​Lübnan ayaklanması gücünü ve farklılığını günden güne kanıtlıyor

​Lübnan ayaklanması gücünü ve farklılığını günden güne kanıtlıyor
TT

​Lübnan ayaklanması gücünü ve farklılığını günden güne kanıtlıyor

​Lübnan ayaklanması gücünü ve farklılığını günden güne kanıtlıyor

Sawsana Mehanna
 Lübnan’daki halk hareketinin başlamasının üzerinden 26 gün geçti. Ayaklanmanın sonuçları ve tanımı konusunda ise birçok soru mevcut. Bu soruların başında şunlar geliyor:
“Halk hareketi bir devrim mi yoksa bir talep hareketi mi?”, “Halk hareketi şu ana kadar başarıya ulaştı mı yoksa birkaç faktörünün başarısızlığıyla ve yeni bir aşamaya geçiş sürecinde tehdit altında mı?”
17 Ekim’den kısa bir süre önce Lübnan’da “Halk, rejimi devirmek istiyor” sloganıyla ayaklanma başlayacağı hiçbir Arap ya da Lübnanlının aklına gelmezdi. Aksine gözlemciler ve analistler, Lübnan vatandaşlarının neden isyan etmediklerini merak ederdi. Ardından öyle bir an geldi ki kuzeyden güneye, Bekaa’dan Cebel’e ve başkent Beyrut’ta kadar neredeyse tüm Lübnanlılar tek bir sesle ve yürekle aynı talepler uğruna sokaklara akın etti.
Arap devrimleriyle benzer
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dann çevirdiği haberde, gösterilere katılan eylemcilerden 45 yaşındaki Ahmed şu açıklamalarda bulundu:
“Ülkelerinde Arap Baharı devrimleri düzenleyen Arap arkadaşlarımdan utanıyordum. Bize daima insanların geneli tarafından kabul edilmeyen siyasi kazanımlara neden isyan etmediğimizi ve neden meşru haklarımızı talep etmediğimizi soruyorlardı. Bu ayaklanma başlayıp Lübnan bayraklarıyla meydanlara inene kadar bu sorular devam etti. Kendimi çok gururlu hissediyorum. Biz eğitimli insanlarız ve haklarımızın ne olduğunu biliyoruz.”
Ancak şu ana kadar bu ayaklanmanın bazı dezavantajları vardı. Bunların başında “boşluğu doldurmak için talep edilen yeni bir alternatif rejimin sağlanamaması, karmaşık ve çok sayıdaki talepleri düzenleyen bir parti oluşumunun ya da hareketin olmaması” geliyordu. Zira durumun bu şekilde devam etmesi halinde ayaklanmanın gücünü kaybetmesi muhtemel görünüyor.
“Halk, rejimi devirmek istiyor” sloganı, rejimin değişmesi ve devrilmesi halinde var olan gerçek bir alternatif üzerine kurulu olmalı.
Bu çerçevede Independent Arabia da Lübnan ayaklanmasına dahil olan bazı aktivist ve yazarların görüşlerini aldı.
Yazar ve gazeteci Yusuf Bazzi duruma dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“Devrimlerin başarısı karmaşık bir konudur. Ancak Lübnan devrimi birçok büyük başarıya imza attı. Bu başarılar arasında ‘ilk olarak, özellikle de 2005 yılındaki bölünme olmak üzere siyasi bölünmeleri kırmak, ikinci olarak da ülkenin ahlaki ve siyasi değerlerini onarmak, yani ‘demokrasiye vurgu yapmak, kotanın ve mezhep abartılarının dışında otoriteyi yeniden imar etmek, eylemcilerin sokaklara inişlerinin ve siyasi mezhep uygulamalarının kaldırılması talebinin devamlılığını sağlamak var. Üçüncü olarak da bir sokağı bir başka sokakla korkutmak üzere yönetimin uyguladığı sindirme oyununu kırmak' bulunuyor.”
Siyasi bölünmeler
Ancak siyasi bölünmeleri kırmanın sonucunda ne yaşandı? Bazzi konuya dair şunları söyledi:
“Bu devrim Nebatiye, Sur, Baalbek ve Trablusşam’ın tanık olduğu birçok devrime kucak açtı. Bu durum, gösterilerin yalnızca Beyrut ile sınırlı olmadığını gösteriyor. Başka bir deyişle artık başkent ile sınırlı olmayan ve diğer taraflara taşınan bir kamuoyu bilinçlendirme üretimi söz konusu. Vatandaşlar, ortak Lübnan farkındalığına önem göstermeye başladı. Bunun yanı sıra kadınlar da ortaya çıktı ve kendi sloganlarını atmaya başladı. Bunlar, üniversite öğrencileriyle sınırlı bir elitizm sloganı değildir. Aksine Baalbek, Nebatiye ve Sur’daki kadınların meydanlara inmesiyle daha da ileriye gitti. Kadınlar, bu ayaklanmaya bir ‘dekor’ olarak değil de eylemci olarak katıldı, seslerini yükseltti ve haklarını talep etti. Bu durum, kamu yararına siyasi ve toplumsal bir farkındalığı yansıtıyor. Kadınlar, içerisinde bulundukları kutunun dışına çıktı. Bunun yalnızca Lübnan sokakları açısından değil, bir bütün olarak Arap dünyası açısından da yansımaları olacaktır.”
Lübnanlı yazar, halkın haklarının tam olarak bilince vararak sokaklara indiğini belirtti. “Ben, liderliği teslim almaya hazırım” diyen genç bir neslin ortaya çıktığını ve ülkeyi yöneten yaş piramidinin kökten değiştiğini vurguladı:
“Bu, bir gençlik devrimidir. Savaşta kararlı bir hafızaya sahip nesilden kopmak isteyen bir neslin devrimidir. Onların hafızaları 1990’lı yıllarda başlıyor ve bu durum, daha az mezhep merkezli ve daha az ırkçı sivil bir devlete kapı aralayacak.”
Bazzi, “Bu nesil, siyasi işlerde usta olan bir yönetime karşı nasıl ayakta duracak sorusuna şu yanıtı verdi:
“İktidardakiler muhalif akımları ayaklanmayı direniş silahına karşı olarak nitelendirerek çarpıtmaya çalıştı. Şiileri sokaklardan çıkarmaya çalıştı. Aynı şekilde Müstakbel Hareketi, sokaklarını onarmak ve meşruiyetini geri kazanmak için Hariri’nin istifasından yararlanmaya çalışarak aynı şekilde hareket etmeye yöneldi. ‘Yıllardır bu devrimi talep ediyoruz’ söylemiyle hareket dalgasını atlatmaya çalışan Özgür Yurtsever de hayatta kalmak için bölünmeleri çoğaltmaya çalıştı. Ancak sokaklar, bu tür eylemlerden ve sömürü girişimlerinden çok fazla etkilenmedi.”
Sonraki adımlar
Yusuf Bazzi, ayaklanmanın başarısı için atılacak sonraki adımlara ilişkin de değerlendirmelerde bulundu:
“Bu ayaklanma birçok krizden kurtulmanın tek yolu olarak belirli görevlere sahip. Bunlar arasında özel yasama yetkilerine sahip bir geçiş hükümeti oluşturmak, Lübnan halkının ve uluslararası toplumun güvenini kazanmak amacıyla ekonomik sorunlarla başa çıkmak ya da durumun daha da kötüleşmesini önlemek, krizleri azaltmak, reform programlarını başlatmak, yargının güçlendirilmesini ve dokunulmazların devrilmesini sağlamak, Lübnanlıların arzularına saygı duyan sivil bir seçim yasası hazırlamak yer alıyor. Bunların tamamı barışçıl bir sivil süreç kapsamında bulunuyor. Bu, rejime karşı bir darbe değil reform girişimidir. Bu devrim yeni bir anayasa talep etmiyor, Taif Anlaşması’nın ruhunu ve metnini korumak istiyor. Aynı zamanda bu ayaklanma, yozlaşmış yönetimi ve onu ekonomik kaynaklara bağlayan mafya ilişkilerini devirmek, kapitalistleri bankalardan ve diğer alanlardan uzak tutmak için ortaya koyulmuş bir girişimdir.”
Eylemcilerin, medeni bir yola başvuran ordu ve güvenlik güçlerine de saygı duyduklarına dikkati çeken Bazzi, devrimin en önemli başarısının “Lübnanlıların birbirlerini tanımaları” olduğunu vurguladı:
“Yönetimin uyguladığı yöntemler sayesinde sokaklar bölündükten sonra bir sınıfın karşısında başka bir sınıf olma klişesi kırıldı. Lübnanlılar, güzel bir birlikteliğin yanı sıra bilim ve teknolojiye açık küreselleşmiş bir kültürel devrimin pratiğini yapıyor. Lübnanlılar ayrıca şiddeti reddettikten sonra belirli bir yola yöneldi.” 
Barışçıl ayaklanma
Yazar ve siyasi analist Saad Kivan da duruma dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“Fransız Devrimi ve Rus Bolşevik Devrimi (Ekim Devrimi) gibi genel devrimler köklü ancak radikaldir. Kan döküldü ve tarih boyunca devrimlere şiddet eşlik etti. Neyse ki Lübnan’daki ayaklanma oldukça barışçıl. Böyle devam etmesini umuyorum. Devrim olması, ölümlerin yaşanacağı anlamına gelmiyor. Devrimlerin mücadele aşamalarıyla ilişkilendirildiği doğru. Ama şu ana kadar Lübnan ayaklanmasının takip ettiği yol oldukça başarılı. Ayaklanmanın başarısı eylemcilerin birbirlerine bağlı ve bir olmaları, ne istediklerini bilmeleri de dahil birçok nedenden kaynaklanıyor. Aynı zamanda herhangi bir baş fiigür se yok. Bu durum, dinamik ve ademi merkeziyetçi olan bu ayaklanmaya güç veriyor ve bu ayaklanmayı 2005 ayaklanmasından ayırıyor. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ve Cumhurbaşkanı Mişel Avn, müzakere için bir birim veya sözcü atamalarını talep ederek birçok defa eylemcileri dağıtmaya çalıştı. Ama eylemciler müzakereyi kabul etmedi.”
Ayaklanmada “yaşamsal maliyetlerin artırılması, sağlık sigortası, elektrik krizinin onarılması” gibi çeşitli taleplerin ortaya koyulduğunu söyleyen Saad Kivan açıklamasına şöyle devam etti:
“Bunlar birleşik bir bağlamda geliyor. Haklı toplumsal taleplerdir. Siyasi taleplere gelince; ayaklanmaya eşlik eden tüm kargaşaya rağmen hükümetin istifası önemli ve temel talepti. Bunun yanı sıra bu gösteriler Şii bölgelerde de düzenlendi. Bu durum iktidarda çelişkilere yol açtı. Nasrallah, Cumhurbaşkanı'nın aksine hükümetin istifasını kabul etmedi. Eylemcilerin yönetimle müzakere etmek, gelecek hükümete katılmak gibi kendileri için kurulan tuzaklara düşmemeleri gerekiyor. Aynı şekilde sokaklardan uzaklaşmamaları da lazım. Tüm gösterilerin başlangıçta güç ve sayıyla devam etmesi şart değil. 
Siyasi analist, mevcut yönetimin, sokakları hayal kırıklığına uğratarak zaman kazanmaya çalıştığını belirterek “Eylemciler, ekonomik durumu ele alacak küçük bir teknokratlar hükümeti hususunda ısrar etmeli ve ardından da bir sonraki aşamada yeni seçim yasasına yönelmelidir” dedi.
Saad Kivan, iktidar partilerinin yönetimden uzaklaşma konusunda  uzlaşı sağlayıp sağlamayacakları sorusuna şu yanıtı verdi:
“Başbakan Saad Hariri’nin istifası genel olarak Lübnanlıların, özel olarak da sokakların talebi üzerine geldi. Bir teknokratlar hükümeti kabul edilirse mevcut yüzlerdeki değişiklikleri kabul etmeyecek olan Lübnanlılar karşısında güvenilirliklerini kaybedecekler. Dışişleri Bakanı Cibran Basil’in eşini kendi yerine getirebileceği söylendi. Bu kabul edilemez. Bunun yanı sıra Hizbullah, yaptırımlar ve parasal kriz altında yönetimden kolayca uzaklaşmayacak. Fakat şu anda uluslararası toplum tarafından kabul edilmiş Hariri gibi bir başka Sünni isim olmadığı göz önüne alındığında örtüsünü koruması Hariri’nin geri dönüşüne de bağlı. Eğer Hizbullah ve Cumhurbaşkanı Mişel Avn bir çelişki yaşıyorsa sorunlarını çözmeleri gerek. Ancak bu sokaklarda olmamalı.”



