​Lübnan ayaklanması gücünü ve farklılığını günden güne kanıtlıyor

​Lübnan ayaklanması gücünü ve farklılığını günden güne kanıtlıyor
TT

​Lübnan ayaklanması gücünü ve farklılığını günden güne kanıtlıyor

​Lübnan ayaklanması gücünü ve farklılığını günden güne kanıtlıyor

Sawsana Mehanna
 Lübnan’daki halk hareketinin başlamasının üzerinden 26 gün geçti. Ayaklanmanın sonuçları ve tanımı konusunda ise birçok soru mevcut. Bu soruların başında şunlar geliyor:
“Halk hareketi bir devrim mi yoksa bir talep hareketi mi?”, “Halk hareketi şu ana kadar başarıya ulaştı mı yoksa birkaç faktörünün başarısızlığıyla ve yeni bir aşamaya geçiş sürecinde tehdit altında mı?”
17 Ekim’den kısa bir süre önce Lübnan’da “Halk, rejimi devirmek istiyor” sloganıyla ayaklanma başlayacağı hiçbir Arap ya da Lübnanlının aklına gelmezdi. Aksine gözlemciler ve analistler, Lübnan vatandaşlarının neden isyan etmediklerini merak ederdi. Ardından öyle bir an geldi ki kuzeyden güneye, Bekaa’dan Cebel’e ve başkent Beyrut’ta kadar neredeyse tüm Lübnanlılar tek bir sesle ve yürekle aynı talepler uğruna sokaklara akın etti.
Arap devrimleriyle benzer
Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dann çevirdiği haberde, gösterilere katılan eylemcilerden 45 yaşındaki Ahmed şu açıklamalarda bulundu:
“Ülkelerinde Arap Baharı devrimleri düzenleyen Arap arkadaşlarımdan utanıyordum. Bize daima insanların geneli tarafından kabul edilmeyen siyasi kazanımlara neden isyan etmediğimizi ve neden meşru haklarımızı talep etmediğimizi soruyorlardı. Bu ayaklanma başlayıp Lübnan bayraklarıyla meydanlara inene kadar bu sorular devam etti. Kendimi çok gururlu hissediyorum. Biz eğitimli insanlarız ve haklarımızın ne olduğunu biliyoruz.”
Ancak şu ana kadar bu ayaklanmanın bazı dezavantajları vardı. Bunların başında “boşluğu doldurmak için talep edilen yeni bir alternatif rejimin sağlanamaması, karmaşık ve çok sayıdaki talepleri düzenleyen bir parti oluşumunun ya da hareketin olmaması” geliyordu. Zira durumun bu şekilde devam etmesi halinde ayaklanmanın gücünü kaybetmesi muhtemel görünüyor.
“Halk, rejimi devirmek istiyor” sloganı, rejimin değişmesi ve devrilmesi halinde var olan gerçek bir alternatif üzerine kurulu olmalı.
Bu çerçevede Independent Arabia da Lübnan ayaklanmasına dahil olan bazı aktivist ve yazarların görüşlerini aldı.
Yazar ve gazeteci Yusuf Bazzi duruma dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“Devrimlerin başarısı karmaşık bir konudur. Ancak Lübnan devrimi birçok büyük başarıya imza attı. Bu başarılar arasında ‘ilk olarak, özellikle de 2005 yılındaki bölünme olmak üzere siyasi bölünmeleri kırmak, ikinci olarak da ülkenin ahlaki ve siyasi değerlerini onarmak, yani ‘demokrasiye vurgu yapmak, kotanın ve mezhep abartılarının dışında otoriteyi yeniden imar etmek, eylemcilerin sokaklara inişlerinin ve siyasi mezhep uygulamalarının kaldırılması talebinin devamlılığını sağlamak var. Üçüncü olarak da bir sokağı bir başka sokakla korkutmak üzere yönetimin uyguladığı sindirme oyununu kırmak' bulunuyor.”
Siyasi bölünmeler
Ancak siyasi bölünmeleri kırmanın sonucunda ne yaşandı? Bazzi konuya dair şunları söyledi:
“Bu devrim Nebatiye, Sur, Baalbek ve Trablusşam’ın tanık olduğu birçok devrime kucak açtı. Bu durum, gösterilerin yalnızca Beyrut ile sınırlı olmadığını gösteriyor. Başka bir deyişle artık başkent ile sınırlı olmayan ve diğer taraflara taşınan bir kamuoyu bilinçlendirme üretimi söz konusu. Vatandaşlar, ortak Lübnan farkındalığına önem göstermeye başladı. Bunun yanı sıra kadınlar da ortaya çıktı ve kendi sloganlarını atmaya başladı. Bunlar, üniversite öğrencileriyle sınırlı bir elitizm sloganı değildir. Aksine Baalbek, Nebatiye ve Sur’daki kadınların meydanlara inmesiyle daha da ileriye gitti. Kadınlar, bu ayaklanmaya bir ‘dekor’ olarak değil de eylemci olarak katıldı, seslerini yükseltti ve haklarını talep etti. Bu durum, kamu yararına siyasi ve toplumsal bir farkındalığı yansıtıyor. Kadınlar, içerisinde bulundukları kutunun dışına çıktı. Bunun yalnızca Lübnan sokakları açısından değil, bir bütün olarak Arap dünyası açısından da yansımaları olacaktır.”
Lübnanlı yazar, halkın haklarının tam olarak bilince vararak sokaklara indiğini belirtti. “Ben, liderliği teslim almaya hazırım” diyen genç bir neslin ortaya çıktığını ve ülkeyi yöneten yaş piramidinin kökten değiştiğini vurguladı:
“Bu, bir gençlik devrimidir. Savaşta kararlı bir hafızaya sahip nesilden kopmak isteyen bir neslin devrimidir. Onların hafızaları 1990’lı yıllarda başlıyor ve bu durum, daha az mezhep merkezli ve daha az ırkçı sivil bir devlete kapı aralayacak.”
Bazzi, “Bu nesil, siyasi işlerde usta olan bir yönetime karşı nasıl ayakta duracak sorusuna şu yanıtı verdi:
“İktidardakiler muhalif akımları ayaklanmayı direniş silahına karşı olarak nitelendirerek çarpıtmaya çalıştı. Şiileri sokaklardan çıkarmaya çalıştı. Aynı şekilde Müstakbel Hareketi, sokaklarını onarmak ve meşruiyetini geri kazanmak için Hariri’nin istifasından yararlanmaya çalışarak aynı şekilde hareket etmeye yöneldi. ‘Yıllardır bu devrimi talep ediyoruz’ söylemiyle hareket dalgasını atlatmaya çalışan Özgür Yurtsever de hayatta kalmak için bölünmeleri çoğaltmaya çalıştı. Ancak sokaklar, bu tür eylemlerden ve sömürü girişimlerinden çok fazla etkilenmedi.”
Sonraki adımlar
Yusuf Bazzi, ayaklanmanın başarısı için atılacak sonraki adımlara ilişkin de değerlendirmelerde bulundu:
“Bu ayaklanma birçok krizden kurtulmanın tek yolu olarak belirli görevlere sahip. Bunlar arasında özel yasama yetkilerine sahip bir geçiş hükümeti oluşturmak, Lübnan halkının ve uluslararası toplumun güvenini kazanmak amacıyla ekonomik sorunlarla başa çıkmak ya da durumun daha da kötüleşmesini önlemek, krizleri azaltmak, reform programlarını başlatmak, yargının güçlendirilmesini ve dokunulmazların devrilmesini sağlamak, Lübnanlıların arzularına saygı duyan sivil bir seçim yasası hazırlamak yer alıyor. Bunların tamamı barışçıl bir sivil süreç kapsamında bulunuyor. Bu, rejime karşı bir darbe değil reform girişimidir. Bu devrim yeni bir anayasa talep etmiyor, Taif Anlaşması’nın ruhunu ve metnini korumak istiyor. Aynı zamanda bu ayaklanma, yozlaşmış yönetimi ve onu ekonomik kaynaklara bağlayan mafya ilişkilerini devirmek, kapitalistleri bankalardan ve diğer alanlardan uzak tutmak için ortaya koyulmuş bir girişimdir.”
Eylemcilerin, medeni bir yola başvuran ordu ve güvenlik güçlerine de saygı duyduklarına dikkati çeken Bazzi, devrimin en önemli başarısının “Lübnanlıların birbirlerini tanımaları” olduğunu vurguladı:
“Yönetimin uyguladığı yöntemler sayesinde sokaklar bölündükten sonra bir sınıfın karşısında başka bir sınıf olma klişesi kırıldı. Lübnanlılar, güzel bir birlikteliğin yanı sıra bilim ve teknolojiye açık küreselleşmiş bir kültürel devrimin pratiğini yapıyor. Lübnanlılar ayrıca şiddeti reddettikten sonra belirli bir yola yöneldi.” 
Barışçıl ayaklanma
Yazar ve siyasi analist Saad Kivan da duruma dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“Fransız Devrimi ve Rus Bolşevik Devrimi (Ekim Devrimi) gibi genel devrimler köklü ancak radikaldir. Kan döküldü ve tarih boyunca devrimlere şiddet eşlik etti. Neyse ki Lübnan’daki ayaklanma oldukça barışçıl. Böyle devam etmesini umuyorum. Devrim olması, ölümlerin yaşanacağı anlamına gelmiyor. Devrimlerin mücadele aşamalarıyla ilişkilendirildiği doğru. Ama şu ana kadar Lübnan ayaklanmasının takip ettiği yol oldukça başarılı. Ayaklanmanın başarısı eylemcilerin birbirlerine bağlı ve bir olmaları, ne istediklerini bilmeleri de dahil birçok nedenden kaynaklanıyor. Aynı zamanda herhangi bir baş fiigür se yok. Bu durum, dinamik ve ademi merkeziyetçi olan bu ayaklanmaya güç veriyor ve bu ayaklanmayı 2005 ayaklanmasından ayırıyor. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ve Cumhurbaşkanı Mişel Avn, müzakere için bir birim veya sözcü atamalarını talep ederek birçok defa eylemcileri dağıtmaya çalıştı. Ama eylemciler müzakereyi kabul etmedi.”
Ayaklanmada “yaşamsal maliyetlerin artırılması, sağlık sigortası, elektrik krizinin onarılması” gibi çeşitli taleplerin ortaya koyulduğunu söyleyen Saad Kivan açıklamasına şöyle devam etti:
“Bunlar birleşik bir bağlamda geliyor. Haklı toplumsal taleplerdir. Siyasi taleplere gelince; ayaklanmaya eşlik eden tüm kargaşaya rağmen hükümetin istifası önemli ve temel talepti. Bunun yanı sıra bu gösteriler Şii bölgelerde de düzenlendi. Bu durum iktidarda çelişkilere yol açtı. Nasrallah, Cumhurbaşkanı'nın aksine hükümetin istifasını kabul etmedi. Eylemcilerin yönetimle müzakere etmek, gelecek hükümete katılmak gibi kendileri için kurulan tuzaklara düşmemeleri gerekiyor. Aynı şekilde sokaklardan uzaklaşmamaları da lazım. Tüm gösterilerin başlangıçta güç ve sayıyla devam etmesi şart değil. 
Siyasi analist, mevcut yönetimin, sokakları hayal kırıklığına uğratarak zaman kazanmaya çalıştığını belirterek “Eylemciler, ekonomik durumu ele alacak küçük bir teknokratlar hükümeti hususunda ısrar etmeli ve ardından da bir sonraki aşamada yeni seçim yasasına yönelmelidir” dedi.
Saad Kivan, iktidar partilerinin yönetimden uzaklaşma konusunda  uzlaşı sağlayıp sağlamayacakları sorusuna şu yanıtı verdi:
“Başbakan Saad Hariri’nin istifası genel olarak Lübnanlıların, özel olarak da sokakların talebi üzerine geldi. Bir teknokratlar hükümeti kabul edilirse mevcut yüzlerdeki değişiklikleri kabul etmeyecek olan Lübnanlılar karşısında güvenilirliklerini kaybedecekler. Dışişleri Bakanı Cibran Basil’in eşini kendi yerine getirebileceği söylendi. Bu kabul edilemez. Bunun yanı sıra Hizbullah, yaptırımlar ve parasal kriz altında yönetimden kolayca uzaklaşmayacak. Fakat şu anda uluslararası toplum tarafından kabul edilmiş Hariri gibi bir başka Sünni isim olmadığı göz önüne alındığında örtüsünü koruması Hariri’nin geri dönüşüne de bağlı. Eğer Hizbullah ve Cumhurbaşkanı Mişel Avn bir çelişki yaşıyorsa sorunlarını çözmeleri gerek. Ancak bu sokaklarda olmamalı.”



