ÖDBG liderlerinden Halid Ömer: Sudan devriminde Guş’un rolü yok

​Halid Ömer
​Halid Ömer
TT

ÖDBG liderlerinden Halid Ömer: Sudan devriminde Guş’un rolü yok

​Halid Ömer
​Halid Ömer

Sudan'da Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) liderlerinden Kongre Partisi Genel Sekreteri Halid Ömer, Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Servisi Başkanı Salah Abdullah Guş’un Sudan devrimindeki rolü hakkında söylenenlerin asılsız olduğunu bildirdi. ÖDBG’nin bütünüyle halkın iradesine dayandığını ve eski rejimden herhangi bir taraf ile ilişkisi olmadığını ifade eden Ömer, ülkedeki değişimi engellemek isteyen iç ve dış çevrelerin bulunduğuna dikkat çekti.
Şarku’l Avsat’a açıklamalarda bulunan Halid Ömer, ordu genel komutanlığına gittiklerini ve ordu güçlerinden devrime taraf olmalarını istediklerini belirterek bu güçlerin geçişin bir parçası olmaya çalıştıklarını ve devrime karşı bir tutum benimsemediklerini söyledi. Salah Guş ile hiçbir şekilde ilişkilerinin bulunmadığını ifade eden Ömer, ÖDBG’nin 30 yıl boyunca iktidarda olan rejim karşıtlığının bilindiğini vurguladı.
Ömer, geçiş dönemi iktidarına yönelik bir askeri darbe gerçekleştirilebileceği konusunda da uyarıda bulundu:
“Böyle bir ihtimal halen söz konusu. Devrimin önüne kesmek isteyen iç ve dış çevreler var. ÖDBG’nin ve geçiş hükümetinin darbenin önünü açabilecek boşlukları kapatması gerekiyor. Devrim görevini tamamlamaya çalışan sivil ve kitlesel güç tabanının genişletilmesiyle bu başarılabilir. Bu güçler nüfuzunu kaybederse darbe kapısı açılır.”
1989 darbesinin failleri karşısında alınan önlemlerin Sudan halkına karşı suç işleyenlerden hesap sorulmasını hedeflediğini dile getiren Ömer, alınan bu önemlerle herhangi bir grubun, ideolojinin veya İslamcıların hedef tahtasına konulmadığını kaydetti. Ayrıca suç işlememiş ya da yolsuzluk yapmamış herhangi bir İslamcının da siyasi çalışmalarda bulunma, fikirlerini söyleme ve seçimlere girme hakkının bulunduğunu belirtti. Mevcut olan rejimin çözülmesi için tartışılmakta olan bir yasa bulunduğu bilgisini veren Ömer bunun Özgürlük ve Değişim Koalisyonu ile Devrim Güçleri'nin bir talebi olduğunu vurguladı.
Ömer, geçici adalet dosyasıyla ilgili de değerlendirmelerde bulundu:
“Geçtiğimiz dönemde yargı organlarının oluşumuna ilişkin önemli adımlar atıldı ve yeni yasa tasarıları hazırlandı. Bununla birlikte başsavcı ve yargıtay başkanının atamalarının yanı sıra oturuma eyleminde işlenen suçlara ilişkin bağımsız bir soruşturma komisyonu da kuruldu. Elbette suç işleyen herkesten hesap sorulacak ve her hak sahibi hakkı olanı alacak. Siyasi etkileri bir kenara, adaletin uygulanması konusunda gerçek bir istek var. Bu durum bizi neyin beklediğini göstermektedir. Özgürlük ve Değişim Koalisyonu ve geçiş hükümetinin adaleti feda etmesine veya tahrif etmesine izin veren siyasi düşüncelerin olduğunu sanmıyorum. Bu, devrimin ve devrimcilerin en önemli taleplerinden biridir ve hiçbir koşulda pazarlığa açık değildir.”
Halid Ömer, Egemenlik Konseyi'ndeki sivillere yönelik olumsuz yargılarda bulunmak için çok erken olduğunu belirttiği açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Ülkenin istikrara kavuşması ve geçiş döneminin başarılı olması için ellerinden geleni yapıyorlar. Ayrıca anayasal belgenin uygulanması için de uğraşıyorlar. Onlara karşı haksız yargılamalarda bulunan kimselerin bu tutumlarını gözden geçirmeleri gerekiyor.”
Ömer, geçiş dönemini düzenleyen anayasal belgenin kitle hareketi ile ordu arasında yaşanan kanlı çatışmaların ardından ortaya çıkan bir güvensizlik atmosferinde imzalandığını dile getirerek anlaşmanın devamlılığına ilişkin mihenk taşının sivillerin ve ordunun belgeye karşı yükümlülüklerini yerine getirme dereceleri olduğunu vurguladı. Ayrıca tarafların taahhütlerine olan bağlılıklarını sorgulamak için henüz çok erken olduğunu ve niyetleri değil, güven veren eylemleri yargıladıklarını belirtti. Ülkede felaketlerin yaşanmaması için bütün tarafların anayasal belgeye uymak zorunda olduklarının altını çizen Ömer bunun bütün taraflarca talep edilen ulusal bir tutum olduğunu söyledi.
