​Iraklı protestocular Direniş Cuması’na hazırlanıyor

Iraklı göstericiler güvenlik güçleriyle çatıştığı esnada kurdukları barikatların arkasına sığındı (AFP)
Iraklı göstericiler güvenlik güçleriyle çatıştığı esnada kurdukları barikatların arkasına sığındı (AFP)
TT

​Iraklı protestocular Direniş Cuması’na hazırlanıyor

Iraklı göstericiler güvenlik güçleriyle çatıştığı esnada kurdukları barikatların arkasına sığındı (AFP)
Iraklı göstericiler güvenlik güçleriyle çatıştığı esnada kurdukları barikatların arkasına sığındı (AFP)

Irak’ın başkenti Bağdat ile güney ve orta kesimlerdeki kentlerde sayıları yüz binleri aşan göstericiler, Başbakan Adil Abdulmehdi’nin görevinden istifa etmemesini protesto etmek için dün de sahadaydı. Ülke genelinde okul ve üniversite öğrencilerinin de protestolara katılması gösterici sayısını ikiye katlarken, çoğu okul ve üniversitede genel greve gidildi.
Iraklı Şiilerin en büyük dini mercii Ali es-Sistani’nin ‘göstericiler bütün talepleri karşılanmadan evlerine dönmeyecek’ açıklamasının yankıları halen devam ederken, Başbakan Abdulmehdi’nin Salı günü anayasadaki gösteri kanununa ilişkin ifadeleri eylemcilerin öfkesine neden oldu. Abdulmehdi, söz konusu açıklamasında, 2004’te ABD'nin Irak'taki sivil yöneticisi Paul Bremer döneminde kabul edilen gösteri kanununda ‘belli bir bölgede 4 saatten fazla gösteri yapılmaması ve eylemcilerin gösteriler sırasında kask veya maske takmasının yasaklanmasını’ öngördüğünü belirtti.
“Hakkımı almak için indim” adlı grubun önde gelen aktivistlerinden Muhammed Mudil, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Bugün (dün) çıkan göstericilerin sayısı beklentileri aştı ve 25 Ekim’de çıkanların sayılarıyla eşitti. Cuma günü göstericilerin sayısının iktidardakileri ürküteceğini umuyorum” dedi.
Mudil, gösterileri yöneten bir liderliğin olmamasının eylemlerin başarısızlıkla sonuçlanmasına sebep olup olmayacağı sorusuna, “Göstericiler şu an 5 temel talebin karşılanmasına odaklanmışlar ve liderlik meselesiyle ilgilenmiyorlar. Bu talepler ise, hükümetin düşmesi, parlamentonun feshedilmesi, uluslararası toplumun ve siyasi partilerin müdahalesinden uzak bir Seçim Komisyonun gözetiminde erken seçimlerin yapılması, son olarak yeni ve adil bir seçim yasasının kabul edilmesidir” diye yanıt verdi.
Bağdat’taki Tahrir Meydanı’nda oturma eylemi düzenleyen göstericilerin önceki gün Cuma günü için milyonluk gösteri çağrısında bulunduğu açıklamada, “Vatan dönmedikçe eve dönmek yok” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi;
“Şehit kardeşlerimizin zaferi için, keskin nişancı hükümetin düşürülmesi hususundaki ilk talebimizi defalarca vurgulamıştık. Bu hükümet, Sinek Köprüsü’nde, Reşid Caddesi’nde ve Hıllani Meydanı’nda onlarca göstericinin şehit olmasına, yüzlercesinin yaralanmasına neden olan baskıcı önlemleriyle, protestocuları bastırmak ve halkın sesini susturmak için şiddet ve suç işleme seçeneğinde ısrar ettiğini doğruluyor.”
Açıklamanın devamında, hükümetin söz konusu ısrarının, devleti yönetme ve masum vatandaşları korumadaki başarısızlığının bir kanıtı olduğu, Ekim ayının başından bu yana yaptıklarıyla güvene ve Irak halkını yönetmeye layık olmadığını gösterdiği ifade edildi. Göstericileri hedef alan keskin nişancıların kimliklerinin henüz tespit edilememesinin de eleştirildiği açıklamada, hükümet tarafından sunulan çözümleri reddetmek ve adına tüm fedakârlıkların verildiği talepleri vurgulamak için Cuma günü (yarın) milyonluk gösterilere çağrı yapılıyor.
