Sıcak çay içmek yemek borusu kanserine yol açıyor

Sıcak çay içmek yemek borusu kanserine yol açıyor
TT

Sıcak çay içmek yemek borusu kanserine yol açıyor

Sıcak çay içmek yemek borusu kanserine yol açıyor

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yasemin Bilgin Büyükkarabacak, son yıllarda giderek artan yemek borusu kanserine sebep olan en büyük etkenlerden birinin ‘sıcak çay’ içilmesi olduğunu söyledi.
Yemek borusu kanserinin, yemek borusunun içini döşeyen hücrelerden kaynaklanan yutma fonksiyonunun değişik evrelerde çeşitli derecelerde etkileyen agresif bir sindirim sistemi hastalığı olduğunu, erkeklerde kadınlardan daha çok görüldüğünü belirten Doç. Dr. Yasemin Bilgin Büyükkarabacak, bu kanserin, dünyada ölüme sebebiyet veren kanserler sıralamasında 6. sırada yer aldığını açıkladı.
“Çay en az 3 dakika bekletildikten sonra ılık şekilde içilmeli"
Sıcak çay tüketimi ile ilgili bilgiler veren Doç. Dr. Yasemin Bilgin Büyükkarabacak, “Katı gıdalara karşı takılma hissi olsa dahi hastaların bu şikayeti göz ardı etmeyip, ileri aşamalarda hastalığa yakalanmaktansa erken aşamalarda bizim hastalığı yakalayıp, tedavi etmemiz gerekiyor. Yemek borusu kanserlerinin en büyük etmenlerinin bir tanesi de ‘sıcak çay’ içilmesidir. Ülkemizde özellikle Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Orta Anadolu Bölgesi’nde sıcak ve semaver çayı içilmesi çok sıkıntılı bir durumdur. Hastaların yemek borusu kanserine etken olan sıcak çaydan kurtulmaları için çayı en az 3 dakika beklettikten sonra ılık şekilde içmelerini tavsiye ediyoruz. Alkol ve sigara, yemek borusunun mide girişinin hemen üstündeki kısımdaki kanserlerde çok büyük etken. Alkol kullanımı, sıcak çayla beraber artan gastroözefageal reflü özellikle mide girişindeki kanserlerin başlıca etkenidir. Böyle bir durumda da Prof. Dr. Ahmet Başoğlu başkanlığındaki ekiple yemek borusu kanseri hastalıklarının tedavisini kapalı yöntemlerle tedavi ediyoruz” diye konuştu.
“Kapalı ameliyat sayesinde iyileşme ve tedavi süresi kısalıyor”
2014 yılından itibaren hastalığın kapalı yöntemle tedavi edildiğinin altını çizen Dr. Büyükkarabacak, “Yemek borusu kanserleri, dünyada ölüme neden olan kanserler sıralamasında 6’ıncı sırada yer alıyor. Son yıllarda özellikle fast food gıda kullanımı, hazır gıda kullanımı, alkol ve sigara kullanımının artmasına bağlı olarak yemek borusu kanseri ölüme sebep olan kanserler sıralamasında üst sıralara doğru çıkmaya başladı. Katı gıdaları yutma güçlüğü hastalığın ilk belirtisi olarak dikkat çekiyor. Hastalığın ilerleyen aşamalarında hasta sıvı gıdalara karşı da yutma güçlüğü yaşamaya da başlar. Kilo kaybı hızlıca gelişir. Bu belirtileri yaşayan hastaların hızlıca ilgili bir merkeze başvurmaları uygun olacaktır. Hastalık, erken evrede yakalandığı zaman tedavisi tamamen cerrahidir. Son yıllarda özellikle açık cerrahilerin aksine kapalı cerrahi yöntemiyle hem hastane kalış süresi kısalmakta hem de iyileşme süresi kısalmaktadır. Ameliyat sonrasında ek tedaviye ihtiyaç olan hastaların tedavileri de erken başlamaktadır. 2014 yılı öncesinde bu kanser vak'alarında açık cerrahi yöntemini kullanıyorduk. Karından yaklaşık 25 cm’lik bir kesi ve göğüsten 25 cm’lik bir kesi gerekirse de boyundan 10cm’lik bir kesiyle yemek borusu çıkartıldıktan sonra yeni oluşturulan mide yukarıda kalan yemek borusuna bağlanıyordu. Hataların hem iyileşme süreleri uzundu hem de cerrahi sonrası ağrı sebebiyle hasta hayat kalitesi biraz daha kısıtlıydı. 2014’ten sonra uygun hastalarda kapalı cerrahi yöntemleri kullanmaya başladık. Karından yaklaşık 5 delikle, göğüsten yaklaşık 2 delikle yemek borusu hem kanserlerine hem de iyi huylu hastalıklara müdahale etmekteyiz. Tedavi süresi hastaya bağlı bir faktör olarak değişiklik gösterebilir” şeklinde konuştu.
Cerrahi müdahalenin ardından yapılması gerekenleri de aktaran Büyükkarabacak, şunları söyledi:
“Normal şartlarda hastalar yaklaşık 1 hafta sonra hastaneden taburcu olur, 1 ay içerisinde de normal hayatlarına geri dönmeye başlarlar. Bu hastalar cerrahi tedavinin ardından normal şekilde beslenemeyecekler. Çünkü yeni oluşturulan mideden yapılan bir yemek borusuna sahip olacaklar. Günde 3 öğün beslenme dışında günde 6 öğün az az ve sık sık yemek yemek zorundalar. Hastaların yemek yedikten sonra yatmaması gerekiyor. Çünkü yemek sonrasında hasta direkt yatış pozisyonuna geçerse yeni oluşturulan midenin içindeki tüm gıda nefes borusuna dolacaktır ve hasta öksürükle geri uyanacaktır. Daha sonrasında akciğere kaçan bu gıdalar enfeksiyona sebep olacaktır. Bunun için hastaların yemekten en az 2 saat sonra yatış pozisyonuna geçmeleri gerekiyor. 1 ay boyunca en katı gıda püre kıvamında olmak üzere beslenmeleri gerekiyor. 1 ay-45 gün sonra da normal vasıflı gıda ile beslenebilirler.”



