Yemen Başbakanı Muin Abdulmelik: Riyad Anlaşması büyük fırsat

Yemen Başbakanı Muin Abdulmelik: Riyad Anlaşması büyük fırsat
TT

Yemen Başbakanı Muin Abdulmelik: Riyad Anlaşması büyük fırsat

Yemen Başbakanı Muin Abdulmelik: Riyad Anlaşması büyük fırsat

Yemen Başbakanı Dr. Muin Abdulmelik, Suudi Arabistan’ın sarf ettiği çabaların arabuluculuk kavramının ötesine geçtiğini açıkladı. Çabaların, aynı kadere bağlılığı, sorunun köklerini ve sebeplerini aşmak için umutsuzluğu bilmeyen bir arzuyu, sürdürülebilir bir çözüme ulaşmak için açık ve bilinçli bir iradeyi yansıttığını belirten Abdulmelik, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamaya, Riyad Anlaşması sonrasında hükümetin önceliklerinin devlet daireleri ve kuruluşlarını restore etmek olduğunu ifade etti.
E-posta aracılığıyla Şarku’l Avsat’a açıklamada bulunan Dr. Muin Abdulmelik, İngiltere’nin Yemen büyükelçisinin “İran’ı Husilerden ayırmanın mümkün olduğu” yönündeki görüşlerine ilişkin bir soruya da “İran ve Husiler arasındaki ilişkinin bazı uluslararası tarafların öngördüğünden çok daha güçlü olduğu” cevabını verdi. Abdulmelik ayrıca, anlaşmanın diğer yönlerine, sağlanan imtiyazlara, kapsamlı bir çözüme ve devlet çalışanlarının maaşlarının ödenmesine de değindi.
Yemen Başbakanı Dr. Muin Abdulmelik’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı:
- Sayın Başbakan, Riyad Anlaşması’nı nasıl değerlendiriyorsunuz? Uygulanma başarısı hususunda iyimser misiniz?