Irak basınına bilgi veren avukatlar, Uluslararası Ceza Mahkemesi Ön Dava Dairesi’nin, 100 Iraklı yetkili hakkında ‘insan hakları ihlali ve soykırım’ suçlamasıyla yapılan şikâyeti kabul ettiğini açıkladı. Söz konusu yetkililerin gösterilerin güç kullanılarak bastırılmasında rol aldıkları belirtilirken, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden konuyla ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmadı.
Yerel ve uluslararası örgütlerin verilerine göre, 1 Ekim’den bu yana gösterilerde, aralarında az sayıda güvenlik güçlerinin de bulunduğu yaklaşık 350 kişi hayatını kaybetti, 15 bin kişi yaralandı.
Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr, dünkü açıklamasında, memurlara bir günlüğüne de olsa greve katılmaları çağrısında bulundu. Sadr, Bakanlar Kurulu’nun açıkladığı reformları ‘yalan ve hayali’ diye niteleyerek, bu adımın ‘devrimcileri’ susturmayı hedeflediğini söyledi.
Sadr, açıklamasında, Devrimciler, işgalci olmayan ülkelerin temsilciliklerine sloganlarla dahi olsa dokunmasın. Bunun bizim ahlakımızda yeri yoktur”            ifadelerini kullandı.
Sadr’ın desteklediği Sairun Koalisyonu ise Salı günü bakanlar kurulunun onayladığı yeni seçim yasasıyla ilgili kanun tasarısını reddetti. Sairun Koalisyonu Meclis Grup Başkanı Nebil Tarfi, önceki gün parlamentoda düzenlenen basın toplantısında, “Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan Parlamento seçimine ilişkin yasa tasarısını reddettiğimizi açıkça ilan ediyoruz. Önerilen yasa taslağı, halkın iradesine aykırı olarak güçlü partilerin egemenliğini ve diğerlerinin dışlanmasını kalıcılaştıran eski seçim sistemini (kota sistemi) korunmasını öngörüyor.
Irak Hükümeti tarafından yapılan açıklamada, yetkililerin mal varlıklarının sorgulanması amacıyla ‘Bunu nereden getirdin?’ isimli yasa taslağını hazırlamak için çalışmaların başladığı aktarıldı. Irak Hükümet Sözcüsü Sad el-Hadisi, açıklamasında, Bakanlar Kurulu’nun ‘Bunu nereden getirdin?’ yasa taslağını onaylamak için çabaladığını ve bu tasarının hükümetin son olarak ilan ettiği reform paketi kapsamında yer aldığını söyledi.
Öte yandan Irak Yüksek Yargı Konseyi, 377 üst düzey yetkili hakkında mahkeme kararı çıkarıldığını bildirdi. Açıklamaya göre, karar kapsamında 83 yetkili için tutuklama emri verildi.
Açıklamada, 2003’ten bu yana İstinaf Mahkemesi’nde üst düzey yetkililerle ilgili 377 davanın karara bağlandığı, 627 dava ile ilgili karar verilmediği ve 83 kişi hakkındaki tutuklama emrinin henüz uygulanmadığı belirtildi.
Irak Başbakanı Adil Abdulmehdi önceki gün Irak'taki Avrupa Birliği Misyonu temsilcileri ile bir araya geldi.
Başbakanlık Ofisi’nden yapılan açıklamaya göre Abdulmehdi, görüşme sırasında ‘hükümetin barış gösteri hakkına saygı duyduğunu, göstericilerin ve kamu düzenin korunması gerektiğini, güvenlik güçlerine göstericilere karşı aşırı şiddet kullanmamaları yönünde sıkı talimatlar verdiğini, gösterilerde yaşanan olayları incelemek amacıyla bir komite kuracaklarını, komitenin hazırladığı dosyaların yargıya taşınacağını ve olayları şeffaf bir şekilde halka, Meclis’e ve tüm taraflara sunacağını’ söyledi.
Açıklamanın devamında, Avrupa Birliği Misyonu temsilcilerinin, gösterilerle ilgili görüş alışverişinde bulunduğu, protestoların Irak Anayasası ve uluslararası anlaşmalarca meşru bir hak olarak kabul edildiğini anımsattıklarını, gösterilere karşı barışçıl yollarla yanıt verilmesi ve ülkenin istikrarı ile Iraklıların çıkarlarını koruyacak reformların hayata geçmesinin önemine vurgu yaptıkları aktarıldı.



Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
TT

Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)

İsrail medyasında, Binyamin Netanyahu hükümetinin Gazze Şeridi’ndeki uygulamaları nedeniyle Mısır ile İsrail arasındaki gerilimin son dönemde arttığına dair haberler yer alırken, Mısırlı üst düzey bir yetkili Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Mısır makamları İsrail’in Şarm eş-Şeyh Anlaşması’nı ihlal eden uygulamalarını tespit etti, bunlara ilişkin bir dosya hazırladı ve Washington’ı bilgilendirdi” dedi.

Mısır’da görev yapmış bazı eski askeri yetkililere göre ise Kahire, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki adımlarını, üzerinde uzlaşılan Trump planından kaçınma girişimi ve sarı hat olarak bilinen bölgede kalıcı bir İsrail askeri varlığı tesis etme çabası olarak değerlendiriyor. Bu durumun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit ettiği ifade ediliyor.

Sarı hat, 10 Ekim’de Şarm eş-Şeyh’te ABD Başkanı Donald Trump’ın katılımıyla imzalanan ve Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan barış planı kapsamında, Gazze Şeridi’ni iki bölüme ayıran bir ayrım hattı olarak tanımlanıyor. Buna göre hat, Filistinlilerin kontrolündeki batı bölgesindeki toprakların yüzde 47’sini, İsrail’in kontrolü altındaki Gazze’nin yüzde 53’ünden ayırıyor. Gazze’deki Filistinlilerin neredeyse tamamının, bu hattın batısındaki bölgeye göç etmek zorunda kaldığı belirtiliyor.

xsdf
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında Gazze barış planını görüşmek üzere bu ayın sonlarında bir zirve yapılması bekleniyor. (AFP)

İsrail Kanal 14 televizyonunun yayımladığı bir raporda, İsrail ordusunun sarı hat olarak bilinen bölgede faaliyet yürüttüğü ve Gazze Şeridi’nin coğrafi yapısını değiştirdiği öne sürüldü. Kanalın aktardığına göre Kahire, bu durumu ‘bölgesel çıkarlarına yönelik doğrudan bir tehdit’ olarak değerlendiriyor. Raporda, söz konusu faaliyetlerin Mısır’ı öfkelendirdiği ve Kahire’nin, Gazze Şeridi’ni ikiye bölmeye, bölgenin demografik ve coğrafi yapısını değiştirmeye çalıştığı gerekçesiyle İsrail’i ABD’ye şikâyet ettiği belirtildi.

Rapora göre Kahire, özellikle İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in sarı hata ilişkin açıklamalarının ardından Gazze’de yaşananları büyük bir endişeyle izliyor. Zamir’in bu hattı yeni bir savunma ve saldırı hattı olarak nitelemesine dikkat çekilirken, İsrail ordusunun kontrolü altında bulunan bölgede tünel altyapısını tahrip etme ve evleri yıkma gibi faaliyetlerinin, Kahire’de Gazze’de uzun vadeli bir askeri varlık tesis edilmesine yönelik hazırlık olarak yorumlandığı ifade edildi. Bu durumun, Mısır’ı Washington nezdinde acil diplomatik girişimlerde bulunmaya sevk ettiği kaydedildi.