Somon balığının çocuklar için başlıca faydaları

Somon balığı, vitaminler açısından yüksek bir içeriğe sahip (Pexels)
Somon balığı, vitaminler açısından yüksek bir içeriğe sahip (Pexels)
TT

Somon balığının çocuklar için başlıca faydaları

Somon balığı, vitaminler açısından yüksek bir içeriğe sahip (Pexels)
Somon balığı, vitaminler açısından yüksek bir içeriğe sahip (Pexels)

Pembe rengi ve zengin tadıyla öne çıkan somon balığı, lezzetli olmasının yanı sıra sağlık açısından da son derece faydalı bir besin olarak dikkat çekiyor.

Beslenme uzmanı Julia Zumpano, somonun kalp sağlığı, ruh sağlığı ve kas kütlesi üzerinde olumlu etkileri olduğunu belirterek, “Haftada sadece iki kez somon tüketmek, aktif bir yaşam tarzını desteklemeye ve sağlıklı kilonun korunmasına yardımcı olur” ifadelerini kullanıyor. Şarku’l Avsat’ın Cleveland Clinic’in internet sitesinden aktardığı bilgilere göre, somon; protein, vitamin ve mineral açısından zengin yapısıyla öne çıkıyor.

Uzmanlar, somonun özellikle omega-3 yağ asitleri bakımından yüksek, cıva oranı açısından ise düşük olmasının önemli bir avantaj olduğuna dikkat çekiyor. Yüksek miktarda cıvanın insan sağlığına zarar verebildiği biliniyor.

Somon balığının çocuklar için öne çıkan faydaları ise şöyle sıralanıyor:

Beyin gelişimini ve dikkati destekliyor

Somon, özellikle DHA olmak üzere omega-3 yağ asitleri açısından zengin. Bu maddeler çocukların beyin gelişimine katkı sağlarken, hafıza ve konsantrasyonu güçlendiriyor. Büyüme çağındaki çocuklar için beyin sağlığını destekleyen ideal besinler arasında yer alıyor.

Kemikleri güçlendiriyor, kas gelişimine katkı sağlıyor

Çocukların kas ve kemik gelişimi için proteine ihtiyacı bulunuyor. Somon, yağsız ve kolay sindirilebilir protein kaynağı olmasıyla öne çıkıyor.

Ayrıca somon, D vitamini bakımından da zengin. 100 gram somon, günlük D vitamini ihtiyacının yaklaşık yüzde 66’sını karşılıyor. D vitamini, kalsiyum emilimini artırarak kemik sağlığında kritik rol oynuyor. Somonda bulunan fosfor da kemiklerin güçlenmesine katkı sağlıyor.

Bağışıklık sistemini güçlendiriyor

Somon; D vitamini ile birlikte B12 ve B6 vitaminleri içeriyor. Bu vitaminler, çocukların bağışıklık sisteminin güçlü kalmasına ve genel sağlıklarının korunmasına yardımcı oluyor.

Uyku kalitesini artırıyor

Araştırmalar, balık tüketimi ile çocukların uyku kalitesi arasında ilişki olduğunu ortaya koyuyor. 9–11 yaş arası çocuklar üzerinde yapılan bir çalışmada, düzenli balık tüketiminin daha kaliteli uyku ve daha yüksek zeka düzeyi ile bağlantılı olduğu belirlendi. Çalışmaya göre balık tüketimi arttıkça uyku kalitesi ve zeka düzeyi de yükseliyor.

