Ürdün'de kadına karşı şiddet neden arttı?

2019'da Ürdün’de, failin genellikle eşlerinin olduğu 20'den fazla kadın cinayeti kaydedildi (Halil Mazraavi)
2019'da Ürdün’de, failin genellikle eşlerinin olduğu 20'den fazla kadın cinayeti kaydedildi (Halil Mazraavi)
TT

Ürdün'de kadına karşı şiddet neden arttı?

2019'da Ürdün’de, failin genellikle eşlerinin olduğu 20'den fazla kadın cinayeti kaydedildi (Halil Mazraavi)
2019'da Ürdün’de, failin genellikle eşlerinin olduğu 20'den fazla kadın cinayeti kaydedildi (Halil Mazraavi)

Tarık Dilvani
Ürdün’ün Ceraş şehrindeki bir adamın eşinin gözlerini oymasının hemen ardından ülkede benzer saldırılar ve vahşi suçların haberleri yankılanmaya başladı.
Tüm bunlar devam ederken, yakın bir zamana kadar barışçıl olarak bilinen bir toplumda bu tür vahşiliklerin nasıl bir anda ortaya çıktığı ve bu tehlikeli eğilimin arka planında neyin bulunduğu hakkındaki sorular ön plana çıktı. Öyle ki, 2019'da failin genellikle eşlerinin olduğu 20'den fazla kadın cinayeti kaydedildi.
Eşler suçlu
Ürdün Nüfus ve Aile Sağlığı İstatistik Kurumu’nun 2017-2018 yıllarındaki verilerine göre, araştırma yapılan 14 bin 689 kadından yaşları 15 ila 49 arasında değişen yaklaşık bin 425 kadın; başta eş, baba ya da eski eş olmak üzere aile içindeki bazı insanlar tarafından 15 yaşından beri fiziksel şiddet gördüğünü açıkladı. Fiziksel şiddet yaşayan kadınların yüzde 71’i ise bu suçlardaki faillerin şuandaki eşleri olduğunu belirtti.
Sessizlik kültürü
Ürdün'ün önde gelen kadın örgütlerinden Tedamun, çok sayıda evli kadını etkisi altına alan sessizlik kültürünün bu kadınları daha fazla şiddete maruz bıraktığını ifade etti. Tedamun, bu kadınların yetkili makamlara şikayette bulundukları takdirde kanunların zayıflığı dikkate alındığında başlarına ne geleceğini bilmedikleri için bu sessizlik kültürüne az da olsa hak verdi. Bu durum; evli kadınlar için bilinçlendirme faaliyetlerine, psikolojik, sosyal ve yasal rehberliğe ve bu tür şiddetlerin yayılmasına müsaade eden erken evlilikle mücadeleye daha fazla dikkat çekilmesine neden oldu. İstatistiklere göre, kocaları tarafından şiddete uğrayan evli kadınların sadece yüzde 19'u yardım talebinde bulunuyor.
Peki ya cinsel şiddet?
Kadına karşı şiddete dair resmi çalışmalara göre bu şiddetin farklı şekilleri bulunuyor. Bunlardan birincisi, duygusal şiddet.
Erkeğin başkalarının önünde eşini aşağılayıcı söz veya davranışlarda bulunması, ona ya da herhangi bir yakınına zarar vermekle tehdit etmesi, aldatması, duygularını incitmesi gibi durumlar duygusal şiddete tanımının içinde yer alıyor.
Fiziksel şiddet ise erkeğin eşini şiddetle itmesi veya tehdit etmesi, ona bir şey atması ya da zarar verici herhangi bir aletle vurması, dövmesi ya da tokat atmasının yanı sıra, eşinin onunla beraber olmak istememesine rağmen onu buna zorlaması gibi cinsel şiddeti de içeriyor.
Bireysel davalar
Ürdün Ulusal Kadınlar Komisyonu Genel Sekreteri Selma en-Nems, bu konu hakkındaki açıklamalarında şunları söylüyor: “Kadına karşı şiddet, bireysel davalar adı altında ve sorunla yüzleşme korkusuyla sürekli olarak artıyor. Çünkü toplum, bu suçların erkeğin eğitiminden ve kadınlara insan olarak muamele edilmemesinden kaynaklandığını anlamakta güçlük çekiyor.”
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı resmi istatistiklere göre, Ürdün’de bu yılın başından bu yana işlenen kadın cinayetleri sayısının 20 olduğu ve bunun 2018’in aynı dönemiyle karşılaştırıldığında yüzde 186’lık bir artışa tekabül ettiği kaydedildi. Ürdün’de şiddete maruz kalan kadınların sayısı şuan 5 bin 240 iken, bu tür mağdurlar için Sosyal İşler Bakanlığı’na ait 5 adet barınma evinden yararlanan sadece 810 kadın bulunuyor. Uzak bölgelerdeki ve köylerdeki kadınlar ise erkek şiddetine maruz kalarak bu gibi hizmetlerden yoksun olmaya devam ediyor.
Yasalar, tek başına yeterli değil
Adli Tıp danışmanı Hani Cehşan, aile içi şiddetten koruma yasasının yürürlüğe girmesinin kadına yönelik şiddetle mücadelede tek başına yeterli olmayacağını, zirâ son suçların şiddet vakalarındaki tebliğin zayıflığını ve mağdurların sessizliğini ortaya çıkardığını açıkladı.
Cehşan, öncelikle kadınların şiddeti gizlemeleri ve sessiz kalmalarıyla mücadele edip bu kadınları yasal, sosyal ve tıbbi yardım almaya teşvik etmenin gerekliliğine değindi.
Uzmanlar ise; kadına karşı suç işleyenlerin cezalarını ağırlaştırmak, cezasız kalmamalarını sağlamak, sosyal, sıhhi ve hukuk danışmanlığı, yardım programları ya da aile arabuluculuğu gibi bu suçları önleyici tedbirler almak ve aile uzlaşma programları gibi sosyal tahkim modellerini harekete geçirmek gibi çözümler sunuyor.
"Bu kadar yeter!"
Ürdünlü aktivist kadınlar, mağdurların özellikle kadınlar olduğu aile içi şiddet vakalarının artışına karşı “Bu kadar yeter!” başlığı altında gösteriler düzenledi. Ancak söz konusu gösterilere, yabancı destekli kuruluşların bu gösterilerde atılan özgürlük sloganlarının arkasında durduğu gibi eleştiriler yöneltildi. Ürdünlü milletvekillerinden biri olan Salih el-Armuti, Ürdün toplumu ve İslam dini değerlerini hedef aldığı gerekçesiyle bu gösterilere acilen bir son verilmesi çağrısında bulundu.
Uluslararası Af Örgütü, geçtiğimiz ay yayınladığı bir bildiride Ürdün makamlarına, kadınların hayatlarını kontrol altına almayı ve kişisel özgürlüklerini kısıtlamayı amaçlayan, erkeğin kadına vasilik ettiği sistemi durdurma çağrısında bulundu.
“Kadınlar Hapishanesi ve Çocukların Annelerinden Koparılması–Ürdün’de Cinsellik, Evlilik ve Hamilelik Üzerinde Polis Gözetimi” isimli bildiride; evden izinsiz çıkmakla ya da evlilik dışı birliktelikle suçlanan kadınların tutuklandığı, aileden bir erkek bunu şikayet ettiği takdirde bekaret testine tâbi tutulduğu ve yine evlilik dışı ilişkiden doğan çocuklarının onlardan koparıldığı kaydedildi. 
*Independent Arabia'da yayınlanan bu analiz Şarku'l Avsat tarafından çevrilmiştir