Mısır Askerî İstihbaratı eski Başkan Yardımcısı ve İstihbarat Dairesi eski Başkanı Korgeneral Ahmed Kâmil ise Mısır’ın İsrail’in üzerinde uzlaşılan barış planından kaçınma girişimlerine karşı büyük bir öfke duyduğunu belirtti. Kâmil, İsrail’in sarı hattaki hamlelerinin Gazze’de ve Mısır sınırına yakın bölgelerde kalıcı bir askeri varlık oluşturma niyetine işaret ettiğini, bunun da Mısır’ın ulusal güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.

uı
Kaynaklar, Mısır'ın Sisi ve Netanyahu arasında bir zirve düzenlenmesi için şartlar belirlediğini bildiriyor. (İsrail medyası)

Kâmil, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Mısır’ın tutumunun ulusal güvenliği ilgilendiren bir dizi temel konuda açık, net ve değişmez olduğunu söyledi. Kâmil, bu tutumun, barışın Mısır dış politikasının temel ve stratejik hedefi olması, Kahire’nin İsrail tarafıyla imzalanan anlaşmalara bağlılığı ve İsrail’in iki taraf arasında imzalanan anlaşmalara saygı göstermesi gerekliliğine dayandığını ifade etti.

Kâmil, Mısır’ın İsrail ile gerilimin düşürülmesine yönelik şartlarının, Gazze anlaşmasının ABD Başkanı Donald Trump’ın girişimi doğrultusunda tüm aşamalarıyla uygulanmasını kapsadığını belirtti. Buna göre, herhangi bir engelleme ya da geçersiz gerekçeler olmaksızın ikinci aşamaya derhal geçilmesi, kalıcı ateşkesin tesis edilmesi ve barış sürecine geçilmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca İsrail’in anlaşmayı eksiksiz uygulaması, mutabık kalınan miktarlarda insani yardımların girişine izin vermesi ve Refah Sınır Kapısı’nın iki yönde açılması şartlarını sıraladı.

Kâmil’e göre diğer şartlar arasında, Mısır’ın Gazze Şeridi sakinlerinin zorla ya da gönüllü göçe zorlanmasını kesin olarak reddetmesi, İsrail’in Batı Şeria’da yerleşim kurulmasına ve bölgenin İsrail’e ilhakına yönelik adımlarına karşı çıkılması, İsrail ordusunun Philadelphia Koridoru da dahil olmak üzere Gazze Şeridi’nin tamamından çekilmesi ve 7 Ekim 2023 sınırlarına dönülmesi yer alıyor. Kâmil, mevcut İsrail varlığının, anlaşmanın aşamalarının uygulanmasına bağlı geçici bir durum olduğunu, sarı hat da dahil olmak üzere tüm hatların fiili ve hukuki geçerliliği olmayan, varsayımsal çizgiler olduğunu ifade etti.

Dördüncü şartın ise Netanyahu ve hükümetinin, Arap Barış Girişimi kapsamında yer alan açık Arap taleplerine ne ölçüde yanıt verdiğiyle ilgili olduğunu belirten Kâmil, bunun; işgal altındaki Arap topraklarından çekilme, iki devletli çözüme onay verilmesi ve Filistinlilerin Gazze ya da Batı Şeria’dan zorla yerinden edilmesinin reddedilmesi gibi başlıkları içerdiğini söyledi. Ayrıca İsrail’in iyi komşuluk ve saldırmazlık yönünde iyi niyet göstermesi, nükleer silah tehdidinden arındırılmış bir bölge oluşturulmasına ilişkin uluslararası taleplerle uyumlu adımlar atması ve bu alandaki uluslararası anlaşmalara katılması gerektiğini vurguladı.

d
Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarını, ateşkes anlaşması kapsamında İsrail güçlerinin geri çekildiği ‘sarı hat’ içindeki bir bölgeye götürüyor. (Arşiv – Reuters)

Mısır’ın, ABD ve İsrail’in Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında bir görüşme düzenleme girişimlerine, İsrail’in barış ve bölgesel istikrara dair açık ve uygulanabilir bir girişimde bulunmadan yanıt vermeyeceği değerlendiriliyor.

