Lübnan'da okullarını boykot eden binlerce öğrenci gösterilere katıldı

Lübnanlı öğrencilerin bugünkü protesto gösterilerinden bir kesit (AP)
Lübnanlı öğrencilerin bugünkü protesto gösterilerinden bir kesit (AP)
TT

Lübnan'da okullarını boykot eden binlerce öğrenci gösterilere katıldı

Lübnanlı öğrencilerin bugünkü protesto gösterilerinden bir kesit (AP)
Lübnanlı öğrencilerin bugünkü protesto gösterilerinden bir kesit (AP)

Lübnan’da 17 Ekim’de başlayan hükümet karşıtı gösteriler üçüncü haftasına girerken ülke genelinde binlerce öğrenci üç gündür gösterilere katılarak okullarını boykot ediyor.
Göçmen olarak yaşamak veya çalışmak için yurt dışına gitmeyi kabul etmeyen gençler ülkelerinde daha iyi bir gelecek talebiyle geçen çarşamba gününden bu yana gösterilerde boy gösteriyor.
Başkent Beyrut'ta yüzlerce öğrenci Milli Eğitim ve Yüksek Öğretim Bakanlığı önünde toplanarak gösterilere katılabilmeleri için okullarının kapatılmasını talep etti.
AFP’ye konuşan bir kız öğrenci “Geleceğimizi kaybetmek yerine okulda bir yıl kaybetmek pek de sorun değil. Lübnan’da eğitim aldıktan sonra çalışmak için yurt dışına gitmek istemiyorum” dedi.
Dünya Bankası, Lübnan'da gençler arasındaki işsizlik oranının yüzde 30'un üzerinde olduğu tahmininde bulundu.
Ellerinde Lübnan bayrağı ve yüzlerinde Lübnan’ın en önemli sembolü sedir ağacı resmedilmiş olan gençlerden bazıları ‘Cumhurbaşkanı devrilene kadar eğitim yok’ ve ‘Geleceğimizi kaybetmektense bir okul günü kaybetmek çok daha iyidir’ yazılı afişler taşıdı.
Lübnan resmi haber ajansı NNA’ya göre Sayda, Damour, Biblos, Cunye, Trablusşam, Zahle ve Baalbek gibi birçok şehirde öğrenciler çalışmalarını engellemek için kamu kuruluşlarının ve bankaların önünde toplandı.
AFP, onlarca gösterici ve emekli askerin bu sabah Beyrut Limanı’na girişi iki saat kapattığını bildirdi.
Müzik yapımcısı olan 43 yaşındaki Zaid Hamdan, “Bir müzisyen olarak ithal edilen her müzik enstrümanına yüzde 40 gümrük vergisi ödüyorum. Bazen enstrümanlar bir hafta limanda kalıyor ve ben onları çıkarabilmek için rüşvet vermek zorunda kalıyorum” dedi.
Lübnan Başbakanı Saad Hariri, sokakların baskısı altında 29 Ekim'de istifa etmişti. Ancak yeni bir başbakan atanması için gerekli olan meclis istişarelerinin gecikmesi protestocuları öfkelendirdi.
Protestocular, uzmanlar veya bağımsız teknokratlardan oluşan bir hükümet talep ederken etkili siyasi partiler, özellikle de Hizbullah bunu reddediyor.
Dünya Bankası tarafından Lübnan’daki gelişmelere ilişkin dün yapılan açıklamada “En acil adım, tüm Lübnanlıların isteğine uygun bir hükümet oluşturmaktır” denilerek ekonomik durumun daha da kötüleşmesi halinde yoksulluğun yüzde 50'ye kadar artabileceği uyarısı yapıldı.
Dünya Bankası'na göre Lübnanlıların yaklaşık üçte biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
 



Suriye'nin kritik aşamadan çıkışının zorluğu

Suriye güvenlik güçleri, Suveyda ilindeki el-Sura el-Kubra köyünde devriye geziyor 2 Mayıs (Reuters)
Suriye güvenlik güçleri, Suveyda ilindeki el-Sura el-Kubra köyünde devriye geziyor 2 Mayıs (Reuters)
TT