Riyad Anlaşması, geçmiş bir mesele ya da kolay bir iş değildi. Meşruiyetin iç cephesini bir araya getiren ve önceliklerini ülkenin bütünlüğünü koruyacak şekilde yeniden düzenleyen önemli bir başarıdır. Tüm ulusal güçlerin meşru taleplerini karşılıyor. Husilerle mücadele etmek ve İran’ın Yemen’deki kolunu kesmek için çeşitli alanlara yönelik reformlar için bir yol haritası çiziyor. Örneğin güvenlik ve askeri açıdan anlaşma, tüm silahlı oluşumların devlet kurumları bünyesine entegrasyonunu şart koşuyor. Kurtarılmış alanlarda güvenlik ve istikrarı koruma, vatandaşların güvenlik ve özgürlüklerini sağlama, devleti restore etme savaşını tamamlama görevi yerine getirilecek. Anlaşma, ekonomik yönü de içeriyor. Kurtarılmış bölgelerde ve Yemen’in diğer bölgelerinde yaşayan vatandaşların hayatları üzerinde olumlu bir ekonomik ve kurumsal etkiye sahip olacak reformlar açısından direktifler sağlıyor. Sayın Cumhurbaşkanının ve Suudi Arabistan’ın yürüttüğü çabalar olmasaydı bu aşamaya ulaşamazdık.
Bu anlaşmanın, halka hizmetleri birleştirecek ve devleti onaracak yeni aşama ortaya koyacağı hususunda iyimseriz. Hükümette, Cumhurbaşkanının talimatları uyarınca bu anlaşmanın başarısı için tam bir ciddiyete sahibiz. Suudi Arabistan’ın, bu anlaşmanın uygulanması için yanımızda siyasi ve askeri bir ağırlık oluşturması dolayısıyla iyimseriz. Tavrımız, devleti ve Yemen halkını restore etme mücadelesinde yer alan tüm güçlere de bir mesajdır.
- Sayın Başbakan, Riyad Anlaşması’nın imzalanması sonrasındaki ilk adımınız nedir?
Hükümetin Aden’e geri dönüşüne ilişkin düzenlemeler, anlaşmanın imzalanmasından sonraki ilk görevdir. Geri dönüş hizmetleri sağlama, halkın acılarını hafifletme, devlet dairelerinin ve kurumlarının düzenini ve işleyişini onarma amaçlı bir planla bağlantılı olmak zorunda. Aden’deki durumu normalleştirmek için bir öncelikler listesi ve vatandaşların hayatlarını olumlu etkileyen ve devletin varlığını yeniden güçlendiren bir acil önlemler paketi belirledik. Zorlukların büyüklüğü ve risklerin niteliği hakkında bir anlayışa sahibiz. Sayın Abdurabbu Mansur Hadi’nin liderliğine, Kral Selman bin Abdulaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman önderliğindeki Suudi Arabistan’ın desteğine güveniyoruz.
- Anlaşmayı nasıl değerlendirirsiniz? Sizde sevinçli, hüzünlü veya etkili bir anı bırakan ayrıntılar var mı?
Anlaşma, önemli bir tarihi sınavdan önce Yemen Devleti’nin geleceğini, meşruiyeti destekleyen koalisyonun görevini, hedeflerini ortaya koyan ayrıntılar içeriyor. Anlaşma, devletin yeniden imarının önündeki engellerin üstesinden gelmek, ülkeyi kurtarma ve kuruluşları onarma iradesini ciddiye almak için bir fırsat teşkil ediyor. Sevinçli, hüzünlü anılar ya da zor anlar hususunda ise bunları anlatmak için birçok uygun an olacak.
- Son görüşmelerde Suudi Arabistan arabuluculuğu konusunda dikkatinizi çeken bir şey oldu mu? Sizce Suudi Arabistan, bu görüşmelere en üst düzeyde önemle sponsor olarak hangi mesajı iletmek istiyor?
Suudi Arabistan’ın çabaları arabuluculuk kavramının önüne geçiyor. Çabalar, aynı kadere bağlılığı, sorunun köklerini ve sebeplerini aşmak için umutsuzluğu bilmeyen bir arzuyu, sürdürülebilir bir çözüme ulaşmak için açık ve bilinçli bir iradeyi yansıtıyor. Sayın Cumhurbaşkanıyla yakın işbirliği içerisindeki Suudi Arabistan liderliği, anlaşmaya ulaşma yükünün büyük bir kısmını taşıdı. Maliyetinin ve anlaşmanın başarı faktörlerinin büyük bir kısmını karşıladı. Yani durum, sadece arabuluculuk değil, kardeşliğin ve liderliğin en iyi şeklidir.
- Yemen meselesiyle ilgilenenlerin çoğu, krizin ne zaman sonlanacağını merak ediyor.
Yemen krizi için kapsamlı bir çözüm mümkün değil. Bu çözüm, zor şartların gerçekleşmesi veya büyük imtiyazların sağlanmasıyla bağlantılı da değil. Bu durum, temel hak ve özgürlükler sistemine uymak, devletin egemenliğini, yasaları ve eşit vatandaşlık haklarını tanımakla ilgili. Bunlar, açıkça 3 ilke uyarınca da sabittir. Diğer tüm engellerin ve zorlukların, federal bir ulusal devlet ve siyasi sistem demokrasisi şemsiyesi altında aşılabileceğine inanıyoruz.
3 ilkedeki ısrarımız, darbeci ve isyancı güçler de dahil, tüm güçlerin yasal ve siyasi varlığını düzelterek barışın sağlandığına dair algımızdan kaynaklanıyor. Bu durum, Körfez Girişimi ve ulusal diyalog sonuçlarında ve 2216 sayılı Güvenlik Konseyi (BMGK) kararında da geçmektedir. Barışı sağlayacak bir çözüm, yalnızca çatışma tarafları arasında iktidar paylaşımı yoluyla bir çözüm olmayacak.. Aksine tam yetki ve güçlere sahip, modern, demokratik, medeni ve federal bir devletin imarı amacıyla yasadışı durumların çözümü olacak.
- İngiltere’nin Yemen Büyükelçisi Michael Aron, birkaç gün önce Şarku’l Avsat’a verdiği bir röportajda Husilerin İran’da ayrılabileceğini söyledi. Katılıyor musunuz?
Hükümetin ilk andan beri sağladığı tüm delillere rağmen ve bu ilişkinin kanıtlarına rağmen uluslararası toplumun bazı kesimlerin Husiler ve İran arasındaki ilişkinin varlığını idrak etmesi uzun zaman aldı.
Hükümette, İran ile Husiler arasındaki ilişkinin bazı uluslararası tarafların öngördüğünden daha güçlü olduğuna inanıyoruz. Husiler ve İran arasındaki bağlantının ve aralarındaki çıkarların niteliği, kolay kopmayacak kadar kesin. Bana göre bunun yanlış bir şekilde değerlendirilmesi, Yemen ve bölgede barış ve istikrar umutları için önemli riskler ortaya koyuyor. İran’a Arap yarımadasının güneyinde Hizbullah’ın açık stratejisi dahilinde, yeni bir kopyasının inşası için olanak tanıyabilir.
- Hükümet, anlaşmanın ardından Husilerin kontrolündeki bölgelerde yaşayan vatandaşlar da dahil devlet personellerinin maaşlarını ödeyecek mi?
Hükümet içerisinde maaşları ödeme hususundaki taahhüdümüz tamamlandı. Devlet kaynaklarının yetersizliği ve Husilerin bu kaynakların büyük bir kısmını elinde bulundurması sorunuyla karşı karşıyayız. Bu taahhüt, hükümetin ilk günden bu yana ortaya koyduğu performansa da yansıdı. Kurtarılmış bölgelerdeki tüm sivil, askeri ve güvenlik sektörlerinde çalışanların maaşlarının ödenmesinin yanı sıra geçmiş dönemde Yemen’deki tüm sağlık sektörünü ele aldık (Husilerin kontrolü altındaki bölgelerde 23 bin çalışan da dahil).
Hükümet, tüm üniversite profesörlerinin, çalışanların ve Husi kontrolündeki bölgelerde bulunan bazı araştırma merkezlerinin personellerinin (11 bin personel) maaşlarını ödüyor. Hükümet, darbecilerin kontrolü altındaki Hudeyde şehrinin tüm çalışanlarının (32 bin personel) maaşlarını ödüyor. Genel olarak hükümet, darbecilerin kontrolü altındaki bölgelerde çalışan yaklaşık 82 bin personel de dahil, kamu ve karma sektör çalışanlarının yaklaşık yüzde 65’inin maaşlarını ödemektedir. Hükümet ayrıca, ülke genelinde 123 bin emeklinin maaşlarından da sorumlu.



Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
TT

Andri Snaer Magnason: Günümüzde her şeyi sonuna kadar sömürme eğilimindeyiz

İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)
İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason, Mantova, İtalya, 10 Eylül 2021 (Getty Images)

Nesrein El-Bakhshawangy

Yazar, müzisyen, belgesel film yapımcısı ve çevre aktivisti Andri Snaer Magnason, şiir, roman, tiyatro, çocuk ve genç yetişkin edebiyatı ve bilimsel kitaplar yazarak İzlanda Edebiyat Ödülü'nü tüm dallarında kazanan tek isim. Magnason, “LoveStar: A Novel” (Love Star) adlı kitabıyla 2016 yılında Fransa'da En İyi Yabancı Bilim Kurgu Romanı ödülü de dahil olmak üzere birçok ödül kazandı.

Magnason, 1973 yılında doğdu, İzlanda Dili ve Edebiyatı bölümünde okudu. Ancak çevre ve iklim değişikliği konuları ilgisini çeken yazar, yazılarında başlıca olarak bu konuları ele aldı. Ülkesinin temiz enerjiye geçmesi ve ulusal dilin önemi gibi alanlarda sıkı çalışmalar yapmak üzere 2016 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını koydu. Çalışmaları İngilizce, Fransızca, Japonca, Arapça ve Türkçe dahil olmak üzere 30'dan fazla dile çevrildi.