İsrail medyasının aktardığına göre ABD, Sisi, Netanyahu ve Trump’ın katılımıyla Washington’da üçlü bir zirve düzenlemeyi denedi. Ancak bu girişim, Mısır’ın şartları nedeniyle İsrail açısından ‘kabul edilemez’ bulundu. Aynı raporlarda, Kahire’nin, Trump’ın bu ay sonunda Florida’da Netanyahu ile yapacağı görüşmede İsrail’e yönelik baskı yaparak Gazze’deki adımlarını sınırlaması yönünde rol oynayacağını beklediği kaydedildi.

Mısırlı strateji uzmanı Tümgeneral Semir Ferec, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına büyük önem atfedildiğini ve Trump’ın, adını taşıyan Gazze Barış Planı’nın uygulanması konusunda Netanyahu üzerinde kesinlikle baskı kuracağını söyledi.

Ferec, Mısır’ın pozisyonunun, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına bağlı olarak değerlendirileceğini, ancak aynı zamanda İsrail’in sarı hat ya da Gazze’nin herhangi bir bölgesinde kalıcı askeri varlık tesis etmesini asla kabul etmeyeceğinin açık ve net olduğunu vurguladı. Ferec’e göre Mısır, Netanyahu hükümetinin tüm hareketlerinin, İsrail ordusunun Gazze’nin tamamından çekilmesini öngören barış planını engellemeye yönelik girişimler olduğunun farkında.

 


Irak hükümeti, Hizbullah ve Husileri terör örgütleri listesine dahil etmekten sorumlu yetkilileri görevden aldı

Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
TT

Irak hükümeti, Hizbullah ve Husileri terör örgütleri listesine dahil etmekten sorumlu yetkilileri görevden aldı

Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)
Irak Bakanlar Kurulu toplantısından (INA)

Irak hükümeti dün yaptığı açıklamada, yaklaşık iki hafta önce Yemen’deki Husiler ile Lübnan’daki Hizbullah’ı ‘terör örgütü’ olarak sınıflandıran bir kararın yayımlanmasına ilişkin olarak bazı yetkililerin görevden alınmasını içeren yaptırımların onaylandığını duyurdu.

Irak Bakanlar Kurulu, resmî gazetede yayımlanmasının ardından özellikle hükümeti oluşturan ve söz konusu gruplara yakınlığıyla bilinen siyasi çevreler arasında geniş tartışmalara yol açan kararla ilgili kurulan soruşturma komisyonunun tavsiyelerini kabul etti.

Söz konusu sınıflandırmanın, iki grubun mal varlıklarının dondurulmasını da içermesi üzerine hükümet, kararın ‘yanlışlıkla’ yayımlandığını belirtmişti. Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani, karardaki hataya ilişkin acil soruşturma başlatılması, sorumluların tespit edilmesi ve ihmali bulunanların hesap vermesi talimatını vermişti.

Hükümetin dün yayımladığı açıklamada, Bakanlar Kurulu’nun, Irak Resmi Gazetesi’nin 17 Kasım 2025 tarihli 4848 sayısında yer alan ve Teröristlerin Mallarının Dondurulması Komisyonu’nun 2025/61 sayılı kararına ilişkin soruşturma komisyonu tavsiyelerini onayladığı belirtildi. Tavsiyeler kapsamında, ilgili bazı yetkililerin görevden alınması ve bazılarının ise başka görevlere atanması gibi idari yaptırımların yer aldığı kaydedildi.

Diğer yandan Irak Ulusal Güvenlik Servisi dün yaptığı açıklamada, komşu bir ülkeden geldiği belirtilen ve DEAŞ terör örgütü bünyesindeki ‘en tehlikeli bomba uzmanlarından biri’ olarak tanımlanan bir kişinin yakalandığını duyurdu.

