​FBI, ‘aşırı sağcı terörizme’ karşı çalışmalarını sıkılaştırıyor

Federal savcı Justin Herdman, FBI’ın yerel terörle mücadele çabaları konu alan bir seminerde konuşurken (New York Times)
Federal savcı Justin Herdman, FBI’ın yerel terörle mücadele çabaları konu alan bir seminerde konuşurken (New York Times)
TT

​FBI, ‘aşırı sağcı terörizme’ karşı çalışmalarını sıkılaştırıyor

Federal savcı Justin Herdman, FBI’ın yerel terörle mücadele çabaları konu alan bir seminerde konuşurken (New York Times)
Federal savcı Justin Herdman, FBI’ın yerel terörle mücadele çabaları konu alan bir seminerde konuşurken (New York Times)

ABD’de yayınlanan bir raporda, ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI) yetkililerinin, “aşırı sağcı terörizmle mücadele kampanyalarını sıkılaştırdığı”, FBI ofislerinin yerel halk ve derneklerle işbirliği programı uygulayarak bu sorunla mücadele için çaba sarf edeceği kaydedildi.
Önceki gün New York Times gazetesi tarafından yayınlanan raporda, yeni programın birçok ABD’li Müslüman kuruluşun karşı çıktığı eski bir programın parçası olduğu, buradaki amacın ABD’deki Müslüman topluluğuna girerek “teröre karşı işbirliği” ismi ile casusluk yapmak olduğu iddia edildi.
Raporda, “FBI yetkilileri, içerdeki terör eylemleriyle mücadele alanında daha açık bir şekilde konuşurlar. Adalet Bakanlığı’nın, ırkçı şiddet ve siyasi motivasyonla karşı karşıya kaldığı şüpheci kitleye güven vermek istiyorlar. Aynı zamanda bu yetkililer, 2020 seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte ırkçı ve dini saldırılardaki muhtemel artış konusunda endişeleniyor” ifadeleri yer alıyor.
Raporda, FBI’ın yaklaşık 850 iç terör olayını araştırdığı, bunlar arasında hükümet karşıtı görüşler, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının da olduğu belirtildi.
Dini gruplar ve insan hakları örgütleri, “Müslüman adı kullanılarak gerçekleştirilen terör olaylarına” odaklanıldığı kadar sağcı teröre odaklanmadıkları konusunda FBI yetkililerini eleştirdi. Raporda, sivil toplum kuruluşları ve İslami gruplar, ABD hükümetini, sağcı radikal grupların yarattığı ölümcül tehdit algısı karşısında yavaş davranmakla suçladığı yer alıyor.
New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Özgürlük ve Ulusal Güvenlik Programı Müdürü Faiza Patel konu ile ilgili yaptığı açıklamada, “FBI uzun bir süredir Müslüman olmayan radikalleri tanımıyor. Ancak şuan Kongre ve vatandaşlarından beyaz ırk şiddetine karşı koyma baskısı hissediyor. Ülke genelinde soruşturma dalgası görmeye tanıklık ediyoruz” dedi.
Eski ABD Başkanı Barack Obama dönemi de dâhil olmak üzere ABD’de uzun yıllar boyunca aşırı sağcı terörizm görmezden geliniyordu. ABD Başkanı Donald Trump’ın görev süresinin başlaması ile ABD İç Güvenlik Bakanlığı politik amacı ve belirli inançları olmayan kişiler tarafından kastedilen “hedeflenen şiddet” isimli stratejiye karşı, “şiddete yönelik terörle mücadele” stratejisi başlattı.
Stratejiye göre, ABD, yabancı terörist grupların ABD’ye karşı komplo kurmaya devam ettiğini biliyor ancak, asıl endişe edilen ülkede yerel terör ideolojilerinin yol açtığı saldırılarda endişe veren bir artışın gözlendiğinin yanı sıra beyaz ırkın üstünlüğü konusunun en itici güçlerden biri haline gelmesi.
ABD İç Güvenlik Bakan Vekili Kevin McAleenan, Brooking Enstitüsü’nde yaptığı bir açıklamada, modern çağda şiddet içeren aşırılığın ırkçılığa dayandığını belirterek, beyaz ırkın üstünlüğünün nefret dolu bir hakaret olduğunu ve ABD’nin bunu kabul etmeyeceğini ifade etti.