Suriye'nin kritik aşamadan çıkışının zorluğu

Suriye güvenlik güçleri, Suveyda ilindeki el-Sura el-Kubra köyünde devriye geziyor 2 Mayıs (Reuters)
Suriye güvenlik güçleri, Suveyda ilindeki el-Sura el-Kubra köyünde devriye geziyor 2 Mayıs (Reuters)

Refik Huri

Suriye, uluslararası mercek altında hâlâ zorlu ve hassas bir sınavdan geçiyor. Ahmed eş-Şara liderliğindeki yeni duruma özellikle Körfez ülkelerinden gelen Arap desteği, Suriye ve bölgenin önemli istikrarı, Selefi cihatçılığın yükünün fiilen hafifletilmesi çerçevesinde, Şam'ı Arap dünyasındaki konumuna geri döndürecek role oynanan bahis kapsamında koruyucu bir kalkan teşkil ediyor. Gerçek, Suriyeliler için dar Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) otoritesi aracılığıyla ulusal güvenliği ve ülkeyi kontrol etmenin zorluğunu teyit ediyor. HTŞ de kendisi ile müttefik, hatta entegre “cihatçı” grupları kontrol edemiyor, onların mezhepsel temelde katliamlar yapmasını engelleyemiyor gibi görünüyor. “Özgürleştiren karar sahibi olur” sloganı bu durum için geçerli değil, çünkü uluslararası koşullar, Türkiye'nin HTŞ’nin İdlib'den lideri ve üst düzey yetkilileri kaçan Şam'a hızla ilerlemesini sağlamasına izin vermeden önce, Suriye'yi Esed rejiminden kurtarmak, tüm yönelimlerden Suriyelilerin yıllar boyunca fedakarlıklar yaptığı uzun ve maliyetli bir süreçti.

Sahil bölgesinde yaşanan katliamların ardından Ceramana, Sahnaya, Humus ve Halep’te “cihat” ve azınlık mensuplarını tekfir etme çağrıları kapsamında yaşananlar, “zorla ve zor kullanarak yönetme” zihniyetinin bir uygulamasından ibaret, ancak rejime karşı kazanılan zafer, Suriye halkına karşı kazanılan bir zafer değil. Suriyeli bileşenlere karşı “cihat” ilan etmek, ülkeyi içeride vatandaşlığa, dışarıda dünya ile açık ilişkiye değil, Kandahar’a yöneltme çabasıdır. Bu durum Arap desteğiyle çelişmektedir ve BM’nin endişelerini dile getirdiği uluslararası toplumun sınavlarında başarısız olma çağrısıdır.