İşte Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı İzlandalı yazar Andri Snaer Magnason röportajın tam metni;

*Çevre ve iklim değişikliği hakkında yazmaya ilk olarak ne zaman ilgi duymaya başladınız?

Milenyumun başlarında İzlanda'daki birçok önemli yer kentleşme tehdidi altındaydı. Örneğin, belirli bir kaz türünün dünyadaki en büyük yuvalama alanı sular altında kalmıştı. Bunun gibi tehdit altındaki pek çok yerin yazabileceklerimden çok daha önemli olduğunu hissettim. Bu alanları koruyup koruyamayacağımı, dünyaya bir roman ya da yeni bir kitapla yapabileceğimden daha fazla katkıda bulunup bulunamayacağımı merak ettim. Daha sonra bu düşüncelerimi, bazen doğrudan, kurgusal olmayan bir biçimde, bazen de bilim kurgu, şiir ya da çocuk kitaplarında konu etrafında örmenin bir yolunu buldum ve bunları bir kitaba dönüştürdüm.

LoveStar: A Novel kitabında en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim.

Teknoloji ve özgürlük

*LoveStar: A Novel adlı romanınız teknoloji ve özgürlük arasındaki çatışmayı ele alıyor. Sizi bu romanı yazmaya iten neydi?

LoveStar: A Novel oldukça çılgın bir roman. İçinde bulunduğumuz çağın mitlerine karşı ilerleme ve teknoloji dünyasını keşfetmek ve şu anki trajik tanrılarımızı incelemek istedim. Yani Elon Musk ya da Steve Jobs gibi girişimciler dünyada devrim yarattılar, ama aynı zamanda kendilerini de yok ettiler. Onlar bana dünyayı istila eden ve bedenlerini ya da ruhlarını ele geçiren fikirlerin sadece ev sahipleri gibi görünüyorlar. Bu roman sosyal medyanın hayatımıza girmesinden önce yazıldı. Bu yüzden Jobs ve Musk'ın romanın ilham kaynağı olduğunu söylemek yanlış olur. Bu roman onları bu yolculuğa çıkmadan önce yazıldı. Yaklaşan internet çağının vaat ettiklerini, bağlantı ve veri çağını ve bu gelişen teknolojilerin sonuçlarını keşfetmek istedim. Sahte haberler, bilgi balonları ve kişiselleştirilmiş derecelendirmeler kitapta geçse de bunlar o zamanlar gündemde olan konular değildi. George Orwell’ın 1984 adlı kitabını, Kurt Vonnegut ve Aldous Huxley'in eserlerini, kendi zamanlarının gerçekliğine nasıl tepki verdiklerini ve bizim gerçekliğimiz için ne tür bir tepki hayal ettiğimi düşünüyordum. Uluslararası şirketlerin etiği ‘eğer biz yapmazsak başkası yapacak, o yüzden biz de yapmalıyız’ şeklindedir.

sdwcfvrgbt
LoveStar: A Novel adlı romanın kitap kapağı

*Peki bu romanda modern kapitalizmi ve onun toplum üzerindeki etkisini eleştirirken size ilham veren neydi?

Ben bunu daha çok araştırma, taklit ve deney olarak görüyorum. Doğanın ya da insan etkileşimlerinin ve kültürün giderek daha fazla alanının metalaştığını hissettim. Yeni teknolojinin, daha önce mümkün olmayan insan ilişkilerinden yararlanma ve bunlardan faydalanma olanaklarını nasıl açacağını düşündüm. Hiçbir şeyin kendi haline bırakılamayacağına, çağımızda her şeyi sonuna kadar sömürme eğiliminde olduğumuza tanık olmaktan ilham aldım ve bu romanda en son aşkın, ölümün ve dinin sonuna kadar sömürülmesi gerektiğini gösterdim. LoveStar: A Novel, bu 'kaynakları' sonuna kadar kullanmanın yollarını buluyor.