Trump ile Husiler arasındaki anlaşmanın tam hikayesi: Şaşırtıcı ve gizemli

İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)
TT

Trump ile Husiler arasındaki anlaşmanın tam hikayesi: Şaşırtıcı ve gizemli

İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)

İsa en-Nehari

Ortadoğu gözlemcilerinin beklediği son şey, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kanada Başbakanı Mark Carney ile görüşmesinde Husilere yönelik askeri operasyonların durdurulacağı yönündeki açıklamasıydı. Kanada'nın satın alınması konusunda yaşanan tartışmanın ardından Trump hızla Ortadoğu’ya yöneldi ve Husilerin teslim olduğunu duyurdu. Böylece anlaşmanın niteliği, arabulucunun kim olduğu, tavizlerin neler olduğu ve Husilerin Kızıldeniz'deki tüm gemileri mi yoksa sadece Amerikan gemilerini mi hedef almayacağı ile ilgili pek çok soruyu gündeme getirdi.

 

Karışıklık ve sorular

Trump açıklama yapar yapmaz Umman bir açıklama yaparak, belirsiz anlaşmaya biraz açıklık getirdi. Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi, ülkesinin her iki tarafla yaptığı görüşmeler ve temaslar sonucunda, Washington ile Husiler arasında ateşkes anlaşmasına varıldığını söyledi. “X” platformu üzerinden yayınladığı ilk açıklamada, anlaşma kapsamında, iki tarafın “karşılıklı hedef alma eylemlerini durduracaklarını, özellikle de seyir özgürlüğünü ve uluslararası ticari taşımacılığın sorunsuz akışını sağlamak amacıyla, Husilerin, Kızıldeniz ve Bab’ul Mendeb Boğazı'nda ABD gemilerine yönelik eylemlerini durduracağını” belirtti.

