Londra'daki terör saldırısı siyasi tartışmaların fitilini ateşledi

Londra'da terör saldırısının düzenlendiği yere çiçek koyan bir polis memuru (Reuters)
Londra'da terör saldırısının düzenlendiği yere çiçek koyan bir polis memuru (Reuters)
TT

Londra'daki terör saldırısı siyasi tartışmaların fitilini ateşledi

Londra'da terör saldırısının düzenlendiği yere çiçek koyan bir polis memuru (Reuters)
Londra'da terör saldırısının düzenlendiği yere çiçek koyan bir polis memuru (Reuters)

İngiltere Başbakanı Boris Johnson, dün, yaptırım uygulama ve terör suçlularının erken tahliye yasasını kaldırma sözü vererek, Londra'da şartlı tahliye edilen bir kişinin gerçekleştirdiği kanlı saldırı sonrası siyasi tartışmanın fitilini ateşledi.
AFP'nin haberine göre, Cuma günü Londra Köprüsü'nde iki kişinin ölümüne yol açan bıçaklama olayından iki gün sonra, Başbakan Johnson, muhalefetteki İşçi Partisi'ni saldırganın şartlı tahliyeden yararlanmasına izin veren yasanın arkasında olmakla suçladı.
Usman Khan, terörle ilgili suçlardan hüküm giydikten 6 yıl sonra 2018 yılında serbest bırakıldı. Boris Johnson, Mail On Sunday gazetesinde yayınlanan bir makalede, 12 Aralık'ta yapılması planlanan yasama seçimlerine hazırlık amaçlı bir seçim kampanyası olarak, "Bu (yargı) sistem sona ermeli. Buna bir son verilmeli" dedi. İngiltere’de ciddi bir terör suçundan hüküm giyilmesi durumunda en az 14 yıl en fazla ise ömür boyu hapis cezasına çarptırılma ile karşı karşıya kalınabiliyor.
Başbakan, benzer tedbirlerin DEAŞ saldırılarını önleyeceğini ifade ederek, “Bana parlamentoda çoğunluk verin ben de sizi terörden koruyayım” dedi.
Usman Khan, 2012 yılında en az 8 yıl olmak üzere süresiz hapis cezasına çarptırıldı. Londra'daki bazı hedeflere bombalı saldırı düzenlemek isteyen bir gruba dahil olduğu için 2013 yılında temyiz istemiyle 16 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Usman Khan saldırısına, Cuma günü Cambridge Üniversitesi’nin Londra Köprüsü’ne çok yakın bir binada düzenlediği tutuklu rehabilitasyonu konulu bir konferansa katıldığı Fishmongers Centre'da başladı. Londra Köprüsü 3 Haziran 2017'de düzenlenen DEAŞ saldırısına da şahit olmuş ve saldırıda 8 kişi hayatını kaybetmiş, çok sayıda kişi de yaralanmıştı.
Johnson’a tepkiler büyüyor
BBC ye konuşan Johnson, Khan gibi erken tahliyeden yararlanan yaklaşık 74 mahkûmun olduğunu ve saldırıdan bu yana "gözetime" tabi tutulduklarını söyledi. Ancak Johnson'ın sözleri, saldırıyı seçim için kullanmak ve Kasım ayı sonunda açıkladığı Muhafazakar Parti programlarında yer almayan önerilerde bulunmak istediği yönünde eleştirilere hedef oldu.
Liberal Demokrat Partisi Başkan Yardımcısı Ed Davey, Sky News'e verdiği demeçte, "Bir seçimin ortasında, siyasi açıdan bir trajediden faydalanmamalıyız" dedi. İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn ise Sky News'e yaptığı açıklamada, "mahkumların mutlaka terörist olarak hapse atılmaması gerektiğini" belirterek, bunun "şartlarla ilgili" olduğunu kaydetti.
Corbyn, partisinin York City'deki seçim kampanyası sırasında "Hiçbir hükümet bütün saldırıları önleyemez, ancak hükümet benzer terör eylemlerinin olasılığını en aza indirmek için harekete geçebiliyor" dedi.
İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab, konu hakkında yaptığı açıklamada muhafazakârları koruyucu bir adım atarak, "Kimse zaten koruma noktasında gerekli önlemlerin alındığına inanmaz... Herhangi bir şekilde olayları siyasi bir malzeme yapanlar olacaktır” dedi.
Johnson, saldırının kurbanı Jack Merritt’in babası tarafından da eleştirildi. 25 yaşındaki Merritt, Cambridge Kriminoloji Enstitüsü'nün bir üyesiydi. Akademi ve hapishane dünyasını birbirine yakınlaştırmayı amaçlayan "Birlikte Öğrenme" programının koordinatörüydü. Cuma günü yapılan konferans da bu program kapsamında gerçekleştirilmişti.
David Merritt (Jack Merritt’in babası), serbest bırakıldıktan sonra mahkumları izlemesi gereken Denetimli Serbestlik Servisi'nin yanı sıra rehabilitasyon hizmetlerinin de yok edilmesine atıfta bulunarak, Twitter’dan yaptığı paylaşımda "Hesaplanmamış tepkilere ihtiyacımız yok" dedi. Merritt, muhafazakârların 2010 yılında başbakan olmasından bu yana, bu merkezlerin önemli bütçe kesintileri yaşadığını ve bu yüzden de “daha az güvende olduklarını" söyledi.