İklim değişikliği meseleleri

*Bize “On Time and Water” (Zaman ve Suya Dair: Bir Buzula Ağıt) adlı kitabı yazma sürecinden bahseder misiniz? Kitabın beyaz perdeye uyarlanma fikri nasıl ortaya çıktı ve filme nasıl hazırlandınız?

Yaşadığım zamanın ve mekânın bir yazarı olarak, bu konu benim için yazılması gereken en önemli konuydu. İklim değişikliği meseleleri üzerine yazılan çoğu yazının ilgi çekici olmadığını ve hatta yapay zeka tarafından yazılmış gibi tahmin edilebilir olduğunu gördüm. Bu konuların akıbetini öngörebildiğimi ve anlatı yoluyla bunlar hakkında beyin fırtınası yapabildiğimi fark ettim. İletişim yeteneği, bilimsel konuları ortalama bir insana açıklamak için büyük önem taşısa da bunun ötesine geçilmesi gerektiğini hissettim. Daha derin bir yaklaşım gerekiyordu. Bu dilden daha büyük bir şey. Zira bu temiz enerji dünyasına doğru bir paradigma değişimiyle ilgili ve bir paradigma değişiminde dil ve normlar yıkılmaya başlar.

ccdfvrbg
On Time and Water romanının kitap kapağı

İçinde yaşadığımız zamanı anlamadığımızı nasıl anlayabiliriz? Kitap ailemle ilgili, büyükannem ve büyükbabam 1950'lerde buzul kaşifleriydi. Kitap, bir yandan da zamanı ele alıyor. Çünkü 2100 gerçekten ne anlama geliyor? Biz bunu nasıl anlıyoruz? Kelimeler ne anlama geliyor? Olaylar 1000 ya da 2000 yıl sonra hala iklim değişikliği olarak adlandırılacak mı yoksa başka bir isimle mi anılacaklar?

Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor.

Çocuklar ve çevre

*Bir çocuk edebiyatı yazarı olarak, sizce çocukları ve gençleri çevreyle ilgili konularda erken yaşta eğitmek önemli hedeflere ulaşılmasına nasıl yardımcı olabilir?

Çocukların ve gençlerin tüm eğitim metotlarıyla temiz enerjiye geçişin önemi konusunda bilinçlendirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü geçtiğimiz yüzyılın tasarım yöntemleri, alışkanlıkları ve endüstrisi artık eskidi. Yeni nesillerin ‘nasıl çiftçilik yapılır, nasıl inşaat yapılır, nasıl seyahat edilir?’ gibi pek çok şeyi yeniden keşfetmesi gerekiyor. Benim yaşıma geldiklerinde tüm dünyanın temiz enerjiye ihtiyacı olacak. Bu büyük bir değişim ve zorluk. Bugün doğan bir çocuk 2100 yılı civarında emeklilik yaşına ulaşacak. Şu anda dünyamız gelecekte istikrarlı olacak şekilde tasarlanmamıştır.

tynm
The Casket of Time (Yonder) kitabının kapağı

Bir genç yetişkin romanı olan The Casket of Time'da modern hikayeleri antik destanlarla birleştirirken karşılaştığınız zorluklar oldu mu?

Yeni bir eser yazarken karşılaşılan başlıca zorluk, eserin çerçevesini belirlemektir. Eser bir seri mi olmalı? Üç kitap mı, beş kitap mı? Ya da çok uzun bir kitap olabilir. Ama ben uzun kitaplardan ziyade kısa ve konu odaklı hikayeleri seviyorum. Bu yüzden geleceğin ve geçmişin hikayelerini bir arada örmek ve bunları mantıklı, şaşırtıcı ve izleyiciler için eğlenceli hale getirmek zordu, ama umarım başarmışımdır.

Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabilir, ancak bir kelime de bin resimden daha fazlasını anlatabilir.

*Kişisel internet sitenizde “Ben Noam Chomsky ve Lewis Carroll'un gayrimeşru oğluyum” diye yazmışsınız. Onların yazıları çalışmalarınızı nasıl etkiledi?