Uzmanlar, çocukların beslenme düzenine haftada birkaç kez somon eklenmesinin, hem fiziksel hem zihinsel gelişim açısından uzun vadeli faydalar sağlayabileceğini vurguluyor.


1,4 milyar yıllık tuz kristalleri, Dünya'nın eski atmosferine ışık tuttu

Kaya tuzuna hapsolan hava kabarcıkları, yüz milyonlarca öncesinin atmosferinin içeriğini ortaya çıkardı (Justin Park/Rensselaer Politeknik Enstitüsü)
Kaya tuzuna hapsolan hava kabarcıkları, yüz milyonlarca öncesinin atmosferinin içeriğini ortaya çıkardı (Justin Park/Rensselaer Politeknik Enstitüsü)
TT

1,4 milyar yıllık tuz kristalleri, Dünya'nın eski atmosferine ışık tuttu

Kaya tuzuna hapsolan hava kabarcıkları, yüz milyonlarca öncesinin atmosferinin içeriğini ortaya çıkardı (Justin Park/Rensselaer Politeknik Enstitüsü)
Kaya tuzuna hapsolan hava kabarcıkları, yüz milyonlarca öncesinin atmosferinin içeriğini ortaya çıkardı (Justin Park/Rensselaer Politeknik Enstitüsü)

Bilim insanları 1,4 milyar yıllık tuz kristallerini inceleyerek Dünya'nın bu dönemdeki atmosferi hakkında doğrudan bilgi edinmeyi başardı.

1,4 milyar yıl önce Dünya bugünkünden çok farklı bir gezegendi. Baskın yaşam formu bakterilerdi ve hayvanlarla bitkiler gibi karmaşık, çok hücreli yaşam formları 800 milyon yıl daha ortaya çıkmayacaktı.

Bu dönemde, bugünkü Kanada'nın Ontario eyaletindeki sığ bir havzada yer alan subtropikal bir göl, güneş ışınları altında buharlaşarak geriye bir miktar kaya tuzu bıraktı.

Buharlaşma sürecinde suyun bir kısmı kristallerin içinde hapsoldu. Bazen bu tuzlu su damlalarına hava kabarcıkları da eşlik edebiliyor. 

ABD'deki Rensselaer Politeknik Enstitüsü'nden doktora öğrencisi Justin Park liderliğindeki araştırmacılar, bu hava kabarcıklarını analiz ederek o dönemki atmosfer hakkında fikir edindi. 

Araştırmacılar, kristallerdeki sıvının erken Dünya atmosferinin örneklerini içerdiğini uzun zamandır bilse de buna ulaşamıyorlardı. Oksijen ve karbondioksit gibi gazların suda, havadakinden farklı davranması temel zorluktu.

Ancak Park, danışmanı Morgan Schaller'ın laboratuvarında geliştirdiği bir yöntemle bu sorunun üstesinden gelmeyi başardı.

Schaller, "Justin'in elde ettiği karbondioksit ölçümleri daha önce hiç yapılmamıştı" diyor: 

Daha önce Dünya tarihinin bu dönemine hiç bu kadar doğrulukla bakma fırsatımız olmamıştı. Bunlar o dönemin havasının gerçek örnekleri.

Park ise "Dinozorlardan bir milyar yıl daha eski bir hava örneğini açmak inanılmaz bir duygu" ifadelerini kullanıyor.

Bulguları hakemli dergi PNAS'te 22 Aralık Pazartesi yayımlanan çalışmaya göre, 1,4 milyar yıl önce atmosferdeki oksijen oranı bugünkünün yüzde 3,7'si kadardı. 

Karbondioksit oranıysa günümüzdekinin 10 katı kadardı. Araştırmacılar bu oranın, o zamanlar daha zayıf olan güneş ışınlarını dengeleyerek bugünküne benzer bir iklim yaratabileceğini söylüyor.

Bilim insanlarının tuz üzerine yaptığı incelemeler de bu dönemdeki iklimin, bugünküne sanılandan daha çok benzediğine işaret ediyor.

Öte yandan oksijen oranlarının beklenmedik derecede yüksek çıkması araştırmacıları şaşırttı. Bu oran çok hücreli karmaşık yaşam formlarını destekleyecek seviyede olmasına rağmen hayvan ve bitkiler yüzlerce milyon yıl sonra ortaya çıkmıştı.

Park daha fazla veri olmadan bu soru işaretinin giderilemeyeceğini söylüyor. Araştırmacı "Örnekler, bu uzun dönem içinde kısa süreli, geçici bir oksijenlenme olayını yansıtıyor olabilir" diye açıklıyor.