Gazze’de ilk kez silahlı bir grup sivilleri göçe zorladı

Gazze’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta bir Filistinli kadın, yardım mutfağından yemek alırken (AP)
Gazze’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta bir Filistinli kadın, yardım mutfağından yemek alırken (AP)
TT

Gazze’de ilk kez silahlı bir grup sivilleri göçe zorladı

Gazze’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta bir Filistinli kadın, yardım mutfağından yemek alırken (AP)
Gazze’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta bir Filistinli kadın, yardım mutfağından yemek alırken (AP)

Gazze’nin doğusundaki Tuffah Mahallesi’nde faaliyet gösteren silahlı bir grup, İsrail ile Hamas’ın kontrol alanlarını ayıran “sarı hat”a yakın bir konut alanında yaşayan sivillerin tamamını silah tehdidi altında tahliyeye zorladı.

Şarku’l Avsat’a konuşan saha kaynakları, “Rami Halis Grubu” olarak anılan silahlı yapıya mensup kişilerin perşembe sabahı erken saatlerde Şuaf ve Kibbutz bölgelerinde ayakta kalan evlerin yakınına gelerek havaya ateş açtığını, ardından bölgeden çekildiğini aktardı. Aynı grubun öğle saatlerinde geri dönerek megafonla, gün batımına kadar tahliye edilmemesi halinde ateş açılacağı uyarısında bulunduğu belirtildi.

Kaynaklara göre silahlı kişiler, olası bir saldırıdan kaçınmak amacıyla sivillerle doğrudan temas kurmadı ve yüzlerce metre mesafeden megafonla seslendi. Grup, tahliyenin İsrail ordusunun talimatıyla yapıldığını iddia ederken, İsrail güçlerinin sarı hattın doğusunda, bu ailelerin kısa süre önce döndüğü evlere yaklaşık 150 metre uzaklıktaki bölgeleri kontrol ettiği ifade edildi.

Tehditler üzerine bölge sakinleri fiilen göç etmek zorunda kaldı ve Gazze kentinin batısındaki alanlara yöneldi. Kaynaklara göre, bir kısmı ağır hasarlı evlerde, bir kısmı ise çadırlarda yaşayan 240’tan fazla kişi yeni ve zorlu bir göç yolculuğuna çıktı.

Önceki İsrail adımı

Saha kaynakları, İsrail güçlerinin salı ve çarşamba akşamları söz konusu bölgelere patlayıcı içermeyen sarı renkli variller attığını, ancak o aşamada tahliye talep edilmediğini ifade etti. Bugünkü zorla tahliye adımının ise, ateşkes anlaşması kapsamındaki çekilme hattı doğrultusunda “yeşil ve güvenli” olarak sınıflandırılan bölgelerde yaşayan daha fazla sivili yerinden etmeye yönelik İsrail planlarının uygulanması anlamına geldiği kaydedildi.

tgrhy
Gazze kentinin doğusundaki Tuffah Mahallesi’nde yıkılmış bir bina (EPA)

İsrail güçlerinin son haftalarda sarı hattın kapsamını genişlettiğine işaret eden kaynaklar, yeni hamlenin Tuffah Mahallesi’nin içine doğru yaklaşık 150 metre derinlikte ve 300 metre genişlikte yeni bir alanın fiilen kontrol altına alınması anlamına geldiğini vurguladı. Bu sürecin, zaman zaman bombardıman, zaman zaman tehdit yoluyla mahallenin adım adım ele geçirilmesi şeklinde ilerlediği belirtildi.