Zira Cumhurbaşkanı Şara'nın rejimi devirmeye ve İran'ı ülkeden çıkarmaya dayanan iç ve dış kredisi, yeni rejimin geçmişten farklı temeller üzerine inşasında ilerleme sağlanmadığı sürece sağlam ve kalıcı olmayacaktır. Açıklanan hedef ve sloganlarla sahadaki gerçekler arasındaki çelişkiyi sona erdirme fırsatı sınırsız bir şekilde açık değil. Resmi söyleme göre amaç, bir hukuk ve vatandaş devleti inşa etmek. Gerçekler ise Suriye, Çeçenistan, Afganistan, Uygur ve diğer ülkelerden unsurların da aralarında bulunduğu silahlı “cihatçı” örgütlerin gerçekleştirdiği katliamlarda hayatını kaybeden masum kurbanların görüntüleriyle dolu. Siyaset ve özgürlük anlayışına aykırı olan partileri feshetme dışında, nispeten açık siyasal özgürlüklere karşılık toplumsal özgürlükler daraltılıyor. Yabancı “cihatçı” savaşçıların sınır dışı edilmesine, vatandaşlık verildikten sonra onlara Savunma Bakanlığı ve güvenlik birimlerinde kadro verilmemesine ilişkin Amerikan ve Avrupa koşulları ile Arap talepleri göz önüne alındığında, yeni durumun sıkıntılı olduğu anlaşılıyor. Yazılı olan denklem, Suriye'nin ulusal toprakları üzerindeki birliğini ve egemenliğini korumaya gayret etmek ama zengin toplumsal çeşitlilik ve iktidara katılım kabul edilmeden birleşik bir Suriye olmayacaktır. Ülkenin birliği sağlanmadığı takdirde de toplumsal çeşitliliğini kaostan, iç savaştan ve dış müdahalelerden korumak mümkün olmayacaktır. Bugünkü tablo endişe verici; Fırat'ın doğusunun durumuna ilişkin siyasi düzenleme konusunda anlaşmaya varan iki taraf arasında bir tartışma yaşanıyor. Sahil kesimlerinde, Suveyda, Humus, Halep ve Dera'da çatışma ve yeni katliamlardan endişe ediliyor. Konuşmalarda verilen tüm güvenceler kararlı pratik adımlar gerektiriyor. Rejimin yıkılmasından sonra ortaya çıkan yeni fırsatın başarısızlığa uğramasından daha tehlikeli olan, yeni rejimin, son derece merkezi bir başkanlık sistemi içinde, başka türlü bir tek adam yönetimine dönüşmesidir.

Alternatif ise tüm vatandaşlar için ulusal güvenliği ve emniyeti koruyabilen bir devlet inşa etmeyi başarmaktır. Zira İsrail işgali, şu anda genişliyor ve kendisine karşı koyacak bir güç yok. ABD, Netanyahu hükümetine ve aşırı dinci ve milliyetçi sağcı ortaklarına mutlak bir destek veriyor. İran, zayıf noktaları ve korkunç mezhepçi iklimi kullanarak Suriye “arenasına” geri dönme çabalarını saklamıyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analiz göre hükümet kabuğundan çıkıp toplumda ve hükümette milli birliğe saygıyı yeniden tesis etme yönünde geniş ve hızlı adımlar atmazsa, eski rejimin mirası olan mezhepçiliğin iç savaşa veya özel idare ve federalizm taleplerine dönüşmesi muhtemel. Kalıcı bir anayasa hazırlanıp, seçimler yapılmadan önce yeni yayımlanan Anayasa Bildirgesi’nin değiştirilmesi gerekiyor. Açılım hükümeti olarak tanımlanan hükümet ise tüm ana güç merkezlerini Şara'nın İdlib Emirliği’ndeki yoldaşlarına verirken, Suriye'nin birliği açısından önemli tarafların yanı sıra, çevrelerini temsil etmeyen bakanlara sözde görevler verdi.

Tarihçi Albert Horani, Patrick Seale'in “Suriye Üzerine Mücadele” (1987) adlı kitabının ikinci baskısına yazdığı önsözde, “zayıf tarafın güçlü tarafı çıkarlarını gerçekleştirmeye zorladığını” kaydeder. “Suriye'deki siyasi yapının zayıflığı ve istikrarsızlık, güçleri müdahale etmeye yöneltiyor. Ama Suriye'yi kimse kontrol edemedi, üstünde hegemonya kuramadı. Çünkü Suriye'yi kim kontrol ederse, Arap dünyasının doğusunda üstünlük onundur” der. Bugün, Başkan Eisenhower'ın deklare ettiği “Tarafsızlık Doktrini” ve buna bağlı olarak Sovyetler Birliği'nin müttefiki olan Suriye'nin “düşman” ilan edilmesi, Başkan Donald Trump'ı Batı saflarına katılması için Şam'a baskı yapmaya teşvik edebilir. Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara'nın Suriye'deki “zayıf siyasi yapı"” tehlikesinden kurtulmak için Suriye'nin çeşitliliğine güvenmekten başka çaresi yok ve bu yol da açık.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.