İran-İsrail Savaşı’nın kaybedenleri ve kazananları

Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)
Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)
TT

İran-İsrail Savaşı’nın kaybedenleri ve kazananları

Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)
Analistlere göre İran halkı protesto gösterilerinden saldırgan yabancı güçlerle iş birliği yapmayı reddettiği için uzak duruyor (AFP)

Yusuf Azizi

İsrail Hava Kuvvetleri, 13 Haziran'da İran’a geniş çaplı bir saldırı düzenledi ve Tahran buna füzeler ve insansız hava araçlarıyla (İHA) karşılık verdi. Çatışmalar, 23 Haziran'a kadar devam etti ve ABD, 21 Haziran cumartesi günü B-2 bombardıman uçaklarıyla İran’ın Fordo, Natanz ve İsfahan'daki nükleer tesislerini bombaladıktan sonra arabuluculuk yapmaya başladı.

Bu makalede İran ve İsrail'deki başlıca aktörlere odaklanarak bölgeyi sarsan bu savaşta şimdiye kadar kaybedenleri ve kazananları tespit etmeye çalıştım. Bu aktörlere, savaşın sonucunda ya da daha sonraki bir aşamada İsrail'in desteğiyle mevcut rejimin devrilmesi durumunda onun yerine geçebilecek İranlı muhalefet güçleri de dahil.

Zafer mi, yenilgi mi?

Tahran'dan başlayalım. İran rejimi özellikle 7 Ekim 2023'te Hamas ve müttefiklerinin İsrail'e düzenlediği saldırının ardından Lübnan, Suriye ve Irak'taki müttefiklerinin aldığı darbelerden sonra böyle bir çatışmaya hazırdı. İran ve İsrail, her biri kendi perspektifinden zaferin onda olduğunu iddia etti. İsrail, 1948'deki kuruluşundan bu yana eşi ve benzeri görülmemiş füzeli saldırılara uğrarken söz konusu saldırılarda, konutlar, hükümet binaları ve hassas araştırma ve güvenlik merkezleri vuruldu. Saldırının yol açtığı hasarın ayrıntıları halen gizli tutuluyor. Ayrıca Ben Gurion Havaalanı tamamen felç oldu. İsrail ağır ekonomik kayıplar yaşadı. Onlarca asker ve sivil öldürüldü.

Ancak İsrail’in ağır yaptırımların uygulandığı İran'ın aksine, başta ABD olmak üzere Batılı müttefiklerinden doğrudan destek görecek ve bu da hızlı bir şekilde toparlanmasını sağlayacağına şüphe yok. İran ise çok ağır darbeler aldı. İran çok sayıda askeri komutanının ve güvenlik yetkilisini kaybetti, önde gelen nükleer bilim adamları suikasta kurban gitti, askeri üsler, nükleer tesisler ve ekonomik merkezler yakın vadede telafi edilemeyecek şekilde zarar gördü. Bu durum, İsrail istihbaratının İran’daki kurumlara derinlemesine sızması ve ülkenin hava sahasına daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir şekilde girmesinin bir sonucuydu.

Buna rağmen İsrail, İran rejimini devirmeyi veya liderlerini tamamen ortadan kaldırmayı başaramadı. İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney saldırının ilk günlerinde ortadan kayboldu. Bu yüzden İran'ın zafer iddiası sadece propagandadan ibaret gibi görünüyor. Çünkü durum, İsrail'in saldırıları sonrasında Lübnan'daki Hizbullah'ın başına gelenlere benziyor. Bu saldırılar, İsrail'in istediği zaman bombardıman yapabildiğini, İran'ın da füze saldırılarıyla karşılık vereceğini hesaba kattığını gösterdi. Bu yüzden orta ve uzun vadede İran rejimi bu savaşın başlıca kaybedeni olarak nitelendirilebilir.

Kaçırılan fırsatlar

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’a karşı başlayan saldırının ilk saatlerinde İran halkını rejime karşı ayaklanmaya çağırdı. Eski İran Şahı’nın oğlu Rıza Pehlevi de bu çağrıları tekrarladı. Ancak bu çağrılar ne başkent Tahran'da ne de diğer şehirlerde kayda değer bir yanıt buldu, aksine başkentin nüfusunun yaklaşık yarısı hava saldırılarından kaçmak için ülkenin kuzeyine kaçtı. Analistlere göre İran halkı gösterilere katılmaktan, saldırgan bir yabancı güçle iş birliği yapmayı reddetmeleri ve Afganistan, Irak ve Libya'daki trajik senaryoların tekrarlanmasından korkmaları nedeniyle kaçındı.