Ek bir tampon bölge

Görünen o ki İsrail, Gazze’nin doğusunda, özellikle Selahaddin Caddesi’nden 7 Ekim 2023 öncesindeki sınırlara kadar uzanan ve en az 2,5 kilometre derinliğinde bir tampon bölge oluşturma planını fiilen hayata geçiriyor. Bu plan, Filistinli kaynaklar tarafından haftalar önce Şarku’l Avsat’a açıklanmıştı.

sd
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Gazze’nin kuzeyinden güneyine uzanan Selahaddin Caddesi, savaş boyunca büyük askerî öneme sahipti ve İsrail ordusu bu yolu farklı eksenlerden kesmeye odaklandı. Ateşkes anlaşmasında “ilk çekilme hattı” olarak sunulan sarı hattın, birçok bölgede fiilen ileri taşındığı; bunun da çevredeki yerleşim alanları üzerinde İsrail kontrolünü genişlettiği ifade ediliyor.

Süregelen ihlaller

Bu gelişmeler, Gazze Şeridi’nde İsrail’in ateşkes ihlallerinin sürdüğü bir döneme denk geldi. Beyt Lahiya’da bir insansız hava aracı saldırısında bir Filistinli hayatını kaybederken, diğer bölgelerde de İHA’lardan ve zırhlı araçlardan açılan ateş sonucu yaralanmalar yaşandı. İsrail hava kuvvetleri, Han Yunus’un doğusu ve Refah’ın kuzeyinde çeşitli hedefleri vurdu.

10 Ekim 2023’te yürürlüğe giren ateşkesten bu yana İsrail ihlallerinde hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısının 413’ü aştığı bildiriliyor. Hamas ise ihlal sayısının 900’ü geçtiğini belirterek, arabulucularla temas halinde olduklarını ve anlaşmanın ikinci aşamasına geçilmesini değerlendirdiklerini açıkladı.

rgh
Gazze’nin orta kesimindeki Deyr el-Belah’ta, bir yardım mutfağından yemek almak için bekleyenler arasında duran Filistinli bir kız (AP)

Hamas, İsrail’in anlaşmaya uyması konusunda ABD’nin rolüne dikkat çekiyor. Hareketin sözcüsü Hazım Kasım, “Başkan Trump’ın Gazze ve bölgede barışı sağlayabilecek tek kişi olduğuna inanıyoruz. Netanyahu’yu barışın gereklerini yerine getirmeye zorlayabilecek tek aktör odur” dedi.


Sudan Savaşında yeni umut penceresi: Suudi–ABD Girişimi

Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
TT

Sudan Savaşında yeni umut penceresi: Suudi–ABD Girişimi

Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)

Sudanlıların, 15 Nisan 2023’ten bu yana yaşadıkları savaşın ve insani trajedinin yakın zamanda sona ereceğine dair umutları giderek zayıfladı. İlk kurşunun sıkıldığı andan itibaren bölgesel ve uluslararası girişimlerin tıkanması, kamuoyundaki karamsarlığı daha da derinleştirdi.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın inisiyatif alması ve Başkan Donald Trump’tan doğrudan müdahale istemesi, karamsar tablo içinde yeni bir umut penceresi açtı; Suudi Arabistan, kilitlenmiş sürecin çözümünde belirleyici bir aktör olarak öne çıktı.