Ancak Ummanlı bakan, ardından bir paylaşımda daha bulunarak arabuluculuk çabalarının iki taraf arasındaki “çatışmayı sona erdirdiğini” ifade etti. Bu, muhtemelen ABD'nin Husilere karşı operasyon sayfasını kapatma yolunda ilerlediğinin bir göstergesi. ABD Başkanı'na, Husilerin İsrail gemilerini hedef almaya son verme niyetinde olmadığı yönündeki haberler sorulduğunda, kendisinin bundan haberi olmadığını, Husilerin Amerikan çıkarlarını veya onun deyimiyle “bizimle ilgili herhangi bir şeyi” hedef almaya son vereceğinden emin olduğunu söyledi.

İsrail'e yeni bir sürpriz

ABD'nin açıklaması İsrail için sürpriz oldu. Nitekim Axios sitesine konuşan üst düzey bir İsrailli yetkili, ABD'nin kendilerine ateşkes konusunda bilgi vermediğini söyledi. Bu, ABD Başkanı’nın ülkesinin Ortadoğu'daki müttefikine ilk sürprizi değildi. Geçtiğimiz ay Binyamin Netanyahu, Trump'ın Beyaz Saray'da kendisi ile yaptığı görüşmenin üzerinden 24 saat geçmeden Tahran ile yeni bir nükleer anlaşma müzakere etme niyetini açıklamasıyla şoke olmuştu. İsrail Başbakanı, Trump ile görüşmesinde Washington'u İran'ın nükleer programına karşı askeri seçeneği benimsemeye zorlamaya çalışmıştı.

ABD'nin eski Ortadoğu temsilcisi Dennis Ross da son anlaşmayı sorgulayarak X hesabından şu paylaşımda bulundu: “Başkan Trump, onlar da savaşmayı bırakacağı için Husilere saldırmayı bırakacağımızı söylüyor. Ancak arabulucu ülke Umman, anlaşmanın Amerikan gemilerine yönelik saldırıları kapsadığını söylüyor. Peki, diğer ülkelerin gemileri ve İsraillilere yönelik saldırılar ne olacak, durum kesinlikle net değil.”

Ross'un paylaşımından 16 dakikadan az bir süre sonra Umman Dışişleri Bakanı üçüncü bir paylaşımda bulunarak, “Bugün Kızıldeniz'deki durumla ilgili haberlerin, diplomatik çabaların ABD ile Yemen'deki Ensarullah arasındaki çatışmanın sona ermesiyle sonuçlandığı anlamına geldiğini bir kez daha yineliyorum” dedi. “Bu, her iki tarafın da artık birbirini hedef almayacağı ve Kızıldeniz'de uluslararası ticari taşımacılık için seyrüsefer özgürlüğünün sağlandığı anlamına geliyor” diye ilave etti.

Ummanlı bakanın üçüncü paylaşımı da ilk paylaşımıyla aynı doğrultudaydı, karşılıklı saldırıların sona erdiğini teyit ediyordu, ancak bu kez ilk açıklamadaki gibi açıkça Amerikan gemilerinin hedef alınmayacağını belirtmiyordu. Bu durum, Husilerin gizlice Amerikan veya başka ülkelerin gemilerine yönelik saldırılarını durdurma sözü verip vermedikleri sorusunu akla getiriyor.

Husiler adına Siyasi Büro üyesi Abdulmalik el-Acri AFP’ye açıkça “İsrail gemilerinin hedef alınacağını, Amerikan gemileri ile diğer gemilerin ise anlaşmaya tabi olduğunu” söyledi. Husilerin önümüzdeki günlerdeki davranışlarına bakılarak bu açıklamanın sadece medyaya yönelik popülist bir söylem mi olduğu yoksa Washington ile varılan anlaşmanın gerçekten Kızıldeniz'deki çeşitli gemilere yönelik saldırıların sonu anlamına mı geleceği ortaya çıkacak.

Bu bağlamda Amerikalı Ortadoğu araştırmacısı Firas Maksad, aylardır hiçbir Amerikan veya İsrail gemisi Boğaz'ı geçmediği için Husilerin anlaşmadan önce bile Kızıldeniz'deki gemilere yönelik saldırılarını durdurduğunu belirtti. Trump'ın askeri operasyonları durdurduktan sonra istediğini zekice elde ettiğine işaret etti.

Anlaşma tüm gemileri kapsıyor mu?