Entelektüeller, yazarlar ve sanatçılar bu reddi dile getirdiler. İran'da, özellikle Tahran ve Fars bölgelerinde rejimin popülaritesinin keskin bir şekilde düşmesine rağmen, milliyetçi, ulusalcı ve mezhepçi duygular, 2022 yılında Mehsa Amini’nin kıyafet uygulamasına riayet etmediği için polis tarafından gözaltına alındığı sırada hayatını kaybetmesinin ardından başlayan protesto gösterilerinde olduğu gibi ayaklanmaların çıkmasını engelledi. Azerbaycan ve Ahvaz (Huzistan) eyaletlerinde de Rıza Pehlevi'nin iktidara geri dönme endişelerinin arttığı bir ortamda, İsrail saldırısını desteklemek kabul edilebilir bir seçenek değildi.

Sınırlı bir kazanım ve beklenen bir yenilgi

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre İran ve İsrail rejimlerinin açıkça ifade ettikleri coşkuya rağmen, Tahran için durum geçici bir zaferden öteye geçmiyor. Vatandaşların evlerine dönmeleri, otoritenin zayıflığı, yaşam krizinin derinleşmesi ve enflasyonun yükselmesi nedeniyle hissettikleri güvensizliği ortadan kaldırmadı. Bu durum, özellikle Fars olmayan etnik grupların yaşadığı bölgelerde yeni ayaklanmaların patlak vermesine ve hatta Devrim Muhafızları tarafından bir iç darbeye yol açma tehlikesi yaratıyor.

Bir uydu kanalı, Netanyahu’nun saldırıdan üç gün önce Rıza Pehlevi ile görüştüğünü ve İran halkını harekete geçirme konusunda anlaştıklarını bildirdi. Ancak halkı harekete geçiremediler. Çünkü iki tarafın ilişkileri, merhum İran Şahı ve Tel Aviv arasında tarihi bir yakınlığa dayanıyor. Pehlevi, 2023 nisanında İsrail'i ziyaret etmiş ve bu ziyaret İran’da yaygın tartışmalara yol açmıştı.

Gerçek kaybedenler ve kazananlar

İlk kaybedenler, açıkça İsrail'in tarafını tutarak İran halkının güvenini kaybeden Rıza Pehlevi'dir. Pehlevi, daha önceki tutumlarıyla diğer milletlerin haklarını inkar ettiği için onların desteğini de kazanamamıştı. İkinci kaybedenler ise İran'daki, özellikle de Ahvaz’daki ekonomik merkezlerin bombalanmasından memnun olanlar oldu. Bu tesisler Ahvazlılara aittir. Bu kişiler, saldırının rejimi yıkacağını sansalar da halk bu çağrılara yanıt vermedi.

Ayrıca, İran rejiminin ve monarşi akımının ezeli düşmanı olan Halkın Mücahitleri Örgütü’nün (HMÖ) tutumu da dikkat çekiciydi. Örgüt, daha önce Amerikan sağıyla ilişkileri olmasına rağmen İsrail saldırısını desteklemekten kaçınıp‘ne uzlaşı ne savaş’ sloganını benimsedi. Üçüncü çözümün halkın elinde demokratik değişim ve organize direniş olduğunu söyledi. Böylece, Irak-İran Savaşı sırasında Saddam Hüseyin ile ittifak kurarak güvenilirliğini büyük ölçüde yitirdiği tarihi hatasını tekrarlamaktan kaçınmaya çalıştı.

Görünüşe göre İran rejimi, güvenlik durumunu yeni bir baskı kampanyası başlatmak için kullanacak ve bu kampanya, Mossad ile iş birliği yaptığı gerekçesiyle idamların uygulanmasını da içerebilir. Ancak gerçek casusluk ağları, derin bir yolsuzluk sistemiyle yönetilen devletin iç yapısında halen korunaklı halde olabilir. Öte yandan bu çatışmanın en büyük kazananı ABD Başkanı Donald Trump olabilir. Washington, askeri operasyona katıldı ve savaşı sona erdiren arabuluculuk sürecini yönetti, bu da onu en etkili aktör ve siyasi açıdan en büyük kazanan yaptı.