​Ürdün Kralı 2. Abdullah, Bakura’yı ziyaret etti

Ürdün Kralı 2. Abdullah ve Ürdün Veliaht Prensi Hüseyin bin Abdullah yeniden Ürdün’ün kontrolüne geçen Bakura’da namaz kıldılar (AFP)
Ürdün Kralı 2. Abdullah ve Ürdün Veliaht Prensi Hüseyin bin Abdullah yeniden Ürdün’ün kontrolüne geçen Bakura’da namaz kıldılar (AFP)
TT

​Ürdün Kralı 2. Abdullah, Bakura’yı ziyaret etti

Ürdün Kralı 2. Abdullah ve Ürdün Veliaht Prensi Hüseyin bin Abdullah yeniden Ürdün’ün kontrolüne geçen Bakura’da namaz kıldılar (AFP)
Ürdün Kralı 2. Abdullah ve Ürdün Veliaht Prensi Hüseyin bin Abdullah yeniden Ürdün’ün kontrolüne geçen Bakura’da namaz kıldılar (AFP)

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi, Bakura ve Gamr bölgelerine dair yaptığı son açıklamada ülkesinin önceliklerine dikkat çekti. Safedi açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Ürdün-İsrail barış anlaşması gereği Bakura ve Gamr arazilerinin kiralama süresinin sona ermesi, Ürdün’ün ulusal çıkarlarını göz önünde bulundurduğu ve barış anlaşması çerçevesinde yasal haklarını kullandığı bir karardır. Bu karar yüksek ulusal çıkarlar için bir zaferdir ve Ürdün Krallığı’nın önceliklerini yansıtmaktadır.”
Krallığın resmi Twitter hesabından yapılan açıklamaya göre Ürdün Kralı 2. Abdullah ve Ürdün Veliaht Prensi Hüseyin bin Abdullah dün Bakura bölgesini ziyaret ederek namaz kıldılar. Söz konusu ziyaret Kral 2. Abdullah’ın Ulusal Meclis'in dördüncü olağan oturumunun açılışında Bakura ve Gamr arazilerinin kiralama süresinin sona erdiği açıklamasının ardından geldi.
Kral 2. Abdullah, Kuzey Askeri Bölge Komutanı’ndan bölgenin tarihi, coğrafi ve stratejik önemi hakkında bilgi aldı. Ürdün Kralı Twitter hesabından yaptığı açıklamada "Ürdün'ün topraklarındaki egemenliği her türlü değerin üzerindedir" ifadelerini kullandı.
Bakan Safedi dün Dışişleri Bakanlığı merkezinde düzenlenen basın toplantısında “Ürdün-İsrail barış antlaşmasına göre Bakura ve Gamr arazilerinden faydalananlar gümrük, hukuk ve ceza muafiyeti hakkına sahip oluyor. Bakura ve Gamr arazilerinin kiralama süresinin sona ermesi ile bu ayrıcalıklar da son buldu” dedi.
Krallık aynı zamanda, barış anlaşması gereği İsrail’in Bakura ve Gamr arazilerinden faydalanma hakkını yenilemeyi de reddetti. Ürdünlü Bakan, iki arazinin kiralama süresinin sona erdirilmesi konusundaki teknik istişareler sırasında ülkesinin Bakura’daki İsrail’e ait özel mülkleri satın alma isteğini de dile getirdiğini ancak İsrail tarafının bunu reddettiğini belirtti. Safedi, “İsraillilerin Bakura arazisindeki mülkiyet hakları 1928 yılına dayanıyor. Bu araziler Filistinli bir şirkete satılmıştı. Ürdün ayrıca mülkiyet haklarına saygı gösterildiği iki taraf arasındaki barış anlaşması çerçevesinde araziyi İsrailli çiftçilere sattı” dedi.
Safedi, geçmiş yıllarda tarımsal ürünler için Bakura arazisine giren işçilerin sayısının 20 ila 25 arasında olduğunu ancak son bir yılda bu sayının 4’ü geçmediğini belirtti.
Safedi, Gamr bölgesi hakkında da unları söyledi:
“Ülkenin güneyindeki Gamr 4 bin 235 dönüm bir alanı kaplıyor. Topraklarının tamamı Ürdün devletinin hazinesine aittir. Hükümet, Ürdün yasaları doğrultusunda, talep üzerine araziye Ürdün vizesi bulundurmak şartıyla iş gücünün girmesine izin verecek. İsrail çok sayıda işçinin girmesi için vize talebinde bulundu. Bu arazilerin durumu Ürdün yasaları ve resmi Ürdün sınır geçişleri ile uyumlu olacak.”
Safedi, İsrail'in sağladığı su kotaları ve fesih kararının bu durum üzerindeki etkisi hakkında da şunları söyledi:
“Vadi Arabe Barış Anlaşması’nda İsrail'i Ürdün’e yaklaşık 35 milyon metreküp su tedarik etmek zorunda bırakan özel bir ek bulunuyor. Bu ek, barış anlaşması çerçevesinde bağlayıcıdır.”
Safedi, İsrail’in Bakura’daki toprak mülkiyeti hakkında da “Ürdün yasası Ürdünlü olmayanların sınır topraklarına sahip olmalarına izin vermiyor” dedi. Uluslararası anlaşmaların yerel yasaların üstünde olduğunu ve Ürdün'ün bu yasalara bağlı olduğunu vurguladı.
İsraillilerin 29 Ekim'de Ürdün topraklarına sızdığı yönündeki söylentilere de cevap veren Bakan Safedi: “Konu adli makamlara aktarıldı. İsrail, konsolosluk ziyareti için talepte bulundu ve Ürdün makamları da bu talebi onayladı” dedi.
Safedi, Ürdün’ün Tel Aviv Büyükelçisi’nin İsrail’e dönüşüyle ilgili düzenlemelerin nihai prosedürlere göre gerçekleştiğini belirttiği açıklamasında Büyükelçi’nin iki gün içerisinde Ürdün’e dönmesinin beklendiği bilgisini verdi. Bu adım iki Ürdün vatandaşı, Hiba el-Labadi ve Abdurrahman Meri’nin gözaltına alınması üzerine ilgili mercilerle koordine halinde başlatılan yoğun diplomasi, müzakere ve temas sonucunda ülkelerine geri gönderilmesinin ardından geldi.



Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.


Haberlere göre İsrail, Gazze şehrinde Hamas lideri Raid Saad'ı hedef aldı

Filistinliler, Gazze Şeridi'nde İsrail bombardımanı sonucu hasar gören bir evin çökmesinin ardından kurbanları arıyor (Reuters)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nde İsrail bombardımanı sonucu hasar gören bir evin çökmesinin ardından kurbanları arıyor (Reuters)
TT

Haberlere göre İsrail, Gazze şehrinde Hamas lideri Raid Saad'ı hedef aldı

Filistinliler, Gazze Şeridi'nde İsrail bombardımanı sonucu hasar gören bir evin çökmesinin ardından kurbanları arıyor (Reuters)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nde İsrail bombardımanı sonucu hasar gören bir evin çökmesinin ardından kurbanları arıyor (Reuters)

İsrail ordusu bugün Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas militanını hedef aldığını açıkladı.

İsrail ordusu, Shin Bet güvenlik servisiyle birlikte yaptığı ortak açıklamada, “Kısa bir süre önce, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) ve Şin Bet, Gazze Şehri bölgesinde üst düzey bir Hamas teröristini hedef aldı. Son birkaç aydır Hamas'ın yeteneklerini ve silah üretim kapasitesini yeniden inşa etmek için çalışıyordu” ifadeleri yer aldı.

Şarku’l Avsat’ın İsrail haber sitesi Ynet’ten aktardığına göre operasyonun hedefinde, Hamas'ın askeri kanadı olan İzzeddin Kassam Tugayları Komutanı Raid Saad vardı.

Filistin Enformasyon Merkezi ise Gazze şehrinin batısındaki Nablusi Kavşağı yakınlarında sivil bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört kişinin öldüğünü duyurdu.

El-Aksa TV daha önce Gazze şehrinin güneybatısında patlamalar duyulduğunu bildirmişti.