Geçiş hükümetinin performansının sorgulanması için de henüz çok erken olduğunu belirten Ömer, Özgürlük ve Değişim Koalisyonu ile geçiş hükümetinin halkın taleplerini karşılamak ve büyük zorlukların üstesinden gelmek adına ellerinden geleni yapmaları gerektiğini kaydetti. Sivil güçleri bünyesinde barındıran Özgürlük ve Değişim Koalisyonu gibi geniş bir koalisyonda tanık olunan görüş ve tutumların farklılığının doğal bir durum olduğunu söyleyen  Ömer sözlerini şöyle sürdürdü:
“Özgürlük ve Değişim Koalisyonu içerisinde tüm konuların tartışıldığı yapılar var. Bu tartışmaların ardından ortak bir vizyon belirleniyor. Özgürlük ve Değişim Koalisyonu'nun şu anki vizyonu, geçiş döneminin sonunda özgür ve adil seçimlerin yapılacağı güne dek geçici hükümete tam destek vermektir. Koalisyon içerisinde zorluklarla nasıl başa çıkılacağı konusunda tek bir vizyon var.”
Ömer ayrıca Özgürlük ve Değişim Koalisyonu içerisindeki zıt tutumları ise yadırgamadığını belirtti:
“Herhangi bir tarafın veya grubun farklı bir görüşü benimseme hakkı vardır. Ancak bileşenler arasındaki güvenin zayıflamaması için koalisyon içindeki uyum ruhuna saygı duyulması gerekir. Koalisyon içinde yeni bir liderliğin seçilmesi ve yapıların tamamlanmasının ardından öncekinden daha esaslı bir şekilde kenetlenme oldu. Karşı karşıya olduğumuz sorunlar oldukça büyük. Bu zorlukla göz önüne alındığında hiçbir partinin veya grubun koalisyondan çıkması veya bir bölünmeye sebep olması gibi bir seçenek söz konusu olamaz. Zorluklar, koalisyondaki bileşenleri bölmüyor. Bilakis onları daha da birleştiriyor.”
Sudan Kongre Partisi Genel Sekreteri Halid Ömer, son müzakere turunda hükümetin müzakere heyeti ile Devrimci Cephe arasında barış anlaşmasına ulaşıncaya kadar valilerin siviller arasından atanmasına ilişkin bir anlaşmanın olduğunu doğruladı. Devrimci Cephe ile diyalog kurmak, onların kaygılarını ve çekincelerini ele almak ve geçici iktidar kurumlarının oluşumunu etkilemeyecek çözümler bulmak adına geçici parlamentonun oluşumunun 31 Aralık'a kadar ertelenmesi yönünde bir karar alındığını ifade eden Ömer, “Özgürlük ve Değişim Koalisyonu bu adımı bir iyi niyet göstergesi olarak attı. Çünkü Devrimci Cephe ile çatışmak ve kendileriyle üzerinde uzlaşıya varılmış bir anlaşmaya ulaşmak istiyor” dedi.
Bazılarının ülkedeki duruma ilişkin değerlendirmelerinde ‘yumuşak düşüş’ tabirini kullanarak getirdiği eleştirilere cevap veren Ömer bu terimin anlamsız olduğunu belirtti:
“Ülkede gerçek bir devrim gerçekleşti ve rejim alaşağı edildi. Bu, bölgesel ya da uluslararası bir destek olmaksızın, saf bir ulusal iradeyle başarıldı. Fakat geçiş hükümeti kendisinden önceki rejimden kalan çok karmaşık meseleleri miras aldı. Bunlar arasında ekonomik çöküş, siyasi ve sosyal parçalanma ve bölgesel ve uluslararası çevre ile dengesiz dış ilişkiler gibi başlıklar var. Geçiş dönemini atlatmak için karşılıklı suçlamalara değil, bu karmaşıklıklar hakkında daha derin tartışmalara ve çeşitli seçenekler üzerinde düşünmeye ihtiyacımız var.”
Ömer, ABD yönetiminin Sudan'daki değişime karşı göstermiş olduğu tepkinin olması gerekenden daha düşük bir seviyede kaldığına değinerek “ABD yönetimi uzun bir süredir eski rejime düşmandı. Şu anda ülke, halk hareketi tarafından gerçekleştirilen demokratik bir geçişe sahne oluyor. ABD yönetiminden bu tereddütlü tutumundan ziyade bu değişimi desteklemesini umuyorduk” dedi.
Eski rejimin Sudan’ın Arap ve Afrika bölgesindeki ilişkilerini bozduğunu belirten Ömer devrimin en önemli görevlerinden birinin ulusal egemenliği koruyan ilişkiler kurmak olduğunu vurguladı:
“Özgürlük ve Değişim Koalisyonu ile geçiş hükümeti, karmaşık bölgesel meselelerin üstesinden gelmek, ülkeyi bölgesel çevresine düşman olan konumundan çıkarmak ve komşu ülkelerle dengeli ilişkiler kurmak için ellerinden geleni yapıyorlar.”



Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA
TT

Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA

Aliya Mansur

Yeni Suriye ulusal logosunun (görsel kimlik) lansman töreni, Suriye'deki her etkinlik gibi Suriyeliler arasında geniş çaplı bir tartışmanın eşlik ettiği, etkileyici ve güzel bir etkinlikti. Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın katıldığı Halk Sarayı'ndaki görkemli törene, “Suriye Demokratik Güçleri”nin kontrolü altındaki Rakka ve Haseke hariç olmak üzere Suriye'nin çeşitli bölgelerinde aynı anda düzenlenen kutlamalar eşlik etti. Gösteriler ve sloganlar Suriye devriminden sahneleri çağrıştırdı.

Şara'nın tören sırasında yaptığı etkileyici konuşma Suriye'nin birliğinin ve çeşitliliğinin altını çizdi ama daha tören bitmeden önce Suriyeliler arasında şu tartışma başlamıştı; bu ulusal logo gerçekten Suriyeli mi yoksa başka ülkelerden “ilham mı” alındı? Bazıları bunun bir alkollü içecek şirketnin ticari logosu olduğunu söyleyecek kadar şüphelerinde ileri gittiler.

Suriye şahininin “çalıntı” olduğu suçlamaları - ki bu kesinlikle doğru değil - ve bunlara verilen karşılıklar arasında meselenin özü neredeyse kayboldu. Oysa meselenin özü şu: Nasıl bir Suriye istiyoruz? Hukuk devleti olan bir Suriye mi yoksa halkın ruh hallerinin dalgalanmalarına tabi bir Suriye mi?