Veliaht Prens, kısa süre önce ABD’ye yaptığı resmî ziyaret sırasında, savaşın durdurulmasına yardımcı olması için Başkan Trump’tan müdahale talep etti. Trump, 19 Kasım’da düzenlenen ABD–Suudi İş Forumu’nda yaptığı açıklamada bu talebi doğruladı.

dfrgt
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Riyad’daki el-Yemame Sarayı’nda Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan’ı kabul ederken (SPA)

Veliaht Prens’in Sudan’daki savaşı sona erdirmek için kendisinden doğrudan müdahale istediğini ifade eden Trump,  “Prens, Sudan konusunda belirleyici bir adım atmamı talep ediyor” dedi. Trump, ABD’nin çatışmanın bitirilmesinde etkin bir rol oynayacağını da sözlerine ekledi.

Halk ne diyor?

Savaşın harabeye çevirdiği Hartum’da vatandaşlar, Suudi hamlesini “kardeşlerden beklenen” bir adım olarak görüyor. Ahmed Musa, “Veliaht Prens’in yaptığı, kardeş bir ülke olan Suudi Arabistan’dan beklenen bir adımdır” diyor.

Hızlı Destek Güçleri’nin kontrolüne giren Faşir’de yaşayan Hava İbrahim, savaşın yıkımını şu sözlerle anlatıyor: “Savaş yeşili kuruyu yok etti; çok zarar gördük.”

Kuşatma altındaki Kuzey Kordofan’ın başkenti Ubeyd’en İsa Abdullah ise genel ruh hâlini şöyle özetliyor: “Savaştan etkilenmeyen ev kalmadı; bu nedenle kardeşlerin müdahalesini memnuniyetle karşılıyoruz.”

Sudan Kurucu İttifakı'nın (Te'sis) fiilî başkenti konumundaki Nyala’dan F. Cibril, kamuoyunun temel beklentisinin çatışmaların sona ermesi, insani yardımların ulaştırılması ve yerinden edilenlerin geri dönüşü olduğunu belirtti.

sa
Güney Sudan’ın Renk şehrinde bir sınır noktasından ayrılmayı bekleyen, yerinden edilmiş ailelerin kişisel eşyalarını taşıyan bir kamyon (Arşiv – AFP)

Sudanlılar dışarıdan dayatılan bir çözümden ziyade, tarafları yeniden müzakere masasına getirecek, siyasi süreçlerin zaman kazanmak için kullanılmasını engelleyecek “tarafsız” bir arabulucu istiyor. Kamuoyunda Suudi Arabistan’ın bu rolü üstlenebileceği düşünülüyor.

Geri adım sinyalleri

Resmî düzeyde tepkiler tek çizgide ilerlemedi. Trump’ın 19 Kasım 2025’te Veliaht Prens’in talebini açıklamasının hemen ardından, Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Abdülfettah el-Burhan adımı memnuniyetle karşıladı ve X’te “Teşekkürler Prens Muhammed bin Selman, teşekkürler Başkan Trump” mesajını paylaştı.

Suudi ve ABD girişimlerine destek açıklayan Burhan hükümeti, barış için hazır olduğunu vurguladı; ancak Dörtlü Grup çerçevesindeki arabuluculuğa mesafeli durarak Suudi Arabistan’ın tek başına yürüteceği bir süreci ön plana çıkardı.

Askerî bir anlaşma mı?

Eski Başbakan Abdullah Hamduk’un liderliğindeki sivil-demokratik ittifak Sumud, Suudi çabalarını “yeni bir yol açabilecek olumlu bir adım” olarak değerlendirdi; ancak çözümün yalnızca askerler arasında kalmaması ve sivil aktörlerin kapsamlı bir uzlaşmaya dâhil edilmesi şartını koydu.

HDK’ye yakın Sudan Kurucu İttifakı da Suudi Arabistan’ın  hamlesini desteklediğini ve bunun krallığın Sudan’ın çöküşünü önleme konusundaki hassasiyetini yansıttığını söyledi.

Girişim başarılı olur mu?