Trump’ın açıklaması ateşkesi tehlikeye mi attı? 17. Maddeyle Gazze'de fiili bölünme ihtimali masada mı?

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
TT

Trump’ın açıklaması ateşkesi tehlikeye mi attı? 17. Maddeyle Gazze'de fiili bölünme ihtimali masada mı?

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Gazze’deki ateşkes anlaşmasının “ikinci aşamasının değiştirileceği” yönündeki kısa ve belirsiz açıklaması, bu değişikliğin ne anlama geldiğine ilişkin soruları gündeme taşıdı.

Uzmanlara göre Trump’ın işaret ettiği değişiklik, anlaşmanın uygulanma biçiminde bir revizyon anlamına geliyor. Buna göre, İsrail’in hâlihazırda yüzde 55’ini kontrol ettiği Gazze’den çekilmesi ve Hamas’ın silahsızlandırılmasına geçilmesi yerine, 17. maddenin devreye alınması söz konusu olabilir. Bu madde, barış planının taraflardan biri kabul etmese bile tek taraflı olarak ilerletilmesine imkân tanıyor.

10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasındaki 17. madde, Hamas’ın öneriyi geciktirmesi veya reddetmesi halinde, “yardımların genişletilmesi dahil, planın belirtilen unsurlarının, İsrail ordusunun terörden arındırılmış olarak uluslararası istikrar gücüne devrettiği bölgelerde uygulanacağını” düzenliyor.

Geçen ekim ayında Hamas ile İsrail arasında imzalanan “barış belgesi” sadece birinci aşamayla ilgili maddeleri içeriyordu. Bu aşama; ilk ateşkes, İsrail güçlerinin geri çekilmesi, esir takası ve insani yardım girişlerinin kolaylaştırılmasını kapsıyor. Ancak savaş sonrası Gazze’nin yönetimine ilişkin “ikinci aşama” konusunda resmî bir mutabakat sağlanmış değil.

Perşembe günü yaptığı açıklamada Trump, planın ikinci aşamasının “çok yakında değiştirileceğini” söyledi. Açıklama, sürecin tıkanması ve sahadaki ilerlemenin sınırlı kalması nedeniyle endişelerin arttığı bir döneme denk geldi; ancak Trump değişikliğin içeriğine dair ayrıntı vermedi.

Görsel kaldırıldı.
Filistinli bir kadın, İsrail'in Han Yunus'ta düzenlediği bir baskın sonucu akrabalarından birinin öldürülmesine tepki gösteriyor (AFP)

Ahram Siyaset ve Strateji Merkezi İsrail Çalışmaları uzmanı Dr. Said Okaşa, (Saeed Okasha) Trump’ın sözünü ettiği değişikliğin büyük olasılıkla 17. maddeye dayanacağını belirtiyor. Okaşa’ya göre bu adım, “eski Gazze” ve “yeni Gazze” ayrımını güçlendirecek bir fiili bölünmeye kapı aralayabilir. Bu yaklaşımı geçen ay ABD’nin bölge özel temsilcisi Steve Witkoff’un da çeşitli görüşmelerde dile getirdiğini hatırlattı.