Konuya ilişkin yorumunda Anayasa Bildirgesi Taslağı Komitesi üyesi Dr. Ahmed el-Karbi, resmi logoların kabulü tartışılırken yasal temellere dayanmanın gerekliliğini vurguladı. Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesinde açıkça “devletin logosu kanunla belirlenir” ifadesinin yer aldığına ve hukuka dayalı bir devletin anayasal çerçevelere uygun olarak onaylanmamış bir logoya indirgenemeyeceğine işaret etti.

Suriye'deki tartışma ve çekişmenin özü bu olmak yerine, bazı Suriyeliler binlerce yıllık Suriye anıtlarına kazınmış olan Suriye şahininin kökeni ve sembolizmiyle ilgili suçlamalarda bulunmakla meşgul oldular.

Esed rejiminin devrilmesinden ve Şara'nın yönetime gelmesinden bu yana, Suriye halkı hükümetin, özellikle de Başkan Şara'nın her eylemini mutlak biçimde destekleyenler ile hükümetin yaptığı her eylemi veya açıklamayı mutlak biçimde reddedenler arasında bölündü. İki grup arasında, bir şeyleri düzeltmek amacıyla eleştirenlerin ve teşvik etmek amacıyla destekleyenlerin sesleri kayboldu.

Esed rejiminin devrilmesinden bu yana 7 ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre Esed rejiminin devrilmesinden bu yana yedi ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak. Bu da yorumlara kapıyı açıyor ve Suriye halkının doğasını ve doğruluğunu bilinmediği söylentilerin yayılmasına katkıda bulunuyor.

17 Mayıs'ta Suriye Cumhurbaşkanlığı, eski rejim tarafından işlenen ihlallerle ilgili gerçekleri ortaya çıkarmak, sorumlularından hesap sormak, mağdurlara tazminat ödemek ile görevli bir geçiş adaleti komisyonu kurulacağına dair bir kararname yayınladı. Kararname, Abdulbasıt Abdullatif'in komisyon başkanı olarak atanmasını ve duyuru tarihinden itibaren 30 günü geçmeyecek bir süre içinde bir çalışma grubu oluşturma ve iç yönetmelikler hazırlama görevini üstlenmesini öngörüyordu.

Bu kararnamenin yayınlanmasının üzerinden yaklaşık bir buçuk ay geçti, yani komisyonun kurulması için öngörülen 30 günlük süre geçti. Peki bu komisyon hangi aşamada? Cevap yok. Bu sadece şeffaflığın eksik olduğunu değil, aynı zamanda hükümetin kendi yayınladığı kararnamelere ve mevzuata, örneğin Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesine bağlı olmadığının da bir örneği.

İşte meselenin özü de budur: Nasıl bir Suriye istiyoruz?

Hukuk ve kurumlar devleti Suriye'nin sesi, iki grubun kopardığı gürültü arasında neredeyse duyulmuyor. Bir tarafta destekçiler var ve bunların çoğu Suriyelilerin “Aralık 2024 devrimcileri” olarak adlandırdığı, devrimin 14 yılı boyunca önemli bir rol veya sese sahip olmayan, şimdiyse hükümetin sağ tarafında yer alan kişiler. Diğer taraftaki hükümetin muhalifleri arasındaysa, hükümetin her türlü eylemini çarpıtmakla meşgul olan, çoğunluğu eski rejim kalıntısı ve solcu olan sesler bulunuyor. İkisi arasında aklın sesi kayboluyor.

Suriye'nin istikrarı sadece Suriye için değil, bölge için de bir öncelik. İstikrarlı bir Suriye, komşu ülkelerin istikrarının başlangıcıdır ve bir vatandaşlık devleti ve hukukun üstünlüğünün inşası, Suriyelilerin onlarca yıllık geleceğinin temel taşıdır. Sağlam olmayan temeller üzerine inşa edilen her yapı, özellikle Suriye'nin düşmanları hâlâ pusuda beklediğinden, çökme riski altındadır. Hukukun üstünlüğü, adalet, özgürlük, vatandaşlık ve şeffaflık, istediğimiz devleti inşa etmek için önceliklerdir.