Sudanlılar, Suudi–ABD girişimlerinin ateşkesi zorlayan, insani yardım geçişlerini mümkün kılan ve krizi yeniden üretmeyen bütüncül bir diplomatik çerçeveye dönüşmesini umuyor. Avukat Hatem İlyas, Şarku’l Avsat’a bu yaklaşımın “en büyük ihtiyaç” olduğunu ifade etti.

İlyas, Şarku’l Avsat’a, savaşın en büyük zorluğunun meşruiyet mücadelesi, toplumsal bölünme, kurumların zayıflığı ve çok sayıda aktörün çıkar çatışmalarından kaynaklanan karmaşık yapı olduğunu ifade etti.

rty6
Faşir’den kaçan Sudanlılar, 19 Kasım 2025’te Kuzey Sudan’daki Debbe kentinde bulunan “El-Ifad” yerinden edilmişler kampına ulaştıktan sonra dinlenirken (AFP)

Tüm belirsizliklere karşın, Sudan’ın doğusundan batısına uzanan kentlerde ortak bir duygu öne çıkıyor. Paris’te yaşayan gazeteci Muhammed el-Esbat, kamuoyunda silahların susmasına ve uzun süredir beklenen barışa giden yola dair temkinli ama güçlü bir beklentinin hâkim olduğunu ifade etti.

Yakın bir çözüme dair umutların zayıflamasının ardından, Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan’ın 15 Aralık’ta Riyad’a yaptığı ziyaret ve Veliaht Prens’le gerçekleştirdiği üst düzey görüşme, yeniden iyimser bir hava yarattı.

Riyad’da bu görüşmenin yapılması bile, savaşın durdurulması ve insani felaketin sona erdirilmesine yönelik yeni bir umut kapısı araladı. Genel kanaat, “Suudi Arabistan’ın Sudan’da savaşı durdurma dosyasını önceliklerinin başına aldığı” yönünde.

Savaşın yorduğu, canlar aldığı, geçim kaynaklarını yok ettiği ve milyonları mülteci ile yerinden edilmiş kişi hâline getirdiği Sudanlılar, ülkelerine, evlerine ve özledikleri hayatlarına dönmeyi umut ediyor. Peki bu kez girişimler kalıcı bir barış getirecek mi?


Şam–SDG hattında belirsizlik: Anlaşma iddiaları yalanlandı

Fotoğraf:  Reuters
Fotoğraf:  Reuters
TT

Şam–SDG hattında belirsizlik: Anlaşma iddiaları yalanlandı

Fotoğraf:  Reuters
Fotoğraf:  Reuters

Suriye’nin El Vatan gazetesi, bugün (perşembe) hükümetten bir kaynağa dayandırdığı haberinde, Suriye hükümeti ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yakın zamanda bir askerî anlaşmaya varılacağı yönündeki iddiaların yalanlandığını aktardı.

Kaynak, SDG ile temasların şu anda durmuş olduğunu ve hükümetin, Suriye Savunma Bakanlığı tarafından sunulan bir öneriye SDG’nin verdiği yanıtı değerlendirdiğini vurguladı.

Suriye televizyonu ise bugün, bir kaynağa dayandırarak, ABD arabuluculuğunda hükümet ile SDG arasında, unsurların yıl sonundan önce Suriye ordusu ve iç güvenlik güçlerine entegre edilmesini öngören bir askerî anlaşmaya yakında varılmasının beklendiğini bildirmişti.

Televizyonun aktardığına göre, söz konusu anlaşma Savunma ve İçişleri bakanlıklarına 90 bin unsurun entegre edilmesini ve Rakka, Deyrizor ve Haseke’de Savunma Bakanlığına bağlı güçler içinde SDG’ye tahsis edilecek üç askerî tümeni kapsıyor.

Kaynak ayrıca, hükümet güçlerinin Suriye’nin kuzeydoğusuna girişi, askerî karar alma mekanizması ile görev, yetki ve sorumlulukların dağılımı gibi başlıca ihtilaflı konuların hâlen müzakere edildiğini belirtti.