Okkaşa, anlaşmanın geçen ay Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından onaylandığını anımsatarak, Hamas’ın silahsızlanma sürecine yanıt vermemesi gibi gerekçelerle 17. maddenin yeniden devreye sokulmasının mümkün olduğunu söyledi. Uzman, böyle bir senaryonun Gazze’de “ne savaş ne barış” şeklinde sürecek bir çıkmaz yaratabileceğini ifade etti.

Görsel kaldırıldı.
Filistinliler, Cebaliye'de yıkılan binaların enkazı arasında sokaklara kurulmuş çadırların yanından geçiyor (AFP)

Filistinli siyaset analisti Dr. Ayman el-Rakkab da, Trump’ın değişiklik açıklamasının içeriğinin belirsizliğine işaret ederek, “İsrail’in bölgede kalma isteğiyle birleştiğinde, Gazze’nin fiilen ikiye bölünmesi ihtimali güçleniyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bu belirsizlik sürerken, Axios haber sitesi Trump’ın 25 Aralık’tan önce Gazze’de barış sürecinin ikinci aşamasına geçileceğini açıklamayı planladığını duyurdu. Habere göre Washington, Gazze’de oluşturulacak yeni yönetim yapısı ve uluslararası istikrar gücünün son hazırlıklarını tamamlıyor. ABD Başkanı’nın, bu adımları görüşmek üzere İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ay sonundan önce bir araya gelmesi bekleniyor.

İkinci aşamanın önünde ciddi engellerin olduğunu ifade eden Rakkab: “Barış Konseyi ile teknokrat hükümet henüz kurulmadı. Güvenliği devralacak polis gücü ve uluslararası istikrar kuvveti oluşturulmadı. Bu nedenle somut bir hareketin en erken ocak ayında mümkün olabileceğini düşünüyorum” dedi.

Okaşa, yakın vadede İsrail’in kontrolde tuttuğu bölgeyi yüzde 60 seviyesine çıkarmaya çalışabileceğini, ancak anlaşmanın genel çerçevesinde büyük bir tırmanış beklemediğini belirtti.

Geçtiğimiz günlerde Yedioth Ahronoth, İsrail’in yaklaşık iki milyon Filistinliyi sarı çizginin doğusunda İsrail kontrolündeki yeni bölgelere yeniden yerleştirmeyi, Hamas kontrolündeki bölgeleri tamamen sivillerden boşaltmayı ve Hamas unsurlarını bu bölgelerde aşamalı şekilde takip etmeyi içeren bir plan hazırladığını yazmıştı. Şarku’l Avsat’ın  Telegraph gazetesinin Batılı diplomatlara dayandırdığı haberinden aktardığı bilgilere göre ABD planının Gazze’nin kalıcı biçimde ikiye ayrılması riskini barındırdığını bildirmişti.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ise geçtiğimiz günlerde Barselona’da AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ile yaptığı görüşmede, Gazze ile Batı Şeria’nın birliğinin korunması gerektiğini vurgulayarak, ayrıntıları tartışılan hiçbir adımın “bölünmeyi pekiştirmesine” izin verilemeyeceğini söyledi. Abdulati, çarşamba günü yaptığı başka bir açıklamada da, “Gazze’nin bölünmesini konuşmak dahi mümkün değildir. Gazze, Doğu Kudüs dâhil olmak üzere, kurulacak Filistin devletinin ayrılmaz bir parçasıdır” dedi.

Uzman Okaşa’ya göre Mısır, hem Gazze’nin bölünmesini hem de anlaşmayı zayıflatacak her türlü değişikliği engellemek için diplomatik çabalarını sürdürecek. Buna karşın, Trump’ın planı etrafındaki belirsizlik nedeniyle önümüzdeki döneme ilişkin tüm senaryolar hâlâ masada.


Avn, BM Güvenlik Konseyi heyetinden İsrail'e ateşkes ve geri çekilme anlaşmasını uygulaması için baskı yapmasını istedi

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)
TT

Avn, BM Güvenlik Konseyi heyetinden İsrail'e ateşkes ve geri çekilme anlaşmasını uygulaması için baskı yapmasını istedi

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)

Lübnan Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın bugün ülkede bulunan Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle bir araya geldiğini açıkladı. Görüşmede Avn, Lübnan ordusunun görevini tamamlaması için destek çağrısında bulunarak, İsrail’in Güney Lübnan’dan çekilmesi için baskı yapılmasını talep etti.