Gazze’de ateşkes bozuldu, açlık hüküm sürüyor

Dün Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Netzarim Koridoru’nda Gazze İnsani Yardım Vakfı’ndan aldıkları yardım malzemelerini taşıyan Filistinliler (AFP)
Dün Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Netzarim Koridoru’nda Gazze İnsani Yardım Vakfı’ndan aldıkları yardım malzemelerini taşıyan Filistinliler (AFP)
TT

Gazze’de ateşkes bozuldu, açlık hüküm sürüyor

Dün Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Netzarim Koridoru’nda Gazze İnsani Yardım Vakfı’ndan aldıkları yardım malzemelerini taşıyan Filistinliler (AFP)
Dün Gazze Şeridi'nin orta kesimlerindeki Netzarim Koridoru’nda Gazze İnsani Yardım Vakfı’ndan aldıkları yardım malzemelerini taşıyan Filistinliler (AFP)

Kaynaklar, ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında, Gazze'de ateşkesin sağlanması ve Hamas'ın silahsızlandırılması ile tüm esirlerin serbest bırakılmasını içeren yeni bir öneri hakkında yoğun görüşmeler yapıldığını bildirdi. Ayrıca, ABD liderliğinde Gazze için geçici bir uluslararası yönetim kurulması da önerildi. Güvenlik yetkililerine göre anlaşmaya varma olasılığı zayıf. Aynı yetkililer tarafların tutumları arasındaki uçurumun ‘büyük ve aşılması zor’ olduğunu belirttiler.

Öte yandan açlık, Gazze halkını yok etmeye devam ediyor. 24 saat içinde 6 kişinin hayatını kaybetmesiyle, savaşın başlangıcından bu yana açlıktan ölenlerin sayısı 93'ü çocuk olmak üzere 175'e yükseldi.

Diğer taraftan Kudüs'te İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in dün Mescid-i Aksa’ya baskın düzenleyerek ve mevcut durumu hiçe sayarak Mescid'i Aksa'nın halka açık avlusunda Talmud ayinleri gerçekleştirildi ve Gazze Şeridi'nin tamamen işgal edilip İsrail egemenliğine girmesi çağrısında bulundu. Bu olayla yaşanırken Savunma Bakanı Yisrael Katz da Kudüs'ün, Mescid-i Aksa da dahil olmak üzere, kontrolünün güçlendirileceğini taahhüt etti.

Arap ve İslam dünyası, Mescid-i Aksa'ya yapılan baskını kınadı. Filistin Yönetimi, Suudi Arabistan, Ürdün ve Dünya İslam Birliği (Rabıta) bu olaydı. Aynı şekilde Arap Birliği (AL) ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) bu olayı kınarken olanları ‘Müslümanların duygularına yönelik ciddi bir provokasyon ve Ürdün Haşimi Krallığı'nın Kudüs ve kutsal mekanlar üzerindeki vesayet hakkının bir ihlali’ olarak nitelendirdi.