Bilim insanları ayrıca kırmızı alglerin de bu dönemde ortaya çıktığını ve oksijen üretimine önemli bir katkı sağladığını belirtiyor. Nispeten yüksek oksijen seviyeleri, alglerin çoğalmasının doğrudan bir sonucu olabilir.

Schaller "Aslında çok heyecan verici bir an yakalamış olabiliriz" diyor.

Independent Türkçe, IFLScience, Pys.org, PNAS


Hubble Uzay Teleskobu, gezegen oluşumuna ışık tutacak "dev bir hamburger" keşfetti

Yeni tespit edilen ön gezegen diski, bugüne dek görülenlerden çok daha kaotik bir ortama sahip (NASA)
Yeni tespit edilen ön gezegen diski, bugüne dek görülenlerden çok daha kaotik bir ortama sahip (NASA)
TT

Hubble Uzay Teleskobu, gezegen oluşumuna ışık tutacak "dev bir hamburger" keşfetti

Yeni tespit edilen ön gezegen diski, bugüne dek görülenlerden çok daha kaotik bir ortama sahip (NASA)
Yeni tespit edilen ön gezegen diski, bugüne dek görülenlerden çok daha kaotik bir ortama sahip (NASA)

NASA'nın Hubble Uzay Teleskobu'nu kullanan gökbilimciler bugüne kadarki en büyük ön gezegen diskini keşfetti. Dev bir hamburgere benzeyen sistem, tuhaflığıyla da dikkat çekiyor.

Bütün gezegen sistemleri, başlangıçta genç yıldızların etrafındaki gaz ve toz disklerinden meydana geliyor. Ön gezegen diski denen bu yapıdaki maddeler birleşip birikerek yıldızın etrafındaki gezegenleri oluşturuyor. 

Bilim insanları bu süreci daha detaylı inceleme imkanı veren yeni bir keşfe imza attı.

NASA'nın emektar Hubble Uzay Teleskobu, Dünya'dan bin ışık yılı uzakta devasa bir ön gezegen diski buldu. 

Ekipteki araştırmacılardan birinin Transilvanya, başka birinin de Uruguay'dan olması nedeniyle, dev bir hamburgere benzeyen diske "Dracula'nın Chivitosu" adı verildi. Chivito, Uruguay'ın ulusal yemeği.

Bugüne dek görülen bu türden en büyük yapı olan disk, Güneş Sistemi'nin çapının yaklaşık 40 katı. Araştırmacılar toz ve gaz arkasında büyük kütleli bir yıldızın veya bir yıldız çiftinin gizlendiğini düşünüyor.

Resmi adı IRAS 23077+6707 olan diskin kütlesi de Jüpiter'in 10 ila 30 katı. 

Ancak bu yapı yalnızca büyüklüğüyle değil, bazı ilginç özellikleriyle de öne çıkıyor.

Bulguları hakemli dergi The Astrophysical Journal'da dün (23 Aralık) yayımlanan çalışmaya göre IRAS 23077+6707'den uzanan iplik benzeri yapılar, diskin sadece bir tarafında görünürken, diğer tarafı keskin bir kenara sahip. 

Araştırmacılara göre bu tuhaf, dengesiz yapı, diske toz ve gaz akışının veya çevresel etkileşimler gibi dinamik süreçlerin diski şekillendirdiği anlamına gelebilir. Bu durum, "beklenmedik derecede kaotik ve türbülanslı" bir yapıya yol açıyor.

Harvard-Smithsonian Astrofizik Merkezi'nden (CfA) çalışmanın ortak yazarı Joshua Bennett Lovell, "Bu diskin ne kadar asimetrik olduğunu görünce hayrete düştük" diyerek ekliyor:

Hubble, bize yeni gezegenler oluşturan diskleri şekillendiren kaotik süreçlere ön sıradan bir bakış açısı sağladı; henüz tam anlamadığımız bu süreçleri artık yepyeni bir şekilde inceleyebileceğiz.

Bilim insanları IRAS 23077+6707'nin, erken Güneş Sistemi'nin büyütülmüş bir versiyonunu temsil edebileceğini düşünüyor. Bu nedenle devasa yapının gezegen oluşumuyla ilgili pek çok soruya cevap vermesini umuyorlar.

CfA'dan makalenin başyazarı Kristina Monsch, "Gezegen oluşumu bu kadar büyük ortamlarda farklılık gösterebilir ama altta yatan süreçler muhtemelen benziyor" diyerek ekliyor:

Şu anda elimizde cevaplardan çok sorular var ancak bu yeni görüntüler, gezegenlerin zaman içinde ve farklı ortamlarda nasıl oluştuğunu anlamak için bir başlangıç ​​noktası sunuyor.

Independent Türkçe, Popular Science, NASA, The Astrophysical Journal