Irak Ulusal Güvenlik Servisi, Irak Haber Ajansı’na (INA) yaptığı açıklamada, 10 aydan uzun süren takip ve hassas izleme faaliyetlerini içeren nitelikli bir istihbarat operasyonu sonucunda, komşu ülkelerden birinden dönüşünün ardından DEAŞ’ın üst düzey isimlerinden birinin gözaltına alındığını bildirdi. Açıklamada, yakalanan kişinin yüksek derecede tehlikeli unsurlar arasında yer aldığı, adının terör örgütü lider kadrolarına ait listelerde bulunduğu ve 2004 yılından itibaren Bağdat’ta El Kaide unsurları içinde faaliyet göstermeye başladığı belirtildi. Ebu İlya lakabını kullanan şüphelinin, patlayıcı düzeneklerin hazırlanmasında uzmanlaştığı, beş kişiden oluşan bir hücreye liderlik ederek saldırıların gerçekleştirilmesinde rol aldığı kaydedildi.

Soruşturmalarda, söz konusu kişinin patlayıcıların cep telefonlarıyla irtibatlandırılması ve hazırlanmasından sorumlu olduğu, Bağdat’ta faaliyet gösterdiği dönem boyunca 100’den fazla patlayıcı düzeneği teslim ettiği ve başkentin farklı bölgelerini hedef alan terör eylemlerinin doğrudan uygulanmasına katkı sağladığı tespit edildi.


Eski rejimin kalıntıları Yeni Suriye’nin inşasını zorlaştırıyor

Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
TT

Eski rejimin kalıntıları Yeni Suriye’nin inşasını zorlaştırıyor

Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)
Şair ve aktivist Enver Fevzat, pazar günü Suveyda ilinin doğusundaki Busan köyünde evinin önünde öldürüldü (SANA)

Suriye’deki yeni yönetim, büyük şehirlerin kalabalık sokakları ile kırılgan, yoksul kırsal kesimler ve Suriye genelindeki yaygın yıkım arasında, önceki dönemin karmaşıklığından kaynaklanan muazzam zorluklarla karşı karşıya.

Beşşar Esed rejiminin düşüşünü günlerce kutlayan mahallelerin göz alıcı görüntüsünün ardında, daha az gürültülü ve daha karmaşık başka bir mücadele sürüyor. Bir güvenlik kaynağına göre bu mücadelede DEaŞ ve göçmenler (yabancı savaşçılar) en önemli zorlukları oluşturuyor.

Ancak bazıları DEAŞ’ı ve genel olarak aşırılığı güvenlik yaklaşımıyla çözülebilecek ‘teknik bir sorun’ olarak görürken, diğerleri ‘asıl sorunun, eğitim veya aile sistemi ya da herhangi bir örgütlü yaşam biçimi olmaksızın, birkaç yıldır normal sosyal bağlamın dışında gelişen devasa bir insan kitlesini absorbe edecek planlar yapmakta yattığını’ düşünüyor.

Zorluk, yıkıma uğrayan bölgeleri yeniden inşa etmek ve geçim kaynakları yaratmak, özellikle de siyasi ve sosyal kimliklerin radikal grupların mirasıyla iç içe geçmiş olduğu ve bu yüzden potansiyel çatışmalar için verimli bir zemin oluşturan İdlib gibi kırsal bölgelerde yatıyor.

ABD, Irak'tan çekilmeden önce Sünni aşiretlerinden oluşan ve el-Kaide'ye karşı savaşan Sahva Silahlı Güçleri deneyimi, radikalizmden etkilenenleri siyasi ve güvenlik yapılarına dönüştürerek Suriye için olası bir model sunarken, militarizasyondan siyasete ve hizipçilikten devletçiliğe geçiş, yeni Suriye'nin karşı karşıya olduğu en büyük zorluk olmaya devam ediyor.