New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden akademisyen Rob Hawes, “Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi'nin açıkça belirttiği gibi, anlaşma seyrüsefer özgürlüğünü ve uluslararası ticari taşımacılığın sorunsuz akışını güvence altına almayı içeriyor” diye yazdı. Umman’ın Amerikan veya yabancı herhangi bir gemiye saldırının anlaşmayı ihlal anlamına geleceğini ima ettiğine işaret ederek, “Başka ülkelerin bayrağını taşıyan gemilere saldırmak bununla çelişmiyor mu?” diye sordu.

Independent Arabia, ABD Dışişleri Bakanlığı'yla temasa geçerek, son anlaşmanın şartlarını ve Husilerin anlaşmayı ihlal etmesi veya İsrail gemilerini hedef alması halinde ABD'nin askeri operasyonlara yeniden başlayıp başlamayacağını sordu. Ancak Bakanlık, sorularımızı Ulusal Güvenlik Konseyi'ne yönlendirdi. Bu, anlaşmaya ne kadar hızlı varıldığından da anlaşılacağı üzere bu dosyanın doğrudan Beyaz Saray tarafından yönetildiğine işaret ediyor.

Haberlere göre ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff son birkaç gündür Umman tarafıyla sürdürülen bu müzakerelere başkanlık etti. Witkoff, aylardır hem Ortadoğu’daki müzakerelere hem de Rusya ve Ukrayna ile hassas müzakerelere liderlik etmesine rağmen salı günü Beyaz Saray'da yemin ederek resmen görevine başladı.

Top İsraillilerin sahasında

Trump son açıklamasıyla topu, geçtiğimiz pazar günü Husilerin Ben Gurion Havalimanı'nı hedef alan füze saldırısının ardından Sana Havalimanı'nı hedef alarak karşılık veren İsrail'in sahasına atmış gibi görünüyor. Washington ile varılan anlaşmadan bir gün sonra İsrail medyası, Husilerin Yemen'den fırlattığı bir balistik füzenin Kızıldeniz üzerinde düşürüldüğünü duyurdu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Amerikalı araştırmacı Firas Maksad, son açıklamanın Trump tarafından akıllıca hesaplanmış bir hamle olduğunu söylüyor. Trump son açıklama ile bölgeye yapacağı ziyaret öncesinde Husilerden resmi bir zafer elde ederken, o da İsrail'e yönelik doğrudan saldırılarını sürdürüyor. Maksad, anlaşmanın Başbakan Netanyahu veya Trump ile ilişkileri açısından “hayırlı olmadığını” ifade etti.

İsrail, bu hafta Husilerin Ben Gurion Havalimanı'nı hedef almasının ardından ona yönelik doğrudan saldırılarını yoğunlaştırdı. İsrail ordusu pazartesi günü, Hudeyde Limanı da dahil olmak üzere Yemen'in batısındaki Husi hedeflerini bombaladığını duyurdu. Salı günü Sana Uluslararası Havalimanı'nı hedef alan hava saldırıları düzenleyerek, havalimanını ve Sana etrafındaki birçok elektrik santralini hizmet dışı bıraktı.

Washington “stratejik bir tuzaktan” kurtuldu

Atlantik Konseyi birkaç gün önce, ABD'nin Kızıldeniz'de “stratejik bir tuzağa” düştüğü uyarısında bulunan analitik bir rapor yayınladı. Rapora göre ABD seyrüseferi güvence altına almak için askeri kaynaklarını kullanırken, Çin, askeri müdahalede bulunmadan, sessizce bundan faydalanıyor. Raporda ayrıca Washington'un Kızıldeniz gibi stratejik bölgelerden Çin'i çıkarmak için çalışması gerektiği de belirtildi. Pekin'in Husileri hesaplı bir politika ile desteklediği, bu sayede bölgedeki gemilere yönelik saldırıların etkilerinden kendisini koruyabildiği ve ticari kazanç elde etmeye devam edebildiği vurgulandı. Rapora göre Husiler bugün Çin uydu teknolojisini kullanıyor ve saldırılarını Çin elektroniği üzerine kurulu güdüm sistemlerini kullanarak gerçekleştiriyor. Bu, Pekin'in bölgesel nüfuzunu artırmak için teknolojik araçları kullanırken, kendisini doğrudan çatışmalardan güvenli mesafede tutan bir modeli benimsediğini gösteriyor.

ABD güçleri yılbaşından bu yana 800'den fazla hava saldırısı gerçekleştirdi. Bu da haftada ortalama 50 hava saldırısında bulunduğu anlamına geliyor. CNN'in haberine göre, operasyonun maliyeti üç haftadan kısa bir süre içinde yaklaşık 1 milyar doları aştı. Ancak son anlaşma, ABD’yi uzun ve maliyetli savaşlara dahil etmeye karşı çıkmasıyla bilinen Trump dönemindeki ender ve en kapsamlı askeri operasyonlardan birini bitiriyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.