Cumhurbaşkanlığı, heyetin ‘uluslararası kararların uygulanması yoluyla Lübnan’da istikrarı destekleme ve ülkelerin Lübnan ordusuna yardım ederek birliklerini tamamlamaya ve silah tekelini sağlamaya hazır olduklarını’ belirttiğini duyurdu.

Açıklamada Avn’ın, Lübnan’ın uluslararası kararları uygulama taahhüdünü yinelediği ve “İsrail tarafını ateşkesi uygulamaya ve çekilmeye zorlamamız gerekiyor; bu konuda sizden destek bekliyoruz” ifadelerini kullandığı kaydedildi.

Geçen yıl kasım ayında, ABD arabuluculuğunda İsrail ile Hizbullah arasında bir ateşkes sağlanmıştı. Bu ateşkese rağmen, İsrail hâlâ Güney Lübnan’daki bazı noktalarda kontrolünü sürdürüyor ve ülkenin doğusu ile güneyine yönelik saldırılarını devam ettiriyor.


Ukrayna: Rusya ile taviz değil, gerçek barış peşindeyiz

Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)
Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)
TT

Ukrayna: Rusya ile taviz değil, gerçek barış peşindeyiz

Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)
Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)

Ukrayna Dışişleri Bakanı Andriy Sibiga, dün Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'na (AGİT) yaptığı açıklamada, Ukrayna'nın Rusya ile "taviz değil, gerçek barış" istediğini söyledi.

Güvenlik ve insan haklarına odaklanan bir kuruluş olan AGİT, savaş sonrası Ukrayna'da rol oynamayı hedefliyor.

ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD elçileri arasında "oldukça iyi" olarak nitelendirdiği görüşmelerin ardından çarşamba günü yaptığı açıklamada, barış görüşmelerine giden yolun şu anda belirsiz olduğunu söyledi.

Sibiga, örgütün yıllık bakanlar kurulu toplantısından önce, "Münih'te gelecek nesillere ihanet edenlerin isimlerini hâlâ hatırlıyoruz" diyerek, "Bu bir daha asla olmamalı. İlkelerden taviz verilmemeli ve uzlaşmaya değil, gerçek barışa ihtiyacımız var" ifadelerini kullandı.

devfdr
Rus askerleri Kursk bölgesindeki Sudzha’da devriye geziyor (Arşiv- AP)

Bakan, görünüşe göre İngiltere, Fransa ve İtalya'nın Adolf Hitler'in o dönem Çekoslovakya olan toprakları ilhak etmesini kabul ettiği 1938 tarihli Nazi Almanyası anlaşmasına atıfta bulunuyordu. Bu anlaşma, tehditkâr bir güçle yüzleşmemenin işareti olarak yaygın olarak kullanılıyor.

Sibiga, ABD'ye barışı sağlama çabalarından dolayı teşekkür etti ve Ukrayna'nın "bu savaşı sona erdirmek için mümkün olan her fırsatı değerlendireceğine" söz verdi. "Avrupa geçmişte çok fazla adaletsiz barış anlaşması imzaladı. Hepsi yeni felaketlere yol açtı" diye ekledi.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy dün, ekibinin Amerika Birleşik Devletleri'ndeki toplantılara hazırlandığını ve Trump'ın temsilcileriyle diyaloğun devam edeceğini söyledi.

Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Rusya ve Avrupa ile Orta Asya'nın büyük bir bölümünü içeren 57 üye ülkeyi kapsayan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Soğuk Savaş döneminde Doğu-Batı diyaloğu için kilit bir forum olarak ortaya çıktı.

Örgüt son yıllarda, Rusya'nın kilit kararların uygulanmasını engellemesi ve örgütü Batı kontrolü altında olmakla suçlamasıyla sık sık çıkmaza giriyor. Rusya, açıklamasında Ukrayna'nın AGİT gündemine "tamamen hakim olmasından" şikayet etti.