısından bir kare (Şarku’l Avsat)

Sudan'daki Sumud İttifakı’nın siyasi ve sivil güçleri, Sudan'daki savaşı sona erdirmek ve İslamcıların rejimini siyaset sahnesinden kalıcı olarak silmek için dün Kenya'nın başkenti Nairobi'de Abdulvahid en-Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi (SLM/A) ve Arap Sosyalist Baas Partisi ile ortak bir ‘İlkeler Bildirgesi’ imzaladı. Savaşa karşı çıkan Sudanlı tarafların çoğunluğunu bir araya getiren bu ilk yakınlaşma aylar süren istişarelerin ve görüşmelerin ardından gerçekleşti.

Savaşın derhal sona erdirilmesinin ‘ulusal öncelik olduğu’ vurgulanan bildirgede, savaşan taraflar olan Sudan ordusuna ve Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) geçtiğimiz ağustos ayında Uluslararası Dörtlü (ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır) tarafından önerilen yol haritasına uymaları için daha fazla baskı uygulanmasının önemine işaret edildi.

İlkeler Bildirgesi’nde savaşan taraflara önerilen üç aylık insani ateşkesin hızla uygulanması, koşulsuz olarak derhal ateşkesin sağlanması ve bunun kalıcı bir ateşkese dönüştürülmesi için çalışılması çağrısı yer aldı.