Chomsky'nin dilbilim teorilerini inceledim. Carroll ise beni vahşi ve eğlenceli hayal gücüyle etkiledi. Kelimelere ve dile olan ilgi ve hayal gücünüzü ne kadar genişletebileceğinizi görmek gibi şeyler zihnimde takılıp kaldı.

*“Dreamland” (Düş ülkesi) kitabınızın belgesel film haline getirilmesiyle birlikte, edebiyatın görsel eserlere dönüştürülmesinin önemini nasıl görüyorsunuz?

Gerek sözlü anlatıcılık gerek kitapta yazılı, gerekse müzikal ya da film olarak olsun hikayelerin farklı ifade biçimleri her zaman ilgimi çekmiştir. Farklı formlardan çok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Her ifade biçiminin kendi kuralları ve kendi büyüsü vardır. Bir resim bin kelimeden daha fazlasını anlatabileceği gibi bir kelime de bin resimden fazlasını anlatabilir.

*Sizi 2016 yılında İzlanda cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaya iten neydi? Sizce bir şair ve romancı böyle bir makamda ne kadar başarılı olabilir?

İzlanda cumhurbaşkanı devletin bir temsilcisidir. Doğrudan bir gücü olmasa da nüfuzu vardır. Benim gündemim İzlanda dilinin korunmasının önemi konusunda farkındalık yaratmak ve İzlanda'nın iklim değişikliğinin etkileri konusunda küresel bir eylem örneği haline gelmesini sağlamaktı. Cumhurbaşkanlığı daha çok kelimeler, kavramlar ve vizyonla ilgili. Bu, bugün her zamankinden daha önemli olduğu için gündeme getirebileceğimi düşündüğüm bir konuydu.

*Tüm ilgi alanlarınız arasında en çok neyle gurur duyuyorsunuz ve neden?

Belki çocuklarım! Dört tane çocuğum var. Ama birçok ülkedeki insanlara ulaşan çok farklı türde sanat yapma becerimle gurur duyuyorum. İzlandaca yazmak ve çeviri yoluyla Arapça konuşulan ülkelerdeki biriyle konuşmak ve yazının hala sınırları aşabildiğini görmek harika. Bununla gurur duyuyorum.

*Belgesel film yapımcısı olarak yaptığınız çalışmalar yazarlığınızı nasıl etkiledi?

Kariyerimi tarımdaki gibi bir tür ürün rotasyonu olarak görüyorum. Ürün rotasyonunda bir yıl patates ekersiniz, ertesi yıl arpa ve sonra belki de bir yıl boyunca tarlada yabani otların büyümesine izin verirsiniz. Böylece her tarla diğerini besler. Of Time and Water'ı yazarken kendimi bir belgesel film çekiyormuş gibi hissettim. Bilim insanlarıyla, yaşlılarla, Dalai Lama gibi kişilerle röportajlar yaptım. Ama sonra elimdeki malzemenin o kadar büyük olduğunu fark ettim. Bunun kitaplaştırılması gerektiğini düşündüm ve şimdi de bir belgesel film oldu.

*Belgesel filminiz “The Hero's Journey to the Third Pole - a Bipolar Musical Documentary with Elephants” (Kahramanın Üçüncü Kutba Yolculuğu: Fillerle Bir Bipolar Müzikal Belgesel) adlı belgesel filminiz, bipolar bozukluğu olan kişilerle ilişkili ruh sağlığı sorunları ve yaratıcı yetenekler konusunda farkındalık yaratmayı mı amaçlıyor?

Akıl hastalıkları üzerine tartışmak zor ve hassas bir konu. Filmimde, bipolar bozukluk şikayeti olan iki kahramana kendileri hakkında konuşma şansı verdik. Filmde tıpkı hepimiz gibi çok sempatik iki insan görüyoruz. Yani hayatlarının bir noktasında normal biri gibi muamele görüyorlar. Ancak hastalığın depresif evrelerinde karanlık zamanlardan geçerken manik evrelerinde yıldızlara dokunacak kadar coşkulu olabiliyorlar. Ardından farklı bir bilinçle ve hepimizin bir şekilde öğrenebileceği yeni bir insanlık durumu anlayışıyla geri dönüyorlar.